Reflasyon ve Reflasyon Politikası

Reflasyon tanımı
Reflasyon, İngilizce restoration (önceki haline getirmek) ile inflation (şişme) kelimelerinin bir araya getirilmesinden türetilmiş bir kelime. Yeniden makul oranlı enflasyona dönmek anlamına geliyor. Belirli bir daralma, küçülme ve deflasyon döneminin ardından ekonominin içine girdiği toparlanma aşaması reflasyon olarak adlandırılıyor. Enflasyonu düşürme (dezenflasyon) anlamına kullanılan bir başka türetilmiş kelimeyle tam tersi anlamı taşıyor. Bir ekonomide üretimi canlandırmak ve ekonomideki deflasyonist eğilimleri kırmak için uygulamaya sokulan para ve/veya maliye politikasına da reflasyon politikası deniyor.

Deflasyon ve sıfır enflasyon niçin iyi bir şey değildir?
Reflasyonu anlatabilmek için önce deflasyonu bir kez daha gözden geçirelim. Deflasyon; en kısa tanımıyla fiyatlar genel düzeyinde sürekli düşüş halidir. Burada dikkat edilmesi gereken konu fiyat düşüşünün genel olması ve süreklilik göstermesidir. Bir başka ifadeyle bir ya da iki malın fiyatının düşmesi ya da bütün malların fiyatının bir defaya özgü olarak düşmesi deflasyon olarak tanımlanamaz. 

İlk bakışta olumlu bir ekonomik durum gibi görünen deflasyon, aslında enflasyondan çok daha önemli bir ekonomik krizin ifadesidir. Deflasyonist eğilimler devam ederse üretici üretimden vazgeçer ve bu kez ekonomi önce resesyona sonra da depresyone girebilir. 2008 yılında başlayan küresel kriz birçok ülkede önce resesyona sonra da deflasyonist eğilimlerin ortaya çıkmasına yol açtı.   

Piyasa ekonomisini benimsemiş kapitalist sistem için ideal durum enflasyonun yüzde 2 – 3 arasında ve faizlerin de bunun 0,5 – 1 puan üzerinde seyrettiği durumdur. Sıfır enflasyon ve sıfır reel faiz insanları harcama yapmaktan alıkoyan bir durumdur. Gelecek yıl fiyatının aynı kalacağını bildiğiniz bir şeyi almakta acele etmezsiniz. Hele faizler de sıfırsa o zaman kredi kullanıp da o malı almanıza gerek yoktur. Bir sonraki yıl da yine sıfır faizle o krediyi alıp geçen yılki fiyattan aynı malı alabilirsiniz. Bu durumda hiç kimse harcama konusunda acele etmez. Öyle olunca da tüketim azalır, talep düşer.

Gelişmiş ülkelerin bir bölümünde küresel krizle birlikte bu anlattığım olgu yaşandı. Dünyada birçok merkez bankası enflasyon hedeflemesi yoluyla enflasyonu düşürmeye yönelik dezenflasyon politikaları uygularken, gelişmiş ülkelerin merkez bankaları tam tersine reflasyon politikası uygulamasına girdiler.

Reflasyon politikası uygulamaları
Reflasyon politikası uygulamak isteyen bir hükümet maliye politikasına veya para politikasına ya da her ikisine birden başvurabilir Her iki politika da ekonomiyi canlandırmak ve dolayısıyla deflasyondan çıkarıp makul oranlı bir enflasyona dönmek için kullanılabilir. Maliye politikasının bu amaçla kullanımı vergilerde ve/veya kamu harcamalarında düzenlemeler yapılarak yürütülebilir. Bu çerçevede: (a) Vergi oranlarında indirimlere gidilmesi, vergi ertelemelerine başvurulması, vergi ödemelerinde taksitlendirmelerin artırılması, vergi teşviklerinin yaygınlaştırılması gibi vergi düzenlemeleri yapılabilir. (b) Maaş ve ücretlerin artırılması, ikramiye ödemeleri yapılması, avans ödemelerinde oranların yükseltilmesi gibi kamu harcamalarının artırılması uygulamaları yürürlüğe sokulabilir. Maliye politikasının her iki şekilde uygulanması da tüketicilerin kullanılabilir gelirini yükselteceği için harcamaları ve dolayısıyla tüketimi artırır. Tüketim artışı, talep artışı demektir. Bu artış, bir süre sonra üretim artışını, o da bir süre sonra yatırım artışını peşinden sürükler. Ekonomi yeniden canlanmaya başlar. Bu gidiş devam ederse fiyatlarda artış başlar ve ekonominin deflasyon ortamından çıkarak yeniden makul düzeyde enflasyona dönüşü gerçekleşir.  

Para politikası ise para arzını artırarak uygulanır. Para arzını artırarak piyasada likiditenin bollaşmasına, faizlerin düşmesine ve kredi hacminin genişlemesine, bu yolla harcamaların ve dolayısıyla talebin artmasına yol açılabilir. Talep artışı yukarıda değindiğimiz sonuçları getirerek ekonominin canlanmasına ve deflasyonist ortamdan çıkılmasına yol açabilir.  

Maliye politikası yoluyla uygulanan reflasyon politikasında kişilere ve reel sektör kuruluşlarına verilen destekler öne çıkarken para politikası aracılığıyla uygulanan reflasyon politikasında bankalara ve finans kuruluşlarına verilen destekler öne çıkar.

Reflasyon politikası uygulamalarının sonuçları
Japonya’nın parasal genişlemeye geçmeden önce uyguladığı bütçe harcamalarını (dolayısıyla bütçe açığını) artırma şeklindeki politika reflasyonu maliye politikası aracılığıyla gerçekleştirmenin tipik örneğiydi. Ne var ki Japonya bütçe açıklarını yüzde 8’ler, kamu borçlanmasını yüzde 250’ler düzeyine çıkardığı halde bu uygulamadan başarılı sonuçlar alamadı. Ekonomiyi büyütmeyi de deflasyonist ortamı dağıtmayı da gerçekleştiremedi.   

Fed’in başlattığı ve daha sonra İngiltere Merkez Bankası, Japonya Merkez Bankası ve Avrupa Merkez Bankası’nın izlediği parasal genişleme (QE) reflasyonu para politikası aracılığıyla gerçekleştirmeye çalışmanın tipik örnekleridir. Bu uygulamadan ABD ve İngiltere başarılı sonuçlar aldılar, Euro Birliği ülkelerindeki uygulamalar konusunda bir yargıya varmak için henüz erken. Japonya’daki parasal genişlemeden elde edilen sonuçlar ise, şimdiye kadarki görünümüyle, geçmişte maliye politikasına ağırlık verilerek uygulanmış reflasyon politikasına göre daha başarılı görünüyor.

Reflasyon politikası uygulamalarında başarılı olabilmenin yolu, bütün diğer istikrar programlarında olduğu gibi, ülkenin ve toplumun sosyolojik yapısını, adetlerini, geleneklerini, tüketim eğilimini göz önünde bulundurarak buna göre bir program dizayn etmekten geçiyor. Örneğin Japonya’da maliye politikası uygulamasıyla kişilere verilen ek paralar ekonomiyi canlandırmaya yaramamış, buna karşılık son 2 yılda uygulanan parasal genişleme yoluyla finans kesimine verilen destek işe yaramaya başlamış görünüyor.  

Yorumlar

  1. takip ettiğim birçok amerikalı ekonomistin en büyük korkularından biri fedin faiz artışı sonrası çinin yüklü devalüasyon yapması. zaten baskı altında kalacak emtia fiyatları deflasyonist eğilimleri tetiklerken bir de çinin ihraç ettiği malların dolar değerini düşürmesi. bu nedenle fedin faiz artışı baz senaryodan çıkıp kötü senaryo halini aldı. fed kendini o kadar çok bağladı öyle büyük konuştu ki artık reflasyon kullanabilecekleri silahlar arasından çıktı ki bence hata yaptılar. tabii bu hata fedin geçmişte yaptığı onlarca hatadan çok da farklı değil.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. asıl tehlike emtia balonu.

      Sil
    2. Hocam merhaba. Üretiminde kendisine %85 yeten dışa bağımlılığı az olan bir ülkenin ölçülüolarak yani aşırıya kaçmadan dozunu asmadan deflasyona gitmesinin etkisi ne olur. Yani ben şöyle tain ediyorum dışa bağımlılığı muz az olduğu için ithal malların fiyatının artması fazla olumsuz etkilemeyecegi gibi yerli malın fiyatı artar ama az miktarlarda artar yine de yerli ve milli olduğu için ucuzlugunu korur ithal mala göre. Ve eğer bu konuda haklıysam hocam ureti.de kendisine büyük oranda yetemeyen %90 dışa bağımlı bir ekonomi için deflasyon ihtiyaç degilmidir.

      Sil
  2. Hocam yazınız için teşekkürler gayet aydınlatıcı Hocam büyümenin 3.8 ile beklentinin üzerinde gelmesini nasıl yorumlayabiliriz bu büyüme şişme bir büyüme midir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Birçok nedeni var. İlki Haziran seçimlerine etkisi olması için devletin altyapı yatırımlarına hız verilmişti. Kamu yatırımlarında ciddi artış var. İkincisi henüz seçim yapılmamıştı ve seçimden sonra işlerin düzelmesini bekleyen özel kesim devletin altyapı yatırımlarını da artırması sonucu yatırımlara girmişti.
      Üçüncü ve dördüncü çeyrekte ciddi gerileme göreceğiz.

      Sil
    2. Hocam büyümenin beklentinin ustunde gelmesinin enflasyonun artmasiyla bir ilgisi var mı?

      Sil
    3. Bu sorunun cevabını ben de gerçekten merak ediyorum?

      Acaba, reel sektör oyuncuları ve hanehalkı, kurdaki yükselişin sebebi ile fiyatların (maliyet enflasyonunun) daha da artacağını tahmin ettiklerinden, fiyatlar bugün (nispeten) daha ucuz iken, siparişlerini geçip, alacaklarını alıp köşelerine çekilmeye mi başlıyorlar?

      Yani ellerindeki nakit para da ve (son) kredi limitleri de, kur nedeniyle kuş olup uçmadan, hanehalkı şimdiden son satın almalarını yapıyor (ve şirketler son üretimlerini yapıyorlar).

      Bu durum, Türkiye'de iç talebin son canlı halinin göstergeleri olabilir! (Son "talep enflasyonu"!)

      Artık iç talepte de eskisi gibi canlılık olmayacağının göstergesidir bu son büyüme rakamındaki göreli iyimserlik!

      Ne dersiniz Hocam?

      Sil
  3. hocam, reflasyon konusunda verdiğiniz bilgiler için teşekkür ederim. hocam, reflasyon yüksek enflasyon ve yüksek faizin olduğu ekonomik aktivitenin iyice yavaşlamaya başladığı yani bir nevi stagflasyon'da da uygulanabiliyor mu?. bir de hocam, naçizane 2016 yılının ortası ve sonrasında ekonomimizde stagflasyon riskinin yükseldiğini düşünüyorum ve diyorum ki bizde de ciddi bir reflasyon programı gerekecek gibi!. reflasyon bir nevi ince ayar çekmek programıdır diyebilir miyiz?. saygılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizde enflasyon yüksek olduğu için reflasyon uygulaması gerekmeyecek. Bizdeki sorun enflasyonun yüksek kalmasına karşılık büyümenin düşmesi. Yani bizim sorunumuz şu anda yüksek enflasyonlu düşük büyüme. Eğer büyüme daha da düşer sıfıra yaklaşırsa o zaman stagflasyon olur.

      Sil
    2. Harcayacak paramız olsa neler alacağız da yok. Yoksa bu enflasyon varken neden mal almayalım :))

      Sil
  4. hocam, reflasyon programının başarılı olmasının ön koşulunun; davranış ekonomisini de devreye sokmak olduğunu söyleyebilir miyiz?. saygılar.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ön koşulu diyemeyiz belki ama koşullarından birisi dememiz mümkün.

      Sil
  5. Hocam reel faizin sifira dustugu durumda tuketicinin acele etmeyip harcamasini artirmayacagini soylemissiniz, peki sifir reel faizde tasarrufta cok az olmaz mi hocam.Peki hane halklari harcanabilir gelirini nasil degerlendirir bu durumda ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam tersine enflasyonun ve faizin sıfıra düştüğü noktada kişiler gelecekte enflasyonun da faizin de artacağını düşünüp daha da çok tasarruf etmeye başlıyorlar (Keynesyen likidite tuzağı.)

      Sil
  6. günümüzde enflasyonun esas sebebi maliyet. maliyet kaleminde en önemli kısım da enerji. enerji fiyatlaması da usd ile yapılır. gelişmiş toplumların demografik yapısı yaşlılar>gençler olduğundan ve enerji kaynaklarına hükmettiklerinden enflasyonu yakalamaları zor.
    tüm toplumların demografisi farklı olduğundan ideal enf. oranı diye öğretilen rakamların pek bir anlamı yok. ama suriye krizi dahil, zorla yapılan göçlerle bu demografi değişiyor, ilginçtir.
    enf.u neden ister mb.ler? merkez bankaları esasen sadece finansal sistemin işlemesine hizmet eder. paranın sürekli dolaşmasını isterler. tüketim olsun,ertelenmesin, yarının tüketimi bugüne çekilsin.. tabi bu tüketim para ile yapılmalı, para ya da ihtiyaç olsun. onun için 0 enflasyon, sevilmez.
    jap. örneğinde maliye politikasının değil para politikasının işe yaradığını var sayarsak; kişiler eline geçen parayı ihtiyat olarak tutuyor olmalı. zenginler ise bedava kredi kullanımı fırsatını kullanmış diyeceğim ama zaten faizler 0 değil miydi?

    YanıtlaSil
  7. Hocam çok faydalı bir yazı olmuş.Emeğinize Sağlık...

    YanıtlaSil
  8. Hocam, çok teşekkürler. Türkiye özelinde tüketime odaklı politikaların bir handikapı olduğunu düşünüyorum o da Türkiye'nin üretim alışkanlıklarındaki zaafiyet. sermaye akışından bağımsız olarak sermayenin reel ekonomiye yatırılması bir nevi "akılsızlık" olarak görülen bir geleneğimiz var. "en uzun" yolu, "en yüksek" köprüyü, "en büyük" havalimanını inşa ederek, yeşil alanlar üzerine garabet gayrimenkul projeleri dikerek ve bunları yaparken finans piyasaları araçlarını (iran ve azerbaycan gibi bu araçları kullanamayan ülkelerin paralarını) kullanarak bir süre için büyüme sağlamak mümkün. insanlara " x liraya aldığım ev 2x oldu" dedirttikçe ve resmi rakamlar kontrolünüz altındayken bunun "güçlü ekonomi" iletişimini yapmak da. bu yarattığınız ekosistemin gerçek bir ekonomi olmadığını bildiğiniz sürece para ve maliye politikalarında başarı sağlama ihtimaliniz var, gerçekten büyük bir ekonomi olduğuna inandığınız nokta iş işten geçti noktası. eski ekonomi yönetimiyle yenisi arasındaki temel fark da bu bence. velhasıl reflasyon programı eskiler tarafından bir suni tenefüs olarak kullanılabilirdi belki ama şu anki kadronun bu yöntemi kullanabileceğini sanmıyorum.

    saygılar, selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rica ederim.
      Balonlar sonsuza kadar şişmiyor bir noktada patlıyor.

      Sil
    2. X Tl'ye aldığım ev 2X TL oldu mantığı nakite çevrilmediği müddetçe yanlış, aynı borsada 1 TL'ye aldım şimdi 5 TL gibi...Nakit kıraldır ve maldan nakite dönüş gerçekleşmediği sürece sanaldır.

      Sil
  9. parasal genişleme şimdilik iyi sonuç vermiş gibi görünüyor ama şimdilik. hiç bir öne çekilmiş harcama gerçekten ekonomiyi büyütmüş sayılmaz, 0 faizli bir yerde kar etmeyen, çokda zarar etmeyen ayakta kalabilir; ancak ekonomideki amaç kar etmektir; sınırda dolaşan firmalar batmayıp ayakta kaldığından büyüme varmış gibi görünür. FED musluğu kesince bu faizlerden para alıp ABD'de yatırım yapacak insan sayısı azalacaktır, çünkü eskiden %1 kar etsen yetiyordu şimdi daha fazlasını etmen gerekecek, yatırımların çoğunun az gelir getirici olduğunu varsayabilirz(bu tür bir parasal genişlemeden beklenenecek doğal sonuç), bu durumda ABD gelişmekte olan ülkelere kıyasla sandığından çok daha olumsuz etkilecek ilk %1-1.5 artış sonunda, sanırım sonunda %2.5-3 gibi geçici bir artıştan sonra belki de tekrar ama bu sefer negatif faize dönecek; ABD tarihi verilerinin gidiş yönü bunu gösteriyor gibi. Sorun ABD'nin zaten gelişmiş bir ekonomiyi gelişmekte olanlarla rekabet edecek kadar hızlı büyütmeye çalışması...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ABD, ekonomisini potansiyel büyüme rayına (yüzde 2,5 - 3,0 arası) oturtmaya çalışıyor. Belki bundan sonra yüzde 1,5 - 2,0 aralığıyla yetinmesi gerekecek.

      Sil
  10. Hocam,

    Affınıza sığınarak bir konudaki hassasiyetimi dile getirmek istiyorum. Öncelikle çok değerli bir insan olduğunuzu ve sizi çok sevdiğimi, çok şey öğrendiğimi belirtmek isterim.

    Söylemek istediğim husus, yazılarda çoğu zaman okurlar tarafından size bilim adamı olarak hitap edildiğini görüyorum. İlber Ortaylı'ya da çoğu zaman bilim adamı olarak hitap edildiğini görüyorum. Bunun yerine atıyorum, sizin için ekonomist, İlber Hoca için tarihçi deyimi kullanılsa, bilim adamı sıfatı da Oktay Sinanoğlu gibi gerçek bilim adamları için kullanılsa daha doğru olmaz mı?

    Yanlış anlaşıldıysam özür dilerim, sadece belirtmek istedim.

    Kendinize çok çok iyi bakın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şöyle anlatalım:

      İktisat (ekonomi) bir bilim dalıdır.
      Tarih bir bilim dalıdır.

      Oktay Sinanoğlu, bir fizikçidir. Albert Einstein da bir fizikçidir. Einstein ülkemiz dışında daha çok "ünlü fizikçi" diye anılır, ama ülkemizde "ünlü bilim insanı" tabiri kabul görür hale gelmiştir.

      Yukarıdaki isimlerin hepsi "bilim" şemsiyesi altında icraat yapmışlardır, yapıyorlar. Branşlarının farklı olması ilk adımda o kadar mühim değil.

      Örneğin, Ortaylı'yı, Eğilmez'i, Hawking'i bir masanın etrafına toplasanız; "bilimsel araştırma teknikleri" diye bir konu hakkında konuşmalarını isteseniz, branşları farklı da olsa, hepsi birbirine benzer şeyler söyler. Örneğin "bağımsız & tarafsız düşünebilmek" gibi.

      Bütün bu sebeplerden ötürü Sinanoğlu'na gerçek bilim insanı tabirini atfedip, diğer branşlardakine "az gerçek bilim insanı" tabirini atfetmek; en başta "bilim"in doğasına ters.

      Sil
    2. Yukarıda yoruma yanıt yazan arkadaşımız olayı çok güzel anlatmış.
      Bence unvanların hiçbir önemi yok. Ben bloğumda kendimi tanıtırken 'iktisatçı' diye yazdım. Benim için o unvan yaşam boyu elde ettiğim bütün unvanlardan (Dr., Genel Müdür, Müsteşar, Dünya Bankası Guvernörü, Yönetim Kurulu Başkanı, Yönetim Kurulu Üyesi, öğretim görevlisi, Hoca vb) çok daha anlamlı ve önemli.

      Sil
    3. ÇOK ÖNEMLİ BİR DÜZELTME:

      Oktay Sinanoğlu fizikçi değil; kimyacı ve moleküler biyologtur.

      Einstein'in branşını yazarken Sinanoğlu'nu da karıştırarak yanlışlık yapmışım.

      Herkesten özür dilerim.

      Ordinaryüs Mahfi Hocam, bu hatamdan ötürü beni affeder misiniz?

      Sil
    4. Oktay Sinanoğlu, kimyacı ve moleküler biyolog olmakla birlikte Türkiye'de daha çok Türk milliyetçiliği ve Türkçe konularında yazdığı kitaplarla tanınmıştır.

      Sil
  11. Hocam merhaba bu güzel ve açıklayıcı yazı için teşekkür ederim tüm notlarımı aldım önemli bilgiler edindim.Hocam resesyonun 2 çeyrek dönem üst üste negatif büyüme olduğunu biliyorum. Deflasyon için fiyatların ne kadar bir süre içerisinde sürekli olarak düşmesi gerekir? teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Güzel soru. Bunun için resesyonda olduğu gibi bir süre belirlenmemiş. Ama resesyonda olduğu gibi üst üste altı ay (iki çeyrek) böyle bir adlandırma için sanırım makul bir uzunluk.

      Sil
  12. Hocam,

    12 Eylül 1980
    12 Eyül 2015

    35 yıl!

    O gün neler yaşadığınız ile ilgili bir yazı yazacağınızı söylemiştiniz, ne zaman bizlerle paylaşacaksınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 12 Eylül ile ilgili anılarım aslında Light Günlük'te özet olarak var.

      Sil
  13. Hocam Merhaba,
    Türkiye ikinci çeyrek rakamları açıklandı. Bu açıklamalarla ilgili bir yazınız olacak mı?
    Saygılar,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır çok yazı yazıldı 2 günde büyüme üzerine.

      Sil
  14. Japonya'daki maliye politikasının başarısızlığının altında yatan neden Mankiw'in kitabında bahsi geçen Ricardo denkliği teorisiyle açıklanabilir. Japon insanı, bizdekinin aksine, öngörülü ve basiretli bir tüketim alışkanlığına sahiptir. Bir kamu borçlanmasıyla elde edilecek kullanılabilir gelir artışını tüketime kurban etmezler. Çünkü bunun acısının ilerde artan vergi oranlarıyla çıkacağınn bilincindedirler. Böylelikle toplam tüketim düzeyi seyrini koruyacaktır ama bunun yanında tasarruflar kamu borçlanmasına karşılık bir artışa uğrayacaktır. En nihayetinde ekonomi canlanmaz ve deflasyon devamlılığını korur. Barro'nun katkılarıyla burada Devlet gibi tüketicilerin de bir süreklilik içinde olduğundan bahsedilir. Bugünkü nesil bencilce bir tüketim sarmalına kapılmayarak gelir artışlarını vasiyetnamelerde muhafaza edecektir. Tabii burada ailelerin neden miras bıraktığına dair yapılan çıkarımlar toplumun yapısınına göre değişir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. davranış ekonomisini iktisadi planlarda belli konjonktürlerde dahil etmek gerekir diye düşünüyorum. zira: japon toplumu olsun ve doğal olarak da iktisat yapısı uygulanan para maliye politikalarını dışarıdan içeriye doğru değil tersine içeriden dışarıya doğru algılama ve bu algılamalara dayalı pozisyon almaktadır. yani klasik bir japon vatandaş ve işletme genel olarak ilk önce kendi finansal durumuna ve genel iktisadi durumuna bakar ve bu doğrultuda uygulanan politikaları değerlendirir ve pozisyonunu belirler!. fakat: bir abd li için bunun için tam tersini söylemek mümkündür çünkü çok güçlü bir tüketim kültürü egemendir abd de ki zaten makro büyümesinin % 71 ini iç talepten sağlayan bir ekonomik yapısallığına sahiptir. keza İngiltere için de aynısını söyleyebiliriz. fakat çin,almanya,fransa gibi ekonomilerde de Japonya tarzı bir davranışsal iktisat pozisyonları görmek mümkündür. biz de ise bence abd ve İngiltere tarzı bir algı ağırlığı vardır. yani dışarıdan içeriye doğru algılama ve pozisyon alma söz konusudur!.

      Sil
    2. "Japon insanı, bizdekinin aksine, öngörülü ve basiretli bir tüketim alışkanlığına sahiptir. Bir kamu borçlanmasıyla elde edilecek kullanılabilir gelir artışını tüketime kurban etmezler. "

      Bir örnekle açıklamak istersem;

      İki aileyi ele alalım. Biri gelirinin %80'nini harcıyor, diğeri %50' sini. Siz sadece bu veriye bakıp, birini savurgan diğerini tutumlu varsayarsanız çok doğru olmayan bir sonuç çıkarmış olursunuz. Yanlış demiyorum yazdığınıza, doğru ama çok doğru da değil :) Neden çok doğru değil?

      Ben size bu örnekte, tutumlu gördüğünüz kişinin, savurgan saydığınız kişiden iki kat daha fazla tükettiğini söylesem aynı yargıda olur muydunuz? Kişi başı GSYH değil de, kişi başı tüketim tutarlarını karşılaştıralım, o zaman ne demek istediğimi anlamış oluruz.

      Peki bu ülkeleri tutumlu yapan ne? Arttırdıkları tüketim tutarından daha fazla gelirlerini, yani net ihracatlarını artırmaları.
      Bizi de ayağını yorganına göre uzatmayan ülke konumuna sokan ise, net ihracatımızın eksilerde olması.

      Biz gelirlerimizi arttıramayınca, ne kadar borç artışı o kadar büyüme sergileyebiliyoruz. Gelirin artmayınca borç limitinde bir zaman diliminde doluyor. Sonrası ise malum.

      Sil
  15. Mahfi Bey bir sorum olacaktı. DTH'nın M3 para arzının yarısına ulaşmış olmasının nasıl sonuçları olabilir? Mesela bu durumu döviz fiyatlarında bir geri çekilmeye sebep olur şeklinde yorumlamak sağlıklı olur mu? Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. DTH'ın şu anki miktarından daha önemlisi nasıl hareket ettiğidir. Yani eğer artma yönünde bir eğilim içindeyse o zaman para ikamesi (dolarizasyon9 eğilimi ağırlık kazanıyor diyebiliriz. Tersi söz konusuysa tersine para ikamesi (dolarizasyonda gerileme) söz konusu oluyor demektir. Türkiye'de 2000'ler öncesinde dolarizasyon egemendi. 2000'lerde tersine para ikamesi egemen oldu. 2013 sonrasında dolarizasyon yeniden başladı.

      Sil
  16. TÜRKİYE'YE "KAYNAĞI BELİRSİZ PARA GİRİŞİ" TÜM HIZIYLA DEVAM EDİYOR!

    "NET HATA NOKSAN" DAHA DA ARTMAYA DEVAM EDECEK!

    İŞTE KANITI:
    NİHAT ZEYBEKCİ: "EKİM BAŞINDAN İTİBAREN DOLAR, TL KARŞISINDA DEĞER KAYBETMEYE BAŞLAYACAK!"

    Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci, dolardaki yükselişle ilgili değerlendirmede bulundu.

    CNBC-e/NTV ortak yayınında soruları yanıtlayan Zeybekci şunları söyledi:

    "Kurla ilgili yaratılan bir algı var. Ekonomi konuşurken hemen dönüp kurla ilgili konulara giriyoruz. Türk Lirası Haziran ayına kadar dolar endeksiyle paralel değer kaybetti. Ama Haziran'dan sonra olumsuz bir süreç yaşıyoruz. Bu sadece sterlin ve yenden, Kanada dolarından yüzde 7,5 oranında ayrıştırdı. Bu son derece geçici. 1 Kasım seçimleriyle ilgili net resim ortaya çıkmaya başladığı andan itibaren, Ekim başından itibaren hissedilmeye başlanacağına inanıyorum. TL'deki spekülatif marjın kendiliğinden kalkacağını düşünüyorum. TL'nin euro, yene kıyasla fazladan yüzde 7,5 değer kaybı var."

    Zeybekci, değerli doların ABD ekonomisi için sürdürülebilir olmadığını söyledi.

    REEL SEKTÖR İÇİN FAİZ %14

    Faizle ilgili konuşan Zeybekci, "Türkiye'de reel sektörün katlandığı faiz yüzde 14 seviyesinde; bu yüksek maliyetli bir faiz bunun geçici olduğuna inanıyorum. Merkez Bankası’nın kura müdahalesi kesinlikle gerekli değil. Faiz tartışması yukarı yönlü değil aşağı yönlü olmalı" dedi.

    TCMB, POLİTİK ANLAMDA BAĞIMSIZ DEĞİL

    Zeybekci, Merkez Bankası bağımsızlığıyla ilgili olarak, “Merkez Bankası'nın bağımsızlığının araç bağımsızlığıdır, politik anlamda değildir” dedi.

    http://www.ntvpara.com/haberler/ekonomi/zeybekci-dolarda-dusus-icin-tarih-verdi

    YanıtlaSil
  17. sayın hocam,geçen günlrde okuduğum bir köşe yazarı amerikanın para basmaya son verirken 3 varsayıma göre hareket ettiğini yazıyordu.
    1)almanlar ecbnin bundesbank kuralları dışına çıkmasına ve trilyon euroluk qeye izin vermez
    2ingiltere ve japonyada belli bir noktada qeye son verir
    3)çin kendi standatlarına göre düşük büyüme bölgesine girmez
    ama bu varsayımlar şu sıralar geçerlliğini yitirdi.qe4ün dillendirildiği son zamanlarda amerikanın durum kötüye giderse tekrar para basması mümkün görüyormusunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben Fed'in ABD ekonomisindeki gelişmeler dışındaki gelişmelere bu kadar değer verdiğini sanmıyorum. Fed, QE'yi ekonomik büyümeye ve istihdam gelişmelerine bakarak sona erdirdi. Ve bu tahminlerinde de haklı çıktı. Çünkü ABD ekonomisi büyümeye geri döndüğü gibi işsizliği de kriz öncesi düzeylere çekti.
      Dolayısıyla büyük bir değişiklik olmazsa ABD nin bırakın QE5'i uygulamaya koymasını Fed'in faiz artırımı gündemdedir.

      Sil
  18. Sayın Mahfi Eğilmiz hocam, enflasyon % 5 devalüasyon %25 oldu, bu durum enflasyon % 50 devalüasyon. % 250 durumu ile aynı mıdır? Bu iki farklı durum reel olarak benzese de dikkata almamız gereken önemli ayrıntılar neler olabilir? Çok teşekkürler, saygılar..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle bir orantı doğru değil. Türkiye'de TL'nin dış değerini yüzde 100 yitirdiği durumda bunun iç değerine etkisi (enflasyona etkisi) yüzde 15 dolayında hesaplanıyor.

      Sil
  19. Hocam,

    Bana 2,70 TL'den Dolar satacağınızı söylemiştiniz.

    Eee... Hani?

    Gelmedi daha Dolarlar?

    YanıtlaSil
  20. Hocam tüm saygı ve sevgimle sizi selamlıyorum. Sizi bir bilim adamı olarak kendime idol olarak seçtiğimi bilmenizi isterim. Naçizane bende bir iktisatçıyım ve bu yoldaki en önemli ilham kaynağımsınız. Hem bana iktisadı sevdirerek yeni bir bakış açısı ile daha berrak bakmamı sağladınız . Bu siteden ve doğal olarak sizden çok şey öğrendim. Aslında öğrendiklerimden en belirgin olanları da iktisadi düşünme yöntemine ilişkin ufuk açıcı yazılarınızla oldu.
    Sizden iyi bir iktisatçı olmanın yol ve yöntemi hakkında kendi tecrübelerinizle beraber neler söylersiniz, tavsiyeleriniz nelerdir? Merakımdan çok bir ihtiyaç olarak hissettiğim için soruyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah. Çok teşekkür ederim.
      Günlük tutmanızı öneririm. O gün yaşanmış ekonomik olayları yazın günlüğünüze ve kendi görüşlerinizi not edin. Diyelim ki bugün büyüme oranı açıklandı. Bunu yazın günlüğünüze ve altına bu oranın nasıl böyle olduğu hakkında görüşlerinizi yazın. Tabii kendi görüşlerinizi yazarken de o konu hakkında yazılmış yazıları hızlıca gözden geçirin.
      Bu tür bir günlük size iki şey kazandıracak: (1) Rutin olarak ekonomik analiz yapmanızı sağlayacak. Her yeni ekonomik olay size yeni bir analiz yapma zorunluğu getirecek. Ayrıca bu tür olaylar sürekli belli aralıklarla tekrarlandığı için bir süre sonra bir önceki aynı olayda neler yazdığınıza bakarak yeni değerlendirmeler yapmanıza olanak sağlayacak. (2) Aradan yıllar geçtiğinde bu günlükler size mesela ekonomiyle ilgili bir anı kitabı yazma olanağı sağlayacak.

      Sil
  21. hocam, konu başlığınızla örtüşmemekte olmasına rağmen yine de sormak istiyorum. hocam, 2008 krizinde abd ekonomisinde bear sterns ve lehman brothers gibi finansal sistemin önemli iki işletmesinin batmasına izin verilirken aıg, citigruop, freedie mac , fanny mae , bank of america, goldman sachs gibi çok sayıda büyük finans işletmelerini kurtarma programları uygulandı. hocam aklıma bizim 1994 de ki bankacılık krizi aklıma geldi. o zaman da biz çok sayıda bankanın devlet eliyle kurtarılmasını takip etmiştik. fakat gördük ki bu bankacılık sisteminin risk algılama gücünü hayli olumsuz etkilemiştir. çünkü: 2001 krizinden önce bankacılık sistemi aktiflerinin küçümsenmeyecek kadar bölümüne denk gelen seviyede kur riski almıştı ve sabit kur uygulamasına da fazlasıyla güvenerek tabii ki ve kur patladığında yüksek aktif erimeye maruz kalan sistem çökme durumuna koşar hale gelmişti. hocam, 2008 krizi ve sonrasında abd olsun hatta Avrupa euro bölgesi olsun finansal sistemlerinde yapısal reformlar yapmadılar!. dolayısıyla da kanaatimce bu derinlemesine yapılması gerekenler yapılmaz ise; şu an var olan sistemik birikimler ileride benzer ve hatta daha da büyük bir finansal krize neden olacaktır!. bu konudaki düşünceniz nedir hocam?. saygılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katılmamak mümkün değil.
      Bir sistem kendi ilkelerine ters düşmeye başladığında çöker.

      Sil
  22. hocam, eğer her şerde bir hayır vardır düşüncesi doğruysa şunu söyleyebilirim ki: 2008 krizi kamusallığın önemini yeniden ortaya çıkarmıştır!. bu krizin de bu şekilde bir faydası olmuştur!. sözde özel zararlar ve borçlar el çabukluğuyla doğrudan devlete transfer edilirken dolaylı yoldan da vergi mükelleflerine transfer edilmiş oluyor!. ben her zaman iktisadi olarak devletin tamamen değil ancak belli sektörlerde ekonomide mutlaka olması gerektiğini söyler dururum. yani devlet hem özel müteşebbisi yeterince desteklemeli ve üretime koşullanmasına yardımcı olmalı hem de kendisinin verimli olabildiği iktisadi sahalarda aktif olmalıdır. karma ekonomik model gibi bir iktisat teoremi bana her daim en optimal model gibi geliyor!. ne dersiniz hocam?. saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben devletin fiziksel üretimde olmaması gerektiği düşüncesindeyim. Devlet politika üretmeli ve mal üretimini özel kesime bırakmalı. Ama bunu yaparken tarafsız olmalı ve ilkelere kurallara uyulmasını gözetmeli ve denetlemeli.

      Sil
  23. hocam, neo liberal iktisadi modelin çok fazla özgürlükçü olduğunu bunun başta devasa finans işletmelerini yöneten ceo ların ve belli başlı karar alıcı kesimlerin ' sübjektif risk' diyebileceğimiz risk potansiyelini aşırı derecede kullandığını görebiliyoruz ki; 2008 krizi öncesi özellikle!. ve bu argümanın da sistemik krizin hazırlayıcı parçalarından birisi olduğu kanaatindeyim hocam. ne dersiniz?. saygılar....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet doğru diyorsunuz. 1980'ler sonrasında aşırı serbestlik, deregülasyon, yaratıcılığı artırır gibi görünse de bir yandan da kuralsızlığı, ahlaksızlığı geliştirdi. Özgürlük, özgür düşünce, başkaldırı iyi şeylerdir. Bunlar olmazsa yaratıcılık gelişmez ama bunun bir sınırı vardır. Kurallara, yasalara aykırı davranışlar insanları, kurumları ahlak dışı kazanç sağlamaya yöneltirse kriz kaçınılmaz olur.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi