Sermaye Hareketlerini Serbest Bırakmak Hata mıydı?
Küreselleşme öncesinde vergilerini ödemek kaydıyla uluslar arasında mal ve hizmet ticareti serbestti. Gelişmiş ülkelerin birbiriyle olan sermaye ilişkileri de büyük ölçüde serbest sayılırdı. Gelişmekte olan ülkelerin sermaye hareketlerini kısıtlamış olması küreselleşmenin önündeki tek engeldi. Washington Uzlaşısı denilen ve küreselleşme denilen yeni dünya düzeninin kapsamı içinde sermaye hareketlerinin serbest bırakılması, özelleştirme, deregülasyon, finansal serbestleşme ve dalgalı kurdan oluşan bir dizi düzenleme yer alıyordu. Bu düzenlemelerin bütün dünyaya yaygınlaştırılması yeni hedefti. Böylece bir paradigma değişimine gidiliyor, yeni dünyanın temelini neoliberalizm oluşturuyordu. IMF başta olmak üzere uluslararası finans kuruluşları bu yeni düzenin yerleştirilmesinde görevliydiler. Gelişmekte olan ülkeler de IMF’nin yol göstericiliğinde yavaş yavaş sermaye hareketlerini serbest bırakarak bu sistemin bir parçası haline gelmeye başlamışlardı. Türkiye bu sisteme 1980’lerde başlayan bir uyum dönemiyle girdi ve sisteme tam olarak entegre olması sermaye hareketlerini serbest bırakan 32 sayılı karar sonrası IMF’nin, TL’yi konvertibl para olarak ilan etmesiyle oldu (4 Nisan 1990.)
Türkiye,
1980’ler öncesinde, sermaye hareketlerini serbest bırakmadan önce ortalama
olarak GSYH’nin yüzde 1 – 2’si oranında cari açık veren bir ekonomiydi. Türkiye’yi
yöneten kadrolar Osmanlı’nın yıkılmasına yol açan nedenlerden birisi olan aşırı
dış borçlanmaya yol açan yüksek cari açıklardan korkarlardı. Çünkü Türkiye’nin
geçmiş krizlerinin çoğu döviz yetersizliği nedeniyle ortaya çıkmıştı. Türkiye’nin
büyüme politikası 1980’lerden 2001 krizine kadar yüksek bütçe açığı, bunu
karşılayacak şekilde yürütülen yüksek kamu borçlanmasına dayalı kamu
yatırımlarına dayanıyordu. Böyle bir politika sonucu enflasyon ve faizler son
derecede yüksekti. 2002 sonunda iktidar değişimi olduktan sonra bu politika
değişti. Bu kez özel kesim ağırlıklı bir büyüme modeline geçildi. Bu modelin
temeli bütçe açıklarının düşürülmesi, kamu kesiminin borçlanmasının azaltılması
buna karşılık özel kesimin borçlanmasına dayanıyordu. Bu yeni yaklaşım kısa
sürede özel kesimin dış borçlarının hızla artmasına ve bütçe açığının
gerilemesine karşılık cari açığın büyümesine yol açtı.
Üzerinde
uzun uzun tartışılan bir soru var: Türkiye’nin bu yeni düzene girmesi ve sermaye
hareketlerini serbest bırakması yanlış bir karar mıydı? İki yönde de görüşler
var. Ben bu kararın yanlış olmadığını düşünüyorum. Çünkü değişen bir dünya
düzeni söz konusuydu ve Türkiye o güne kadar yaptığı seçimler çerçevesinde bu
değişimin dışında kalamazdı. Yanıtı böyle verdiğimizde karşımıza ikinci bir
soru daha çıkıyor: Bu kararın zamanlaması doğru muydu? Bu soruya benim yanıtım
doğru olduğu yönündedir. Çünkü Türkiye bu yeni dünya düzeninde yer almak için yaklaşık
10 yıl hazırlık döneminden geçti (1980 – 1990.) Bu süre yeni paradigmaya
hazırlanabilmek için yeterli bir süredir. Buradaki asıl soru Türkiye’nin bu
hazırlık döneminde yeni dünya düzenine geçmek için gerekli yapısal reformları
yaparak siyasal, sosyal ve ekonomik altyapısını bu düzene hazır hale getirip
getiremediği sorusudur. Benim bu soruya yanıtım olumsuzdur.
Öncelikle
söylemek isterim ki yapısal reformları IMF ve diğer uluslararası finansal
kuruluşların ele aldığı dar çerçevede almıyorum. IMF ve diğer uluslararası
finansal kuruluşlar yapısal reform deyince finansal yapıyı sağlamlaştırmayı
yani bütçe açıklarını düşürmeyi, ücretleri sınırlandırmayı, tarımdaki
sübvansiyonları azaltmayı, sosyal güvenlik açığını düşürmeyi, bankacılık
kesimini sağlam temellere oturtmayı kastediyorlar. Bunlar duruma göre yapısal
reformların parçaları arasında olabilir ama benim yapısal reformlardan kastım
çok daha geniş bir çerçeve. Bu çerçevede yapısal reformlar temel hak ve
özgürlükleri öne alan, bireyi koruyan, hukukun üstünlüğüne, gerçek anlamda
güçler ayrımına, bilime dayalı eğitime dayalı bir anayasa reformuyla başlamalı.
Türkiye, bu siyasal ve sosyal reformları ve ekonomide gerekli reformları yapmadan
yeni dünya düzenine girdi ve sermaye hareketlerini serbest bıraktı. Reformları
yapmayı beklemeden yeni dünya finans düzenine girmek yanlış olsa da bu hamlenin
hemen ardından bu reformlara girişilseydi bugün yaşadığımız sorunları yaşamayacaktık.
Sermaye
hareketlerinin serbest bırakılmış olmasının faturası 2001 krizine girdiğimizde
karşımıza çıktı. 1990 yılında Türkiye’nin dış borçları toplamı GSYH’nin yüzde
26’sıydı. Bu oran 2001 krizinde yüzde 56,1’e yükselmişti, bugün yüzde 58
dolayında bulunuyor. Bütün bunlar bize sermaye hareketlerini serbest bırakmanın
maliyeti gibi görünüyor olabilir. Buna karşılık bu düzenlemeler Türkiye’nin
küresel sistemin dışında kalmamasını sağladı. Yapılması gereken şey bu yeni
düzene kolay ayak uydurmayı sağlayacak adımları atmaktı. Aslında o dönemde Türkiye
yapısal reform açısından üç önemli adım attı: (1) Bankacılık reformu yaptı. (2)
Kamu kesimi açıklarını kontrol altına almaya ve kamu borçlanmasını düşürmeye
yöneldi. (3) AB ile tam üyelik müzakerelerine başladı. Bu adımlar 2005 yılından
sonra Türkiye’ye doğrudan yabancı sermaye girişinin artmasına yol açtı. 2005
ile 2008 yılları arasındaki 4 yılda Türkiye’ye toplam 72,1 milyar dolar
doğrudan yabancı sermaye girişi oldu. Bu miktar 2001 – 2004 yılları arasında
8,9 milyar dolardı. Yine bu adımlar sayesinde dolarizasyon 2001’de yüzde 57
idi. 2012’de yüzde 30’a düşmüştü. Bugün yine yüzde 54 dolayına yükselmiş bulunuyor.
Oysa Avrupa Birliğiyle müzakereleri olumlu şekilde sürdürebilsek dış borç
olarak aldığımız paraların önemli bir bölümünü doğrudan yabancı sermaye
yatırımı olarak alabilecektik. Ne yazık ki biz gerekli adımların genellikle
tersini atıyoruz. Bugün mesela 10 yıl geriye gitsek iyi kötü bir yapısal reform
yapmış olacağız. Bu kadar ilginç bir aşamadayız.
Birçok
konu bize dışarıdan empoze edilmiş olabilir. Hatta bizi borçlanmaya
yönlendirmiş de olabilirler. Bunlarla ilgili bir fatura çıkaracaksak önce kendi
adımızı yazmalıyız. Düyun-u Umumiye deneyimi yaşamış bir ülkenin bu hatalara
düşmemesi gerekirdi. Cumhuriyetin ilk kuşakları, ikinci kuşakları ve hatta
üçüncü kuşakları dış borçlanmaya bu nedenle hep soğuk bakmışlardı. Sonra
birdenbire Osmanlı’nın deneyip de büyük sorunlar yaşadığı çeşitli borçlanma
araçlarına ve politikalarına yeniden geri döndük.
KÖİ
projeleri ya da Yap İşlet Devret Projeleri ne yazık ki bunların son örneğidir
(Kaynak: Hakan Özyıldız, 21. Yüzyıl İçin Planlama Konferansları 2020 / 2.)
2021-23 arasında KÖİ Garanti Ödemeleri |
Bütçeden Ödenecek
Tutar (Milyar TL) |
T.C. Karayolları trafik garanti ve katkı ödemeleri |
48,4 |
Sağlık Bakanlığı ödemeleri |
|
Şehir Hastaneleri kira
bedelleri |
33,0 |
Hizmet alım bedelleri |
25,0 |
TOPLAM ÖDEMELER |
106,4 |
Bu tablonun bize anlattığı şey bütçeden bu projelere verilen garantiler çerçevesinde yapılacak ödemelerin devasa boyutla ulaşmış olmasıdır. Oysa bunun benzerini Osmanlı Maliyesi defalarca yapmış ve hepsinden inanılmaz yükler ortaya çıkmıştır. Osmanlı’nın verdiği sayısız tramvay işletim imtiyazı, maden çıkarma imtiyazı vardır. Bunlar hep kendi yapabileceği işi başkasına yaptırmanın sonucunda verilmiş gereksiz imtiyazlardır. 1854 dış borçlanmasıyla başlayan mali yapı bozulmasının üzerine bu tür maliyetler eklene eklene Düyun-u Umumiye’ye ve oradan da Osmanlı maliyesinin ve sonunda Osmanlı Devleti’nin batmasına kadar gitmiştir. Bugün, benzer işleri KÖİ çerçevesinde yaptığımızı görünce Türkiye’nin tarihinden ders çıkaramamış olduğu sonucuna varıyoruz.
Sermaye
hareketleri serbest bırakıldığında bizim gibi ekonomisi güçlü olmayan ülkelerde
ortaya çıkan dual para durumunun (yabancı paraların yerel parayla birlikte
kullanımda olması hali) yönetimi kolay değildir. Dual para meselesi sonunda dolarizasyon
denilen bir başka duruma (yerel para yerine yabancı paraların tercih edilmesi
hali) yol açar. Özellikle üretim girdilerinin çoğunu ithal eden ekonomilerde
dual para ve dolarizasyon kurun belirleyicisi olur ve enflasyon üzerinde
olumsuz etkiler yaratır. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu bir sistemin
temel kurumu merkez bankasıdır. Böyle bir sistemde merkez bankası siyasetten
tümüyle bağımsız olmalıdır ki faiz-kur-emisyon-enflasyon ilişkileri siyasal
tercihlere değil ekonomik gereklere göre kurulsun. Aksi taktirde bu değişkenler
arasında sağlam bir denge oluşturulamaz.
Sermaye
hareketleri serbest bırakıldığında karşımıza imkânsız üçleme ya da üçlü açmaz
denilen bir sorun çıkar: İmkânsız üçleme hipotezine göre; sermaye
hareketlerinin serbestliği, sabit döviz kuru ve bağımsız para politikası
uygulaması aynı anda var olamaz. Yani sermaye hareketleri serbest bırakılmışsa dalgalı
kur uygulanacak ve faizler serbest bırakılacak demektir. Türkiye, sermaye
hareketlerini serbest bıraktıktan sonra hem kuru hem de faizi dolaylı olarak
denetim altında tutma uygulamasına devam etti. TCMB politika faizini değil
aslında bankalar için son çare olan geç likidite penceresini kullanarak faiz
artırıyor. Aynı zamanda Türkiye dalgalı kur politikası uygular görünüyor ama
kura, en yanlış yoldan giderek döviz satışı yoluyla müdahale etmeye çalışıyor.
Hatta zaman zaman döviz alım satımına vergi koyarak sermaye hareketlerine de
dolaylı kısıtlamalar getiriyor. Bu müdahaleleri düşük dozlarda yaptığı ve
doğrudan yapmadığı için sistem çökmüyor. TCMB’nin son kararı da bu uygulamanın
devam ettiğini gösteriyor.
Özetle
söylemek gerekirse sermaye hareketlerini serbest bırakmak yanlış bir karar
değildi. Türkiye’nin değişen dünya düzeninde yerini alması gerekiyordu. Yanlışlık
o değişikliğin gerektirdiği altyapıyı yaşama geçirememektedir.
Türkiye'nin durumu, Ferrari alıp LPG taktırmaya kalkan uyanık gurbetçi vatandaşımızın durumu gibidir...
YanıtlaSilBunların tek sebebi siyasi popülizmi yükseltmek, Devamlı seçim kazanmak ve iktidar koltuğunu bırakmak istememek.
YanıtlaSilHocam, yazınız için teşekkürler. Bir Türkiye Ekonomi Tarihi analizi olmuş. Ben uzun zamandır,fırsat buldukça, yazılarınızı takip ederim. İlk defa fikren ayrıştım sanırım. Ben Spekülatif Büyümeye hep karşıydım. Yabancı sermaye gelecekse finansal değil, reel yatırımla gelmeli.Dış borçlar,ülkelerin Milli Bağımsızlığını zedeler diye düşünüyorum. Devletin regülasyona çekilip ekonomiyi özel sektöre bırakması da bana göre ilk sınavında patladı. Reagen ve Thatcher ile başlayan yeni kamu yönetimi anlayışı ve sonrasında devlet yerine, özellikle stratejik sektörlerde,özel sektörün geçmesinin yanlış bir dönüşüm olduğunu anladık Pandemiyle. Şükür ki biz sağlık sektörünü tam özelleştiremeden, yani erken yakalandık da toplum sağlığını nispeten koruyabildik. Saygılar.
YanıtlaSilŞehir hastanelerine hasta garantisi verileceğine özelleştirilmesi daha iyi olurdu. Köprü otoyol hastane hava limanı garantisi nedir hangi ülkede var. Bu gün hesaplama yaptım döviz yılbaşından bu yana % 44 artmış bun üstüne %15 ten %27 Ye çıkan %12 dilim artışı ve enflasyonu eklersek eğer %100 civarı satınalma gücünün düştüğü anlamı çıkarabiliriz. Mağfi hocam yanlış yorum yaptıysam düzeltme yapın lütfen
SilHocam,
YanıtlaSilSizce sermaye hareketlerini serbest bırakmak hata mıydı?
Dursun, once hocanin makalesini oku sonra yorum yaz veya soru sor. Son paragrafi bile okusan sorunun cevabini alirsin.
Sil"Özetle söylemek gerekirse sermaye hareketlerini serbest bırakmak yanlış bir karar değildi. Türkiye’nin değişen dünya düzeninde yerini alması gerekiyordu. Yanlışlık o değişikliğin gerektirdiği altyapıyı yaşama geçirememektedir."
SilBurada ne yazıyor canım kardeşim.
kapitalizmde serbest sermaye hareketi büyük sermayenin küçük sermayeyi yutması ve sermaye önündeki engellerin kaldırılması demektir
Silbunun başında işçi haklarının ve güvenliğinin kaldırılması demektir
Ben sermaye hareketlerinin belli bir duzlem dahilinde pansuman surecleri de dahil ederek kontrol edilmesinden yanayim.
YanıtlaSilMesela doviz alim-satim islemlerinde vergi olmasi alim-satim fiyat farkliliklari gibi
mesela cok komik bir rakamda olsa tobin vergisinin olmasi gibi
tabii butun bunlarin yapilma tarihi 2005lerde olmaliydi. Suan boyle bir surec Turkiyeyi daha da zora sokar
hocam gerçekten çok güzel bir yazı olmuş teşekkürler. Türkiye planlı ekonomi kabuklarını kırmak isterken karma ekonomiyi teğet geçip piyasa ekonomisi batağına saplanmış durumda. ne faiz artırımı ne de mb'nin kura müdahaleleri bir sonuç doğurmuyor. sizin gibi başarılı iktisatçılar devlet kadrolarına danışman ya da bürokrat olsaydı durum bu kadar çirkin olmazdı.
YanıtlaSilKötü para iyi parayı kovar.
SilÇok aydınlatıcı bir analiz , teşekkürler Mahfi bey .Yöneticilerimizin yirmi yılda yapabildiği tek şey her konudaki güven kaybı ve "ben bilirim" edası.
YanıtlaSil
Silbulgaristan üzerine araştırmalar yapıyorum
siz nasıl görüyorsunuz bulgaristan ekonomisinin geleceğini ?
baya yaşlı bir ülke son yıllarda özellikle it alanında çok hızlı büyüyor
bilgi verebilirseniz teşekkür ederim
Hocam yapısal reformları yapmanın bizim gibi geride kalmış ülkeler de mevcut iktidarların gücünü azaltan etki yaptığından tercih edilmediğine katılıyor musunuz? Bizim gibi ülkelerin en büyük sorununu sistem. Hükümetleri denetleyecek, onların gücünü azaltacak bir sistem getirmek hayal mi hocam?
YanıtlaSilŞimdi şu soruyu sormak lazım, 2000 lerden bugüne refah düzeyimiz artı mı, asgari ücretle çalışanın son süreçte alım gücü arttı mı?
YanıtlaSilEğer arttıysa Türkiyenin çekişmesi, diplomasi de zoru seçmesi mantıklı. Eğer değilse o zaman belirsizlik her geçen gün daha da artar diye düşünülebilir.
Biz neden bu rahatsızlığı yaşadık,neden her gün hanehalkı borcu artıyor. Neden kredi kartlarına gömüldük, neden kazandığından fazla harcıyor çoğunluk? Neden neden neden...
Sayın Eğilmez, Mal ve Finans hareketlerinin küreselleşmesi (Globalizasyon) gelişmiş Ülkelerin daha da gelişmeleri, Gelişmekte olan ve Gelişememiş Ülkeler ile arayı daha fazla açıp, daha fazla zenginleşmeleri maksadıyla hazırlanmış bir uygulamadır diye düşünüyorum. Eğer Mal ve Finans hareketleri küreselleşmeseydi (Globalizasyon olmasaydı) Amerika, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya gibi Ülkeler diğer Ülkelere göre bu kadar fazla zengin olabilirle miydi? Bilhassa Amerika diğer Ülkelerle açık ticaret yapamasaydı bu kadar zengin olabilir miydi? Emperyalizm Mal ve Finans hareketleri serbestleşmeden yaşayabilir miydi? Gelişmekte olan ve Gelişememiş Ülkelerin Malları ve üretimleri bu gelişmiş Ülkelerin malları ve üretimleri ile rekabet edebilir mi? Gelişmiş Ülkeler Tarım, Sanayi ve Finans alanlarında sorunlarını büyük ölçüde çözmüşler, üretim araçlarını, gereçlerini kullanarak diğer Ülkelere göre daha avantajlı hale gelmişlerdi. Bu durumda Gelişmiş Ülkeler küreselleşmeyle diğer Ülkelere göre daha rekabetçi, avantajlı olarak daha fazla ve daha karlı Mal satabilir hale geldiler, diğer Ülkelerin üretimlerine baskın oldular.
YanıtlaSilFinans dünyasında da sermaye birikimlerini hem ticarette hem de finansta kendi Mallarının satımı için kullandılar. Verdikleri borç , kredi ile kendi Mallarının satımını şart koşmaya başladılar.
Kurulan IMF ile Gelişmekte olan ve Gelişememiş Ülkelere verdikleri kredilerin geri dönüşü için tedbirler alındı, IMF kredilerinin kullanımı için öncelik bu Ülkelerin borçlarını ödemeleridir. Bu Ülkelerin yapısal reformlarını yapılması veya gelişmelerine yardım etmek yerine tam tersini yapısal reformlarının yapılmaması ve gelişmelerinin önlenmesi hedefleniyordu. Hiç bir Ülke başka bir Ülkenin kendinden daha fazla gelişmesini, zenginleşmesini istemez.
Mal ve Finans hareketlerinin küreselleşmesi bir hata mıydı? Konuya hangi taraftan baktığınıza bağlıdır. Gelişmiş Ülkeler tarafından baktığınızda onlara çok faydalı olmuştur. Gelişmekte olan veya Gelişememiş Ülkeler tarafından baktığınızda ise küreselleşme böyle değil de, onları rekabette biraz koruyacak koşullarda olmalıydı. Küreselleşmeyi Gelişmiş Ülkeler yaptığından ve Gelişmekte olan, Gelişememiş Ülkelere dikta ettirildiğinden, ya katılırsın yada dışarıda kalırsın gibi başka seçenek bırakılmadığından kabullenme zorunda bırakıldılar. İleride küreselleşme şartlarında Gelişmekte olan ve Gelişememiş Ülkeler lehine bazı düzeltmelerin yapılacağını düşünüyorum. Acaba yanılıyor muyum?
Ülke altı süzgeç olunca ne koyarsan koy faydası yok işte,
YanıtlaSilİster planlı ekonomi yap, ister karma, ister piyasa,
İster kapitalist ol, ister komünist hepsi aynı garabet dibte gider huya.
Boşuna nefes tüketmeyin canlar,
İnsanoğlu yalan sever, yalan peşinden gider.
Hepiniz dürüst insan bu ülkeye gelsin dersiniz,
Dürüst adam gelse ülke biter,
İnsan çocuktan beridir yalan üzerine büyür,
Sonra o yalanların esiri olur,
Kendi bilmez bile,
Büyük Yunus der ye hani "İlim kendin bilmektir" diye,
İşte ondan lazım.
Camiye giden Adem der ki: "Bize dürüst hoca lazım",
Dürüst hoca gelse der ki: "Adam yukardaki ile konuşmadı, kutsal kitab-ı da binyil önce kendileri yazdı".
Deyin bana hoca dürüst olsa ortada Cami kalır mı?
Mihraba gerek olur mu?
Dürüst adam gelse der ki: "Yunan da ademdir, Kürt de ademdir, Biz de ademiz, Ermeni de adem."
Kavga etmeyek, hadi hep beraber çalışak, kazanak, hep beraber kardeşce yiyek,
Deyin bana lider dürüst olsa ortada Milliyet kalır mı?
Dürüst adam gelirse canlar,
Ne cami ne milliyet kalır elde,
Dürüst adam gelse der ki: "Şehrin evleri çürük, şehir kalabalık, ülke büyük, ülkeye yayılak",
Hadi bu şehirdeki evleri burakak, yıkak, az devletten az senden paramızla yeni güzel bahçeli evler, yeni yurtlar kurak...
Deyin bana yöneten dürüst olursa ortada İstanbul kalır mı İzmir kalır mı?
Deyin bana dürüst adam gelse ahalinin rantiyeli İstanbul'da evi kalır mı?
Söyleyin bana dürüst adam ahaliye yarar mı?
Deyin bana ahali dürüst adam ister mi?
QhJvA=7mmfMEw{/C
Güzel yazmışsın da rant, kriz vd. olmaz ise ekönomi dönmez. Ülke büyümez, insanlar kalkınmaz. Bu teori üzerine kurulu. Dersen ki bu bize uymaz. Onun için yönünü değiştirmek zorundasın ki onun da önü kesiliyor.
SilGeçen ht bloombergte akşam Bi tiyatrocu sınırlara inanmıyorum dedi. Dünyada 4 Milyar mı ne aç insan var. Bırak yayıl bakalım. Hindistan'a toplu tecavüz 100 kişiyle... Milliyet vs bir ihtiyaç üzerine kurulmuş. Belli belli kültürler çatışıyor adam diyo ki kız okumaz kölelik serbest vs. Çin moğolu Moğol türkü yutmadı mı yuttu. Avrupa yuttu vs. Bkz Avarlar.. Peçenek Kıpçak kuman karaman = yunan oldu. Slav bulgar yuttu. Anglo Kelt yuttu. Göktürk Kıbrıs Rum oldu. Dinler falan gerçekten dünyanın sonunu getiriyor. Dün pelin çift varya trtde sözde tarihçi arapçı Bi karı çıkarmışlar diyor ki bizim soy İbrahime dayanıyormuş kaynak Osmanlı parşomeni abdulhamidden mi ne İbrahim aleyhisselam diyor Bi de İbrahimin Sümer efsanesi olduğunu bilmiyor ama tarihçi... İslam Türk milletinin sac ayağıymış ulan İslam yüzünden 300 milyon insanla bağımız koptu. Aynı şekilde aşkenazlar hiç Bi zaman yurtları olmayan Filistine semit yahudilerle aynı yere yerleştiler memleketimizdeki değerli insanları kaybettik niye o hazarlar din değiştirmiş diye. Yunan ve Arap gezgin demiyor mu onlar Bi kelime İbranice bilmez Türkçe konuşurlar diye... Halbuki İbranicenin isini bilmiyorlardı. Karamanlar ortodox diye gönderildi adamlar Yunanca Rumca bilmediğinden kendi yerlerinde yaşadı senelerce. Türkçe konuştular. Eridiler.. Din dünyanın sonunu getiriyor..
SilMarket kapitalizme gecme karari, gec bile kalmisti. Keske 60larda dolar yok kazanmak lazim deseydik, ama dolar yok, harcamamak lazim dedik, 2 tur bindirdiler. Tamamen haklisiniz hocam. Fakat bu noktada, hovardalik nedeniyle, cuzdan, yorgan, yastik emperyal guclere teslim olmus, fakat elinde altipatlari olan kulhanbeyi durumuna dustuk. Kesinlikle sistemi kapatmali ve ara vermeliyiz. Rusya 98de $30myr seviyesindeyken kesti kolu, ruble 7den 20 yapti, ama emperyal tuzakta oyalanmadi. Biz ithal ikamesi, yuksek enflasyon donemi, oyalandik. Ordu geldi, $12myr seviyesine indirdi, sivile birakti. Bir tur daha savrukluk. Sonra %3000 O/N bir gecede!.denenmemis denendi, fetoyle karisik yumusak islam, geldi.ilk 4 yil iyi, sonra foss, feto tasfiye, yerine mhp destegi.. borcla vs oldu eksik $500myr!. Buradan cikis yok. Karambol yaratip, oyunun yikmak lazim. Kural devri bitmeli. Kuralsiz donem yasayip, bir nesil daha feda.. sonrasi allahkerim. Akp koalisyonuna hic bir kimse $50myr vermez. Verseler, ancak sifir seviyesine gelecek. C not, zaten default, kapida. Sonrasinda "failed state" oyunundan kurtulma. Derhal moratoryum ilan etmeli ve kuru sabitlemeliyiz. 2 yil sonra bakariz, konvertibilite aleyhte calisiyor
YanıtlaSilHocam, Brezilya dış ticaret fazlası vermesine rağmen cari açık nasıl veriyor ?
YanıtlaSilDış ticaret açığı sadece mal ihracatı
SilServis ihracatı ithalatında yani tuzim..v.b döviz kanadırıcı işlerde açık veriyor.Ayrıca Brezilyaya doğrudan yatırım yapmış firmalar karlarını geri götürüyor
Biz mesela geçen sene dış ticaret açığı verdik ama cari fazla verdik
Daha yüksek getiri sağlamak için sermaye hareketlerini serbest bırakmak bize bol bol borç getirmiş anlaşılan. Tabi Mahfi Hocanın bahsettiği yapısal reformlar yapılmış olsaydı tablo böyle olmazdı.
YanıtlaSilÜstad, yazınız için teşekkür ediyorum. Okullarda tarih sadece rakamsal bir değer olarak öğretildiği veya böyle olması hepimizin kolayına geldiği için ne zaman ne tür doğru ve hatalar yaptığımızı irdelemeden hep aynı kısır döngü içinde kalacağız. Bu siyasi bir olgu değil ne yazık ki. Toplum olarak değil birey olarak gelişip değişirsek aynı hataları tekrarlamayız.
YanıtlaSilAsıl sorular bence farklı:
YanıtlaSil• 12 Eylül diye bir süreç yaşanmasaydı,Türkiye neoliberal sürece yine de girer miydi?Veya ne zaman girerdi?
• Soruyu tersten sormak mümkün tabi.Acaba 12 Eylül ile hedeflenen sonuçlardan biri de mevcut iktidarı devirip yeni gelecek iktidara(Turgut Özal) konvertabl TL politikası uygulatabilmek miydi?
• Kariyerinde Dünya bankası geçmişi olan Turgut Özal’ın,12 Eylül’ün hemen sonrasında,geçiş döneminde,askeri cunta tarafından ekonominin başına geçmek üzere davet edilmesi bir tesadüf müydü?
• Neoliberalizm;abd’de reagen ingiltere’de thatcher liderliğinde yükselirken,Türkiye’yi yabancı sermayeye açabilecek en uygun aday dünya bankası görmüş Özal mıydı?Birileri cuntanın kulağına su kaçırmış olabilir mi?
Tarihi biraz eşelediğinmizde;büyük siyasal-sosyal süreçlerin,ekonomik paradigma değişimlerini başlattığını ya da büyük ekonomik değişimlerin yeni siyasal ve sosyal süreçler doğurduğunu görürüz.
Ekonomi,siyaset ve sosyal yapı;birbirlerini etkileyen ve değiştiren bir sarmalın üç sac ayağı.
Ancak bu değişimlerin gerçekleşebilmesi için önce büyük olaylara yani fırtınalara ihtiyaç vardır.
Kopan fırtına büyük kitleleri etkiler ve harekete geçirir.Sarsıcı büyük fırtınalar kitle psikolojisini derinden etkiler ve kitleler değişim ister!(Gerçekte neyin ve nasıl değişmesinin istendiğinin,kitlesel bilinçte pek karşılığı yoktur.)
Kitle sadece mevcut olanın değişmesini istemektedir.Gerisinin pek önemi yoktur.
Fırtına dinip sular durulduğunda,hasar tespiti yapıp geleceği inşa edecek bir aktöre(kahramana) ihtiyaç vardır!
Kitlenin önüne kutusundan yeni çıkarılmış “kahraman aktör” sunulur.Hedeflenen değişim ona etiketlenerek,onun “liderliğinde” başlar.
Kısacası “modern” dünya şartlarında,Türkiye gibi ülkelerde, “fırtınalar”,”değişimler”,”aktörler”,”kahramanlar” rastlantılarla çıkmaz/çıkamaz.
Az gelişmiş önemli ülkelerin ve Türkiye’nin yakın tarihi bu örneklerle doludur.
Sn Anonim 22:20, Mahfi bey'in Turgut Özal ile arası iyiydi.
SilMahfi bey'in samimiyetinden kuşkum yok ama Turgut Özal'a toz konduracağını pek sanmıyorum.
Sanırım Mahfi bey'de önemli ölçüde "Özal hayranlığı" var.
Turgut Nereden Koşuyor okunması gereken bir kitap.
SilÖzalın ABD ile arası sandığınızdan daha yakındı. Kendisi CIAcılarla yattı kalktı. Cidden evlerinde bile yatılı kalmışlar... ABD savaş gemileri 1913te geldi 1923te gitti. ABD olmasa yunan ve İtalyan işgali olmazdı.
SilKriz donemleri haric Finansal islemler uzerinden vergi ve degerli maden Rant emlak alim-satim uzerinden vergi alinmasindan yanayim.
YanıtlaSilFinansal islemler ve rant uzerinden vergi alinmasi imalat sanayi ve yerli uretim ihracat gelir dagilimi ve balonlar icin son derece yasamsal bir faktor oldugu dusuncesindeyim.
Merhaba hocam,
YanıtlaSilHazine ve Maliye Bak.Uzman Yardımcılığı mülakatı için hangi kitaplarınızı okumamı önerirsiniz?
2021de secim olacak iktidar degisecek
YanıtlaSil2021 basinda asi bulunacak herkes kurtulacak
Virusu cikartan yayan Trump Cin degil Cin masumdur.
Dusuk kur uygulayan Cin suclu degil bunu dile getiren Trump suclu
90li yillara mi donuyoruz.
Bu dusuncelerde olan kisilerde kuvvetle muhtemel bir zeka problemi var.
Hocam yine ufuk açıcı bir yazı olmuş.
YanıtlaSilSermaye hareketlerinin serbestleşmesi ve finansal liberalizasyon şüphesiz ki doğru bir adımdı. Ancak bu yeni paradigmada cari açıkta ısrar kolaycılığını seçmemiz ekonominin içini boşaltarak bugünleri getirdi.
Türkiye 1980 sonrasında ekonomik modeli belirlenirken buna uygun siyasi ortamın da hazırlanması önemliydi. O nedenle, militan sol askeri darbe ile tamamen tasfiye edilerek, tamamen küresel sermayenin çıkarlarına hizmet eden sağ iktidarların yolu açılmış oldu. Böylece sıcak para bağımlısı cari açık ekonomisi yeni paradigmada hiç gitmemek üzere yerleşti, kemikleşti.
Mevcut siyasal islam ile de ekonominin tabutuna son çivi çakıldı.. hamdolsun.
Yani olaya salt ekonomik açıdan bakarsak hastalığı doğru teşhiş edemeyiz diye düşünüyorum.
Saygılarımla.
1980 lerin başında neoliberal küresel finans kapitalin moderatörlüğünde, türkiye'nin yeni ekonomik modeli dizayn edilirken temel amaç dış finansmana bağımlı bir tüketim ekonomisi yaratmaktı. nitekim ilk göz ağrıları turgut özal ile 1984 yılından itibaren güzel işler çıkardılar. rahmetli enflasyonlu kalkınma diyerek milleti on yıl güzel uyuttu. yıllar süren kronik yüksek enflasyon, yerli sermayeyi eritip tasarrufları bitirirken; küresel sermaye bu işten gayet memnundu. yüksek enflasyonun sonucu yükselen faizlerle küresel babalar güzel karlar yazdılar. ilk büyük kar realizasyonu ise 5 nisan 1994 yılında geldi. özal'lı yıllarda ortaya çıkan ekonomik bozulmanın etkileri 94 krizini izleyen yıllarda daha da artarak birkaç kez imf kapısına kadar götürdü ülkeyi. imf reçeteleri ise beklendiği gibi, sorunu çözmeyip, bilakis daha da kronikleştirdi. hatta öyle ki, cari açık ekonomisine 2000 yılında imf, kur çıpası uyguladı.(sanırım biraz deneysel takıldılar.) kur çıpası elbette yine küresel babaların ekmeğine yağ sürerken ikinci büyük kar realizasyonu da gecikmedi. kasım 2000 ekonomik krizi patladı. Bu krizde,türkiye'nin finans piyasalarını o dönem city ve deutsche ile istedikleri gibi yöneten babalar, imf'nin de yardımıyla türkiye'nin beşinci büyük bankasını da indirmiş oldular; ilerleyen yıllarda üç otuz paraya kapatmak üzere. ikinci kar realizasyonu ve artan politik belirsizlikler ile iyice yükselen ekonomik bozulmaya çıpadan kurtulan kur da çare olmadı. çünkü ekonomiyi kurtarmak için artık daha fazla dış kaynağa ihtiyaç vardı ve bunun için gerekli olan şartlar, havada cumhurbaşkanı ahmet n.sezer'e doğru süzülen bir anayasa kitapçığı ile geldi. (her şeye rağmen hukuk devletiymişiz yine de. 21 şubat 2001 krizi, neoliberal dönemin ilk iki krizinden farklı olarak; salt kar realizasyonu olmayıp aynı zamanda bir sistem revizyonuydu ve etkileri ilk ikisinden daha derin oldu. bu büyük kriz sonrası da yine imf devredeydi. bu kez türk asıllı bir memur göndermişlerdi; kemal derviş. tahminimce babalar, işin sadece ekonomik değil artık politik yönünü de hesaba katarak böyle bir seçim yaptılar. Derviş ile getirilen revize sistemin esası, yüksek faiz ve düşük kurdu. küresel faizler 2000'li yılların başından itibaren düşmeye başlarken, yüksek faiz bizde garantiye alınmış oldu böylece. küresel babaların yüzü yine gülüyordu yani. K.derviş ise koltuğu `ali babacan`'a devredip ülkesine döndü. küresel babaların icazetiyle tek başına iktidar yolu açılan akp, yüksek faiz düşük kur modelini tavizsiz uygularken bir yandan da ülkedeki karlı kuruluşları ve varlıkları son hız sattı. böylece, 2002-2012 dönemi boyunca kurlar sabit kalırken, babalar hem faiz arbitrajından hem de ucuza satılan ülke varlıkları üzerinden katmerli karlar yazdılar. onların karının halkın zararı olduğunu yüksek sesle anlatacak bir muhalefet ise ortada yoktu.2002- 2012 döneminin yan etkileri finans piyasaları ile sınırlı kalmadı. türkiye, bu dönemde türkiye verimli üretim kabiliyetini kaybederek tam bir ithalat ve dolayısıyla komple sıcak para bağımlısı ülke haline geldi. yine bu dönemde cari açık rekorları gelirken, dış borçlar artık parabolik olarak artıyordu. daha da bozulan konsolide bilançonun ilk etkileri 2013 yılından itibaren görülmeye başlandı. artan borç stoğu için babalar artık sadece yüksek faiz değil aynı zamanda yüksek kur da istiyordu. dönemin merkez bankası başkanı erdem başçı ve gezinin çapulcuları günah keçisi ilan edildi. yine de daha gidilecek yol vardı. ancak hazıra dağ dayanmaz. nitekim azalan üretim kabiliyeti ve artan dış borç ile iyice bozulan ülkenin konsolide bilançosu ile yeni kar realizasyonu 2018 yılı ağustos ayında geldi. esasında 2018 kur şoku, türkiye'nin borçlanma kabiliyetinin bitişinin ilanıdır. (hernekadar bir takım gayri nizami yöntemler ile gemi şimdiye kadar yüzdürülse de, bu yöntemlerin astarı yüzünden pahalıya geldi.) gelinen noktada bozuk konsolide bilançoya büyük bir reset atılması lazım. bunun birkaç yolu var ve korkarım ki bu yollar artık ekonomik çözümleriçermiyor.
SilBu zamanlarda da tam bu konularda düşünüyordum. Çok güzel ve tartışma açan bir yazı olmuş en az 1000 yorum bekliyorum bu yazı için.
YanıtlaSilİthal mallar ile sermaye serbestliği planlı olarak aynı anda Türkiye'ye girdi. En büyük zarar ithal malların ülkeye verdiği zarardır. İthal mallarla birlikte aynı zamanda bir yaşam tarzı da çaktırmadan empoze edildi. Kimse bunun farkına varmadı. Toplumun temeli, gelenekleri, görenekleri temelinden sarsıldı.
2000'li yıllardan önceki yılların özlemini çekiyor insanlar. Şimdi herkes birbirinden kaçıyor ve birbirinden korkuyor, yabancı...
Eminim ki bu işlerin Türkiye'de böyle olacağını planlayanlar bile tahmin etmemiştir. İthal mallar serbest bırakılmasa sermaye de gelmeyecekti. Türkiye dışarda kalsa mutlaka gidecek bir yer bulurdu. Herşeye rağmen Türkiye'nin Sermaye ve ithal mal serbestliğine gitmesinin çok yanlış bir politika olduğunu düşünüyorum. Sonuçlarını bugünkü dış borçlardan ülkenin şu gün içinde bulunduğu açmazdan görüyorum. Bunlar ne için yapıldı? İnsanların kalkınması için kalkındı mı hayır! İnsanlar telefonla, televizyonla ve diğer araçlarla gelişeceğini zannetti. İnternet ise ayrı bir konumda onun için birşey diyemem.
98'li yıllarda arkadaşlarıma interneti anlattığımda boşboş bakıp oradan nelere bakıyorsun sen diyorlardı. Bir türlü internetin nasıl birşey olduğunu anlatamadım. Oysa ki internet ülkemizde en az gelişen sektör oldu. Zamanımızın en büyük tuzağı tam bilgili olmak.
Tam da bu zamanlarda aslında bilmemenin ne kadar güzel birşey olduğunu düşünmeye başladım.
bilmek iyidir ama toplum iyi idare edilirse acıları bertaraf edebilirsin. Mesela İzmir depremini bildik acı çektik ama gerçekten engellemek için birşeyler yapılmış olsaydı rahatlardık. Bilgili insanların acı çekmesinin sebebi cahil yöneticiler.
SilYine çok başarılı bir yazı olmuş hocam. Bende Türkiye'nin borçluluğunu özel sektöre kaydırmasını doğru buluyorum. Bu noktada ödemeler konusunda çıkacak yaptırımların muhatabı da aslında özel sektör olmaktadır. Yalnız sermaye hareketlerinin serbest bırakılması konusunda Türkiye konumu gereği uzak duramazdı. Nasıl, önüne geçilemeyen bazı yasa dışı faaliyetler kanunlarla gözetim altına alınıyorsa (Bahis vb gibi ) sermaye hareketlerinin serbest kalmasına da mecbur kalırdık diye düşünüyorum.Şu an bence döviz durumumuz açısından yapılması gereken ;
YanıtlaSilEnerjide döviz çıkışını kapayacak alternatifi bulmak,ülke içinde üretilebilecek ithal ikamesi tüm ürünlere gerekli desteği vermek ve yeterli kaliteye ulaşmak. Yurt dışında kurulan şirket sayımızı artıracak ve dolaylı olarak çalışan vatandaş sayımızı arttıracak ülkeler arası anlaşmaların geliştirilmesi ve gerekli kolaylığın sağlanmasını sağlamak,ihracat yapabilmenin vatandaş seviyesinde kolaylaştırılması sağlamak gerekmektedir. Kur aynı seviyelerde kalsa da Merkez Bankasının kasası dolu olmalı ve gereken finansman kaynağı doğrudan buradan sağlanmalıdır.
Sınırsız borçlanma dünyanın başına büyük musibetler açmak üzere yol almaktadır.Saygılarımla
Selam Jet Ekonomist,
SilÖzel sektör borçlarının sorumluluğu yine devletindir.
O borçları özel sektör Türk bankalarından aldı, Türk bankaları da yabancı bankalardan.
Yabancı bankalar özel sektöre teker teker uğrayıp borç vermediler.
Özel sektör döviz borcu patladığında, Türk bankacılık sistemi de patlar.
IMF nin gerek Washington uzlaşısında gerek stand by anlaşmalarında gelişmekte olan ülkelere empoze etmeye çalıştığı politikaların gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülke statüsüne geçmesine engel olduğu görüşüne katılıyor musunuz ve bunun gerçekten kasıtlı olarak yapıldığını, yani IMF nin aslında görünürde olan amacının dışında bir kurum olduğunu düşünüyor musunuz? Saygılar Hocam.
YanıtlaSilYapılan hiçbir stand-by anlaşması, anlaşma imzalayan devletin gelişimini engellemek için yapılmaz. IMF'nin bu yönde bir tutuma sahip olduğu komplo teorilerindeki safsatalardan öte geçemez. IMF, bozulmuş bir ekonomik-finansal sistemin düzeltilmesi için reform şartı koşar ve kredi sağlar. Yani amacı yıkmak değil onarmaktır. Bkz. Türkiye bankacılık sistemi.
Sil0127, IMF den hükümetlerin bozduğu ekonomiyi toparlamasını beklemek çocukça bir yaklaşım olur. IMF dünya genel geçer kurallarının uygulanmasını, kendi tüzüğüne uygun olarak borç yapılandırılması ve geri ödeme koşullarının garanti altına alınmasını sağlayacak hamleler ister.
SilKimse kimseye bir şey empoze etmiyor.
Demirbank vardı hani.2001 krizi sürecinde el konulan ve yok pahasına satılan banka.O da bu “onarım” sürecine dahil miydi?
SilHata idi...2000'ler sonrası gelen o kontrolsüz sermaye hareketinin bedelini ödüyoruz zaten.
YanıtlaSilBu ülkenin ekonomisi 1990'dan beri kötü olmasının sürekli dalgalı olmasına şaşmamalı.
''2005 ile 2008 yılları arasındaki 4 yılda Türkiye’ye toplam 72,1 milyar dolar doğrudan yabancı sermaye girişi oldu'' demişsiniz bu gerçekten iyi bir şey mi?
Her doğrudan yabancı sermaye iyimidir? Biz biliyoruz ki o dönem gelen doğrudan yabancı yatırımın bugünden farkı yabancıların banka satın almalarıydı.Yabancıların banka satın alması iyi bir şey mi?Bu mu kalkındıracak bizi
Mümkünse böyle yabancı yatırım gelmesin
Domuz yemek mi, birisinin parasını çalmak mı daha günah?
YanıtlaSilFaiz yemek mi, dolar kuru artışından ortaya çıkan farkı yemek mi günah?
Biz domuz ve faiz yemiyoruz. Çalınan para ve dolar kuru artışını da siz yorumlayın.
Görünüşe göre günahkar değiliz. Aslında?
2052 de cevaplanmış bu.
SilDomuz yemek günah değil, size çocukken öğretilen yalanlardan biri.
Eski türkler ve göçebe kabileler domuz yemez.
Göçebe hayatta domuz yavaştır, taşımak maliyetlidir.
Hocam merhaba,
YanıtlaSilYazınız ve paylaştığınız kıymetli bilgiler için sağ olun, var olun.
Ancak yazıdaki bir kısımda olası bir bilgi yanlışı dikkatimi çekti, yorumla belirtmek istedim.
İmkansız üçleme ile ilgili yazmış olduğunuz "Yani sermaye hareketleri serbest bırakılmışsa dalgalı kur uygulanacak ve faizler serbest bırakılacak demektir." cümlesinde bir yanlış olduğunu düşünüyorum.
İmkansız üçleme yaklaşımına göre sizin de belirttiğiniz gibi serbest sermaye hareketleri, sabit kur ve bağımsız para politikası unsurlarının "üçü birden aynı anda" bulunamıyor. Yani farklı ikili kombinasyonlar mümkün.
Sermaye hareketlerini serbest bırakıyorsanız iki alternatifiniz var;
1) sabit kura geçip bağımsız para politikasından vazgeçmek,
2) bağımsız para politikasını benimseyip dalgalı kurda kalmak.
Hal böyle olunca yukarıda alıntıladığım cümlede ufak bir gözden kaçma durumu olmuş olabilir diye düşündüm.
Takdirinize sunarım. Saygılar.
bence bir gözden kaçma yok, 3ü birden aynı anda bulunamıyor ama sermaye hareketi serbest zaten.. dolayısıyla diğerlerinden en az birini daha serbest bırakmak mecburiyetindesiniz...
SilHocam kredi çekip tatil yapmaya benziyor. Kredi çekmek yanlışmının cevabı gibi olmuş.
YanıtlaSilKredi yatırım için çekip kullanırsan ve aldığın krediden para kazanıp yerine üretim yaparsan kredinide ödersin ancak bizim devletin yaptığı kredi ile antalya ya tatile gitmek.
Yurt dışından bolca borçlanıldı ve borç almakta kolaydı para boldu ancak bu paralar üretim için kullanılmadı aksine betonlaştırıldı anlık yüksek getiri için forekx piyasasında kaldıraçlı işlem yapmak gibi.
Türkiye sadece adalet hukuk AB ile ilgili çok para girişi oldu tezi yanlış. Doğrusu 2008 sonrası özellikle bol bol para dağıtıldı tabi küreselleşme ile bu paraları tüm ülkeler bol miktarda alabildiği kadar aldı kimisi doğru kullandı kimisi yanlış kullandı. Güney Afrika binaları dikti gökdelen yaptı Çin üretime yatırdı Endonezya üretti.
Aslında bol para dönemini bu hükümet hiçbir aman doğru yönetemedi ve 2008 sonrası IMF anlaşmasıda bitince istediği gibi at koşturdu denetleyende yoktu. Zaten hemen sonrasında dünya krizi ve bol para dönemi gelmişti.
Tarım sanayi hayvancılık eğitim üretimle ilgili tüm alanlar pas geçildi çünkü dolar düşük TL değerli artık bu işler fuzuliydi ve dışardan istediğini alıyordu Türkiye. Parasında değerli ancak yalancı bahar çünkü borç ile dışardan gelen para ile dönüyordu.
Yanlış politikalar okadar çok ki sanki eskiden ekonomi yönetimindekiler çok iyidi gibi bir algı oluşuyor bu doğru değil. Onlarda aynı hükümette bu yanlışı yapan ve destekleyenler.
Yanlış hatırlamıyorsam tüm dünyadaki yap işlet devret projelerinin yarısı yani yüzde 50 si tek başına Türkiye yapıyor ve kalan yüzde 50 yap işlet deveret modeli ile iş yapanlar 192 ülke.
Aslında devlet garantili bir işte rekabet yoktur liberalist ekonomide yoktur garantili iş diye bir iş olmaz iş yapan risk alır sermaye koyar fizibilite yapar ve sonucunda kar zarar riskini yüklenir.
KÖİ resmen faiz dir yani sen bu işi yap zarar et ek yok garanti veriyorum halk ödeyecek demektir. İşte burada ticaret yoktur bu girişimci değildir.
Yap İşlet projelerinin sermaye serbestliği ile ilgisi yok. Devlet hazinesinin yagmasiyla ilgisi var
SilSonuçta sermaye hareketlerini serbest bırakma tamamen kendi insiyatifimizde gerçekleşmedi. Bu serbestslik en çok bugün birçok ülkeden daha fazla bütçelere sahip küresel şirketlere yaradı. Bu tamamen kötü bir durum değil. Bugün kullandığımız tüm teknolojik gelişme sonuçta yine bu şirketler vasıtasıyla gerçekleşti. Ama bunun karşılığında ülkeler fakirleşirken bu devasa şirketler zenginleşti.
YanıtlaSilBirinci sorum aslında yönetim bu serbestlikten memnun değil. Bunu esnetebilmek adına yan yollar deniyor. Ülkeler sermaye hareketlerinin serbestliğini sonlandırabilir mi?
Daha önce açığımızı büyük oranda Batı finans merkezlerinden kapatma yolunu seçiyor Batıya borçlanıyorduk. Durum hala aynı mı? Katar Çin etkisi arttı mı?
Bu kısır döngü devam ettiğine Osmanlı dönemi uygulamaları sürdüğüne ve Osmanlı nın sonucu belli olduğuna göre Türkiye'yi neler bekliyor?
Saygılarımla
Hocam bu faydalı yazı için teşekkür ederim. Sayenizde aydınlanıyorum.
YanıtlaSilSayın Eğilmez
YanıtlaSilÜlkemizin son 40 yılını çok güzel özetlemişsiniz,sağolun.Sizi sürekli izliyorum ve hep önce yapısal reformlar diyorsunuz.
Bu reformları bu siyasal yapı,seçim kanunu ve siyasi partiler kanunu değişmeden,sizce yaparmı yada yapabilirmi.
Saygılarımla.
Berat albayrak yepyeni yep te 3 yıl sonra dolar kuru tahmini 8 TL dedi.
YanıtlaSilAncak daha 2020de 8.50 TL olan kur için ben şahsım adına artık söylenenlere güvenmiyorum sallıyorlar.
Yaz kağıda gitsin tüm rakamlar yalan bence işsizlik enflasyon büyüme hepsi bence yalan
bir kişinin kendini bilmesi gibi, bir ülkenin de kendini, mevcut durumunu doğru analiz etmesi ve buna uygun hareket etmesi ne kadar önemli... hocam, teşekkürler. uykudakileri uyandırınca herşey için çok geç mi olacak diye korkuyoruz sadece.
YanıtlaSil"Türkiye'nin tarihinden ders çıkarmamıştir" ifadenizin kısmı bir doğruluk payı vardır. İfade ettiğiniz şey sadece İslamcı kesim için geçerli. Örneğin ülkeyi son 20 yıl Kemalistler yönetiyor olsaydı yukarda ifade ettiğiniz hatalar yapılmazdi diye düşünüyorum. Emeğinize sağlık.
YanıtlaSilBir konuda 2010 ekşisözlük yorumlarına bakıyordum, Atatürkçülere denmedik kalmamış Fetö övülmüş ah liberaller ah...
SilMerhaba hocam,
YanıtlaSilOldukca bilgilendirici bir yazi olmus, tesekkurler. Konu uzerine yazilan kitaplar ve calismalar var ve mutlaka artiyordur, ancak Osmanli'nin son donemindeki maliye politikalarina dair karsilastirmalarinizi oldukca bilgilendirici buldum. Tesekkurler.
1980 sonrasi donem ve 24 Ocak kararlarinin uygulayicisi olan yonetim ile su anki yonetim arasinda ciddi paraleller kuruldu, kuruluyor. Bu noktada siyasi satihla ilgili yorum yapmamaniz ve sadece ekonomik donusumle ilgili gorus bildirmeniz kendi icinde tutarli olsa da derinlik ve bicem hakkinda netlik saglayamamaniza sebep oluyor. Bu baglamda ozellikle "Bu süre yeni paradigmaya hazırlanabilmek için yeterli bir süredir. Buradaki asıl soru Türkiye’nin bu hazırlık döneminde yeni dünya düzenine geçmek için gerekli yapısal reformları yaparak siyasal, sosyal ve ekonomik altyapısını bu düzene hazır hale getirip getiremediği sorusudur." kismini ayri bir yazida ele alabilmeniz mumkun mudur?
Ben de şunu merak etmişimdir hep: Bilim Batının tekelinde değil de Türkün tekelinde ilerleseydi acaba dünya yine bu konuma mı gelirdi? Bulunan icatlar, ürünler vs. başka bir dünya olur muydu?
YanıtlaSilGüzel yazı hocam. Sistemin yan etkileri ya da açıkları diyebileceğimiz şeyler biz de sistemin kendisine dönüşüyor.
YanıtlaSilSayın hocam sizce parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçmenin olumsuz etkisi oldu mu? Başkanlık sistemi günümüzde ABD'de dahi topallıyor gibi görünüyor...
YanıtlaSilBizim geçtiğimiz şeyin başkanlık sistemi değil; yasasız, kuralsız, denetimsiz bir tek adam rejimi olduğunu hala anlayamamış ama burayı izleyip yorum yapabilecek kadar da eğitimli kişilerin varlığı gerçekten hayret verici...
SilEskiden ağır aksak bir parlamenter sistem vardı. Medya yolu ile bilerek 2005 yılı seçimlerinden itibaren itibarsızlaştırıldı. Mv. ile dalga geçildi. Kamer Genç tiye alındı. O günlerde bir numara döndüğünü anlamıştım. Dediler ki yerel yönetim ile yerel yönetim tek partide olsun biz anlaşamıyoruz. Hatta millete baskı yaptılar. Bu günlere geldik.
SilHocam, sermaye hareketleri serbest bırakılmasaydı eğer Türkiye gelişemezdi. Çünkü yatırım yapacak tasarrufu yoktu ve dışarıdan kaynağa yani sermayeye ihtiyacı vardı. Dolayısıyla da sermayenin gelebilmesi ve geldikten sonra da rahatça çıkabilmesi için sermaye hareketlerini serbest bırakmanız lazımdı. Size katılıyorum o nedenle.
YanıtlaSilEn azindan 2005lerden itibaren ufakta olsa serbestlik denetim altina alinabilirdi.
SilMesela doviz mevduatina ek vergi
Kisa vadeli sermaye hareketleri icin cok cok ufak bir rakamda olsa tobin vergisi
Ayni donemde TLye guven anti dolarizasyonun yasandigi 2005lerde doviz alim-satim islemlerinde vergi. Doviz satis fiyati ile alis fiyati arasindaki fiyat farki(Bir cok Avrupa ulkesinde boyle bir duurm vardir)
Degerli maden(altin gumus elmas vs) uzerinde alim-satimda vergilendirme.
Rant arazi alim-satimda ek vergilendirme
Butun bunlar yapilmaliydi. Boyelleikle
Ayni donemde yogun sermaye hareketleri nedeniyle tl yapay degerlenmez En azinda doviz 1.10lara kadarda gelmezdi 2007-2008lerde stabil kalirdi 1.50lerde. insanlarda ucuz kredi ile ithal mallara meyletmezdi.Boylelikle anti dolarizasyon sureci daha hizlanir insaat rant uzerinden kazanmak yerine imalat yerli uretime yonelik cabalar olabilirdi.
Bu durum kriz donemlerinde kaldirilabilir bir yapida olmak kaydiyla uygulanabilirdir. Dunya ekonomisi ve/veya Turkiye ekonomisi krize girdiginde ise kademeli ya da toptan kaldirilma yolu her zaman acik olabilir olmalidir.
Boylelikle devletin ekonomide yonlendirici piyasayi acici etkisi haline gelebilirdi.
İlizyon bunlar ilizyon 90'lardan bu zamana geliştiğimizi mi düşünüyorsunuz. Durum o günlerde daha güzeldi. Şimdi o günlerden daha kötü bir sürü borç bilmem ne var. Atılacak hurda malları bize sattılar mı satmadılar mı?
SilDövizin yükselmesi kontrolsüzlükten değildir, ülkeye ve ülke parasına güvenin kalmamasındandır. Söyledikleriniz ikincil konular. Ülkede güven, hukuk, ifade özgürlüğü yoksa, kurumlar yıpranmışsa paranız değer kaybeder ve döviz on lira olur.
Silgelişmeye illüzyon diyen arkadaş; sermaye hareketleri serbest bırakılmasaydı eğer bu yazıyı yazarken kullandığın telefon/bilgisayarı almak için bir yıl çalışacaktın. Bilmem anlatabildim mi....
"Sermaye hareketlerini serbest bırakmak yanlış bir karar değildi. Türkiye’nin değişen dünya düzeninde yerini alması gerekiyordu. Yanlışlık o değişikliğin gerektirdiği altyapıyı yaşama geçirememektedir." demişsiniz. Katılmamak elde değil tabi. Ancak bahsettiğiniz altyapıyı hayata geçirmeden bu işin nimetlerinden faydalanmak istediğimizden oluyor bunlar. Ne hükümetler, ne de halk bunların önemini tam içselleştirmiyor. 18 yıl Almanya/ABD'de yaşadım. Orada kurallar uygulanıyor, çünkü zaten bu kuralları kendileri yıllar içerisinde koydular. Halk ve yöneticiler sisteme inandığı için (Trump hariç) sistem işliyor. Bizde ise buna inanılmıyor. Bize bunlar empoze edildi bir takım güçler tarafından, şeklinde yaygın bir kanı var. Bu şartlarda reform falan yapamazsınız, çünkü oy kaybedersiniz. Gözlemlediğimde, iktidarın da, muhalefetin de aynı kafa yapısıyla demeçler verdiğini görüyorum. Sonuç olarak benim fikrim, sermaye hareketlerini kısıtlamaktan başka çare yok galiba. Kurallarını baştan reddettiğiniz oyunu oynayamazsınız. Ekonominin sopasıyla bıçak kemiğe dayandığında bir şeyler yapıyoruz sadece.
YanıtlaSilSaygılarımla,
Dr. Kemal Ünaltuna
"Sermaye hareketlerini serbest bırakmak yanlış bir karar değildi.''Tartışılacak konu bu değil fikrimce.Soru; sanayileşme alt yapımız , toplumsal ve demokratik gelişimimize uygun ve aşamalı ve kontrollü,milli çıkarlarımızla eşleşen bir sermaye hareketi geçişi nasıl planlan malıydı?Ekonomide strateji değişiklikleri uygulanırken,kontrollü,aşamalı ve geri bildirimleri analiz ederek yol alınması doğru olurdu.Toptan,kontrolsüz ve en önemlisi tekrar seçilme kaygısı için her türlü kuralı ve toplumsal çıkarları feda edebilecek iktidarların olması Türkiye Cumhuriyetinin ekonomik değerlerinin yok olmasına,yüksek borçluluk,ithalattan kopamayan ekonomik yapı ve üretemeyen bir ülke bırakmıştır.Çin'de sermaye hareketlerine izin vermiştir.Ama kontrollü ve şartlı.Ekonomik yapıdaki büyük değişimler,toplumsal erozyon ve tam bağımsızlığın yok olmasına daha da artırmıştır.Bu miktarda borçluluğun altından kalmak için çok iyi bir toplumsal sinerji yaratılabilmesini gerektirir. Almanya'nın 2.Dünya savaşı sonrası gibi.O da bu gelir dağılımı dengesizliği ve sosyal çalkantılarla başarılması imkansız.Yapısal reformlar konusu ise; 27 Mayıs Askeri darbeden sonra,Demokrat partinin anti demokratik ve adaletsiz uygulamalarından dolayı,o günün şartlarında iyi bir anayasa yapılmıştı.Fakat herkesin bildiği gibi Anayasa toplumsal gelişimle uyumsuzsa sadece kanun olarak kalır.Kel başa şimşir tarak konumuna gelir.Nitekim o yıllarda toplumun ilerici kesimi daha demokratik ve adaletli bir toplum için mücadele ederken, muhafazakar,dogmatik,çıkarcı ve eğitimsiz kesim karşı direnç göstermiştir.Çıkarcı otoritelerce özellikle toplumsal şiddeti körükleyecek devlet destekli faşist uygulamalar (gizli ya da açıktan)devreye sokulmuştu. Üstelik ülke dinamiklerinin dışında yurt dışı destekçileri ile birlikte.Sonuçta 12 mart,12 eylül darbeleri ile haklar geri alındı.baskı ortamı arttı.Toplumun dinamik ve eğitimli kesimi yok edildi veya sindirildi.Sonuçta toplumsal gelişiminiz haklarını sahiplenecek düzeyde değilse iyi bir iktidarın yapabileceği,çağdaş bir anayasa,demokratik haklar işe yaramıyor.Daha önce de yazmıştım.Otorite sağlayacak gücünüz,kişisel özelikleriniz ve çevresel şartlarınız yoksa bu ülkede muhtarlık bile yapamazsınız.Çözüm temel stratejinize ters düşmeyecek şekilde ekonomik ve toplumsal değişim stratejilerini aşamalı ve geri bildirimlerini takip ederek uygulamadır.Ani ve tepeden inme yapılan değişimlerin sonuçları bazen iyi bazen de kötü olabilir. Kurtuluş savaşı süreci gibi yok olmanın eşiğine düşüp yeniden küllerinden doğulan şartlarda geçerli olabilir. (kalıcılığı ve toplumsal sahiplenme tartışılır.Başladığımız dönemsel koşullara doğru hızla gidiyoruz.) Ki o dönemde Atatürk devrimlerini sahiplenen çoğunluk olmasa da epey bir kitle vardı.Atatürk'ün savaştan sonra Çok partili düzen denemeleri ve başarısızlıkları dolayısı ile ertelenmesi ile ekonomik sistem konusunda çok destek aldığı Soyyet sistemini ya da Avrupa'da hüküm süren Liberal sistem görünüşlü faşist yönetimlerin hiç birini Türkiye'nin toplumsal ve ekonominin üretim şartlarına uygun görmemiş karma bir sistemle kademeli geçişi uygun görmüştür.Temel strateji tam bağımsızlığı korumak ve sürdürmektir. Devamı diğer yazıda...
SilO yüzden yazınızdaki serbest sermaye hareketleri ve küresel yapıya katılma zamanlaması doğru muydu,yanlış mıydı,dışında kalsak daha mı iyi olurdu analizleri geldiğimiz noktayı değerlendirdiğimizde yanlışmış ki bu kadar kötü duruma geldik.Efendim sorun stratejiden değil yanlış uygulamadan.Elbette doğru.27 Mayıs anayasası kötü müydü? Ama yürütülemedi.Demek istediğim değişimler ulusal çıkarları koruyacak,toplumsal dönüşümlere zaman tanıyacak hızda olmalıydı.Bilimsel ve çağdaş ülkeler böyle uyguluyor diye,ülke sisteminin alt yapısına uygunluğu test edilmeden toptan değişimlere gitmek şansa kalıyor. Turgut Özal Döneminde hatırlıyorum,toplumsal ve ahlaki değerleri daha iyi düzeyde olan devlet bürokrasisi ve toplum değerleri küçümsenerek,''benim memurum işini bilir gibi''gereksiz laflar edilerek toplumsal dejenerasyonun kapısı açılmıştı.Gelir dağılımı bu kadar bozuk değildi.İş gücü maliyeti dengeliydi.Ucuz emek sağlayınca boyumuz göğe mi erdi.Sonuç yine iflas. Emek ücreti geriledi.sosyal güvenlik hakları tırpanlandı. kişisel özgürlükler yok edildi.toplumsal değerler ve etik değerler aşındı.Bu da yanlış değildi dediğiniz ekonomik dönüşümün sonuçları oldu.Eğitimle , deneylerle,tecrübelerle yoğrulmamış her değişim gibi,iyi değişimler bile sonuç vermeyebiliyor.Eğer yapılmasaydı Türkiye bu kadar gelişemezdi diyen arkadaşlara,teknolojik araçlar kullanmakla,modern görünümlü olmakla geliştiğimizi sanmayalım.Elbette teknolojik ürünlerin gelişi eğitimde uyarıcıdır.Gelişmeye sevk eder.Ama o da eğitim düzeyinizle yakın ilişki içindeyse.yoksa sadece tüketici oluruz.Tansu Çiller ''yıllarca tenekeleri araba diye sattılar''demişti. Doğruydu.Çağdaş düzeyden gerideydi.Ama değişim gelişimini sağlamak idi. yok etmek değil.İthalat serbestisiyle sermaye birikimi ve teknolojik alt yapısı yetersiz üretici,yok edildi.Gelişimine fırsat tanınmalıydı.70 yıldır bu aptallık sürdürüldü. Uçak üretiminde devlet ve özel girişimin(Nuri Demirağ) gelişimine nasıl destek olunmadıysa, sağolsun bu günkü iktidar tarımsal maliyetleri bile ölçmekten aciz,tarımsal üreticiyi yok etti.Ülkenin en stratejik sektörü dışa bağımlı ve kendine yetemiyor.Bu aptallığı Dünya üzerinde yapabilecek üstelik milli iktidarları bulmak gerçekten büyük çaba ister. Bir kısım Aydınlarını da katmak gerekir.Geldiğimiz nokta geleceği için canını feda edip yeni Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran liderlerin ve şehitlerin mirası, manda yönetiminin yapmayacağı eziyetleri yapmış,yaşam şartlarını ve tükettiği gıdayı bile kalitesizleştirmiş, toplumsal barış yok edilmiş,gelir dağılımı en uç dengesizliğe ulaşmış, aşağılanmış, onursuzlaştırılmış, kum toplum yaratılmıştır.Toparlayabilecek olan varsa buyursun.Ben yıldım. Umutsuzum.
SilMerhabalar Hocam,
YanıtlaSilYazılarınızı ilgiyle takip ediyorum. Konu dışı olacak ama bu yazınızda kullandığınız font sayfa okunabilirliğini zorlaştırmış.
Hoca nerede?
YanıtlaSilBu hafta izinli.
SilDiyorsunuz ki "her seçiş, bir başka vazgeçiştir". Biz belki fakirleşmeyi, az para, az mal-mülk sahibi olmayı, "bir lokma, bir hırka" geleneği ile yaşamayı seçiyoruzdur.
YanıtlaSilBu ihtimâl hiç yok mu sizce Mahfi bey?
Hem iktisat biliminde insan davranışlarının çok önemli rol oynadığını söylüyorsunuz, hem insan seçim yaptığı zaman bunu sorguluyorsunuz. Burada çelişki yok mu?
Hocam sabit döviz kuruna geri geçiş yapsak bizim için çok büyük bir zarar olur mu?
YanıtlaSilÖlmüş eşek kurttan korkmaz.
SilHocam iktidar neyin peşinde sizce?paranın peşinde de değil,aşkın peşinde de değil.sağlıkta yok,hergün birtanesi hasta oluyor.dünyayı geçtik yani,klasik:cennetin peşindeler desek,bukadar bedduayla o da mümkün gözükmüyor."ne dünyanın ne cennetin peşinde olanlar gizli hesapların peşindedirler"j.j.rousseau..
YanıtlaSilbu gizli hesap ne acaba?büyük atatürk j.j. nin büyük hayranıydı,mutlaka bir söylevinde bir eserinde ondan etkilenmiştir,acaba türk gençliğine seslenirken böyle gizli hesaplar peşinde koşanların birgün türkiyede iktidar olabileceğini düşünerek mi söyledi sözlerini,bence cevap evet..abd genel kurmayı başkanı düşünün onu beyaz saraydan çıkarcak kişi ben değilim dedi,bundan birkaç sene evvel bir abd g.k.başkanının bir abd başkanı için böyle söyleyeceğini hayal edebilirmiydik?trump seçilmese de gitmemenin tipik bir örnegi,bence bunlar enbüyük örneği olacak..
15temmuz gecesi provasını yaptılar!
İktidar iktidar olmanın peşinde. Bir amacı olsa en azından amacı var ondan böyle ülke derdik. Amaçsız pusulasını kaybetmiş gemi gibi oradan oraya savruluyoruz.
SilMahfi hocamız güzel bir bitirme cümlesi koymuş, altyapı önemlidir.
YanıtlaSilSermaye, mal hareketlerinde.
Misal: İnternette Azerbaycan'a sattığımız Siha ların teknik dökümanları dolaşıyor.
Her parçanın ne işe yaradığı, hangi ülkedeki hangi firmadan alındığı, markası, seri no,
ürün resmi, teknik özellikleri, ürün adı, nasıl birleştirildiği var.
Saydım, 40'ın üzerinde kritik ürün var. Bir kısmı Türkiye'de çıktı ama iç devrelerine
kadar yazmışlar. Fransız, İngiliz, Amerikan, Kanadalı, Çin...
Sonra o firmaların hepsini aramışlar, firmalardan resmi yazı da almışlar antetli kağıtlarına.
Kısaca firmalar diyor ki; o ürünlerin satış lisansı, telif hakkı, kullanım şartları sivil havacılık üzerine şu koşullarda, şu kanaldan yapılır. Biz askeri kullanım için böyle bir ürün satmadık, kullanım sözleşmesi, lisansına ve telif hakkımıza ihlaldir.
Azerbaycan'da bunları almış, o da telif hakkı olmayan lisanssız ürün kullanımına ortak olmuş.
Buraya niye yazdım. Şundan dolayı, bunlar ile ilgili tazminat davalarını üretici firmalar bir kaç aya açarlar.
Millet 3 - 5 kuruşa SİHA sattık diye sevinirken, tazminat davaları ile daha fazlası gidecek.
İşte o parayı siz ödeyeceksiniz.
Daha kötüsü var. İtibar da gidiyor. Adam afrikadan yazmış, Türkiye bize Siha İha satmaya geldi,
bir baktık ki, ürünleri başkaları üretmiş, askeri kullanımına da izin vermemiş. Biz bunları alamayız. Afrika'daki de alıp ortak olmak istemiyor telif hakkı ihlaline.
Somaliye galiba bir şeyler gitmiş, onlar da uyanınca anlaşılmış, biz onların küçük bir IMF borcunu ödemişiz, daha başka ne verildi bilinmez. Elbette herkes Somali gibi gariban da değil.
Sermaye, mal, hizmet hareketleri onları takip eden hukuki telif hakkı, lisans, kullanım şartları hakları ile beraber de gider. Altyapının önemi buradadır.
kz6_M`4{H)#WK"X(
Hocam tüm dünya ülkelerinin 1 yıl içinde verdikleri cari fazlalarla cari açıkları topladığımızda sonuç sıfır yapmazsa, bazı ülkelerin uzaylılarla ticaret yaptığı sonucuna varabilir miyiz?
YanıtlaSilBu finans kapitalizmi dünyaya maddi ve manevi öyle bir zarar vermiştir ki daha böylesi gelir mi bilemeyiz. Bunun adı kapitalizm değildir hatta kapitalizmi tahrip bile etmiştir. Çünkü kapitalizmin temelinde üretim vardır ve para bu üretime göre bir anlam ifade eder.Yani bir maddi ekonomik değer veya hizmet meydana getiren ve bunu pazarlayan para kazanır. bu finans kapitalizmi ise parayı değer olarak kabul ettirip parayı alıp satmış ve pazarlamıştır. Dünyaya bunların verdiği zararı anlatan birçok kitap var. Özellikle bir alman yazar ismi aklıma gelmedi bu finans kapitalizm ekibine çekirge diyordu yani gittiği yeri kısa sürede yiyip bitirenler demek istiyor. Batıda bunları şeytan figürüyle
YanıtlaSilsimgeleyen yazılar çıktığını tv'lerde seyrettik. Bunlar tabii çok zekiler çünkü maddi hiçbir şey üretmeden parayla oynayarak zengin oldular para kazandılar. Bakın para kazandılar diyoruz çünkü paradan başka bir şeyleri yok. Eskiden kapitalist deyince fabrikatör vs. olurdu bunların bir fabrikası yok tüm servetleri para. Biri dese ki dünyada parayı kaldırıyorum takas olacak artık, bunların bir üretim araçları yok. İşin tuhafı bunlar dünyadaki devlet kontrolünü ve devletin ekonomik rolüne dayalı statükosunu yıkarlarken solun statüko karşıtlığı geleneğini kullanarak solcuları onlar farkına varmadan kullanmışlardır. Mesela Türkiyenin 80 öncesindeki bağımsız olmak eksenli ekonomik yapısının darbeyle birlikte sermaye serbestliğine dayalı hale gelmesinde finans kapitallerin etkisi olduğu o zamanki kaos ortamını besledikleri iddia edildi. Solcularımız seksen öncesinde sanki biz o zaman kapitalistmişiz gibi isyan ederken ülkemiz yazık yere girdaba girerken 80 sonrası oluşan ve kapitalizmin en aşırı şekli olan bu yeni duruma gitmemiz konusunda ne düşündüler acaba. Yanlış anlaşılmasın sol da solculuk da değerli fikirlerdir saygı duymak gerekir. Demek istediğimiz neoliberalizm bazı ülkelerde solu veya sağı kullanarak o ülkelerde ekonomik yapıyı değiştirmişlerdir.
Bir de şu ülkemize gelen yabancı sermaye olayı var. Bu yabancı sermaye girişleri geldiğimiz yere bakarsak ekonomimizi kontrol etmek için gelmiştir. Üretimimizi parasal yapımızı kendimiz planlamamız gerekirken bu gelen paralar bizi krediye ve buna dayalı malumunuz herkes gerisini bilir yanlış bir ekonomiye götürmüştür. Küreselleşme adı altında Dünyada bu neoliberalizm doğayı kültürleri insani yaşamı tahrip etmiştir. bu anlayış artık etkisiz hale gelmek üzeredir ve devletimiz de biz de bu neoliberal anlayışın , bu parayı sevginin önüne koyan anlayışın rüyasından uyanıp kültürümüze maddi manevi geçmişimize dayalı insanca bir yaşam ekonomisini planlasak ne güzel olur.
Gece yarısı merkez bankası başkanı görevden alındı. Hükümet iyice oyuncak yaptı görevden almaları ve atamaları.
YanıtlaSilYerinde eski maliye bakanı Naci ağbal atandı bu atamada çok ilginç. Artık her kurumdan birini alıp diğer kuruma koruma memuru olarak atayabiliyorsun.
Kimse güvenmez tabiki bu kurumlara ve yöneticilere. Tüik başkanı berat albayrakın eski imamhatip arkadaşı. Halk enflasyon işsizlik büyüme verilerine inanmıyorum dediğinde ekonomistler biz güveniyoruz demeside komik oluyor.
MB baskani gorevden alindi. Bu ekonomik konjonkturde boyle bir gece yarisi atamasi yapmanin cami duvarina isemekten farki yok (tesbihte hata olmaz). Hepimiz carpilacagiz. Zaten duzgunmuyduk ki, belki duzeliriz bu sayede diyebilirsiniz ama beterin beteri vardir. Doviz yukselsin alip basini gitsin diye ugrasiyorlar herhalde, ben bu isten baska bir anlam cikartamiyorum dogrusu. Yakinda Turkiye kendi kendine CAATSA yaptirimlari uygulamaya baslarsa sasirmayin.
YanıtlaSilDeğerli hocam, bir noktayı atlamıyor muyuz? Türkiye gerçekleştirdiği yapısal reformları bozdu evet, Türkiye gerçekleştirmesi gereken sosyal ve kurumsal reformları gerçekleştiremedi evet; fakat Fed’in para politikası bu süreçte hiç etkili olmadı mı? Eğer bu politikanın bizi kesilen sermaye yatırımlarındansa dış borçlanmaya sevk ettiğini düşünüyor isek aslında Fed gibi bir gerçeğin karşısında bahsettiğiniz reformları gerçekleştirmeden kapımızı sermayeye açmak inşallah yağmur yağmaz diyerek şubat ayında şemsiyesiz dolaşmayı benzemez mi?
YanıtlaSilTespit ve önerilerinizin çoğuna katılıyorum. Ama, "küreselleşme" diye tanımladığınız yeni dünya düzeninin, 2020 yılında ve pandemi surecindeki sorun ve sıkıntılarını görmezden gelmişsiniz. Bana göre 1990 lı yılların gözde ve "muhteşem" modeli, ölü doğdu. Günümüzde yaratıcı ülkeleri bile arayış ve dönüşüm içerisinde.
YanıtlaSilTürkiyede kurum diye birşey yok kalmadı. Onun yerine Emirlikleri geldi buyrukluk emirlik prenslikler yerleşti.
YanıtlaSilHerhangi bir kurumun yeni türkiye'deki isimlerinde değiştirsinler ve yerlerine merkez bankası emirliği yazsınlar yada Tüik emirliği ve diyanet işleri emirliği yazılsın.
https://i.hizliresim.com/zcj2nh.jpg
YanıtlaSilavrupalı bir turist iseniz ve ülkemizde tekbaşınıza yemek yiyecekseniz,eğer seçtiğiniz yer 'çok lüx' biryer değilse,kağıt para taşımanıza gerek yoktur,kendi ülkenizde dilenciye verdiğiniz birkaç bozukluk yeterlidir,üstelik +bahşiş de bırakmış olursunuz..
Düyun-u Umumiye harcamaların kontrol altına alınıp borçların ödenebilmesi için borç verenlerin baskısıyla kuruldu ve hayırlı da oldu diye okumuştum. Öyleyse şimdi de böyle bir mekanizma kurulsa da ha bire borçlanacağımıza artık borçlarımızı odesek. Sonuçta tefeciler vazgeçmiyor, Osmanlıdan alamadıklarını bizden aldılar. MB Başkanı gene görevden alındı? Acil yorumlarınızı bekliyoruz:))))
YanıtlaSilBen tabloya takıldım. Ödenecek tutar toplam 100 Milyar tL görünüyor. Hangi kurdan hesaplandı acaba ? Sözleşmeler USD üzerine biliyorum.
YanıtlaSilSaygıdeğer üstadım, her zamanki gibi aydınlatıcı bir yazı. Çok teşekkür ederiz. Emeğinize sağlık. Sermaye hareketlerinin serbestliği Merkez Bankası gibi kurumların bağımsızlığını ve kurumsal kalitesini gündeme gerektiriyor. Kurların serbest olarak belirlenmesi, faiz politikasının ise MB'nin görev ve amacına uygun şekilde uygulanmasını gerektiriyor.
YanıtlaSilYazdıklarınızı destekler mahiyette Almanya'nın Siege Üniversitesi'nde ekonomi profesörü olan Carsten Hefeker'in 2008 tarihli "Taxation, Corruption and the Exchange Rate Regime" başlıklı araştırması tam olarak sizi destekler nitelikte. Prof. Hefeker ek olarak vergilendirme ve yolsuzluk kavramlarını da araştırmasına konu ediyor.
Sizin ve ilgilenenlerin bilgisine sunmak isterim.
https://www.econstor.eu/obitstream/10419/39898/1/AEL_2008_17_hefeker.pdf
Hocam cds primi kaç oldu acaba?
YanıtlaSilhttps://tr.investing.com/rates-bonds/turkey-cds-5-year-usd
SilHocam;
YanıtlaSilAlmanya için enflasyon, Amerika için işsizlik travmalarını sayarken, Türkiye için de cari açık diyebilir miyiz?
Ülkeyi koltuk sevdalılar yönetirse ekonomi daha çok can çekişir. Canlar...
YanıtlaSilHocam yazılarınızı bizle paylaştığınız için çok teşekkür ederim ama bir noktada size katılmıyorum. Demişsiniz ya yapısal reformlar yapılmadı. Yapıldı. Solun ezilmesi, zorunlu din dersleri, devlette öbek öbek biriken cemaatler/tarikatlar, yumuşak karnımız hale gelen etniksel/mezhepsel sorunlar, hiçbir anlamı olmayan laik-dindar halk çatılması ve en sonunda önü açılan Siyasal İslam tam da arzulanan yapısal reformdu gibi duruyor. 40 yıl ileriden bakınca reformun fazlasıyla yapıldığını görüyoruz. Belli ki bizim dünyaya adapte olmamız değil ama sistemin ta kendisi problemli.
YanıtlaSilİyi günler.