Ekonomide Tahminler Niçin Tutmaz?
Burada, daha önceki iki yazımda, 2014 tahminlerimi,
tutmayanların tutmama gerekçelerini anlattıktan sonra 2015 tahminlerimi
paylaştım. Tahminlerimin tutmayanlarıyla ilgili eleştiriler aldım. Düzeyli ve
yapıcı her türlü eleştiriye olduğu gibi bu konudaki eleştiriye de saygı
duyarım. Ben tahmin yaparken genellikle varsayımlarımı sıralarım. O yönde de eleştiriler
oldu. Varsayımlar sıralamanın ileride tahminlerin tutmaması durumu için önceden
alınan önlemler olduğu gibi bir kanaat hasıl oldu. Tahminlerin tutmamasının
eleştirilmesini anlayabiliyorum ama varsayımlar sıralamanın eleştirilmesini pek
doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum. O nedenle üçüncü kez benzer bir konuda
yazı yazma gereği duydum.
En sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim: Tahmin yapanlara
varsayımlarını sorun. Varsayımları yoksa tahminlerinin dayanağı yok demektir.
Olay bittikten sonra tahminler tutmamışsa dönüp varsayımlara bakın. Eğer
varsayımlarda sapmalar ortaya çıkmışsa o zaman tahminlerin tutmaması doğaldır.
Eğer varsayımlar doğru çıktığı halde tahminler tutmamışsa o zaman tahmin
yapanın tahmin yönteminde sorun var demektir. Eğer varsayımlarda sapmalar
ortaya çıktığı halde tahminler tutmuşsa iki olasılıktan birisi söz konusu
olabilir: (1) Tahmin yapan şanslı bir iktisatçıdır, (2) Tahmin yapan iktisatçı,
falcılarla işbirliği içindedir.
Ekonomide tahmin, eldeki geçmiş bilgiler ve veriler ile
geleceğe ilişkin olarak açıklanan bilgiler ve düzenlemelere dayanılarak
yapılır. Geçmiş verilere bakılırken takvim ve mevsim etkilerinden ve olağanüstü
olaylardan ayıklamalar yapılır ve genellikle yakın geçmişe, uzak geçmişten
biraz daha fazla ağırlık verilir.
Burada 2015 yılı tahminlerimi ve bunların dayandığı
varsayımları örnek olarak vererek bu dediğimi anlatmaya çalışacağım. Önce 2015
yılına ilişkin tahminleri yaparken elimizdeki verileri sıralayalım ve bunlardan
hareketle varsayımlarımızı çıkaralım:
Türkiye’yi etkileyecek başlıca dış olaylar hakkında elde mevcut bilgi ve veriler ve buna göre
oluşturduğum varsayımlar:
ABD ekonomisi toparlanıyor ve eldeki veri ve
bilgiler bize bu toparlanmanın belki biraz hız keserek de olsa 2015 yılında da
devam edeceğini gösteriyor. Buna ek olarak eldeki veriler, ABD ekonomisinin
2015 yılında bir enflasyon tehdidiyle karşı karşıya olmadığını, dolayısıyla Fed’in
2015 yılında bir faiz artışına gitmeyeceğini gösteriyor. Fed, 2015 yılında faiz
artışı kararı alsa bile bu kararını 2016 yılından önce uygulamaya koyacağını
tahmin etmiyorum. Bu durumda ilk varsayımım Fed’in 2015’de faiz artırımı
uygulamasına gitmeyeceği varsayımıdır.
Yine eldeki veriler ve bugüne kadar ortaya konan
politikalar Avrupa’da 2015 yılında ciddi bir toparlanma olmayacağını
gösteriyor. Bu durumun ihracatımızın mevcut görünümünden daha iyiye gitmesinin
önünde engel olmaya devam edeceğini düşünüyorum.
Petrol fiyatının 50 USD / Varil düzeyine düşmüş
olması bütün tahminleri, beklentileri değiştirmiş bulunuyor. Ben bu fiyatın bir
miktar artacağını (70 USD / Varil düzeyine gelebileceğini) düşünüyorum.
Dış siyaset ve jeopolitik risklere ilişkin
olarak Rusya ve Ortadoğu konusundaki risklerin bu düzeyden daha öteye
gideceğini gösteren bir bilgi ya da veri yok elimizde. O nedenle ben, 2015
tahminlerimi yaparken mevcut dış siyaset ve jeopolitik risklerin fazla
değişmeden böyle devam edeceğini varsayıyorum.
Türkiye’nin atacağı
adımlarla ilgili eldeki bilgiler verilere dayalı varsayımlarım:
TCMB’nin petrol fiyatları ve enflasyondaki baz
etkisine dayalı düşüşü göz önüne alarak politika faizini ilk yarıda yüzde 6,5’a
kadar indirebileceğini varsayıyorum.
Seçimler nedeniyle faizdeki indirime ek olarak bütçede
fazla bir gevşeme olmayacağını düşünüyorum.
İç siyasette önceki yıllardaki kadar önemli sarsıntılar yaşanmayacağını varsayıyorum.
İç siyasette önceki yıllardaki kadar önemli sarsıntılar yaşanmayacağını varsayıyorum.
Bunlara eklenebilecek birçok varsayım daha olabilir. Ama ben
birçok eklenebilecek varsayımın zaten bu saydıklarımın içinde saklı olduğu
kanısındayım.
Daha önce buradan iki kez paylaştığım 2015 tahminlerimi bu
çerçevede bir kez daha paylaşayım.
2015
Tahminlerim
|
%
|
Büyüme
|
3,0
|
TÜFE (yılsonu)
|
7,0
|
İşsizlik
|
11,0
|
Bütçe Açığı
|
1,5
|
Cari Açık
|
5,5
|
USD Kuru
|
2,40
|
Bu tahminler tutarsa kimse varsayımları hatırlamaz ben de
tahminlerini tutturmuş bir iktisatçı olarak dolaşırım. Bu tahminler tutmazsa
yine kimse varsayımları hatırlamaz ama o zaman ben varsayımlar saptığı için
tahminler tutmadı diyebilme şansına sahip olurum.
Özetle söylemem gerekirse varsayımlar, tahminler kadar önemlidir.
Mahfi Bey,
YanıtlaSilÖğrenci değilim. Okuyacaklarınız da bir sınav sorusu değil.
'Kemer sıkma politikaları (austerity measures)' ile 'Kemer gevşetme politikaları' arasındaki farklar konusunda kafam karıştı.
Joseph Stiglitz en az sizler kadar insanlığın daha müreffeh yarınlar yaşaması için görüşlerini aktaran bir akademisyen. O da sizler gibi kafa yormaya devam ediyor.
Diyor ki, "Dünya genelinde ama özellikle Avrupa'da birçok ülkenin 'austerity measures'i yavaş yavaş terketmesi gerekiyor. Ekonomide raydan çıkan vagonların tekrar yerli yerine oturması için, insanların yüzünde bir nebze tebessüm oluşabilmesi için; ülkelerin kemerleri gevşetmesi gerekiyor."
Ama bu Avrupa ülkeleri ekonomiyi, insanları sık boğaz etmek için değil; ekonomiyi iyileştirmek için 'austerity measures'i uygulamıyor muydu?
Bizden örnek verecek olursak:
Mehmet Şimşek'in basına verdiği demeçlere, konferanslardaki konuşmalarına dikkat ederseniz; mutlaka ama mutlaka her beyanında 'Sıkı mali duruş devam edecek.' cümlesini kullanır.
Erdem Başçı'nın konuşmalarına ve TCMB'nin sitesindeki toplantı tutanaklarına da baktığınızda 'Sıkı duruş devam edecek.' cümlesini her zaman görürsünüz.
Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankası'nın 'sıkı duruş' öbeğine yüklediği anlamlar tabii ki aynı değil. Ama sonuçta ikisi de 'sıkı' durmaya devam edeceğini her zaman söylüyor.
Eko Diyalog'un son saniyelerinde Asaf Savaş Akat özetle şunları söyledi (aklımda kaldığı kadarı ile),
"Türkiye ekonomisinin büyümesi artık eskisi gibi değil. Bu soruna ek olarak dışarıdan sıcak para ve sermaye girişi de 2015 itibariyle yavaşlayacak gibi gözüküyor. Büyümenin hızı bu seyirde devam ederse, hükümet birçok konuda zorlanmaya başlar. Zaten büyümenin yavaşlamasının yarattığı tehlikeyi işsizliğin yüzde 10,5'lara varması ile hissetmeye başladık. Düşük büyüme hızıyla devam edersek, işsizliğin üzerine yeni sorunlar da eklenebilir. Ben, şahsen, Babacan'ın bile belli bir müddet sonra, artık elde başka seçenekler kalmayınca, hükümet üyeleri ile ciddi ciddi konuşabileceğini tahmin ediyorum. Çünkü kendisinin de bu büyüme hızının yeterli olmadığını, yavaşlamanın tehlikeli sinyaller verdiğini bildiğini öngörüyorum. Bu sebeple, yakın gelecekte, hükümetin 'sıkı mali duruş' değil; yavaş yavaş 'mali gevşeme'ye geçmesi gerektiği gibi bir sonuç kendini göstermeye başlayabilir."
Kafamın karıştığı noktayı gördünüz hocam.
Hiçkimse hiçkimsenin kötü duruma düşmesini istemediğine göre; 'sıkı durmayı' teşvik edenler ile 'gevşemeyi' teşvik edenler arasındaki çelişki niye?
Kafanızın karışması son derecede haklı bir nedene dayanıyor.
SilBu tartışma Keynesyen iktisatçılarla Monetaristler arasındaki anlaşmazlıktan kaynaklanıyor. Keynesyenler, büyümenin düştüğü talebin canlılığını kaybettiği bir ortamda insanları daha çok talepte bulunmaya teşvik için maliye politikasının gevşetilmesi gerektiğini öne sürerler. Yani vergiler düşürülmeli, kamu harcamaları artırılmalı ve insanların eline daha çok para geçmeli ki harcamalar artsın. Monetaristler ise maliye politikasının her zaman sıkı durmasını (nötr olmasını) buna karşılık para politikasıyla işin yönetilmesini gerektiğini savunurlar. İkisinin ortasında bir yerde duran iktisatçılar ise her iki politikanın aynı yönde kullanılmasını savunurlar. Stiglitz de Asaf hoca da Keynesyen ekole yakındırlar.
Bizdeki sorun biraz daha farklı. Bizde cari açık ve dış finansman ihtiyacı çok yüksek olduğu için maliye politikasının veya para politikasının söylendiği gibi gevşetilmesi halinde yabancı kaynak girişi düşer. O zaman da bizim ekonomi durur.
ekonomik göstergeleri iyi tahmin eden insanları teknik olarak bilebilmemiz zaten mümkün değil. böyle insanlar ya devletin istihbarat örgütlerine ya da çok zengin iş adamları veya banka patronlarına hizmet eder. alternatifi tahtalıköydür. Mahfi Eğilmez çok iyi tahmin yapan bir iktisatçı olsa, en geç 2-3 ay içinde C.Başkanlığı veya Başbakanlık konutuna davet edilir ve iyi ücretli, itibarlı bir makam teklif edilir. her ne kadar siyasi görüşü mevcut yöneticilerle bağdaşmasa da ülkesini çok sevdiği için görevi kabul eder.
YanıtlaSilDediğiniz gibi değil. Ben bu tür makamlarda daha önce bulundum. Yani bu tür yerlerin sağlayacağı tatmin ya da itibara ihtiyacım yok. Kaldı ki Türkiye'de kimse kimseyi iyi iktisatçı ya da tahminleri tutuyor diye dediğiniz yerlere davet etmez. Zaten Türkiye'nin temel sorunlarından birisi budur. Kimse kendisini eleştiren insandan hoşlanmaz. İyi şeyler söyleyenleri etrafında görmek ister. Onun için de Türkiye'de hatalar düzeltilemeden kalır.
Silekonomik tahminlerin isabetli olması için "black swan" ya da "tail risk/event" denilen olayların tahmin edilmesi gerekiyor. bunları çeşitli gelişmiş yöntemlerle iyi tahmin eden bir ekonomistin devletin istihbarat örgütünden mutlaka teklif alacağını düşünüyorum (FED'de çalışan ekonomistlerin CIA için çalışan ekonomistlerin eline su dökemeyeceği hep söylenir) istihbarati faaliyetlerde aslında makam veya ücretten çok vatanseverlik öne çıkıyor. mevcut yöneticilerde az da olsa bir vatanseverlik kaldığını ve hoşlarına gitmeyen şeyleri söyleyen bir iktisatçıyı dinleyeceklerini, daha doğrusu dinlemek zorunda kalacakları kanaatindeyim. tabii, böyle insanların Türkiye'de kıymeti bilinmezse ülkeyi terk etmeleri kesin gibi bir şey.
SilO zaman iyi ki iyi tahmin eden bir iktisatçı değilmişim.
Sil‘HUKUK & İKTİSAT & REFAH’ ÜÇGENİNDE TÜRKİYE NEREDEN GELDİ,
YanıtlaSilNEREYE GİDİYOR?
(Gönenç Gürkaynak: Bilkent Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Yarı Zamanlı Öğretim Elemanı)
Karşılıklı ‘daraltıcı’ etkilerle bunların yürütüldüğünü belirtmem gerekir.
Açalım:
Hukukun, ideal kamu politikası dünyasında, ifade özgürlüğü çekirdeğinden serpilmek suretiyle bireysel özgürlük merkezli bir hâl alabileceğini; böylelikle orta vadede toplumsal refahı yükseltebileceğini söyledik. Hatta toplumun tercihlerine göre, gelir dağılımdaki adalet yönünden dahi istifade edecek kanallar açabilir dedik.
Bu söylediğimin olumsuz senaryosunu teorik bazda üretmek mümkün:
Türkiye’de yaşanmakta olan görüntüyü ifade edeyim:
İktisat, hukuku anlamsızlaştıracak bir rol üstlenmek isterse; iktisat buna muktedir! Altyapı kurumu olan ‘iktisat’ bu muazzam güce sahip!
Dolayısıyla Türkiye’de algı şu şekilde işliyor:
1) Cebimdeki paraya dokunan bir şey henüz doğmadığına göre; çenemi kaparım! Aman maaşıma zeval gelmesin!
2) Sesimi çıkarmadığım süre uzadıkça; hukukta bir takım bozulmalar yaşanıyor, ve benim gözlerim bütün bu hukuk katlini görüyor!
3) Hukuk, gitgide dışlayıcı bir kurum hâlini alıyor ve azınlığa hizmet etmeye başlıyor. Ama iktisat, bunu yenilir-yutulur kılıyor!
4) İktisadi müdahaleler de bunu yenilir-yutulur kılıyor; TCMB’nin faiz politikası gibi!
5) Biraz dışarıdan içeriye akan talih de yaver gidiyor; Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası’nın parasal genişleme programlarından Türkiye’ye damlayanlar, petrol fiyatlarının düşmesi ve FED’in henüz kendi fazini artırmaya başlamamış olması gibi!
6) Sonuç itibariyle, yakıcı bir ekonomik kriz görüntüsü henüz ekrana gelmiyor!
Peki, güzel.
Hukukun, iktisattan bu derece etkilenebilmesi nasıl oluyor?
Somut örnekle gidelim:
(+++)
(+++)
YanıtlaSil2011’de Arap Baharı yaşandığı sırada, Suudi Arabistan’da çok büyük miktarlarda kamusal harcamalar, sosyal harcamalar yapıldı. Arap Baharı başlamadan önce istatistiki göstergeler normal seyrinde devam ederken; olaylar başladıktan hemen sonra bu sosyal harcamaların istatistiki göstergeleri Suudi Arabistan’da adeta tavan yaptı.
Bunun sonucu nedir: Arap Baharı esnasında Suudi Arabistan’da neredeyse hiçbir olayın yaşanmaması!
Peki:
Bu durum hukukçuya neyi öğretiyor?
Kişiler, hakları uğruna tutkuyla mücadele etmemeyi; ‘iktisadi hamlelerle’ tercih edecek hâle getirilebilirler!
Hele hele ‘ben özgürlüğü varoluşumun çekirdeğinde yaşarım’ gibi bir töresi olmayan bir toplumda çok ciddi bir problem karşımıza çıkıyor!
Buradan Türkiye’ye bağlarsak:
‘İktisadi hamlelerle özgürlük mücadelesinden vazgeçirme’ planının işaretlerini farklı yerlerden görebilirsiniz.
Bir örnek:
Bizim ‘Anayasa Mahkememiz’ şu an kan/ter içinde çalışıyor!
Yani yarın hiç gelmeyecekmiş gibi dosya bakıyor!
Anayasa Mahkemesi bu kadar yoğun çalışan bir ülkede; İngilizce’de ‘checks and balances’ diye tabir edilen ‘denge mekanizmaları veya kuvvetler ayrılığı ilkesi’ yerli yerinde midir?
Bunu bir tür futbol maçı gibi gözünüzde canlandırın:
Bir taraf mütemadiyen şut yağmuru altında!
Öyle görünüyor ki ‘kaleci’ bu şutların çoğunu kurtarıyor, fakat kim bu maçın dengeli bir maç olduğunu söyleyebilir?
Mutlulukla seyredilen bir maç yok ortada!
Hep ‘kalaci’de bitiyor iş, ‘defans’ yok, ‘ortasaha’ yok, hiçbir şey yok!
Bu durum ‘Anayasa Mahkemesi’nin kaleci olma fonksiyonunu bırakıp artık ‘ortasaha’ya kadar çıkmaya mecbur bırakıldığının bir işaretidir!
Bu içler acısı durumun yaşanmasının sebebi de yine ‘hukuk’ / ‘iktisat’ dengesinde, ve haklara sahip çıkılmaması noktasında artık ‘kurumsal vazifem bu benim’ diyen bir bünyenin, yarın hiç gelmeyecekmiş gibi cepheden cepheye koşmaya mecbur bırakılması!
Mevcut hâlde bu ‘denge mekanizmaları’nı adam akıllı kuracak bir imkan ne yazık ki yok!
Ya bizzat halk tarafından ‘haklar sahiplenilecek ve savunulacak’,
Ya da halk tarafından sahiplenilmediği taktirde, tasfiye olan ‘mekanizmalar’ başka görüntülere bürünecek!
Yani özgürlüğün eksik olduğu bir hayatı oldukça uzun bir süre yaşarsanız, o zaman ‘geleceği değiştirme potansiyelinizi’ kaybedeceksiniz!
Bugün, Daron da ben de şu konuda mutabık olduğumuzu düşünüyorum: Türkiye muazzam potansiyele sahip bir ülke.
Ama ilanihaye potansiyelli kalamazsınız!
‘Potansiyel’, kaçıp giden bir şey!
‘Potansiyel’, istediğiniz zaman çantanızdan çıkarıp kullanabileceğiniz bir şey değil!
Bana sordunuz ‘Türkiye nereye gidiyor?’ diye:
Türkiye, potansiyelini ‘yitirmeye’ doğru yürüyor!
Potansiyeli yüksek olan bir ülkenin en büyük illeti ne?
Zaman kaybetmek!
Zamanı kaybettikçe, o potansiyel başka yerlere akıp tükenecektir!
Hep ‘potansiyeli yüksek’ kalamayacaksınız!
‘Sıradanlaşmaya’ doğru giden,
‘Vasatlığa’ doğru giden,
‘Sıradanlığı’ içselleştirmeye doğru giden,
‘Vasat olmadığı o muhteşem dönemleri unutmaya’ doğru giden,
Bütün bu yaşananları ‘normal’ kabul etmeye doğru giden,
Bir tehlikeli yol üzerindeyiz!
Çünkü ‘iktisat’ / ‘hukuk’ etkileşimi, artık hukukun da ‘dışlayıcı kurum’ olarak vazife gördüğü bir yerden akmaya başladı!
*
‘Özgürlük ve Ekonomik Büyüme: Daron Acemoğlu ve Gönenç Gürkaynak Konferansı’
18 Aralık 2014
Aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz:
http://www.youtube.com/watch?v=rynPJK3LvK8
(Daron Acemoğlu: ABD, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde -M.I.T.- iktisat profesörü.
Özgeçmiş:
http://economics.mit.edu/faculty/acemoglu/cv )
Hocam Merhaba,
YanıtlaSilÖncelikle değerli yazılarınız için teşekkür ediyorum.
Aslında anlaşılmayacak olanı anlaşılır kıldığınızdan bu tarz eleştrileri almanızı doğal karşılıyorum. Bilimsel çalışmaların olmazsa olmazı varsayımların anlaşılamıyor oluşu, bilimsellikten uzak toplumumuz için belki anlaşılabilir ancak eleştirilmesi çok anlaşılabilir bir durum değil. Zaten öyle olmadığını bilsem de çalışmalarınızda sizi etkilememesini diliyorum. Sonsuz saygılarımla...
Teşekkür ederim.
SilEleştiriler insanı güçlü kılar. Tabii yapıcı olmak ve hakaret vb içermemek kaydıyla. Bu blogdaki eleştirilerin yüzde 100'e çok yakını bu kaliteye sahip. Şikayetçi değilim yanlış anlamayın. Tam tersine memnunum. Çünkü bu tür eleştiriler bazen insanı yeniden düşünmeye yöneltiyor.
Yazınız için teşekkürler hocam. Fransa'daki saldırının dünya siyasetinde ikinci bir 11 eylül olduğu ve bunun dünyada siyasi bir istikrarsızlık yaratacağı dolayısıyla küresel dünyanın ekonomik ilişkileri olumsuz yönde etkileyeceğini söyleyebilir miyiz? Bunu da bir varsayım olarak kabul ederseniz tahminlerinizde ne gibi bir değişiklik olur?
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilBu olayın, bütün bu vahşetine karşın benim tahminlerimi değiştirecek etki yapacağını sanmıyorum.
Hocam bu yazıda kendinize haksızlık etmişsiniz zira tahminleriniz oldukça başarılı olmuş. Önceki yazınızda bu görülüyor.başlık "nasıl tahmin yapılır" olmalıydı
YanıtlaSilTeşekkür ederim. Ama çok daha iyi tahmin tutturduğum yıllar oldu.
SilHocam,
YanıtlaSilSizi çok seviyoruz.
Lütfen bizi terketmeyin!
Saygılarımızla,
Çok teşekkür ederim. Ben de sizleri çok seviyorum ve yorumlarınızdan çok şey öğreniyorum.
SilBuralardayım bir yere gitmiyorum.
Hocam bırakın tahmin yapmayı ekonominin falına bakmayı falan artık..
YanıtlaSilElle tutulur birşeyler yapın hocam.Bizim ülkemizden niye şöyle dünya çapında tanınmış nobel ödüllü bir iktisatçı çıkmıyor?
Türkiyede buluş yok teknolojiye katkı yok diyorsunuz ama iktisat bilimine katkı yapan var mı?
Bugün sizi Ekodiyalog özelde izledim;siz asaf hoca,taner hoca,deniz hoca bakıyorum oldukça tecrübeli bilgili ve deneyimli üstelik sizin deyiminizle ekonomi açısından laboratuar gibi bir ülke olan türkiyede yaşıyorsunuz,yıllardır ekonomik gelişmeleri izliyorsunuz görüyorsunuz yazıp çiziyorsunuz ama bir yeniliğiniz bir katkınız yok.
Mesela dünyada uluslararası sermaye hareketleri tamamen serbest kaldıktan sonra paradigma değişti ancak bunun yarattığı sorunları çözücek teorik altyapı oluşturulup formüle edilemedi henüz diyorsunuz genel olarak küresel finans krizi kitabınızda...işte fırsat hocam işte fırsat!
Dünya yeni KEYNESİNİ arıyor hocam!
Yeni bir GENEL TEORİ kitabına ve formülasyona ihtiyaç var!
Türkiyedeki iktisatçılar nerde ne yapıyorlar,siz neler yapıyorsunuz hocam??
Atatürk'ün gençliğe hitabesindeki son cümleyi hatırlayın hocam!
(not:amacım gaz vermek değil,ciddiyim.)
Diğer alanlarda niçin dünya çapında bilim adamı çıkmıyorsa ekonomide de durum aynı. Bir ülkede bilimin gelişmesi herşeyden önce özgürlüklerin gelişmesine bağlıdır. Düşüncenin özgürce anlatılatılamadığı, tartışılamadığı bir ülkede bilim adamı o ülkenin sınırını aşamaz. İngilizler, Anayasaları sayılan Magna Carta'nın 800. yılını kutluyorlar. Bizde anayasa dediğiniz şey sadece süstür. Böyle bir ortamdan bilim adamı yetişmez. Yetişmişse tesadüftür devamı gelmez.
SilUlkenin iktisat fakültelerini gezin. Öğretim elemanlarıyla konuşun. Bu dilğinizin şimdilik imkansız olduğunu göreceksiniz. En ufak bir esnaf bile maalesef akademisyenlerden daha fazla mikro ve makro iktisat bilir. Bizim üni.ler,1800ler ingilteresinde yazılmış şeyleri, berbat türkçe çevirilerinden, özetin özeti anlatmaktan başka şey yapamazlar. Sonra bunları en iyi ezberleyenler, en üst makamlara gelir.. Döngü bu şekilde. Çok yazıktır ama böyle.
SilNe yazık ki bu dediğiniz bugün birçok üniversitenin ekonomi bölümü için doğru. Ama bu dediğiniz sadece ekonomi bölümleri için değil bütün bölümler için doğru. Aksi olsa başka dallardan dünya çapında adamlar çıkardı. Ne varki bu işler eskiden çok daha iyiydi. Türkiye'nin II. DS öncesinde özellikle yahudi bilim adamlarının İstanbula gelip yerleşmesiyle başlayan her alanda müthiş bir atılımı var. Bu eti suyunun suyu biçiminde de olsa 1960'lara 1970'lere kadar geldi. O hocaların yetiştirdiği hocaların verdiği eğitimle. Sonra her geçen gün geriye gitti eğitim. Bugün sizin dediğiniz durumdayız. Ne var ki konu yalnızca üniversite sorunu değil. Liselerden o kadar zayıf ve analiz yeteneğinden yoksun öğrenciler gelip giriyor ki üniversitelere ister istemez eğitim düzeyini düşürmek zorunda kalınıyor. Üç çocuk beş çocuk tartışması yapan bir ülkede bundan daha iyisi olamaz sanırım. Konu çok çocuk yapmak değil. Konu iyi çocuk yetiştirmek. Az çocuk yap ama kaliteli yetiştir.
SilHocam peki sizce her tarafa bunca universite acilmasi dogru mu? Ben istanbulda bir devlet universitesinin ekonomi fakultesinden mezunum bizim universitede en fazla kitap okuyan ogrencinin okudugu kitap sayisi iki elin parmaklarini gecmez. Sizin de ifade ettiginiz uzere insanlarin analiz gucu cok az. Istanbuldaki bir devlet universitesinde vaziyet boyleyken hakkari de edirne de vs. Durum nasildir merak ediyorum dogrusu. Boyle bir gercek soz konusu iken yani nitelik artmiyorken neden israrla yeni universiteler mantar gibi cogalmaya devam ediyor? Tesekkurler..
SilDoğru değil. Çünkü önemli olan üniversite açmak değil oralarda gerçekten üniversite eğitimi verebilmek. Bir üniversite öğrencisinin 4 yıllık sürede kendi ders kitapları dışında benim ölçüme göre yüzlerce kitap ve makale okuması çoğunu okuduktan sonra analiz edip kendisine göre sonuç ve değerlendirme çıkarması gerekir. Ben Mülkiyede okurken birinci sınıfta Şerif Mardin bize siyaset bilimi dersinde 50 kitap okuttu. İkinci sınıfta Mete Tunçay siyasal düşünceler tarihi dersinde 50 kitap daha okuttu. Düşünün bunlar sadece 2 dersten okuduklarımız. Üstelik benim uzmanlaşmayı düşündüğüm alan ekonomiydi siyaset bilimi değil. Ama bugün o sayede siyaset bilimciler ve sosyologlar kadar bu işin içindeyim. Şimdiki öğrencilerin çoğu bütün yaşamları boyunca bizim iki derste okuduğumuz kitabın onda biri kadar kitap okumuyor.
SilMahfi Hocam ; (Mahfi Eğilmez10 Ocak 2015 08:08) yorumunuz herşeyi özetliyor. Bu yorumunuza katılıyorum.
SilBen iktisatçı değilim. Ama bu sayfanızı düzenli olarak takip ediyorum. Bu sayfadaki makaleleriniz ve yorumlarınız bizlere çok şey katıyor. Çok teşekkür ederim
Teşekkürler.
SilHocam ülkemizin büyümesi bhagwati nin yoksullastiran büyümesi midir
YanıtlaSilZaman zaman dışticaret hadleri Türkiye aleyhine bozulmakla birlikte tam olarak Bhagwati'nin dediği durum yok. En azından süreklilik gösterecek şekilde değil.
Silhocam ekonomi kitaplarında buna sizin kitaplarınızda dahil olmak üzere maliye politikası aracı olan vergilerin düşürülmesi ve yükseltilmesinin milli gelir üzerinde ki etkisi açıklanırken örneğin;eğer vergiler düşerse kişilerin harcanabilir geliri artar denmekte ve buda kişilerin eskisine nazaran daha fazla harcama yapmasına vesile olacağından milli gelir artar denmekte ya da vergiler artınca kişilerin harcanabilir gelirleri azalacağından daha az harcama yapılacak buda milli geliri azaltacak denmektedir.fakat burada şu sorun ortaya çıkmıyor mu:vergiler azalınca belki harcanabilir gelir artacak buda harcamalar üzerinde olumlu etki yaratacak belki ama madalyanın öbür yüzün de vergilerin azalmasıyla devlet daha az gelir elde edecek ve eskisine nispeten eğer borçlanma yapmazsa daha az harcamayacak mı? yada vergiler yükselince harcanabilir gelir azalacak buna bağlı olarakta harcamalar azalacak fakat burada da sonuç olarak artan vergiler devletin gelirini oluşturacak devlette eskisinden daha fazla harcama yapma olanağına kavuşacak böylece ilk durumun milli gelir üzerinde ki olumsuz etkisi giderilmeyecek mi?
YanıtlaSilacaba burada iktisatçılar varsayım mı yapmaktadır yani devletin harcamaları sabit kalmak şartıyla vergilerin milli gelir üzerinde etkisi mi araştırılmaktadır?aklıma başka bir şey gelmiyor çünkü ,eğer devlet harcamaları sabit kalmıyorsa bir tarafın geliri artarken diğer tarafın geliri azalacak sonuç olarak da milli gelir üzerinde bir etki oluşmayacak kanısına varıyorum.bu konuyu izah ederseniz çok sevinirim.
Devletin ücretliler üzerindeki gelir vergisini düşürdüğünü ve buradan ortaya çıkacak finansman açığını da borçlanmasını artırarak kapattığını düşünelim. Düşürdüğü vergi ücretlilerin vergisi olduğu için e ücretliler daha az tasarruf daha çok harcama yaptığı için talepte yükselme olacaktır. Öte yandan borçlanmayı yönelttiği kesim yani tasarruf sahipleri daha yüksek gelirliler olduğu için onların harcamalarında pek bir daralma olmaz zira devlet tahvillerini bankadaki tasarruflarıyla alırlar. Yani tasarruflar yer değiştirmiş olur.
SilArkadaşımız biraz Laffer Eğrisini açıklamış sanki hocam.
Silhocam türkiye eğer faizi yeteri kadar artırmazsa ya da fed faiz artırırsa türkiyeye eskisinden daha az döviz girer denilmekte bu da büyümeyi düşürür denilmektedir.büyümenin neden düşeceğinin altında ki iktisadi mantığı yerli yerine oturtmak ve emin olamadığım için sormak istiyorum yanlışım varsa düzeltirseniz sevinirm: üretim yapmak için ithal girdilere bağımlı bir ülke olan türkiyeye az döviz girerse kurlar yüksek olur yüksek kurda da ithalat pahalı olacağından bazı malların ithalatı pahalılık yüzünden gerçekleştirilmez buda büyümeyi düşürür.tabi türkiye büyümesinden feragat etmek istemiyorsa merkez bankasının devreye girerek döviz satışında bulunması gerekir ki bu sayede kurlar düşsün ithalat ucuzlasın.(tabi bununda alternatif maliyeti rezervlerin erimesi) eğer fazla döviz girerse büyüme yükselir denmekte bunun sebebi de fazla dövizin girmesi kurları düşürerek ithalatı ucuzlatacağından büyüme yüksek olur diye düşünüyorum. döviz girerse büyürüz girmezse büyümeyizin altında ki mantık bu mudur? yoksa anladığım başka bir şey var mı?
YanıtlaSilEvet mantık budur. Rezervleri tüketmeden ithalata dayalı bir büyümeyi sürdürebilmenin yolu dış kaynaklara ulaşmaktır. Ona ulaşmanın yolu da bu kaynakların olduğu yerden daha yüksek faiz önermektir. Faiz tek başına yeterli olmuyor. Aynı zamanda riskleri de mümkün olduğunca düşürmek lazım. Rusya bunun net bir örneği. Ukraynaya müdahale öncesinde faizler bugünkü düzeyin yarısından düşüktü ve o kadar faizle Rusya'ya bugünküyle kıyaslanamayacak kadar fazla yabancı sermaye girişi vardı. Faiz katlanarak arttığı halde niçin yabancı sermaye girişi azaldı? Çünkü riskler faizle kurtarılamayacak kadar fazla arttı.
Silhocam;dilden dile dolaşan konut balonu hakkında neler düşünüyorsunuz.hocam birde mütahitlere sormuyorlarmı türkiyede konut balonu varmı yokmu diye.bu berbere traş olayımmı diye sormak gibi birşey değilmidir?saygılar
YanıtlaSilNormal koşullarda bir binanın yıllık kira gelirleri toplamının o binanın satış bedelini 20 yılda çıkarması gerekir. Bu süre, binanın yerine gelişme akslarına vb göre 25 yıla kadar uzayabilir. Eğer süre 30 - 35 yıla yayılmışsa o zaman konut balonu söz konusu demektir. Bu ölçülerle baktığınızda gördükleriniz size konut balonu olup olmadığı hakkında bir fikir verir.
SilEkonomide Tahminler Niçin Tutmaz?
YanıtlaSilHocam yazınızla iki özdeyişi hatırladım.
''Ekonomi kadın gibidir, aldatır.'' Stanislav Şatalin.
''Ekonomi azgın ata benzer; üzerinde durmak hüner ister.'' Sakıp Sabancı.
Saygılarımla...
Çok hoşmuş.
SilAslında bu sözleri:
"Ekonomi aldatmaz. İnsanlar aldanmak istedikleri için ekonomi aldatırmış gibi görünür."
"Ekonomi azgın ata benzemez ama ata binen beceriksizse at azgınmış gibi görünür"
şekline çevirsek daha doğru olabilir.
:))
SilGünümüzde tahmin bir kaç sebeple yapılır ama sonuç olarak esas, enflasyonu tahmin edip, faizi ayarlamak içindir. Piyasanın hangi tarafında olduğunuza göre de pozisyon alırsınız.
YanıtlaSilLakin tahmin dediğiniz şey temelinde insana, doğaya bağlı değişkenlere sahiptir.. yani maç tahmininden daha güvenli değildir.
Onun için de tutturanlar nadirdir,kasa olur.
Hocam iyi günler,
YanıtlaSilYaptığınız tahminleri belli varsayımları sabit tutarak yapmanız gayet normal ve doğru. Fakat sizden ricam varsayımlarınızdan Fed'in 2015te faizle oynaması durumunda da (diğerleri yine sizin düşündüğünüz gibi kalarak) tahminlerinizin nasıl değişeceğini (en azından belli aralıklar bazında) yazmanız... Örneğin varsayımlarınız doğrultusunda dolar kuru 2,40, peki ya Fed faizle oynarsa kur ne olur gibi ?
Teşekkürler...
Fed'in faizi ne kadar ve ne zaman artıracağına bağlı olarak 2,40 - 2,70 aralığına çıkabilir.
SilMahfi Bey,
YanıtlaSilBen bir mühendisim, AMB genişleme yapmasının analizini yapmaya çalışıyorum, anlamaya çalıştığım ;
1) Bir çok Avrupa devleti çok aşırı borç yükü altına girmiş durumda iken (ben bunu globalleşme sürecinde üretimin uzak doğuya kaymasının dolaylı etkisi olarak görüyorum) AMB devlet tahvili alarak devletlerin daha fazla borçlanıp, kamu harcamalarını artırarak büyümeyi ve enflasyonu yukarıya çekmesini sağlamaya mı çalışacak.
2) Bu piyasaya girecek paranın zaten sıfır faiz ortamında yıllardır hiçbir kıpırdanma yapamayan özel sektöre ne faydası olacak.
3) Bu para bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde kredi yoluyla tüketimi artırarak, Avrupa ülkelerinde ihracatı artırarak, büyümeyi ve enflasyonu yükseltmesi mi hedeflenecek. Bu FED' in faiz artırım süreci risklerini AMB devralmasına yol açmayacak mı? Genişleme süreci eninde sonunda bitecek, ekonomilerde istenen düzelme olmaz ise genişleme sürecinde ucuz dış kaynak sayesinde görece hızlı ekonomilerde yapılmış olan birçok yanlış yatırım ve aşırı borçlanarak yapılan iç tüketimlerin büyük risk oluşturacağı ortada değil mi?
Fikirlerinizi paylaşırsanız çok memnun olacağım.
(1) Evet bu yolla piyasaya para sürmüş ve talebi canlandırmayı denemiş olacak. Burada borçlanan devletler değil AMB oluyor. Bunu, karşılıksız para basmak gibi düşünün.
Sil(2) Bankalar, çeşitli sıkıntılar nedeniyle kredi vermeye çekiniyorlar. Bankalarda para bollaşınca özel kişi ve kuruluşlara daha kolay kredi verecekleri düşünülüyor.
(3) Bu paranın Avrupa dışına çıkması nisbeten zor. Kendi içinde kalıp harcanacağı tahmin ediliyor.
ABD'de bu yöntem işledi ama Fed, devlet tahvili alıp karşılığında para verdi. Yani aslında Hazineye para vermiş gibi oldu. Burada devlet tahvili yok ama kapsamaalmaya çalışıyorlarl
Mahfi Hocam, ABD verilerinin nispeten iyi gelmeye devam etmesine rağmen neden dolar tl karşısında değer kaybetmeye başladı ?
YanıtlaSilPetrol fiyatlarındaki düşüşün bizde hem cari açığı hem de enflasyonu düşüreceğini, ayrıca yılın ilk 4 ayında enflasyonun baz etkisi nedeniyle hızla düşeceğini sağır sultan bile duydu. Bu durumda yabancı yatırımcılar TCMB'nin faizi indireceğini tahmin ediyor. O nedenle faiz inmeden Türkiye'ye para getirip yüksek faizle para kazanmak için tahvil alıyorlar. Döviz girişi arttığı için de USD, TL karşısında değer kaybediyor.
SilHocam arkadaşın sorusuna verdiğiniz cevapta bahsettiğiniz kısa vadeli kâr amacı ile giren döviz, TL için olumsuz göstegelerin oluşması veya amerika merkez bankası faiz artırımı sinyali verdiğinde kârını alıp çıkacağını için sanırım o dönemde dövizdeki dalgalanmanın boyutu daha da büyük olacak.
SilMahfi Bey,
YanıtlaSilAslında oldukça espritüyel bir mizacınız var.
Ama bunu dışarıya yansıtmayı pek tercih etmiyormuşsunuz gibi bir durum var sanki.
Ya da ara ara bu mizacınızı göstermeyi tercih ediyorsunuz ki; piyasada haddinden fazla espri dolaşırsa 'espri enflasyonu' oluşmasını istemiyor da olabilirsiniz. Mesleğe aşık olmanın bir cilvesi olsa gerek.
Ne dersiniz?
Saygılarımızla...
Tespitlerinizin doğru olduğunu söyleyebilirim.
SilTespitte bir yanlışlık olabilir mi acaba?
SilPiyasada az bulunan bir espri varsa, ve bu espriye talep varsa o zaman fiyatı yükselir ve 'espri enflasyonu' oluşur, dememiz gerekez miydi?
Tespiti yapan arkadaş enflasyon türlerini karıştırmış olabilir mi hocam? Gerçi söylediği tam manası ile arz enflasyonu da değil gibi gözüküyor ama?
Arkadaşımız espriyi standart bir mal gibi düşünmüş ve tek arz ve talep eğrisine oturtmuş, siz ise esprileri kategorilendirip ayrı piyasalar olarak düşünmüşsünüz. Bakış farkı buradan geliyor. Bir örnek vereyim. Domates piyasası diyerek bütün domates türlerini aynı kefeye koyarak bakabiliriz konuya. Domates üretimi artarsa ve talep değişmemişse domatesin fiyatı düşer. Ama domatesleri Çanakkale domatesi, organik domates, kiraz domatesi vb gibi sınıflandırırsak ve diyelim ki Çanakkale domatesine talep fazlaysa üretimde aşırı olmamak kaydıyla artış olması fiyatı düşürmez. Hatta Çanakkale domatesinin üretimi düşük talep fazlaysa, öteki türlerin arzı artsa bile bu domatesin fiyatı artabilir.
SilHocam merhaba,
YanıtlaSilYukarıdaki yorumlardan birinde Dolar TL karşısında niye değer kaybediyor gibi bir soru sorulmuş. Piyasa iktisatçılığını, Dolar - TL sorununu sevmiyorum ama verdiğiniz cevap harika açıklıyor bugünkü durumu. TL-Dolar ilişkisi her zaman böyle analitik çözümlenebilir mi? Siz bu çözümlemeyi her zaman yapabiliyor musunuz? Yoksa petrol fiyatlarındaki düşüş gibi büyük bir olay TL- Dolar hakkında yorum yapmanızı kolaylaştırıyor mu? Döviz değerini belirleyen en genel faktörler nelerdir hocam?
Teşekkür ederim.
SilHer zaman bu kadar net değil ilişkiler. Ben de her zaman bu kadar net yapamıyorum değerlendirmeyi. Çünkü aynı anda pek çok olay bir arada olabiliyor. Ve o zaman hangisi daha fazla etkili hangisi artı yönde hangisi eksi yönde etkili sorularını yanıtlamak kolay olmayabiliyor.
Döviz kurunu belirleyen en önemli faktörler içinde o dövizin sahibi olan ülke ekonomisindeki gelişmeler başta geliyor. Mesela ABD ekonomisi iyiye gittiği için USD yükseliyor diyebiliyoruz. Petrol de bunun içinde. Yani petrol ABD ekonomisi için önemli bir itici güç olduğu için fiyatının düşmesi demek ABD ekonomisinde canlanma yaratacağı anlamına geliyor. Ayrıca ikinci rezerv para olan Euro bölgesi kötüye gidiyorsa bunun da birinci rezerv para olan USD'yi değerlendirdiğini söyleyebiliyoruz.USD, Euro karşısında değer kazanırken TL nasıl oluyor da USD karşısında değer kazanıyor sorusunu yanıtlamak için de Türkiye'deki ekonomik göstergelere bakıyoruz. TL'ye değer kaybettiren göstergeler nelerdi? Cari açık ve dış finansmana bağımlılık ve enflasyon. Bugünkü ortamda cari açık düşüyor ve dolayısıyla Türkiye'nin dış finansmana erişim sıkıntısı azalıyor ayrıca enflasyon matematiksel olarak ilk 4 ayda düşecek. Bu iki görünüm TL'ye değer kazandırıyor. Bankalar faizleri düşürmeye başladı bile. Bunu kaçırmak istemeyen yabancıların Türk tahvillerine talebi artmaya başladı. Tahvile talep artınca tahvil fiyatları yükseliyor ve faizleri düşüyor.
Hocam faiz artması yabancı yatırımcıyı çekiyor ama bunun büyüme ile ilişkisi nasıl kurulur? Gelen para piyasalar yerine tahvillere veya vadeli hesaplara akmıyor mu? Burada duran paranın büyümeye katkısı ne?
YanıtlaSilBanka vadel hesapta duran parayı kasasında saklamıyor ki. Yatırım yapmak, üretim yapmak isteyene kredi olarak veriyor. Ya da bireylere kredi veriyor. Onu alan biray de talepte bulunarak üretimin artmasına yol açıyor. 4aa
SilHocam merhaba.Büyüme tahminlerinizi aslında birçok büyük yatırımcıya göre düşük gördüm. Petrol fiyatlarının epey bir düştüğünü göz önünde bulundurursak 2015 enflasyonun yumuşayacağı bariz.sorum şu olacaktır: Enflasyon tahminlerinden yola çıkarak kısa dönem Phillips analizi çerçevesinde işsizliğin artacağını,dolayısıyla da hasıladaki artışı dışlayacağını düşünerek mi tahminlerinizi düşük tuttunuz.Yoksa daha önemli bir sebebi mi vardır düşük büyüme tahminlerinizin?
YanıtlaSilBen konjonktürün bu şekilde devam etmeyeceğini düşünüyorum. Yani petrol fiyatlarının ileride biraz artacağını (70 USD/Varil dolaylarına geleceğini) tahmin ediyorum. Türkiye'nin ilk 4 ay sonrasında enflasyonunda artış başlayacağını tahmin ediyorum. Ayrıca bu yıl ihracatta yavaş yavaş zorlanmaya başlayacağı varsayımlarımdan bir tanesi.
SilSn Hocam, Ekonomik Göstergeler tablonuzdaki ihracat ve ithalat rakamları güncel midir kac aylık veriler acaba bunlar.Tuikte kasım ayında ihracatı 144,485 ithalatıda 220,450 gösteriyo haliyle cari açık ve dış tic açığıda farklı oluyor acaba ben mi yanlıs baktım ?
YanıtlaSilDiğer sorumda hocam.Dolar rezervimiz 128 milyar usd olarak okumustum 2 gün önce bloombergte ve altın rezervimiz 20,1 hangi ölçü birimi onu anlamadım vikipeida da 533 ton olarak gösterilmekte. https://ru.wikipedia.org/wiki/%D0%97%D0%BE%D0%BB%D0%BE%D1%82%D0%BE%D0%B9_%D1%80%D0%B5%D0%B7%D0%B5%D1%80%D0%B2
Göstergeler Tablomdaki ihracat ve ithalat sayıları ödemeler dengesindeki sayılardan alınmış olduğu için bazı sınıflandırma farklılıkları nedeniyle TÜİK verileriyle tutmaz. Ayrıca ödemeler dengesi henüz Ocak - Ekim verileridir TÜİK Kasım ayını kapsıyor.
SilDöviz rezervi 2015 yılı itibariyle 128 milyar dolar (benim tablomda da öyle)
Altın 532,6 ton 20,1 milyar dolar ediyor.
Hocam ilginize çok teşekkür ediyorum, zahmet edip her sorumuza cevap veriyorsunuz bu gerçekten taktire şayan bir olay. iyi çalışmalar...
SilBir ülkenin ekonomisi üretim endeksli olur, her sanayici gelecek yıl ne üreteceğini bilir, devleti arkasında hisseder, halkı çalıştığı yeri sever, gelecekten kaygı duymazsa inanın enflasyon veya dolar kuru pek önemli değildir. önemli olan sanayici ve halk kaç yıl ilerisini görebiliyor. Bu ülkede %50-60 enflasyonun olduğu dönemde işsizlik oranına bakın. ne demek isteğimi anlarsınız.
YanıtlaSil