Yirminci Yüzyılın Analitik Birikimini Anlamak

Yirminci yüzyıl, büyük bir birikimin değerlendirildiği bir yüzyıldı. Yalnızca buluşlar, keşifler ve icatlar alanındaki büyük patlamayla kalmadı aynı zamanda sosyal bilimlerin de en üst düzeye yükseldiği bir yüzyıl oldu. Yirminci yüzyıla katkısı olan birçok düşünür, fen bilimcisi, sosyal bilimci, asker ve siyasetçi var. Ama bunların içinde üçünün yeri gerçekten çok başka: Charles Darwin, Karl Marks ve Sigmund Freud.

Darwin’in yazdıkları o zamana kadar bilinmeyen ya da üzerinde tartışılmayan şeyler değildi. Ama en kapsamlı ve ayrıntılı biçimde o formüle ettiği için bu alternatif yaklaşıma adını verme onuru ona layık görüldü. İnsanın en bilinen felsefi tartışması nereden geldiği ve nasıl geldiği sorusudur. Yani varlık sorunu (ontoloji.) Bunun iki yanıtı var: Yaratılış yani dinsel inanç ve evrim. Darwin, evrimi formüle etti. Evrim de iki farklı yönden ele alınabiliyor: Biyolojik evrim ve sosyal evrim. Bizi bu aşamada asıl olarak sosyal evrim yani ilkel insanın nasıl olup da bugünkü modern insan aşamasına geldiği konusu ilgilendiriyor. Bu konuda yazılmış en iyi kitaplardan birisi Alaeddin Şenel’in “İlkel Topluluktan Uygar Topluma” adlı kitabı. Darwin’i kendi yazdıklarından okumak isteyenlere “Türlerin Kökeni” kitabını okumalarını öneririm. Biraz ağır da olsa insana analitik düşünmenin yollarını gösteriyor.   

Marks, değeri neyin yarattığı sorusuyla yola çıkıp bütün bir sosyal bilimler alanıyla ilgili yeni ve farklı düşünceler üretti. Felsefi düşünceyi alt üst eden görüşler öne sürdü. Emeğin tek yaratıcı olduğunu, ötekilerin hepsinin emekten türediğini anlattı. Marks’a göre emek dışındaki bütün üretim faktörleri ya emeğin kristalize olmuş halidir ya da emeğin sömürülmesi sonucu ortaya çıkar. Kapitalizm bir sınıflar kavgası sistemidir. O nedenle emeğin sahiplerinin yani işçilerin örgütlenmesi ve bu sömürüye son vermesi gerekir. Marks’a göre bu sömürü ancak sınıfsız toplum aşaması olan komünizme ulaşıldığında ortadan kalkacaktır. Marks’ın en önemli eseri “Kapital”dir. Türkçeye de çevrilmiş olan bu eseri, bütün ağırlığına karşın, sosyal bilimlerle ilgilenen ve analitik düşüncenin nasıl aşama aşama geliştiğini görmek isteyenlerin mutlaka okuması gerektiğini düşünüyorum.

Freud, psikolojiye farklı bir bakış açısı getirdi. İnsanın yaşamını, düşüncelerini, ruhsal yapısını etkileyen unsurları analiz etti. Tabu olarak kabul edilen seksin insanın düşünce yapısını, davranışlarını etkileyen en önemli dürtü olduğunu ortaya koydu. O zamana kadar metafizik anlamlar yüklenen rüyaların aslında bastırılmış düşüncelerin uykuda serbest kalmasının sonuçları olduğunu ortaya koydu. Hastalarına yeni bir yöntem olan psikanalizi uyguladı. Ruhsal travmaların  psikanalizle çözümlenmesiyle hastalıkların çoğunun tedavi edilebileceğini gösterdi. Freud ile ilgili yazılmış el kitaplarının en iyilerinden birisi Ruth Snowden’in “Freud the Key Ideas” adlı kitabıdır. Freud’u kendi ağzından okumak isteyenler için “Totem ve Tabu” ile “Rüya Yorumları” kitaplarını öneririm.  

Yukarıda konu ettiğim üç yazar/filozofun eserleri yetişkin kişilerin analitik düşünce tarzını geliştirmek için çok önemli birer rehber niteliği taşıyor. Bu eserleri okudukça sosyal yaşama hatta varoluşunuza bakışınızda farklılıklar ortaya çıkması, önceden hep kabullere dayanarak algıladığınız dünyayı bu kez sorgulamalarla görmeye başlamanız mümkündür.

Eğer iktisatçıysanız Keynes’i de okumanızı öneririm: “İstihdam, Faiz ve Para’nın Genel Teorisi.” Yirminci yüzyılın ekonomik gelişimini anlamak için mutlaka okunması gereken bir eser. Oldukça ağırdır ama analitik düşünceye iyi bir örnektir. 

Yirmibirinci yüzyıl farklı bir yüzyıl olacak. Bunun izlerini şimdiden görebiliyoruz. Geçmiş yüzyıllarda devrim olarak kabul edilebilecek buluşlar şimdilerde haftada birkaç kez ortaya çıkar oldu. Bu gelişimin sosyal altyapısını anlayabilmek, yorumlayabilmek ya da en azından izleyebilmek için yirminci yüzyılın sosyal birikimini doğru analiz etmek gerekiyor. Bana sorarsanız yukarıda değindiğim okumaları yapmadan bu analizi doğru yapmak mümkün değil.

2 Önemli Not:
“Analitik Düşünme Yeteneği Nasıl Geliştirilir” başlıklı yazımda analitik düşüncenin nasıl geliştirilebileceği konusunda görüşlerimi belirtmiştim. O yazıda değinmediğim bir konuya değinmek istiyorum. Küçük yaşta satranç oynamaya başlamak analitik düşünceyi inanılmaz biçimde geliştirebilir. Satranç hep sonraki hamleleri geliştirmeye yönelik çok yönlü bir oyundur. Benim çocukluğumda satranç oynayacak kişiler bulup oynamak kolay değildi. O zaman bilgisayar yoktu, satranç kulüpleri de ulaşılabilir olmaktan uzaktı. Oysa şimdi bilgisayarda her düzeyde satranç oynamak mümkün olduğu gibi, okullarda satranç kulüpleri de bulunuyor. Çocuklarınızın analitik düşünce yapısını geliştirmesini istiyorsanız satranç oynamalarını özendirin.  

Yukarıda değindiğim yazımın son cümlesi çok önemli. Onu burada bir kez daha tekrarlamak istiyorum: “Bir şey daha var doğal olarak. Ki o analitik düşünmeden çok varılan sonuçları değerlendirmek ve belki doğru bir senteze ulaşabilmek için çok önemli: Her türlü değer yargısından ve ön kabullerden kurtulmak. İnsan ön kabulle veya değer yargısıyla başladığı bir sorgulamada doğru sonuçlara varamaz.” Darwin’in, Marks’ın ve Freud’un düşüncelerini, görüşlerini beğenmiyor olabilirsiniz. Bu önyargıyı kafanızda, etraftan duyduklarınızla geliştirmiş olabilirsiniz. Bu çok normal bir yaklaşımdır. Çünkü üçü de genel kabul görmüş olanları yıkmaya yönelik düşünceleri öne sürüyor. Size önerim bu düşünürleri ön yargılardan arınmış olarak okuyun ve kendi düşüncenizi kendiniz oluşturun. Analitik düşünmenin önündeki en ciddi engel başkalarının sizin adınıza düşünmesine izin vermenizdir.   

Yorumlar

  1. ABD'li bir tarihçi 20. yy'ın yaşadığımız son yüzyıl olduğunu söylemişti. Kastettiği tarihyazımsal anlamda. 20. yy'ın kendine ait sosyal, ekonomik, politik, fikri özellikleri var. Bu ortaklıkları tarihsel olarak inceleme kolaylığı sağlıyor bize.

    Ancak, 2000 sonrası için "yüzyıl" çok uzun bir süre. Değişimi anlamak için belki 10 yıllık periyotları algılamalıyız.

    Siz bu düşünceye katılır mısınız? Beni korkutan şey hayatım boyunca emek verdiğim i, uzmanlığım işin bir değerinin kalmayacak olması. 10 senede bir 100 senelik değişim olacak artık. Benzetme yerindeyse 2020-2030 bir yüzyıl olacak devrimsel anlamda.

    18. yy'da bir zanaatı iyi bilenin, 19'da ilkel mühendisliğin, 20'de kompleks finansal dünyaya hakim olanın sırtı gelmedi. Peki bundan sonraki ömrümüzde ne olacak? Bir şeylerde uzmanlaşmak için 10 yılımızı harcadıktan sonra alanın bittiğini görmek insanı nasıl etkiler?

    Elbette net bir cevap verilebilecek sorular sormadım. Sizin düşüncelerinizi, fikir yürütmenizi, hayallerinizi belki kehanetlerinizi merak ediyorum hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru. Ben de aynı kanıdayım. Onun için de yirmibirinci yüzyıl değişik bir yüzyıl olacak dedim. Benim gençliğimde bir pop şarkısı çıkar aylarca listelerde kalırdı. Şimdi yeni bir beste bir haftada eskiyor. Herşey inanılmaz hızlandı.
      Buna karşılık eskiden insan ne okumuşsa onu yapar, meslek olarak o işte çalışırdı. Şimdi bu da değişti. Çoğu insan sürekli farklı işlere giriyor. Herhalde bu yüzyılın ikinci çeyreğinde eğitimin de farklı bir şekil almaya başladığını göreceğiz. Sanırım artık uzmanlaşma da daha az zaman alır hale geliyor. Uzmanlaştığımız alan anlamsız hale gelince kısa sürede başka alanlarda uzmanlaşacağız. Bilgiye kolayca erişebilme artık eğitimi kendi başına alınabilir hale getirdi.

      Sil
    2. [1. BÖLÜM]

      [Toplam 2 bölüm]

      “Hızlı ol”, “Çabuk ol”, “Teknolojinin hızını yakala”, “Kendini sadece dış faktörlere göre düzenle; artık ‘uzun vadeli plan yapmak’ durumu tarihe karıştı” ... için “Sosyoloji” ve “İktisat” her zaman bir arada düşünülmelidir. Sayın Eğilmez bu nedenle yukarıdaki yazıyı yazdı!

      * * *
      Yeni ekonomik düzenin büyülü sözcüğü “değişim”in doğası nedir, insanlara nasıl yansıyor?

      Her zaman “kısa vadeye endeksli” bir ekonomide kişi nasıl kalıcı değer ve hedeflere sahip olabilir?

      Her an “parçalanan” veya “sürekli yeniden yapılanan” kurumlarda, kişi kendi kimliğini ve yaşam öyküsünü nasıl oluşturabilir?

      Küreselleşme olgusunu makro düzeyde inceleyen birçok kitap yayımlandığı halde, bu sürecin “mikro” düzeyi, “insan karakteri üzerindeki etkileri” pek az incelendi.

      Sosyolog Richard Sennett; “Karakter Aşınması: Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri”nde bunu yapıyor.

      Sennett’a göre sermayenin, günümüz ekonomisinin bütün dünyaya yayılmış dalgalı denizlerinde “hızlı kâr”ın dışında başka bir amacı yok:

      * Şirketlerini piyasadaki anlık değişimlere müdahale edecek biçimde esnekleştirip, yeniden yapılandırıyor.

      * Kişilerden “sürekli kendisini yenilemesini”, “seyyar olmasını”, “risk almasını”, “rekabet becerisini geliştirerek yırtıcı bir karakter edinmesini”, “takım çalışmasında uyumlu olmasını” bekliyor.

      Ancak eski kapitalizmin “rutin” ve “monoton” yapısına karşı savunulan bu politikaya yakından bakıldığı zaman sadece eski iktidar yapılarının rengini değiştirdiği görülüyor.

      Çalışanlar için “esnekliğin anlamı” ise:

      * Yaşam boyu iş güvencesinin yok olması,

      * Sürekli iş ve şehir değiştirerek yön duygusunu kaybetmek,

      * İstikrarlı işlerin yerini geçici projelere bırakması ve bir işten diğerine, dünden yarına sürüklenen yaşam parçacıklarından beslenen, rekabetin körüklediği “güvensizlik” ve “kayıtsızlık” duygusu...

      Ve bir de “karakter aşınması” !...

      [Devamı 2. bölümde]

      Sil
    3. [2. BÖLÜM - SON]

      Oysa “insan karakteri”, duygusal tecrübelerimizin uzun vadeli olması ve başkalarıyla girdiğimiz ilişkilere yüklediğimiz etik değerler üzerinden gelişir. Karakter; “içsel bütünlük”, “ilişkilerde karşılıklı bağlılık” ve “uzun vadeli bir hedef için çaba harcamak” biçiminde kendini gösterir.

      Yeni kapitalizm ise “güvenmeyi”, “bağlanmayı” ve “uzun vadeli planlar yapmayı” KÂRLI BULMAZ, REDDEDER.

      Sennett “Karakter Aşınması”nda gelişmiş bilgisayarlarla üretilen ekmeğin kalitesinden çok, ekmeği yiyenlerin hayatına bakıyor ve soruyor:

      “Bu sistem insanın yaşamına değer ve anlam katıyor mu?”

      Ve ekliyor:

      “İnsanları birbirleri için kaygılanmaz hale getiren bir rejimin, meşruiyetini uzun süre koruyamayacağından eminim.”

      * * *
      “Sennett ikna edici bir biçimde, işçilerin gittikçe daha fazla yaşadığı güvensizliğin ahlâki bir kimliğin oluşmasını imkânsız kıldığını savunuyor...

      ‘Karakter Aşınması’ keskin ampirik gözlemin ve yoğun etik tartışmaların mükemmel bir sentezi.”

      Richard Rorty, Stanford Üniversitesi

      * * *
      “Sennett’in, okurun içine işleyen çarpıcı kitabı ‘esnek’ ve ‘istikrarsız’ istihdama geçişi ele alıyor...

      Yazar, şirketlerin ambalajlarının şıklaşırken hainleşmesi meselesini değerlendirmemizi istiyor.”

      Robert M. Solow, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü

      * * *
      Kaynak: Karakter Aşınması / Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri
      Yazan: Richard Sennett
      Çeviren: Barış Yıldırım
      Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
      Link: http://www.ayrintiyayinlari.com.tr/inceleme/karakter-asinmasi

      * * *
      Aşağıda sayın Eğilmez’in yazdıkları ile beraber yorum pencerelerini sonuna kadar lütfen acele etmeden ve dikkatinizi vererek okuyunuz:

      a. Ahbap Çavuş Kapitalizmi:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/ahbap-cavus-kapitalizmi.html

      b. Temel Yanılgılarımız:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/temel-yanlglarmz.html

      c. Girişimcilik:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/06/girisimcilik.html

      d. İİBF’de Bölüm Seçimi:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/07/iibfde-bolum-secimi.html

      e. Küresel Krizin Çözümü İçin Maliye Politikasına İhtiyaç Var:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/07/kuresel-krizin-cozumu-icin-maliye.html

      f. Fiyat, Faiz, Kur Derken Asıl Meseleyi Kaçırıyoruz:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/07/fiyat-faiz-kur-derken-asl-meseleyi.html

      * Uyarı mesajı:
      Animasyon video:
      “El Empleo / The Employment / Hayatta herbirimizin görevi var; peki ama bu görevler ne?!”
      Süre: 7 dk
      http://vimeo.com/32966847

      Saygılarımla.

      Sil
  2. Darwin'le birlikte aynı dönemde evrim kuramını geliştiren ve doğal seçilimi keşfeden Russel Wallace da var. Oysa çok kişi onu tanımaz. Darwin gibi soylu ve zengin bir aileden gelmez, ama doğa merakı ve çabası onu zamanın önde gelen bilim adamlarından biri yaptı. Tek başına Amazonlar'da, Endonezya'da zor şartlar altında yıllar süren araştırmalar yaptı. Londra'dan uzakta kalması, biraz da kimsesizliği sonucu Darwin burun farkıyla öne geçti. Darwin de hiç bir zaman birinci olmak için özel bir çaba harcamadı, alçak gönüllükle her zaman onun katkısını deklare etti. Evrim kuramı derken aslında Darwin-Wallace Kuramı demek daha doğru olur. İkisini de sevgi ve saygıyla anıyorum. Ercan Ertem

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konuyla ilgilenip de araştıranlar Wallace'ı tanırlar.
      Çoğu kişi Darwin'i de tanımıyor zaten. Sadece duymuşlar o kadar. Duydukları da çoğu kez yalan yanlış şeyler.

      Sil
  3. işin ilginci sayın hocam marx felsefesinin akademik boyutunu darwinin türlerin kökeni kitabından alıyor. söyledğiniz 3lü sanıyorum birbirini de etkiliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet hepsi (Gordon Childe da dahil) Darwin'den etkilenmişler.

      Sil
  4. Düşünmek; (akletmek).
    Zor olan bir süreç olmakla beraber, akletmenin sonu öldürülmek, sürülmek, aç kalmak v.b. şekildedir. Tamamen insani ! Bu konuyu somutlaştırmak gerekirse, köyde yaşayan insanların söze başlarken veya sözünün sonunda "ben pek bilmem cahilim abi" demesi. O insanın aşırı korunmacı güdüsüyle kendisini savunmak için geliştirdiği bir sözdür. Yoksa asla cahil değildir.

    Yaşamın en zengin ve tehlikesiz yolu, aklınızı başkalarına emanet ediyor gibi yaparak yaşamaktır. Diyebilir miyiz ?

    M.Ö. 450 lü yıllar, batılı bir düşünür olan Sokrates, insanlara şöyle sesleniyor " Ey insan ! kendini bil. "
    M.S. 1250 li yıllar, doğulu bir Müslüman derviş Yunus Emre " İlim ilim bilmektir , İlim kendin bilmektir, Sen kendini bilmezsin, Ya nice okumaktır......... " demektedir. "Kendini bilmek"

    Demokrasi, bir toplumun en zekisini ortaya çıkaran bir sistem olmakla beraber daima yek diğerinde Brutus'lerinide şiirlerle besler ve büyütür. Demokratik sistemin en büyük koruyucuları Çiçero gibi şairlerdir, derim.
    Benim bu önergemi desteklemek ve hayata geçirmek için, önünde oluşması gereken olayları on toplumsal oluşuma ayırıp her oluşuma bir yıl süre verirsem kurgusunu yaptığım son süreç en az on yıl sonra demokratik şairleri oluşturacaktır. Ondan sonra gelsin Brutus gitsin Brutus (yani siyasi cinayetler). Kötümü ? Asla, sistemi korumak ve kollamak adına bir gerekliliktir. Yani, şairleriniz yoksa Demokrasiniz oluşmaz. Satrancın faydası !

    Düşünme, zihnin eylemi ise ona etki eden etmenler o kadar çok ki, ; Genetik kodlar, üst ve alt beyin korteksi, tanıştığı kültür(aile-toplum) ve ilim, beslenme(kimya) başlıcalarıdır. Diyebilirim.

    Darwin, çok zeki bir hayvan olduğunu ispatlamak adına dogmatik bütün unsurlara buna kendi dini olan Yahudilikte dahil dipten ve temelden savaş açmış, insanın atası hayvandır ve hatta sosyal bir hayvandır, gelişmesi için savaşması gereklidir ve üstün ırk beyazdır diyerek, Dünya savaşlarının alt yapısını (fiziksel ve kimyasal !) olarak hazırlamıştır. Yani yeni Dünya düşüncesi için yeni bir şeyler söyleyen Peygamber ! Beyaz ırk sosyal zenci olduğunda Darwin tutarsız olacak ve itibar edilmeyecektir.

    Freud, aynı Darwin gibi dogmatik unsurları destekleyen, insan için o güne kadar vazgeçilmez "Rüya" denen algıya savaş açmış muhteris bir bilim adamı. Dini(Tevrat) değerlerini aşağılamak adına yaptığı bilimsel atraksiyonlar yenilir yutulur değildi. İslama göre Hz.Muhammed'din nübüvveti kırk parçaydı birisi sadık rüyalar idi bu da ümmetine devredilen parçaydı ve ayrıca bütün kutsal kitaplarda, firavun gördüğü bir rüya ile bütün iman edenlerin çocuklarını katlettirmişti. İblisin ve Cebrail'in rüyalara sızdığını biliyor tüm hayrına rağmen şer oluşumları engelleyebilmek adına dini reddiyesini saklayarak, bilimin aydınlığında ! Rüyaya savaş açıyordu.

    Keynes ! ....?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paylaşımınız için teşekkürler.
      Her filozofun anlattıklarından farklı şeyler çıkarmak ve onları iyiye kullanmak kadar kötüye kullanmak ta mümkündür tabii. Ama kötüye kullanımlar söylenenlerin yanlışlığını göstermez.

      Sil
  5. Darwin,Marx,Freud bunlar da kim?.hiç duymadığım isimler..ben ak dönemde eğitimimi tamamladım,şimdi bir grup arkadaşımla plajlarda ve Tuzluçayır gibi semtlerde bildiri dağıtıyoruz,insanlarımızı şeriatın emirlerine uymaya çağırıyoruz..okuması anlaması zor karmaşık kitaplar önerirken kendiniz light günlük diye kitap çıkardınız,bu ne çelişkidir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel espri. Ama Light Günlük'ü gerçekten okumadığınız anlaşılıyor. Adına aldanmışsınız. Anlamak isteyen için ağır bir kitaptır aslında.

      Sil
  6. ancak Darwin ve Marx'ın bunca birikimlerine rağmen 2 konuda çok eksik kalmaları insanı şaşırtıyor. ilki Darwin'in Kur'an'ı hiç okumamış olması ve dinsel inanç olarak sadece İncil ve Tevrat'ta yazılanları esas alması. oysa Kur'an'ı bazı sembolizm ve analojilerini filtre ederek okusa kendi teorisiyle ayetlerin birbirine zıt olmadığını görecekti. Kur'an'a göre Adem yapıp ettiklerinden sorumlu olan, hesap vermekle mükellef, kendisine gönderilen ilahi mesajı idrak edebilecek ilk insandır. fizyolojik ya da biyolojik olarak Adem tabii ki ilk insan değildir. aksini düşünmek Tanrı'nın yaratış tarzına aykırıdır. Tanrı asla bir canlıyı sıfırdan gökten zembille indirmez, onu zaman içinde şekilden şekile sokar ki buna evrim diyebiliriz. ancak Adem zihinsel kapasite olarak kendinden öncekilerden farklıdır ve bu zihinsel kapasite ona Kur'ansal anlamda "insan" sıfatını kazandırır. zaten insanın tüm canlılar içinde bilincini kaybederek uyuyan ve hayatının üçte birini bu şekilde geçiren tek varlık olması bunu açıklıyor. bedenimiz milyonlarca yıllık evrim neticesinde oluştu ama zihnimiz öyle değil. bu zihin bu bedene fazla geliyor, bedenimiz zihinsel kapasitemizi tam olarak kaldıramıyor ve günde bir defa resetlenmesi (uyku) gerekiyor.
    ikincisi Marx'ın "keşke Darwin'i okumuş olsaydı" dedirten cümleleri. Marx, kapitalizmin bu derece evrim geçirebileceğini öngöremedi. sınıflar arası geçişkenliğe pek ihtimal vermedi. üretim araçlarının sürekli ve ağırlıklı olarak burjuvanın elinde olacağını varsaydı. oysa bazı üretim araçları ve ekonomik kaynaklar "kamusal alan"a kaydırıldı, bunlar toplumun malı gibi lanse edildi ancak yine burjuvanın veya duruma ve zamana göre hiyerarşik devlet aygıtının dahil edildiği korporatist yapıların kontrolü altında kaldı. Marx'ın eleştirel kapasitesi ve beşeri bilimlerdeki mahareti Darwin'de olsaydı ekonomik sistemin geçireceği evrimi çok başarılı bir şekilde tahmin edebilirdi diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Darwin'in Kuran'ı okuyup okumadığını bilmiyorum. Buna ilişkin bir bilgi yok elimizde.
      Marks'ın Darwin'i okumadığı iddiası doğru değil. Tam tersine Marx, Darwin'den çok etkilenmiştir de Darwin Marks ile ilgilenmemiştir. Hatta Marx Das Kapital'in ilk baskısını Darwin'e "hayranlıklarımla" yazarak imzalayıp göndermiştir. Ama Darwin kitabın sayfalarını açmadan kütüphanesine koymuştur (eskiden kitaplar kapalı sayfalar halinde basılır, sayfaları kitap açacağı denilen bıçaklarla kesilrek açılır ve öyle okunud-rdu. Darwin Kapital'in sayfalarını açmamıştır.) Darwin'in ölümünden sonra kitap o haliyle kütüphanesinde bulunmuştur.

      Sil
    2. Marx'ın Darwin'e hayranlığını tabii ki biliyorum. Darwin'in ekonomi ve sosyolojiyle pek ilgilenmediğini de. "keşke Darwin'i toplumsal baskılara kapılmadan, önyargısız okumuş olsaydı" demem gerekirdi. çünkü evrim teorisinin sosyal alana uygulanması hep ırkçılık olarak algılandı, sosyalist akademisyenlerde böyle bir önyargı oluştu. bu önyargı nasyonel sosyalizmin ortaya çıkmasından sonra iyice tabuya dönüştü ve bu alan eksik kaldı. eksiklikler de birtakım hatalı yaklaşımlara neden oldu.

      Sil
    3. Yanlış anlaşılan o kadar fazla doğru şey var ki. Yanlış anlaşıldı diye onları terk edecek olsak elde doğruya ilişkin hiçbir şey kalmayabilir.

      Sil
    4. Marx'ın kuranı okumasına gerek yoktu..Hegel'i okumuştu ve Hegel'in idealist karakterdeki diyalektik felsefesini tersine çevirerek diyalektik materyalizmi çıkarmıştı..

      Sil
  7. Satranc birlikte go diye bir oyun var unutmamak gerekli onunda klupleri olusmaya basladi ulkemizde yeni yeni

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet go da çok iyi bir strateji oyunu. Ama sanırım henüz satranç kadar yaygın değil.

      Sil
  8. Bir de Türkiye'de evrim çalışmalarını yürüten , dünyada çok tanınmasına rağmen, ülkemizde pek tanınmayan Prof Dr Ali Demirsoy'u da unutmamak lazım..."Kalıtım ve Evrim"

    YanıtlaSil
  9. Hocam ellerinize sağlık.

    Mesela Merkez Bankası faizleri bugün 5 puan birden indirdi. Siz bunun bir kriz çıkaracağını düşünüyorsunuz. Neden?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diyelim ki hükümet bir karar aldı ve kiraları yarı yarıya düşürdü. Ne olur? Birçok ev sahibi kiracısını çıkarır. Ya da el altından eski kirayı almaya devam eder. Aynı şey. Enflasyonun yüzde 9,2 olduğu bir yerde faizler yüzde 4'e düşürülürse ne olur? Kimse tasarruf yapmaz eski tasarruflarını da dolara döner. Dolar talebi artarsa ne olur? Kurlar 2,50'ye fırlar. O zaman ne olur? Enflasyon yüzde 10'u geçer. Mevduat çekilişi başlayınca bankalar başlar faizleri mecburen arttırmaya.
      Sizce farklı şeyler mi olur? Yani insanlar "zarar yok biz enflasyondan az faiz alıp tasarrufumuzun bir bölümünü daha ek vergi olarak devlete verelim" diye düşünürler mi? Hiç sanmam.

      Sil
    2. Harikasınız hocam :)
      % 100 Anladım ve artık bu konuda savunabileceğim ciddi bir fikrim var..

      Sil
    3. Hocam sizin hasır bir şapka giyerek Mısır seyahatinizde bir piramiti elinizle işaret ettiğiniz fotoğrafınız vardı.

      O fotoğraftakine benzer bir kıyafetle, elinize bir megafon alsanız ve Taksim Meydanı'ndaki anıtın önünde bugün:

      Sadece;

      "Diyelim ki hükümet bir karar aldı ve kiraları yarı yarıya düşürdü. Ne olur? Birçok ev sahibi kiracısını çıkarır. Ya da el altından eski kirayı almaya devam eder. Aynı şey. Enflasyonun yüzde 9,2 olduğu bir yerde faizler yüzde 4'e düşürülürse ne olur? Kimse tasarruf yapmaz eski tasarruflarını da dolara döner. Dolar talebi artarsa ne olur? Kurlar 2,50'ye fırlar. O zaman ne olur? Enflasyon yüzde 10'u geçer. Mevduat çekilişi başlayınca bankalar başlar faizleri mecburen arttırmaya.
      Sizce farklı şeyler mi olur? Yani insanlar "zarar yok biz enflasyondan az faiz alıp tasarrufumuzun bir bölümünü daha ek vergi olarak devlete verelim" diye düşünürler mi? Hiç sanmam."

      açıklamanızı;

      "Servet ile Mahfi" & "Son Baskı" programlarındaki üslup ve ses tonunuzla yapsanız,

      çevrenizdeki bir esnaftan veya bir vatandaştan bu açıklamanızı herhangi bir cep telefonuyla videoya çekmesini sağlasak,

      ve twitter dan bu açıklamanızı "Vine" benzeri şekilde yaysak

      daha etkili bir eylem yapmış olmaz mısınız?

      Kimsenin sizin popüler bir iktisatçı olmak gibi bir popülistliğe yanaşmadığınızı ve paralel bir iktisatçı olmadığınızı da ispat etmek için, açıklamanızın sonunda:

      "Anayasal hakkım olan; 'fikrimi özgürce ifade etmek' maddesini yerine getirdim. Bunu sadece blog sayfamda değil; benim de gezme hakkım olduğu bu anıt önünde yapmayı tercih ettim. Bunu yapmak için hiçbir kurumdan izin almak zorunda değilim ve ayrıca amacım da provokasyon değil."

      ekleseniz; açıklamanızın özellikle Türkiye iktisat tarihinde örnek gösterilecek bir tavır olacağı hususunda emin olabilirsiniz.

      Sil
    4. Hoparlörle de bağırsanız, videoya da çekseniz o kadar çok şartlanmış insanın düşüncesini değiştiremezsiniz. Doğruyu arayın bir yolunu bulup öğreniyor zaten. Kendi bildiğinin doğru olduğuna iman etmiş olana ne anlatsanız boş.

      Sil
  10. Elinize sağlık hocam . Hocam biz lisede iken felsefe hocamiz Auguste Comte için öküz comte derdi ,artık gerisini siz getirin...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle felsefe hocası olursa bize de PİSA testinde sondan ikinci olmak yakışır.

      Sil
    2. hocam selamlar,

      yalnız hocam PISA 2012 sıralamasında USA,Rusya,Israil de bizim gibi OECD ortalamasının altında puanlara sahip yani PISA sıralmasında oldukça geriler,üst sıralarda ise polonya,slovenya ve estonia gibi ülkeler var bunu nasıl yorumluyorsunuz?

      http://www.oecd.org/pisa/keyfindings/pisa-2012-results-overview.pdf

      Sil
  11. hocam dediğiniz kitapların üçünüde henüz yolun başında biri olarak okuma fırsatı bulamadım. Yalnız kulaktan dolma ve izlediğim videolar sayesinde Darwin'in teorisinin temelini anladığımı düşünüyorum. Hocam sonuç olarak Darwin'in teorisi bir çok islam âlimi tarafından çürütülmüş değil mi ? Yanlış anlamayın ama fikir sahibi ve analitik düşünçe yeteneğini geliştirmeye aracılık edecek bir kitap olduğu için mi okumamızı öneriyorsunuz yoksa gerçekten çürütülememiş olduğunu mu düşünüyorsunuz ?(tabi Sonuç olarak Darwin'i okumak evrim teorisine inandığımızı yada marx"ın daskapitalini okumak sosyalizmin taraftarı yada bunun en iyi ekonomik sistem olduğunu göstermez ) yada birtakım tezlere antitezlerle karşılık verebilmemiz için mi tavsiye ediyorsunuz ? Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Size bir tek şey öneriyorum. Bunları okuyun ve kendi fikrinizi kendiniz oluşturun. Başkalarının çürüttüğünü söylediği şeylere itibar etmeyin siz kendiniz çürütün. İki görüşü de okuyun ve doğruya siz karar verin. Başkalarının sizin adınıza karar vermesine izin vermeyin. Ancak o zaman analitik düşünce aşamasına ulaşmanız mümkün olur. Aksi takdirde hep başkaları sizin yerinize bir şeyin iyi mi kötü mü olduğuna karar verir. Siz de doğru ya da yanlış nedenini bilmeden o görüşe abone olursunuz. Bizim toplumumuzun en büyük hastalığıdır bu.

      Sil
  12. Hocam bugüne kadar bir çok kitap tavsiye ettiniz ve tavsiye ettiğiniz kitapların büyük Bölümü'de sadece ekonomi ve finans altyapısını anlamak üzerine değilde analitik düşünceyi geliştirecek sosyolojik felsefi ve tarihi kitaplardı. tavsiye ettiklerinizden anladığım kadarıyla bir ekonomistin sadece kuru kuruya kendi alanıyla ilgili değilde tarih ve sosyoloji ile de çok yakın bir ilişki içinde olması gerektiğini anlıyorum. Özellikle lisede sayısal derslerin daha fazla puan getirmesine aldanarak ne yazıkki tarih dersini boşladım ve tarih okuma alışkanlığını kendime kazandıramadım keza felsefede öyle .hocam daha önceleri yazınızda gülten kavganın ve Halil inalcık ın eserlerini önermiştiniz tarih alanında. Bu önerdiğiniz eserlerden ziyade tarihten çok fazla altyapısı olmayan biri olarak önereceğiniz daha basit eserler varmıdır? Örneğin sina akşinin 5 ciltlik bir eseri ni önerirmsiniz ?
    2) hocam ayrıca kitaplardan ziyade önereceğiniz filmler varmıdır? (Sosyoloji, felsefi ,tarihi ve ekonomi ile alakalı )

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıda değindiğim Alaeddin Şenel'in kitabı hem sosyoloji hem tarihle ilgilidir. Alıp okuyun. Ağır bir kitap sayılmaz. Pek çok olaya bakışınız değişecek.

      Sil
  13. hocam ülke olarak üst gelir dilimine daha fazla vatandaşımızı sokabilmek için genel olarak öncelikli olarak orta gelir tuzağına girmenin mantıklı bir açıklaması olabilir mi? yani alt gelir diliminden direkt üst gelir dilimine girmek biraz zor gözüküyor da bu durumda orta gelir tuzağında olan kişiler histeri etkisiyle öncelikle bulundukları durumu benimseyip daha fazla gelir adaleti isteyip ve devletin de bu yönde atım atmasıyla daha kolay geçiş aşaması mümkün gözükebilir mi hocam.saygılar.

    YanıtlaSil
  14. Hocam konuyla alakası yok ama bir şey sormak istiyorum. Kafama takıldı zira. Bu birlikte kitap yazma işi nasıl oluyor? Sizin de Ercan Kumcu ile ortak bir kitabınız var. Her cümleyi oturup birlikte mi yazdınız yoksa konu paylaşımı mı yaptınız ya da daha farklı bir yöntem mi uyguladınız? Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bölümleri paylaştık sonra ben hepsini edit ettim en sonunda oturup birlikte gözden geçirip dil ve anlatım birliği sağladık.

      Sil
  15. Hocam öncelikle yazınız için çok teşekkürler. Geçenlerde okuduğum bir makalede Keynes'in yaşamı boyunca Freud'dan çok etkilendiği ve çalışamalarını Freud'un düşüncelerini esas alarak şekillendirdiği belirtilmekteydi. Şöyle ki; Psikoseksüel Gelişim Kuramına göre Freud, bir insandaki hedonistik düşüncenin, daha bebekken annesinin kucağında süt emmeye başlaması ile belireceğini belirtmiştir. Keynes'İn ise yapıtlarının temeline tasarrufu değil de harcama yanlısı iktisat politikalarını koymasının sebebi insanoğlunun ''hazcı'' bir yapıda olduğu imiş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olabilir. Darwin'den de Freud dan da Marks dan da çok etkilenen olmuştur.

      Sil
  16. hocam bakanlıkların teftiş kadrolarının doğrudan bakana bağlı olması doğru bir işlem midir? bunun altında yatan gerekçe nedir sizce? saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teorik olarak bakan dışı da o bakanlıktaki herkesi soruşturma yetkisini taşımaları.

      Sil
  17. Yine çok önemli değil, "olmazsa olmaz" bir konuya değinmişsiniz. Benim merak ettiğim husus, iktisat eğitiminin neden tek taraflı, genel-geçer, tartışılmaz tek doğru olarak kapitalist ekonomi teorisine odaklandığı.
    Benim tanıdığım iktisat eğitimi almış kişilerin iktisat tarihi bilgisi genellikle yarım-yamalak öğrenilmiş Keynes ile başlıyor; Adam Smith'in yalnızca ismi ve meşhur kitabının adı biliniyor; Marx'ın -içeriği bilinmeyen- teorileri zaten geçersiz olduğu için ön adının Karl, ailesinin Yahudi olması dışındaki bilgiler önemsiz görülüyor; ekonomik dinamikler toplumdan bağımsız, durduk yere geliştiği için tarih ve toplumbilimle ilgili herhangi bir kelama ihtiyaç duyulmuyor; tarih boyunca gelişen ekonomik anlayışların hangi toplumsal etkenler altında ortaya çıktığı sistematik bir şekilde anlamlandırılamıyor...
    Bu denli bilimsellikten uzak bir ortamda yetişen gelecek kuşak iktisat bilimi temsilcilerinin en fazla bir yıllık öngörülerle çalışan finans şirketlerinde analist olmak dışında topluma ne tür bir katkısı olabilir?
    Oysa tam da büyük bir değişimin sancılarını yaşamaya başladığımız şu çağda, toplumsal değişimler hakkında öngörülerde bulunup yeni model önerileri geliştirecek, ufkumuzu genişletecek iktisatçılara öyle çok ihtiyaç duyuyoruz ki!
    Korkarım onlardan tek alabileceğimiz, anlamsız istatistiklerden yola çıkılarak ortaya konulmuş, ve "teknik analiz" adıyla soslanmış grafikler; ve hemen altına iliştirilmiş "yatırım tavsiyesi değildir." ibaresi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lütfen:

      a. Ahbap Çavuş Kapitalizmi:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/ahbap-cavus-kapitalizmi.html

      b. Temel Yanılgılarımız:
      http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/temel-yanlglarmz.html

      yazıları ile beraber yorum pencerelerini sonuna kadar acele etmeden ve dikkatinizi vererek okuyunuz.

      Doğru yolun henüz başındasınız:

      "...tartışılmaz tek doğru olarak kapitalist ekonomi teorisine odaklandığı."

      açıklamanızın detaylarını yukarıda verilen linklerde okuyacaksınız.

      Saygılarımla.

      Sil
    2. Eskiden Marksist ekonomi teorisi de uzun uzun okutulursunuz. Şimdilerde ekonomi eğitimi birçok yerde finans eğitimi gibi veriliyor. Çünkü insanlar para kazandırıcı eğitimin peşinde koşuyor.

      Sil
  18. hocam selamlar,

    Analitik düşüncenin önemini bilmeyen yok ta insanoğlunun işine gelen bir durum değil. analitik düşünce yanında etik felsefe ( good morals) ta geliştirmezseniz istediğiniz kadar çok ileri olun bir önemi yok.

    Ayrıca evrimin gösterdiği birşey varsa o da şu; hayatta kalanlar zeki veya güçlü olanlar değil hızlı değişebilenlerdir. Buna göre çöken / çürüyen(corrupt) sosyal bir toplumda o çürümeye ayak uydurumayanlar yok mu olacaktır? yoksa darwin haksız mı?

    YanıtlaSil
  19. Hocam Merhaba !

    Merak ettim 20.yüzyılın analitik birikimini anlamaya Galileo'yu niye dahil etmediniz ?

    Saygılar,

    YanıtlaSil
  20. Freud için psikiyatri uyguladı demek yerine psikanaliz uyguladı demek daha doğru olur sanırım

    http://en.wikipedia.org/wiki/Psychoanalysis

    YanıtlaSil
  21. Hocam yazınız analitik düşünme zenginliğini anlamak için belki en iyi sayılabilecek ve dünyaca kabul görmüş kişilere ait kitaplar seçiminiz çok başarılı Teşekkürler.
    Hocam çok uzun zamandır düşündüğüm halde yazınız üzerine kapitali okumaya başladım.Ancak amacım başlayıp sürekli okuyarak bitirmek değil.Bunun zor olacağını düşünüyorum.Ancak piyasada David Harvey in kapitalı anlamak diye bir kitabı var .Bu kişi kapitali okurken anlayabilmek için kitabı bölümler halinde okurken bu kitabın da bölümler halinde okunması lazım diyor.Bu kişi otuz senedir Amerikan üniversitelerinde Karl marksın kapital kitabı ile ilgili ders veriyormuş.İnternetten ilk dersinin videosunu buldum ,izledim .İzledikten sonra ilk bölümü tekrar okudum .Bu arada marksın sistemi dialektik yapma,soyutlama ,genelden başlayarak en ince noktasına kadar inceleme yaparak anlatma gibi bir uslubu olduğunu ögrendim.Belki bu kitaplar biz amatörlerin kapitali anlayarak okuyup bitirmek için yardımcı olur.Direkt okumak mı yoksa bu kitaplardan yardım almak mı daha doğru olur.Ne dersiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ikisi de doğrudur. Nasıl rahat hissediyorsanız o doğrudur. Önemli olan Marks'ın analitik yaklaşımını anlamak.

      Sil
  22. Makro Ekonomi ve Ekonomi Politikası kitaplarınız en son kaçıncı baskıyı yaptı acaba, meslek sınavlarında kullanmayı düşünüyorum herhangi biri olması ya da güncel olması çok fark eder mi teşekkür ederim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Makro Ekonomide farketmez ama Ekonomi Politikasının 18. Baskısını almanızı öneririm. Çok değişiklik oldu.

      Sil
  23. Hocam merhaba
    3 yıllık bir vergi müfettişiyim. İkinci üniversite olarak sosyoloji okumak istiyorum. Sizce mesleki anlamada faydalı olur mu? Vergiciliğe makro bir bakış açısı kazanma adına hangi lisans/yüksek lisans programlarını tercih edilebilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sosyolojinin ancak akademisyenliğe geçmişte ya da araştırma yapmakta yararı olur. Mesleğinize yararlı olacak Y.lisans dalları uluslararası finans , UA ticaret, işletme gibi dallardır.

      Sil
  24. Hocam merhabalar.. Sizi ve yazılarınızı maalesef yeni yeni keşfetmeye başladım.. Bilgilerinizle her an daha çok aydınlanıyorum.. Bu bakımdan size çok teşekkür ederim.. Hocam ben işletme 2. Sınıf öğrencisiyim. Okul hayatım boyunca her anlamda kendimi yetiştirmeye çalıştım ve çalışıyorum da.. Fakat gene de kendimi ve öğrendiklerimi yeterli bulmuyorum.. Sizden kendimi işletme ve onu ilgilendiren konularda nasıl çalışmam gerektiği hakkında bana bir tavsiyede bulunmanızı rica ediyorum.. Şimdiden teşekkür eder, saygılarımı sunarım.. Kaleminize sağlık hocam.. Hep varolunuz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Bol bol yazın. Günlük ekonomik olayları alıp yazı yazın. Yazdıkça araştırma yapacaksınız ve araştırdıkta yeni şeyler öğrendiğinizi göreceksiniz.

      Sil
    2. Çok teşekkür ederim hocam.. Tavsiyelerinize size ve çok değerli yazılarınıza hayatımda itina ile yer vereceğim..

      Sil
  25. Mahfi Hocamın tavsiyesiyle geçen kış Aladdin Şenelin kitabını okumuştum ve çok etkilenmiştim. İnsanlığın gelişimini ilkel çağdan başlayıp günümüze kadar sunan bir film gibidüşünülebilir. Tekrar okunabilir.

    Teşekkür ederiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Beğendiğinize sevindim. Benim için de çok Ufuk açıcı olmuştu.

      Sil
  26. Mahfi Hocam kafamın karıştığı bir husus var.

    Sorumu ülke gündemindeki tarafkarlıktan bağımsız olarak soruyorum.

    Faiz konusunu sanırım üç yönlü değerlendirmek gerekiyor.

    Yönler,faizi koyan taraf ile faizi ödeyen taraf ve faizin hangi amaçla kullanıldığı konularına göre şekilleniyor.

    Misal, konut kredisi çekmek isteyen bir müşteri en düşük faiz oranını koyan bankayı bulmak için her birini tek tek gezer. En düşük faiz oranını verdiğine kani olduğu bankanın müşteri temsilcisi ile bankanın kurumsal olarak koyduğu bu faiz oranını daha da düşürmek için pazarlığa bile oturur. Çünkü faiz oranını ne kadar düşük tutturur sonra kredinin altına imzayı atarsa, geri ödemede cebinden o kadar az para çıkar. Yani ne kadar düşük faiz = geri ödeme yaparken müşterinin cebinden o kadar daha az para çıkışı.

    Bu örneği ülke geneline yani yabancı tasarrufların yatırım amacıyla ülke içine çekilmesi temeline oturtarak verirsek:

    Bu durumda faizi koyan taraf MB'ler olmasına rağmen müşteri pozisyonuna geçen taraf yine kendileri. Çünkü yüksek faiz ile sıcak parayı kendi üzerlerine çekmeye çalışırlar.

    Merkez bankaları lender of the last resort olarak tanımlanıyor. Yani dünyada MB'lerin bağımsızlığına atıf yapılan en temel argüman belki de bu tabir.

    FED, faiz silahının ucunu şimdilik göstermiyor. Bu nedenle sıcak para, en yüksek faizi veren ülkelerin içine akmaya devam ediyor.

    Sıcak para dediğimiz kavramda: Dünyada en yüksek faiz oranını veren ülkeler hangisi ise, yani MB'lerin 1 haftalık repo faizleri, oralara girip, anaparalarını işletip, bu yüksek faiz oranıyla anaparaları üzerinden daha çok değer kazanarak ülkeleri istedikleri zaman terkedebiliyorlar.

    Yani bu durumda MB'ler şu kılığa mı girmiş oluyor? : "Eyy sıcak para sahipleri, bizim ülkemizde tasarruf oranları yüksek değil, ihracatımızın büyük kısmı hammadde/yarı-mamul ithalatına gittiği için oradan da dişe dokunur bir girdi elde edemiyoruz, ve katma değeri yüksek ürünler üretebilme kapasitemiz de olmadığı için sizin sıcak paranıza muhtacız. Bakın dünyada en yüksek faizi ben veriyorum. Başka ülkelerin MB'lerine gitmeyin sakın. Gelin bizim ülkemize, yakında bu siyasi tansiyon da düşecek meraklanmayın, %8,25 oran ile ben sizin sıcak paranızı ülkemde muhtaç olan şirketlere/sektörlere kullandırayım, ne zaman çıkıp gitmek isterseniz işte o zaman koyarım üstüne bu faiz oranından parayı, siz sağ ben selamet paşa paşa geçiniriz."

    Bu durumda dünyada her ülkenin MB'si en yüksek faizi vermek için birbirleri için yarışırdı ama böyle bir durum söz konusu değil. Çünkü MB'ler her ne kadar lender of the last resort da olsalar sonsuza kadar para basamazlar çünkü balonlar oluşur. Haliyle her MB yabancı tasarrufları kendi ülkelerine çekmek amaçlı en yüksek faiz oranını vermek için de birbiriyle yarışamaz bu da finansal sistemin yörüngesini bozar.

    Öğrenmek istediğim şunlar:

    YanıtlaSil
  27. Tablonuzda şöyle yazmıştınız: Büyümeyi hızlandırmak için faizleri düşürmek gerekir. Etki: Faizin düşmesi kredi talebini ve dolayısıyla talebi canlandırarak yatırımları canlandırır ve üretimi dolayısıyla büyümeyi teşvik eder.

    1. Bu etki kısmını anlamadım Mahfi Hocam. Faizin düşmesi krediyi canlandırır ve yatırım+üretim i hızlandırır demişsiniz. Az önce yazdığım faizi koyan tarafa ve faizi ödeyen tarafa yanlış kişileri yerleştirdiğim için mi anlamakta zorlanıyorum?

    Ülkenin iç tasarrufları yeterli gelmiyor ise ve yakın zamanda da bu tasarrufları arttırma imkanı yok ise bu ülke yabancı sermayeye muhtaçtır. Bu durumda sıcak paranın ülkeye girmesi gerekir ki o ülkede büyüme hızlansın. Büyümenin hızlanması için faizleri yüksek tutmak gerekmiyor mu?

    Yine tablonuzda: Enflasyonu düşürmek için faizleri arttırmak gerekir. Etki: Faizin artırılması tüketim dolayısıyla talep üzerinde daraltıcı, tasarruflar üzerinde artırıcı etki yapar.

    2. Yine faizi koyan tarafa ve faizi ödeyen tarafa yanlış kişileri yerleştirdiğimi düşünüyorum Mahfi Hocam. MB'nin koyduğu bu faiz oranının sadece yabancı tasarruflara özgü olduğunu düşündüğüm için mi yanılıyorum? Türkiye sınırları içinde yerleşik iç tasarruf sahiplerini, mal üreten sektörleri göz ardı mı ediyorum? Eğer böyleyse içeride yerleşik kişilerin %8,25 ile ne alıp veremediği var? Bu iç tasarruf sahiplerinin zaten ellerinde nakit neredeyse kalmamış, istihdamı yavaşlatmış, üretim durma noktasına gelmiş, ekonomik büyümeyi hızlandıramıyorlar ise sıcak paraya muhtaçlar. Yani sonuçta %8,25 faiz oranı sadece yabancı yatırımcılar için geçerlidir, Türkiye içindeki yerleşik kişiler için geçerli değildir, diyerek yanlış ve eksik mi düşünüyorum?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım analizinizde bütün konuları birbirine karıştırmışsınız.
      Bir yanda tasarruflar var. Yüksek faiz talep ediyorlar. En azından enflasyonun (12 ay sonra beklenen enflasyon yüzde 7,5) üzerinde bir faiz talepleri var (ki anaparanın satın alma gücünü korusunlar) Bir yanda da kendi sermayeleri ve tasarrufları yeterli düzeyde olmadığı için başkalarının tasarruflarını kullanarak yatırım yapmak isteyenler var. Bunlar düşük faiz olmasını istiyorlar ki aldıkları borçla yapacakları yatırımdan kar etsinler. Bunların tam ortasında faizi yönlendiren MB var.. O da hem tasarruflar artsın hem de yatırımlar artsın istiyor. Bir yandan da iç tasarruflar yetmediği için dış tasarruflar da gelsin istiyor. Bu konuda da Brezilya, Rusya gibi benzer durumdaki ülkelerle faiz konusunda ister istemez yarışa çıkıyor.
      İç tasarruf sahiplerinin ellerinde nakit kalmamış değil. Ellerinde nakit olanlarla olmayanların buluşturulmasında sorun var. Onu da faiz çözecek. Faiz enflasyon karşısında eksi kaldığı sürece tasarrufu olanlar bu tasarruflarını ya konut alımı vb gibi harcamaya dönüştürüyor ya da yastık altında tutuyor.
      Faizde asıl olan reel faizdir. Bugün en yüksek banka faizi yüzde 9,5. Bunun üzerinden % 15 stopaj yapınca kalıyor net % 8. Enflasyon bugün % 9,2 (insanlar 12 ay sonra yüzde 7,5 enflasyon olacağına bakmıyor) Bugünkü enflasyona göre anaparada satınalma gücü eksilmesi söz konusu olunca tasarruflar artmıyor. Yabancının durumu farklı. Bu konuda bu blogdaki yazıma bakabilirsiniz: http://www.mahfiegilmez.com/2012/09/turke-baska-yabancya-baska-reel-faiz.html

      Sil
    2. Sanırım enflasyonu konunun tamamen dışında tuttuğum için birbirine karıştırdım.

      Enflasyonun düşük ve yüksek olması: İster Türkiye içinden olsun ister Türkiye dışından olsun yatırım yapma planları olanların bu hamleleri sonunda elde edecekleri kazancın bir nevi barometresi gibi düşünülüyor. Yani faiz ve enflasyon kalp atışı ve nefes almak gibi birbirine kökten bağlı konular. İkisini her halükarda bir arada düşünmek zorundayız.

      Ülkelerin MB'lerinin birbirleriye faiz oranı konusunda (gönülsüzce) yarış içinde oldukları konusunda artık eminim. Ülkelerine daha fazla sıcak para çekmek için MB'ler faizi, enflasyon başta olmak üzere içerideki dengeleri bozmadan, düşürebildikleri kadar düşürmeye (ve yarışta kalabilmek için güçleri yettiğince yüksek tutmaya) çalışıyor.

      Verdiğiniz linkle beraber "Güncellenmiş Faiz Dersi", "Enflasyon ile Faiz İlişkisi" ve "Ekonomideki İlişkiler ve Çelişkiler" yazılarınız da çok faydalıydı.

      1. Son olarak Hocam: Sıcak para sahipleri derken Türkiye içinde yerleşik kişiler ve yabancı yatırımcılar olarak ayrım yapmam yanlış mı? Bu ayrımın "Türk'e Başka Yabancıya Başka Reel Faiz" yazınıza göre yanlış olmadığını düşünüyorum?

      Araştırma yaparken Ege Cansen'in şu yazısına da denk geldim: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/24962854.asp

      Yatırım, sermaye tahsisi demektir. Bir işe sermaye bağlamadan önce, ne sürede ne kadar bir nema getireceği tahmin edilmeye çalışılır. Bu nema oranı ile kredi faiz oranı karşılaştırılır. Nema, faizden yüksekse, yatırım yapılır; düşükse kredi alınmaz ve yatırım yapılmaz. Faiz ne kadar yüksekse, kurtarmadığı için vazgeçilen yatırım da o kadar çok olur. Yüksek mevduat faizi, yüksek kredi faizine sebep olur. Yüksek kredi faizi de yatırımları azaltır.

      Hocam sizin verdiğiniz cevapta "beklenen enflasyon yüzde 7,5" oranını takip ederek, enflasyon MB'nin koyduğu faiz oranının altında, üstünde veya sabit seyir izliyorsa, yatırımcılar kazanmayı hedefledikleri gelirin eriyip erimeyeceği ile ilgili hesaplar yapıp, yatırımlarını gerçekleştirme, erteleme ve iptal etme yollarından birini seçtiklerini anladım.

      Ege Bey'in "Bu nema oranı ile kredi faiz oranı karşılaştırılır. Nema, faizden yüksekse, yatırım yapılır; düşükse kredi alınmaz ve yatırım yapılmaz. Faiz ne kadar yüksekse, kurtarmadığı için vazgeçilen yatırım de o kadar çok olur. Yüksek kredi faizi de yatırımları azaltır." sözünü daha çok Türkiye içinde yerleşik kişiler üzerinden açıkladığı şeklinde mi anlamalıyım? (Ayrıca enflasyon kelimesini kullanmamış, fakat yatırım hamlesi öncesi getiri hesaplama aşamasında bu faktör mutlaka dikkate alınmak zorunda. Uyarınızdan sonra daha net anladım.)

      Sil
    3. 2. "Bir yanda da kendi sermayeleri ve tasarrufları yeterli düzeyde olmadığı için başkalarının tasarruflarını kullanarak yatırım yapmak isteyenler var." sözünüz Türkiye içinde yerleşik ve mali sıkıntı çeken her tür üretici için mi geçerli? Türkiye'de yerleşik kendi sermayeleri ve tasarrufları yeterli düzeyde olmayan kişiler de aynı faiz oranından (%8,25) işleme tabi tutulacak. Bu nedenle MB'nin faiz indirmesini canhıraş istiyorlar. Öte taraftan sıcak para sahipleri daha fazla kazanç elde etmek uğruna faizin yüksek kalması için mi diretiyor? "Bunların tam ortasında faizi yönlendiren MB var. O da hem tasarruflar artsın hem de yatırımlar artsın istiyor. Bir yandan da iç tasarruflar yetmediği için dış tasarruflar da gelsin istiyor." sözünüzü doğru anladığımı umuyorum?

      "Bir yanda tasarruflar var. Yüksek faiz talep ediyorlar." demek, sıcak para sahipleri yüksek faiz veren MB'lerin kapısını her daim çalar demek (Yani dilimize pelesenk olan o faiz lobisi bu sıcak para sahipleri.) Yabancı yatırımcı için geçerli olan yukarıda yazdığım MB'lerin birbiriyle gönülsüzce yarışa girmesi ve sizin "Türk'e Başka Yabancıya Başka Reel Faiz" yazınızda anlattıklarınız. Amerikalı kişi, elindeki sıcak para ile TCMB'nin koyduğu faiz oranından (%8,25) getiri elde etmek istiyorsa, hem kendi ülkesindeki hem de Türkiye'deki enflasyon oranlarını dikkatle takip etmek zorunda (Stopaj sabit ve kurların değişmediği koşullar içinde.)

      "Tasarruf, yatırımın kaynağıdır. Özkaynak kullanarak da yapılsa kredi kullanarak da yapılsa yatırımlar tasarruflara dayanır. Tasarrufların yetersiz kaldığı bir durumda yatırım yapılabilmesi için tek çözüm dış kaynakları kullanmaktır. Bu durumda yatırımlarda kullanılacak hammadde, ara malı ve yatırım mallarını ithal edebilmek için dış kaynaklara başvurulması gereği ortaya çıkar. Burada ağırlık kısa vadeli satıcı kredileri olduğunda bir süre sonra finansman darboğazlarıyla karşılaşmak kaçınılmaz hale gelir." demiştiniz.

      Zorlandığım nokta şurası: Kendi sermayeleri ve tasarrufları yeterli olmayan Türkiye'de yerleşik kişiler üretim hatlarını çalıştırmaya devam edebilmek için sıcak paraya muhtaç. Bu nedenle dış tasarrufları sıcak para sınıfında mı sayıyoruz? Eğer dış tasarrufları sıcak para sınıfında sayıyor isek, sıcak para da doğası gereği yüksek faizin (%8,25 gibi) olduğu ülkelere oluk oluk akıyor ise ve bu sıcak para acil kan misali Türkiye'deki sıkıntılı şirketlerin damarlarına aktarılıyorsa, bu Türkiye’de yerleşik kişilerin yaşamak için kana muhtaç oldukları sıcak parayı kendilerine çekebilmek uğruna faiz oranı konusunda seslerini çıkaracak mecallerinin olmaması lazım şeklinde, enflasyonu işin içine katmadan ve faizi kimin ödeyeceğini dikkate almadan (faizi tabii ki Türkiye'deki yerleşik kişiler çile çeker gibi ödeyecek, yazınızdan bunu anladım), düşünmüştüm? Yanıldığım yer tam olarak burası mı Hocam?

      Sil
  28. Merhaba hocam, konuyla alakası yok ama bir kaç soru sorucaktım size;

    1)Dünya ekonomisinin yapısal özellikleri olan sistem,güç ilişkileri, hegemonya kavramları üzerinden kapitalizmin işleyişini açıklayınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sorunun yanıtı burayı aşacak kadar uzun.

      Sil
  29. Hocam Merhaba. İlk olarak burada tecrübe ve birikilerinizden faydalanma fırsatı verdiğiniz için teşekkürler.
    Turizm sektöründe çalışan 22 yasında bir işçiyim ve geleceğim için para biriktiriyorum. Yaklaşık 50.000 TL lik mevduatım var.
    Türkiye'de faizler enflasyonun altında ve hükümet hâlâ MB'ye faizleri daha da düşürmesi için baskı yapıyor.
    Sizce bu durum 5 Nisan 1994 benzeri bir devalüasyona doğru gider mi?
    Ben sezon sonu Euro alıp bundan sonra Euro biriktirmeyi düşünüyorum.
    Tavsiye edermisiniz?
    Saygılar Hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben ilke olarak yatırım tavsiyesi yapmıyorum. Israr edenlere TL, döviz, hisse senedi ve altından oluşan (ağırlıklarını da siz belirlemek kaydıyla) sepet yapmalarını öneriyorum.

      Sil
  30. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  31. Deylem

    Merhaba Hocam, Yazınız için teşekkürler .

    Marx'ın determinist bakış açısıyla kesin kıldığı beş aşama kaderci bir anlayış değil midir?

    Saygılarımla?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sosyal yaşamda kesinlik yoktur. O nedenle kesinlik içeren gösterimler benim düşünceme göre doğru değildir. Marks'ın her dediği de elbette ki doğru değildir. Ama söylediklerinde pek çok doğru vardır. O nedenle okuyup herkesin kendi doğrularına ulaşması gerekir.

      Sil
  32. Hocam yazınız için teşekkürler.

    Birkaç sorum olacaktı cevaplayabilirseniz sevinirim.

    1) Gösterge faizin önemi ve işlevi tam olarak nedir?
    2) Uluslararası rezervin bir ülke açısından önemi nedir?
    3) Borç stoku açıklandığı zaman yapılan değerlendirmelerde uzun vadeli dış borç üzerinde fazla durulmayıp kısa vadeli dış borçlar ön planda tutuluyor olmasının sebebi nedir?

    Şimdiden çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bunları hepsinin yanıtları bu blogda yazdığım yazılarda var ama yine de özetleyeyim.
      (1) Gösterge faiz piyasada hergün yeniden oluşan ve olaylara göre değişen bir faiz oranı olduğu için bize piyasanın yaklaşımını göstermesi açısından önemlidir.
      (2) UA rezerv gelişme yolundaki ülkeler açısından yabancı yatırımcılara bir nevi sigorta işlevi görür. Rezervlerin yüksek olduğunu gören yabancı yatırımcılar yatırımlarının geri ödenmesini garanti altında görerek daha rahat yatırım yaparlar.
      (3) Kısa vadeli borç stoku yakın gelecekteki durumu gösterdiği için daha fazla önem verilen bir göstergedir. Yakındaki tehlike uzaktaki tehlikeden daha korkutucudur.

      Sil
  33. hocam selamlar,

    Türkiye temel bilimlere gereken önemi vermezse innovasyon ve katma değer içeren ürün ve hizmetler üretmesi hayaldir. bir mühendis olarak söylüyorum; matematik fizik gibi temel bilimlerin sağladığı yöntem ve keşifler olmaz ise orjinal bir şey üretemeyiz. ama Türkiye de durum vahim, zira zamanında tübitak başkanı, feza gürsey enstitüsünün yeniden düzenlenip ayağa kaldırılması hususunda çaba gösterenlerin hazırladığı projeyi "temel bilimler önceliğimiz değil" diyerek reddetmiş. eğer doğru ise gerçekten vahim...eğer temel bilimler önceliğimiz değilse ulus olarak kesinlikle yanlış yoldayız. bilim ve felsefenin bittiği noktada karanlıklar başlar...Allah yardımcımız olsun

    saygılar

    Hasan

    YanıtlaSil
  34. Merhaba hocam sizi takip ediyorum, eposta bultenlerinizi aliyorum hatta bir sabah ntv radyoda sesinizi duymaya basladigimda da cok sevinmistim. yanlis anlamayin ancak bir sorum olucak. istisnasiz her yazinizda deger yargisi isimli bir kavramdan ve bundan kurtulmamizi surekli ogutlemissiniz. bundan kastiniz tam olarak nedir ? nedir sizi bu kadar uzerine basa basa soylemeye iten ?kusura bakmayin kisitli zamanim oldugu icin imla kurallarina uyamadim.
    iyi calismalar hocam.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi