Yapısal Reformlar El Kitabı

Yapısal Değişim ve Yapısal Reform
Yapısal reformlar dendiğinde iki farklı kavram ortaya çıkıyor: Yapısal değişim (structural change) ve yapısal reform (structural reform.) İkisi de bir yapısallık özelliği taşıdığı için birbirine benzer çağrışımlar yaratsa da aslında birbirinden oldukça farklı durumları tanımlıyorlar.

Yapısal değişim, bir ekonomide tarımdan sanayiye ve oradan da hizmetler sektörüne geçişi ifade eden ve genellikle kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu. Toplumlar geliştikçe, kalkınma ilerledikçe tarımsal üretim ekonomideki ağırlığını kaybediyor ve onun yerine üretimin ağırlığı sanayiye ve hizmetlere kayıyor. Türkiye’de 1968 – 2016 arasında yaşanan yapısal değişimi (bazıları yapısal dönüşüm diye adlandırıyor) aşağıdaki tablo özetliyor.

GSYH’daki Paylar (%)
1968
2016
Tarım Sektörü
33
8
Sanayi Sektörü
17
33
Hizmetler Sektörü
50
59

Yapısal reform, bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir. Diyelim ki sürekli açık veren bir sosyal güvenlik sistemi söz konusu. Örneğin her ay sisteme üye olanlardan 100 lira prim toplanıyor ve bu gelir faiz hesaplarında ya da tahvil getirisinde nemalandırılarak 110 liraya çıkarılıyor. Buna karşılık yine diyelim ki sistemden sağlık gideri ve emeklilik maaşı alanlara da ayda 130 lira ödeniyor. Sonuçta sistem her ay 20 lira açık veriyor. Bu açığı kapamanın dört yolu var: (1) Üyelerden alınan primleri artırmak, (2) Emekli maaşlarını ve sağlık sigortası ödemelerini düşürmek, (3) Emeklilik yaşını yükseltmek, (4) Borçlanmak. Borçlanmak geçici bir çözümdür ve bazen de sorunu ağırlaştırabilir. O halde kalıcı çözüm için ilk üç düzenlemeyi yapmak gerekecektir. Bu düzenlemeler başlangıçta sıkıntı yaratacak ve belki de siyasal iktidara oy kaybettirecek önlemlerdir ama sosyal güvenlik sisteminin iflas etmemesi için yapılması şarttır. Burada bir yapı değişikliği yapıldığı için bu düzenlemeler yapısal reformun örneği olarak gösterilebilir.  

Yapısal reformlar, farklı bir biçimde de tanımlanabilir. Bir ekonominin, içinde yaşadığı ekonomik sisteme, çevreye ve çerçeveye uyumlu hale getirilerek o sistem içinde daha uyumlu çalışmasının sağlanması için atılması gereken adımlara yapısal reformlar diyebiliriz. Atılması gereken adımlar yalnız ekonomik konularla sınırlı değildir. Ekonomiyi yakından ilgilendiren ve etkileyen siyasal sistem, yargı sistemi, eğitim sistemi hep birer yapısal reform alanıdır. Demokratik, kapitalist ve dışa açık bir sistem içinde yer alan bir ekonominin bu sistemin koşullarına ve çerçevesine uyması gerekir.  
Yapısal reform ile reformu ya da yeni düzenlemeyi karıştırmamak gerekir. Yapısal reform bir çerçeveyi, bir yaklaşımı, bir zihniyeti değiştirme hamlesidir. Mesela eğitim sistemini bilimsel temele oturtmak için yapılacak düzenlemeler bir yapısal reformdur. Buna karşılık olağanüstü hali kaldırmak, yapılması gereken bir şeydir, yapısal reform değildir.

Türkiye’nin İhtiyacı Olan Yapısal Reformlar
Türkiye’nin ihtiyacı olan yapısal reformlar üç başlıkta toplanabilir: Siyasal reformlar, sosyal reformlar, ekonomik reformlar. Bunlardan ilk ikisindeki önemli alt başlıkları sıralayalım, üçüncüsünün ayrıntılarına girelim.

Siyasal reformlar
Türkiye’nin siyasal alanda yapması gereken yapısal reformlar Anayasa değişikliği ile başlamak durumundadır. Bu değişiklikler yapılırken sistemi, batı ülkeleri düzeyine çıkarabilmek için demokrasiyi, özgürlüğü, düşünce özgürlüğünü, hoşgörüyü, kişi haklarının korunmasını, en üst düzeye çıkaracak ve kısıtlamaları savaş hali gibi çok zorunlu hallerle sınırlı tutacak düzenlemeler yapılması gerekiyor. Anayasa, kuvvetler ayrımını tam olarak vurgulamalı, yasama, yürütme ve yargı erklerinden birinin ötekine üstünlüğünü önleyecek bir yapıda olmalıdır. Anayasa değişikliğini izlemesi gereken reform seçim sisteminin ve siyasal partiler sisteminin düzenlenmesi olarak karşımıza çıkıyor. Seçim sisteminde baraj uygulamasının kaldırılması şart görünüyor. Siyasal partiler kanununda paralel değişiklikler yapılması, milletvekilliğinin (en fazla iki kez seçilmek gibi) süre sınırlandırılmasına tabi tutulması, lider egemenliğini ve milletvekili dokunulmazlıklarını kaldıracak düzenlemelerin yapılması gibi birçok konu bu çerçevede sayılabilir.

Sosyal reformlar
Yapısal reformlar için en geniş alan budur. O nedenle bu alanda en önemlileri olduğunu düşündüğüm iki başlığa değineceğim. Bu ikisi Türkiye’nin geleceği açısından olduğu kadar ekonomisine katkı bakımından da en ön sırada yer alıyor. Bu çerçevede en başta eğitim sisteminin dönüştürülmesi yer alıyor. Türkiye’nin bugünkü eğitim sistemini köklü olarak değiştirmesi ve eğitimde tümüyle bilimin egemen kılınmasından başka çare bulunmuyor. Türkiye ne yazık ki bu alanda 30 – 40 yıl öncesine göre çok daha geriye gitmiş bulunuyor. Eğitim sisteminde 30 – 40 yıl önceki sisteme geri dönsek ve o sistemi günün koşullarına göre revize etsek bu alanda yapısal reform yapmış sayılabiliriz. Ağır ve siyasal baskıya açık olarak çalıştığından şikâyet ettiğimiz adalet sistemini kaliteyi de artıracak biçimde hızlandırmak için hâkim, savcı ve mahkeme sayısını artırarak daha hızlı sonuç alınacak ve siyasal etkilerden bağımsız kılınacak bir adalet sistemi kurmak hukuk alanında yapısal reform olarak değerlendirilebilir. Hâkim ve Savcılar Kurulu tümüyle siyasal iktidar dışında kendi mesleki sınırları çerçevesinde sistemi, atamaları, terfileri yönetecek hale getirilirse bu alandaki tartışmalar önemli ölçüde sonlanmış olabilir. Bu iki alanda gerekenler yapılabilirse diğer sosyal reform konuları bunların ardından yavaş yavaş tamamlanabilir.   

Ekonomik reformlar
Asıl konumuz bu olduğu için buraya biraz uzun yer ayırmamız gerekiyor. Bu alanda da yapılması gereken çok şey var. Buna karşılık yukarıda olduğu gibi burada da en temel gördüğüm konuları ele alacağım:

Büyümenin ithalâta bağımlı yapıdan kurtarılması ve cari açığın düşürülmesi: Türkiye, 2000’lere kadar bütçe açığını, 2000’ler sonrasında ise cari açığı itici güç olarak kullanmış ve bu itici güçle büyümüştür. Yani açık vermeden büyüyemeyen bir ekonomi görünümündedir. Bu görünümden kurtulmak yani açık vermeden büyüyebilmek için iki yol var: İç tasarrufları artırmak veya üretimin ithalâta dayalı yapısını yerli girdilere yöneltmek. Her ikisi de zaman alıcı ve biraz can acıtıcı önlemleri gerektirse de tıpkı deprem önlemi gibi mutlaka yapılması gereken şeylerdir. Eğer bu iki önlem alınıp da yapısal reform yapılamıyorsa o zaman tek çare büyüme hızını potansiyel büyüme düzeyi olan yüzde 5’lere düşürmektir. Demek ki bu alanda yapısal reform yapamamanın maliyeti daha yavaş büyümek olacaktır. Bunun maliyeti ise işsizliğin düşürülememesinden başlayan birçok başka sorun olarak karşımıza çıkacaktır. 

Ben bu alanda ‘kısmi ve geçici ithal ikamesi’ yaklaşımını ortaya atmıştım. Bu yaklaşımı ithal mallarından burada da aynı fiyata üretilebilecek olanları geçici süreyle teşvik ederek maliyetini düşürmek şeklinde özetleyebilirim. Bunu yapabilmek için öncelikle sanayi ürünlerinin envanterini çıkararak maliyet, vergi, satış fiyatını sıralamak, sonra bunları dünya fiyatlarıyla kıyaslamak ve hangilerinde teşvik yapılacağını belirlemek gerekir. Bu yolla cari açığı düşürmek mümkün olabilir. Buradaki kritik nokta fiyat olarak rekabet edemeyeceğimiz ürünleri burada üretmeye kalkışarak kaynak tahsisinin bozulmasına yol açmamaktır.

Bütçe gelirlerinin konjonktürel etkilerden mümkün olduğunca arındırılması: Bu konuda atılması gereken ilk adım vergi sisteminin KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilere dayalı olmaktan çıkarılmasıdır. Vergi sisteminin, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi dolaylı vergilerle gelir ve kurumlar vergisi gibi dolaysız vergiler arasında dengeli ağırlıkları içeren bir yapıya dönüştürülmesi gereklidir. Bu değişiklik öncelikle adil bir vergilemenin yerleştirilebilmesi için gereklidir. Çünkü dolaylı vergiler düşük gelirliden oransal olarak daha yüksek vergi alınmasına yol açar. Bu dönüşüm ayrıca ithalât artışına bağımlı vergi geliri artışlarından uzaklaşmamızı sağlayacağı için de önemlidir. Bugünkü durumda ithalat (dolayısıyla cari açık) arttıkça vergi gelirleri de artmakta, dolayısıyla bütçe açığı azalmaktadır. Bu ikili arasındaki ters ilişkiyi mümkün olabildiğince kırmak gerekir. Bu reformun bir başka yararı da kayıt dışılığı önlemesinde ve GSYH hesaplarının gerçeği göstermesinde görülecektir.

Sosyal güvenlik ve sağlık reformu: Bu konu yalnızca Türkiye’nin değil birçok ülkenin sorunudur. Türkiye, birkaç kez iflas aşamasına gelmiş olan sosyal güvenlik sistemini genellikle primleri artırarak ve emeklilik yaşlarını yükselterek reforme etmiş ve sistemi yaşatmaya devam etmiştir. Bugün de bu alanda alınması gereken önlemler bulunuyor. Önümüzdeki dönemde sosyal güvenliğin sorun yaratmaması için bu alanda sürekli olarak maliyet dengelerini izlemek gerekiyor. Bu aşamada bundan daha önemlisi sağlık reformudur. Son yıllarda Türkiye bu alanda önemli gelişmeler sağlamış ve vatandaşlarının sağlık hizmetlerine ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Ne var ki her düzenleme gibi burada da sınırlar iyi belirlenemediği zaman maliyetler yüksek oluyor. İngiltere, 1980’lere girerken genel sağlık sigortası (national health service) yüzünden batmanın eşiğine gelmişti. Bizim de bu konuyu yeniden ele alıp maliyete dayalı bir sistemi hayata geçirmemiz gerekiyor. Aksi takdirde bir süre sonra bütçe bu yükü taşıyamayacak hale gelebilir.

Enerji faturasının azaltılması için gerekli tasarruf önlemlerinin alınması: Enerjimizi dışarıdan ithal ettiğimiz için cari açığa olumsuz katkı yapan bu ithalât kalemini azaltıcı önlemleri almamız gerekiyor. Bu konuda yapılabilecek işler ötekilere göre daha sınırlı görünüyor. Petrol ve doğal gazımızın olmaması ya da ticari boyuta taşınacak düzeyde bulunmaması alternatif enerji üretimi kaynaklarına yoğunlaşmamızı gerektiriyor. Bu alanda güneş ve rüzgâr enerjisi, biyoenerji alanlarında yoğunlaşmanın yanı sıra nükleer enerjiyi de planlarımızın içinde tutmamız ve bu yolda adımlar atmamız gerekli görünüyor. Cari açığımızın çok önemli bir bölümünü enerji faturası tuttuğu için bu alanda yapılabilecek küçük düzeltmelerin bile katkısı olacağını düşünüyorum. 
Sektörel reformlar: Bu noktada bankacılık reformundan reel sektöre yönelik reformlara kadar bir dizi düzenleme yapılması gerekiyor. Türkiye, 2001 krizinden sonra bankacılık alanında reform yaptı. Son 40 yılda yaptığımız en önemli yapısal reform budur. Onu da kendi isteğimizle değil, kriz sonucunda zorunlu olarak yaptık. Reel sektörün de ciddi anlamda bir yapısal dönüşüme sokulması gerekiyor. Özel sektör kuruluşlarının çoğunun ticari defterleri, belgeleri, mali tabloları gerçeği yansıtmaktan uzak bulunuyor. Bu alanda bankacılıkta yapılana benzer sıkı düzenlemelerin hayata geçirilmesi zorunlu görünüyor. 

Kurumsal reformlar: Bu alanda atılacak ilk adım Merkez Bankası ve diğer bağımsız kurumların gerçek anlamda bağımsız hale getirilmesi için yasalarında gerekli güçlendirici düzenlemelerin yapılması gerekiyor. Bunlara ek olarak bazı kamu kurumlarına da bağımsızlık verilmesinin zorunlu olduğunu düşünüyorum. Bugün en çok tartışılan konulardan birisi TÜİK tarafından yayınlanan istatistiklerdir. Halkın başta işsizlik ve enflasyon verileri olmak üzere TÜİK tarafından yayınlanan verilere güveni yoktur. O nedenle TÜİK’e net bir biçimde bağımsız bir statü tanınması itibar iadesi anlamında yararlı olacaktır. Vergi Müfettişlerine de bağımsız bir statü verilmesi çok önemlidir. Vergi incelemelerinin ve bunlara dayanılarak salınan ek vergi ve cezaların objektif olduğuna halkın inandırılması için bu adımın da gerekli olduğu kanısındayım.

Yapısal Refomlar Niçin Kolay Yapılamaz
Şimdi gelelim yapısal reformların niçin yapılamayacağına. Bir alandaki yapısal reformu yapabilmek için o alanda gerek görülen yapı bozukluğunun nereden kaynaklandığı ve nasıl düzeltilebileceği konusunda iyi kötü bir görüş birliği olması gerekir. Diyelim ki eğitim alanında yapısal reform ihtiyacı olduğu kanısındayız. Bu konuda görüş birliği var mı? Bence yok. Kimimize göre eğitimde tümüyle bilimsel, sorgulayıcı ve analitik eğitime geçilmesi şart. Bunun için de orta öğretimde biyoloji, jeoloji, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji gibi derslere yer verilmesi ve bu derslerin sorgulayıcı bir tarzda okutulması gerekiyor. Kimimiz ise bu tür derslerin çocukların isyankâr yetişmesine neden olduğuna ve bunların yerine din derslerinin okutulmasına ağırlık verilmesi biçiminde bir eğitimden yana. Bir üçüncü grup ise bunların bir arada okutulmasını savunuyor. Sizce eğitimde bu üç tercihten hangisine yönelirsek yapısal reform yapmış oluruz? Bence buna karar verebilmek için bilimde, sanatta, felsefede, kültürde ileri gitmiş ülkelerin hangi yolu seçtiğine bakmak gerekir. Öyle yapınca orta öğretimde biyoloji, jeoloji, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji gibi derslere yer verilmesi ve bu derslerin sorgulayıcı bir tarzda okutulması gerekiyor. Dolayısıyla bence eğitimde yapısal reform bu yöne dönmekle yapılır. Bu yöne dönerken liselerin ve öğretmen okullarının tümüyle buna göre yapılandırılması gerekir. Bu görüşü bugün kabul ettirmek mümkün mü? Bence değil. O halde biz eğitimde yapısal reform yapamayız. Son dönemde yaptıklarımız da zaten geçmişten kalan yapısal reformların terse döndürülmesinden başka bir şey değil.

Yapısal reform yapmazsak ne olur? O zaman buluş yapamayan, inovasyonu taklitçilik sanan, fason üretime çalışan bir toplum olmaya devam ederiz. Bu durumda akla şu soru geliyor: Acaba üzerinde anlaşamadığımız sosyal ve siyasal alandaki yapısal reformları bir yana bırakıp da ekonomik alandaki yapısal reformları yapabilir miyiz? Belki yaparız ama bu bizi ‘muasır medeniyetler seviyesine’ çıkarmaya yetmez. Ekonomisi iyi ama demokraside geri, bütçesi tutarlı ama insan hakları karnesi bozuk, kamu borç yükü düşük ama eğitimde geçen yüzyılın sistemine bağlı bir ülke ‘muasır medeniyetler seviyesine’ çıkabilir mi?

Bizim AB’ye üye olmamız bunun için önemlidir. Üzerinde anlaşamadığımız eğitim, demokrasi, insan hakları, laiklik gibi konularda kendi durumumuza uygun tanımlar uydurmaya çalışacağımıza bunları gelişmiş ülkeler standardında AB’den mecbur kalır da alırsak yapısal reformları yapmış oluruz. Türkiye için yıllar önce AB üyeliği ekonomiyi düzeltmenin ön koşuluydu. Artık AB üyeliği, Türkiye’nin sosyal ve siyasal yapısını düzeltebilmek, bu alanlardaki yapısal reformları yapabilmek için şart. Bu standartları kabul etmeden aramızdaki görüş aykırılıklarını gidermek mümkün görünmüyor. 

Değerlendirme
Yapısal reformların en önemlileri olarak düşündüklerime değindim. Bunlara eklenebilecek birçok konu var. Örneğin özelleştirme bunlardan birisidir. Üstelik özelleştirme, gelir sağlayıcı bir reform olduğu için başlangıçta gelir kaybettirici olacak olan yapısal reformlar için destek sağlayabilecek bir adımdır. Bu gelirleri, geçici ve kısmi ithal ikamesi gibi öteki yapısal reformların yaratacağı gelir kayıplarının telafisinde kullanmak mümkündür. O nedenle özelleştirme gibi geçici gelir artışı sağlayacak reformları diğerlerini yapacak zamanlara denk getirmek önemlidir. Türkiye son yıllarda özelleştirmelerden 60 milyar doların üzerinde gelir sağladığı halde bu saydığım yapısal reformların hiçbirini yapmamış, konjonktüre bağlı geçici önlemleri yapısal reformlara tercih etmiştir. Örneğin faizleri düşürmek ekonominin canlanmasına yol açmış ama işin temelindeki sorun çözülemediği için faizler yeniden artmış ve ekonomik büyümeyi frenlemeye başlamıştır. Kredilerin artması büyümeyi canlandırmış ama dışa bağımlılıktan kurtulamayan ekonomi, bu büyüme artışıyla cari açığını artırarak risklerini, yükseltmiştir.  

Küresel krizle birlikte yaşanan likidite bolluğu, dış finansmana erişimimizi inanılmayacak kadar kolaylaştırdı. O fırsattan yararlanıp yapısal reformları yapacak yerde tam tersini yaparak sistemi daha da ağırlaştırdık. Artık likiditenin daralmaya başladığı bir dönemin içindeyiz, dolayısıyla bu reformları yapmak ne yazık ki artık daha zor. Ne var ki bunları yapmazsak şimdiye kadar iyi kötü bulabildiğimiz dış finansmanı bulmamız da zor olacak, kurları istikrarlı tutmamız da zor olacak, enflasyonu düşürmemiz de zor olacak. 

Yorumlar

  1. Değerli Mahfi Hocam,
    Bu söylediklerinizin yapılması için;
    • Liyakate uygun görevlendirilmiş kadrolar
    • Gelecek vizyonu
    • Dünyayı okuyabilme
    • Aydın bakış açısı
    • Günlük çıkarları değil, uzun vadeli ülke çıkarlarını düşünen bir anlayış
    • Gelişmiş ekonomi ve finans bilgisi
    • …
    • …
    gerekir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet haklısınız. Bunların hepsi de doğru bir eğitim sistemiyle mümkün olabilir.

      Sil
    2. Yani imamlarla ve sahte diplomayla olmaz bu is. Durumun ozeti bu.

      Sil
  2. Merak etmeyin Hocam,

    Para için bizim hükümetler her şeyi yapar.
    Şu seçimler bitsin, IMF ile bir pazarlık süreci başlar.
    Artık IMF hangi yapısal reformları isterse vekiller bir kaç dakikada yasasını
    onaylar geçirir.

    Gerisi başka krize kadar bekler...

    YanıtlaSil
  3. Benim yapisal reformum Cift Meclisli sistemdir.SENATO sistemi gelmeden bu isler olmaz! Bu Senatodakiler de en az yuksek lisans yapmis son 5 yilda hic bir siyasi partiye uye olmamis bagimsiz kisilerden olusan uyeleri YOKten onay alinarak ve YSKya bildirilerek en az universite mezunu secmenler tarafindan secilen 150 kisilik bir senato kurulmaldir. Senato secimleri her 5 yilda bir yenilenmelidir.

    Milli Egitim ve Adalet Bakanligi Senatonun belirledigi oyladigi kisiler tarafindan yonetilmelidir. Bu bakanliklar dogrudan Senatoya bagli olmalidir.
    Hic bir sekilde Milli egitim bakanligi Adalet Bakanligi Meclis ve Hukumet tarafindan Belirlenemez.

    Cumhurbaskanligi secimleri Siyasi partilerin belirledigi adaylar arasindan Mecliste 3/1 cogunluk senatoda ise Salt cogunlukca kabul edilir.
    Cumhurbaskanligi secimlerinde Senato Meclisin ustundedir.
    Zirt pirt Referandum yasaklanmalidir.
    Secimlerde Milli bakiye sistemi ve veya Dar bolge secim sistemi getirilmelidir.
    Baraj formalite icabi %1 olmalidir.

    Siyasi partilere devlet yardimi aldiklari oy sayisi kadar her oy 1 lira olacak secilde duzenlenmelidir.

    Universiteler ozerk olmalidir



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekleme yapmam gerekirse
      Senatorler senato donemi boyunce hic bir sekilde bir siyasi parti uyesi olamazlar her hangi bir siyasi parti liderini ve bas yardimcilarini hem senato calismalari esnasinda hem senatorlukleri boyunca sosyal hayatta dahi makamlarini mekanlarini ziyaret edemezler.

      Bu iki en temel yasayi cigneyenlerin senatorlukleri otomatikman duser ve aldiklari son 3 ayin maasini iki kati olarak hazineye geri odemek zorunda kalirlar.

      Sil
    2. Teknokrasinin gücü artırılmalı. Siyasetçinin vesayeti minimuma çekilmeli.Bizi bozar bu işler

      Sil
    3. Tüm bürokratların çok nitelikli ve iyi insanlar, tüm siyasetçilerin ve siyasi partilerin ise çok kötü varlıklar olduğunu düşünme nedeniniz nedir? Memlekete hizmet etmek için bir partide görev alan birisinin ruhunu şeytanlar ele geçiriyor, siyaseti bıraktığı zaman tekrar kafasına hikmet mi doluyor? Gelmiş geçmiş tüm Milli Eğitim bakanları çok kötü insanlar, tüm Milli Eğitim müsteşarları çok iyi insanlar mıydı? Nitelikli insanların memleket meseleleriyle ilgilenmesini, elini siyasete girerek veya siyasete girmeden başka bir şekilde mücadele ederek taşın altına koymasını savunmak yerine, her kötülüğü siyasi partilerden bilmek, apolitikiği övmek sağlıklı bir tavır değil.

      Sil
    4. benim oyle bir iddiam yok; siyasi partiler her kotulugun kaynagidir siyasi partiler cok kotu varliklardir diye... iyi okumamissiniz besbelli.

      Siyasi partiler demokrasinin uygar dunyanin bir gercegi realitesidir ve olmalidir.Ancak uygar dunyada hemen hemen tum parlementer demokratik rejimleri benimsemis ulkelerde Senato sistemine dayanan cift meclisli sistemvar.

      Ben gelmis gecmis tum MEB bakanlarinin cok kotu MEB mustesarlarinin cok iyi insanlar oldugunu falan iddia etmedim. Sanirim okuma yazma anlama kavrama analiz etme sorununuz var.
      Kaldi ki bu medyumun sahibi de bir mustesar. Mustesarlar cok iyidir diye iddiam olsaydi bunu Ekonomi bakanligi uzerinden degerlendiridim.

      Apolitiklik kotu bisey mi?
      Apolitikligi ovdugumu nereden cikartiyorsunuz?
      Kaldiki ovdum bunun saglikli olup olmadigina nasil boyle karar verebiliyorsunuz.:)))
      Cok komiksiniz

      Sil
    5. Noktalama işaretleri, büyük-küçük harf kullanımı, "bisey" değil "bir şey" yazabilmek önemlidir. Bunları yapamayan birisinin "Sanirim okuma yazma anlama kavrama analiz etme sorununuz var." şeklindeki yorumlarını senatörler bence ciddiye almaz.

      Sil
    6. Yurtdisindan yazdigim icin ve anadilim Turkce olmadigi icin seni ciddiye almiyorum.

      Sil

    7. Katılmaya bilirsiniz düşüncelerine şekil değil, içerik önemli mantık süzgeci önemli eleştirilerinizi Buna göre yapın Buna göre yapmalısınız
      Tabii karşıt öneri ve fikir olmayınca şekil devreye giriyor BKNZ:18.46

      Sil
  4. Eğitim sisteminde yapılacak reformlara devlet kadrolarına atanacak kişiler liyakat ve meritokrasi anlayışının da yerleşmesi gerekmiyor mu? Bugün mülakat dendiğinde ne bu mülakata girecek olan kişilerin ne toplumun ne de bunu yapan kişilerin bu sisteme güveni yok. Bu tarafa objektif kriterler getirilerek bir düzenleme yapılmasını bekliyoruz. Bunları yaptıktan sonra yargı bağımsızlığı ve TCMB bağımsızlığı gibi konulardan daha rahat bahsedebiliriz.

    YanıtlaSil
  5. Merhaba kıymetli hocam. Yukarıda bahsettiğiniz ithalata dayalı ihracatı incelemek için reel döviz kuru, ihracat ve ithalat ülkemiz verileri için nedensellik testi uyguladım. Veriler için ihracattan ithalatada nedensellik buldum. Sizce Türkiye için mantıklı mı bu sonuç, teoride yeri var mı? Saygılarımla

    YanıtlaSil
  6. Ataturk ilke ve inkilaplari ogretilmelidir ogrenciye ezberletilmelidir. Gercek Ataturkcu bir egitim icim AKPden onceki egitim sistemi model alinmali 80 kisilik siniflarda otur kalk talimleriyle hazir ol rahat uygulamalariyla 1930lardaki anlayisla egitim dizayn edilmelidir.
    Koy enstituleri acilmalidir.
    Millet Mektepleri acilarak halka kultur sanat asilanmalidir.
    Fen bilimleri matematik one cikarilmalidr
    Muzik egitimi daha kucukten cocuga verilmelidri.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence çocuklara hiç bir şey ezberletilmemeli, işin mantığı anlatılmalıdır. Türev almayı öğreten ama onun ne işe yarayacağını anlatmayan bir eğitim sistemi hiç bir şey öğretemez.

      Sil
    2. Hocam yıllarca bu türev, integral ne işe yarayacak diye sordum durdum öğretmenlerime, tatmin edici bir cevap veremedikleri için sayısala küstüm çünkü amaçsızca bir şeyler çözmek hiç mantıklı gelmedi bana. Eğitmen kalitemizde de ciddi problem olduğunu düşünüyorum. Eğitim sistemi eğitim sistemi diyip duruyoruz, eğitim sisteminin yanında öğretmenlerimizin kalitesinin de pek iyi olduğunu sanmıyorum. Eğer siz de bu fikrime katılıyor iseniz mevcut eğitmen kadrosunun kalitesi nasıl yükseltilebilir acaba?

      Sil
    3. 40 yillik bir muhendis olarak suna karar verdim, mufredati tekrardan duzenle deseler muhendislik egitiminin ilk iki yilinda sadece fizik ve matematik okutur, matematige fiziksel anlam kazandiracak ornekler verirdim, sonraki iki yil o ogrenciye ne verirseniz alir zaten, ister insaat, ister makina, ister elektronik,

      Turev ornegi son derece isabetli olmus,

      Saygilar

      Sil
    4. Aynı kanıdayım.
      Teşekkürler.

      Sil
  7. Hocam yerden göge kadar haklisiniz. Elinize saglik. Bir solukta okudum.

    Teknik bir degerlendirme yapacak halim de kabiliyetim de yok.Noktasina Kadar Dogru.

    Sizin yazinizi okudugum anda, muhtesem bir haber düstü medyaya.

    Meclis Baskanimiz Beyefendi söyle buyurmus.

    Doğru gidişi önlemek isteyenler var. Buna karşı da uyanık olmak mecburiyetindeyiz. O kadar elemanımız yetişti ki,

    ""Artık dünyaya beyin ihraç ediyoruz."" Bunun kadrini bilmek durumundayız" diye konuşmus.

    Acaba diyorum.. Beyin derken neyi kastediyor.?

    Simdi bunlar Et ithal etmeye basladilar ya.. Beyini et gibi birsey saniyor kesin. Eti ithal, buna karsilik Beyini ihrac ediyoruz demek istedi herhalde.

    Sayin Hocam, bu baglamda bir soru sormak isterim.

    Ülkeden son 2 yilda 12 Bin milyoner vatandas göc etmisken, Ögrenci ya da yetismis binlerce gencimiz özellikle Avrupaya kapagi tmis ve atmak icin ugrasirken.. Böyle Piskin bir aciklama yapmak nasil bir psikolojinin eseridir. Bu nasil bir özgüvendir.

    Hocam Bu ülkenin ici gercekten bu kadar bosaltildi da geriye böyle söylemlere alkis tutan bir sürü mü kaldi sadece.


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Adsız8 Haziran 2018 19:07,

      İşin ironi olan tarafı şu;
      O göç eden beyinlerin neredeyse tamamı Akp iktidarından önce yetişmiş olan
      beyinler.

      Sil
    2. Türkiye yurt dışından insan ithalatı yapıp vatandaş yaparken nasıl olmuşta ihracata başlamış. Yurt dışından vatandaş ithal eden ülke olduk ve birçok ülkeden vatandaş ithal ediyoruz vatandaşlık verdiklerimizin sayısını açıklasınlar binlerce insan var vatandaşlık verilen. Galiba kendi çocuklarının parayı bulup yurt dışına kaçanlara kaçmak kelimesi yerine ihracat diyerek kelime oyunu olsa gerek. Türkiye 12 bin milyoner yurt dışına kaçtı haberini tersine okutup beyin ihraç ettik diyerek kimseyi kandıramazlar. 85 bin Aile yurt dışına kaçmış bunlarında 12 bin tanesi milyoner. Demekki kaçakların yeni adı ihracat oldu çok komik ama çok anlamsız.

      Sil
    3. Yunanistandan bir cok aile uygun fiyat ve oturum kosullari hasebiyle emlak alip kalici oturum aldi Bu sayi her yil geometrik olarak yukseliyor. Bu giden aileler de begenin begenmeyin toplumun "kent kulturunu" temsil eden yasatan aileler.

      Bir cok kafasi calisan okumus etmis akademik egitimini devam ettirmek isteyen bilgisini gorungesini arttirmak isteyen genc insan "genc beyin gocu" Avrupa Kanada Avusturalya ABD ve daha bir cok ulkeye gitti. Bunlarin bir kismi ogrenci vizesiyle bir kismi isci vizesiyle bir kismi ise iltica yoluyla gitmeyi tercih etti.

      Turkiyede sayilari zaten az olan Musevi vatandaslarimiz ise yurtdisina fransa abd israile goc ediyor haberlere konu oldu. Yine tanidigim bazi Ermeni arkadaslarim Avrupa ulkelerine gidiyor. Bu kisiler topluma renk katan bizi biz yapan degerler. Museviler binlerce yildir dunyada "kulturu ticareti sanati bilimi tasiyan" bir toplumdur kendi zoraki kosullarindan oturu. Bu sebeple ciddi bir sonucla karsi karsiyayiz.

      Bilinen bir gercek vardir ki giden geri gelmez. Biz bu insanlari kusturmusuz.
      Bunun acisini suan degil belki ama ileriki yillarda cok yasayacagiz sonucta toplumun belkemigi toplumu ekonomiyi hayati ileri tasiaybilecek insanlar gidiyor.

      Geride kalanlar ise aslinda en buyuk kayip icinde yasaynlar olacak. Turkiye afgan suriyeli vs ulkelerden gelenlerle doldukca kendi ozumsemedigi kovdugu insanlarini bu topraklarin evladlarini cok arayacak.

      Yasanabnlar bir kultur erazyonudur. Telafisi cok zor. Dolar euro bunlar niye yukseliyor saniyorsunuz toplumda dejenerasyon oldukca degerler yiprandikca parada kiymet kaybeder. Paranin kiymeti bu gibi konularla at basi gider.

      Saygilarimla

      Sil
    4. Şuna kaçmış demesek daha iyi sanırım. İnsanlar kaçmıyor, gitmeye zorlanıyor. Gelinen noktada o kadar çok şey dejenere edildi ki ülkede namusunla çalışarak, üreterek iş yapmak imkansız hale geldi. Başka çare kalmayınca yurtdışındaki piyasalara, işlere bakıyor insan.

      Sil
  8. Din egitimi benim cocugumun hakki. Bu hakki evladimdan kimsecikler esirgeyemez.
    Sunnet hadis-i serif kitaplari analize engel
    mantik filozof sozleri analize engel degil

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mantık, felsefe ve fizik çalışan birisine,
      gökten canlı koyun indiğine nasıl inandıracaksınız?

      Sil
    2. Veya camurdan insan yaratildigina nasil inandiracaksiniz? Veya iftar saatlerinin dunya duzmus gibi gunesin batis zamanina gore ayarlanmasini nasil izah edeceksiniz? Kadin erkek nufusu esitken 4 kadinla evlenebilmeyi nasil anlatacaksiniz? Eger din egitimi dediginiz buysa benim cocugum almasin, almaya da zorlanmasin.

      Sil
    3. Adsiz 20:29, en azindan felsefe calisan birisi 'inanmak' ile 'bilmek' arasindaki farki bildigi icin pek zorlanmayacaktir. Din ve bilim ayri alanlardir (domain), bunlari birbiri ile celisen, savasan seyler gibi gorenlerin bilimsellikten bahsetmesi komik oluyor. Ciddiye alinmasi ise daha da komik oluyor. Bugunki bilimsel calismalarin temellerinin cogunun dindar insanlar tarafindan atilmasi da baska bir ironidir.

      Sil
    4. Evrim temelli eğitim olmadan bilimsel gelişme olmaz. Çocuklara evrimi öğreteceksiniz ama önce öğretmenlere öğreteceksiniz ki çocuklara anlatabilsinler. Evrim temelli eğitim sorgulamayı, evrimi reddeden "eğitim" ise sorgusuz sualsiz kabullenmeyi öğretir.

      İşin en ironik tarfı, dinciler de dindarlar da evrim teorisini "komünist" bir ideoloji olarak kabul ederler. Bilmezler ki koskoca sovyetler birliği ideolojik nedenlerle evrimi reddeden tarım politikaları sonucu batmıştır :)

      Sil
    5. arkadaşım sizin gibiler için zaten yeteri kadar imam hatip okulu var oraya ver çocuğunu,bize daha çok fen lisesi,bilim temelli okul lazım siz onlara bulaşmayın bizde sizin hadisinize sünnetinize karışmıyoruz zaten.

      Sil
  9. Değerli hocam "İnsanlar neden marsa koloni kurmaya çalışıyorlar ki önemli olan Cennete koloni kurmak." diyen kamu görevlisi öğretmenle karşılaştım. Başı açık kız gördüğü zaman sinirleri bozulan Milli eğitim müdürlerimizi de biliyorsunuz. Yabancı dilden vazgeçtim anadilini konuşamayan dört işlemi düzgün yapamayan öğrencileri görünce de umarım aynı şekilde sinirleri bozuluyordur. Neyse bölge bölge halka sorularak oylansa sosyal hukuki reformlarla birlikte eğitimde biyoloji, jeoloji, felsefe, mantık, sosyoloji, psikoloji eğitimi almak isteyenlerle bunların yerine din derslerinin okutulmasına ağırlık verilmesini isteyen vatandaşlarımız oy kullansa tüm bu bulgulara göre yerel düzenlemeler yapılsa iyi kötü herkes meşrebine uygun bölgelerde birbirine “bulaşmadan” yaşasa toplumsal gerginlik ve stresimiz de minumuma inmez mi, teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaç ana baba çocuğuna biyoloji, jeoloji, felsefe, mantık vb okutturmak ister? Sonuçta onda dokuzu bilimden uzak bir toplum çıkar ortaya.

      Sil
  10. 'nükleer enerjiyi de planlarımızın içinde tutmamız ve bu yolda adımlar atmamız gerekli görünüyor' bu cümleden sonra okumaya gerek duymadım kusura bakmayın hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabi sen tezek yakmaya devam et, yakisir.

      Sil
    2. Belli ki cahilsin. Seninle bu konuyu tartışmayacağım. Aydınlığına faydam olsun; yenilenebilir enerji kaynaklarını faydalarını ve nükleer enerjinin geleceği nasıl yok ettiğini bi araştır.

      Sil
    3. Elektrik Yuksek muhendisiyim Fatih, yurt disinda yasiyorum, klavyemden gormussindur. Cahil olan sensin, yenlenebilir enerjinin ne oldugunu anlat desem kac tane alternative sayabilirsin? Yenilenebilir enerji Nukleerin yerini tutamaz. Bir nukleer santralin verdigi yillik Watt kapasitesini karsilamak icin kac tanee ruzgar turbine kurmak gerektigini hic dusundun mu? Veya ne kadar buyuk bir alani kaplayan gunes enerji paneli gerekir bunu hesaplayabilir misin (ben hesaplayabilirim). Gunes panellerini gece ne yapacaksin? Hicbir sey nukleer enerjinin yerini tutmaz. Fiziki olarak mumkun degil bu.

      Sil
    4. Bir siz araştırmışsınız belli çok bilgilisiniz. Google`a sorup. iki yazı okuyup, sonrada ahkam kesmiyormusunuz, bayılıyorum. Nükleer enerji sadece bir enerji projesi değildir.

      Sil
    5. İşte bu da cehaletinin ıspatı. İki hendeseyle bitseydi her şey fukuşima vb. yaşanmazdı. Çernobil'de hâlâ ikamet yok, bir böcekten başka. O gün Ruslar da senin gibi sayılara güvenerek reaktör testi yaptılar sonuç bilindik. Alternatif enerji kaynakları mesela hidroelektrik çok miktarda enerjimizi karşılayabilir. Yurt dışında belki bilemezsin ama doğu anadolu engebeli yapısı buna müsait. Mesela Batı jeotermal enerji, güneş enerjisinde ışığı elektriğe dönüştürüp depolamak mümkün. Anadolu'da insanlar yıllardır güneş enerjisini kullanır. Nükleer yararlı olsaydı
      Avrupa politikalarını gözden geçirip hatta bazı santralleri aşamalı kapatma kararı alıp, yenilenebilir enerjiye yatırım yapmazlardı.Siz mühendis olarak doğaya hükmettiğini sanan insanlar: işin rant, vahşi sanayileşme ya da nükleer silah ile ABD'liler gibi yıkım tarafındasınız. Ama biz İdareciler bugünle beraber yarınları, çevreyi, sürdürülebilir kalkınmayı,çocuklarınızı düşünüyoruz. Yenilenebilir enerji imkanları varken nükleeri savunmak cahilliktir.

      Sil
    6. O zaman ucaga da binmeyelim, araba da kullanmayalim Fatih, hepsi olumcul kaza yapabiliyor. Isigi elektrige dousturup depolamak mumkun ama bunu ancak DC (dogru akim) olarak depolayabilirsin. Kullanmak icin tekrar AC'ye cevirmen lazim. AC elektrik depolanmaz. Bir sehrin kullandigi enerji kadar Watt gucunu DC olarak depolamak icin ne kadar batarya gerekir bir fikrin var mi? Bir bataryayi sonsuza kadar charge / de-charge edemezsin. Batarya omru sinirlidir. Hidro elektrik enerji baraj yaparken kullanilan amac listesinde 3. yada 4. siradadir. Hidro elektrik ancak arkasindaki baraj golu doluysa ise yarar. O sene kar yagmadiysa baraj golu bosalir (yagmur degil, kar olacak). Dunyada su an 447 nukleer reactor var. 61 tanesi de ilaveten yapim asamasinda. Avrupadaki reactor sayisi 186. Cernobil ve Fukisima haric bir tane daha nukleer kaza soyleyebilir misin? Ayrica Fukisima dizayn'dan dolayi nukleer gecirmedi deprem sonrasi reaktore deniz suyu girmesi sonucu sorun cikti. Bilmedigin konularda daha karsi tarafin argumanlarini dahi dinlemeden herkesi daha bastan cehaletle suclarsan kimin cahil oldugunu da gostermis olursun aslinda. Dedigim gibi tezek de yenilenebilir bir enerji kaynagi sonucta, bu sekilde devam edin o zaman.

      Sil
    7. Orta yolu bulmak ekolojiyi kollamak için kompromis yapmak niye bu ülkede bukadar zor;Jeotermalin enerji üretilmesindeki çevreye verdiği zarar Aydın ve çevresinde incir,zeytin vs. gibi ürünlere verdiği zARAR kanıtlandı.Güneş enerjisi için yeteri kadar güneş alan bitkisel ve hayvansal üretime uygun olmayan alan mevcut.Rüzgar enerjisi için çevreye zarar vermeyen uygun bölgeler mevcut.Enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve dış bağımlılığı azaltmak veya minimuma indirmek mümkün.Atom enerjisine gelince benden en az 2000 km uzakta olsun nerde isterse orada olsun.

      Sil
    8. Keşke ben de sana isminle hitap edebilseydim.
      Birinci Belki de milyonların canına sebep olabilecek bir riski araba kazası ile kıyaslanan bir felaket.
      Evde ışık panelinde elektrik üretip kullanmak ve hatta 'artık ürün'ü satma konusunda devletin teşviki ve regülasyonları mevcut her hane evine dönüştürücü ve panel vs ile kazanç bile sağlayabilir düşünsene senin sandığın kadar bataryaya ihtiyaç olmayabilir Tedaş mesela bu konuda yetkindir.
      Hidroelektrik barajın dolmasına gelince merak etme bizim buralarda özellikle Doğu Anadolu'da tilki yürürken donar, ispat edilmiştir. Kar yağışından da hiç şüphen olmasın. Naçizane tavsiyemdir: Erzurum, Kars buraları gez klimalı ofisten yazmak gibi değildir, git keşfet.
      Nükleer kazalara şöyle bir göz attım aslında Arjantin, Brezilya, ABD, İngiltere, Fransa gibi irili ufaklı kazalar olmuş hem de teknolojide çok ileride olmalarına rağmen. Japonya da depreme dayanıklı bir reaktör yapamıyorsa bizi düşün. İnan jeotermal daha az zararlı ya da zarar önlemede düşük maliyetlidir.
      Ama ben sana en büyük felaketi söyleyim:
      1945 yılında ABD'nin öncülüğünde iki Atom Bombası yanlışlıkla! Hiroşima ve Nagazaki'nin üzerine düştü, teknik bir sürü detay yazılabilir ama 150 bine yakın masum insan açığa çıkan enerjiden dolayı toz, kül olarak hayatını kaybetti. Ama tabi siz mühendisler için bir sayıdan ibarettir.
      İşte cehaletin burada başlıyor
      Lütfen hamaset olarak düşünme ama tezeği de yabana atma. Türkiye'de yaşayan bir Türk ya da geçmişte onun dedesi,atası tezeğe, mum'a,gaz lambasına bir çok şey borçludur. Mesela Bu ülkeyi kurtaracak Mavi Gözlü bir Paşa gaz lambası ışığında ülkeyi kurtaracak harekatı çizmiştir. Onun komutasındaki Türk ordusu Sarıkamış'ta bu tezekten başka türlü yararlanmıştır.
      He Mavi Gözlü Paşa kim dersen onu da Google yaz.

      Sil
  11. Hocam Haydar Baş'ın milli ekonomi modeli hakkında ne düşünüyorsunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir şey düşünmüyorum.

      Sil
    2. Selam Arkadaşım,
      Haydar Baş ne demek, liseden arkadaşınız mı?
      Lütfen ünvanı ile hitap yazar mısınız?

      "Prof. Dr. Sayın Haydar Baş" olmalı.

      Yazar, İş Adamı, Sanayici, Tüccar ve Araştırmacı diğer uzmanlık alanlarıdır.

      Her ne kadar kendi web sitesinde, aldığı belirtilen, uluslar arası ödüller ve dereceler, ilgili kurumların websitelerine ulaşılamadığı için görünmese de, diploması görünmeyen insanlar kadar doğal bir durumdur.

      Sil
    3. Yani Adsız 8 Haziran 19:53 Haydar Baş'a büyük saygısızlık yapmış, aslında "Yazar, İş Adamı, Sanayici, Tüccar ve Araştırmacı Prof. Dr. Sayın Haydar Baş" demeliymiş.

      Bir insan isminin önündeki ünvanlarla büyümez ve saygın olmaz. Saygın bir kişi ise bu ünvanları kullanma gereği zaten duymaz. Hele de bunların bir bölümü sadece akademik ünvanlarsa ve normal şartlarda günlük konuşmalarda kullanılmaları hiç uygun değilse. Bilakis, insanlar büyüdükçe isimleri kısalır. Örneğin hiç kimse "Marksist devrimci, yazar, gerilla lideri, diplomat, askeri stratejist Dr. Ernesto Che Guevara" demez, "Che" dediğiniz zaman dünyada herkes kimi kastettiğinizi anlar.

      Sil
    4. Haydar basin ekonomi modeli
      Bas parayi sur emisyonu piyasa hareketlensin....
      Bin defa okudum cok defa videolarini izledim para basmaktan baska bisey demiyor.
      Acikcasi dedikleri seyler Avrupa icin gecerli ozellikle euro bolgesi icin gecerli ifadeleri var para basmalilar piyasaya emisyon surmeliler bu dogru!

      Ama Turkiyede boyle bir sey teknik olarak sikinti!
      1)butce acik
      2)cari acik
      3)enflasyon %2nin altinda degil
      Bu uc ekonomik sorun cozulmedikten sonra para basma sikinti. En azindan bu iki sorunun olmayacak durgunluk icinde olacaksin o zaman Haydar bas haklidir. Malum Euro bolgesinde de yukaridaki 3 sorunun 3u de yok bazi ulkelerde 2si yok olmadigi icin para basmalari makul ve hakli.

      cari acigin yoksa fazlan varsa enflasyonun deflasyon seviyelerinde takiliyorsa buyumen tekliyorsa negatif bandlara gitme ihtimali varsa hele bir de kullandigin para birimi "konvertibl""marka imaji olan""uluslararasi kabul goren" tipki euro dollar isvicre frangi japon yeni gibi ise o zaman para basmadigin kabahat olur. o zaman para basmak ilac gibi gelir..Bu durumda butce acigin olmus olmamis sorun degil hatta butce aciginin olmasi avantaj olur bedavdan butce acigini kapatirsin

      Sil
  12. Ben konya'da yaşayan bir izmir'liyim.Çocuklarımı konya'nın seçimine göre mi okutup yetiştireceğim? O zaman memursam tayin esnafsam iş taşıma-kurma kredisi de talep ederim memleketimde dediğiniz huzuru bulmak için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konya'da hem helikopter, hem tank olabilen olağanüstü araçlar üreten mühendisler varmış diyorlar. Bu efsanevi mühendisleri yetiştiren eğitim sistemine haksızlık etmeyin lütfen.

      Sil
    2. Var dogru soylemisler. Plastikten yapiyorlar, elektrik motoru ile ucuyor. Iki tane 1.5 voltluk pil kullaniyor. Oyuncak o oyuncak. Ben de oglana aldim 2 gunde kirdi kerata.

      Sil
  13. Hocam yazdığınız her madde gerçekten bence de çok önemli fakat en önemli madde, bütün bu saydiginiz tuğlaları biribirine bağlayacak olan madde eksik kalmış bence.

    Bu toprakların en az 500 yıllık sorunu insanların gerçekten üreterek, hakkıyla rekabet ederek biryere varamayacaklarini tecrübe ile öğrenmiş olmaları. Bu hem ticari hayattaki hemde osmanlının yanlış/haksiz vergilendirme sistemi yoluyla gerçekleşmiş. Bu birikim bir de son 70 yıldır kapitalizmin sömürücü imkanlarıyla da birleşince iyice pekişmiş bir fırsatçı, sömürücü, üretmekten, rekabetten uzak ticari faliyete dönüşmüş durumda. Herkes fırsatları hemde bütün alanlardaki (trafikten, adalete, sağlıktan,ekonomi/ticarete) fırsatları zorluyarak kolay kazanımlar peşinde.

    Öyle olduğunda ne oluyor biliyormusunuz. Doğru işler yapan zayiflatilip sistem dışına itiliyor, birkaç örnek vereyim.
    Sütten peynir yapan üretici, yan tarafta içinde hiç süt olmayan tamamen tağşiş peynirle rekabet edemeyince ya o da tağşişe başlıyor veya iflas ediyor.
    Başta devlet eliyle kurulan kartel yoluyla piyasayi kontrol eden demir-çelik sektörü gibi oligopol yapılar halkin sermaye birikimine el koyarken, bu sanayinin gelişmesi için ihtiyaç duyulan kaynakların hiçbirine (enerji, hammadde ve üretim teknolojisi) sahip olunmamasina rağmen yılda %20 büyümeler ile ihtiyaç duyulan kapasitenin 2 katı büyüklükte bir sektör oluşabiliyor.
    Bazı kesimler için para kazanmak bu kadar kolay ve garanti iken her türlü değişim ve inovasyonun önünde en büyük engeldirler.
    Daha fazla örnek sıralayabilirim fakat uzatmamak için son olarak; diyelim ki dünyanın en ileri eğitim sistemini getirdiniz, bence çok kısa bir sürede fırsatçı zihniyetin elinde bozulur ve başarısızlık kaçınılmaz olur.

    Bu toplumun çok büyük kısmı temelde başkasının elindekileri kapma niyetinden vazgecirilmesi en önemli reformdur. Bunun içinde bütün piyasalardaki haksız rekabet ortamı ortadan kaldırılmalı, insanlara üretmekten, daha iyisini yapmaktan başka daha iyi yaşamak imkanı olmadığı kabul ettirilmelidir.

    YanıtlaSil
  14. Hocam elinize sağlık güzel yazı ve tespitleriniz çok değerli benim sorum şu olacak. Türkiye 2002 seçimlerinden sonraki 16 yılda aynı iktidarla bu yapısal reformların birçoğunu yapabilecek öelleştirmeleri ve eskiye oranla 3 kat daha fazla vergi topladığı halde yapmadığı bu yapısal reformları bundan sonra yapar mı sizce. ben hiç inanmıyorum buna çünkü paranın bol aktığı hem vergilerin çoğaldığı hem özelleştirmelerin çoğaldığı hemde yurtdışından gelen bol paranın zamanında bunları yapmayan siyasi irade olan AKP bundan sonra bunları yapmayı bırakın anlamaya bile çalışmaz diyorum. Artık hayel kurmayalım yine biz yanıldık demelerini bekleyene kadar reklam arası yok çünkü.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dogru soylemissin aynen katiliyorum. Bu saatten sonra IMF zorlamasi olmazsa reform filan yapmazlar. Hatta deform yaparlar tam tersi. Veya zaten yaptiklari deform'a siddetini artirarak devam ederler. Nereye kadar gider bu is mesele bu.

      Sil
  15. Hocam hep bahsettiniz, inatla yazdınız irdelediniz en sonunda başardınız, yapısal reformlar halk seviyesinde vücut buldu : Kıraathane.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bedava kek ve cay da var. Kazete de veriyollar ama Sozcu yok. Kesin icine mescit de yaparlar. Sanki adam kendi emeklilik gunlerinin hayalini kurarak soyledi bunu.

      Sil
  16. Hocam Mimarlik ogrencisiyim
    Size gore Mimarlik egitimi Analitik sorgulayici bilimsel dusunce katar mi bireye?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her eğitim doğru alındığında analitik bilimsel düşünce katar bireye. Bir tek koşulu var: Çözüm düşünürken ön yargıları ve kabulleri zihninizden uzak tutmanız gerekir.

      Sil
    2. Adsız8 Haziran 2018 22:48,
      Siz o mimarinin bir de hesap kitap kısımlarına girdiğinizde,
      işin içine statik de, analitik de, malzeme bilimi de girer.

      Zaha Hadid, İngiliz mimar matematik kökenli idi mesela,
      veya benim hemşehir Mimar Sinan sanırım çok iyi bir analitik düşünme
      sistemine sahipti.

      Sil
    3. Ben Yurtdisinda okuyorum kendi imkanlarimla hic kimseden para pul almadan, Turkiyede matematikle ilgili lise alan/bolum kodunda degildim. Geldigim aile kultur itibariyla kucuklugumde hayal kurmaya sanata tiyatrolara gitmeye kitaplar okumaya pek uygun bir zeminim yoktu oyle bir ortamda bulunamadim. Zaten bizde egitim sisteminde boyle seyler pek makbul degil.Sadece kucuklugumde gazete kagitlarini ellerimle yontarak keserek at vs figurler yapardim 4-5 yaslarimda. Sadece gorsel yetenegim vardi biraz(sanirim tanri vergisi) biraz da serbest cizim. Burda Mimarlik bolumune girmek isteyenlere gorsel algilarini olcen bir gorsel zeka testi yapiyorlar bir de herhangi bir sanat dalinda portfolyon varsa onu gosteriyorsun. Lise notlarina bakiyorlar belli basli dersler dikkatlerinden kacmiyor mesela benim Mantik derslerim biyoloji fiziki cografya derslerimdeki notlar hep yuksekti. Benim illistarsyonlarim vardi. Basvurdum mulakata aldilar girdim. Zaten basvuran fazla yok
      Turkiyede olsa imkani yok giremezdim. Daha cok tasarlamaya yonelik sorunlara cozum uretmeye yonelik bir egitim var. statik mukavement jeoloji cografya dersleri 2. ve son sinif 3te veriyorlar.

      Sil
    4. Ingiltere de mimarlik egitimi cok popular degil. Bunun sebebi digger muhendislik dallarindan daha uzun, 8 seneye kadar cikabiliyor. Hem mimarlik hem de insaat muhendisligi ogretiyorlar. Avrupa'da inssat konusunda yapilabilecek fazla bir is kalmadigi icin (nufus artmiyor) ve ogrenim suresi cok uzun oldugu icin cok talep gormuyor ama Turkiye gibi genc nufusun oldugu ulkelerde tapel goren onemli bir meslek bence. Dogal olarak analitik ve sorgulayici olmak durumundasin (digger butun muhendisliklerde oldugu gibi) ama bunu uzerine plastic sanatlar, sanat tarihi, jeoloji ve kultur de isin icine giriyor. Bance muhtesem bir meslek mimarlik sevenler ve yapabilenler icin. Analitik olmak sadece matematiksel acidan olmaz, kulturel yapiyi ve insanlarin binalara bakis acisini ve begenisini de goz onune almak zorundasin, ki bu kulturel yapiya gore cok degisir.

      Sil
  17. Hocam konu ile alakasiz ama faizlerin artmasi özel sektörün dış borcunu artirir mi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Artırır çünkü yeni borçlanmaları daha yüksek faizle yapacaklar demektir.

      Sil
  18. Hocam 31 mayıs 2016 tarihinde yazdığınız güzel bir yazınız var. Yaptığınız tespitleri güncel verileri kullanarak(güncel ekonomik gostergeler) yeniden ele alırsak nasil bir tablo ortaya çıkar merak ediyorum. Rica etsem bu konuda yeni bir yazı kaleme alabilir msniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O yazının güncel hali burada: https://www.mahfiegilmez.com/2018/05/son-16-yl-ve-2018-fal.html

      Sil
  19. Hocam,

    Nükleer santral, enerjide dışa bağlılığı azaltıcı faktör olarak değerlendiriliyor. Ancak teknonolojisini ithal ettiğimiz ve kendi kendimize idame ettiremeyeceğimizi düşünürsek bu ne kadar gerçekçidir bilmiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Açıkçası benim de bilgim bu alanda yeterli değil. Sonuçta elektrik enerjisinin kaça mal edildiğine bakmak lazım.

      Sil
  20. Bermuda şeytan üçgeni(üçkâğıt ekonomisi)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osman Hocayı mı hatırladınız?

      Sil
    2. Büyük küpürlü banknot basmazsak paranın taşınmasının çok zorlaşacağını,bunun nihai sonucu olarak da enflasyonun düşeceini savunan birisinin bu ülkede bu kadar ilgi görmesi çok tuhaf.

      Sil
  21. Hocam, yapısal reel sektörün gelişmesi için gereken ve toplumun tüm kesiminden tarafların buluştuğu 1923 İzmir İktisat Kongresin de alınmış kararları tekrar hatırlatmak isterim;

    17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir'de toplanan Türkiye İktisat Kongresinin en önemli kararlarını şöyle sıralamak mümkündür.
    1.Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
    2.El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
    3.Devlet yavaş yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
    4.Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
    5.Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
    6.Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
    7.Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
    8.Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
    9.İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
    10.Sendika hakkı tanınmalıdır.


    ENERJİ (HEM FOSİL, HEMDE YENİLEBİLİR 'Hidrolik o devirde daha fazla tercih ediliyordu sanırım') HİÇ BİR KARAR ALINMAMASI DİKKATİMİ ÇEKTİ, SANAYİNİN GEREKEN ENERJİYİ TOPLUM OLARAK BU KONGREDE ATLAMIŞ, GÖZ ARDI ETMİŞ OLMAMIZ MÜMKÜN MÜ?


    Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O donemde ekonomi bakani Mahmut Bozkurt adinda bir sahistir. Bu sahsin ettigi laflara bakarsaniz, etkinligi de goz onune alindiginda oyle 'toplumun tum kesimleri'nden bahsetmek insanin akliyka dalga gecmek olur.

      Sil
    2. Toplumsal uzlaşma o dönemde de yok.

      Sil
    3. Selam Mahfi Hocam,

      Toplumsal uzlaşma yok diyorsunuz, bu cümlenizi okurken şu tarihi gerçeği
      hep akıldan geçirmek gerekiyor.

      Osmanlıda son döneminde toplumsal uzlaşma yoktu.
      Bu yüzden onlarca devlet isyan etti, bağımsızlık aldılar.

      Yaşadığımız ülke ve Osmanlıdan bizim gibi ayrılan komşu ülkelerin hepsi,
      toplumsal uzlaşma zemini olmadığı için bugün her alanda bu kadar geriler.

      Türkiye nin onlara göre en büyük avantajı, Osmanlıyı yöneten bürokrat kesim, Türkiye Cumhuriyetinde çalıştı, onların sayesinde bazı uluslar arası başarılar elde edildi ve bir ilerleme sağlandı. Osmanlıdan eğitimli bir yönetici kesimi bulundurmayan ülkelerin durumu bugün herkes tarafından görülmektedir, kendi halklarının kaynakları ile bir eğitimli kesim oluşturamadılar. Türkiye de şimdi o sarmalın içine girdi.

      İstanbul nüfusu 1930larda %30 civarında Rum ve Hristiyan idi. Şu anda bu insanlar yok, Museviler de yok, tıpkı onlar gibi eğitimini Türkiye de almış kaliteli insanlar da gidiyorlar, aynı sebep ile. Osmanlıdan ayrılan toplumların hepsi aynı, toplumlar farklılıkları kabul edebilecek bir olgunlukta değil.

      Ben bunu tarihi bir süreç olarak görüyorum, geçmiş tarih bize toplum uzlaşısının tekrar, en iyi şartlarda, 300 ile 500 yıl arasında kurulabileceğini gösteriyor. Demek ki önümüzde en erken 200 yıldan fazla bir zaman var. Fakat arada bunun 700 - 800 yıla çıktığı dönem de olmuş, ama daha azı olmamış.

      Arada kaç yeni devlet kurulur, olanlar yıkılır, haritalar değişir, bunu bilemem tabi, ama işin doğasında bu var.

      Sil
    4. Sayın Adsız 16:16

      Osmanlı'da sadece son dönemde değil hiçbir zaman toplumsal bir uzlaşı yoktu. 40 dilden, 40 dinden oluşan karmakarışık bir insanlar topluluğuydu. Osmanlı'yı yönetenlerin de toplumsal uzlaşı falan umurlarında değildi. Onlar topladıkları ganimete, aldıkları vergiye bakıyorlardı. Yönetim güçlüyken herkesin tepesine vurup oturtuyorlardı. Zayıflayınca ilk fırsatta herkes kendini kurtarmaya baktı. Osmanlı'dan ayrılıp her alanda geri olanlar ise sadece islâm ülkeleri. Osmanlı ile hiç ilgisi olmayan, binlerce km uzaktaki diğer islâm ülkeleri gibi.

      Sil
    5. Adsiz 16:16, size bunlari kim anlattiysa ondan nefret etmelisiniz, Osmanli'dan degil. Osmanli'yi da yabanci kaynaklardan okuyun, bu yuzden bilmiyorsaniz once lisan ogrenin. 18. Yy da Ispanya, 19. Yy da Ingiltere, 20. Yy da ABD ne ise 16 ve 17 yy da Osmanli odur. Belki bir zaman sonra Wisconsin Cumhuriyeti vatandasi bir meczup, ABD icin bu soylediklerinizin benzerini soyleyebilir. Milletin agzi torba degil ki buzesin.

      Sil
  22. Üniversitelerin fen bölümlerine öğrenci gelmiyor artık eskisi gibi.sözel bölümler tıka basa dolu. Lisede öğretmenlik yapıyorum.öğrenciler haftada dört saat din dersi 2 saat fizik okuyorlar.mübarek Ramazan aydı geldi geçiyor bir Allah’ın kulu oruç tutmadı. Fen bilimlerini bilir düşünür sorgularsa zaten o çocuk varlığını ne olup nereye gideceğini de sorgular.hikaye anlatır gibi din anlatılmaz.seçmeli ders adı üstünde ama öğrenci seçmiyor. İlçe milli eğitim müdürü dikte ediyor.birebir içinde olduğum için bu kadar net yazıyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef durum böyle.

      Sil
    2. Dort saat din ve 2 saat fizik oldugunu bilmiyordum. Cok sasirdim ve uzuldum dogrusu. Bu nesilden ne bekleyeilirsiniz ki? Ingiltere de yasiyorum, burada orta okullarda iOS ve Android uzerinde uygulama gelistirme dersleri var. 12-13 yaslarindaki cocuklarin gelistirdikleri uygulamalari gorseniz sasarsiniz. Din dersi secmeli ve ateistlik dahil butun dinleri gosteriyorlar (hinduizm, Budizm, islam, dogal olarak Hiristiyanligin mezhepleri ve Sih dini dahil). Simdi bu cocuklarla bizim 4 saat din (o da sadece sunni islam) dersi ile beyni yikanmis cocuklarimiz nasil rekabet edebilir ki? Bu cocuklar daha simdiden kayip nesil olmuslar bence. Fikih mi anlatacak Android programlama konusan rakiplerine?

      Sil
  23. Hocam, kıta Avrupası kilise etkisinden kurtulduğunda yani önce laik olmayı sonra da seküler olmayı başararak uygarlaştı. Rönesans-reform aydınlanmayı getirdi ve ekonomisi de büyük gelişim kaydetti. tabi bunu da ilk eğitim de hissetti. sonra da ekonomide hissetti. ATATÜRK cumhuriyet devrimiyle türk-islam aleminin rönesansını reformunu gerçekleştirmek istedi ama anlaşılmadı. bu devrim süreci maalesef 15 yıl gibi çok kısa sürede gerçekleştirilemezdi. Avrupanın farkı bu devrimi daha uzun vadeye yayarak halk tabanlı yapmasıydı;biz ise GAZİ M.K.ATATÜRK ve birkaç silah arkadaşının büyük fedakarlıkları tabanlı yaptık bu çeyrek devrimi ve maalesef bu toplum bir Fransız milleti gibi hemen her konuda büyük bedeller ödeyerek mesela krala krallığa karşı durarak onunla savaşarak değil daha çok yurdun işgalden kurtarılması için mücadele verdik asla padişahlık gibi ilkel yönetim zihniyetine karşı savaş vermedik bu yüzden de maalesef cumhuriyet halkla beraber değil halka rağmen yapılan bir devrimdir. bu halk tipi bir toplumda kolay kolay yapısal reformlar yapılamaz. çünkü sabır, fedakarlık ve yenilenme gibi önemli ve gerekli unsurlara karşı çok yabancı ve böyle bir kültürü maalesef yoktur. kim ne derse desin benim kanaatim bu ülkenin en büyük sorunu halkın kendisidir. zaten bu yüzden cumhuriyet bugün bu haldedir. bu özelliğimiz iktisadımızı da derinden etkilemektedir. saygılar hocam.

    YanıtlaSil
  24. Hocam, ben ÖTV v.b. dolaylı vergilerin azaltılıp gelir vergisi gibi doğrudan vergilerin yükseltilmesi görüşüne katılamayacağım. Bu teorik olarak doğru olabilir, ama Türkiye'de müteahhit, ne iş yaptığı belli olmayan zengin iş adamı ve benzerlerinin ödediği tek vergi lüks otomobillerini alırken ödedikleri ÖTV. Onu da azaltıp yanlarında üç kuruşa çalıştırdıkları insanların gelir vergisini yükseltmek adalet değil.

    Bu yaklaşım genelde "onlardan da gelir vergisi alınmalı" şeklinde savunuluyor ama, bu pratikte pek çok nedenle mümkün olmadığına göre, kağıt üzerindeki bir doğruyu hayata geçirmek için Türkiye'yi iyice sadece çalışanların vergi ödediği bir ülke haline getirmeye gerek yok.

    Kaldı ki, biz üretmek, kalkınmak, insanımızın refah seviyesini yükseltmek istiyoruz. Biraz beylik bir laf olacak ama, çalışan adamın vergisini değil, mücevherin, yatın, Porsche ve Ferrari'nin, süper lüks villaların vergisini yükseltmemiz lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siz, devletin gerekli denetimi yapamayacağını veri olarak aldığınız için dediğiniz doğru. Ama bir devlet "dolaysız vergileri alamıyorum bari dolaylı vergi alayım" diye gidemez.

      Sil
  25. Evet 31 mayıs 2016 tarihli yazı çok önemli aslında herşeyin özeti bugünkü verilerle yorumlanırsa müthiş olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. https://www.mahfiegilmez.com/2018/05/son-16-yl-ve-2018-fal.html

      Sil
  26. Sevgili hocam.
    Mevcut hükümetin ekonomi mantığı, her sektörde kendisine biat etmiş bir kaç kartelin kamu kaynaklarıyla palazlanması, toplumun geri kalanının da ulufe bekleyip kanaat etmesidir.
    Türkiye de yaklaşık 300 bin kişi geri dönüşüm sektöründe istihdam ediliyor. Aileleriyle birlikte milyonu aşan bir kitleden söz ediyoruz. Hala geri dönüşüme kazandırılan ambalaj atıkları miktarında dünyanın çok gerisindeyiz. Milyonlarca ton ambalaj atığı toplanamadığı için katı atık merkezlerinde çürüyüp doğayı kirletiyor.
    Durum böyleyken Hükümetimiz beş altı sermaye gurubuna kıyak geçmek için yurt dışından ambalaj atığı ithalat izni veriyor. Geçen yıl 750tl/ton olan atık kağıt fiyatı şu anda 450tl/ton fiyatına indi. Mazota ve tüm giderlere yüzde 20 civarında zam geldiği halde ülke içinde toplanan ambalaj atıklarının fiyatı dip yaptı. Çünkü yurt dışından ucuz atık geliyor. Dolayısıyla yurt içinde maliyetler kurtarmadığı için ambalaj atığı toplanmıyor.
    Yani bizim ambalaj atıklarımız toplanamadığı için çürür ve bu sektördeki çalışanlar işsiz kalırken, tesisler kapanırken, biz Fransız ve Alman geri dönüşüm sektörünü finanse ediyoruz.
    Emeğiyle geçinip ithalat ihtiyacını azaltan bir sektörün çalışanları da evlerinde makarna ve kömür yardımı bekleyecek herhalde.
    Lütfen bu konuyu biraz araştırın. Ciddi bir krizin içinde debelenmekteyiz çünkü.

    YanıtlaSil
  27. battık o zaman sayın hocam.eyvahki ne eyvah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Buna aksam yemeginden sonra gunaydin denir. Neyse, jeton gec dusmus am dusmus en azindan.

      Sil
  28. Sayın Eğilmez, bence; Büyük Türkiye Güçlü Lider değil, Güçlü ve Bağımsız kurumlar ister. Liderler Fanidirler, Kurumlar ise Bakidir. Güçlü lider Türkiye'ye faydalı değil zararlıdır. Güçlü ve Bağımsız kurumları siler atar, yok eder. Demokrasilerde Güçlü Lider değil Güçlü ve Bağımsız Kurumlar olur. Acaba yanılıyor muyum? Neden şahıslara dayanmaya çalışıyoruz da, kurumlara dayanmıyoruz? Neden hep birilerinin peşine takılmayı yeğliyoruz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Osmanlı'nın 6 yüzyılı boyunca tek adam rejimiyle ve biat kültürüyle yönetilmiş bir ülkeyi kısa sürede kurumlara sisteme inandırmaya çalışmak çok kolay bir iş değil.

      Sil
  29. Değerli Hocam Saygılarımla.Yazınızı çok beğendim yine bilginizi,tecrübenizi geliştirmişsiniz.

    Konudan bağımsız bir sorum olacak vaktiniz olur,cevaplarsanız çok müteşekkir olurum.

    "Enflasyon tek haneli rakamlara inmeden asgari ücreti arttırmak mümkün müdür ?"

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Mümkündür ve yapıyorlar zaten.

      Sil
  30. Hocam Doğuş Grubu satışa doymuyor Ferit Şahenk bugünde Özel Jetini satışa çıkarmış. Yatı, yelkenli teknesi, özel jeti, arsası, avm'si, binaları herşeyini elden mi çıkarıyor bu satışlar bana çok tuhaf geliyor. Satış konusunda sizin bildiğiniz birşey varmı yada tahmin ettiğiniz, Bizim bilmediğimiz bir beklenti mi var piyasada.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizden fazla bildiğim bir şey yok. Ben de basından izliyorum.

      Sil
  31. Hocam ya her eve buzdolabı girmişmiş sayelerinde daha ne reformu yapsınlar! Başkanları Londra'ya gidiyor faizden para kazanan fon yöneticilerine faizin kötü bir şey olduğunu anlatıyor. İşler iyice sarpa sarınca bu saçmalığı düzeltmek için haydi bu sefer bakan yanına MB başkanını da alıp şimşek gibi Londra yollarına düşüyor, fon yöneticilerine, abi vallahi öyle demek istememişti demek için. Şaka gibi ama gerçek bunlar. Bunların yaptığı, yapacağı herhangi bir reformdan hayır gelmeyeceğini 16 senedir yeterince gördük. Bence en büyük yapısal reform akp (ve onun hariçten gazel okuyan küçük ortağımsısı mhp) hükümetinin hayatımızdan çıkıp gitmesidir. Böylece ülkemiz ve biz normal insanlar biraz olsun nefes alacak, rahatlayacağız. Bunlar gittikten sonra yapılacak en büyük yapısal reform ise yandaşlara aktarılan kaynakların kesilmesi olacaktır. Aslında bütün bunlar başka bir ülkede yaşansaydı epey eğlenceli gelebilirdi inasana ama ne yazık ki vatandaşı olduğumuz bu ülkede yaşanınca acı acı gülüyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnanın bana göre bu kadar ekonomik ve sosyal sabotaj sonrası hala tek reaksiyonumuz acı acı gülmek ise hoca ve ben ne diyeyim?

      Sil
  32. Hocam,

    "Son bir haftada ABD dolarına karşı en çok değer kazanan para birimi TL." demis.

    Biz simdi buna cok sevinmelimiyiz.?

    Karar veremedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ondan önceki bir haftada en çok değer kaybeden de TL idi. Bir para birimi bir hafta en çok değer kaybeden, sonraki hafta en çok değer kazanan para birimi oluyorsa orada bir şeyler yanlış gidiyor demektir.

      Sil
  33. Hocam, iki önermem var, yorumlarınızı rica ediyorum:

    1. Herhangi bir karar alabilmek için önce ölçebilmek gerekir. Sektörel reformlar başlığı altında yazdığınız gibi, hem vergi adaleti için, hem ihtiyaçları belirlemek için kayıtların düzgün olması çok önemli. Bunun en kolay yolu da, nakit ekonomisini ve döviz bürolarını kaldırmak, tüm işlemleri banka aracılığıyla yapmaktır. 200 TL'lık banknottan başlayarak, yavaş yavaş tüm nakitleri ortadan kaldırabiliriz.

    2. Tahsilat riskini düşürücü önlemler alınması gerekir. Bankaların daha verimli risk analizi yaptığı ve teminat mektuplarının daha verimli çalıştığı bir ortamda ticaret de üretim de kolaylaşır, icra takibi gibi verimsiz süreçler yok olur, ama en önemlisi "dolandırdım da yanıma kaldı" hissi azalır. Türkiye'de tahsilat riskinin azalması dürüst ticaret için şart.

    Bu önermeler, yapısal reformlara girer mi, faydası olur mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1. Bütün dünyada olan bir uygulamayı kaldırmak ters etkiler yaratabilir.
      2. İkincisi önemli. Yapısal reform olmasa da önemli bir reform olur.

      Sil
    2. 1. Dunyada bizden cok daha gelismis ekonomilerde nakit daha fazla kullaniliyor. Bundan uzaklastikca da bizim gibi borc sarmalina giriyorlar.

      2. Bu konuda yapilacak sey ticaretin durustluk uzerine insa edildigini ve guveni kotuye kullananlanlarin cezalandirildigini gosteren adimlar olmalidir. Ekonomiyi bankalara ya da belirli kurumlara endeksledikce bu inanc kayboluyor. Acin bakin bankalar hakkindaki sikayetlere, sadece Internet ortaminda on binlerce sikayet gorursunuz, hangisine hangi mueyyide uygulanmis. Kaldi ki herkes borcunu banka uzerinden odemek zorunda degil. Teminat mektubuna gelene kadar neler var. Bu konuda en acil alinmasi gereken onlem karsiliksiz ceklere uygulanan hapis cezasinin kaldirilmasidir. Bagirdik cagirdik dinleyen olmadi, simdi karsiliksiz cek kalmadi cunku cek kullanan, cek kabul eden kalmadi. Sonra 'piyasada para yok' diye aglasiyorlar. Tevfik Gungor'un cek hakkinda yazilarini okumanizi tavsiye ederim ticaretteki onemini anlamak acisindan.

      Sil
    3. 1. İnsanlık tarihi, her şeyin en iyisini bilen, yasaklayan, zorunluluk getiren düzenlerin yenilip yok olması; bir şey varsa toplumsal bir ihtiyaca cevap verdiği için var olduğunu ve bu ihtiyaç ortadan kalkınca yok olacağını, yasaklamakla bir sonuca ulaşılamayacağını bilen düzenlerin gelişmesinin tarihidir. Nakit kullanımı, tüm dünyada azalmakta olan, ama şu veya bu nedenle hala devam eden, muhtemelen çok uzun süreler de devam edecek bir şey. Keşke hayat 200 TL'lik banknotu yasaklayınca memleketi kurtaracağımız kadar basit olsa.

      2. Tahsilat riski, ticaretin bir parçası ve bu riski yönetmek için kullanılabilecek sayısız araç var. Bu riski üstlenen onca insan hiç bir şey bilmediği için bu riski üstleniyor değiller. Genelde belli bir getiri için belli bir risk almak gerekir, bu insanlar da onu yapıyor. Malınızı sadece peşin satarsınız, hiç riskiniz olmaz, ama satışlarınız ve kar marjınız da belli bir seviyede olur. Elbette tahsilat riskini azaltmak için hukuki düzenlemeler yapılabilir, yeni araçlar geliştirilebilir, ama bunun sonucunda sadece icra takipleri azalmaz, ticaret de azalır. Fayda-maliyet analizinde hem faydayı, hem maliyeti göz önünde bulundurmak gerekiyor.

      Sil
  34. Hocam toplumdaki ortalama bireylerin bile anlayabileceğı sadelikteki güzel yazınız için teşekkür ederiz.
    Yapısal reform yapabilecek bir hükümeti cok zor görüyorum. Sebebine gelince bunun iki nedeni var. 1.si yapısal reformlar daha cok calismayı ve bireysel fedakarlığı (daha cok vergi odeme, daha az memur istihdamı vs.) gerektirir. Toplumda boylesine bir fedakarligı yapacak insan kaynağı göremiyorum.
    2.si ise yapısal reform vaadeden yada yapısal reform uygulayan hükümetler ikdidara gelecek oyu ülkemizde hiçbir zaman bulamazlar. İktidar iken uygulasalar erken seçimle iktidardan indirilir. Malesef halkimiz çok tuketmeyi,az calışmayı seviyor. Popülizm ulkemizde oy getiren yegane metod.Bu secimdeki liderlerin vaadleri buna en iyi ornek. Bol keseden olmayan parayi vaadediyor halkımiza.Halkimiz da kim daha fazla verse ona oy atacak modda.Ülkeme olan ümidi kaybetmis durumdayım. Tek care sizin gibi bir vatanseverin 10 sene seçimsiz tek otorite olarak ülkeyi yönetmesi. 2. Bir Ataturk olmadan bu ülkenin düzlüğe çıkması çok ama çok zor.

    YanıtlaSil
  35. Eğitim reformu içinde "üniversite reformu" öncelikli olmalı. Birikmiş çok sorunlarımız var ama en temelini dile getirmeden edemeyeceğim: "Parlak Gençler!"

    Mezun olan en iyi öğrencilerimizin yurt dışına çıkışlarını büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz. Ülkede kalan orta düzeydeki öğrencileri de akademiye çekemiyoruz. Temel şikayetleri:

    (1)Ücret politikası: 1.000 dolara çalışmam diyorlar ve bu konuda çok haklılar. Özellikle İstanbul gibi bir büyük şehirde açlık sınırında yaşamayı tercih etmemeleri normal. Ay sonunu getiremeyen, ihtiyaç piramidinin ilk ilk basamağını anca çıkabilenden Nobel veya piramidin tepesine zıplamasını beklemek doğru değil. Gençler bu konuda haklı. "Akademisyen olacağıma polis olurum" dedirtmemek lazım gençlere! Akademisyenliğin kıyaslandığı mesleğe bakar mısınız? Polis memurluğunu küçümsemiyorum yanlış anlaşılmasın ama bir kariyer mesleği de değil, buna dikkat çekmek istiyorum sadece.
    (2)Yeni yasal değişiklikle 50d kadrolar nedeniyle araştırma görevlilerinin %80'i doktora sonrası mevcut üniversitelerinde çalışamayacak. Bu içten türememe veya verimlilik ABD modelinin Türkiye için ne kadar geçerli olduğu çok tartışmalı. Mevcut şartlarda gençlerin diğer üniversitelerde kadro bulmaları, il değiştirmeleri zor. "35 yaşımdan sonra maceraya atılamam" diyorlar. Ülke şartlarında (liyakat sistemi yerine dayı sistemi) haklılar. Bu deneysel modelden vazgeçilmeli. Atamalar süreli ve üretkenliğe dayalı olmalı, sadece tembeller atılmalı, %80 çok büyük bir rakam.
    (3)Akademide yükselme ve kadro alma konuları çok subjektif ve iş sadece bilimsel yeterliliğe veya liyakata bakmıyor. "Araş. Gör. Doç. Dr. olarak kalamam" diyenler var. Akademik yükselmede bilimsel üretkenliğin ve niteliğin tek kriter olduğu bir kadro düzeni kurulmak zorunda!

    Nitelikli, zeki, pırıl pırıl gençlerin bu temel sorunları çözülmediği veya en nitelikli öğrenciler akademiye kazandırılmadığı sürece işimiz zor... Her konuda "montajcı"dan öteye gidemeyiz, her konuda!

    YanıtlaSil
  36. Hocam vergi reformunu yapacak zihniyet şu anda hiçbir siyasi görüşte bulunmuyor gibi.İşim gereği ticaret yapan insanlarla çok muhatap oluyorum ve sgk primi ve kdv yi gerçekten kendilerinin ödediklerini zannediyorlar.Milyon liralık işler yapanların,her yıl son model araç değiştirenlerin vergi levhalarını görseniz ağlarsınız.Bence herşeyden önce bize vergi ahlakı olan insanlar lazım.Yoksa gelir adaleti de sağlayamayız.

    YanıtlaSil
  37. Mahfi Hocam, yorum yapmasam bile sizin yazılarınız çok bilgilendirici. Elinize yüreğinize sağlık.
    1-1961 yılında Devrim Arabası gibi aynı yıl Kevork Divarciyan da 10 000 m. yükseğe çıkan füze yapmış. Ama ilgilenen olmamış. 1000 tane tank, uçak yapacağımıza 1000km menzilli füze yapsak daha etkili, sözü dinlenen ülke oluruz.
    2-Kasıtlı olarak bizi Rusya'ya bağımlı yaptırıyorlar. Doğalgaz yetmiyormuş gibi nükleer santrali de Ruslara verdik. S 400 alıyoruz. Kime karşı ve nasıl kullanabileceği meçhul. 2 yıl önce Rusya"nın uçağını düşürdüğümüzde sınıra bile yaklaşamazken, şimdi Suriye 'nin içindeyiz.
    Yani Hocam, hiç birşeyin göründüğü gibi olmadığını düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı kesin.

      Sil
    2. Bence her sey kabak gibi ortada aynen gorundugu gibi ana kimsenin goruneni umursadigi yok, masallar daha cok hoslarina gidiyor insanlarin.

      Sil
  38. hocam türkiyenin suanki bankacılık sektörünün durumu hakkında okuyabileceğimiz bir yorum var mıdır ? Ayrıca sizin fikrinizi de duymak isterim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mutlaka vardır ama ben de son dönemde izlemedim, yalnızca rakamları izliyorum.

      Sil
  39. Hocam bu sene tatile nereye gidiyorsunuz ?

    YanıtlaSil
  40. "Ekonomisi iyi ama demokraside geri, eğitimde geçen yüzyılın sistemine bağlı bir ülke" oksimorondur. Demokrasisi ve eğitimi geri bir ülkenin ekonomisi iyi olamaz. (Borç-harç belki bir müddet iyi gibi görünebilir ama kısa sürede patlar. Örnek ortada) Demokrasi ekmektir; aştır...

    YanıtlaSil
  41. Bu konuda artık yazmazsınız diye düşünüyordum, sürpriz oldu. Hayırdır hocam, inceden bir ümit ışığı mı doğdu içinize? 😃

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Niye? Sürekli yapısal reform yazıyorum ya.
      Öte yandan umut her zaman vardır.

      Sil
  42. Hocam,

    Yandas medya yine sürmanset.

    "" Türkiye ye Dolar akacak""

    Uluslararası Finans Enstitüsü (IIF) verilerine göre, bu yıl gelişmekte olan ülkelere 42,3 milyar dolarlık net sermaye girişi beklenirken, en fazla girişin 51,3 milyar dolarla Türkiye`ye, en fazla çıkışın ise 77 milyar dolarla Kore`de olacağı öngörülüyormus.

    Hocam, görüyrsunuz.. Akacakmis.

    Soruyorum.. Ne yapacagiz bu kadar Dolari

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelecek olan tahmin gidecek olan kesindir. Ben gidecek olanı biliyorum. MB sitesinde yazıyor: 237 milyar Dolar.

      Sil
    2. Bence demek istenen; Türkiye borçları ödemeyecek fakat cari açığını kapatmak için 42.3 milyar dolar bulmak zorunda. Şimdiden 25 milyar dolmuş, geriye kalmış 17 milyar. Enerjiye bile yetmez bence.

      Sil
  43. Bu Kredi Teminatını Paylaşacağına Söz Veriyorum.

    Merhaba,

    Şu anda Suudi Arabistan ctiy Al-Dammām'da yaşayan Muhammed marceline'im. Şu an dört çocukla dul yaşıyorum ve 2018 haziranındaki mali durumumda sıkışıp kalmıştım ve faturalarımı tazmin etmem ve ödemem gerekiyordu. Hem özel hem de kurumsal olarak çeşitli kredi şirketlerinden borçlanmayı denedim, ancak asla başarıya ulaşamadım ve çoğu banka kredimi reddetti. Ama Tanrı'nın sahip olacağı gibi, bana 850.000 Riyal tutarında bir borç veren ve bugün bir işletme sahibi olduğum ve şu anda çocuklarımın şu anda iyi bir şekilde çalıştığını ve herhangi bir firmanın Teminatsız bir kredi sağlama, kredi kontrolü yok, sadece% 2 faiz oranı ve daha iyi geri ödeme planları ve programı ile işbirliği yapmayan referans, lütfen Bishop Elijah (bishopelijahloanfirm002@hotmail.com) ile iletişime geçin. Bunu yapmıyorum ama şu an çok mutluyum ve insanlara onun hakkında daha fazla bilgi vermeye karar verdim ve ayrıca Tanrı'nın onu daha fazla kutsamasını istiyorum. WhatsApp aracılığıyla iletişim kurabilirsiniz: +2349035555247 VEYA +2348118185346

    YanıtlaSil
  44. Bazı Ekonomistler Yapısal reformlardan bahsediyor,fon lazımsa neden iş adamlarıyla görüşmüyor?Herşeyi devletten beklememek lazım.
    Yayınlarsınız umarım bu soruyu hep soracağım.

    YanıtlaSil
  45. Hocam bu pozisyonda bankacılık sektörü nasıl adımlar izlemeli?

    YanıtlaSil
  46. Hocam her zamanki gibi yine sade ve yalın anlaşılır bir şekilde her şeyi anlatmışsınız biz bunların hiç birini yapamayız. Her şeyi bir tarafa bırakalım keşke yalnızca eğitim sistemi üzerinde güzel bir reform yapılsa en azından gelecek nesiller rahat eder. Bence seçilenler seçenlerin aynasıdır, biz m.vekillerini niye seçeriz seçim süresince hep yanında görünürüz seçildiğinde ondan bir şey talep etmek için. Yalnız şunu belirtmek isterim ekonomide tasarrufa yönelmezsek sonumuz iyi değil küçücük yerlerde Kaymakam, Bld. Başkanları vs yöneticiler gece ve gündüz şaşalı gösterişlerden uzak makam araçları ve toplantılardan ve savurganlıklardan vazgeçmeliler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi