Proletarya, Prekarya ve Ötesi

Proletarya, Karl Marx tarafından kullanılıncaya kadar miras bırakabilecek bir malı olmayan aşağı sosyal sınıfı ve o sınıfın parçası olan insanları tanımlayan bir kelime olarak kullanılmıştır. Karl Marx ile birlikte proletarya işçi sınıfını, proleter de bu sınıfa üye insanları tanımlamakta kullanılan sosyolojik birer terime dönüşmüştür. Marksist teoride proletarya üretim araçlarına sahip olmayan, emeğini satarak yaşamını devam ettiren emekçi sınıfın genel adıdır. Proletaryanın ortaya çıkışı feodalizmden sonra olmuştur. Feodalizmin bitişiyle birlikte bir mülke bağlı olarak yaşamını sürdürme olanağı kalmayan insanların emek gücünü ücret karşılığı satarak yaşaması proletarya denilen sınıfın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Marksist teoride proletaryanın karşısında sermayenin sahibi olan burjuva sınıfı yer alır. Kapitalizm, sistem olarak burjuvazinin proletaryayı sömürmesine dayanan bir sistemdir. Burjuvazi/kapitalist, proletaryaya mal üretmesi için gerekli donanımı sağlar, proletarya emeğini ve bu donanımı kullanır ve malı üretir. Kapitalist, malın satışından elde edilen paradan proletaryaya yaşamını devam ettirecek kadar ücret verir ve gerisini kendine alır. Aslında malın bütün değerini proletarya üretmiş olsa da onun ücretiyle malın satış değeri arasındaki fark yani artı değer kapitaliste kalır.

20’nci yüzyılda emekçilerin örgütlenmeye başlaması ve bu gelişimin bir yandan hızlanması bir yandan da yaygınlaşması işçi sendikalarının bütün dünyada yükselmesine ve emeği sermayeye karşı koruyan bir güç haline gelmesine yol açtı. Bu güçlenme sayesinde emekçinin hakları biraz daha güvence altına alındı. Grev hakkı, emeğin gücünü iyiden iyiye artıran bir gelişme oldu. Batı dünyası başta olmak üzere işçi sınıfı yükselişe geçti. Bu yükselişte soğuk savaşın da önemli etkisi oldu. Batı dünyası Sovyet tipi sosyalizmin halklar arasında yaygınlaşabileceğinden korktuğu için sendikaların isteklerini daha fazla kabul eder oldu. Bütün dünyada yaygınlaşan asgari ücret uygulaması bu korkuların sonucu olarak gelişti.  

Küreselleşme ve soğuk savaşın sona ermesi sonrasında bütün dünya bazı farklarla kapitalist ekonomi modelini benimsedi. Bugün kendilerine sosyalist diyen hiçbir ülke küresel sistemin getirdiği kapitalist biçimlendirmenin dışında değil. Küreselleşmeyle Sovyet tipi sosyalizmin çökmesinden sonra, batı dünyasında sermaye sahipleri, tehlikenin azaldığını görerek yavaş yavaş işçi sınıfının ele geçirdiği hakları geri almaya başladı. Böyle işçi sınıfının yükselişi, emeğin korunma altına alınması eğilimi, 1980’lerden başlayarak önce yavaşladı, sonra durgunlaştı ve sonra da inişe geçti. Bugünün işçi sendikaları, 1960’ların 70’lerin sendikaları gibi güçlü değiller. Esnek emek piyasası adı altında işten çıkarmalar, kayıt dışı istihdam giderek yaygın hal alıyor ve sendikalar bu gelişmeye karşı çıkamıyor. Çalışanlar, bundan 15 – 20 yıl öncesine göre çok daha kolaylıkla işveren tarafından işten çıkarılabiliyor, greve artık hemen hiçbir yerde rastlanmıyor, işçiler sosyal haklarını eskisi kadar güçlü savunamıyor.

İktisatçı (ILO Uzmanı) Guy Standing’in ‘Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf’ adlı kitabında ortaya attığı prekarya kavramı bu güvence kayıplarının yarattığı yeni çalışan sınıfı tanımlamak için kullanılıyor. Prekarya; precariousness (güvencesiz) ve proleratariat (emeğini satarak geçimini sağlayanlar) kelimelerinin bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş bir kelime. Standing, 20’nci yüzyılın son çeyreğinde küreselleşmeyle neredeyse bir arada ortaya çıkan neoliberal yaklaşımın yarattığı yeni yaklaşımların işçi sendikalarına güç kaybettirdiğini ileri sürüyor. İşçi sendikaları artık eski pazarlık ve emekçiyi koruma gücünü yitirdiği için bu durum, eskisine göre çok daha az güvenceye sahip bir çalışanlar sınıfı yaratmış bulunuyor. Standing’e göre sürekli olarak işini kaybetme endişesi altında yaşayan bu kesim, bir yandan da uç akımlara kapılma eğiliminin yükselmesi sonucu toplum ve demokrasi açısından tehlikeli bir durum yaratıyor.

Batı dünyası açısından prekarya yeni bir sınıf olarak doğuyor. Gelişmiş ekonomilerden gelişmekte olan ekonomilere doğru ilerledikçe işler daha da karışıyor. Prekarya tanımı batıdaki durumu tanımlamak için yeterli olabilir ama gelişmiş ülkeler dışındaki durumu tanımlamaya yetmiyor. Gelişme yollundaki ekonomilerde iş güvencesi düşük olarak çalışanların yanında bir de güvenceden tamamen yoksun durumda çalışanlar var. Mesela Türkiye’de hiçbir sosyal güvenceye tabi olmaksızın çalışanların toplam işgücü içindeki payı yüzde 35’i buluyor (Eylül 2017.) Yani çalışanların üçte biri işini kaybettiği anda hiçbir güvenceye sahip değil. Sadece çalıştığı sürece bir ücret elde etme şansı var. Eğitimde olmadığı halde herhangi bir işte çalışmayanların oranının yüksekliği bir başka sorun. Bu durumda olanların oranı Türkiye’de yüzde 25’i aşıyor. 15 – 24 yaş arasındaki nüfusu tanımlayan genç nüfusta işsizlik oranı ise yüzde 20’yi geçmiş durumda. 

Gelişmiş ülkelerde iş bulmuş ama iş güvencesi giderek azalmış olanlar, gelişme yolundaki ülkelerde ise bunlara ek olarak işi olmayan ya da işi olsa da sosyal güvencesi olmayan insanların sayısındaki artış endişelerin artmasına yol açıyor.  

İşsiz, güvencesiz, kayıt dışı bu kesim her türlü manipülasyona açık, yönlendirilebilir bir kesim olarak 21’nci yüzyıla damga vurmaya hazırlanıyor. 

Yorumlar

  1. Bir de gereksizler sınıfı var hocam, üretimin otomasyonu nedeniyle iş gücüne ihtiyaç duyulmayan. Asıl onlar ne olacak?

    Gerçi yapay zekanın ilerlemesiyle hiç birimize ihtiyaç kalmayacak ama hadi neyse bir süre daha vaktimiz var iyiyiz yine, bizden sonrakiler düşünsün...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşsiz, güvencesiz, kayıt dışı, her türlü manipülasyona açık bu kesimin, popülist partilerin oy deposu işlevi görecek şekilde artışını kabul 21’nci yüzyılı şekillendirecektir.

      Sil
    2. Dünyanın bu değişimine uygun insan yetiştiremessek evet işsizlik artacak.Üstelik sıkıntı sadece işsizlik yönünden değil,piyasada bugün de olduğu gibi istediği nitelikte eleman bulamaması sorunu daha da büyüyecek.Duruma bakın ki milyonlarca işsiz vatandaşımız nitelikli olmadığı için işsiz durumunda kalacakken belki yeterli nitelikte insanı yurtdışından hatta belki yüksek fiyatlara ithal etmek durumunda kalacağız veya binası,arazisi, ekipmanı,makinesi hazır olan yatırım yeterli nitelikte eleman olmadığı için boş duracak veya verimsiz çalışacak.Nihai çözüm ise bu gelişmelerin dikkate alınarak Mahfi Hoca'nında üzerinde sıklıkla durduğu eğitim reformlarının yapılmasıdır.

      Sil
    3. Yapay zekâ işsizliği doğurabilir. Ancak üretilenler satılamazsa burjuvazi de kaybeder. Ben bu durumda en sağlam yatırım aracını toprak olarak görüyorum. Kıtlık ve savaş durumları dahil, tarım ürünlerine her zaman talep olacaktır.

      Sil
    4. şiwan perver'in dediği gibi :Agır keta mala ağé traktor ani, va zoraka gı bırçi lı erdé mani ( ağanın evine ateş düşsün traktör getirmesiyle, bu çocuklar tamamen aç kaldı),,,teknoloji geliştirme safhasında istidam oluşturur ancak teknolojik makinalar nedeniyle işsizlik artacaktır. yani proleter sınıf proleter sınıfı besliyor.☺☺

      Sil
    5. Sanayi 4.0’ın nasıl işçi sınıfını fakirleştireceğini ve özellikle bizim gibi eğitimin siyasetin elinde oyuncak edildiği ülkelerde yarının ne kadar karanlık olacağı ortada.

      Sil
  2. Ülkemizin geçtiği süreçte,üst-orta-alt kademe yöneticilerin yapmış olduğu bireysel hatalar neticesinde işinden olan resmi ve özel sektör çalışanlarının da bu kitleye dahil olacaklarını da düşünürsek, sanırım dünyayla birlikte ülkemizde de damga vurma hazırlığı yapma potansiyelinin oluştuğundan bahsedebiliriz hocam.
    Bunu görüp doğru okuyup, geleceğe hazırlık yapacak politikacılar ve yöneticiler hem ülkemizi çağdaş ülkeler düzeyine çıkaracak, hem de milli bir görevi yerine getirip öne çıkacak kahramanlar arasında yerini de almaya hak kazanacağını düşünmekteyim.
    Çözümle alakalı ise önerim şu; doğru analizler yapmaları ve rakamları doğru okuyabilmeleri, vatandaşın bulunduğu ve soluduğu ekonomik atmosferik şartları aralarına inerek en azından şöyle 1 hafta 10 gün onlarla yaşayarak görmeleri ve hissetmeleri gerekir.
    Tıpkı Osmanlıdaki gibi, padişah misali tebdil-i kıyafetle çarşı pazar gezmeli, nabız yoklamalı, kiralık daireler tutup vatandaşla komşu olunmalı, bam tellerine dokunacak konular açılmalı ve çıkan sesler dinlenmeli, ziyaretlerle evleri gözlemlenmeli ve bunu rapor haline dönüştürmeli.
    Çok şey istedim biliyorum, ama yapılabilinecek şeyleri sıraladığımı düşünüyorum.
    Herkese iyi pazarlar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet aynen tıpkı Osmanlıdaki gibi yapılsın işler.Çok şeyde değil önceden yapılmıştı zaten.
      Herkesede iyi pazarlar diliyorum.

      Sil
    2. Osmanli'yi malesef sadece hikayelerden ogreniyorsunuz, padisahin tebdili kiyafet gezmesi ancak Istanbulun bir kac mahallesinde yapilanilir, Osmanli'nin hukum surdugu cografya ve demografik cesitlilikten haberiniz var mi? Okullarda tarih diye masal anlatmayi sevdigiz icin boyle komik yorumlar cikiyor.

      Sil
  3. Hocam, prekaryanın yani düşük iş guvenceli kesimin artışının Trump gibi iç pazarı büyütmeyi vaad eden politikaların sandıkta destek bulmasinin sebeplerinden biri olabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence evet Trumpa oy veren kitleler alt gelir duzeyinden kitleler. Benim gorusum bu kitlelerin TRUMPa oy verme davranisini en cok etkileyen iki olgu var
      1. vergi indirimleri ile sizin de dediginiz uzre ic pazarin buyumesi ve hareketlenmesi boylelikle issizligin daha da azalmasi issizlik azaldikca da emek talebinin artmasi ve ucretlerin otomatikman yukselmesi
      2. ise de Trumpun korumaci politiklar belirlemesi hem gocu engllemeye yonelik hem de mal ve hizmeti engellemeye yonelik iddialari.

      Trumpa gelince trump 1. iddiasini gerceklestirdi vergileri dusurdu. Beklentiler o ki ABDde bi aksilik cikmazsa issizlik cok yakin zamanda %3.6 lari gorecegi yonunde ki boylesi bir oran ABD tarihinde benim bildigim yok.
      Trump 2. iddiasi su ana kadar gerceklestirmedi. Yuksek gumruk duvarlari vergileri koymadi goc uzerinde(bu her turlu kacak legel greencard isci vizeli ogrenci vizeli goc) su ana kadar bir ilerlme kaydetmedi. Greencarda taktigi biliniyor degistirecegi iddiasi var ayrica meksika sinirina obama doneminde insaasina baslanan duvari tamamlamak istiyor.

      Kisaca Trump bu iki iddia ile yoksul kesimlerden destek aldi.Yoksul kesimler Trumpa oy vererek boylelikle ekonomik buyumeden maksimum fayda saglama inanciyla hareket etti.Onlara gore dusuk isiszligin devami dusuk vergi oranlari ile buyumeyle dogrudan ilintili oldugu yonunde. Trump da bu konular uzerinden secim stratejisi gelistirdi.

      Sil
    2. Bildin ismayiL ama bildiğin şeyleri neden soruyorsun.

      Sil
    3. Robot olayini yasaklamak lazim robotta sendika yok son 5 yilimda tir kullandim kendi kendine giden tir görünce çok bozuluyorum 28 sene isverendim koministlere hele bu marksa çok kizardim hemde dinsiz diye 5 yil iscilik yapinca duygularim degisti koministlere artik kizmiyorum patronun tiri ile kaza yapiyorsun mahkeme senide suclu buluyor iyide ben hasilaya ortak degilim sadece ucret aliyorum

      Sil
    4. Sevgili recep er kardeşim , hasılata ortak değilsin bu dogru ama bu sorumluluk seni sıkı tutar aynı durum işveren içinde geçerlidir , işveren seni sağlık , emeklilik , is kazası sigortalarını yatırıyor olmasına rağmen senin umarım böyle birşey olmaz başına gelicek iş kazaları vs durumlarda iş verenin alacağı maddi yaptırımlarda işverenin sorumluluklarında davranacağı gevşek tutumun önüne geçmekte etkili olacaktır. Sizin dediğiniz gibi düşünürsek nasıl olsa hasılata ortak değil diye ceza almayan şirketin iyi niyet taşımayan veya sorumsuz tırcılarinin çevreye ve canlılara vereceği zararlar ve tazmin noktasında adaletsizlik bir kişinin suçundan bir başkasının ceza alması gibi olumsuz durum ve sonuçlar doğmasının örneklerini çoğalta çoğalta bitiremeyiz.

      Sonuç olarak burada tartışmaya açık bir konu varsa bu da aslında neden hasılata ortak olmayan emeğin olduğu konusudur.

      Yani neden kuru emekten başka hiç birşeye sahip olamıyoruz.Birileri taahül edemeyeceğimiz kadar sahipken

      Herkesin emek verdiği yerin kârına-zararına hissedar olabileceği bir ekonomik model geliştirilebilirmi,geliştirilmişmi ne gibi sonuçlar doğmuş yada doğar, buradan bakılırsa mevcut memnuniyetsizligin çözümüne doğru bir noktadan başliyacagimiza inanıyorum.

      Saygılar iyi çalışmalar hocam




      Sil
  4. Asgari ucret arttikca issizlik artiyor. Bu nedenle Asgari ucretin dusmesi lazim.bana kalirsa kaldirilmasi lazim serbest piyasada belirlenmesi lazim. Isci sinifinin bu baglamda yapabilecegi sey ise sinifsal olarak az cocuk yapmak boylelikle piyasaya az sayida insan cikar calismak icin

    Sendikalar calisanlardan aldiklari aidatlarla buyuk binalar insaa edip yine ayni aidatlarla cayini kahvesini yudumluyor.Isci issiz kaldiginda ne bir arama ne bir sorma sansliysa uc bes avukat yardimi
    Sendika agalarinin evinde yok yok(bizzat kendim gordum yil 2001 kucuk bir ilcedeki sendika baskani luks otomobile ve luks eve sahipti)

    Ondan sonra sendikal haklar kim yer butun bunlari? Feodal duzuenden beter(ki bir cok solcuya sorsan feodal duzen kapitalizme gore daha iyi bizzat kulagimla duydum)

    Isci sinifinin yapmasi gereken en onemli sey
    Dogum oranini dusurmek. Isci sinifinin koku kurudu mu hem yoksulluk azalri hem de issizlik azalir. Yani bir tasla birden fazla kus.Bu isler sendikalarla olacak isler degil

    Turkiyedeki sendikalarin bir tane Kadin baskani yok. BIr kadin olarak sahsen utanc duyuyorum bunlar mi beni savunacak diye icimden gecmiyor degil hani. Kadin olarak erkek iscilerle birlikte mucadeleden cok femninist mucadeleden yanayim. Isci sinifinin mucadelesi bizi baglamiyor. Gerekirse kadinlarin ayri bir dunya kurmasindan yanayim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maltus un nüfus teorisi geçerliliğini yitirdi diye biliyorduk. Herkese yetecek kadar kaynak var . Bölüşüm adil olmalı. Ancak bu sistemde zor.

      Sil
    2. Bir kadin olarak asgari ucretin kaldirilmasini istemeniz saniyorum erkek karsitligindan ileri geliyor. Asgari ucret oldugu icin mi issizlik artiyor yoksa gelir dagiliminin bozuk olmasi daha buyuk sorunlari da beraberinde mi getiriyor? Dunyadaki uretim ve para miktarini karsilastirmamiz gerekir diye dusunuyorum.

      Sil
    3. Isci sinifinin kendini kurtarma umudu kalmamistir. Bu vesile ile Dunya tarihinde cekilmis iki film var
      Biri Salo ve sadome 1975 cekildi Yonetmeni passolinin en karamsar filmiydi zaten ayni yilin aralik ayinda yonetmen olduruldu
      digeri Duvar 1983 cekildi Yonetmeni yilmaz guneyin en karamsar filmiydi ertesi yil yonetmen oldu.

      Iki filmdede kara bir utopya var. Korkunc bir karamsarlik hakim. ikisinde de verilen mesaj cok acik ve net "Artik isci sinifinin kendini kurtarma hayali inanci kalmamaistir boyle amaci da yoktur dahasi isci sinifi ezilenler kendi egemenlerini destekleyen bir sinif halini almistir!

      Gelinen noktada iki filmde bugunu anlatan bugunki sinifsal durumu taa o zamanlardan ortaya koyan filmlerdir.

      Sil
    4. Adsız 11:23'ün yorumu Türkiye'de çalışanların neden bu durumda olduğunu çok güzel özetliyor. Kendisi de muhtemelen asgari ücretle çalışan bir işçi olduğu halde, ciddi ciddi, asgari ücret düşsün, işçi sınıfının mücadelesi beni bağlamıyor,erkek işçilerle birlikte mücadele etmek istemiyorum, yeter ki sendika başkanları kadın olsun demiş.

      Sil
    5. hangi sendika baskani KADIN? hic birisi! boyle olunca kadinlara hak vermek gerek miyor mu

      Sil
    6. Ya Şişecam'ı temsilen giden Ebru Şapoğlu'nun başına gelenler? TiM'in düzenlediği bir toplantıda katılanların yer aldığı fotoğrafta tek kadın olmasına rağmen fotoğrafta gözükmemesi?

      Bunu düzenleyen organizatör neden akıl edemedi?
      Fofoğrafı çeken bu detayı nasıl atladı.
      Hadi ön tarafta olanlar görmedi. Sağında solunda, arka sırasında olanlar nasıl farketmedi.

      Ya da farkettiler önemsemediler mi?

      Sil
    7. Umarım terbiyesizlik olarak anlamazsınız (Bunu yazarken bile, erkek tahakkümünün ne kadar derine işlediğini bir kez daha görmüş olduk!):

      Ülkemizde, 'cinsel devrim' olmadığı müddetçe, kadınların özgürleşmesi kolay olmayacak.

      Üreme organlarının özgürleşmesi demek, herkesin hürraaa cinsel ilişkiye girmesi demek DEĞİLDİR!

      Türkiye gibi 'biat ikliminin' baskın olduğu bir ülkede kadın üreme organını tabu olmaktan kurtarabilirsek, 'beyin' adlı organın kıymeti daha çok bilinecek.

      Sil
    8. Bosuna bir yigin teori üretip yorum yapiyorsunuz. Hic geregi yok. Bu ülke nüfusunun yarisini kadinlar olusturuyor.

      Bu Kadinlarimiz her secimde ellerinde bir oy pusulasi ve bir mühür, malum perdenin arkasinda tek baslarina oy veriyorlar mi.?

      Veriyorlar...

      Eeee.. sonuc ortada. kim suclu simdi.? Erkekler mi.?

      40 milyon kadin 15 yildir kendilerini bu hale ( ve daha neler neler) sokan siyasi ve dini zihniyeti secmedi mi.?

      Malum kisinin Gözünün kil"i olan da ben degilim.?

      Bu millet, Kadin veya Erkek, ektigini bicecek layik oldugu sekilde yönetilecek.

      Sil
    9. 'Bu Kadinlarimiz her secimde ellerinde bir oy pusulasi ve bir mühür, malum perdenin arkasinda tek baslarina oy veriyorlar mi.?

      Veriyorlar...'


      Hayır. Yazdığınız şekilde olmuyor.

      Mevcut hükümetin oy tabanının yaygın ve baskın olduğu sokak, mahalle, köy, ilçe ve illerde, seçim günü geldiğinde, pek çok aile ve bu ailelerin üyeleri olan 'kadınlar' otomatikman kuşatılıyor.

      'Tehdit şablonu' şu şekilde işliyor:

      Seçmenler, sandıkların kurulduğu okul binalarına gittiklerinde, her sandığın önünde bir kurul ve her kurulun önünde de ikâmet adresine dayalı seçmen listesi var. Bu listede, o sokakta, o mahallede vb.'lerinde kaç ailenin olduğu ve bu ailelerden kaçının mevcut hükümete oy vermesi gerektiği bizzat iktidar partisinin teşkilat başkanı tarafından saptanıp, o ailelere 'önceden dikte ediliyor'. Erkekler aile reisi olarak en başta dayatıldığından, seçim günü geldiğinde, (eşlerini) kadınları da kontrol altında tutmaları erkeklere 'önceden emrediliyor'.

      Seçim bittikten sonra, oy sayımı yapılırken, o sokakta, o mahallede, 'önceden dayatılmış oy sayısının altında oy alırsa mevcut hükümet', bahsi geçen aileler önce maddi anlamda sonra daha da ileri seviyede cezalandırılıyor, korkutuluyor. Kimin hangi partiye oy verdiği net olarak (henüz!) saptanamadığından, 'önceden' emir verilen aileler arasında kaçak olduğu artık belli olduğundan, bu aileler ayrım gözetilmeksizin cezalandırılıyor. Bu kuşatmadan en çok çileyi çekenler ise 'kadınlar'.

      'Poposunun kılı' dediğiniz saptamada bile, suçlanması gereken asıl hedef, 'erkek tahakkümü'dür. O kadın, eğer 'liderine bağlılığını' dile getirmezse, mensubu olduğu sokakta, mahallede 'fişleneceğini' gayet net bilen, korkutulan bir kadındır. Şerif Mardin'in yıllar önce anlattığı 'mahalle baskısı' böyle çalışır.

      Gerçek şudur:

      Türkiye'de tahakkümün feriştahını 'erkekler' yapar. Bu, bilimsel bir tespittir. Bu ülkede 'biat iklimi'nden çile çeken yegâne topluluk 'kadınlar'dır. Nüfus dağılımında kadınların mı, erkeklerin mi çoğunlukta olması mühim değildir; Türkiye'de kadınların 'en çok eziyet edilenler' olduğu gerçeği ne yazık ki değişmiyor.

      Sil
  5. iş yok, güç yok, karı yok, çocuk yok, araba yok, mal yok, mülk yok.. gençlerin çoğu, toprağa aidiyet duygusu sağlayan unsurlara sahip değil. hal böyleyken ileride ülkemiz karışırsa kimse gençlere suç atmaya çalışmasın.
    Para belli ellerde toplandığı ve yabancıların sisteme dahil olmasına izin verilmediği için istediğin kadar çalış sadece karnını doyurmana, tüketmen için hayatta kalmana müsaade ediliyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocamızın prekarya şeklinde açıkladığı tehlikeli sınıfı herkesin anlayacağı şekilde ifade etmişsiniz. Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan insanların neler yapabileceğini tahmin etmek zor olmasa gerek.

      Tahminden de öte bu insanların ışid gibi örgütler tarafından nasıl kandırıldıklarını acı şekilde tecrübe ettik zaten. Malesef bizi yönetenlerin hala konuyu doğru analiz edebildiklerini sanmıyorum.

      Siz gençlerinize iş, güç, mal, mülk edinme, aile kurma olanağı sağlayamazsanız bunları vaadeden birileri gelir çocuklarınızı elinizden alır.

      Sil
  6. eski kavramları hatırlatıcı, yeni kavramları öğretici ve uyarıcı bir yazı. Teşekürler hocam, emeğine sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam bir de sizden Türkiye'deki komprador brujuvazinin yapısı hakkında bir yazı okusak, bu konudaki düşüncelerinizi merak ediyorum.

      Sil
    2. Bizdeki esnaf burjuvazisi.

      Sil
    3. Mahfi bey, Erol Toy'un taaa 1970'lerde yazdığı 'İmparator' adlı kitabı okudunuz mu? Yeniden basıldı:

      http://www.kitapyurdu.com/kitap/imparator/370077.html

      Türkiye'deki özel sektörün nasıl doğduğunu ve büyütüldüğünü anlatıyor.

      Okudunuz mu, cevabınız nedir?

      Sil
  7. Bu insanlara alt bir insan türü muamele si yaparlar. İşsizliği azaltmak için askere alırlar sonra bir kaç emperyalist savaş açıp bunları orada kullanırlar . Yeni sömürgelerinde elde ettikleri geliri de iç piyadada sus payı verir daha da zengin olurlar.

    YanıtlaSil
  8. mahfi bey yazınızı çok beğendim.aslında tarzınızı da çok beğeniyorum. anlaşılır ve net yazıyorsunuz.herhangi bir olayı geçiştirmiyorsunuz.yaparken siyasi bir kaygıda gözetmiyorsunuz.bu sizi diğer yazarlardan ayırıyor.sizin türünüzde yazarlara türkiyenin çok ihtiyacı var.

    YanıtlaSil
  9. Yazıyı okuyunca 'Üçüncü Büyük Depresyon' kitabı geldi aklıma nedense. Karşı tarafında da tarihin sonu tezi var.

    Gerçekler ne yazık ki anlattığınız gibi. Asgari ücret enflasyonla birlikte buhar olup gidiyor. Ben bankaya girmeden hayatını devam ettiren çok az insan tanıyorum. Onlar da geliri yüksek kesimden. Velhasıl, biz gençler sizlere göre daha zor şartlardayız.

    YanıtlaSil
  10. Mahfi hocam çok malesef kiraciyim
    Kontrat gereği tefe&Tüfe den dolayı %15 kira artisim oldu ...

    Ancak bizim maaş yıllık okadar artmiyor ki ?????????????

    Bu durum düzenlenmez mı tekrar kira artışı maaaassss zammına endeksli olsa bari...
    Teşekkürler...

    YanıtlaSil
  11. Bir şey olmaz

    YanıtlaSil
  12. Sayın hocam,33 yıldır çalışan bir işçi olarak içinde bulunduğumuz durumu çok güzel anlatmışsınız.20 sene önce yılda 4 tam maaş ikramiye alırken bugün yasalarla belirlenmiş haklarımızı bile alamıyoruz.Örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi "anarşistlik" olarak değerlendiren toplum yapımızın etkisi olsa da asıl sebepler yukarıda anlattığınız küresel dinamiklerdir.Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Maalesef durum bu.

      Sil
    2. Tabi tabii cok dogru murat bey.

      Bu Küresel dinamikler var ya bu küresel dinamikler.. bizim kalkinmamizdaki en büyük engel.
      Ufak tefek toplum yapimiz ile ilgili yanlisliklar olsa da, bu Kadar kusur Kadi kizinda bile var..En büyük suc küresel dinamiklerde.

      Aslindda bizi bir rahat biraksalar, cok seyler yapacagiz da, birakmiyorlar birader.

      20 sene önce 4 tam maas ikramiye alirken, bugün alamamaniza da bu küresel dinamikler sebep oldu.

      Murat Beycigim örgütlenme ve mücadele ol demekle olmuyor. Birileri de gökten zenbille indirmiyor.

      Türkiyede 12 milyon isci var. (sadece 800 Bin sendikali.)
      2,5 milyon kamuda olmak üzere 3 milyon memur.
      11 milyon Emekli var

      25 milyonluk bir güc Murat Bey.

      Bu güc, örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi istedi de Küresel dinamikler mi müsaade etmedi.

      Ayrica," Örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi "anarşistlik" olarak değerlendiren toplum yapımız
      var demek, Kacak güresmek degilmidir.

      Özgür olun, cesur olun korkmayin Murat Bey. O cümle

      """ .Örgütlenmeyi ve mücadele etmeyi "anarşistlik" olarak değerlendiren bir iktidarimiz var"""

      olmasi gerekmezmiydi Murat Bey.

      Kaldi ki, bu 25 milyonluk güc 15 yildir halinden memnun, ayni siyasal iktidar tarafindan yönetilmeyi arzu ediyor. Demek ki durum sizin söylediginiz gibi degil.

      Her Toplum layik oldugu sekilde yönetilir Murat Bey.

      Sil
  13. Hocam bir ekonomide büyüme istenilen düzeyde artarken reel ücretler istenilen düzeyde artmıyorsa bu durumun nedeni nedir özellikle ABD özelinde ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sendikaların güçsüz olması

      Sil
    2. Türkiye özelinde de sendikaların güçsüz olması ve fiyatlar genel seviyesinin yüksek olması diyebilir miyiz?

      Sil
  14. Dünyada yaşanan gelişmeler, bir ekonomik teori devrimi yaşanacağını gösteriyor..

    1930'dan beri pompalanan ''enflasyonu düşür'' uyarısı, pek yakımda ''enflasyonu yükselt'' uyarısına dönecek gibi...

    Ülkelerin nüfus artışı, hane halkının ve karar mekanizmalarının borçlanması ve borçlanma oranı göateriyor ki enflasyon bu borçların ödenmesini sağlayacak en iyi enstruman...

    Öte yandan genlerimize işlenen ''enflasyon kötüdür'' fikrini ters yüz etmek de zor görünüyor....

    Kapitalizmin vahşetinden nefret eden her bireyin sarılması gereken en iyi enstrumanın/ilacın zehir olarak tanıtılmasından nasıl vazgeçilecek bilmiyorum- zor bir iş...

    Marx'ın yakındığı, kapitalizmin işçi sınıfını sömürmesine de çaredir enflasyon..


    Üretim araçlarının gelişmesi üretimi artırmakta,
    Emeğin üretimde payını azaltmakta,
    Maliyetleri düşürmekte,
    Çalışan sayısını azaltmakta,
    Dolayısı ile geliri olan kişi sayısı azalmakta,
    Sonucunda artan üretimi satın alacak alım gücü azalmakta....

    Bu sarmalı düzeltecek olan ilahi denge ise nerede bulunacak göreceğiz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pardon da, enflasyon ne şekilde işçi sınıfının sömürülmesine çare olacak? Yakında dünyanın yuvarlak olduğunu da inkar etmeye başlayacağız, o derece zıvanadan çıktık.

      Sil
    2. Enflasyon, tasarrufların artmasını sağlar....
      Tasarruflar yatırımdır...
      Girişimci, enflasyondan korunmak için ve üretimden payını almak için hızla yatırımı yapmak zorundadır.

      Sonuç:İşçiye iş ve maaş olarak döner.
      Basitçe....
      Ancak hiçbir ekonomik model işçiyi girişimciye ortak etmez....!

      Sil
    3. Enflasyon nasıl tasarrufların artmasını sağlar açıklayabilir misiniz ?

      Sil
    4. Kafasi karisik8 Ocak 2018 20:20

      Ben de bir soru sorayım. Enflasyon tasarruf saglar, tasarruf yatirimdir demissiniz. Altta da enflasyondan korunmak icin girisimci hizla yatirimini yapmak zorundadir demissiniz. Ilkinde enflasyonu tasarrufun sarti ikincisinde enflasyonu korunulmasi gereken bir sey olarak ileri surmussunuz. Burasi kafami karistirdi.

      Sil
    5. Sn Gökhan Uygur. Bu ekonomik teorileri nerede öğrendiğinizi bilmiyorum. Benim aldığım eğitimde öğretilen biraz farklıydı. Enflasyonun en belirgin iki sonucu vardır. 1- Gelir dağılımı hızla bozulur ve fakir daha fakir olduğu gibi fakir sayısı artar. 2- Ekonomik aktörlerin gelecekle ilgili hesap ve tahmin yetenekleri azalır. Belirsiz bir gelecekte ve artan fakirlikle dediğiniz tablo biraz zor gerçekleşir.

      Sil
  15. Dünyada yaşanan gelişmeler, bir ekonomik teori devrimi yaşanacağını gösteriyor..

    1930'dan beri pompalanan ''enflasyonu düşür'' uyarısı, pek yakımda ''enflasyonu yükselt'' uyarısına dönecek gibi...

    Ülkelerin nüfus artışı, hane halkının ve karar mekanizmalarının borçlanması ve borçlanma oranı göateriyor ki enflasyon bu borçların ödenmesini sağlayacak en iyi enstruman...

    Öte yandan genlerimize işlenen ''enflasyon kötüdür'' fikrini ters yüz etmek de zor görünüyor....

    Kapitalizmin vahşetinden nefret eden her bireyin sarılması gereken en iyi enstrumanın/ilacın zehir olarak tanıtılmasından nasıl vazgeçilecek bilmiyorum- zor bir iş...

    Marx'ın yakındığı, kapitalizmin işçi sınıfını sömürmesine de çaredir enflasyon..


    Üretim araçlarının gelişmesi üretimi artırmakta,
    Emeğin üretimde payını azaltmakta,
    Maliyetleri düşürmekte,
    Çalışan sayısını azaltmakta,
    Dolayısı ile geliri olan kişi sayısı azalmakta,
    Sonucunda artan üretimi satın alacak alım gücü azalmakta....

    Bu sarmalı düzeltecek olan ilahi denge ise nerede bulunacak göreceğiz...

    YanıtlaSil
  16. Sitenizde işsizlik, istihdamla ilgili konuları içeren yazılar yazdığınızda, gelen yorum-soru sayısı epey az, dikkatinizi çekti mi?

    Pek çok yazınızın altına 80 - 240 arası yorum-soru gelirken, işsizlik konusundaki yazılarınızda bu sayı çok çok az.

    Bu ilgisizliğin - takipsizliğin - sorgulamazlığın sebebi ne olabilir sizce, 'her işsiz kendi bacağından asılır, bizi enterese etmez' yaklaşımı mı? Bir tür boşvermişlik mi var bu konuda bu ülkenin insanları arasında?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazının başlığında 'proletarya' kelimesi geçtiğinden, 'Mahfi Eğilmez de marksist oldu' deyip okumayı bırakmışlardır herhalde...

      Sil
  17. Peki hocam bu durum bir patlamaya, dünya çapında bi isyana yol açabilir mi sizce bu sınıfta?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belirli bir öfke birikimi oluşuyor gibi. Bu bir patlamaya yol açar mı yoksa kapitalizm her zaman olduğu gibi buna da öfke bastırıcı bir çözüm üretebilir mi göreceğiz.

      Sil
  18. İktisat bilimi piyasa ekonomisi neoliberal görüş vs hepsi zenginlerin diğerlerine dayattığı ve mantık çerçevesinde gösterdiği zengini koruyan sistemler değil midir hocam sizin bu konudaki görüşünüzü merak ediyorum? Söylenen öğretilen herşeyi en baştan kabul etmez ve yargılarsak sömürü üstüne kurulu olduğuna dair emarelerin farkına varmak zor olmuyor. Şuan okullarda okutulanda Anglosaksonların iktisatı değil midir ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sorularınıza yanıtım büyük ölçüde evet. Bugün okutulan ekonomi bilimi kapitalist ideolojinin çerçevelediği bir bilim.

      Sil
  19. Elinde hiçbirşeyi olmayan sınıf isyan etse ne olacak,polis devleti ezer geçer.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki ama her ezip geçme başka bir sıkıntı doğurur.

      Sil
  20. Insanlar issiz kaldiginda makinalar urettiklerini kime satacaklar allah dunyayi insanlar icin yaratti ama ekonomi siniflar icin var. Adil duzen ekonomi modeli olmadan sistemler uzerinde tartisilir sonuc savas siddet isyan hirsizlik mafyacilik olen olur kalan saglar bizim. Dunyaya yeni bir model olarak adil duzen ekonomi modeli olmadan hep kavga olur. Uretene calisana bilime katkisi olana degilde parasi yeri arsasi gucu olana dayali model her seferinde buyuk buhrani bir sekilde getirir.

    Bazi ulkeler suanda calismayan vatandasinada aykik belli bir ucret odeme mideli ile yasamini devam ettirmeyi dusunuyor yani devlet vatandasi yasamasi icin gecimini saglayacak ucret veriyor is veremiyorsa . gencleri kotuleye kotuleye varilacak nokta tamamen elinden kacirmak olacak. Insanlar gercekten issiz umutsuz evlenemiyor onunu goremiyor daha kotusu artik umursamaz oldular. Adalet herkes icin sart. Birgun o issiz insan sokakta cok sevdigimiz amerikada ingilterede okutuyorum dedigimiz cocugu bicaklayip oldurur tinerci balici uyusturucu bagimlisi insan kalabaligi cok para harcadigimiz gelecegi parlak olsun dedigimiz yakinlarimizi yok edebilir. Adalet herkes icin olmali fakat bugun kimse icin adalet yok. Zengin adam oldurur para verip kurtarir. Fakir hakkini ister terorist ilan edilip iceri atilir. Adalet olmadan adil duzen ekonomi modelide olmaz insanda olmaz. Adaletin olmadigi yerde hicbir ekonomi modelide olmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnsanların ne olacağıyla ilgilenen bir ekonomik düzen mi var dünyada ya da birbirini rakip gören pazarlarını ele geçirmeye çalışan bir düzen mi?

      Ayrıca yaşlanan bir nüfusa sahip gelişmiş zengin ülkeler her yıl istihdamdan çekilen vatandaşlarının yerine mültecileri mi istihdam etmek ister? Yıllar önce göç etmiş olanlara bile karşı olanların sayısının arttığını meclislere girdiği bir süreçteyiz üstelik.

      Milyarlarca doları sanayi.4, yapay zeka gibi konulara yatıran girişimciler biz ürettiklerimizi kime satacağızı düşünmüyorlar mı sizce? Yukarıdaki paragrafla düşünün bu soruyu, arkalarındaki gücün yaşlanan zengin ülkeler olduğunu görebilirsiniz.

      Mülteci istemeyen zengin ve yaşlı ülkeler tercihini yapay zeka ve robotlar olacağı aşikar.

      Sonuç itibariyle ilk sorunuz tüm dünyanın değil, içinde bizim de yer aldığımız bir kısım ülkelerin sorunu.

      Herkesin sorunu diye düşünmek, bu iş olmaz gibi bir yanılgıya götürür bizi.

      Biz ne yapmalıyız ülke olarak? Doğru soru bu. Biz daha çok tehlike altındayız. Bu makineleri yurtdışından ithal etme kapasitesine sahibiz çünkü. Ama biz ne zengin ne de yaşlı bir nüfusa sahibiz. Tehlikeli bir coğrafyada yaşıyoruz.

      Sil
  21. “Toplumsal konumu gereği proletarya, sınıflı toplumsal yapıyı sona erdirecek olan iradedir”
    KARL MARKS

    “Yakarsa dünyayı garipler yakar”
    MÜSLÜM BABA

    Müslüm Baba olayı dört kelimede özetlemiş hocam..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müslüm Babanın garipleri kendilerini jiletlemekle meşgul. Kafayı kaldırıp etrafa ne zaman bakacaklar diye bekliyoruz.

      Sil
    2. Baba garipleri teselli için söylemiş onu,gerçekte imparatorlar yakar dünyayı.

      Sil
  22. Yine çok güzel bir yazı hocam. Teşekkürler

    YanıtlaSil
  23. Hocam bütün yazılarınız gibi bu da harika olmuş, sağolun. Ben de doğurganlığın azalması taraftarıyım. Kıt olan kaynağınızı 3 çocuğa paylaştırmak yerine 1 çocuğu daha iyi yetiştirmekte kullanabilirsiniz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Aynı görüşteyim. Malthus'un zamanı için aşırı görünen görüşleri günümüzde artık olabilir görünmeye başladı.

      Sil
    2. Dünyada, akıl dışında kıt olan bir kaynak yok.

      Sil
    3. son söz yerinde olmuş, kıt olan insan beyni/aklı. bir dünyalı olarak kaynakları verimli kullandığımızda tüm insanoğluna yetecek kaynak var aslında. insanlarda fazla olan açgözlülük! israf haramdır diyoruz fakat insanların %30 obez olarak dolaşıyor ortalıkta, diğer %30 da fazla kilolu bu da aslında dünyada açlık tehlikesinin olmadığını aksine fazla tokluk tehlikesi olduğunu gösterir bizlere.
      trafikteki araçların %50'sinde tek kişi var, evlerde iki arabası olmayanı dövüyorlar!
      kışın avm'ler hamam gibi ısıtılırken, yazında tam tersi buzdolabı gibi. ama insanlar yazın daha ince kışın daha kalın giyinseler ısıtma soğutma derecelerini de buna göre ayarlasalar tasarrufun dibine vurulur.
      neyse, doğa israf etmez diyip kaynakları nasıl kullanacağımıza, buraya/doğaya bakarak çözüm bulabiliriz. kimsenin kaynaklardan mahrum kalmasını isteyiz ama terazinin kefelerini de ayarlamak lazım. asgari ücretle işçi çalıştırırken, işverenlerin yağı nereye süreceklerini şaşırdıkları bir düzenden, allah aklımızı/akıllarını kullanmayı nasip etsin inşallah diyelim.

      Sil
  24. Bana gore temel sorun 21.yuzyildaki patronlarin 20.yuzyil'da isçi sinifina ait olmalari. Kendileri ve geçmişleri arasinda bilissel celiski yaşamaları. Bu geçmişi inkar etmeleri, olmadiklari sekilde gorunmeleri. Alt yapilarinin yetersiz olmasi, gorgu kurallarinin, yaslanacak saglam deger yargilarinin olmamasi, firsat eşitliğinin adalet degil felaket getirmesi, demokrasi gibi kavramlarin kapasitelerinin zorlanmasi. Yaliya veya villaya taşınmayla sinif atlanildigini zannederken, ornegin yasanilan sehrin felaketine göz yumulmasi, belki de farkinda bile olunmamasi.
    Dunyayi tam bilmek zor ama Türkiye'nin en buyuk sorunu politik ya da ekonomik problemler degil topluma öncülük edecek gercek bir elit sinifinin, munevver ya da ekabir tabakalarinin olmamasi, veya eser miktarda olmasi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rahmetli Şerif Mardin'i hatırladım. Nur içinde yatsın.

      Sil
    2. Yukaridaki yorum ile Serif Mardin"i nasil hatirladin ve bir baglanti kurdun, bilmek isterim.

      Sil
  25. Hocam, bir de parya sınıfı var. Sayıları da 5 milyar falan. Onları netçez?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet var. Onlar da ciddi sorun ama sesleri daha az çıkıyor.

      Sil
  26. Yaklasik 15 yil ozel sektorde calistim. Daha sonra ise gelecekteki durumumu dusundum. Bu maddi olanaklarla gelirle ozellikle Turkiye sartlarinda yaslilik doneminde gecinmenin yasamanin zor oldugunu ongorerek kendi isimi kurmaya 6 yil once karar verdim. Ne yazik ki durum bence de yazida anlatilan gibi.hayat kolay degil; adil hic degil.adapte olan yasiyor.

    YanıtlaSil
  27. Siteniz çok tık alıyor, bence reklam almayı düşünmelisiniz :)

    YanıtlaSil
  28. Hocam herhangi bir sosyal güvenlik kurumuna kayıtlı olmadan çalışanların sayısı ilan ediliyor. Bu insanların çalışması yasal değil bu rakamlar nasıl ediliyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlamak mümkün değil.

      Sil
    2. çok tık almasına rağmen yorumlar fazla değil

      Sil
  29. Hocam saygılar. Sürekli artan genç nüfus. (doğurmayı özendiren politikalar ve halkın üremeyi marifet sanması) ve tam tersine sürekli azalan iş sahaları, mevcut çalışanların bile istihdam sıkıntısı ayrıca istihdam edilseler bile uzatılmış emeklilik yaşı nedeni ile sürekli çoğalan genç nüfusa ayrıca bir işsizlik nedeni. Birde emekli maaşı yetmemesi nedeni ile çalışan milyonlarca emekli. İnanın kabus gibi. Tek çözüm mümkünse hiç değilse tek çocuk yapma politikası gibi duruyor. 1980 den 2018 e nüfus 2 kat artmıştır Türkiye de. Tüm sorunlarımızın nedeni çocuk yapmayı enbüyük marifet gibi algılamamız. Saygılar hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tek sorun bu değil tabii ama bence de önemli bir sorun.

      Sil
    2. Savasa mı girecegiz de 3 cocuk yapıp nufusu artiralim? Zaten guzel oranimiz var. Tek cocuk nitelikli birey olabliyorsa o toplum icin bu iyidir. Tersi durumda iyi sonuclar ortaya çıkmaz.

      Sil
    3. Sayın Spiderman, siz daha önce birikiminizi 'altın'da tuttuğunuzu belirtmiştiniz.

      Burada:

      http://www.mahfiegilmez.com/2018/01/tl-ve-usd-hesaplarnn-reel-faizi-ve.html?showComment=1515139379045#c1699424065814330592

      Şimdi lütfen söyler misiniz:

      Tek çocuk politikasını muhtemel çözüm olarak sunuyorsunuz da, sizin kaç çocuğunuz var acaba?

      Sil
    4. 34 yaşındayım. 9 yıllık evliyim. Eşimde bende bankada çalışıyoruz. Hiç çocuğum yok. Tüm birikimimizi 24ayar sertifikalı has külçe gram altın a yatırdık doğrudur. Düşünürseniz mutlaka sertifikalı pvc içinde satılan dan alın. Ülkeye çocuk yapmak eşimede banada çok saçma geliyor. Onun yerine her evlilik yıldönümümüzde, bir yurtdışı kültür turuna çıkıyor dünyayı geziyoruz. Farklı kültür, sanat ve tarihi haa birde yemek gibi önemli konular ile ilgileniyoruz. Saygılar sunarım.

      Sil
    5. Bu şartlar altında çocuk düşünmemiş olmanız çok normal ama dediginiz gibi tek çocuk yeterlidir. Farklı kültürleri görmek önemli. Mutfak başlı başına önem arz ediyor. O olmadan olmaz bana göre. Siz de üzerinde durmuşsunuz.

      Sil
    6. Saygılar sunarım

      Sil
  30. Merhaba Hocam,
    Bireysel emeklilik sisteminde 1.000.000 TL niz olsa yıl sonuna kadar nasıl bir fon dağılımı tercihinde bulunurdunuz? Teşekkür eder iyi çalışmlar dilerim.

    YanıtlaSil
  31. Sayın Eğilmez gerçekten zihin açıcı bir yazı. 2008 Krizi sonrasında birleşmeler ile sermaye daha da konoslide oldu ve yönetim bilimine entegre olan dijital teknolojideki gelişim ile daha az insan gücü ve emeği ile daha çok iş yapma felsefesi daha da egemen oldu. Hatta bu eğilim kurumlar arası rekabetin de anahtarı oldu. Eğer teknoloji insan emeğini nispeten pahalı hale getirmeye devam ederse, ortaya büyük bir açmaz çıkacak. İşi tehlikeye girmiş, yeni çağda yetenek ve bilgisini geliştirememiş büyük kitleler nasıl tüketecek, nasıl ekonominin çarklarını çevirecek. Tarihin kırılma noktaları hep bu şekildeki ekonomik açmazların büyüdüğü döneme denk geliyor: Fransız Devrimi, 1830-1848 Devrimleri, 1917 Ekim Devrimi (aynı tarihte Fransız askerlerinin de yaygın bir şekilde emir komuta zincirine isyan ettiklerini hatırlayalım), 1918 sonrası sağ ve sol aşıru uçlara bölünmüş Almanya ve hatta 1960'lı yılların sonundaki öğrenci olayları... Ancak genelde bu değişim arzuları ile ortaya çıkan devrimler, değişimi arzu edenlerin istediği gibi gelişmiyor. Bu konuda tarihsel bir bakış açısı ile yayınlamış olduğum Ekonomik Etkiler ve Toplumun Değişim için Tepkisi isimli kısa yazımı da paylaşmak isterim. https://www.stratejivefinans.com/single-post/2016/11/13/Ekonomik-Etkiler-ve-Toplumun-De%C4%9Fi%C5%9Fim-i%C3%A7in-Tepkisi
    Kapitalizm her seferinde şekil ve yöntem değiştirerek bir şekilde sistemini muhafaza etmeyi başarıyor. Belki de Kapitalizm'n vazgeçilmez olmasının sırrı burada. Aynı demokrasi gibi. İdeal değil ama yerine konulabilecek alternatifi dahi yok. Saygılar ile.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Alternatifi var da gerçekleştirecek irade yok.

      Sil
    2. Alternatifi sizce nedir?

      Sil
  32. kavram hakkında bir eleştiri için; http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ausbf/article/view/5000109984/5000102305

    YanıtlaSil
  33. ABD'deki gökdelenleri inşa eden şirketler ve/ya sahipleri, zemin (giriş) katı bir tür 'free public space/hall' olarak tasarlamak zorunda imiş, bu kanuni bir zorunlulukmuş.

    Caddede, kaldırımda yürüyen insanlar, herhangi bir gökdelenin bu katına istediği zaman girebiliyormuş, dizilmiş banklara, koltuklara oturabiliyormuş, kahvesini alıp gazetesini okuyabiliyormuş, internete bağlanabiliyormuş, prizden cihazlarını şarj edebiliyormuş. Üst katlar, o gökdelen kime aitse, onların özel mülkü (private property) imiş, o katlara çıkmak isteyenler izin almak zorundaymış ama giriş katı herkese serbest.

    Siz ABD'de yaşadığınız yıllarda böyle bir şeyle karşılaştınız mı, yoksa sadece bir şehir efsanesi mi?

    İstanbul Büyükdere caddesinde sıra sıra dizili gökdelenlerin giriş katları için böyle bir uygulama var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben böyle bir şeye tanık olmadım.

      Sil
    2. Size yanıt yazdıktan sonra içime bir kuşku düştü. ABD'de uzun zaman yaşayan bir arkadaşımı arayıp ona sordum. Belirli bir yüksekliğin üzerindeki gökdelenlerde giriş katları için böyle bir zorunluluk varmış. Ben de bilmiyordum.

      Sil
    3. Londra içinde geçerli.

      Sil
    4. Normali bu,sivil hayat bireyin özgürlüğü demektir.

      Sil
    5. Bu sanirim New York City icin gecerli bir zorunluluk; butun Amerika'da uygulanmiyor.

      Sil
    6. Terör riski nedeniyle bunun hayata geçirilebileceğini sanmıyorum; aslında güzel bir uygulama

      Sil
  34. Hazine Nakit aciginin yukselmesi yeni zamlari beraberinde getirir mi?

    YanıtlaSil
  35. Hocam dara kaybı nedir ya bi söyleyiverin yalvarırımmm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dara kaybı, piyasada rekabetin kısıtlanmasından dolayı, toplumun tamamının ödediği, ne üreticilerin ne de tüketicilerin “fazla” (surplus) olarak kendilerine yansıtamadığı, dolayısıyla boşa giden mal veya hizmetleri temsil eden sosyal refah kaybıdır.

      Sil
  36. Şuan dünyanın en güçlü ülkesi hangisi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İsrail tabii ki,ABD yi parmağında oynatıyor.

      Sil
    2. Tabii ki Türkiyeden sonra.

      Reis öyle diyo.

      Sil
  37. Türkiye'nin GDP'si 858 USD Billion (kaynak: https://tradingeconomics.com/turkey/indicators)

    ABD'de devam eden Zerrab davası sonucunda, 10 milyar USD para cezasının Türkiye'ye kesildiğini varsayalım. Ve bu borcu ödemeye karar verdiğimizi, mahkeme kararı ile ters düşmek istemediğimizi varsayalım.

    858 milyar USD'lik bir hacme sahip Türkiye ekonomisi, 10 milyar USD'yi ödeyemez mi?

    Olaya yanlış yerden mi yaklaşıyorum?

    Bundan sonraki yazınızda "Ambargo nedir - ne değildir?", "eğer 10 milyar USD ceza kesilirse Türkiye'ye, ve bu karara itiraz etmezsek, bu para hangi kaynakla, nasıl ödenecek?" bizleri aydınlatır mısınız?

    Tarihte bir ülkedeki mahkemenin, başka bir ülkeye para cezası kestiği örnekler var mı? (Nürnberg mahkemeleri farklı, o bir konsorsiyumdu, savaş suçları yargılanıyordu.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu borc kamu borcu olacak. Devletin butcesi ortalama 150 milyar dolar. 10 milyar dolari devletin butcesi ile mukayese etmeniz lazim. Mevcut zamlara bir de 6% ekleyin bize etkisini goreceksiniz.

      Bu arada tartisilan ceza ulkeye degil, bir ticari kurulusa (Halk Bankasi) olacak olacaksa, o kurumum devlet kurumu olmasi problemi dogrudan bize yansitiyor.

      Ayrica Turkiye, Israil'deki askerleri giyaben yargilamaya baslamis, 25 milyon dolar odeme karsiliginda davalari sonlandirmisti.

      Sil
    2. Nürnberg Mahkemeleri her hangi bir ekonomik hüküm vermemiştir. Kuruluş nedeni Almanya'nın üst düzey lider ve yetkililerinden doktor ve sanayicilerine uzanan sanıkların işlediği savaş ve insanlığa karşı olan suçları yargılamaktır.Kuruluş şekli ve targılama yönteminin tarihte benzeri yoktur.Lahey'deki kurumlar da dahil olmak üzere.

      Sil
    3. ABD Türkiye'ye para cezası kesemez ancak tazminat talep edebilir. Eğer tazminat talebi olursa, bu tazminat da bankalara verilecek cezaya ek olarak talep edilir.

      Sil
  38. "Kapitalizmin ruhu ve Protestan ahlakı " Max Weber
    "Dünyada kaynak kıtlığı yoktur, insan bolluğu vardır " Henry Kissinger

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu laflar geçen asırda kaldı,dünyada kaynak kıtlığı çekiliyor artık.

      Sil
  39. Hocam, Ohal 6.kez uzatıldı
    1- iflas açıklamayı bekleyen kaç şirket var?
    2- İflas açıklayamayan şirketlerin durumu ne olacak.?
    3- Ohal sonrası peşi sıra gelecek olan iflas açıklamaları ekonomiyi nasıl etkileyecek?
    4- Belli ki seçime ohalle gireceğiz. Seçim öncesi ohal kalkarda iflaslar açıklanırsa hükümete seçim kaybettirir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1-4000 civarı
      2-Allahlık olacak.
      3-Sonrası öngörülmüyor.
      4-Hayır,büyük konuşayım hiçbirşey hükümete seçim kaybettiremez.

      Sil
    2. Cok önemli sorular.

      Bunlara ilave olarak en son Hazine Müsteşarlığı’nın verilerine göre, Aralık’ta Hazine nakit dengesi 21 milyar 120 milyon lira, faiz dışı denge de 21 milyar lira açık verdi.

      Buna göre, 2017’de Hazine nakit dengesi 60 milyar 450 milyon lira, faiz dışı denge de 17 milyar 840 milyon lira açık Verdi.

      Bu kötü birsey midir Hocam.?

      Hazine Müsteşarlığı'ndan

      Sil
    3. Bütçe açığı giderek büyüyor. Bu borçlanmanın artması demek. O da bir yandan faizlerin yükselmesi bir yandan da vergilerin artacak olması demek.

      Sil
    4. Hocam hicbirsey Hükümete secim kaybettirmez derken,

      Kurbagalar istenilen kivama geldi, artik bir tepki vermez mi demek istediniz.

      Sil
    5. OHAL'de iflas aciklanamaz diye bir durum yok. Yanlis biliyorsunuz. Biri de cikmis rakam vermis. Sanki 4000 cok yuksek bir rakammis gibi. Insanin hem ufku hem bilgisi dar olunca boyle oluyor demek ki.

      'Iflas erteleme' ohal'de kaldirilmistir. Esasinda iflas ertelemenin kaldirilmis olmasi iflas sayisini arttirir, neden azaltsin? Bir sirket vadesi gelen borcunu odeyemiyorsa iflas eder bu o hal, bu hal degisecek bir konu degil. Ancak insanlar mevcut durumda alacaklarini oteliyorlar, bu ohal'den degil insanlarin iyi niyetlerinden. Ayrica KGF gibi hic olmadik bir imkan var sirketlerin elinde borclarini yapilandierabilmek icin. KGF'nin etkisi OHAL'den kat ve kat daha fazladir iflaslari engellemek/ertelemek acisindan.

      Sil
  40. Hocam, Ohal 6.kez uzatıldı
    1- iflas açıklamayı bekleyen kaç şirket var?
    2- İflas açıklayamayan şirketlerin durumu ne olacak.?
    3- Ohal sonrası peşi sıra gelecek olan iflas açıklamaları ekonomiyi nasıl etkileyecek?
    4- Belli ki seçime ohalle gireceğiz. Seçim öncesi ohal kalkarda iflaslar açıklanırsa hükümete seçim kaybettirir mi?

    YanıtlaSil
  41. Hocam Merhaba,

    Sorun gerçekten globalleşme ile daha da enteresan bir boyut kazanıyor. Aslında bu saatten sonra devletlerin sendikalara bu hakları geri vermesi dahi sorunun çözüm noktası olamaz gibi duruyor. Standing'in de dediği gibi aslında bu sorunun temel nedeni global pazar anlayışının daha da üst seviyeye çıkması gibi duruyor. Yani eskiden pahalı iş gücüne rağmen ayakta kalabiliyorken ( global pazara ulaşım, taşıma maliyetleri vb. ) şuan pahalı iş gücüne sahipseniz rekabet avantajınızı yitiriyorsunuz. Bu durumda katma değerli veya yüksek teknoloji ürün grubu dışında kalan hemen hemen tüm alanlarda rekabet avantajınız kalmıyor. Nitekim tekstilde bu durumu daha önce yaşadık. Bu durumda bu sorunun telafisi sadece devletlerin sendika politikalarını değiştirmesi ile olacak gibi durmuyor.

    YanıtlaSil
  42. iyi akşamlar
    Moral bozmak için söylemiyorum ama iktisat çok saçma kendi içinde bir tutarlılığı olabilir ama hiç bir işe yaramıyor ekonomi eğitimi almış biri -reel sektörde ne yapabilir ki elinde hiç bir beceri yok bu çok üzücü bir durum tek yapabileceği sınavlara çalışıp 1-2 tane olan kamu kadrolarına atanmak başka türlü bu insanlar (iktisatçılar) hiç bir işe yaramıyorlar. bir patron neden iktisatçı yetiştirsin ki

    İktisadi İdari Bilimler Fakülteleri kapatılmalı yazık bu insanlara..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorun iktisatçıda, mühendiste, edebiyatçıda, kimyacıda değil. Sorun gerçekten bu unvanları hak edecek insanlar yetiştirmekte.

      Sil
  43. Hocam, bir ekonomist olarak erken seçim bekliyor musunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam inşallah öyle bir şey olmaz, yoksa piyasalar altüst olur.

      Sil
    2. Hocam erken secim olsa da bir sey fark etmez. Hukumetin kurulamadigi zamani pas geçtim hatirlamiyorum ama o noktadan da basariyla cikan bir iktidar var. Bu kadar sorun varken nasil basarili oluyor? Size sahit oldugum bir yorumdan bahsedeyim. Her seyi ithal ediyoruz niye etmeyelim kisi basi gelirimiz 10bin dolarmis. Boyle dusuncenin oldugu bir yerden siz ne bekliyorsunuz Allah askina. Ne gunlere kaldik.

      Sil
    3. Çıkan çıkarılan sorunlar sayesinde başarılı oluyor,kaos bir merdivendir.

      Sil
    4. 'Hocam inşallah öyle bir şey olmaz, yoksa piyasalar altüst olur.'

      Piyasalar ne istiyor?! Zorbalık düzeninin devam etmesini mi?!

      'Kâr' mı önemli, 'özgür bir ülkede yaşamak' mı önemli?! Özgürlük sürekli eriyorsa, 'kâr', herhangi bir haz getirir mi?!

      Piyasalar halihazırda çok iyi vaziyette sanki, seçim olup bitince piyasalar paramparça mı olacak, öyle mi?!

      Mahfi bey'in 'Piyasa Aldırmazlığı' başlıklı bir yazısı var, dikkatle okuyunuz:

      http://www.mahfiegilmez.com/2017/12/piyasa-aldrmazlg.html

      Sil
    5. Umarız erken seçim olmaz.

      Sil
  44. Hocam yine çok güzel bir konuya değinmişsiniz, teşekkürler. Eşim ve ben yakın tarihte özel sektörden emekli olduk. Ziraat mühendisi olan eşimin uzmanlık alanı olan ve 5 yıldır faaliyette olmayan küçük bir fabrikayı kiralayarak; kanatlı hayvanlar için yem üretmeye karar verdik. Fabrikadaki eksiklikleri giderdikden sonra üretime başlamak için çalıştıracak işçi ilanı verdik. Şu ana kadar 9 kişi ile görüştük. Hiçbirisi de sigorta yaptırmamızı ( kayıtlı çalışmayı ) kabul etmedi. Üzerlerinde haciz kayıtları varmış. Çok şaşkınız, sigortalı çalışacak işçi bulamıyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlginç bu da ayrı bir sosyolojik konu. Normalde tam tersi olması gerekir. Yani sigortasız çalışmayı istememeleri gerekir. Demek ki insanlar bankalara borçları yüzünden hacze uğramışlar ve sigortalı olunca banka tespit edip ücretine haciz koyduruyor.

      Sil
    2. Bu tespiti işsizlik rakamları değerlendirmesinde ve özellikle kayıtdışı istihdam sayılarıyla birlikte ele alındığında nasıl bir sonuç çıkar? Bu oranı besleyen ana nedenlerden birisi sanırım.

      Hani belki bizim bakış açımıza göre işverenin kayıtı işçi çalıştırmaktan kaçınması şeklinde. Ama bundan farklı nedenlerin ağırlığı kayıtdışı istihdam rakamlarında artmış demekki.

      Bu durumdan SGK ve Maliye de zarara uğruyor. Aslında hemen hemen herkesim zarara uğruyor. Tam bir kaybet-kaybet oyunu. Banka, kayıtdışı çalışan ve ailesi, devlet hepsi kaybediyor bu durumdan. Gizli bir maliyet söz konusu.

      Bir çözümü yok mu?

      Sil
    3. Timur Cimen, istihdam edilmeme rakamlarinda kayit ici olma kosulu olmadigi icin bu istihdam edilmeme rakamlarini etkilemez. (Bu arada issizlik yerine, istihdam edilmeme rakami dersek daha dogru olur. Issizlik denildiginda sanki eksiklik bireydeymis gibi gorunuyor, ancak aslinda eksik olan istihdam etmeyen, edemeyen ya da istihdami arttirmayan kamu/ozel kurumlarindadir.)

      Bu sorunun ilk cozumu faiz illetinden kurtulmak ve bireysel iflas kanunu hayata gecirmek. Ikisine de engel olanlar aksi durumdan fayda gorenlerdir.

      Bu arada not olarak eklemekte fayda var, bankalar uzerini cizmedikleri ('write-down') borclari bilancolarinda 'varlik' olarak gosterirler. Yani icradaki bir borc hala banka gozunde 'alinacak' hanesindedir. Siz kose bucak kacarken, banka sizden bunu tahsil edemeyecegini bildigi halde sirf bilancosunu duzgun gosterip, yatirimcilari kandirmak pahasina kanundan aldigi yetki ile size eziyet cektirir. Lehman Brothers'in batma sebeplerinin basinda bu geliyor.

      Sil
    4. İlk cümlemde kendimi ifade edememişim😊 Demek istediğim; istihdamda gözüken ama kayıtdışı olarak çalışan vatandaşlarımızın durumu tam bir kaybet-kaybet durumu. İşsizlikten bahsetmek değildi amacım.

      İcradan dolayı maaş haczinde yüzde 25 lik kesinti düşük gibi gözüksede; tahakkuk eden faiz ve sair icra masraflarıyla bu borçların ödenmesi çok uzun yıllar alabilmekte. Bu durum da kişileri sigortasız çalışmaya itebilmekte.

      Sil
  45. Sn hocam ekonomi ile ilgili bir site kursaniz olmaz mı mahfinans gibi ...

    YanıtlaSil
  46. hocam konuyla alakası yok ama eski yazılarınızı okurken aklıma geldi. Acaba ülkelerin paralarının rezerv para olmasıyla izleyebileceği politikaları, ekonomisinin, yaptığı politikalarının rezerv para olmayan ülkelerle farkını(özellikle para basması) kaleme alabilir misiniz? şimdiden çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  47. Alman politikacilarini kıskançlıktan kudurtan hamle Almanayada asgari ucrete yillardir zam yok
    Bizde asgari ucrete %15 zam
    gercekler ortada

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hakikaten kudurmuş olmalılar. 1500 euro ya da neredeyse 7.000 tl ödedikleri için.

      Sil
    2. Üşüyen Vatandaş9 Ocak 2018 13:34

      Siz nerede yaşıyorsunuz? Aldığınız maaşla gecinebiliyorsaniz sorun yok. Muhtemelen siz asgari ucret almadiginizdan bu kadar rahatsiniz. Bir gozlemleyin piyasayi. Ayrica kimsenin kiskandigini dusunmuyorum. Gorun biraz gorun.

      Sil
    3. dalga geciyor. cevap vermenizi istiyor.

      Sil
    4. Sadece Almanlar mı? İngilizler, Fransızlar, Amerikalılar bile bizi kıskanıyor. Bizi kıskanmayan yok.

      Sil
  48. Millet düşük faizle konut alicak diye 100-200 binlik konutlar 300 civarı oldu !?!? Şimdi konut kredileri arttı ve cazibesini yitirdi üstelik insanlar tasarruf yapacak birikimden uzak , para eriyor hergun...

    YanıtlaSil
  49. Bu karamsar atmosfer gelecek kaygısını körüklüyor. Insan mutlu olmak için neden de bulamıyor. Bu siyaset sorunu mu,zihniyet sorunu mu, sistem sorunu mu? Ne yapılabilir? Bireysel cirpinislar bir yere kadar...

    YanıtlaSil
  50. En son ne zaman sinemaya gittiniz?

    YanıtlaSil
  51. Bir yanda özel sektörde karın tokluğuna saatlerce çalıştırılan işçi sınıfı, diğer yanda kamudaki yığınla gizli işsizler...

    YanıtlaSil
  52. Alman ekonomisinin arkasinda da ulusal bir sanayi dyruyor bizde tekelci sermaye ve montaj var

    YanıtlaSil
  53. Butce acigi degil butce fazlasi aslinda bir sorun cunku parayi yatiracak pozitif getirisi olan bir is bulunamamistir demek eger cari acik diyorsaniz evet bu bir sorun ancak ithalat/ihracat rasyosunda dinamigin duzeltiesiyle mumkun olur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bütçe açığı dediğiniz gibi sorun olmasaydı Türkiye 2001 krizine girmezdi.

      Sil
  54. sayın hocam işçi(proloterya) sınıfının neden ezildiğini, gerek kamu, gerekse özel sektörde çalışanlar üzerinde oluşan baskıyı ve sebeplerini anlatan harika bir yazı olmuş emeğinize sağlık.
    Objektif olduğunuzu bildiğim için sormak istedim cevaplarsanız çok memnun olurum, önceki yıllarda ÜFE düşük TÜFE ise ÜFE'ye oranla daha yüksek olurdu, son yıllarda ise bunun tam tersi bir durum var. Açıklanan rakamlara göre mal yada hizmet üreticilerinin maliyet rakamlarını ürün bedellerine eksik yansıttığı veya kar marjını azalttığı (basit hesapla ileri vadede zarar ediyor) şeklinde şeklinde bir izlenim oluşuyor, bu durum ticaretin doğasına aykırı olmaz mı? Ya da açıklanan oranlar mı hatalı, cevabınız için şimdiden teşekkürler.

    Yanıtla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açıklanan rakamların hatalı olmadığı varsayımından yola çıkarsak yurtiçi talebin yeterince canlı olmaması nedeniyle üreticilerin özellikle de kurdan gelen maliyet artışlarını perakendeciye tam olarak yansıtamadıkları sonucunu çıkarabiliriz. İlerleyen dönemlerde bunu yansıtacaklarını dşünürsek TÜFE artacak ve ÜFE'ye yaklaşacaktır.

      Sil
  55. Mahfi bey

    Analiz yapmak elbette önemlidir. Teşhis koyabilmek için analiz elzemdir, daima.

    Ama "ben analiz yaparak vazifemi yerine getirdim, ötesi beni ilgilendirmez" demek, "sadece ama sadece analiz yapmak işi" ile yetinmek münevverlik olmasa gerek? Bu durum, bir kitap kurdunun, sadece kitap okumakla yetinmesine, o kitapları bir küfe gibi aklında taşımakla yetinmesine benzer değil midir?

    Dikkat ederseniz, günümüzde, "neticesizliğe" alışıyoruz, alıştırılıyoruz. Farkında mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Farkındayım. Ama her şeyi yazardan, münevverden beklemek de bir çözüm değildir. Herkes kendisine ben ne yaptım? Bir katkım oldu mu diye sormalı. Birisini eleştirirken herkes, ben de acaba en azından bu kadar bir şey yaptım mı, ülkeme karşı vazifemi yerine getirdim mi diye sormalı kendisine.

      Sil
  56. Marksist ve komünist değilim. Ama sanırım, kapitalizm tıkanıyor. Bunalım, bezginlik görülüyor, kapitalizmi canla başla savunanlar bile eskisi kadar heyecanlı değil gibi bugün. Ne dersiniz?

    'İktisat bilimi', kapitalizmin hegemonyasında mıdır hâlâ? Bu sorunun, yine, bilimsel bir izahı, izah çabası var mı akademi dünyasında?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yerine konacak yeni bir sistem geliştirilemediği sürece ne kadar eleştirilse de kapitalizm devam edecek gibi duruyor.

      Sil
    2. Ama Mahfi bey siz akademisyensiniz, bizim gibi sıradan insanlardan daha net bilmeniz gerekmiyor mu kapitalizmin gelecekteki durumunu?

      Sil
    3. Bildiğim bu kadar. Ötesi kehanet olur. Ben kahin değilim.

      Sil
  57. hocam merhabalar.

    Hazine
    Light Günlük
    Küresel Finans Krizi
    Makroekonomi
    Ekonomi Politikası
    Örneklerle Kolay Ekonomi
    Mikroekonomi

    kitaplarınızı sipariş ettim. örneklerle ekonomi 2 günde okudum.yazım diliniz sade olması sebebi ile rahatlıkla anlaşılıyor. danışmak istediğim şey sıralama olarak nasıl bir sıra seçmem gerekir. hangi kitabınızla devam etmem daha sonraki okuyacağım kitapları anlamam için iyi bir başlangıç olmuş olur. saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Light Günlük anı, belgesel, ekonomi karşımı bir kitap. Onu istediğiniz zaman ötekilerin yanında okuyabilirsiniz. Bence küresel finans kriziyle başlayın. Sonra mikroekonomi, makroekonomi ve ekonomi politikası sırasını izleyin. Hazine daha çok bir uygulama teori karışımıdır. Onu sona bırakın. Sevgiler.

      Sil
  58. tavsiyeniz için teşekkürler hocam. Saygılar.

    YanıtlaSil
  59. Meslektaşınız Ümit Akçay şunu yzmış:

    ABD’deki otoriteler, on yıl sonra geldiğimiz noktada, aralıksız 102 aydır yaşanan büyümeye, oldukça düşük bir seviyeye gelen işsizlik oranına ve bunca parasal genişlemeye rağmen neden enflasyonun bir türlü canlanmadığı sorusuna net bir yanıt veremiyorlar.

    https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2018/01/08/uc-tarihsel-anomali-ve-2018de-abd-ekonomisi/

    YanıtlaSil
  60. 68 yaşına geldiniz.

    Artık hiçbir yere kaçamazsınız.

    Sizi döveceğiz!

    Çünkü siyasete girmiyorsunuz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünyada en kolay işlerden birisi bir insanın tanınır olduktan sonra siyasete girmesidir. Her partiden teklifler gelir. Dünyada en zor işlerden birisi ise o teklifleri reddedip siyasete girmemektir. Ben lider dinlemem. Doğru bildiğimi söylerim, parti disiplini filan da dinlemem. Onun için Türk tipi siyaset bana uygun bir iş değil. Dövseniz de girmeyeceğim siyasete.

      Sil
    2. adamsın Mafhi Reis.

      Sil
    3. Hocam Standing'in bahsettiği şeyler geçenlerde benim de aklımdan geçmişti.Saçma düşüncelere kapıldığımı sanıp unutmaya çalışmıştım bunları.Bu konuyu işin ehli olan bir iktisatçının perspektifinden okuduğumda ne kadar doğru düşünlere kapıldığımı anladım şu an. Derlemeniz ve bizi bu konuda aydınlattığınız için teşekkür ederiz Hocam.

      Sil
    4. O zaman başkan adayımız olan hocam.

      Sil
    5. Çok teşekkür ederim benim bu tür işlerle hiç ilgim yok.

      Sil
  61. Bilimi tek kelimeyle açıklar mısınız?

    YanıtlaSil
  62. Demek ki kamçılar burjuva sınıfının eline geçmiş...

    YanıtlaSil
  63. araz özyavuz9 Ocak 2018 23:11

    Hocam bu konu hakkındaki düşünceniz nedir , dünyanın en güçlü ülkesi sizce neden bunu yapar?

    link: https://www.timeturk.com/abd-polisi-yaklasik-1000-kisiyi-oldurdu/haber-824288

    YanıtlaSil
  64. Bence insanoğlu bunların hepsini hak ediyor. Önce 2-3-5 coçuk yap, sonra bunları yüzyılın gelişmişlik seviyesine getireme, sonra da kavga dövüş, işçi hakları kazanmaya çalış. Bence çoğu zaman burjuvazi çok bile maaş veriyor. Önce Proletarya dediğimiz kesim emek yerine akılla hareket etmeyi öğrensin, gerisi zaten gelir. Artıl eskilerdeki gibi elektriğin, tv nin, kitabın , müziğin vb eğlenceler olmadığı ev yok. Doğum kontrolde ileri seviyede , halen aileler birden fazla çocuk yaparsa Proletaryanın hiç sansı yok. Kapitalizm çok akıllı , basıyor morfini Proletarya ya, onlar halen 100 yıl önceyi hatta bazısı 1000yıl önceyi yaşıyor. Bence bu Proletarya bir cacık olmaz.

    YanıtlaSil
  65. Hocam bizim en büyük sıkıntımız toplum olarak ahlaksız oluşumuz.buyuk çoğunluk rant peşinde çıkar peşinde.ve yaklaşık 400 yildir bu sorun duzeltilemiyor.

    YanıtlaSil
  66. Sendikaların eskisi kadar ilgi görmemesini artık insanların bireysel olarak dafa fazla güçlenmesine bağlıyorum çünkü insanlar işçi sınıfının haklarını koruduğunu idda edip hiç bir fonksiyonu olmayan gruplara ihtiyaç duymuyor, kendi haklarını kendileri korumaya çalışıyorlar. işçi sınıfı eskisi gibi patrondan yada işten atılmaktan korkmuyor çünkü başka iş bulmak yada kendi işini kurmak ve girişimcilik eskisi kadar zor değil.

    YanıtlaSil
  67. Güngör Uras'ın yazısında şöyle bir ifade var

    "Milli Gelirin % 80’nini tüketiyoruz. % 25’i yatırım için kullanıyoruz. 5 puan açık veriyoruz. Tüketimi % 75’e indirdiğimizde cari açık sorunu kalmayacak."

    Bunu açıklar mısınız. Cari Açık bir nevi dışarıdan borçlanma mı oluyor ?

    YanıtlaSil
  68. 2001 yilinda turkiye nin butce krizi aslinda cari fazlasi olsaydi butce krizine girmezdi bunu kast etim veya cari fazla ureten bir ulkenin butce fazla vermesi veya ona ozenmesi yalnis olur veya bu sekilde

    YanıtlaSil
  69. Hocam bir japon yatırımcı abdye yen götürüp parasını dolara çevirip devlet tahvili alırsa dolar yükselir yen düşer. Peki bu japon yatırımcı yen değil de dolar götürüp bunla devlet tahvili alırsa herhangi bir kur takası olmuyor bu durumda dolar kuru değişir mi yoksa etkide bulunmaz mı?

    YanıtlaSil
  70. Yorumlar ne kadar da çeşitli... Köken itibariyle bilgi setinin kapitalist neoliberal iktisat döneminde oluştuğunu varsayabilecegimiz bir kesimin kapitalizmden başka bir dünya sistemi tahayyülu yok. Diğer kesimde ise kiralim dokelim vs vs. Ne o ne de o aslında. Özünde insanı dışlamayan, toplumların kalkınmasına yararlı olacak büyümeyi hedefleyen, tüm evreni seven, tüm canlıları kucaklayan bir sistem dışında ne varsa bizlere ve geleceğe zarardır. Az tüketmek, mantıklı düzeyde üretmek ve tüm dünya, insanları ve tüm canlıları ve çevresiyle birlikte uyumlu ve müreffeh, barış içinde yaşamaya çalışmak olmalıdır amaç. Ütopik gelebilir. Prekaryanin da, ya da paryanin da son tahlilde yonlenecegi hedef eğer ki, gasp etmek ve makina kiriciligi gibi anlamsız bir şeyle sonuclanacaksa kapitalizmin istediği olmuş olacaktır. Sonuçta, makinalar neredeyse, sonsuz üretip, anormal kar elde etme mantığıyla değil emekciyi tehdit edebilmek fonksiyonunu görmüştür. Marksci iktidara göre fazlayi emekten alabilirsin. Sermaye malından değil. Cinkafali bir sermaye sahibi optimal olduğu sürece emeği sömürür. Ne robotlasmasi, robotun işimizi elimizden alması. Anlamsız yorumlar bunlar. Hadi biraz alternatif okumalar yapalım. Örneğin, biraz komplo katalim. Eğlence olsun. Şaka bir tarafa, eğer trilateralde su aşağıdakileri konustuysa bu adam (David Rockefeller), vay halimize... Bakınız aşağıdaki ağ
    bağlantısı
    https://www.bilderberg.org/trilat.htm
    Ama yok canım. İnsanlığın aç kalmasını önlemek gibi güzel hedefleri olan yeşil devrimi yapan adamcağız böyle konuşmuş olabilir mi

    https://www.metabunk.org/anyone-care-to-debunk-these-two-rockefeller-quotes.t431/

    Yaşadığımız dünyaya ve geçtiğimiz bin yıla bir bakın, insanlığın atlattiklarina, siz karar verin....

    YanıtlaSil
  71. Mahfi Bey ,

    Bu yazdıklarınıza söyleyecek bir söz yok,haklısınız.. Dünya Kapitalist Nizamının egemenleri planlarını umarsızca uyguluyorlar.Evet Emeğin ve Emekçinin haklarının güvence altında olmadığı bir geleceğe yürüyoruz daha doğrusu yürütülüyoruz.Yaşım 31 ve Tarihi okuduğumda İnsanların haklarını aramak için meydanlara çıktığı,iş bıraktığı, dayanışmanın üst seviyede olduğu bir zaman diliminden Sermaye sahiplerinin Parasına para katmasına hizmet eden bir ekonomik düzenin parçası olmaya mecbur bırakıldığını görüyorum. Ve bunun temelinin İnsanların borca esir edilmesi olarak görüyorum. Emekçi sınıfın ayaklanabildiği geçmişte, Bankacılık sistemi henüz gelişmemiş, kredi ve kredi kartı ile insanlar borçlanmaya sevk edilemiyor ve daha özgür hareket edebiliyorlardı. Günümüzde ise Sermaye sahipleri ve devleti yönetenler organize bir şekilde İnsanları konsolide edebilmek adına bu sistemi kullanıyor. Evet Devlet de bu işin içinde ve adeta ben borçluysam sende borçlu ol diyor halkına..Bir hikaye anlatayım mahfi bey bende kısmi olarak yaşadım bunu ve birçok arkadaşım ve çevremde bu hikayenin farklı kombinasyonlarını gördüm..
    Evet Hikaye Şöyle;
    1 çocuk dünyaya geliyor..Ailesi zaten ev yada bireysel kredi borçlusu, Çocuğunu öyle yada böyle okutabilmek için çırpınıyor,Üniversite çağına getirilmiş bu çocuk önce öğrenim kredisi ile sisteme dahil ediliyor .Okulu bitiren genç kpss ye hazırlanıyor.Muhtemelen kazanamıyor.Özel sektörde İş arıyor..Asgari ücretten bir iş buluyor arkadaşımız..Çok genç henüz..Bordrolu olması hasebiyle.. çevresel özentilerle ve Bankalardan gelen size kredi ve kredi kartı verelim dürtmesiyle bu genç kardeşimiz geleceğini satın almış.Hem Devlet Hemde Özel Sektör teşviki ile Borca esir edilmiştir.Artık Başını kaldıramaz bir şekilde borçlarını ödeyebilmek adına çalışmak zorunda bırakılmıştır.Okuduğu bölüm ile alakalı Devlet kadrolarına girmek için ders çalışacak vakti artık yoktur.ve bu genç kardeşimiz aldığı asgari ücret ile borçlarını ödeyemez duruma gelmiş,İcralık olmuştur.İcradan gelen ödeme emirlerinden haberdar olan işvereni genç arkadaşımızı çıkarmıştır.Artık hem işsiz,Hem devlete borçlu,hemde bankalara borçludur.Geriye dönüp baktığında hata yaptığını düşünür.Ama zaman akıp gitmektedir. Maddi ve Manevi bu problemler aile içine de yansımıştır.Tek Dayanağı olan ailesi de artık bu genç kardeşimizin sorunları ile uğraşmak istememektedir. İş bulamayan,Borçlu ve İcralık olan bu genç kardeşimiz için artık tek seçenek kayıt dışı çalışabileceği bir iş bulmak ve biat etmek... Şimdi Mahfi Bey İnanın bu hikaye çok uzak değil yolda yürüyen herhangi bir genci çevirin benzer hikayeler duyacaksınız. Buna birileri dur demeli.. Borca esir edilmiş bir toplumda hiç bir değer oluşmaz.Günümüzde Aile Dramları,Uyuşturucu,Kadın cinayetleri,İntiharlar vb... bir çok olumsuz durumun ana nedeni borca esir edilmiş bir toplum oluşturmanın sonuçlarıdır. Bu sürdürülemez..İnsanlara,Gençlere,Geleceğe bu yapılamaz.. Bir Yazınızı Borca esir edilmiş toplum hakkında yazabilirseniz çok faydalı olur diye düşünüyorum..İyi Çalışmalar..

    YanıtlaSil
  72. Hocam selamlar. Yıllar önce bir hukuk öğrencisi iken meslektaşlarınızla iktisad üzerine konuştuğunuz programı izler bazı kelimeleri ilk sizden duyar öğrenirdim. Bu yazılarınızın bir kısmını okudum ve yine çok sey öğrendim.
    Size sormak istediğim şu, aşırı sol İslamcı, hatta herhangi bir dinî lâdinî öğretiden bağımsız olarak bazı komplocu görüşlerde, sehir efsanelerinde sözü edilen gizli muzmuazzam zengin bir örgütün, küresel iktisadî gelişmelere yön vermesi, bilimsel açıdan mümkün müdür?
    Yani iktisad bilimi açısından bir üst akıl olabilir mi? Küresel piyasalara bir güç, devletlerden bağımsız olarak hükmedebilir mi? Ekonomi bilimi bakımından olabilir mi böyle şey?

    YanıtlaSil
  73. İşçiymiş, mal sahibiymiş falan filan, insan insan olabilse, empati kurabilse, sağlıklı iletişim kurabilse tüm problemler çözülecek. Para dini bugün bu halde olmamızın sebebidir, gözünü kazanç hırsı bürümüş caniler bugün sistemin kendisi, işe bak toplum da bundan memnunmuş gibi davranıyor. Kültürün hedef gösterdiği zengin yaşam bizi tüketiyor. Keşke bir anlığına maddi, kişisel kazanç hırslarımızdan sıyrılıp insanlık için bir şeyler düşünebilsek, insana, uzaya, sanata kafa yorabilsek...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi