Kayıtlar

Ağustos, 2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

TCMB'nin Son Önlemleri

Zorunlu karşılıklar, çekirdek ve çekirdek dışı yükümlülükler Para politikasının araçlarından birisi olan zorunlu karşılıklar; bankaların, topladıkları kaynaklar (ki bunlar bankalar için yükümlülük demektir) karşılığında Merkez Bankasına yatırmak zorunda oldukları miktarları ifade eder. TCMB’nin zorunlu karşılığa tabi tuttuğu yükümlülükler şunlardır: (1) Mevduat ve katılım fonları, (2) Repo işlemlerinden sağlanan fonlar, (3) Kullanılan krediler (Hazine garantisiyle sağlananlar dışında kalanlar), (4) İhraç edilen menkul kıymetler (net), (5) Sermaye hesaplamasına dahil edilmeyen borçlanma araçları, (6) Yurtdışı merkeze yükümlülükler (net), (7) Kredi kartı ödemelerinden borçlar. 

Kur, Faiz ve Büyüme İlişkisi

Kur niçin yükselir? Üç nedeni olabilir: (1) Ülkede enflasyon olduğu için bu gelişme paranın dış değerine de yansır. (2) Ülkenin riskleri artmaya başladığı için ülkeden dışarı döviz çıkışı olur ya da ülkeye yeterince döviz girmemeye başlar. (3) Rezerv para sahibi ülkelerde (ABD, Euro Bölgesi, İngiltere, Japonya gibi) ekonomi bizim ekonomiden çok daha iyiye gidiyor olabilir.

Türk Usulü Ekonomi Politikasının Özeti ve Değerlendirilmesi

Maliye politikası Kamu kesimi açık vermesin (ya da mümkün mertebe az açık versin) politikası: Bu politika 13 yıldır uygulanıyor. Bu kadar sıkı sıkıya uygulanmasının nedeni 2000’ler öncesinde yaşanan kamu kesimi açıkları ve onun yarattığı borçlanma artışının 2001 krizini yaratmış olması. Siyasal iktidar, bu açığın kendisini iktidara taşıyan neden olduğunu bildiği için aynı nedenle iktidarı kaybetmemek için kamu kesimine açık verdirtmemeye çabalıyor. Oysa özellikle büyümenin düştüğü son dönemde kamu kesimi açığı verdirmeyen politika uygulaması, içinden geçtiğimiz sıkıntıların büyümesine yol açıyor.

Ekonomi Öğrencisi İçin Analitik Düşünmeyi Geliştirici Okuma Listesi

Kitapların sonundaki sayılar zorluk derecesini gösteriyor (1 en kolay, 5 en zor) Sosyal ve kültürel evrimi anlamak için: Alaeddin Şenel: İlkel Topluluktan Uygar Topluma. (4): Çok önemli bir kitap. Sosyal bilimle, hatta fizik bilimle ilgilenen herkes için temel kitaplardan birisi. Gordon Childe, Kendini Yaratan İnsan (4): Eski ama yine çok önemli bir kitap.

Fakirleşiyoruz

Resim
2002 yılında cari fiyatlarla GSYH’mız 350,5 milyar TL idi. Bunu 2002 yılının ortalama USD kuru olan 1,517’ye böldüğümüzde Dolar cinsinden GSYH’mız 231 milyar USD olarak buluyorduk. Bu GSYH düzeyinde kişi başına gelirimiz de 3.492 USD ediyordu. 2002 yılından sonra Türkiye’nin GSYH’sı hem TL hem de USD cinsinden artış gösterdi. Yalnızca küresel krizin ilk darbesini yediğimiz 2009 yılında Dolar cinsinden GSYH’mız düşüş gösterdi. Bu düşüş sonrasında Dolar cinsinden GSYH artışı, hız keserek de olsa 2014 yılına kadar devam etti. 2014 yılında GSYH’mız dolar cinsinden 823 milyar USD’den 800 milyar USD’ye geriledi. Buna paralel olarak kişi başına gelirimizde de aynı gerileme ortaya çıktı.

Yatırım ve Tasarruf Denince Ne Anlıyoruz?

Sokak diliyle ekonomi dili arasındaki fark Yanlış anlayıp yanlış kullandığımız ekonomik terimler arasında yatırım ve tasarruf en başta gelenlerdir. Bu iki terimin ekonomideki anlamlarıyla sokaktaki anlamları çok farklıdır. O kadar farklıdır ki birinin tasarruf dediğine öteki yatırım der.

Bu Finansal Deyimleri Yanlış Kullanmayın

Devalüasyonu çoğu kez yanlış kullanıyoruz Bir ülke parasının değeri iki şekilde düşer: Eğer paranın iç satın alma gücü düşüyorsa enflasyon, dış satın alma gücü düşüyorsa dış değer kaybı söz konusudur. Sabit kur rejiminde ülke parası yabancı paralar karşısında belirli bir değer olarak belirlenir ve bu değer ilan edilir. Örneğin 1 USD = 1,5 TL olarak bir kur belirlenir ve açıklanır. Bu kurun değişmesi artık ancak hükümetin veya yetkilendirdiği takdirde Merkez Bankasının kararıyla olur. Yetkili makam, bu kurun artık sürdürülemeyeceğini görüyorsa o zaman paranın dış değerini düşürme kararı alır ve yeni bir kur belirler (örneğin 1 USD = 1,75 TL gibi.)

Johan Cruyff ve Merkez Bankası

Bir dönemin efsane futbolcusu ve sonra da teknik direktörü olan sarı fare lakaplı Johan Cruyff’un ünlü bir sözü var: ‘Futbol basit bir oyundur, zor olan basit futbol oynamaktır.’ Bu söz bir toplum için uygulanacaksa en yakıştığı yer Türk toplumudur.

Çin Ekonomisi

2014 itibariyle 1.368 milyon nüfusa sahip olan Çin Halk Cumhuriyeti (Çin), 10,4 trilyon dolara yakın GSYH büyüklüğü ile (cari fiyatlarla) ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci ekonomisi konumunda yer alıyor (karşılaştırma: Türkiye, 77 milyon nüfus ve 800 milyar dolar GSYH ile 17. büyük ekonomi olarak görünüyor.) 2014 yılı itibariyle Çin’de kişi başına düşen gelir 7.589 Dolar düzeyinde bulunuyor. Bu kişi başına gelir tutarı, Çin’i, üst – orta gelirli ekonomiler arasına sokuyor (karşılaştırma: aynı kategoride yer alan Türkiye, 2014 sonu itibariyle 10.784 Dolar kişi başına gelire sahip görünüyor.) Çin ekonomisi son 30 – 40 yılda hızlı bir büyüme gösterdi ve bunun sonucunda da gerek GSYH’sını gerekse kişi başına gelirini hızla artırarak refahını yükseltti. Bir yandan GSYH’sını büyütürken bir yandan da nüfus artışını frenleyen önlemlere başvurması Çin’in kişi başına gelirini benzer ekonomilere göre daha hızla artırmasına yol açtı. Çin’in kişi başına geliri 2002 yılında 1.133 Dolardı

Finansal Piyasaların Bugünkü Görünümü ve Gelecek

Neler Oldu? Koalisyon umudunun sona ermesiyle birlikte bir süredir finansal piyasalarda zaten satın alınmaya başlayan erken seçim olasılığı, olasılıktan gerçeğe dönünce bütün finansal araçlarda bozulma yaşandı. Bu yazıyı yazdığımda borsa açılmamıştı. Açılınca BIST 100 endeksinde de hızlı bir düşüş yaşanmasını bekliyorum. Bu yılın başından beri oluşan gelişmeler sonucunda yaşanan kayıplar şöyle.

Buradan Koalisyon Çıkmayacağını Söylemiştim

Seçim sonuçları belli olduktan sonra 9 Haziran 2015 günü bu blogda ‘Koalisyon Seçenekleri ve Erken Seçim’ başlıklı yazımda şunları yazmışım:

Fed, Faiz Artırımı ve TCMB

İç tasarruflarımız yetmediği için dışarıdan tasarruf ithal ediyoruz. O tasarruflar, yatırımcı açısından sermaye oluyor. Tasarrufun ya da sermayenin kullanım bedeli faizdir.   Türkiye’ye niçin yabancı sermaye geliyordu? (1) Gelişmiş ülke Merkez Bankaları para dağıttığı için (Bir zamanlar Fed, şimdilerde AMB, İngiltere MB ve Japonya MB) likidite bolluğu tavan yapmıştı. (2) Bizim borsa hızlı değerleniyor, iyi getiri vaad ediyordu. (3) Bizde faizler yüksekti (yabancı açısından kendi ülkesindeki enflasyon önemli olduğundan bizden elde ettiği reel faiz yüksekti.) (4) Yabancı yatırımcı kendi ülkesindeki sıfır dolayındaki faiz ve sıfıra yakın risk yerine yüksek reel faiz ve yüksek riski tercih ediyordu.

İnşaata dayalı Büyüme Modelinin Sonu

1961 Anayasasıyla planlı kalkınmayı bir model olarak benimsediğimizde seçtiğimiz öncü sektör imalat sanayi idi. Bu seçim doğruydu, çünkü Türkiye’nin gelişmiş ekonomilere yetişebilmesi için üretimde kullanılacak makine, alet ve teçhizatı üretmesi gerekiyordu. Ya söz konusu makine, alet ve teçhizatı ithal ederek onlarla üretim yapacaktık ya da o makine, alet ve teçhizatı da burada üreterek iki aşamalı büyüme etkisi yaratacaktık. Türkiye, ikinci yolu seçmişti. O zamanın sloganı ‘kalkınmamızın lokomotifi imalat sanayi olacaktır’ biçimindeydi.

Ekonomi İçin Ufukta Zor Günler

Koalisyon mu olur erken seçim mi yapılır diye tartışarak geçen her gün ekonomi elimizden daha çok kayıyor. Öyle bir noktaya doğru gidiyoruz ki iktidar olmak mı iyi muhalefette kalmak mı iyi yanıtlamak zorlaşıyor. Eldeki verileri ve bilgileri sıralayalım ve buna göre durum tespiti yapalım. Önce kısaca siyasal duruma, jeopolitik risklere, terör meselesine ve dünya konjonktürüne bakalım. 

Ekonomide Analitik Düşünme Dersleri 4 (Türkiye Örneği: Enflasyonun Kökeninin Araştırılması)

Ekonomik olay incelemesi için örnek: Türkiye’de son dönem enflasyonu Piyasada enflasyon konusunda birçok yorum var. Kimine göre talep enflasyonu, kimine göre maliyet enflasyonu söz konusu. Kimisi enflasyona faizin neden olduğunu, kimisi dövizdeki artışın neden olduğunu anlatıyor. Benim bu konuyu nasıl analiz ettiğimi 14. Ocak 2015 günlü ‘Talep Enflasyonu mu Var Maliyet Enflasyonu mu?’ başlıklı yazımı buraya alarak göstereyim. Önce enflasyonu, sonra talep ve maliyet enflasyonunu tanımlayarak başlamışım analize. Bu tanımları yapmak çok önemli çünkü neye baktığımızı neyi aradığımızı bilmezsek olayı analiz edemeyiz. Konuyu ne kadar iyi bilirsek bilelim bir olayı analiz etmeden önce onun tanımına bir kez daha bakmakta yarar var.

Ekonomide Analitik Düşünme Dersleri 3 (Örnek Olay: Büyümenin Analiz Edilmesi)

Teorik örnek: Büyümenin analiz edilmesi Diyelim ki ekonomide büyümenin durumunu araştıracağız. Büyüme burada sonuç ya da sentezdir. Analiz yaparken bu bütünü oluşturan parçaları ayrıştırmamız gerekir. Büyümeyi etkileyen birçok parça söz konusudur. En basit denklemle başlayalım. Gayrısafi yurtiçi hasılanın (GSYH) harcamalar açısından yazılışı şu denklemle ifade ediliyor:  Y = C + I + G + (X – M)  (Bu denklemde Y = GSYH, C = Tüketim, I = Yatırım, G = Kamu harcamaları, (X – M) de ihracat - ithalat farkını gösteriyor.)  

Ekonomide Analitik Düşünme Dersleri 2

Bir suçun işleniş biçimini ve kim tarafından işlendiğini anlamak için olay yeri incelemesi yapmak şarttır. Bunu tam anlamıyla yapabilmek için kimse müdahale etmeden olay yerine gidip, ilgili alanda inceleme yapmak ve varsa kanıtları toplamak gerekir. Olay yeri incelemesi yapacak olan dedektif ve/veya adli tabip çok dikkatli ve titiz davranmalıdır. Ayrıca kendisini ön yargılardan kurtarmış olmalı ve analitik bakış açısına sahip olmalıdır. Ne kadar çabalanırsa çabalansın hiç bir iz bırakmayacak şekilde bir mükemmellikle gerçekleştirilmiş suç eylemi yok denecek kadar azdır. Suçlu, mutlaka ardında bir takım izler bırakır. İnceleme mükemmel yapılmışsa bu izler bulunabilir. İz ya da kanıt bulunmaması hali; suç konusu eylemin mükemmel işlenmesinden çok, incelemeyi yapanların iz arama ve kanıt toplama konusunda beceriksizce ya da ön yargılı davranmaları nedeniyle söz konusu olur. Olay yeri incelemesi bittikten sonra dedektif, ulaştığı verileri ve sonradan çıkacak olan laboratuar incelemesi

Ekonomide Analitik Düşünme Dersleri 1

Analitik düşünmenin önemi Gerek derslerimde gerekse yazdığım yazılara gelen yorumlarda ekonomi okumuş olan çoğu öğrencinin ekonomideki ilişkileri tam olarak göremediği, birbiriyle ilişkili konuları birbirine bağlayamadığı, neden – sonuç ilişkilerini kuramadığı ve dolayısıyla analitik düşünce sistemini oturtamadığını görüyorum. Oysa iktisatçı olabilmek için en önemli, şeylerden birisi analitik düşünme yeteneğine sahip olmak. Çünkü birçok ekonomik sorun bir sentez olarak karşımıza çıkıyor. Sorunun böyle bir senteze nasıl ulaştığını anlayabilmek için o aşamaya gelen ilişkileri analize tabi tutmak, dolayısıyla analitik düşünmeyi becerebilmek gerekiyor. Bu konu sadece ekonomiyle ilgili bir konu değil. Bütün bilim dalları için gerekli. Bu çerçevede üniversitelere Analitik Düşünme Teknikleri gibi bir ders koymak doğru olabilir.