Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İmkânsız Üçlü ve Türkiye

Küreselleşme öncesinde dünyada, sermaye hareketlerinin serbest olmadığı yani isteyenin istediği gibi döviz alamadığı, döviz hesabı açamadığı, çoğunlukla ya sabit kur ya da müdahaleli değişken kur rejiminin geçerli olduğu bir sistem egemendi. Küreselleşmeyle birlikte yaygınlaşan dalgalı kur rejimiyle birlikte sermaye hareketleri dünyaya egemen oldu. Bu sistem döviz kurlarının piyasadaki arz ve talebe göre belirlendiği dalgalı kur rejimiyle destekleniyordu. Konvertibilite, artık eski rejimde olduğu gibi paranın altına dönüşümü anlamına gelmiyor, isteyenin o gün piyasa kuruyla parasını istediği dövize çevirebileceği bir anlama bürünmüş oluyordu. Bu yeni sisteme diğer ülkelerle birlikte Türkiye de büyük bir hevesle girdi, sermaye hareketlerini serbestleştirirken faizlerin ve kurların belirlenmesini piyasaya bıraktı. Böylece dalgalı kur rejimine geçmiş oldu. Piyasa her şeyi düzenleyecek, ülkeyi yönetenler rahat edecekti. Bu sistemin işleyiş mekanizması imkânsız üçlü adı verilen kuralda öz

Faizi Düşürdükçe Faiz Yükseliyor

Resim
Yeni ekonomik model diye açıklananlar kabaca şöyleydi: Faizi düşürünce kur yükselecek, kur yükselince ihracat artacak, ithalat azalacak. Kur yükselişiyle ithalat pahalı hale geleceği için yerli üretim onun yerini alacak, cari açık cari fazlaya dönüşecek. Yerli üretim, ithal girdilerin yerini almaya başlayınca enflasyon da düşecek.    Bu çerçevede Merkez Bankası Eylül ayında % 19 olan politika faizini yüzde 18’e sonra da sırasıyla 16, 15 ve 14’e düşürdü. Faizi düşürünce kur fırladı ve arkasından enflasyonu çekip getirdi. Model buralarda tam bir faciaya yol açarken acaba diğer faizlerin düşmesini sağladı mı? Aşağıdaki grafik Merkez Bankası politika faiziyle 2 yıllık Devlet tahvili faizini bir arada gösteriyor.   Merkez Bankası politika faizinin düşürülmesi tahvil faizlerinin düşmesine değil tam tersine ciddi oranda yükselmesine yol açmış görünüyor. Merkez Bankası bankalara yüzde 14 faizle borç veriyor, bankalar da aldıkları parayı yüzde 22 faizle Hazine’ye borç veriyor. Ve biz buna mod

Çin ve Türkiye Karşılaştırması

Resim
Ekonomik Karşılaştırma Aşağıdaki tabloda Çin ve Türkiye ekonomilerinin başlıca göstergeler yönünden 2000 – 2020 arası ortalamaları ve 2020 yılı sonuçları karşılaştırmalı olarak yer alıyor (Veriler IMF’nin World Economic Outlook Database October 2021’den alınmıştır.) Bu tablo Çin’in ekonomik açıdan bizden çok daha iyi bir yerde olduğunu ortaya koyuyor. 2020 sonu itibarıyla Türkiye’nin Çin’den iyi olduğu alan kamu borç yüküdür. Çin’in yatırımlarının GSYH’sine oranı bizim yatırımlarımızın iki katına yakın durumda. Benzer bir durum tasarruf oranlarında da görülüyor. Çin’in tasarrufları yatırımlarından fazla olduğu için cari fazla veriyor. Türkiye’nin tasarrufları yatırımlarının altında olduğu için cari açık veriyor. Çin’i model almayı düşünüyorsak önce tasarrufları artırmamız gerekir. Tasarrufları artıracak unsur reel faizdir. Çin’de güncel enflasyon yüzde 2,3 iken Çin Merkez Bankası’nın faizi yüzde 3,9. Türkiye’de ise güncel enflasyon yüzde 21,31 olduğu halde TCMB’nin uyguladığı faiz yü

Tuncer Bulutay'ın Ardından

Ortaokul ve lisede iyi bir öğrenci değildim. Hiç sınıfta kalmadan geçtim ama özellikle matematikten hemen her yıl bütünlemeye kalarak ve özel ders alarak geçebildim. Nedendir bilmiyorum ama matematiği sevmemiştim. Belki ilk matematik hocamızın iyi anlatamaması, belki matematiğin, özellikle cebir ve geometrinin, yaşamda ne işe yarayacağının iyi anlatılmaması veya benim kafamda canlandıramayışımdı nedeni. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ne (Mülkiye) girdiğimde matematik okuyacağımı bilmiyordum. İlk yıl istatistik dersi vardı. O, bana çok da zor gelmemişti. Üçüncü sınıfta matematik dersi seçmeli dersti. O sınıfa geldiğimde iktisat dersinin matematiksiz olmayacağını görmüştüm. Özellikle o dönemde matematiksel iktisat ve ekonometri bütün dünyada başlıca analiz aracı haline gelmişti. Dersi seçmeye karar verdim. İlk iki yıl oldukça iyi bir öğrenciliğim olmuştu. Babam da benim lise sonrası yakaladığım bu başarı düzeyine çok şaşırmış, sevinmişti. Ama matematiği seçeceğimi söyledi

DÜŞÜK Faiz Neden, Enflasyon Sonuçtur

Resim
Türkiye, ilk kez 1994 yılında Hazine iç borçlanma ihalelerini peş peşe iptal ederek denediği ‘faiz neden, enflasyon sonuçtur’ önermesinin bedelini 1994 kriziyle ödemiş ve krizden çıkabilmek için faizleri astronomik oranlara yükseltmek zorunda kalmıştı. Hemen ardından IMF ile bir program yapılmış ve ciddi tutarda maddi destek alınmıştı. Bu gelişme yaşandıktan sonra bu tezin bir daha gündeme gelmeyeceği tahmin ediliyordu. Ne var ki tahminler doğru çıkmadı ve bu tez her seferinde yanlışlığı bir kez daha kanıtlanmış olsa da tekrar tekrar gündeme geldi ve uygulamaya kondu. Faiz neden enflasyon sonuçtur tezinin son denemesi Eylül ayında Merkez Bankası’nın politika faizini yüzde 19’dan 18’e indirmesiyle başladı. Banka, bütün uyarılara karşın, faiz indirimlerine devam etti ve politika faizini bugünkü yüzde 15’lik düzeye kadar düşürdü. Geçmişte olduğu gibi bu kez de kur fırladı ve enflasyonu da yukarı çekti. Son görünüm şöyle: Grafikten çok açık biçimde görülebileceği gibi Merkez Bankasının p

Kâr, Oy ve Yetki Maksimizasyonu Üzerine Bir Deneme

Hangi mal veya hizmetin, ne miktarda ve hangi fiyatla üretileceğine ilişkin kararların piyasada alındığı sistemde karar alma ve uygulama aşamalarında üç kurum önemlidir: (1) piyasa, (2) siyaset, (3) bürokrasi. Bu kurumların önem sırası da piyasa ekonomisi modeli içinde burada sıralandığı biçimdedir. Piyasa, toplumun taleplerine göre üretim yaparken piyasada yer alan tüketicilerin temel güdüsü elde edecekleri faydayı, firmaların temel güdüsü ise kârlarını maksimize etmektir. Siyasetçi, bu örgütlenme türünde, genel olarak, seçimle işbaşına gelir. Seçimle işbaşına geldiği için siyasetçinin temel güdüsü oylarını maksimize etmektir. Bürokrat, siyasetçi tarafından atanarak işbaşına gelir. Onun amacı ise yetkisini maksimize ederek otoritesini güçlendirmek ve yerini korumaktır. Böylece piyasa ekonomisinde, kumanda ekonomisinden farklı olarak, üç maksimizasyon olgusu çıkar karşımıza: (1) Tüketicinin fayda maksimizasyonu ve firmanın kâr maksimizasyonu çabası, (2) siyasetçinin oy maksimizasyonu ç

Maastricht Yakınlaşma Kriterleri Karşısında Avrupa’nın Güncel Durumu

Resim
Kopenhag Kriterleri Avrupa Birliği’ne (AB) tam üyeliğin koşullarını, Maastricht Kriterleri ise AB üyesi ülkelerin Ekonomik ve Parasal Birliğe katılabilmeleri için gerekli koşulları belirleyen düzenlemelerdir. Bu kriterleri sıralayalım: (1) Fiyat İstikrarı: Enflasyon oranı, AB üyesi ülkeler arasında enflasyon konusunda en düşük orana sahip üç ülkenin enflasyon oranı ortalamasını 1,5 puandan fazla aşmamalıdır. (2) Mali Disiplin: AB üyesi ülkelerin toplam kamu borçlarının GSYH’lerine oranı yüzde 60’ı geçmemelidir. Üye ülkelerin bütçe açıklarının GSYH’lerine oranı yüzde 3’ü aşmamalıdır. (3) Faizler: Üye ülkelerde 12 aylık dönemde uygulanan faiz oranı, fiyat istikrarı açısından en iyi performans gösteren üç ülkenin faiz oranları ortalamasını 2 puandan fazla aşmamalıdır. (4) Devalüasyon: Üye ülkelerin parası son iki yıl içinde bir başka ülke parası karşısında devalüe edilmemiş olmalıdır. Şimdi bu kriterler açısından Avrupa Birliği’nin son üç yıllık verilerini bir tabloya dökelim: Avrupa’da

Son Dönemde Okuduğum En İyi Ekonomi Kitabı: Skidelsky, Para ve Devlet

Robert Skidelsky, Para ve Devlet – Ana Akım İktisadın Eleştirisi (çeviri: Barış Gönülşen), Tellekt (Can Sanat Yayınları), 2021   Robert Skidelsky, zamanımızın önde gelen iktisat tarihçileri arasında yer alıyor. Eğitimini tarih alanında (Oxford Üniversitesi) aldıktan sonra bir süre tarih, felsefe ve Avrupa Çalışmaları üzerinde sonra uluslararası çalışmalar konusunda ve en sonunda da siyasal ekonomi dersleri verdi. Siyasetin de içinde buldu, aktif görevler aldı. Baron unvanı taşıyan ve Lordlar Kamarası üyesi olan Skidelsky”nin en ünlü eseri, John Maynard Keynes”i anlatan üç ciltlik, ödüllü, biyografidir. Bu biyografiyi okumuş ve çok beğenmiştim. Kitaptan Bazı Alıntılar “Devlet, etkin piyasa mübadelesi için gereken şartları temin etmekle sınırlı kalmalıydı. Makro politikaların tek görevi para arzını kontrol etmekti.” “2008 çöküşünün nedeni özel borç birikimiydi; bu da büyük oranda borç verenler tarafındaki sahtekârlıkla borçlananlar tarafındaki miyopluğun bir sonucuydu.” “Parasa

Hükümetin Yeni Ekonomi Politikası Üzerine Görüşler

Resim
 Hükümet yetkilileri, bir süredir, faizleri düşürerek kuru yükseltmeye ve bu yolla ihracatı artırıp ithalatı düşürerek cari açığı kapatmaya dayalı yeni bir ekonomi programını uygulamaya başladıklarını anlatıyorlar. Bu uygulama sonucunda cari açığın düşeceğini, kurun yüksekliğinin bir çeşit ithal ikamesi yaratarak yerli üretimi artıracağını savunuyorlar.  Kurgulanan bu gelişme gerçekleşirse enflasyon üzerindeki kur baskısı azalacak, sonuçta enflasyon düşecek. Kurun yükselişi ya da TL’nin dış değer kaybı hükümetin bu modelinde çözümün anahtarı olarak ortaya konuyor. Piyasa temsilcileri bu konuda hükümetle aynı görüşü paylaşmıyor ve bu politika değişikliğinin ekonomide ciddi sorunlar yaratacağını düşünüyor. Finans kesimi temsilcileri kurdaki serbest yükselişin ekonomide yeni sorunlar yaratacağını, dış borçların iç yükünü artıracağını, reel kesim temsilcileri ise kurdaki yükselişten destek alarak yerli üretimi ithalat yerine ikame etmenin kısa sürede mümkün olmayacağını, bu arada ithal g

Faizi Düşürünce Ne Oldu?

Resim
Enflasyon, faizden önceki aşama olduğu için faiz, ilk bakışta enflasyonun sonucu gibi görünür ama aslında enflasyon da faiz de başka şeylerin sonucudur. O nedenle çözümü bulabilmek için zincirin ilk halkasına kadar geri gitmek gerekir. Son yazılarımda sıkça kullandığım şemamı bir kez daha yazayım: Görüleceği gibi faizi yükselten şey aslında ülke riskinin yükselmesiyle başlayan zincir reaksiyonlardır. Ülke riskinin yüksek olduğunu anlamak için bakılması gereken gösterge CDS primidir. Bu prim 300 baz puanın üzerindeyse ülke aşırı riskli demektir. Türkiye’nin CDS primi 411’dir. Bu oranla Türkiye, dünyanın en riskli birkaç ülkesi arasındadır. Bu zincir reaksiyonların çözümü için en başa gidip riski düşürmeye çalışmakla başlamamız gerekirken biz tam tersini yaparak sondan başlıyoruz ve faizi indiriyoruz. Bakın sonra ne oluyor? Kurun ve enflasyonun yüksek olduğu ve daha da yükselmeye eğilimli olduğu bir ortamda faizi düşürünce riskleri yükseltmiş oluyoruz ve kurla yükseliyor sonra şemadaki r

TL'nin Değer Kaybının Nedenleri

Resim
Yanlış kullanılan bir kavram: Devalüasyon Son yıllarda pek çok kez sorup yanıtlamaya çalıştığımız bir soru bu. Defalarca yaptığım bir yanlış kullanım düzeltmesini bir daha yapayım: TL’nin yaşadığı değer kaybının adı değer kaybıdır devalüasyon değil. Çünkü devalüasyon teknik olarak sabit kur rejiminde ve idari bir kararla olur. Devalüasyon olması için kur rejiminin sabit kur rejimi olması gerekir. Oysa biz uzun süredir dalgalı kur rejiminin içindeyiz. Devalüasyon olması için paranın yabancı paralar karşısında değerinin düşürülmesi için idari bir karar alınması gerekir. Oysa dalgalı kur rejiminde paranın yabancı paralar karşısındaki değeri piyasada oluşan arz ve talebe ve hiçbir idari karar alınmasına gerek kalmaksızın göre anlık olarak değişime uğrayabilir. Otuz yıldan fazla süredir dalgalı kur rejimi içinde olan Türkiye’de bu dönemde birkaç devalüasyon da olmadı değil. Mesela 1994 krizinde Türkiye dalgalı kur rejimindeyken devalüasyon yaparak dünya ekonomi tarihine geçmişti. Bunu son

Türkiye'yi Anlama Rehberi

Resim
Türkiye, anlaşılması kolay olmayan ilginç bir ülkedir. Bırakın yabancıları, içinde yaşayanlar bile tam olarak anlayamazlar neler olup bittiğini. Bu anlaşılmazlığın temel nedenlerinden birisi okullarda okutulanlarla yaşamdaki olayların ters olmasındandır. Hatta çoğu insan bunu ‘Burası Türkiye, burada teori sökmez’ diye yorumlar. Bu söylemdeki teoriyi kaldırıp yerine aklı koyarsanız olay çözülür. Mesela enflasyonun yüksek olduğu ve kur baskısı nedeniyle daha da yükselmesinin beklendiği bir ortamda normal politika reaksiyonu merkez bankasının faiz artırmasıdır. Bizde bunun tersi sık sık yapılır. Yani enflasyon yüksek olduğu ve kur baskısıyla daha da yükselmesi beklendiği halde merkez bankası faiz indirimine gidebilir. Ya da Merkez Bankası faizi yükselterek sıkı para politikasına geçerken Maliye Bakanlığı, vergileri düşürüp harcamaları artırarak gevşek maliye politikasına giriş yapabilir.   Türkiye’yi anlamanın belki de en kolay yolu birçok şeyi tersten okumak veya sözcüklerin yerini d

Mali Sürüklenmede Son Durum

Resim
Bir ekonomide vergi gelirlerindeki otomatik artışın ekonomi üzerinde ters etki yaratarak büyüme hızını düşürmesine mali sürüklenme (fiscal drag) deniyor. Mali sürüklenme genellikle enflasyonist dönemlerde ortaya çıkar. Enflasyon, gelirlerin nominal olarak (görünürde) artmasına ve kişilerin, artan oranlı tarife nedeniyle giderek daha yüksek vergi oranlarına girmelerine ve dolayısıyla daha fazla vergi ödemelerine yol açar. Reel gelirleri artmadığı halde daha fazla vergi ödedikleri için kullanılabilir gelirleri düşen kişiler, ister istemez tüketim harcamalarını azaltmak zorunda kalırlar. Bu gidişin sonucu olarak da ekonomide toplam talep düşer. Talep düşüşü GSYH’nin de düşmesine yol açar. Sonuçta ekonomide enflasyonla birlikte resesyona yani slumpflasyona doğru gidiş başlayabilir. Böyle bir durumda uygulanacak maliye politikası, vergi tarifelerinin enflasyondan dolayı görünürde artan gelirleri vergilemeyecek biçimde yeniden düzenlenmesini gerektirir.   2020 ve 2021 yıllarını örnek a

İşler Karışıyor

Resim
Küresel kriz çıktıktan kısa süre sonra, önce ABD ve Birleşik Krallık Merkez Bankaları (Fed ve BOE) para basarak piyasadan tahvil ve bonoları toplamaya ve bu yolla piyasaya likidite sürerek canlılığı sağlamaya yöneldiler. Onları Euro Bölgesi ve Japonya Merkez Bankaları (AMB ve BOJ) izledi. Bu dört merkez bankasının ortak hedefi çıkardıkları paranın rezerv para olmasına güvenerek enflasyonu dünyaya yaymak ama büyümeyi kendi ülkelerinde gerçekleştirmekti. Uzunca bir süre bu politika başarıyla uygulandı. Bu üç ülke ve bir bölgede piyasaya sınırsız para sürüldüğü halde enflasyon olmadı. Ne var ki bu yıl görünüm değişmeye başladı. Aşağıda bu üç ülke ve bir bölgeye ilişkin büyüme ve enflasyon grafikleri yer alıyor (grafikler için kaynak: https://tradingeconomics.com/ ) ABD, Euro Bölgesi ve Birleşik Krallık para basarak ekonomiyi canlandırma politikasını bir süre başarmış görünseler de sıra belli ki faturayı ödemeye gelmiş: Enflasyon denetimden çıkmaya yönelmiş. Buna karşılık Japonya Merkez

Daha Ucuza Daha Çok Mal Satarak İhracatı Artırdık Diyoruz

Resim
İhracat birim fiyat endeksi; belli bir yılı baz alarak (100 kabul ederek) ihraç edilen mal ve hizmetlerin birim değerinde meydana gelen değişmeleri gösteren endekstir. İthalat birim fiyat endeksi; belli bir yılı baz alarak (100 kabul ederek) ithal edilen mal ve hizmetlerin birim değerinde meydana gelen değişmeleri gösteren endekstir. Türkiye’de her iki endeks için de baz yılı 2015’tir (2015 = 100.) Dış ticaret hadleri; ihracat birim fiyat endeksinin ithalat birim fiyat endeksine bölünmesiyle bulunan bir orandır. Dış Ticaret Hadleri = İhracat Birim Fiyat Endeksi / İthalat Birim Fiyat Endeksi Dış Ticaret Hadlerinin baz alınan yıla göre eğer 100’ün üzerinde olması ihraç fiyatlarının ithal fiyatlarının üzerinde seyrettiğini, dış ticaretin ülke lehinde olduğunu gösterir. Buna karşılık dış ticaret hadlerinin baz alınan yıla göre 100’ün altında olması ihraç fiyatlarının ithal fiyatlarının altında seyrettiği, dış ticaretin ülke aleyhinde olduğu anlamına gelir. Aşağıdaki grafik Türkiye’

Ekonomide Sokak Teorileri

Resim
Finanse Edildiği Sürece Cari Açık Sorun Olmaz Sokak kültürünün geliştirdiği en önemli ekonomi teorilerinden birisi finanse edildiği sürece cari açık sorun olmaz teorisidir. Bu teori harika bir totoloji örneğidir. [i] Cari açık, finanse edilmeden yaratılamaz. Bir başka deyişle örneğin ihracattan fazla ithalat yapabilmek için aradaki farkın finansmanını bulmak gereklidir. Bu farkın finansmanı bulunamayacaksa zaten cari açık oluşmaz. Buradaki sorun cari açığın nasıl finanse edileceğidir. Faiz Neden Enflasyon Sonuçtur Türkiye ekonomisinin son otuz yılına damgasını vuran sokak teorilerinin başında gelir. Türk insanı mucizelere inanmaya meraklı olduğu için bu teoriyi sevmiş ve benimsemiştir. Defalarca denenmiş, faiz düşürülmüş olmasına karşılık enflasyon inmek bir yana yükselmiş olsa da yine de denenmeye devam edilmektedir. İşin doğrusu enflasyonun yükseldiği yerde faizin de yükseleceğidir, enflasyon düşerse faizin düşeceği şeklindedir. Aksi olursa yani enflasyon yükseldiği halde faiz

Yaban

Yaban, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun çok tartışılmış, çok beğenilmiş bir o kadar da eleştirilmiş romanıdır. Yaban’ı belki de en iyi özetleyen cümleleri Fethi Naci yazmıştır:  ‘Yaban, dünyadan elini eteğini çekmek isteyen bir aydın kişinin acı ve korkunç bir hakikatle karşı karşıya gelmesinin tepkilerini anlatır. Aydın kişi ile köylüler (acı ve korkunç hakikat) arasındaki düşünce ayrılığı bütün ayrıntılarıyla verilmiştir. Sağ kolumu ben onlar için kaybettim diyen Ahmet Celal, bir yandan da köylülerin geriliği, cehaleti karşısında aydınlar takımını suçlayan bir aydın kişidir. Yakup Kadri hep Ahmet Celal'in karamsar gözüyle bakar olaylara, kişilere: Ama bu, söylenmesi yürek isteyen birtakım acı gerçeklerin söylenmemesine engel olmaz. Yaban'ın en önemli yanı da burasıdır. Ne var ki Yakup Kadri'nin, Ahmet Celal'e, Emine'den biraz sevgi görünce, Türk köylüsü ile Türk entelektüeli arasındaki acıklı davadan hiçbir eser kalmadığını söyletmesi kişiyi yadırgatıyor; pek ucuz