Kamu Kesimi ve Özel Kesimin Borçları

I.Kamu Kesimi Borç Yükü Oran Olarak Azalıyor
(Milyar TL)
2008
2014
Kamu Kesimi Brüt Borç Stoku
408,3
650,5
   İç Borç Stoku
295,8
443,6
   Dış Borç Stoku
112,5
206,9
TCMB Net Varlıkları
60,4
304,4
Kamu Varlıkları (Mevduat ve Menkul Kıymetler)
41,5
77,4
İşsizlik Sigortası Fonu Net Varlıkları
38,4
81,4
GSYH
950,5
1.749,8
Kamu Kesimi Brüt Borç Stoku (%)
43,0
37,2
Kamu Kesimi Net Borç Stoku (%)
28,2
10,7

(1) Kamu kesimi toplam brüt borç stoku 200 8 yılında 408,3 milyar ve bunun GSYH’ye göre oranı yüzde 43 iken bu miktar 2014’de 650,5 milyar TL’ye yükselmiş buna karşılık borç stokunun GSYH’ya oranı (GSYH’nın daha hızlı büyümesi sonucu) yüzde 37,2’ye düşmüş bulunuyor.
(2) Kamu kesimi borç stokundaki artış iç borç stokundaki artıştan kaynaklanıyor. Dış borç stoku 2008 yılında 78,3 milyar dolar iken 2014 yılında 117,7 milyar dolar olmuş görünüyor. TL olarak dış borç stokunda yaşanan hızlı artış (112,5 milyar TL’den 206,9 milyar TL’ye) TL’nin Dolara karşı değer kaybından kaynaklanıyor.
(3) Kamu kesimi brüt borç stokunu netleştirirken TCMB’nin varlıkları, kamu varlıkları ve işsizlik sigortası fonu varlıkları düşülüyor. Bu durumda kamu kesimi net borç stokunun GSYH’ya oranı 2008 yılında yüzde 28,2 olarak hesaplanırken 2014 yılında yüzde 10,7 olarak hesaplanıyor. Kamu kesimi net borç yükünde görülen bu ciddi gerilemede varlıklarda görülen artışların etkisi var.

Bu tabloya bakarak kamu borç stokunda ve yükünde küresel krize karşın oldukça olumlu bir gelişmenin yaşandığını ve siyasal iktidarın bu alanda başarılı bir maliye politikası izlediğini söyleyebiliyoruz.  

II. Kamu Kesimi Dış Borç Yükü Azalıyor, Özel Kesim Dış Borç Yükü Artıyor
(Milyar USD)
2008
2014
Türkiye Brüt Dış Borç Stoku
281,2
402,4
   Kamu Kesimi
78,3
117,7
   TCMB
14,1
2,5
   Özel Kesim
188,8
282,2
      Bankalar
54,2
144,2
      Diğer Finansal Kuruluşlar
21,1
20,8
      Reel Kesim
113,4
117,2
GSYH
742,1
800,0
Türkiye Dış Borç Stoku / GSYH (%)
37,8
50,3

(1) Türkiye’nin toplam dış borç stoku 2008 yılında 281,2 milyar dolardan 2014 yılında 402,4 milyar dolara, dış borç stokunun GSYH’ya göre oranı da yüzde 37,8’den yüzde 50,3’e yükselmiş bulunuyor.   
(2) Kamu kesiminin ve TCMB’nin dış borç stoklarında önemli miktarlarda gerileme olmasına karşılık özel kesim dış borç stokunda ortaya çıkan artış bu gerilemelerden fazla olduğu için toplam dış borç stokunda artışa neden olmuş görünüyor.  
(3) Özel kesim dış borç stokundaki en önemli artış reel kesim dış borç stokunda görülüyor.

Bu tabloya bakarak kamu kesiminin dış borç yükünde azalma olduğunu, başta bankacılık kesimi olmak üzere özel kesimin dış borçlarında ise kamu kesimindeki azalmadan çok daha yüksek bir artış olduğunu söyleyebiliyoruz.

III. DİBS’ler Kimin Elinde?
(%)
2004
2015 Şubat
Yurtiçi Yerleşikler
92,9
79,1
   Bankalar
44,9
47,6
   Banka dışı Kesim
49,4
29,5
   TCMB
7,6
2,0
Yurtdışı Yerleşikler
7,1
20,9

(1) DİBS’lerin (Devlet Tahvili ve Hazine Bonoları) mülkiyet yapısında 2004’den 2015’e ciddi bir değişim görülüyor. 2004 yılında DİBS’lerin yüzde 92,9’u yurtiçi yerleşiklerin yüzde 7,1’i yurtdışı yerleşiklerin elindeyken 2015 yılında yurtiçi yerleşiklerin payı yüzde 79,1’e düşmüş, yurtdışı yerleşiklerin payı ise yüzde 20,9’a yükselmiş.
(2) Bankaların DİBS payında fazla bir değişiklik olmazken banka dışı esimin payında ciddi bir gerileme yaşanmış.
(3) TCMB’nin DİBS stokundaki payı oldukça azalmış.

Bu tabloya bakarak DİBS faizlerinin yurtdışı yerleşikler için çekiciliğinin artmasına karşılık yurtiçi yerleşikler için çekiciliğini yitirdiği sonucuna ulaşabiliriz. Bunun temel nedeni yabancıların ülkelerinde enflasyon ve faizlerin sıfıra yakın olması sonucu Türkiye’den yüksek reel faiz elde etmelerine karşılık Türkiye’deki yatırımcıların Türkiye’deki yüksek enflasyon nedeniyle düşük reel faiz elde etmesidir (bu konunun ayrıntısı için şu yazıma bakılabilir: (http://www.mahfiegilmez.com/2012/09/turke-baska-yabancya-baska-reel-faiz.html)

IV. Dış Borçların Döviz Bileşimi
Dış Borcun Döviz Cinsi
Milyar USD
%
Toplam
402,4
100
USD
231,8
57,6
Euro
127,8
31,7
Diğer
15,3
3,7
TL
28,4
7,0

(1) Türkiye’nin dış borçlarında büyük ağırlık dolar cinsinden borçlardadır. Dolar ve Euro borçlar toplamı, toplamın yüzde 89’undan fazladır.
(2) TL cinsinden dış borçlanmalarda son zamanlarda artış görülmeye başlanmıştır.
Bu tablo bize dış finansman yükümüzün önemli ölçüde dolara dayalı olduğunu, USD/TL kuru nda Dolar lehine artışların bu çerçevede kamu kesimi ve özel kesimin mali yapısını olumsuz etkilediğini söylememiz mümkündür.

V. İç Borç Stokunun Vade ve Faiz Yapısı
İç Borç Stokunun
2014 Şubat
2015 Şubat
Ortalama Vadesi (ay)
61,5
71,9
Ortalama Faiz Oranı (%)
10,9
8,1

(1) Son bir yıl içinde iç borç stokunun ortalama vadesi 61,5 aydan 71,9 aya uzamıştır. Bu gelişme kamu finansmanını rahatlatan bir gelişmedir.
(2) Yine son bir yılda iç borçlanmanın ortalama faizi yüzde 10,9’dan yüzde 8,1’e gerilemiştir. Bu da yine kamu finansmanını rahatlatan bir gelişmedir çünkü borçlanmanın maliyeti düşmektedir.

Bu olumlu gelişmeleri dikkate alırken 2014 yılı Ocak ayının sonlarına doğru TCMB’nin politika faizini yüzde 4,5’dan yüzde 10’a yükseltmesinin iç borçlanma faizlerinde yükselmeye ve vadelerde kısalmaya yol açtığını gözden uzak tutmamak gerekir. Zaman geçtikçe bu olumsuzluk tersine dönmeye yönelmiştir.

VI. Türkiye’nin Kredi Notu
Uzun Vadeli Yabancı Para Cinsinden Kredi Notu
Mevcut Durum
Standard and Poor’s (S&P)
BB + (Negatif görünüm)
Moody’s
Baa3 (Negatif görünüm)
Fitch
BBB- (Durağan görünüm)

Türkiye’nin dış borçlanma miktarını, vadesini ve maliyetini etkileyen unsurlardan birisi de üç büyük kredi değerlendirme kuruluşunun verdiği kredi notlarıdır. Türkiye, Moody’s ve Fitch’den yatırım eşiği notuna, S&P’den ise yatırım eşiğinin altında bir nota sahiptir. Fitch ve Moody’s yakın geçmişte bu notları teyit etmişlerdir.

VII. Özet ve Sonuç
AKP iktidarının ekonomide en başarılı olduğu alanlardan birisi kamu maliyesi alanıdır. Bütçe açıklarının yüzde 2’nin altına çekilmesi ve uzun yıllardır faiz dışı fazla verilerek kamu borçlarının artmasına engel olunması sonucu kamu kesimi borçlarında düşüşler ortaya çıkmıştır. Bu düşüşler dış borç stokunda mutlak (yani miktar olarak), iç borç stokunda ise oran olarak (yani GSYH’nın yüzdesi olarak) düşüş şeklinde görülmüştür. Buna ek olarak kamu kesimi iç borç stokunun vadeleri uzamış, faiz yükleri de düşmüştür.

Kamu kesimi borçlarındaki düşüşe karşılık bu dönemde borç yükü özel kesime kaymıştır. Özel kesim özellikle dış borç stokunu hızla artırmış ve adeta kamu kesiminin boşalttığı yeri fazlasıyla doldurmuştur.

Önümüzdeki dönemde özel kesimin bu yüksek dış borç yükünü en fazla etkileyecek değişken USD/TL kurunda TL aleyhine ortaya çıkacak artışlar olacaktır.

Euro artışı ihracatçının lehine olsa da Dolar artışı aleyhinedir. Çünkü ağırlığı Dolarla olan borçlarının TL karşılığı da artmaktadır.

Kaynak: Yazıda kullanılan sayısal ve oransal verilerin tamamı Hazine Müsteşarlığının Mart 2015 Borç Yönetimi Raporundan ve aynı idarenin web sitesindeki istatistiklerden derlenmiştir.

Yorumlar

  1. Hocam,

    Kararımı verdim:

    Artık bir Mahfistim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İktisattan nefret eden bendim ama şuanda elimden iktisat kitabı düşmüyor ve bu Mahfi hocama denk geldiğimden sonra oluşan bir durum.

      Sil

  2. Ekonomiyi rakamlarıyla konuya uzak kişilere bile basitleştirerek anlattığınız için teşekkürler. Bu tablo şunu da düşünmemizi gerektirmez mi acaba; Özel kesim dış borçlanma konusunda limite ulaşmıştır.Kamunun bundan sonra tekrar bayrağı eline alması bir mecburiyet halini almıştır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Bence kamu da bayrağı almasın özel kesim de daha fazla borçlanmasın.

      Sil
    2. Hocam aslında ifade etmek istediğim ;Kamunun Özel sektörün döviz borcunun bir kısmını üzerine alarak onların TL borçlanmasıyla trampa etmesi.Böyle bir düzenleme dışarıya karşıda güven verir.

      Sil
  3. ŞUBAT 2015 CARİ AÇIĞININ 4.3 MİLYARLIK KISMI KAYNAĞI BİLİNMEYEN YOLLARLA KAPATILDI!

    PEKİ KONUNUN "DERİNİNE" İNİNCE NELERLE KARŞILAŞIYORUZ?

    (Mert Yıldız
    10 Nisan 2015)

    Bugün (10 Nisan Cuma) cari açık günü. Merkez Bankası her ayın 10’unda cari açık verisini açıklar.

    Gazetelere manşet bile olmaz ama bu veri Türkiye’nin iç ve dış siyasetine çok önemli etkileri olan bir veridir aslında.

    Nasıl mı? Anlatayım...

    Ülkemize giren döviz ve çıkan dövizi bu veriden takip edebiliriz. Bizim gibi cari açığı bulunan ülkeler bu açığı finanse etmek zorundadır. Peki nasıl?

    Birkaç yolu var:

    Doğrudan yatırım (yabancı gelip bizde fabrika veya emlak alır),
    Portföy yatırımı (yabancı Türkiye'den hisse veya bono alır) veya yabancı bankalar bizim şirketlerimize borç verir.
    Hiçbiri olmazsa açığı kapamak için Merkez Bankası rezerv satar.

    SON MODA YÖNTEM: ALLAH KERİMDİR

    Aslında son dönemde revaçta olan bir yöntem daha var. Teknik dilde ‘Net Hata Noksan’ (NHN), halk dilinde ‘Allah kerimdir...’

    Bir para geldiğini biliyoruz ama kaynağını tespit edemiyoruz. Şubat ayında cari açığın 4.3 milyarlık kısmını kaynağı bilinmeyen bu dostlarımız kapattı. Allah onlardan razı olsun.

    BİLDİĞİNİZ "BAVUL TİCARETİ" AMA BİLDİĞİNİZ GİBİ DEĞİL

    Genelde bu tür kaynağı bilinmeyen para illegal yollardan ülkemize giriyor. Bunun büyük çoğunluğu sınırlarda kontrol edilmeyen araba, tır, uçakla taşınan bavullar. Bu sektörün adı da bavul ticareti.

    Eskiden ülkemizde çok yaygındı bu bavul ticareti. Yerli üretim sınırlıydı. Her malı ithal edemezdiniz. Bu yüzden yurtdışına gidenler müzik seti, televizyon gibi bilimum ürünü bavula doldurup Türkiye’de vergisiz satardı. Bavul genişledikçe genişledi. Bu sayede bir kesim zengin bile oldu.

    Artık o günler geride kaldı. Önce gümrük gözetimimiz ıslah oldu. AB Gümrük Anlaşması’yla ithal ürünler arttı. Üretimin de çeşitlenmesiyle bavul ticareti ortadan kalktı. Artık dışarıda üretilip de Türkiye’de bulamayacağımız mal yok gibi. Fiyatlar arasında bazen ufak tefek farklar oluşuyor fakat bu farklar bilet alıp o ülkeye uçup Türkiye’ye illegal yoldan ithal etmenize değecek kadar değil.

    "SARRAF" İLE "RIZA"

    Bugünlerde iki türlü bavul ticareti kaldı:

    Birincisi çok masum: Türki cumhuriyetlerde yaşayan dostlarımız Türkiye’ye gelip bavullarını doldurup ülkelerine geri dönüyor. İstanbul Atatürk Havalimanı’nda F ve G kapılarına doğru giderseniz bu arkadaşların bavullarını daha yakından inceleyebilirsiniz.

    İkinci tür bavul ticareti biraz daha kârlı. Çünkü bu bavulda müzik seti ve laptop taşınmıyor, külçe külçe altın kaçırılıyor. Genelde İran, Irak ve Suriye gibi güneydoğu komşularımıza.

    Diyeceksiniz "külçe külçe altın bavula sığar mı? Sığsa da bavul yırtılır"... Haklısınız, bu yüzden bu işle ilgilenen özel kişiler var.

    Bu kişilere ‘sarraf’ deniyor. Sarraf arapça bir kelime. Sa-ra-fa (صرف 'ödemek') fiilinin isim hali. Sarraf ödeyen kişi oluyor. Örneğin ‘masraf’ da aynı fiil kökünden geliyor. Öyle işte. Devlet büyüklerinin ‘rıza’sını alırsanız bu işle uğraşabilirsiniz. ‘Rıza’ (رضى) da Arapça bir kelime, ‘tatmin olmak’ demek. Bilmiyorum, tezatı görebiliyor musunuz?

    ++

    YanıtlaSil
  4. ++

    Eğer meslek ismi konusunda söylediklerime inanmıyorsanız sözlükten bakabilirsiniz. Eğer altın ticaretine inanmıyorsanız aşağıdaki görsele bakabilirsiniz.

    Görsel için linki ziyaret ediniz:

    Ocak 2005 - Ocak 2015 arası yıllık altın ihracatı (milyon dolar), TCMB verileri:

    http://www.diken.com.tr/wp-content/uploads/2015/04/mert-yildiz-grafik-j.jpg

    Eğer ülkemizde çok ciddi bir altın madeni bulunmadıysa (ki bulunmadı); "nedir bu altının kaynağı?" diye sormak lazım. Kaynağı işte bu iş: 'Sarraflık'

    ALAN MUTLU SATAN MUTLU

    Aslında iş basit. İran gibi bankacılık sistemine ambargo uygulanan ve ABD Doları cinsi ödemeyi kabul edemeyen bir ülkeden kaçak petrol alıp Türkiye’ye sokuyorsunuz. Peki Dolar ödemeleri kabul edemiyorsa nasıl ödeyecekseniz? Türk Lirası’yla değil herhalde, altınla. Ama Türkiye’de yeteri kadar altın yok...

    O zaman bir Afrika ülkesinden legal veya illegal yoldan Türkiye’ye altın ithal ediyorsunuz. Legal yoldan ettiyseniz bir kamu bankasını (mesela Halk Bank olabilir) kullanarak bu altınları sisteme sokmuş gibi gösteriyorsunuz ama gerçekte altınları aynı bavula koyup illegal bir şekilde İran’a gönderiyor, almış olduğunuz petrolün ödemesini yapıyorsunuz.

    Petrolü alan mutlu çünkü ucuza petrol alıyor. Petrolü satan mutlu çünkü ülkede ambargo var, Avrupa’ya petrol satamıyor.

    Artık bu tür ticaret çok gelişti. Altınla başladık, şimdi terör örgütlerine silah yardımı şeklinde devam ediyor.

    BAVULLA GELEN BAVULLA GİDER

    Ha bavul ha konteyner ne önemi var?

    Bu ticaretin iki önemi çok önemli etkisi var. Biri ekonomik, diğeri politik.

    Ekonomik etkisi cari açığa. Bu sağlam bir finansman kanalı değil. Bavulla gelen, bavulla gider.

    Cari açığı finanse edemezseniz Türk Lirası değer kaybeder.

    Döviz açığı bulunan şirketler ödeme yapmakta zorlanır.

    KÜFRETSENİZ DE KAHRAMAN GİBİ KARŞILANIRSINIZ

    Ama bu yeni bir şey değil. Daha önemlisi siyasi etkileri:

    Siz tek başınıza bütün Batı’nın ambargo uyguladığı rejimi illegal yollarla ayakta tutuyorsanız, Batı’yla aranızın iyi olmasını bekleyemezsiniz. Ama İran’a böyle bir iyilik yaptıktan sonra ziyaretinizden önce küfretseniz de kahraman gibi karşılanırsınız.

    Hayatta doğru dostları seçmek çok önemlidir. Bugün İran dostumuz. Bizi yüceltir ama yarın öbür gün bu ambargolar kaldırıldıktan sonra bizim sarraflarımıza ihtiyacı olmadığında yaptıklarınızı yüzümüze vurmaya kalkarsa?

    Yarın öbür gün Suriye üçe bölünürse (Kürtler, Sünniler ve Aleviler olarak) komşunuzun düşmanına silah yardımı yapmış olmak ilişkilerimizi nasıl etkiler sizce?

    Sonuç itibarıyla cari açık deyip geçmeyin. Görüyorsunuz bu aylık verinin iç ve dış siyasete etkisi büyük.

    Bugüne kadar Türkiye’nin gördüğü her büyük kriz bu cari açığın finansmanı yüzünden oldu.

    Para bulamadık battık.

    Bundan sonraki krizlerde cari açık yüzünden olacak gibi ama ekonomik değil, siyasi krizler olacak.

    http://www.diken.com.tr/kerim-sarraf-riza-ve-digerleri/

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. C.başkanının iran ziyaretinde kendi ülke para birimleri ile ticaret konusunun açılmasının sebebi budur. Dolar ve euroyu devreden çıkarmanın en güvenli yolu olacağı nettir.

      Sil
    2. Dolar ve Euroyu devreden çıkarmak sanıldığı kadar kolay değil. Ne TL Ne de İran Riyali karşılıklı ticaret dışında başka yerde kullanılabilir paralar değil. Yani aslında TL ile Riyal kullanılarak ticaret yapalım demek üç aşağı beş yukarı barter ticareti yapalım demektir.

      Sil
    3. ABD hazretleri, komşularımızla ticaretimize karışmasın o zaman. Burnumuzun dibindeki komşudan en ucuz petrolü almak bizim ülkemizin hakkı...

      Sil
    4. O kadar kolay degil. Turkiye'nin BM üyesi olarak uymakla hükümlü olduğu kanunlar var. Legal olarak, BM ambargosu konulan bir ulke ile ticaret yapmak, Turkiye'yi zor duruma düşürür. Kısa vadede bir süre yaptık zaten, bkz Zarraf.

      Sil
    5. ABD nin en büyük silahı dolar dir. Saddam zamanından ticareti artık euro ile yapacağım dediğinde sonu ipte sallanmak oldu. Bu nedenle ABD bu silah uğruna herseyi yapar.

      Sil
    6. Ülkelerin kendi ticaretini istediği para birimiyle yapması kadar doğal bir şey olabilir mi? Arap dünyasında saygınlık kazanmış olmakla birlikte, Batı dünyasında diktatör olarak tanımlanır Saddam Hüseyin. Onun kadar ülkesini seven milliyetçi bir devlet adamı geldi mi acaba daha önce Irak yönetimine...Ülkesinin çıkarlarını korumak ve batının Irak içişlerine karışmasını önlemek uğruna bedel olarak canını verdi. ABD, İngiltere ve bu ikisinin piyonları artık diğer ülkeleri sömürmeyi bırakmalı. petrol ve maden uğruna insanlar ölmemeli, savaşlar çıkmamalı. Adil bir dünya düzeni kurulmalı. Hiçbir ülke, diğerinin ne ticaretine, ne içişlerine ne de siyasetine karışmamalı, ... diye düşünüyorum...

      Sil
  5. 7 HAZİRAN'DAN SONRA EKONOMİ POLİTİKASI KÖKTEN DEĞİŞİRSE?

    (Alaattin Aktaş,
    10 Nisan 2015)

    http://www.dunya.com/7-hazirandan-sonra-ekonomi-politikasi-kokten-degisirse-159477yy.htm

    Ekonomi politikasında bir değişiklik söz konusu olursa, bunun yönü belli. Daha sıkı maliye ve daha sıkı para politikası uygulama yönünde fazla bir hareket alanımız yok zaten. Dolayısıyla, olsa olsa genişletici politikaları uygulamaya koyarız. Hem bu yönde güçlü bir eğilim, güçlü bir istek de yok değil.

    Her ne kadar Saray'daki zirvede faiz konusu tatlıya bağlanmış görünüyorsa da, herkes biliyor ki sorun aslında halının altına süpürüldü, ertelendi! Ve yine herkes biliyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan faizin daha aşağıda oluşmasından yana.

    Şimdi önümüzde, mevcuttan çok farklı görünmeyen, ama aslında yepyeni bir süreç uzanıyor. Çok büyük olasılıkla 8 Haziran sabahına yine AKP iktidarıyla uyanacağız. Ama temel değişiklik ekonomi yönetiminde olacak.

    Bir kere hükümette Ali Babacan yok. Kimi yorumlara göre hükümet ile ve özellikle Erdoğan ile Merkez Bankası arasında kalkan görevi gören Babacan... Bu koltuğu kimin dolduracağı da önemli. En yakın aday olarak iki isim öne çıkıyor. Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak ve eski BİST Başkanı İbrahim Turhan. İbrahim Turhan'ın, BİST Başkanlığı'ndan önce Merkez Bankası Başkan Yardımcılığı görevinde bulunduğunu da anımsayalım.

    Saray'daki "Erdoğan-Babacan-Başçı zirvesi"nde; faiz çok düşürüldüğü takdirde bunun kurları fırlatacağı ve kur artışının da bir dizi olumsuzluğa yol açacağı; enflasyonu zıplatacağı, ayrıca çok önemsenen milli geliri ve kişi başına geliri hatırı sayılır ölçüde aşağı çekeceği herhalde en çok konuşulan konular olmuştur. Kim bilir belki de faiz konusu bu tehlikeler yüzünden tatlıya bağlanmıştır. Milli gelirle ilgili veri, makro bir gösterge ve vatandaşın umurunda bile değil. Ama kur artışından kaynaklanacak enflasyon zıplaması, doğrusu 7 Haziran'a çok belirgin etkide bulunurdu. Kaldı ki Türk halkının döviz kuruna hassasiyeti de bilinmeyen bir durum değil.

    7 Haziran'dan sonra uzun bir seçimsiz dönem yaşayacağız. En azından 7 Haziran'da sandıktan hükümet kurulmasına elverecek bir sonuç çıktığı takdirde. Yoksa aksi halde 2016'da bir erken genel seçimin kaçınılmaz olacağı görüşümüzü koruyoruz.

    AKP'nin 7 Haziran seçiminden Anayasa değişikliğini zorlayabilecek bir çoğunlukla çıkması halinde mevcut ekonomi politikasında önemli bir değişiklik olacağı beklenmemeli. Ne faiz hızla düşürülerek döviz ve enflasyonun tırmanması göze alınabilir, ne reel sektörü zora sokacak oluşumlara fırsat verilir. Çünkü seçmenin önüne bir sandık daha gelecek demektir ve kuşkusuz bu durum dikkate alınacaktır. Ama bu demek değildir ki, seçmenin cüzdanını okşayacak adımlar atılmayacak. Hatta tam tersine bunlar yapılacaktır; ama makro dengeler de gözetilecektir.

    Ancak, 7 Haziran'da sandıktan AKP'yi iktidarda tutacak, ne var ki Anayasa değişikliğine niyetlenmesine yetmeyecek bir sonuç çıkarsa, işte o zaman ekonomi politikasında köklü değişikliklere yönelinmesi sürpriz olmayacaktır.

    ++

    YanıtlaSil
  6. ++

    HEDEF: FAİZ DÜŞÜRMEK

    İstenecek şey bellidir: Merkez Bankası'nın faizi düşürmesi. Öyle haftalık repo faizinin düşürülmesi kimseye yetmeyecek, gecelik faizde üst bandın hatırı sayılır ölçüde aşağı çekilmesi için Merkez Bankası'na dönük baskı şiddetini artıracaktır. Hükümet içinden bu baskıyı göğüsleyecek kimse de artık olmayacaktır.

    Zaten Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı'nın görev süresinin dolmasına da bir yıldan az bir süre kaldı. Merkez Bankası baskıları göğüsleyemez ve faizi sert bir şekilde indirirse olacaklar da belli.

    Bankalar, Merkez Bankası'ndan örneğin yüzde 6-7 faizle para alabilir hale gelirlerse, mevduat sahibine yüzde 8-9 faiz ödemeyeceklerine göre, mevduat faizleri hızla aşağı inecektir. Döviz tırmanacak, yabancıların çıkışı hızlanabilecektir. Aslında çıkış ve dövizdeki artış, birbirini tetikleyen bir kısır döngüye de dönüşebilir. Yabancı, Türkiye'den çıkabilmek için dövizin biraz düşmesini bekleyecek, düşük kurdan döviz almaya odaklanacak, bu alımlar da kuru yeniden zıplatacaktır.

    Yazımızın sonunda bir tablo var; bu tabloyu dönem dönem aktarıyoruz. Birikimini TL üzerinden tutan ve mevduat olarak bankaya yatıran, şu koşullarda bile enflasyon kadar getiri elde edemiyor. Üstelik bu oranların brüt faiz üzerinden hesaplandığını belirtelim.

    Son bir yılda dolar iyi kazandırmış görünüyor, ama öbür yanda Türk halkının en az dolar kadar kullandığı euroda bir kayıp oluşmuş durumda.

    Altın fiyatları dalgalanıyor, hisse senedi piyasası ise zaten küçük yatırımcının uzak durmayı tercih ettiği bir alan.

    İşte faiz indirildiği takdirde, bunun aynı zamanda enflasyonu da yukarı iteceği göz önüne alınırsa, biz belki de bir yıl sonra mevduattaki reel kayıp oranını bu yıl mart ayı itibariyle oluşan %2.28'in çok çok üstünde göreceğiz.

    Tablo için linki ziyaret ediniz:

    Tasarruf araçları ne kadar "zarar ettiriyor"? (Yüzde)

    http://www.dunya.com/d/other/aktas-022.png

    YanıtlaSil
  7. PARA BASAN MERKEZ BANKASI İYİ DEĞİLDİR!

    (Uğur Gürses,
    11 Nisan 2015)

    http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ugur_gurses/para_basan_merkez_bankasi_iyi_degildir-1333087

    TÜRKİYE'DEKİ EKONOMİK DURUM TCMB'NİN BİLANÇOSUNDAN OKUNABİLİYOR:
    MERKEZ BANKASI ÇOK KÂR ELDE EDİYORSA İŞLER İYİ DEĞİL;
    DÜŞÜK KÂR ELDE EDİYORSA İŞLER FENA DEĞİL DEMEKTİR.

    Kamunun para basma yetkisi yasayla Merkez Bankası’na ait. Bastığı paraya da faiz alıyor. Gelir elde ediyor. Buna ‘senyoraj’ deniliyor. Normal koşullarda bir merkez bankasının yüksek kâr elde etmesi iyi bir durum değil. Merkez bankaları para basar evet ama kazanç anlamında ‘para basması’ iyi bir durum değil.

    Türkiye’de ekonomide ne zaman sorunlu bir süreç yaşanmışsa Merkez Bankası bilançosundaki sonuç hesabı yüksek bir bakiye göstermektedir. Yüksek bir kâr ortaya çıkmaktadır. Merkez Bankası’nın 2001’den bu yana üç defa devasa kâr elde ettiği yıl oldu; 2001’de 6.7 milyar, 2011’de 10 milyar, 2014’de 10 milyar TL. Diğer yıllardaki kârlar ise 2-5 milyar TL arasında.

    Merkez Bankası 2014 yılında 10 milyar TL kâr elde etti. Bunun kabaca 1.5 milyar TL’si vergi olarak Maliye kasasına giderken, karşılıklar ayrıldıktan sonra temettü olarak Hazine’ye 5.8 milyar TL gidecek. Böylece kamuya gelir olarak toplam 7.3 milyar TL girecek. 2013’de bu tutar 4.1 milyar TL idi.

    Türkiye’deki ekonomik durum Merkez Bankası’nın bilanço durumundan okunabiliyor. Merkez Bankası çok kâr elde ediyorsa işler iyi değil, düşük kâr elde ediyorsa fena değil demektir. Bankanın kârının 2014’deki gibi rekor düzeyde olduğu zamanlarda ekonomik büyüme düşük, enflasyon ise yüksek sonuçlandığı görülebilir.

    Merkez Bankası kârının iki ana kaynağı var; biri piyasaya likidite verdiği için TL işlemlerden faiz geliri elde etmesinden, diğeri ise piyasaya döviz alım-satımı yaptığından özellikle kurların yükseldiği dönemlerde kur kazancından geliyor.

    2014’de de 10 milyar TL’lik kârın 3.2 milyarı TL işlemlerden, 6.8 milyarı dövizli işlemlerden geliyor. Anımsayalım; kurun 2014 Ocak ayında bugünkünden bile yüksekte zirve yaptığında yüklü döviz satışlarını, bir gecede 5 puan artırılan faizler izlemişti. Bu faiz artışı Merkez Bankası’nın elde ettiği faiz gelirine önceki yıla göre 2 milyar TL ilave yaparak 3.8 milyar TL’ye yükseltti. Kur artışı ise görece çok düşük bir katkı yaptı; 2014’de önceki yıla göre kabaca ilave 650 milyon TL katkı vererek 6.1 milyar TL oldu. Döviz rezervlerinin getirileri ile yurtdışından gelen katkılarla toplamda 6.8 milyar TL’lik bir dövizli işlem kazancı ortaya çıktı. 2014’de önceki yıla göre dövizli işlemlerden gelen ilave katkı 1.2 milyar olurken, TL faizlerinden gelen ilave katkı 2.9 milyar TL oldu.

    2011 yılı da benzer bir tablo sunuyordu; malum yine kur hareketi ve devamında sert faiz artırımı yapılmıştı. Bu yüzden, Erdem Başçı’nın geride kalan 4 yıllık başkanlık dönemindeki Merkez Bankası kârı, en yakın selefi Durmuş Yılmaz’ın 5 yıllık başkanlık dönemindeki toplam 10.4 milyar TL’lik kârının 3 katına ulaşmış durumda. Hatırlatalım; merkez bankalarının kâr hedefi ve amacı yoktur. Eğer aşırı kâr elde ediyorlarsa o ekonomilerde bir tuhaflık vardır.

    ++

    YanıtlaSil
  8. ++

    Merkez Bankası’nın elde ettiği brüt kârın kabaca yüzde 70’inin vergi ve temettü olarak kamu kasasına gittiği hesaba katılırsa Başçı döneminde elde edilen kârın yüzde 70’i olan 22 milyar TL’nin Hazine’ye gelir olarak kaydedildiğini not etmek gerekir.

    Bu durumda ister istemez yüksek faizden şikâyet eden siyasetçilerin Merkez Bankası’nın faiz gelirlerinin önemli katkısıyla oluşan temettüleri, icraatlarının mali kaynağı olarak kullanmakta, harcamakta tereddüt etmedikleri akla geliyor.

    Hatta öyle ki; bu faiz gelirlerini kasasına koyan Hazine’nin şimdi, yeni kurulacak kamu katılım bankasına bu senyoraj gelirinin de aktığı aynı havuzdan sermaye koyacağını, bunun da yarı bir tuhaflık olduğunu da not etmek gerekiyor.

    Tabloları incelemek için linkleri ziyaret ediniz:

    (1) TCMB kâr/zarar hesabı (toplulaştırılmış, milyar TL)

    Süreyya Serdengeçti döneminde (2001-2005)
    TL işlemler: 9.95
    Yabancı para işlemler: -5.32
    Net kâr/zarar: 4.64

    Durmuş Yılmaz döneminde (2006-2010)
    TL işlemler: -5.03
    Yabancı para işlemler: 15.48
    Net kâr/zarar: 10.45

    Erdem Başçı döneminde (2011-2014)
    TL işlemler: 8.64
    Yabancı para işlemler: 22.48
    Net kâr/zarar: 31.04

    http://i.radikal.com.tr/150x113/2015/04/10/201504101525_TABLOOOO1.jpg

    (2) Grafik için (Kaynak: TCMB)

    http://i.radikal.com.tr/150x113/2015/04/10/201504101525_TABLOOOO2.jpg

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Bu durumda ister istemez yüksek faizden şikâyet eden siyasetçilerin Merkez Bankası’nın faiz gelirlerinin önemli katkısıyla oluşan temettüleri, icraatlarının mali kaynağı olarak kullanmakta, harcamakta tereddüt etmedikleri akla geliyor."

      Hocam bu açıklama ile kastedilen şey şu mu?

      "PPK politika faizinin (tabir doğru ise) yüksek olduğu dönemlerde; hazineye geçen para da otomatik olarak yüksek oluyor. Hükümet de kendi yatırım ve harcama masraflarını (doğal olarak) hazineden karşılıyor.

      Yani hem yüksek faizden şikayetçi olmak,
      Hem de bu yüksek faiz getirisi ile geliri artan hazineden parayı paşa paşa, hiç ses soluk çıkarmadan kullanmak ikiyüzlülük."

      Demek istenen şey bu mu Hocam? Yanlışım varsa düzeltir misiniz?

      Sil
    2. Belki bir dereceye kadar doğru ama bunun bir de karşılığı var. Hazine de borçlanıyor ve faiz yüksek kaldığı sürece de yüksek faizle borçlanıyor. Yani faiz yazıda sözü edildiği gibi dolaylı olarak katkı sağlasa bile doğrudan gider olarak da zarar yaratıyor.

      Sil
  9. 2014'te TCMB net varlıkları 304,4 milyar TL ÇOK YANLIŞ bir rakam. TCMB'nin analitik bilançosuna lütfen bakın. emisyonu fiilen yükümlülük saymazsak 2014 sonunda net varlıklar 108 milyar TL. 31.12.2014 itibarıyla:
    TCMB BRÜT İÇ-DIŞ VARLIKLAR ve APİ NEDENİYLE TUTULAN VARLIKLAR TOPLAMI - 351,2 milyar TL
    DÖVİZ YÜKÜMLÜLÜKLERİ - 207,7 milyar TL
    EMİSYON HARİÇ REZERV PARA - 22,1 milyar TL
    KAMU MEVDUATI (YÜKÜMLÜLÜK) - 13,4 milyar TL
    NET VARLIKLAR (351,2 - 207,7 - 22,1 - 13,4 ) = 108 milyar TL

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sayılar tümüyle Hazine'nin Mart 2015 tarihli Borç Raporundan alınmıştır. Sizin hesap tarzınız doğru.
      Ben zaten bu net borç yükü kavramını bir türlü benimsemedim. Ama karşılaştırmalarda kullanıldığı için buraya almak zorundayım.

      Sil
  10. hocam bu kamu gelirleri arasında sayılan resimler (örneğin gümrük resmi) bümko sitesinde verilen kamu gelirleri arasında ayrı başlık altında incelenmemektedir. bunun nedeni nedir? mesela vergiler var vergi türleri var harçlar var ama resimler başlığı bulunmamaktadır.saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım bu resim deyimi artık kullanılmaz oldu. Örneğin eskiden damga resmi olan türün adı damga vergisi oldu. Eskiden resim deyimi dolaylı vergiler için kullanılırdı şimdi onlara da vergi deniyor. Bir tek belediye gelirleri arasında adı hala resim olan bir takım gelirler kaldı. O nedenle hepsini vergi başlığı altında topladıklarını düşünüyorum.

      Sil
  11. Merhabalar,

    Rakamlar gerçekleri tamamen doğru yansıtmış.
    Yalın anlatım ancak bu kadar güzel olabilirdi.
    Burada bir gerçek var ki ; özel sektör eliyle borçlanma yoluyla büyümeye yönelik ekonomik politikalar sadece inşaat sektörüne bağlandı. Arzu edilen yapısal üretim yani sanayiye dayalı büyüme tercih edilmedi. Üretmediğimiz herşeyi ithal ettik, girdi hammaddelerde ithal olunca nihai ürünlerde de rekabet gücümüz doların güçlenmesi ile zayıfladı.
    Kamunun borçlanmasının veya bütçenin az açık vermesi önemli fakat Türkiyedeki büyüme artık 80 lerdeki gibi kamu eliyle olmuyor. Reel sektör üretimden ziyade rant ve ithal edip iç pazara satış ile kar amaçlı büyüyor.
    Her karlı işi özele devrettik firmaların borçlanmasının önünü açtık ancak katma değerli ürün ortaya koymadık sadece hazırda olanı büyüttük.
    Durumumuz belli peki şimdi ne olacak ?
    Enflasyon yüksek,tl reel faiz eksi, dolar kuru yüksek, ihracat düşüyor ve rating kuruluşlarının notları belli, iyi durumda olsaydık bu notlar kıpırdamazmıydı?
    Dersine iyi çalışan öğrenci sınavda iyi not alır, çalışmazsa sınıfta kalır.
    Benim kişisel tahminim seçim sonrası usdtry 3,00 ve faizleride tcmb arttırmak zorunda kalacağı yönündedir.
    Sizin kanaatiniz ne yöndedir üstadım ?
    Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katkınız için teşekkür ederim.
      Yorumunuzda çok önemli bir cümle var: "Her kârlı işi özel sektöre devrettik, firmaların borçlanmasının önünü açtık ancak katma değerli ürün ortaya koyamadık, sadece hazır olanı büyüttük." Bana sorarsanız bu cümle 2002 - 2015 arasında uygulanan ekonomi politikasını ve vardığı sonucu en doğru biçimde özetleyen cümledir. Gerçekten de böyle oldu. Özelleştirmeler doğru adımdı ama sonucunda bir şeyler yaratabilecek, teknolojiye katkı yapabilecek sonuçlar çıkarabilecek bir dönüşüm bekleniyordu. Olmadı. Çok doğru bir saptama.
      Durumumuz böyle gider. Başta eğitim reformu olmak üzere yapısal reformları yapamazsak hep aynı konuları konuşarak, eleştirerek, hayıflanarak devam ederiz.
      Doların yönü yukarıdır. Fed faizi artırma kararı alırsa bizim işimiz zordur. Ama nereye varacağını tahmin etmek zor.

      Sil
  12. Hocam sevgiler. Kamunun borçlanma maliyeti düşerken, bütçede faiz giderlerinin payı neden hala bu kadar yüksek? Ayrıca özel kesime ait dış borç stokunda bankalar dışı sektörlerin bir dağılımı varsa ilk üç hangilerine ait? Tekstilcilerin mali teşvik istemesi özel kesimin borç payının azaltılmasında bir anlam taşır mı? Özel kesimin borçlanmasıyla ilgili somut bir olay söyleyebilir misiniz? Ne yapıyorlar da dış borcumuz artıyor? Yordum sizi teşekkürler şimdiden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yüksek değil o da düşüyor. 2010 yılında faiz giderlerinin toplam bütçe giderleri içindeki payı yüzde 16,5 iken 2014'de bu pay yüzde 11,1'e düşmüş durumda. Ciddi bir düşüş var. Zaten bütçe açığının düşmesinde de bu düşüşün önemli etkisi, oluyor.
      Özel kesimin dış borcu için elde alt dağılım yok. Varsa da yayınlanan rapor ve verilerde yer almıyor.
      Özel kesim kârları yüksekken fazla vergi verin deseniz kıyameti koparır ama işler kötüye gidince mali destek istiyor.
      Özel kesimin dış borcunun artmasının nedenleri arasında özelleştirilmiş kamu şirketlerini satın almaları da var. Onlara ait dış borçları da aldılar doğal olarak. Yatırım harcamaları da var. Ama yeni bir teknoloji üretimi vb duymadım.

      Sil
  13. Hocam selamlar.. Yazınızda bahsettiğiniz gibi kamu kesimindeki büyümenin özel kesimi olumsuz etkilemesini bi çeşit dışlama etkisi olarak kabul edebilir miyiz? Teşekkürler..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ama bu geçmişte çok daha yoğundu. Şimdilerde bütçe açıkları azaldığı kamu kesiminin borçlanmasında düşüş var. Dolayısıyla crowding out etkisi azaldı. Hatta örneğin 15 yıl öncesiyle kıyaslarsak crowding in etkisine dönüştü diyebiliriz.

      Sil
  14. hocam niye yatirimlar inşaatla oldu niye sanayide olmadi bunun neden 1-2 yilda donmesi inşaat sanayininse6-7arasinda kredi donmesi diş borc kisa vadeli ve daha karli yolu secmesi dogrumu hocam bu benim gozlemim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye uzun yıllar imalat sanayiini lokomotif sektör olarak seçti ve o yolla büyüme-gelişme sağlamaya uğraştı. Ne var ki bu iyi bir yol olmasına karşılık zor ve zahmetli bir yol. Özal ile birlikte inşaatın kolaylığı ve çekicili keşfedildi ve TOKİ kuruldu. Ondan sonra Türkiye önderliği imalat sanayiinden inşaat sektörüne kaydırdı. İnşaat sektörüyle de büyünüyor ama kaliteli ve sürdürülebilir değil. Ne yazık ki siyaset kaliteyle ve südrürülebilirlikle ilgilenmek yerine oy getirici faaliyetlerle ilgileniyor.

      Sil
  15. Hocam Merkez Bankası Şubat ayı için 4 milyar 282 milyon TL nereden geldiği belli olmayan döviz girişi açıkladı. Bu kadar büyük bir rakam nasıl olabiliyor da nereden geldiği belli olmuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuyu ben cnbce tv da dile getirdim ve MB'den açıklama getirmesini istedim. Aksi takdirde dedikodular alıp gidecek.

      Sil
  16. Gecen gunlerde Kore ekonomisini ovdunuz onlarin tarihte yapip ta Turk ekonomisinin yapamadigi neydi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son 30 yılda onların yaptığı ve bizim yapamadığımız, hatta tam tersine giderek kötü yaptığımız bir tek şey var bu sonucu yaratan: Bilimsel eğitim. Onlar parlak gençlerini batıya eğitime yolladılar orada eğitilen gençler gelip okullarda üniversitelerde hoca oldular ve bugünkü yaratıcı kuşağı yetiştirdiler. Biz ise liselerde yarım yamalak, üstünkörü bilimsel temeli olan müfredatı değiştirip daha da geriye götürdük ve bilim öğrenemeyen, analiz yapamayan, sorgulayamayan bir kuşak yetiştirdik. Onlar yetiştirdikleri gençlerin buluşları ve teknolojiye katkılarıyla elektronik devi olup dünyanın en gelişmiş ekonomileri arasına girerken biz olduğumuz yerde kaldık. Neden? Çünkü onların gençleri "Sony'yi geçmek için nasıl bir teknoloji üretmemiz lazım" sorusuna yanıt ararken biz "hocam oruçluyken şekersiz sakız çiğnersem orucum bozulur mu?" sorusuna yanıt aradık. Sonuç ortada.

      Sil
    2. Sayın Hocam,

      80 larda Türkiye ve Güney Kore sık sık karşılaştırıldı ve ekonomik veriler benzerlik gösterirdi. Lakin G. Kore ABD tarafından Japonya ekonomisini baltalamak için desteklenmedimi? G. Kore nedense otomotiv ve elektronik alanda Japonyanın dilimini yemeye başladı.

      Saygılar,

      Sil
    3. Mehmet Ergül15 Nisan 2015 11:17

      Sayın Hocam,

      Öncelikle ekonomik olayların kolay anlaşılması için yapmış olduğunuz çalışmalar ve emeğiniz için size ne kadar teşekkür etsek azdır. Oluşan risk ve kur artışını çok iyi anladık. Diğer taraftan, yüksek faiz, devalüasyon ve eksik rekabet koşullarının varlığını ülkemiz için kabul edersek, maliyet enflasyonu için yeterli sebep oluştuğunu söyleyebilir miyiz? tavuk yumurta hikayesi olabilir mi?

      Sevgiler

      Sil
  17. Teşekkürler sayın hocam.

    Mahfi hocam özel kesim dış borcunun artmasında tabloya bakarsak reel kesim değil bankacılık kesiminin etkili olmuş olduğu gözüküyor. Tabloda veya yorumunuzda bir hata olmuş sanırım.

    Bir kaç soru soracağım izninizle;

    1)Merkez bankası net varlıklarındaki bu ciddi artışın nedeni nedir?

    2)Merkez bankası api yoluyla para arzını artırıyor. Peki o zaman elinde daha fazla dibs bulunması gerekmez mi? %2 lik oran gözüme az göründü.

    İyi günler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet yanlış yazmışım, düzelttim, teşekkür ederim.
      (1) Zorunlu karşılıkların artması.
      (2) MB, çok fazla APİ işlemi yapmıyor. Daha doğrusu repo işlemi yoluyla yaptığı için tahvilleri ödünç alıp iade ediyor. O nedenle de mülkiyetine fazla tahvil yok.

      Sil
    2. Hocam repo işleminde tahvilleri toplarken artırdığı para arzını kısmış olmaz mı? Her yıl para arzı artıyor bana biraz çelişkili gözüktü

      Sil
  18. Hocam yazınız için ilk önce teşekkür ederim.Konuyla doğrudan bir bağlantısı olmasada bir konu hakkında kafamda soru işareti oluştu.Hocam tl nin yabancı paralara karşı değerli olması halinde daha doğrusu bu değerlilik uzun vadede olsa bu bizim cari açığımızı negatif yönde etkileyecektir.Bunu da ihracat düşüp ithalatın artacağı kanısından doğru söylüyorum.Okuduğum bir kaynakta tl nin 2003-2008 yılları arasında yabancı paralara karşı değer kazandığı o yıllarda ihracatın aksine arttığını ifade etmiş.Ben ithalat rakamlarına ve cari açığa göz attıktan sonra yazının devamını okuduğumda bana cevaben ''Birileri cari açıktan bahsetmesin.'' şeklinde bir ifadeyle karşılaştım.Ve devamında çünkü cari açık istatistiklerdeki gibi olmadığını yanlış veriler kullanıldığını bunun da cari açığı olduğundan fazla gösterdiğini belirtmiş yazıyı yazan kişi.Hocam benim kafamdaki soru işaretlerini giderecek bir açıklama da bulunursanız çok sevinirim.Şimdiden teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkesin kendine göre bir görüşü var. Biz, kendi verilerimizi üretemediğimiz sürece, cari açık konusunda TCMB'nin verilerini esas almak zorundayız. Aksi takdirde işsizlik de enflasyon da büyüme de yalan deyip çıkarız. Ama bunu diyebilmek için elde veri olması ve bu iddiaların o verilerle kanıtlanması gerekiyor.
      Gelelim kurdaki yükselişin ihracatı artırıp artırmayacağına. Bu görüş genel olarak doğrudur. Ama eğer malınızı sattığınız ekonomilerde durum kötüyse o zaman kur meselesi fazla etkili olmaz. Ayrıca eğer sattığınız malın karşı taraf için talep esnekliği yüksekse o malı almaktan vazgeçebilir. Örneğin tekstil ürünlerinin talep esnekliği yüksektir. Bu malı alanların gelirinde azalma olmuşsa almaktan vazgeçebilirler. Sonuçta yeni bir gömlek ya da elbiseyi ileride almak üzere alımı ertelemesi o kişiye bir şey kaybettirmez. Bizim mallarımız bu tür mallar. O nedenle tek başına kur artışı ihracatı artırmaz.

      Sil
    2. Buna ben cevap vereyim. TL'nin dolar karsisinda zayif olmasinin ihracata katki saglamasi genel bir bilgidir. Aksi yonde ithalat artar. Ancak Turkiye ihracat yapisi bozuklugu burada da karsimiza cikiyor. Turkiye ihracat yapisi genel itirabariye dogudan dolar ile yapilan hammadde ithalati ile batiya euro ile yapilan ihracata dayaniyor. Montaj sanayi dedikleri de bu aslinda. 2003-2008 yillari arasinda Euro/Dolar paritesine bakarsaniz surekli arttigini gorursunuz. Dolayisiyla ihracatin artmasi TL'nin degerinden dolayi degil parite etkisi ile olmustur. Bu surede ihracat yapimiz katma degerli urunlere uretecek degisim ya da ulke cesitliligi olusturmadi. Su an da yasanan paritedeki bizim aleyhimize olan durum da ihracattaki gerilemenin esas nedenidir.

      Isin baska bir sorunu da bu sekilde ihracat yapan sektorler cari aciga katki saglamadi. Ornegin son on yilin yildiz sektoru otomotiv sektoru yuksek ihracata ragmen dis ticaret dengesi acik bile verebiliyor. Ekonomideki degisimleri genel kurallar yerine farkli degiskenlerin etkileri ile incelemek gerekiyor. Ekonomi yonetimi de hedef uzerine kurulu olmalidir. Diger turlu her veriden olumlu ve olumsuz bir sey bulmak mumkun. O yuzden ekonomi tartismalari pek sonuca varan tartismalar degil. Neyin ne sonuc getirecegini insanlar ancak yasayarak goruyor ve sonuclara anlam yuklemeye calisiyorlar. O yuzden herkesin dedigi dogru, herkesin dedigi yanlis. Gerisi hesap kitap, tartisilacak bir tarafi yok.

      Sil
  19. Hocam ekonomiden pek anlamayan birisi olarak birkaç sorum olacak:
    Bir devlet bütçe açığı verdiği zaman açığı kapatabileceği veya fazla verdiği zaman o parayı biriktireceği bir kumbara var mı? Bu kumbara Hazine midir yoksa merkez bankası mıdır?
    İlk soruyla bağlantılı olarak: Bir devletin merkez bankası rezervindeki döviz ve altınların sahibi devlet midir? Yani hükümet ben şuraya bir yatırım yapacağım diyip merkez bankasından para alabilir mi yoksa merkez bankası sadece hükumete borç mu verir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoş bir soru.
      Evet Hazine'yi biriktiren kurum MB'yi de kumbarayı muhafaza eden kurum gibi düşünebiliriz. Günümüzde devletler borçlu oldukları ve bütçeleri açık verdiği için bu tür biriktirmeler fiziksel olarak para biriktirmeden ziyade ya eski borçların ödenmesinde veya bütçe açığını kapatmak için daha az borçlanma yapılmasında kullanılıyor.
      Merkez Bankası'ndaki rezervlerin sahibi teorik olarak devlettir. İsterse bu paraları alıp kullanabilir. Ama bu geleneksel olarak görülmüş bir uygulama değildir. Ancak olağanüstü hallerde başvurulabilir. Bir örnek olarak söyleyebilirim: Rusya hükümeti, piyasaları dengeleyebilmek için Rusya MB'deki rezervleri kullanıyor.
      MB'lerin hükümete borç vermesi ekonomi uygulamasından neredeyse tümüyle kalktı. Bizde eskiden MB, Hazine'ye avans olarak borç verirdi bu da kaldırıldı.

      Sil
  20. Hocam, geçen hafta kalp krizi geçireceğim diye ödüm koptu!

    Siparişler bıçak gibi kesildi Hocam! Mart'ı bile arar hale geldik!

    Siz nasıl görüyorsunuz?

    Seçimlere kadar bu durgunluk devam eder mi? Peki seçimlerden sonra az da olsa rahatlama olur mu, yoksa durgunluk daha mı ağırlaşır?

    Öngörüleriniz bizim için çok kıymetli Hocam! Lütfen cevap vermemezlik etmeyin...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ne yazık ki 2015 çok zor bir yıl. Bunu yılbaşından beri söylüyorum. Çok fazla iniş çıkışlar yaşadık daha da yaşayacağız. Çünkü bütün şoklar sıra sıra geliyor. Jeopolitik sıkıntılar çıkıyor, ambargolar yaşanıyor, gıda fiyatları artıyor, bunlara ek olarak Fed faizi indirecek mi ne zaman indirecek sorusu her hafta farklı bir şekil alıyor. Ben seçimlerden sonra bir rahatlama olacağı kanısında değilim. Çünkü Fed meselesi var. Her yerde esnaf, üretici, sanayici ve tüccar bu belirsizlikten şikayet ediyor. Bir kısmı elimizde olan işler ama daha fazlası bizim dışımızda olup da bizi etkileyen olaylardan kaynaklanıyor.

      Sil
    2. Hocam, FED faizi artıracak mı demek istediniz?

      Klavyede yanlış bir tuşa basmış olabilirsiniz.

      Sil
  21. Hocam merhaba,

    Her zaman yalın, anlaşılır bir dille yazdığınız yorumlarınız bizim için AÇIK EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ dersleri gibi. Adeta bir bilgi ziyafeti. Paylaşımlarınız için teşekkür ederiz.

    Yazınızla ilgili 2 sorum olacak;

    (1) Özel kesimin dış borcu için bazı yorumcular, kendi kendilerine borç veriyolarlar, diyor. Yani bıyıklı yabancı olarak yurtdışında (özellikle off-shore) kurdukları finans kuruluşlarından kendi şirketlerine ve/veya kamuya borç vererek bir nevi kar transferi yapıyor, eleştirisi getiriyorlar. Bu ne derece doğru ve tablodaki rakamlara ne kadarı yansır?

    (2) Yine özelde dış borç yükü artan en önemli kesim, bankalar. Bu bankalara halka açık olduğu için Halk ve Vakıf (hatta Ziraat) de dahil mi yoksa onlar kamu kesimi içinde mi değerlendiriliyor?

    Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      (1) Bu bir şehir efsanesi. Dış borçların bir bölümü için doğrudur ama tamamı değil. Öyle bile olsa borç borçtur. Sermaye olarak konulmadığı sürece geri isteyen birileri olacaktır. Yani iyi zamanlarda gelip sermayeye dönüşmemiş olan bu paralar kötü zamanlarda hiç dönüşmez. O nedenle mülkiyeti kime ait olursa olsun bu borçtur.
      (2) Bütün bankalar bu kategoride. Bankaların aldıkları bu borçları büyük ölçüde reel kesime kullandırdığını düşünürsek aslında bankaların burada yalnızca aracı rolü oynamış olduğunu kabul edebiliriz.

      Sil
  22. Mahfi Hocam,
    Bu kamu borcunun düşüp özel kesimin borçlarının artmasında, eskiden kamunun yaptığı harcamaların bir kısmının özle kesime aktarılmasının bir etkisi olabilirmi? Mesela havaalanı yapmak için eskiden kamu borçlanırken şimdi özel kesim borçlanıyor. Bu ise bize suni bir kamu kesimi borçluluğu istatistiği veriyor olabilirmi? Şayet özel sektör ödemeleri yapamamaya başlarsa ve hazine garantör olarak özel sektörün buradaki borçlarını üstlenirse kamu borcu o zaman ne olur diye elimizde bir istatistik varmı? Yoksa boşunamı endişeleniyorum?

    saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız. Kesinlikle etkisi var. Hem özelleştirmeler hem de eskiden kamunun yaptığı işler dolayısıyla yaptığı borçlanmaların şimdi özel kesimce yapılıp borçlanmanın da onlarca yapılmasının etkisi var.
      Hazine eskiden sadece satınalma garantisi verirdi şimdi borçlanma garantisi de veriyor. Özel kesim borcunu ödemezse garanti call edilir ve Hazine öder. Şu ana kadar ne kadar bu tür garanti yaratıldı bilmiyoruz. Kamuya verilen (belediyelere vb) Hazine garantilerini biliyoruz ama bunları bilmiyoruz.
      Endişelenmekte yüzde yüz hakılısınız. Hazinenin özel kesim borçlanmasına garantör olması son derecede yanlış bir işti.

      Sil
  23. Üretim yapmak için nitelikli insanlar gerekir. Nitelikli insan yetiştiremeyen toplumlar üretim yapamaz. Üretim yapamayan toplumların sonu ağır borç yükü altında sömürge olmaktır.

    YanıtlaSil
  24. Hocam,
    Siyasete atılmak istiyor musunuz ?Hiç teklif geldi mi acaba ?
    Benim Cumhurbaşkanı adayım Sn.İlber Ortalı,Başbakan adayim ise Sn.Mahfi Egilmez'dir.
    Sizin gibi bilge insanlar oldukça yarınlara dair umudumuz artıyor.
    Saygılar üstat

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siyaseti düşünmüyorum. Eskiden düşünmüştüm ama şimdi hiç düşünmüyorum. Teklifler geldi ama hep reddettim.
      İlber hocanın de benim de buralardan katkımız hem daha yararlıdır hem de daha fazladır.

      Sil
  25. Hocam kamu kesimi borclari artik dunyanin hicbir yerinde artmiyor. Hep ozel sektör borclaniyor ki bu zaten kapitalizmin doğası degil midir? Paradigma bu yönde degismiyor mu?
    O zaman neden bu hükümetin başarısı olsun ki? Herkes ayni seyi yaparken, siz de bu trende uyarsanız bu bir başarı mı sayılır?
    Gelismekte olan bir ulkeyiz, bu ulke zaten büyüyordu. Daha cok buyutulecegine, Guney Kore, Endonezya, Guney Afrika, Polonya, Meksika gibi rakiplerine fark atacağına, bugun nerelere geldik. Bu ülkede uzulerek gozlemliyorum 2002 oncesine gore iyi yonetilmis hicbir ekonomik faktor yok. Bu yuksek borcluluk, gorunmeyen issizlik ve gorunmeyen enflasyon ile dunyanin milli gelirinden aldigimiz pay dusmeye devam edecek. Ustelik artik bize inanan muttefikimiz yok ve 4 yanimizda huzursuzluk var. Yas 27. Gencligimizi yediler bu konularla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz gibi değil. Avrupa'da kamu kesimi borçları son on yılda devasa boyutta arttı.
      İkinci paragraftaki saptamalarınız doğru. Dünya hızla büyürken biz de büyüdük dünya durunca biz de durduk. Buna karşılık Çin, Hindistan, Kore gibi ülkeler büyümeye devam ediyor.

      Sil
    2. Burda olumlu büyüme olarak sadece Kore yi gösterebilirim. Şu an Çin ve Hindistan Dünya nın çöplüğü arka bahçesi olarak kullanılıyor. Mesala Avrupada yeşil enerji üretiyoruz diye sunulan malzemeler Çin de üretiliyor ama bir yandan bu malzemeler üretilirken Çin dünyayı daha fazla kirletiyor. Dediğim gibi burada sadece Koreyi ayırabiliriz ki onların gelişmesinin nedeni de sanki Amerika nın Güneyi Kuzey yüzünden desteklemesi gibi geliyor. Karşılaştırıldığımız diğer ülke Brezilya ise petrol ihraç eden bir ülke. Neden gelişmekte olduğu tamamen belirsiz.

      Sil
  26. Mahfi bey kamu yüksek borcu bize çok sıkıntı yaşattı şimdi özel kesim bu borç ile sıkıntı yaşatabilir mi. Zira kamu kesim sağlam görünse de özel sektör ile göbekten bağlı değil mi?
    kısacası özel sektör bizi kontrolsüz olmasıyla krize götürür mü?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşatabilir. Eğer USD/TL kuru daha hızlı yukarı giderse ciddi sıkıntılar yaşayabiliriz.

      Sil
  27. Aklımda söyle bir senaryo var. (Umarim olmaz)
    Ev kiralari o kadar yüksek ki toplumun çoğunu oluşturan düşük gelirli ailelerin tüm gelirini yatacak büyüklükte. Bunun yanında gayrimenkul fiyatları okadar yüksek ki artık kira ile kendini amorti etme süresi 35 yıllara vardı. Buna rağmen herkes konut almaya devam ediyor.
    Satılan gayrimenkullerin 3 te 2 si yatırım amaçlı
    birgün bu insanlar bu yüksek kiralari vermek istemeyecek ve yatırım amaçlı ev satışları duracak yüksek borsa bunu yapan firmalar batacak. Ardından düşen ev fiyatları nedeni ile herkes elindeki fazla menkulu satışa çıkartacak fiyatların düştüğünü gören kimse daha düşer fikri ile konut almayacak.
    sonra bu krizi getircek zaten iç birikimi olmayan Türk halkı kriz nedeni ile borç bulamayacak sonuç bir sürü boş ev ve İşsiz insan

    tabi bu inş firmalarının aç gözlü sömürü yarısına dur denilmez ise

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu çizdiğiniz tablo Lale Çılgınlığı tablosunu andırıyor. Olmayacak şey değil.

      Sil
    2. Satılan gayrimenkullerin 2/3 ünün yatırım amaçlı olduğuna dair kaynak varsa alabilir miyim lütfen?

      Sil
    3. Onur bey talebinizi gördükten sonra kaydettigim yazılara baktım ancak bulamadım yanlış hatırlamıyorsam Bloomberg te konut piyasası içi yapılan bir programda dinlemistim.
      Kaynak vermeyeceğim. Kusura bakmayın

      Sil
    4. Serdarke
      Ben de kaynak söyleyemem ancak bir bankacı olarak, konut kredisi başvurularının değil de onaylanan kredilerin %70 oranla yatırım amaçlı olduğunu söyleyebilirim.
      Elinde likit bulunan; nakit alım yapan kişilerin ise ağırlıklı olarak bir konuta sahip olduğunu da ekleyebilirim.
      Türkiye'de konut alımlarının yatırım amaçlı olduğunu söylemek istatistik ya da kaynak göstermek anlamında zor olsa da onaylanan mortgage başvurularının ağırlıklı olarak elinde en az bir gayrimenkulü bulunan kişilerden oluştuğunu söyleyebilirim.
      Olası bir lale soğanı krizi için ise; henüz sanki o balon oluşmadı diyebilirim. Belki de ucundan dönüldü. Bunda da en önemli etken sanırım kira fiyatlarının artması oldu. Belki 3-4 sene önce böyle bir tehlike vardı ancak kira fiyatları son dönemde konut satış fiyatlarına paralel bir şekilde artış gösterdi. Bu kira artışları da (ev kirası*12*15=gayrimenkulün gerçek değeri) en azından konut balonunun oluşmasının gecikmesini sağladı.
      Ekonomi gerçekten çok ilginç; olası bir krizin gecikmesini sağlayan unsur kimi zaman belki de bir kira artışı olabiliyor!

      Sil
    5. Ne yazık ki bu konulardaki istatistikler ve anketler yeni yeni gelişiyor. Ben de tam bir kaynak bulamadım.

      Sil
    6. Tesekkurler cevaplar icin. 2/3 oraninin cok ciddi bir oran oldugunu dusundugum icin ozellikle merak ettim. Eger gercege yakin bir oransa ev fiyatlarindaki olasi bir dususun boyutu hk. da ipucu verecek bir oran.

      Sayin Adsiz,
      Yaklasik iki senedir Istanbul'daki ev fiyatlarini yakindan gozlemliyorum. Siz ne dersiniz bilmiyorum ancak, ben su anda rahatlikla soyleyebilirim Istanbul'da cogu semtte kendini 15 senede amorti eden bir ev bulmak cok zor (evin yasi, kalitesi, konumu vb. kriterleri dusurseniz bile). Saniyorum ortalama olarak en uygun yerlerde bile 17 seneyi gecti, bircok yerde 20 seneyi de gecti saniyorum. Kira fiyatlarinin cok hizli artmasinin balona olumlu anlamda etki ettigi gorusunuze katiliyorum. Ancak bundan sonra kira fiyatlarinin odeme gucunu dikkate alarak ne kadar artabileceginden supheliyim. Ev fiyatlari artma egilimindeyken kiralar bunu hala takip edebilir mi saniyorum esas sorulardan biri buna geliyor.

      Sil
    7. 2008 de bu olmadı mı zaten. ilk çöken inşaat değilmiydi. İnsanlar yatırım için neden ev alıyor anlamış değilim. hadi 2. yi aldın geri kalanlar ne. Benim ev sahibimin aynı sitede 7 dairesi daha var. Ne oluyor sonra bakıyorum ben ev alamıyorum.
      Amerika da bu yüzden batmadımı ? geriye dönüşü olmayan konut kredileri yüzünden.

      Sil
  28. Sayın Hocam,
    Öncelikle elinize sağlık ve buradaki fırsat için teşekkür ederim.
    7 Nisan tarihli yazınıza yönelik sorduğum bir soruyu (belki de internetle ilgili bir sorun nedeniyle) görememiştim. Ancak bu yazınızla da bağlantılı olduğu için tırnak içerisinde bir daha sormak istedim: "Küreselleşmeyle birlikte (özellikle ekonomi de daha açık görülmekte) artık ekonomik değerlendirmeler yalnızca ülke ölçeğinde değil benzer kategorideki ülkelerle karşılaştırılarak(örneğin bizim için gelişmekte olan ülke kategorisi gibi) yapılıyor. Yazınızda da büyümeyle ilgili verdiğiniz karşılaştırma gibi... Takip edebildiğim kadarıyla aynı kategoride olduğumuz ülkelerde ve hatta gelişmiş ülkelerde son 6-8 sene içerisinde ekonomi gidişatı istikrarlı değil. Öyleyse AKP ekonomi yönetiminin başarılı ve başarısız diye ayrıldığı iki dönemde aslında AKP'den bağımsız küresel ekonominin bir sonucu gibi kalmıyor mu, Hocam?"

    Bu yazınızı okuyunca bu sefer aklıma ikinci bir soru olarak Yunanistan konusu geldi. Şöyle ki; aralarında koca Avrupa'nın desteği olan bu ülke bugün içine düştüğü durum yüzünden, eski davalarını açmakta Nazi Almanya'sının kapısını çalmakta yani çaresizliğin resmini çizmektedir. Ancak 2008 krizinin başında aşağı yukarı aynı şartlarla karşı karşıya olan İtalya ve İspanya bu duruma düşmemiştir. Sonuç olarak aslında akım yönü belli olan büyük bir nehir olduğu (küresel ekonomi) düzen içerisinde, elinde bu düzenden bağımsız kendisinin ortaya koyduğu bir aracı olmayan (Çin gibi) ülkenin ekonomi yönetiminin iyi ya da kötü oluşu buna göre değerlendirilmesi daha uygun olabilir diye düşünüyorum. Bu düşünceme getirdiğim şu ölçek doğrumu dur Hocam : "Küresel sistemin kapitalist özelliği nedeniyle bu nehir iyi bir yöne aktığında özel kesim için gerekli şartları/fırsatı oluşturan, nehir kötü yöne aktığında ülkeyi bundan en az zarara uğratacak şekilde yönlendirenler başarılı diğerleri başarısız" ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Valla o soruyu atlamışım herhalde. Şimdi yanıtlayayım. Ben o yazımda AKP'nin ekonomi yönetimindeki durumunu incelerken kendi içinde iki dönem arasındaki karşılaştırmasını yaptım. Bir süre sonra bu 12 yıl için rakip ülkelerle bir karşılaştırma yapmayı da planlıyorum. O zaman bu durumu daha iyi görebiliriz.
      Aslında Yunanistan'la ilgili değerlendirmeniz ve oradan giderek sisteme yönelik vardığınız sonuç bana çok mantıklı göründü. Ama yine de Yunanistan'ı İspanya ve Portekiz ile veya başka ülkelerle karşılaştırmak zor. Çünkü Yunanistan'da hizmet üretimi dışında bir üretim yok oysa İspanya ve Portekiz'de sanayi üretimi var.

      Sil
  29. Hocam selam. Şu an özellikle Batı dünyasında gelir ve servet dağılımındaki adaletsizliklerin sistemin sürdürülebilirliğini tehdit ettiği ve bir tarz yeni Keynezyan politikalar izlenmesi gerektiğinden bahsediliyor, yoğun olarak. Tüm dünyada bence Türkiye'de de hane halkı borçları ki tüketimi finansmana yönelik tamamı sürdürülebilir olmaktan uzak. Çalışan kesimlere bir tür gelir ve servet transferi şart. Savaş ve devrimler olmadan demokratik olarak, kapitalist sistem içerisinde nasıl politikalar izlenebilir bunu sağlamak için. Ne dersiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Demokratik zeminde olanaksız görüyorum o hakların alınabilmesini. Bilakis son yıllarda yapılan sosyal güvenlik düzenlemeleri sosyal hakların kırpılmasına yönelik. Sadece bizim ülkemiz için değil bize benzer diğer ülkelerde de durum aynı. Kapitalist zengin ülkeler zenginliklerini devam ettirebilmek uğruna üçüncü dünya ülkesi vatandaşlarının belirli bir seviyenin üzerine çıkmasını arzu etmiyor. Ucuz iş gücü onlara çok lazım zira elin Amerikalısını, İngilizini bizdeki ücretlerle çalıştıramazsınız.

      Sil
    2. Bu tez Piketty'nin kitabından sonra daha yaygınlaştı. Hatta gelişmiş ekonomilerden gelişme yolundakilere servet ve gelir transferi de tartışma gündeminde bulunuyor. Ben de bunlardan kolay kolay sonuç çıkacağını sanmıyorum.

      Sil
  30. Hocam merhaba, İstanbul'da yatırım amaçlı yeni konutların fiyatları kira getirisine göre 30 yılı, brüt M2 fiyatları da 8.000.-TL'nı aşmış vaziyette . Eski evlerin m2 fiyatları da kentsel dönüşüm rant hesabıyla 5.000.-TL' civarında .Yine de, İstanbul'da yıllık 300 bin konut talebi olduğu belirtiliyor. Bu işin sonu nereye varacak ? Biz bu kadar pahalı evlerde oturacak kadar gelir sahibi (gelir artışı) olabilecekmiyiz?


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok anlaşılır bir şey değil. Ya bizim gelir hesabımız yanlış ya bu talebi ölçenler uyduruyor. Bunların ikisi de doğru olamaz.

      Sil
  31. hocam ziraat bankası 1 yıl vadeli 1.1 milyar dolar sendikasyon kredisi almış. 1 yılda bu borcu nasıl ödüyorlar hocam çok yüksek bir rakam değil mi? ödeyemezse kriz çıkar mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Reel sektörün açık pozisyonu 183 milyar dolar. Ziraat bu parayı onlara verecek. Asıl mesele onların bunu geri ödeyip ödeyemeyeceği.

      Sil
  32. Hocam tüketim oranini azaltip tasarrufu arttirmak adina hangi önlemler alinabilir? Cevremdeki herkesin kredi yada kredi karti borcu bulunmakta. insanlar ayagini yorganinia göre uzatmamakta. Buna önlem alinmasi gerekmez mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faizi yükseltmekten başka yolu yok. O yol da bizde kapalı biliyorsunuz.

      Sil
  33. Ellerinize saglik hocam. Cikardiginiz ozete katiliyorum ama belki biraz ilave yapmak gerekebilir. Kamu butce aciklarinin dustugu dogru, fakat bunun finansmaninda da surdurulebilir ve adil olmayan, dolayli ve tek seferlik vergilerin payi buyuk. Bunun neticesinde hane halkinin borcluluk orani artmis, tasarruflar yerinde saymis, dis kaynak bagimliligimiz artarak devam etmis, vs vs gibi sorunlar da ortaya cikmistir. Yani bir tarafi duzelteyim derken diger taraflarin bozulmus olmasini da gormezden gelmemek gerekir. Ideal olani adil bir vergilendirme sistemi ve maliye politikasiyla kamu borcunun dusurulmesidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru. Bunları ben de defalarca yazdığım için artık kendi kendimi tekrarlamamak için buraya yazmadım. Ama gerçekler bunlar.

      Sil
  34. Hocam merhaba,
    İşsizlik başladığımız noktada, pastadaki payımızı arttırmayı başaramamışız. Peki muhalif medya ve kesim de dahil olmak üzere kamu Ali Babacan'ı neden başarılı görüyor, gitmesini istemiyor. Hatta kalması yönünde ciddi bir talep var, başbakan teselli verme ihtiyacı hissediyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü o giderse ekonominin daha da kötü yönetileceğine inanıyor.

      Sil
    2. İşsizlik başlanılan noktada değil. Çok daha kötü.

      2002 öncesindeki, o çok şikâyet edilen koalisyonlu yıllardaki, 1992--2001 arasındaki 10 yılın işsizlik ortalaması % 7.3 'tür.

      2002 -- 2011 arasındaki "politik istikrarlı" 10 yılın işsizlik ortalaması ise %10.65'tir.

      Türkiye'nin "parlayan yıldız" olduğu, "ekonomik mucizenin" gerçekleştiği söylenen 10 yılda, işsizlik oranı ortalaması, önceki 10 yıllın ortalamasından % 3.35 daha yüksektir.

      Bu kötü sonucu yaratan ekonomik politikaların uygulayıcısı Ali Babacan'ın, yere göğe konmamasının, aman gitmesin denmesinin nedeni ise, Uluslarüstü Mali Sermayenin çıkarına uygun olarak, bütün Dünya'ya ve Türkiye'ye dayatılan neoliberal ekonomi politikalarını, sadakatle uygulamış olmasıdır.

      O giderse, ortalıkta görünen, ekonomi ile ilgili bakanlar gibi, ekonomi danışmanları gibi garibanların, ellerine verilen neoliberal ekonomik politikaları bile uygulayamayacakları ve ellerine yüzlerine bulaştıracaklarından korkulmasıdır.

      Yorumlar çeşitli olabilir ama, rakamlarla apaçık ortada olan olayları, kulaktan dolma bilgilerle, dil alışkanlıkları ile yanlış yansıtmamak gerekir.

      Sil
  35. hocam keynesyen iktisat okulunda, klasik iktisat okulunda bahsedilen devlet müdahesi olmalı olmamalı tartışmasında merkez bankası müdaheleleri "devlet müdahelesi"ne girmiyor değil mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Klasik sistem devletin hiçbir alana (para politikası da dahil) müdahale etmemesini istediğine göre MB müdahalesi de devlet müdahalesine giriyor.

      Sil
  36. Üretim ortamının tahrip edilmesi sonucunda sosyal yardımlarla yaşayan insanların sayısı son yıllarda çok arttı. Korkarım ki bütçe dengelerini de önümüzdeki yıllarda koruyabilmek zorlaşacak gibi duruyor. Yeni hükümetin işi geçen on yıla göre çok daha zor olacak. Konjönktür kötüleşti maalesef.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım gelecek yıllara kalmadan bu dediğiniz noktaya hızla ilerliyoruz. Sağlıkta işler tersine dönmeye başladı.

      Sil
  37. Hocam, akşam $2.65 civarındaydı simdi 2.67 olmuş. Gece gece kim çıkarıyor doları?
    Gidin yatın, sabaha kadar sabrınız yok mu diyeceğim ama kime diyeyim?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizde gece ama bir yerlerde gündüz. Küreselleşme böyle bir şey. Artık piyasalar 24 saat açık.

      Sil
  38. Borçlanma el değiştirmiş...Yani aslında farkeden pekde bişey olmamış gibi...

    YanıtlaSil
  39. Mahfi bey TL cinsinden dis borclanmadaki 28 milyar dolar rakami biraz yuksek geldi.Yabanci yatirimci neden TL'den borc vermeyi tercih eder? Riski yaymak icin mi yoksa Credit Europe bankasi gibi yurtdisinda temeli bulunan kuruluslarin alt kuruluslari icin kullanmak uzere verdigi borclari icinde bulundurdugu icin mi?

    Tesekkurler

    YanıtlaSil
  40. Merhaba,

    “Kamu Kesimi Dış Borç Yükü Azalıyor, Özel Kesim Dış Borç Yükü Artıyor” başlıklı çizelgeye göre:

    2008’de 78.3 milyar dolar olan Kamu Dış Borcu, 2014’te 117.7 milyar dolar olmuş. Yani, Kamu Dış Borcu 39.4 milyar dolar artmış. Yani % 50.3 artmış. Yani % 50 den fazla artmış.

    Bu nasıl bir azalış?

    Öze Kesim Dış Borcu’na gelince:

    2008’de 188.8 milyar dolar olan Öze Kesim Dış Borcu, 282,2 milyar dolar olmuş. Yani Öze Kesim Dış Borcu 93.4 milyar dolar artmış. Yani % 49.5 artmış. Yani % 50 den az artmış. Yani Kamu Kesimi Dış Borcu ’ndan daha az artmış.

    Bu durumda çizelgenin başlığının :

    “Özel Kesim Dış Borç Yükü Artıyor, Kamu Kesimi Dış Borç Yükü Daha Da Çok Artıyor” olması gerekmez miydi?

    Saygılar

    YanıtlaSil
  41. Hocam merhaba,

    1. ve 2. tablolara baktığımızda sanki bir tutarsızlık var diye görüyorum, yanlışsam düzeltin lütfen.

    - 2014 yılları için 1. tabloda Kamu Kesimi Brüt Dış borç stok miktarı 206,9 şeklinde ve 2. tablodaki Dış Borç Stok miktarı 402,4.
    - Aynı farklılık 2008 yılları için de geçerli.

    Bu bir yanlışlık mı veya siz nasıl yorumluyorsunuz bu rakamları?

    Teşekkürler şimdiden cevabınız için.

    Saygılar

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!