Bir Arpa Boyu Yol Gitmişiz

2002 sonrasında Türkiye ekonomisinin hızla büyüdüğü, dünya GSYH’sından yani pastadan eskiye göre daha çok pay aldığı tezi oldukça yaygın olarak dile getirildi ve epeyce de taraftar buldu. Gerçek öyle mi acaba? Türkiye, 2000 ile 2014 arasındaki 15 yılda, yıllık ortalama yüzde 4,5 hızla büyümüş. Büyümüş büyümesine de acaba dünya GSYH’sındaki payı artmış mı? Yoksa dünya büyür, özellikle de uzak doğu ülkeleri payını büyütürken Türkiye’nin payı aynı düzeyde mi kalmış?

Aşağıdaki tablo çeşitli ülkelerin satınalma gücü paritesine göre GSYH’larının aynı pariteye göre dünya GSYH’sı içindeki paylarını 1980, 2002 ve 2013 yılları itibariyle gösteriyor (kaynak: IMF, World Economic Outlook Database, 2014.)

1980
2000
2013
2000/1980
2013/2000
Dünya GSYH (SAGP, trilyon USD)
12.8
48.6
101.9
Ülke GSYH’larının payı (%)
Arjantin
1,4
0,9
0,9
- -
0
Avustralya
1,2
1,1
1,0
-
-
Brezilya
4,3
3,1
3,0
- -
-
Çin
2,3
7,4
15,8
+ + + +
+ + + +
Fransa
4,5
3,5
2,5
- -
- -
Almanya
6,5
4,8
3,4
- -
- -
Yunanistan
0,7
0,4
0,3
- -
-
Hindistan
3,0
4,4
6,6
+ + +
+ + +
Endonezya
1,6
1,9
2,3
+ +
+ +
İran
1,3
1,3
1,2
0
-
İtalya
4,5
3,2
2,0
- - -
- -
Japonya
7,8
6,7
4,6
- -
- - -
Kore
0,7
1,6
1,7
+ + +
+
Meksika
3,0
2,5
2,0
- -
-
Hollanda
1,3
1,1
0,8
-
-
Polonya
1,3
0,9
0,9
     - - 
0
Portekiz
0,4
0,4
0,3
0
-
Rusya
veri yok
3,2
3,4
veri yok
+
Suudi Arabistan
2,0
1,3
1,5
- -
+
Singapur
0,2
0,3
0,4
+
+
Güney Afrika
1,0
0,7
0,7
-
0
İspanya
2,3
2,0
1,5
-
- -
Tayvan
0,5
1,0
1,0
+ + +
0
Tayland
0,6
0,9
0,9
+ + +
0
Türkiye
1,2
1,4
1,4
+
0
İngiltere
3,4
3,0
2,3
-
- -
ABD
22,4
21,2
16,5
-
- -

Not: Son iki sütunda yer alan işaretlerden - düşüşü - - hızlı düşüşü, - - - çok hızlı düşüşü, + yükselişi, + + hızlı yükselişi, + + + çok hızlı yükselişi, + + + + iki kattan fazla yükselişi, 0 ise değişme olmadığını gösteriyor.

Tabloya bakınca Çin’in ve Hindistan’ın başarısı tartışılmaz biçimde ortaya çıkıyor. Çin, ilk dönemde dünya GSYH’sındaki payını 3 kattan fazla, ikinci dönemde ise 2 kattan fazla artırmış. Hindistan her iki dönemde dünya GSYH’sındaki payını yarı yarıya yükseltmiş. Her iki dönemde başarıyı tekrarlayan üçüncü ekonomi olan Endonezya, dünya GSYH’sındaki payını art arda artırmayı başarmış. Tayvan ve Tayland da ilk dönemde büyük bir çıkışa imza atmış olmakla birlikte ikinci dönem yerlerinde saymış görünüyorlar. İtalya ilk dönemin, Japonya ise ikinci dönemin en büyük pay kaybedenleri olmuş. Tablo bize 1980’den bu yana gelişmiş ülkelerin dünya GSYH’sında kaybettiği payları gelişme yolundaki ülkelerin bir bölümünün aldığını gösteriyor. Bu yeni paylaşımdan en fazla yararlanan gelişme yolundaki ülkeler Çin, Hindistan, Endonezya, Kore, Tayvan ve Tayland gibi Uzakdoğu ülkeleri olurken Arjantin, Brezilya ve Meksika gibi Güney ve Kuzey Amerika ülkeleri ise tıpkı gelişmiş ülkeler gibi pay kaybetmiş görünüyorlar. 

Türkiye, 1980 – 2000 arasındaki ilk dönemde dünya GSYH’sındaki payını yüzde 1,2’den yüzde 1,4’e yükseltmeyi başarmış, 2000 – 2013 arasındaki ikinci dönemde yerinde saymış bulunuyor. Yani ilk dönemde pastadan aldığı payı az da olsa artırırken ikinci dönemde payını artıramamış. Türkiye açısından 1990 – 2000 arasındaki on yıl, kayıp yıllar olarak nitelendirilen bir dönemdir. Buna karşın Türkiye’nin, bu on yılın da içinde bulunduğu ilk dönemde dünya GSYH’sından aldığı payı artırabildiği halde, ikinci dönemde artıramamış olması şaşırtıcıdır. Bu şaşırtıcı gerçek masalların giriş bölümündeki sözü hatırlatıyor: ‘Az gittik, uz gittik, dere tepe düz gittik, bir de dönüp baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz.’ 

   

Yorumlar

  1. Ucurduk bu ülkeyi diyenler nerde...?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendileri uctuklari icin oyle soylemislerdir. Yoksa "ucurulduk bu ulkede" mi demek istemislerdi acaba?

      Sil
  2. Mahfi hocam merhaba.Ben iktisat öğrencisiyim ve çok merak ettiğim bir soru var.
    Acaba Cumhurbaşkanı Erdoğan neden faizlerin düşürülmesini istiyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İslam referansı yüzünden olabilir mi acaba?

      Sil
    2. ilahi hocam ne dini referansı :)) o enflasyon hesabını paranın miktar teorisine göre yapıyor. yani mevduata ödenen faiz ne kadar yüksek olursa para arzı o kadar hızlı artar ve enflasyon yaratır şeklinde düşünüyor. dinle filan uzaktan yakından alakası yok. bankamatikteki telefonda müşteri temsilcisi ile görüşürken "neması ne kadar?" diye soran adamın islami referansı mı olur? ama para arzının, faizlerdeki düşüşün kredi kullanımını teşvik etmek yoluyla da artabileceğini maalesef akıl edemiyor veya etmek istemiyor. faizlerin düşmesini istemesinin bir diğer nedeni yatırımları artırması beklentisi.

      Sil
    3. WSJ, "homo economicus" değil, "homo islamicus" olmasına bağlamıştı.

      Sil
  3. yani AKP'nin ekonomik büyüme, kalkınma, dünya devi oluyoruz diye yutturduğu masallar gerçeklerle örtüşmedi. Dünyada sıcak paranın bolluğunda sanal bir refah yarat, 1 gecede kalem oyunuyla milli geliri 3 e katladık diye utanmadan övün, Cumhuriyetin bütün kurumarını sat, tarım alanlarını sat, tüm sıcak parayla bir arpa boyu bile yol gitme. Yatacak yeriniz yok da, bakalım halk ne zaman uyanacak !

    YanıtlaSil
  4. gerçekten de 90-2000 berbat yıllardı. ülkede temel değer ne varsa geri gitti. neredeyse yeni bir ülke kuruluyor sonrasında. buna rağmen 80-2013 karşılaştırmada sabit kalmak bile başarı olarak gözüküyor. sadece uzak doğu ülkeleri -çin başta ve özel bir yeri var- paylarını arttırabilmişler, diğer hepsi düşmüş.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünya pastası 2 katından fazla büyümüşken, bu pastadan aslan payını alanların payları da düşmüşken bizim aynı yerde kalmamız başarı sayılabilir mi?

      Sil
    2. Tabloda yanlış yazmışım ilk karşılaştırma 2000/1983 olacaktı. Yani o kötü dönemde aslında Türkiye payını artırmış.

      Sil
    3. hocam görece olarak başarıdır tabi.
      çin neredeyse bütün pastayı almış, kalanları çevresi toplamış. ki bunlar batının üretimi fasona kaydırdıkları yerler ve doğu sadece fason değil, çakma malı da satarak ekstra gelir elde etti.
      80-90 arası data olsa,birz daha iyiyzdir muhtemelen.rakamların ardında gerçekler var, havlu, penye üreterek mi gelir yaratacaktık? neredeyse hiç markamız da yoktu.
      yani 4 darbe geçirmiş bir ülke,teknolojide fasoncu bile olamıyorsa nereye gidebilirdi.
      osmanlıdan sonra bütün petrol sahaları kaybedilmiş, açılan iki uçak fabrikası kapatılmış, yerli araba yerine monte ile kaynak dışa gitmiş.. say say bitmiyor bu 'yapısal faktörler' .
      daha hala darbe anayasası değişecek de, hukuk sistemi vs vs.. ona rağmen böyle.

      Sil
    4. bence asıl 2003-2014 arası çok daha beter! borç stokumuz kat be kat artmış durumda ve üstelik de neyin karşılığında?. bol bol beton dikilmesi karşılığında!. ekonomiye sanayi getirilmemiş, istihdam yaratılmamış, üstelik de en verimli olanları da dahil çok sayıda kamu işletmesi çok düşük bedelle adeta küresel sermaye ve içimizdeki uzantılarına peşkeş çekilmiş. sağlık ve eğitimin yanında hukuk sistemi adeta nakavt edilmiş. hiç bir rakam gerçeği yansıtmıyor. açıklananlardan çok daha negatif bir iktisat remi var önümüzde ancak birçoğumuz görmek istemiyor.ama 2016 yılında istemeseniz de kralın çırılçıplak olduğunu göreceksiniz!!!!

      Sil
  5. Gelişmiş ülkelerin dünya GSYH içindeki payının düşmesi Türkiye'nin yerinde saymasıyla karşılaştırılırsa yanıltıcı bir durum ortaya çıkar herhalde hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pasta iki kat artmış, gelişmişlerin aldığı paylar azalmış, Türkiye payını büyütememiş. Bence yanıltıcı bir durum görünmüyor. Sonuç çok açık, uzakdoğu yeni dönemin gelişmişleri arasına ilerlerken biz yerimizde sayıyoruz.

      Sil
  6. 7 ülkenin (+) , 6 ülkenin (o) ve 14 ülkenin (-) olduğu bir dünyada (o) olmak çok da kötü görünmüyor. Dünya GSYH 48.6'dan 101.9'e artmışken.

    Saygılar...
    .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu tabloda ülkemiz "---" olarak nitelenen bir ülke olsaydı bile ("----" değil en azından) şeklinde bir argümanla savunacak insanlar mevcut.

      Sil
    2. Aslında bireysel olarak iyi bir şey o. Ama ekonomi açısından zararlı.

      Sil
  7. Ustad turkiye ekonomisi icin bicak kemik noktasi hangi nokta veya hangi donem

    YanıtlaSil
  8. Hocam, bence analizinizde bir noktayi göz ardi ediyorsunuz. Bir ülke ne kadar gelismis ise, o kadar büyme orani düsüyor (büyüme doyum noktasina ulasiyor, dogum orani azaliyor vb.) Cin, Hindistan ve Endonezya kisi basi gelir olarak Türkiyenin gerisinde olan ülkeler. Tabikide bunlarin büyüme potansiyeli bizimkinin üstünde olacak. Ayni zamanda son 30 40 yilda Türkiyeden daha cok nufüs artisi olmus ülkeler. Türkiyeden daha gelismis üklelerde düsüs cok bariz. Eger pasta büyüyor ise ve Türkiye payini tutyorsa, demek bizde büyümüsüz. Ama bir Cin yada Hindistan olmamiz mümkün degil. Bir ekonomist olarak özellikle 2002-2008 yillari arasi cok iyi bir büyüme yakaladigimizi düsünüyorum. Ama yetmez elbetteki. Saygilarimla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dediğiniz Çin, Hindistan ve Endonezya için doğru ama mesela Kore için doğru değil.
      2002 - 2008 arasındaki büyümenin çok iyi olduğu konusunda hemfikirim.

      Sil
    2. hocam, kusura bakmayın fakat: naçizane olarak türk ekonomisinin 1980 sonrasında ve bilhassa da 2003 sonrasında sanal olarak büyüme gösterdiğini yani şişirme büyüme yaşadığımızı düşünüyorum. düşük kur yüksek faiz nedeniyle ihracatımızı arttırmamıza rağmen zayıf katma değer yaratan bir dış ticaret tabanımız oluştu maalesef!. yani net bir sermaye birikimi sağlamayan büyüme modeli meydana geldi ki; sürekli artan oranlarda cari açık verdik. cari açığımızın büyüme hızı ortalama iktisadi büyümenin bile fazlasıyla üzerine çıktı.

      Sil
  9. pasta iki katı büyümüşse ve biz yerimizi korumuşsak biz de iki kat mı büyüdük acaba? ekonomist olmak sayıları işimize geldiği gibi yorumlamak demek mi oluyor yani

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet iki kat büyüdük. Bizim sorduğumuz soru şu: Dünya iki kat büyürken ve pastadan büyük pay alanların payları azalırken biz niçin payımızı artıramamışız?

      Sil
  10. Mahfi Üstad, öncelikle Türkiye ve dünya ekonomisi ile ilgili çeşitli makro ekonomik göstergeler ışığında yazmış olduğunuz çok değerli yorumlarınızı her zaman takip etmekten çok yararlı bulmaktayım.Bu nedenle size çok teşekkür ederim hocam.Konumuzla ilgisi yok ama size çok kısa bir soru sormak isterim Hocam.Yanıtlarsanız çok yardımcı olacaksınız.Sorum şu:"ödemeler dengesi fazla verdiğinde, bu fazlalık resmi rezervlere atılıyor ve analitik bilançosunun aktifinde yer alan dış varlıklara kaydediliyor.Peki hocam bilançonun aktifindeki bu artış(ödemeler dengesi açık verdiğinde bu azalış) analitik bilançonun pasifinde hangi kalemini etkiler.sonucta bilançoda bir denklik için kuşkusuz pasifte de bir degisiklik gerekiyor.Ben bu sorunun cevabını hiçbir yerde bulamadım hocam.Siz yanıtlarsanız çok sevinirim. ( not:geçmişte yapılan bir spk uzman yrd. sınav sorusudur hocam)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Sınav sorularını yanıtlamıyorum biliyorsunuz. Kusura bakmayın.

      Sil
  11. Bizim ülke olarak, toplum olarak yaşadığımız en büyük sorun bence gerçekçi düşünememek. Gerçekçi düşünemediğimiz için yaşadığımız sorunları göremiyoruz ve de uygun çözümler getiremiyoruz. Tıpkı yaşanan siyasal sorunlarda, tıpkı ekonomik sorunlarda olduğu gibi..
    Şu anki iktidar ekonomi konusunda bi şeyler yapıyor ama kimse de ne yaptığın doğru düzgün anlamış değil.bir 2023 hedefidir tutturmuş gidiyor güya biz o tarihte dünyanın en büyük ilk on ekonomisinden birisi olacakmışız!! Buna delil olarak da şuanda dünyanın 16. Büyük ekonomisiyiz deniyor ve çok kolay biçimde ilk ona gireceğiz deniyor. Hiç kimse de çıkıp sormuyor ki 80'de, 90'da da biz bu sıralardayız. Yani bu hedef bana göre şu anki ekonomik göstergelerle pek de itibar edilebilir gelmiyor. Ekonomiden çok da anlamayan biri olarak benim düşüncem bu. Hocam siz ne dersiniz? Sizce de böyle bi hedefi gerçekleştirmek mümkün mü yoksa tahayyül olarak mı kalacak? Teşekkürler şimdiden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer bu büyüyen pastadan pay alanların payı azalırken biz de Çin gibi Hindistan gibbi Endonezya gibi payımızı artırabiliyor olsaydık 2013 hedefini tutturma şansımız olurdu. Ama ne yazık ki böyle bir durum yok.

      Sil
  12. Bu ülkeye illede şartsa sizin gibi muhalif lazım. bence siyasete başlamalısınız. yazı tam bir economist kurnazlığıyla hazırlanmış, bende size sermaye piyasalarındaki 8 katlık büyümeyle ilgili bir yazı hazırlayayıp ülkemizin süper güç olduğunu iddaa ederim. ekonomiyi işte bu yüzden seviyorum galiba

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yanılıyorsunuz ben muhalif değilim. Siz taraf olduğunuz için öyle görüyorsunuz.
      Ben siyasete girmem. Öyle bir ihtiyaç yok. Ne benim tarafımda ne de siyaset tarafında. Herkes yerinden memnun.
      Sermaye piyasalarında 8 kat büyümeyle süper güç olunmaz.
      Ayrıca her ülkeye muhalif şarttır. Bakmayın siz bizdeki muhalefet şikayetine, muhalefet demokrasiye en az iktidar
      kadar gereklidir.

      Sil
    2. Siz aslında ekonomiyi değil kumarı seviyorsunuz. O sermaye piyasası dediğiniz şey, üçte ikisi yabancı olan kumarbazların oyun alanı. Sevdiğinizi sandığınız ekonomiyi de bilmediğiniz, komik bir biçimde kullandığınız "süper güç" gibi kavramlardan anlaşılıyor.

      Sil
  13. Hocam merhaba,
    Hafta sonu vergi müfettiş yardımcılığı sınavı vardı. Mal ve emek piyasasında tam rekabet var, işsizlik %15. Komşu ülkeden yabancılar gelmek zorunda kalmış ve bunlara çalışma izni verilmiş, ayrıca ülkede asgari ücret uygulaması var. Göç sonunda emek ve mal piyasasında durum ne olur denmiş. Ben tam rekabetin olduğu bir ortamda %15 işsizliği doğal işsizlik olarak değerlendirdim, hem emek talebini hem de emek arzını sağa kaydırdım. Gelenleri asgari ücretten işe yerleştirdim. Doğal işsizliğin mutlak değer olarak sabit kalacağını ancak oransal olarak düşeceğini, philips eğrisinin sola kayacağını belirttim. Ayrıca AS ve AD eğrilerini de enflasyonu sabit kalacak şekilde sağa kaydırıp milli geliri artırdım.
    Sınav sorularını yanıtlamıyorsunuz biliyorum; anacak kurduğum mantığın doğruluğunu merak ediyorum. Yol gösterebilirseniz çok sevinirim. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz gibi sınav sorularını yanıtlamıyorum. Kusura bakmayın.

      Sil
    2. Hocam bu durumun sizce nedeni nedir ?

      Sil
  14. Hocam merhaba daha önce sorduğum bir soruydu.Benim sorum biraz alakasız olabilir ama merakımdan soruyorum.Sorumu da herhangi bir siyasi amaç ile sormuyorum.Yıllardır ülkemizin ekonomik açıdan büyüdüğü ve ileri ki zamanlarda dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olacağı söyleniyor.Mesela Almanya nın bir ayakkabı markası var dünyadan belkide her 3 -4 insanın ayağında bu ayakkabıdan var.Almaya nın diğer markalarını hiç saymıyorum bile.şu an evimde güney kore ve japonyanın teknolojik markaları savaşıyor.Yani adamların para getirecek ürünü veya ürünleri var.Bizim üllkemizin benim bildiğim kadarıyla dünyada akla gelen bir ürünü yok.Kebap ve rakıyı saymazsak :) Ama diğer taraftan Her köşe başına bir AVM açılıyor.yani sürekli harcıyoruz.Cari açığımız ise sürekli artmakta ama hükümet bundan pek şikayetçi değil.Biz millet olarakta tembel bir milletiz,çalışmayı sevmeyiz.Sorum şu biz bu harcayacak paraları nereden buluyoruz. Teşekkür ederim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet doğru Türkiye'nin markası yok ama bu üretim yapmıyor anlamına gelmiyor. Bizim pek çok markanın üretiminde ya emeğimiz ya ürettiğimiz bir parça ya da parçalar gibi katkılarımız var. Aksi taktirde bu kadar otomotiv ihracatını nasıl yapabiliriz? Yani üretimimiz var. Bizim şikayetimiz bu üretimin ülkeye katacağı değerin düşüklüğü. Çünkü bunu sağlayacak markalarımız yok.
      Harcayacak paranın bir bölümünü buradan buluyoruz. Bir bölümü de ticaret, finans hizmeti, turizm geliri vb gibi görünmeyen üretimden geliyor. Kalanı da borçlanma.

      Sil
  15. Hocam merhaba ulkemizde mevcut hukumet ozellestirmelerin cok uzerrine dustu elden cikarilan kamu mulku parasal olarak ekonomiye bu donemde katki sagliyor ama bu ekonomimi z icin gecici bir fayda ileri ki yillarda bunun zarari dokunur mu

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üretim olarak dokunmaz ama eğer bunlardan sağlanan gelirin yerine sağlıklı ve sürekli yeni gelirler koyamazsak ileride özelleştirecek şey kalmayınca sıkıntıya düşeriz.

      Sil
  16. Hocam sanırım biz fena halde krizdeyiz. Sadece etrafta yazarkasa fırlatan esnaf olmadığı ve basın yansıtmadığı için farkedemiyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yüzde 3 dolayında büyüyen bir ekonomi krizde denemez. Ama şu bir gerçek ki durum iyiye gitmiyor.

      Sil
  17. Hocam kim gerçeklerle ilgileniyor bu devirde, sinerji, verimlilik, ekip, büyüme, işbirliği, ortak-,.... vs hepsi (yabancıların deyimiyle bull sheet) için genelde "cambaza bak!" desek olmaz mı. Herkes gerçeği biliyor da, bilmemek ve emperyal dünyanın üzerlerine biçtiği rolü hakkıyla oynayıp, kaynaklardan kendi payına düşeni artırmaya çalışıyor.

    YanıtlaSil
  18. Birçok ülkede gerileme varken yerinde kalmak da iyi birşey herşey zamanla Mahfi bey bu ülke 2000lerde krizden cikip bu noktalara ulasmissa demek ki iyi giden birşeyler var zamanlada dahada iyi olacak

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki aynı kanıda değilim. Daha iyiye gidebilmek için her şeyden önce daha iyi bir eğitim sistemi kurmuş olmak gerekiyor. Sizce öyle mi? Sizce bizim eğitim sistemimiz insanların buluş yapmasını, teknolojiye katkı yapmasını sağlayacak biçimde mi gelişiyor yoksa tersine mi gidiyor?

      Sil
  19. Sevgili Mahfi hocam merhaba. Ben Yurt dışında döviz geliri olan bir mühendisim.Aklıma çok takılan bir olayı sonuçlarını görmek için denemeye karar verdim, Olay, şu faiz olayı. Gittim bir bankadan 50 bin tutarında 1.10 faizle 3 yıl vadeli yılbaşı kredisi aldım. Bu Parayı harcayacağım herhangi bir yer olmamakla beraber yurtdışında çalıştığımdan dolayı geri ödemede herhangi bir sıkıntım şu an için yok. Ben faiz lobisi gibi haraketle bu paraya dokunmadan(mevduat banka %9 senelik veriyor, döviz, tahvil yada bankaların özel tahvili bazen mevduattan fazla getiri getirmekte yada sepet yapma olayı,) çeşitli enstrümanlarda değerlendirerek acaba kar elde edebilecekmiyim? .geri ödemede yıllık 4binlira faiz ödeyeceğim. Acaba bu paranın geri ödemesini bir kenarda değerlendirerek mi kazançlı olunur yoksa borsa yada benzeri enstrümanlarda değerlendirerek mi karlı olunur. işin cazip yönü elde bir sermaye olduğu zannı galiba:) Eğer 3 yıl sonra bloğunuz açık olursa sonuçları sizinle paylaşmaktan memnuniyet duyarım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş bir deneme. Umarım blog açık kalır ve sonucunu da buradan duyururuz.

      Sil
    2. Hocam, bu blog bırakınız 3 yılı, 3 ay bile açık kalmaz!

      Çünkü:

      Sizi her an 'makul şüphe' den içeri alabilirler!

      Size tavsiyem:

      Evinizde, üniversitedeki çalışma odanızda ve televizyonda program yaptığınız stüdyonun bir köşesinde orta boy bir valiz içinde; fanila, havlu, çorap, kazak, hırka, sabun, pijama, eşofman takımı, terlik, bisküvi, jelibon, iki tane kitap, pilli radyo, mide ilacı, tansiyon ilacı, tuvalet kağıdı, bir miktar para vd. fakat en önemlisi bir savunma metnini hazırda bulundurunuz!

      Siz de bu ülkeye artık tehditsiniz!

      Kimbilir hangi iç-mihrakla ittifak halindesiniz!

      Sil
    3. Merak etmeyin acı patlıcanı kırağı çalmaz derler. Benim kimseyle bir ittifakım olmadığını herkes bilir.

      Sil
  20. Yaklaşık iki kat artış gerçekleşen son periyotta değerlendirme yaparsak; avrupada gelişmiş ülkelerin paylarını düşürdükleri gözüküyor, bu bir ülkenin payını sabit bile tutmasının bir ilerleme olarak yorumlanabileceği anlamına gelir. Öte yandan, Türkiye'yi Çin ve Hindistan gibi MİLYAR nüfuslu ülkeler ile kıyaslamak ise süper mantıksız olacaktır diye düşünüyorum. Herşeyden önce, bu ülkelerde biraz mesai harcayıp, Türkiye ile aradaki farkı önce bir gözle görmek lazım diye düşünüyorum, tablolara düz matematik ile bakılması durumunda ilginç yorumlar ortaya çıkıyor genel bir neticeye varmadan önce daha kapsamlı bakmak lazım gerektiğini düşünüyorum.

    Öte yandan, Endonezya ve Brezilya dahil hemen hemen bütün gelişmekte ülkelerde bulunmuşluğum olduğu için emin bir şekilde konuşabilirim ki hayat şartları Türkiye'nin kat ve kat altında bunu ziyaret eden herkes bunu gayet açık bir şekilde bir haftada görebilir ama yukarıdaki tabloya bakarak bizimle kıyaslamaya felan çalışılmış buralarda yaşamış olan biri olarak bu çok mantıksız olacaktır diye düşünüyorum.

    Mesela, Güney Kore, otomobil ve elektronik sektörlerindeki ilerlemelerini cebimizdeki telefondan, evimizdeki bilgisayardan, altımızdaki arabadan gayet iyi anlıyoruz ve payınıda artıyor. Gelelim Türkiye'ye; biz dünya klasmanında hiçbir teknoloji gelişimi olmadan, kendi arabamızı bile yapmadan, petrol ve gazın olmadığı bir ülkede insan gücüyle, inşaat vs. bu noktaya gelebilmişiz.

    Önümüzdeki dönemde doğru adımlar ile buradaki potansiyellerimizi ve coğrafya avantajımızı kullanabilirsek muhteşem bir potansiyele sahibiz diye düşünyorum. Endonezya, Güney Kore ve Brezilya gibi aynı sepete konan ülkeler; bizim potansiyelimizi kullanmamız durumunda rekabet etmeleri mümkün bile değil diye düşünüyorum. Tabii sadece yukarıdaki tabloya düz matematik ile bakarsanız manzara farklı olur..

    Bir ekonomi uzmanı bu şekilde bir neticeye bir tablodan varıyorsa vay halimize..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne mutlu size. Dünyada bir tek markası olmayan, dünya çapında bir tek bilim adamı olmayan, hiçbir buluşa imza atamamış, teknolojiye küçücük de olsa katkı yapamamış bir ülkede cari açık vererek ithal edilmiş iyi arabalara binerek kıyaslamada iyi durumda olduğumuzu söylüyorsanız ben ne diyebilirim ki. Hep mutlu olun.

      Sil
    2. Sayın Kökdemir,"düz matematiği" bir tarafa bırakıp, hayatın karmaşık matematiğine baktığımızda "vay halimize" diyebileceğimiz hem siyasi, hem de ekonomik onlarca problemimiz varken, sizin halinizin sadece bu tablo ile alt üst olabileceği varsayımına dayanarak söyleyebilirim ki gerçeklerden kopuk bu mutluluk oyununuz veya oyunumuz sürdürülebilir değildir. insana, insan kaynağına değer vermeyen, maddi dünyayı bir kenara bırakıp, manevi dinsel dünyadan medet uman bir zihniyetin ekonomik karşılık bulması görülmüş bir şey değildir.

      Tasarruf yapamıyoruz; başka ülkelerin tasarruflarını faiz karşılığında kullanıp, aslında hak etmediğimiz yarı sahte, yarı lüks bir hayatı yaşamaya mecbur bırakılıyoruz. Eğitim sistemimiz ezberciliğe dayandığı için olması gereken iradeyi gösterip ayağımızı yorganımıza göre de uzatamıyoruz. Küreselleştik, kapitalist sistemin bir parçası olduk; biz insanlarda hali ile potansiyel müşteri konumuna getirildik. sadece cebimizdeki parayı alsalar belki ses çıkartmayacağız, fakat bu da yetmedi paramız yoksa borçlanarak bu sistemi ayakta tutmamız istendi. Peki neden? Daha çok kar uğruna olabilir mi?.. aç gözlülük olabilir mi?.. illa bir şeylere şaşırmak ve vay halimize demek istiyorsanız toplam kamu/özel borcumuzun son 15 yılda nerelere geldiğine bakınız. Ekonomik gelişmişliğin tüm özetini veya sonucunu o rakamlarda görebilirsiniz. Ama; bizler öyle iyimser bir milletiz ki "IMF" ye borcumuzu sıfırladık diye övünür, Polyannacılık oynamaya devam ederiz. Daha sonra ne mi yaparız? Eleştiririz... en iyi yaptığımız işlerden biridir... tabi ki eleştirelim, fakat lütfen yapıcı ve akılcı olsun; gözümüzü karartmayalım, ön yargılı yaklaşmayalım.

      Son söz:
      Doğru bilgiye ulaşmanın bu kadar zor olduğu bir ortamda, tek amacı ekonomik olayları basite indirgeyerek herkesin anlayabileceği bir dille son derece mütevazi bir yaklaşımla topluma anlatmak isteyen bu çok değerli hocalarımıza sahip çıkalım ve katkı yapalım.

      Sevgiler

      Sil
    3. Mahfi Eğilmez;

      Türkiye Yenilmez!

      Sil
    4. Eleştirilerimizin yapıcı ve akılcı olması için; öne sürdüğümüz fikirleri, neye dayandırdığımızı da açıklamamız gerekiyor. Hatalısınız dediğimizde, karşı tarafın fikrini desteklediği dayanakları, bilimsel yöntemle aksini ispatlamamız gerekir. Düşünceleriniz yanlı, muhalifsiniz yada iktidar yanlısı demekle bir sonuca ulaşamıyoruz malesef.

      Bu yöntemle fikirlerini açıklayan herkese saygı göstermemiz gerekir. Bana göre yanlış fikir yoktur, eksik fikir vardır. Birisini öldürme fikrinde, merhamet yoktur, sevgi yoktur, empati yoktur. Bunları kattığımızda ise öldürme fikri yokolur. Bu bakış açısıyla değerlendirme yapıldığında farklı fikirler eksikliklerini düzelterek, bir birliktelik sağlayabilir.

      Mahfi Beyin buradaki çabaları emsalsiz. Bu çabaları için ne dersek diyelim eksik kalır. Birçok ünlü ekonomist, iktisatçı, aydın böyle bir çabaya,fedekarlığa cesaret edemez.

      Sil
    5. Mehmet Ergül arkadaşımın ellerine sağlık. Mahfi hocam lütfen bu şahsi eleştirileri dikkate almayın. Bu ülkenin sizin gibi değerli ekonomistlere ihtiyacı var. Ayrıca yazınız için de teşekkür ediyorum.

      Sil
  21. Hocam merhaba,UYP(ulusal yatırım pozisyonu)verilerini takip ediyorum.Şunu fark ettimki UYP/GDP rasyosu gitgide büyüyor ve birim cari açığın yarattığı büyümede gitgide düşüyor.Yani büyüme kapasitesi git gide azalıyor.UYP bir stok değişken ve cari açık bir akım değişken,sanırım stokta biriktirdiğimiz borçlar ve azalan tasarruflar,bu filmi bir yerde koparacak.Siz ne dersiniz?Saygı ve sevgilerimle.
    Not:Hocam,tarafgir insanların ne dediği önemli değil,bir bilim insanı olarak siz sorumluluğunuzun gereğini yapıyorsunuz.Buna tarih,tanrı ve nitelikli insanlar şahittir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. UYP değerlendirmeniz çok doğru ben de aynı şeyi görüyorum ve endişeleniyorum.
      Yazdıklarım konusundaki düşüncenize teşekkür ederim.

      Sil
  22. Hocam merka ettigim su onumuzdeki surecte 20 yil sonra bir guney kore gibi olma imkanimizi ve sansimiz var mi mevcut mu olasilik dahilinde mi hangi sartlari yapmak lazim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette var ama bu eğitim sistemiyle olmaz. Önce eğitimi bilimsel çerçeveye oturtmamız lazım. Öteki adımlar ondan sonra.

      Sil
  23. Peki Mahfi Hocam,

    İktidar kanadından biri çıkıp şu açıklamayı yapsa:

    "Bir zamanlar müsteşarlık da yapmış olan bu şahsiyet; gerçek yüzünü göstermiş oldu.

    Yeni Türkiye'nin gümbür gümbür getirdiklerini göremediği gibi; eskide kalanı da yalan dolan değerlendirmiş.

    Yazık !

    Bizim, Yeni Türkiye'de, böyle insanlara yerimiz olmayacak.

    'Dava'mızın yanlış olduğunu düşünüyorsa; buyursun kapı açık.

    Ya bu deveyi güdersin, ya bu diyardan gidersin.

    Selametle..."

    Neler hissedersiniz?

    Ve ne yaparsınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu ülke kimsenin malı değil. Kimse de deve gütmek zorunda değil.
      Ayrıca ben bürokrat iken de aynı görüşleri savunurdum. 1989 - 92 dönemine ait gazetelerin ekonomi sayfalarında benim hükümetin uyguladığı ekonomi politikasını eleştiren demeçlerimi, beyanlarımı bulabilirsiniz. Bence doğrusu da odur. Yanlışı gören bir bürokrat makamını korumak için susuyorsa ülkeye hizmet etmiyor, siyasete hizmet ediyor demektir.

      Sil
  24. Aklima su tartismayi getirdi hocam...

    http://m.radikal.com.tr/ekonomi/rodrikle_simsek_twitterda_kapisti-1138028


    YanıtlaSil
  25. Emeğinize sağlık hocam çok güzel bir yazı olmuş. Sizi geç farketsemde yazılarınızı beğeniyle takip ediyor ve objektif buluyorum.
    Konuyla pek alakası olmasa da Erbakan dönemi ekonomisini nasıl buluyorsunuz hocam ? Havuz sisteminin getirdikleri ve ekonomiye katkısını nasıl görüyorsunuz ? Havuz sisteminin tekrar kurulması ekonomi açısından fayda sağlamaz mı?
    Mahfi hocam Erbakan dönemiyle ilgili bir yazıyı sizin kaleminizden okumayı çok isterim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek başarılı bulmadığımı söyleyeyim. Türkiye'nin bugünkü sorunu havuz sistemiyle çözülemez. Bunlar geçici ferahlık sağlayacak adımlardan ibarettir.

      Sil
  26. hindistan ve çin nüfusu fazla ülkeler. bu ülkelerdeki kaliteli çalışma koşulları ve yüksek düzeyli işçi hakları gibi kriterler de değerlendirmede dikkate alınmalı. yok pahasına ağır koşullar altında uzun süreli çalışmalar nedeniyle intihar eden işçiler bile var. acaba çoğu batı ülkesi ve ülkemizin "yerinde sayması"nın nedeni, bir yandan büyümeye çalışırken bir yandan da işçi haklarını artırmaya çalışması olabilir mi? yahut analizimize en azından hakkaniyet namına "diğer değişkenler sabitken" ibaresini eklememiz gerekmez miydi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle bir karşılaştırma yaparsak sanırım durum daha kötü çıkabilir. Çünkü Çin ve Hindistan bu hakları sıfırdan başlayarak verdikleri biz ise bu konuları 1960 - 70'lerde oldukça ileri adımlarla belirli aşamalara getirdiğimiz için için o alanlarda da bizden hızlı gelişiyor gibi çıkabilirler.
      Diğer değişkenlerin sabit tutulması (ceteris paribus) teorik iktisatta söz konusudur. Yaşam size diğer değişkenleri sabit tutma şansı tanımaz.

      Sil
  27. Bu gelişmeleri Solow'un yakınsama hipotezi açısından değerlendirirsek, ne düşünürsünüz acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Solow'dan sonra oldukça geliştirilmiş olan yakınsama hipotezi benim burada sunduğum oranlarla da doğrulanıyor gibi duruyor.

      Sil
  28. Yine ufkumuzu açan bir yazı, çok teşekkürler. Mahfi Bey, bu yazının konusu dışında bir bilgiye ihtiyacım var, cevaplarsanız müteşekkir olurum.
    1- Baz alınan enflasyon yılından (2003=100 gibi) sonraki yıllar ile önceki baz alınan yıla (1997=100 gibi) göre hesaplanan 2003 yılından önceki fiyat endekslerini nasıl karşılaştırabiliriz?
    2- Bu baz yılı neden değiştirilme ihtiyacı hissedilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      (1) Aslında doğrusu bu tür değişikliği yapınca hesabı da geriye götürmektir ama TÜİK bu geri götürmeyi sınırlı yılda yaptığı için karşılaştırmayı ister istemez mevcut verilerle yapmak zorunda kalıyoruz. Ve bu karşılaştırmalar tam doğru olamıyor dolayısıyla.
      (2) Baz yılının değiştirilmesi doğrudur çünkü o kadar yeni mal ve olay yaşamımıza giriyor ki o nedenle arada bir bu başlangıcı yenilemek gerekiyor.

      Sil
  29. küresel ekonomik pasta ve ulusal ekonomiler büyürken,tüm ülkelerin pastadan aldığı payı arttırması olanaksız değil midir? bir anlamda bu merkantilistlerin "zero sum game" olgusu gibi..şartsız şurtsuz daimi rekabet.sonuç olarak yukarıdaki tablonuzda herkesin pozitif olması imkansız,birinin pastadaki kaybı diğerinin kazancı olacak.herkesin aynı anda optimum kazancı imkansız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle olanaksızdır. Genellikle payı büyük olanların aynı hızla büyümesi mümkün olmadığından pay kaybı yaşaması doğaldır. Bizim o kayıpları derleyebilmemiz için bugünkünden farklı bir şeyler yapabilmemiz lazım. Aslında yazı bunu anlatıyor. Ama konuya siyasal gözlükle bakanlar hep bu hükümetin başarı veya başarısızlığına getirip çekiyorlar konuyu. Oysa Çin, Hindistan, özellikle de Kore, Tayland ve Tayvan ne yapıyor da payı artırıyor? Ne yapıyor da bu kadar teknoloji yaratabilen eskinin güçlü ekonomilerini elinden o pasta paylarını kapıyorlar? Acaba konunun eğitimle bir ilgisi var mı? gibi sorulara yanıt aramak gerekiyor. Aksi taktirde büyüyen pastadan aynı payı almaya deavm eden ve bunu başarı veya başarısızlık olarak değerlendiren kısır bir tartışmayla yılları devirip gideceğiz.

      Sil
  30. Peki bu tabloya bakarak kalkinmanin buyumeden bagimsiz oldugunu soyleyebilir miyiz Mahfi Hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İkisi farklı şey. Büyüme, bir ekonominin gelirinin, refahının artması gibi niceliksel gelişmeyi ifade ediyor. . Kalkınma ise kültür, eğitim gibi kalite unsurlarının gelişmesi demek. BUna karşılık büyümenin normal koşullarda kalkınmayı da sürüklemesi ya da teşvik etmesi normal bir durum.

      Sil
  31. Sayın hocam enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkeler faiz hedeflemesini kullanıyor. Faiz hedeflemesini uygulamak için de İS-LM modelinde LM eğrisinin yatay eksene paralel şekilde olması gerekiyor bu özel durumun adı ise likidite tuzağı. Enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkelerde likidite tuzağı var mı demek oluyor bu? Saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Likidite tuzağı çok özel bir durum. Enflasyon hedeflemesi uygulayan her ülkede ortaya çıkacak diye bir şey yok.

      Sil
  32. Gosterge icin tesekkurler hocam, size katiliyorum, yaristigimiz klasman elbette gelismekte olan ulkeler olacak. her ne kadar dunyayla paralel buyusek de doyma noktasindan uzakta oldugumuz icin gelismekte olan ulkelerin hiziyla gidiyor olmaliyiz, gelismis ulkelerin degil.

    Bir sorum olacak, yukarida Adsız22 kisisi, " enflasyon hesabını paranın miktar teorisine göre yapıyor. yani mevduata ödenen faiz ne kadar yüksek olursa para arzı o kadar hızlı artar ve enflasyon yaratır şeklinde düşünüyor." Demis ama teori bunun aksini soylemiyor mu? Faizler duserse asil, insanlar bankaya yatirmak yerine daha cok para harcayacak ve fiyatlar yukselecek? Yanlis mi dusunuyorum?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel özetlediniz, teşekkürler. İşin özü budur.
      Doğru düşünüyorsunuz. Geçmiş on yıl bunun özetidir.

      Sil
  33. Mahfi hocam;ekonomi politikası kitabınızda merkez bankalarının elde ettikleri karın tamamının bir sonraki yıl hazineye aktarıldığını yazmışsınız özellikle yapısı tamamen özel olan federal reserve bank'ı bile buna dahil etmişsiniz.Ancak fed her yıl %6 temettü dağıtıyorum demiş.
    İşte kaynak:http://www.federalreserve.gov/faqs/about_14986.htm

    Ayrıca kitabınızda ticari bankalar için "krediden aldıkları faiz ile mevduata ödedikleri faiz arasındaki fark kadar kar elde ederler demişsiniz".Bu doğru mu? yoksa ticari bankalar tıpkı merkez bankalarının kağıt para basma tekelini ellerinde bulundurmasından dolayı elde ettikleri "seignorage" gibi,kaydi para yaratabildiklerinden dolayı mı bu kadar devasa karlar elde etmektedirler?Türkiye de emisyon 75 milyar tl bankalara borç 1.2 trilyon tl.paranın %97sinin ticari bankalarca kar amaçlı faizli borç şeklinde yaratılması adil bir parasal sistem mi?BDPS/KRS ile ilgili niye tek bir satır yazmıyorsunuz?Merkez bankalarının elde ettikleri karın büyük bölümü hazineye aktarılarak tekrar kamu yararına harcamalara dönüştürülüyor olabilir.Peki ticari bankaların toplam para havuzunun %97sini oluşturan kaydi paralarda elde ettikleri karlar?bunlar sadece elit bir kesimin menfaatine, refah seviyesine hizmet etmekten başka ne yapıyor olabilir?
    Ortodoks ekonomi teorilerinin taşıdığı paradigmanın çizdiği çerçeveden bir an çıkıp bana bu sistemde adil olan tek bir şey söyleyebilir misiniz?Ben bulamadım zira sizin gibi tecrübeli bir iktisatçının yanında ancak çaylak olabilirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz yerde karın tamamının aktarılacağına ilişkin bir ifade bulunmuyor. Sayfa 84 ilk pragraf son satırda Türkiye'de kar payının nasıl dağıtıldığı belirtilmiş bulunuyor. Oradan da anlaşılıyor ki yukarıda konu edilen merkez bankalarının hazineye aktarılacak olan karları bu tür dağıtımdan sonra kalan miktardır. Fakat bunu daha anlaşılır hale getirmek için sonraki baskıda karlar yerine temettü vb ödemeleri yapıldıktan sonra kalan kar ifadesine yer vermek daha doğru olacak. Değindiğiniz için teşekkür ederim.
      Bankalar kaydi para yaratarak kar etmez. Yarattıkları kaydi parayı kredi olarak verip ondan faiz alarak kar ederler. Bilmiyorum bir yerde ücretli olarak mı çalışıyorsunuz? Ama elit kesim dediğiniz sizin çalıştığınız şirket de olabilir ve aldığı krediyle size ödenen ücret arasında bir bağ olabilir.
      Eğer sistemin ihtiyacı olmasaydı bankalar 1,2 trilyon liralık kaydi para yaratamazdı. Talep yoksa arz olmaz. Bankalar kaydi para yaratmasa ve onun yerine emisyon 75 milyar TL olacağına 1,2 trilyon TL olsaydı (çünkü anlaşılan o ki sistemin ihtiyacı olan para 1,2 trilyon TL) sistem adil mi olacaktı?

      Sil
    2. Kendiniz de belirtmişsiniz "kaydi parayı kredi olarak verip ondan fazi alarak" kredi olarak verdiği paranın sadece faizi değil bilakis kendisi de zaten bankaya dönüyor.öyle değil mi?paranın yaratılması için birinin gidip bankadan kredi alması yeterli.daha sonrada banka parayı havadan yaratır.sistemin ihtiyacı 1.2 trilyon mu? bunu özel bankalar yaratır ve bundan dehşet karlar elde ederler,böyle bir saçmalık olabilir mi?ben kaydi paranın devlet tarafından faizli borç olarak yaratılmasının elde edilen karın gelirin de kamu yararına kullanım için %100 hazineye devredilmesinin bugünkünden çok daha adil olacağını düşünüyorum.yani sistemin ihtiyaç duyduğu parayı devlet yaratmalı kaydi yada emisyon olarak.para yaratma yeteneği özel kesimin elinden alınmalı.siz aksini düşünüp bugünkü sistemin adil olduğunu düşünüyorsanız da tarih elbet gerçeği ortaya çıkarıp sizin gibi ortodoks ekonomistleri de yazıcaktır.

      Sil
    3. Devletin adil olduğunu nereden çıkardınız?

      Sil
    4. Devlet kamu personeline maaş öder transfer harcaması yapar vs...özel bankalar elde ettiklerimuazzam karla ne yaparlar?devlet mi kamu için daha adildir yoksa özel kesim mi? ben kumanda ekonomisi taraftarı değilim bu arada meselemiz paranın yaratılması mekanizması.

      Sil
    5. Özel bankalar o paraları özel sektöre verirler kredi olarak. Bankaları sistemin dışında düşünmeyin.
      Paranın yaratılması konusunda size geçmişten bir hatırlatma yapayım belki devletin adaleti konusunda yardımcı olur. Hazinenin TCMB'den karşılıksız sayılabilecek bir şekilde (yüzde 2 faizle) borç alabilmesi (kısa vadeli avans) ve görev zararlarıyla parayı piyasa kuralları dışında kullanabilmesi bizi 2001 krizine getiren uygulamalardı ve bunu devlet yarattığı parayla yaptı. Sonuçta kamu borcu şişti şişti ödenemeyecek noktaya gelince devlet bankaları batırarak sistemin içinden çıktı.

      Sil
  34. Hocam,küresel finans krizi kitabınızı okudum.konuyla ilgili çok açıklayıcı ve sade bir kitap yazmışsınız elinize sağlık.şimdi ekonomist sadi uzunoğlu ve ekonomist uğur civelek'in aralarında bulunduğu yazar kadrosunun kaleme aldığı güncel ekonomik sorunlar ve güncel ekonomik sorunlar 2:global kriz kitaplarını okumayı planlıyorum acaba konuyla ilgili bilgilerim derinleşir mi?bu kitapları önerir misiniz?

    YanıtlaSil
  35. Ayrıca söylediğiniz " Bilmiyorum bir yerde ücretli olarak mı çalışıyorsunuz? Ama elit kesim dediğiniz sizin çalıştığınız şirket de olabilir ve aldığı krediyle size ödenen ücret arasında bir bağ olabilir. " kısımla mevzunun ne alakası var ki?sırf ücretimi alıyorum ve şirket bunu bana işlerini büyütmek yada borçlarını çevirmek amacıyla bankadan aldığı krediyle veriyor diye,bankaların kölesi olmamız mı gerekiyor?veya hiç mi sistemi sorgulamıycaz?Şirketin bana maaşımı ödemek için alıcağı krediyi devletten almasını tercih ederim parayı devlet üretmeli. bu parasal sistem tabiat kanunu gibi değişmez veya anayasanın ilk üç maddesi gibi değiştirilmesi teklif dahi edilemez bir sistem mi? en mükemmeli bu mu? alternatifi olamaz mı? sizinki nasıl bir analitik düşünce biçimidir anlamıyorum.kendiniz veya ortodokslar gibi düşünmeyen herkezi bilim dışılıkla suçluyorsunuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nereden çıkardınız bilim dışılıkla suçlamayı filan.
      Devlet parayı ürettiğinde 2001 krizine geldik. Biraz okuyun öğrenin. Bu sizin dediklerinizin hepsi geçmişte yaşandı. Merak etmeyin. Ortaya attıklarınızın tamamı geçmişin sayfalarında var. Devlet nereden bulacak parayı? Ne farkı var bankadan devletin? O da kağıtların üzerine yazıp para yapmayacak mı?
      Ben bu sistemin en mükemmel olduğunu filan iddia etmiyorum. Siz kafanızda yazdığınız şeylerle bir hayal dünyası yaratıyorsunuz. Sistemi sorgulayın sorgulamasına da sonunda karşıma trampa ekonomisi teorisiyle gelmeyin.

      Sil
    2. Mahfi Hocam,

      Siz en iyisi şu an üzerinde tartıştığınız konunun hem günümüz, hem de tarihi arkaplanını bir nebze anlayabilmemiz için birkaç kitap tavsiyesini yazsanız (yabancı dilde olanlar da dahil), hem yukarıda cevap verdiğiniz yorumcuya, hem de yazışmaları takip eden bizlere çok önemli yardımı dokunur diye düşünüyorum.

      Saygılarımı sunarım...

      Sil
    3. 2001 kriziyle ilgili süreci neden çıktığını nasıl atlatıldığını vs.gerek sizin kitaplarınızdan gerek başka kaynaklardan ve kendi araştırmalarımdan saygın kaynaklardan okudum dinledim.diyorsunuz ki " Devlet parayı ürettiğinde 2001 krizine geldik."2001 Krizine yanlış ekonomi politikaları ve uygulamarı sonucu geldik ve bu ağır faturayı ödedik demeliydiniz.süreç 1980lerde başlıyor,yeni de değil.bahsi geçen zaman periyodunda devleti yönetip ekonomiye yön verenler yanlış uygulamalar yapmış yanlış ekonomi politikaları izlemişseler reform yapmayıp günü kurtarmışlarsa hep ve bu olumsuzluklar ülkeyi krize sokmuşsa bunun parayı devletin üretmesiyle ne alakası var?yani parayı devlet ürettiğinde hep kriz yaşanır,bunda siyasetçinin suçu yoktur öyle mi?
      Özel kuruluşlar ekonomide ihtiyaç duyulan parayı bir kaç tuşa basıp anında, tek karşılığı sadece borç alanın geri ödeme taahhüdü olan "BORÇ" şeklinde yaratıcak yani "PARANIN SAHİPLERİ OLUCAKLAR" ve bu bizi parasal sistem kaynaklı krizlerden koruycak öyle mi?? üstelik borçlu sadece zavallı vatandaş değil devletin bilakis kendisi de olucak yani amiyane tabirle devlet parasını kullanmak için özel kuruluşlara faiz ödüycek,ve bu "adil" mekanizma parasal sistemde istikrar sağlıycak,kamu maliyesine disiplin getircek enflasyon düşücek vs...
      "PARAYI KİM ÜRETİM EKONOMİDE PİYASAYA ÇIKARIYORSA DEVLET ODUR" .
      Tüm ortodoks ekonomistlere teşekkürler.

      Sil
  36. HOCAM PAYIMIZIN ÖNÜMÜZDEKİ ON YILLIK (2015-2025 ) SÜREÇTE ARTACAĞINI DÜŞÜNÜYORMUSUNUZ)

    YanıtlaSil
  37. Hocam, bir de bu verilere ülkelerin ve dünya nüfusunun değişimini de dahil ederek, ortalama Türk vatandaşının diğer ülke vatandaşlarına kıyasla ne kadar zenginleşip fakirleştiğini gösteren bir tablo oluştursanız?..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir şey degisir mi emin değilim.

      Sil
    2. Ülkeler arası nüfüs artış hızlarında ciddi farklar olduğu için kayda değer farklar oluşuyor.

      Örneğin almanyanın dünya kaynaklarından (kaynak demek ne kadar doğru bilmiyorum) aldığı pay görece ciddi şekilde azalmış ama bir Alman'nın aldığı farkdaki göreli azalma çok daha az. Aynı şekilde Çin-Hindistan nüfus artış hızları çok farklı olduğu için bir çinlinin durumu bir hintliye kıyasla çok daha iyileşmiş gözüküyor.

      Aşağıya verdiğiniz dataya dünya bankasının nüfüs verileri dahil edilmiş halini ekleyip aynı zaman serisinde dünya ortalamasına göre olan durumlarını derledim. İncelerseniz sevinirim.



      1980 2000 2013
      Dünya kişi başına düşen GSYH (PPP) 2.884035571 7.964599225 14.30266983
      Dünya ortalmasının kaç katı olduğu.
      Arjantin 2.2096 1.4882 1.5471
      Avustralya 3.6250 3.5045 3.0801
      Brezilya 1.5676 1.0840 1.0668
      Çin 0.1040 0.3576 0.8293
      Fransa 3.6165 3.5063 2.6975
      Almanya 3.6849 3.5627 3.0046
      Yunanistan 3.2219 2.2357 1.9374
      Hindistan 0.1905 0.2576 0.3755
      Endonezya 0.4881 0.5549 0.6558
      İran 1.4836 1.2035 1.1039
      İtalya 3.5390 3.4292 2.3816
      Japonya 2.9643 3.2225 2.5737
      Kore 0.8149 2.0769 2.4117
      Meksika 1.8926 1.4686 1.1648
      Hollanda 4.0776 4.2147 3.3918
      Polonya 1.6219 1.4354 1.6641
      Portekiz 1.8178 2.3720 2.0434
      Rusya veri yok 1.3320 1.6880
      Suudi Arabistan 9.0178 3.9378 3.7070
      İspanya 2.7265 3.0311 2.2910
      Tayland 0.5622 0.8809 0.9569
      Türkiye 1.2130 1.3523 1.3311
      İngiltere 2.6796 3.1084 2.5565
      ABD 4.3752 4.5847 3.7186

      Sil
  38. hocam yüreğinize sağlık önyargılardan sıyrılıp ekonomi üzerine yorumlarınız takdire şayan. Sormak istediğim 2008 krizinde tcmb nin munzam karşılıkları artırmasının arkasında hangi ekonomik gerekçe vardı. Bu deflasyonda öngörülen bi politika değil zanımca. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  39. Hocam bu blog çok güzel, ak- kara-eksik-fazla sonuçta bir çok farklı görüş, gerçekten sokaktaki biz! Biz genelde son dakika golü yapıp maç kazanmayı çok seviyoruz, bunun sürdürülemez olduğunu görmüyoruz, kısacası çalışmadan kolay başarıların peşinde koşuyoruz. Globalizmin neden ortaya çıktığını, devlet- sermaye sahipleri ilişkilerinin son durumunu iyi anlamalıyız. Batıda üretim yapan firmalar, doğuda uygun ortamı görünce üretimlerini oraya taşıyarak mal fiyatlarını artırmadan büyük paralar kazanmanın yolunu buldular. Bize gelenler ise mevcut kuruluşları satın alıp iç pazarımızı daha yakından kontrol etmek için geldi. Bize gelen doğrudan yatırım ile Çin'e giden doğrudan sermayenin çoğunluğu arasında çok ciddi fark var. Kalkınma için birçok reçete okuyoruz, elbette çoğunlukla neden olmasın diyorum, ben aklın ve çalışmanın temel olduğu, başarının büyük zafer değil, zaten normal haline dönüştüğü bir toplum olmanın daha sürdürülebilir olduğunu düşünüyorum. Adalet, hukuk, akıl, bilim, hoşgörü anahtarımız olacaktır. Başarının normal haline dönüşme durumunu biraz açmak istiyorum. 100 kg bir eşyayı taşıyan ilkel insan için bu iş bir zafer olabilir fakat tekerleği kullanan bir kişi için ise artık sıradandır.

    YanıtlaSil
  40. Hocam kriz ortamlarında bir çok Kişi işini servetini v.s kaybediyor .buna bağlı olarakta bu kişiler yükümlülüklerini ,borçlarını Yerine getiremiyor ve zincirleme olarak bu ekonominin geneline yayılıyor. Örneğin bankadan kredi kullanmış olan kişiler kriz ortamında gerek satışlarının gerek gelirlerinin düşmesi ile bankaya olan borçlarını yerine getiremediğinden kriz ortamında kendisi zarar görmekle kalmayıp virüsü bankaya da bulaştırıyor. Finansal sistemde bütün kesimler iple birbirine bağlı olduklarından banka kredi borcunu tahsil edemeyince o da yükümlülüklerini karşılamıyor. Soruma gelecek olursam bir yerde kaybedenler varsa kazananlar da vardır düşüncesinden hareketle kriz ortamında kimler kazanmaktadır? Bu kadar kişinin kaybettiği ortamda servet kimlerin elinde toplanmaktadır ? Sonuç olarak bir yerde kaybeden varsa kazananda olduğundan bu kazanan kimlerdir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu tür kriz ortamlarında genellikle işsiz kalan veya küçük işini kapatmak zorunda kalan, geliri azalan daha çok orta ve düşük gelirli kişilerdir. Üst gelir gruplarında da kayıplar olur elbette ama göreli olarak alt gelir grupları daha çok kaybeder. Gelir ve servet el değiştirir. Sizin krizde ucuza sattığınız evi o fiyattan alıp krizden sonra yüksek fiyata satarak kar eden birileri çıkar mutlaka.

      Sil
    2. Sevgili Yorumcu,
      ...
      gerek satışlarının gerek gelirlerinin düşmesi ile
      bankaya olan borçlarını yerine getiremediğinden
      kriz ortamında
      kendisi zarar görmekle kalmayıp
      virüsü bankaya da bulaştırıyor.
      ...

      Açıklamanızın bu kısmı fundamental!

      Unutmayınız:

      'Kapitalizm'i ayakta tutan sütunlardan en güçlü olanı 'banka'lardır!

      Kişinin, hanehalkının, küçük işletmenin, büyük işletmenin vs. batması, çok büyük oranda 'banka'ların profesyonel kumar taktiklerinden kaynaklanmaktadır!

      Eğer kendinize zaman yaratıp, tarihte 'banka'ların kuruluş motivasyonları ve 1800'lerin son çeyreğine kadar üstlendiği fonksiyonlara bakarsanız, temel işinin özellikle ticaret ile uğraşan herkese kolaylık sağlamak olduğunu görürsünüz.

      Ve fakat:

      Özellikle 1800'lerin ikinci yarısından sonra, dünyada 'banka'lar artık yardım eli uzatan değil; tam zıttı 'sistemler çökerten' bir alana evrilmiştir!

      Bütün bir blok halinde koca 20. yüzyıl (ve 21. yüzyılın 14 yılı; devam ediyor...) 'banka'ların kumar oynama dönemidir, istisnasız!

      Tarihte hiçbir kurum, hiçbir ülke, hiçbir devlet, hiçbir hükümdar; 'banka'ların elde ettiği gücü (ve bu gücün 'sürekliliğini') elde edememiştir!

      Özellikle günümüzde:

      Kişinin, hanehalkının, küçük işletmenin, büyük işletmenin vs.

      Gelirlerinin düşmesinin,

      Ve bu kıyımla doğrudan ilişkili; borçlarını geri ödeyemeyecek duruma düşürülmelerinin birinci sorumlusu (diğer sorumlular da var):

      'Banka'lardır!

      Bu sebeple:

      'kendisi zarar görmekle kalmayıp
      virüsü bankaya da bulaştırıyor.'

      görüşünüz doğru değildir!

      *
      (((

      'Bankacılık' denen sistem tamamıyla yoldan çıkmış bir sistemdir. Bu sistemi, tüm kurumlarımızda ve tüzüklerimizde izi kalmış bir tür 'leke' olarak değerlendiriyorum. Eğer boğazlarına kadar yolsuzluğa batmış kumarbazlar tarafından çok uzun zamandır darbe yiyen bu sistemi temizlemezsek, sistem olağan akışı içinde kendi kendini yok edecek; ve hattâ şu anda insanlarımızın kazanımlarını ve morallerini bu akış içinde silip süpürmeye devam ediyor.

      'Finanse etmek' veya 'kaynak yaratmak' dediğimiz şeyi kendi çapımda değerlendirdiğimde; bir kuşağın çok büyük bir bölümünün altına imza attıkları bir borçtan kurtarılması, durumuna ulaşıyorum. Kainatı yaratan gücün koyduğu kurallara göre her kuşak eşit şartlarda dünyaya gelir. Bu gücün insanların hayatlarını sürdürebilmesi için yarattığı yeryüzündeki her varlığı özgürce kullanabilmeleri ile ilgili; nasıl ki kendilerinden önceki kuşaklar borçsuz geldiler ve borçsuz gittilerse, aynen onlar gibi şimdiki kuşakta bu dünyada bir kiracıdır, sonucuna ulaşıyorum.

      Ve sizinle aynı fikirde olduğumu tüm içtenliğimle bildiririm: 'Banka'nın bizzat kendisi ve bunla ilişkili her kurum, düzenli ordulardan daha tehlikelidir. 'Finanse etmek' sözü ile gerçek anlamı perdelenen durum: 'Para harcama prensibi' ile şimdiden tüketilen kaynağı gelecek kuşakların sırtına bir 'borç' olarak yüklemekten, istikbalimizde dolandırıcılık yapmaktan başka bir şey değildir.

      Thomas Jefferson

      28 Mayıs 1816 (Virginia Senatörü John Taylor'un gönderdiği mektuba cevaben)

      ABD 3. Başkanı

      'Bağımsızlık Bildirgesi'nin yazarı

      http://oll.libertyfund.org/quotes/187

      )))

      Sil
  41. Hocam yuakarıda bir yorumcuya "Devlet parayı ürettiğinde 2001 krizine geldik."yazmışsınız ,şimdi parayı devlet üretmiyor mu 2001den sonra hocam nasıl üretiliyor bu paralar açıklayabilir misiniz teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Parayı devlet ürettiğinde sözünden kastım Hazinenin TCMB'den karşılıksız sayılabilecek bir şekilde (yüzde 2 faizle) borç alabilmesi (kısa vadeli avans) ve görev zararlarıyla parayı piyasa kuralları dışında kullanabilmesiydi.

      Sil
  42. Hocam öncelikle yazınız için teşekkürler. Emeginize saglık. Ben "kıyı bankacılığı " hakkında literatürü taradım ancak doyurucu bir bilgiye ulaşamadım. Kaynak önerebilirmisiniz. Şimdiden teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir kez daha tarayın ama ben de baktım fazla bir şey bulamadım.

      Sil
    2. Merhaba Mahfi hocam, Tespitlerinizi ilgiyle takip etmeye çalışıyorum ve çok faydalı buluyorum, yukarıdaki verdiğiniz tablonun sizce nedeni nedir, ve çözüm önerileriniz nedir.
      Teşekkürler.

      Sil
    3. Bu tablonun nedeni Türkiye'nin dünya çapında bir buluşunun olmaması, teknolojiye katkısının olmayışı ve dünya çapında bir marka yaratamamış olmasıdır. Dikkat ederseniz pastadan payını artıranlar hep bu dediklerimizi yapanlardır. Bunların nedeni nedir derseniz en başta yanlış eğitim sistemi diyebilirim. Çözümü ise eğitimden başlamak üzere gerçek yapısal reformların yapılmasıdır. O konudaki görüşümü de bu blogdaki yapısal reformlar rehberi başlıklı yazımda yazdım.

      Sil
  43. Hocam çok uzun süreden beri sizi takip ediyorum ve gerçekten sizlerden çok şey öğrendik çok teşekkür ediyorum. Hocam konuda farklı bir sorum olacak; Bir kaç gün önce doların 2,41 seviyelerine çıkması üzerine Merkez Bankası yaptığı açıklamada bazı şirketlere olağanüstü durumlarda dolar desteğinde bulunacağını açıklaması diğer şirketler aleyhine haksız rekabet ortamı oluşturmaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Sanırım bu kasdettiği kamu şirketleriydi. Ama yine de dediğiniz gibi diğerleri aleyhine haksız rekabet oluşturur. Piyasa ekonomisinde böyle bir şeyin yeri yok.

      Sil
  44. Sadece GSYH payına bakarak ülkenin durumuna karar vermek ne kadar mantıklı? Parametrelerle,rakamlarla konuşmak güzel ama bunun sokaktaki insana yansımalarınıda göz önünde bulundurmak gerekir. Sizin yaptığınız gibi düz mantıkla gidersek demekki Çin'le aynı şekilde yönetilirsek bizde yükseliriz o zaman tamamen diktatörlüğe doğru bir geçiş yapalım. Yazılarınız o kadar taraflıki akpyi iyi gösterecek bir tabloyu yayınlayacağınız zaman "ama işte aynı zamanda şu tabloyada bakmak lazım" gibi cümlelerle ucuna köşesine aslında iyi gibi gözüküyor ama bak alttan kötü geliyor diyorsunuz. Ama akpyi kötü gösterecek bir tabloyu paylaşacağınız zaman sadece ona odaklanıyorsunuz. Benim babam 90lı yıllarda memur olarak çalışıyordu, o zamanlarki alım gücümüzü 2000lerdeki alım gücümüzü 2008deki alım gücümüzü ben yaşayarak gördüm.

    Umarım daha tarafsız yazılarla blogunuzu her kesim için daha keyifli hale getirirsiniz, iyi çalışmalar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazıyı bir kez daha okursanız sizin yaptığınız kıyaslamanın yazıyla ilgisi olmadığını görürsünüz. Satınalma gücü elbette 2000'lerde 90'lara göre daha arttı. Yazı artmadı demiyor. Yazı: Türkiye 2000'lerde büyümüş olabilir ama dünya GSYH'sından aldığı pay artmamış. Böyle devam edersek ilk on ekonomi arasına girmek bir yana ilk 17'deki yerimizi korumamız bile zordur diyor. Bir de bu gözlükle bakın bakalım taraflı olan ben miyim yoksa siz mi yazıyı yanlış anlamakta ısrarlısınız.

      Sil
  45. Siyasetcilerimiz dunyanin en buyuk 17. ekonomisiyiz diye ovunurken oecd verilerine bakmistim. Ulkemizin uzun zamanlardan beri hemen hemen o siralamalarda oldugunu, lehimize gelisen abartili bir durum olmadigini gordum. Ama oyle bahsediliyordu ki sanki 2002den once 100.siradaymisiz gibi. Siyaset kurumu bu tur soylemleri elbet ki yapar. Ancak biz vatandaslar da bir sozun ardina bakmiyoruz. Ha bana kalirsa bu hukumet ulkeyi daha ileri tasiyamadi ama yerimizde saymamiz da basari sayilabilir. Baska bir hükümet olsa durum aleyhimize gelisebilirdi.Herkese saygilar

    YanıtlaSil
  46. Türkiye fason üretim anlayışından kurtulmadığı ve katma değeri yüksek malları üretemedeği sürece hep ''GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELER LİGİNDE'' YER ALIR. Daha dünyada bilinen bir tane markamız yok.Bizim tasarruf oranımız düşük,gelir düzeyimiz orta gelir tuzağına takılmış,üretim modelimiz yanlış kurgulanmış,eğitim sistemimiz berbat,daha dünyanın en iyi ünivleri sıralamasına üniversite sokamıyoruz.Atıf yapılan bilimsel makalelerimizin sayısı çok düşük.Hocam sizce çok mu karamsarım???

    YanıtlaSil
  47. Brezilya ve Meksika'nın payının azalması çok ilginç bu ülkeleri hızlı gelişen ülkeler olarak biliyordum. demek ki eskiden dünya daha büyük ekonomik ağırlıkları varmış

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi