Büyümeden Ödün Vermeden Enflasyonu Düşürmek Mümkün Olabilir mi?

Merkez Bankası Başkanı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na yaptığı sunumda ‘büyümeden ödün vermeden enflasyonun düşürülebileceği’ konusunu vurguladı ve hemen sonrasında bu ifadeler tartışma konusu oldu. Bazıları, asıl görevi fiyat istikrarını sağlamak olan bir merkez bankası başkanının büyüme konusuna girmesinin doğru olmadığını ileri sürdü. Bunu söyleyenler dezenflasyon ile büyümenin bir arada yürütülmesinin pek mümkün olmadığı, bu iki gösterge arasında genellikle bir ödünleşme (trade off) olduğu görüşünde olsalar gerek. Bazıları merkez bankası başkanının büyümeyi vurgulamasının doğru olduğunu, dezenflasyonla uğraşırken ekonominin küçülmeyle karşılaşmaması gerektiğini savunuyor.

Merkez Bankası Başkanı’nın görüşünün yanlış olmadığını ama eksik olduğunu düşünüyorum. Büyümeyle dezenflasyon genellikle bir ödünleşme içindedir. Bu durum, üretimde kullanılan girdilerin önemli bölümünü ithal eden ülkeler için daha fazla geçerlidir. Büyüme demek üretimin artırılması demektir. Eğer üretim artışı petrol gibi, doğalgaz gibi, diğer ham madeler ve sermaye malları (makine, teçhizat) gibi ithal girdi artışıyla sağlanıyorsa o zaman bu malların ithalatı artacak demektir. Eğer ülke parasının dış değeri düşüyorsa o zaman yapılan ithalat sürekli pahalanacağı için üretim maliyetleri ve dolayısıyla fiyatlar artacak demektir. Bu da enflasyonda yükselişe yol açar. Dolayısıyla büyümenin artması enflasyonda yükselmeyle sğlanır. Tersine dezenflasyon politikası izleniyorsa o zaman faizlerin yükseltilmesi, kamu harcamalarının azaltılması ve vergilerin artırılması yoluna gidilecek demektir. Ki bu, üretimi artırmanın ve dolayısıyla büyümeyi desteklemenin önünde engel oluşturur. Büyümeyle dezenflasyon arasındaki çelişki her ekonomide bu şekilde ortaya çıkmayabilir. Eğer üretimi ithal girdilere fazlaca bağlı olmayan ya da en azından ihracatı ithalatından büyük olan ve parasının dış değeri sürekli düşmeyen bir ekonomi söz konusuysa bu ikisi arasında o kadar fazla çelişki doğmaz.  

İthal girdilere bağımlı ve yüksek enflasyon içinde bulunan bizim durumumuzdaki ekonomilerde dezenflasyonla büyüme arasındaki çelişkiyi aşmanın bir tek yolu vardır: Geleceğe ilişkin olumsuz beklentilerin olumlu hale dönüştürülmesi. Bu gerçekleştirilirse enflasyon düşerken büyümenin düşmemesi hatta yükselmesi söz konusu olabilir. Olumsuz beklentileri olumlu beklentiler haline dönüştürmek söylenmesi kolay yapılması zor bir iştir. Bizde 2003 - 2010 yılları arasında başarılan şey buydu aslında. Kısmen yapısal reformlar (bankacılık reformu, kamu mali disiplinin sağlanmasıyla bütçe açıklarının ve kamu borçlanmasının düşürülmesi) ve asıl olarak da AB ile tam üyelik müzakerelerinin başlaması bu dönüşümün anahtarlarıydı. Bunlar yapılınca güven ortamı yerleşti, yabancı sermaye girişi başladı ve geleceğe ilişkin olumsuz beklentiler olumlu hale dönüştü. Beklentilerin düzelmesiyle hem enflasyon düştü hem de büyüme yüksek gerçekleşti. Bir süre bu ivmeyle her şey yolunda gittiyse de sonrasında yapısal reformlara devam edilmedi, AB ile tam üyelik müzakereleri ciddiyetini kaybetti ve beklentiler giderek olumsuz hale gelirken güven ortamı da bozuldu.

Yakın geçmişten çıkaracağımız ders çok açıktır: Eğer dezenflasyonla büyümenin bir arada ve uyum içinde yürümesini istiyorsak yapısal reformlara yeniden girişmemiz, AB ile ilişkileri düzeltmemiz ve güven ortamını yeniden kurmamız gerekiyor.

Bu çerçeveden bakınca Merkez Bankası Başkanının söylediği doğru ama eksik görünüyor.

Yorumlar

  1. Şu andaki konjonktür o kadar farklı ki ne yapısal reformlara girişmek ne de AB ile ilgili ilişkileri düzeltmek mümkün değil dolayısıyla enflasyonla yaşamaya uzun bir süre daha devam edeceğiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şeffaf olmayı, dürüst yönetmeyi, ehliyete ve liyakata önem vermeyi, ben değil bizi öncelemeyi, yalakalığı değil çalışmayı ödüllendirmeyi konjöktürden bağımsız olarak oluşturmalıyız zaten. AB kriterlerini AB istemese dahi biz yerine getirmeliyiz. Refah içinde yüzsek dahi bahsettiğimiz kriterlere sahip olmalıyız. Önceliğimiz dürüstlük, ahlak, güven ortamı, çalışmak gibi değerler olmalı.

      Sil
  2. Sevgili Hocam, yazınız için çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  3. Durum zaten içinden çıkılamaz hale getirildi, şimdi de çözüm aranmaya başlandı..Yazınız için teşekkürler..

    YanıtlaSil
  4. Bu yönetim yapısal reform falan yapamaz, ruhlarına aykırı. Eğitimsiz, bağnaz, tek tip kendilerini takip eden insan istiyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Adsız, siz bir “Ruh Bilimcisi” iseniz, size zahmet, eğitimsiz insan isteyen yönetimler neden rekor düzeyde okul ve üniverste açar bu konuda da bizi aydınlatabilir misiniz.

      Sil
    2. @18:04 İmam hatip açıp, normal okullarda da zorunlu olarak peygamber hayatı vs gibi dinî dersler verip coğrafya gibi dersleri kaldırmak ve her şehire üniversite açmak eğitimli insan istemek anlamına gelmiyor...

      Sil
    3. Eğitimi okul binası açmak zannedenler var hala. Türkiye'de eğitim seviyesi yerlerde. Hala rekor sayıda okul açıldı diyorlar ya helal. Profesör sayısı da 35bin oldu ona da sevinin. Kalite o kadar kötü ki her sene uluslararası yarışmalarda, sıralamalarda 0 çekiyoruz haberiniz yok tabi. Okul var mı var, kaç tane var, rekor düzeyde. Amaç eğtitm falan değil bunların sadece kendilerine benzeyen adam yetiştirmek. O yüzden her ilçede ortaokullar kapatıldı İmam Hatip oldu, parası olmayan halk buralara mecbur olsun diye. Parası olan da özellerde vasat sıradan bir eğitim alıyor. Eğitim konusu bitmez ama yapısal reformların sadece bir ayağı. Hak, hukuk adalet diyeceğim size, o ne diyeceksiniz tabi. Ekonomi de ki yapısal reformları da gidin okuyun hocanın yazılarını öğrenin.
      Bu yönetim yapısal reform falan yapamaz ancak yapıyor gibi gözükür, çünkü yaparlarsa yerlerinden olurlar . Hala bu yönetimin yapısal reform yapacağına inana varsa elimde bir köprü var uygun fiyata bırabilirim.

      Sil
    4. İmam Hatiplerin diğer tüm okullara oranı % 14 civarında olduğuna göre abartılacak bir durum yok ortada.

      Kaldı ki bu okulların müfredatında fen matematik coğrafya dahil bütün dersler fazlasıyla var.

      Eğer böyle olmasaydı zaten imamhatip mezunları Üniversite sınavlarına bu kadar yüksek başarı elde edemezdi.

      Ayrıca bu okulların mezunlarının tek bir siyasi görüşü benimsediklerini hangi bilimsel veriye dayanarak iddia edildiği de belli değil.

      Vaktimizi sosyal medya sloganlarına değil bilimsel metodolojilere ayırırsak daha gelişmiş bir toplum olacağımız sanırım aşikar.

      Sil
    5. 18:04 Millet 30'una kadar okumazsa işsizlik patlar sosyal sıkıntı çıkar. Okumaları iyidir. Ne okunduğu önemli değil. Ordan burdan bişiler koysan yeter.

      Sil
    6. Okul binası yapmadan nasıl artacak eğitimli kişi sayısı tam anlayamadım online eğitime mi ağırlık verelim.

      Eğitimde kalite düştü diyorsanız, nasıl oluyor da milyon kişi başına düşen bilimsel makale sayısı son yirmi yılda %700 artıyor izah ederseniz anlayalım.

      Sil
    7. Şu ülkede savunulacak en son şeylerden biri eğitimin kalitesi ama adamlar bunu da savunmuş ya. Herhalde karşılaştıracak elde veri yok o yüzden eğitim iyi zannediyorlar . Gençler, Türkiye eğitim her düzeyde çok alt seviyede, yok demiyorum ama gerçekten çok felaket durum. Sayın Mahfi hocam belki eski yazılarında birşeyler yazmıştır, bulup okuyun. Ha yazmadıysa da yazar bir gün takip edin. Kültürünüz artar.

      Sil
  5. Sayın üstat, görüş açımız sayenizde, gün be gün gelişiyor. Minnettarız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah sevgili Ömer Böke, ne haddime? Ben kendi kendime yazıp duruyorum.

      Sil
  6. SAYIN HOCAM ÖNÜMÜZDEKİ BİR YIL İÇİN EKONOMİDE RİSK ANALİZİ YAPSAYDINIZ, İLK MADDENİZ NE OLURDU.

    YanıtlaSil
  7. Elinize sağlık Sayın Hocam. Eminim Sayın Erkan' da gerçekte sizinle aynı düşünüyordur, aklın yolu bir, ancak bulunduğu konum itibari ile acı reçeteyi ortalık yerde zikredemezdi. Orta vadede, mevcut politikalarla ülkemiz adına ümit verici gelişmeler görüyor musunuz hocam? Kısaca hiç mi iyi bir şeyler yok :)

    YanıtlaSil
  8. Yazınız için teşekkürler Hocam. Biz paraları betona ve asfalta dökerek büyüdüğümüzü sanıyor ve bunları yaparak birilerini gerçekten büyütüyoruz. Gerçek büyümenin ise yaptığın yatırımın ileride sana, ülkeye ve belki dünyaya katma değer katacak şekilde olması gerektiğini bilmemize rağmen bu konuda bir türlü yol alamıyoruz. ARGE faaliyetleri çok düşük ve ARGE ile her zaman olumlu sonuçlanacak veriler çıkmasını bekliyoruz. ARGE nin sonuçlarının olumsuz da olabileceğini sonuçta bunun da bir veri olarak kaydedilerek ileride benzer olumsuz sonuçların alınacağını bilerek aynı şeyleri tekrar etmemenin önemli olduğunu anlamamız gerekiyor kanaatindeyim. İyi bir veritabanı oluşturmanın önemi de burdan geçiyor bence. Naçizane...

    YanıtlaSil
  9. Sayın Eğilmez, Ekonomimizin batağa daha fazla saplanmaması için ACI İLAÇ içilmesi gereklidir diye düşünüyorum. Acı ilacı Hükümet içmeyecek, Halka acı ilacı içirecektir. Hükümet Tarikatlara, Cemaatlere, Dini Vakıflara, Aşiretlere , yandaşlara Acı ilaç yerine Tatlı Pastalar vermeye devam edecek, böylece yeniden seçilme garantisini devam ettirmeye çalışacaktır. Yandaşlar Hükümetin yanında yer almaya çalışacaklar, Acı İlaç yerine Tatlı Pastaları yemeğe çalışacaklardır. Buna Kul Hakkı yemek denmez mi? Ayrıca Dinci görünüp, Cennete gideceklerini ümit ediyorlar.

    YanıtlaSil
  10. Hocam, Türkiye büyüme konusunda neden bu kadar katı, neden bu kadar önem veriliyor büyümenin biraz yavaşlatılması bizi bu durumdan daha kötü bir duruma getirmez gibi sanki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü oy getiren şey büyüme ve düşük işsilik.

      Sil
    2. Zaten hocamın bu yönde bir yazısı da mevcuttu. Büyüme ile oy oranı arasında doğru bir ilişki var. Enteresan ama var.

      Sil
  11. Hocam merhabalar, ekonomimiz geçmiş yıllarda bu yıllara nazaran çok iyi olduğu dönemlerde de AB girişi süreci sürekli bir çıkmaza girişi oluyordu. Ekonominin büyümesi ve enflasyonun azalması süreci AB girişi olmadan da sağlanamaz mı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AB standartları gelişmişlik standartlarıdır. AB girişi olmadan bunları sağlayamayacağımızı son 20 yılda net biçimde gördük.

      Sil
    2. Yanılıyorsunuz.AB ile ilgisi olmayan bir sürü gelişmiş ülke var.AB artık bize çok büyük bir yük,ve ayak bağı haline gelmiş durumda.

      Sil
    3. AB ile coğrafik ilgisi olmasa da plan program hukuk eğitim vs konularda benzerlik vardır Japon Kore Singapur vs hepsi mükemmel yönetilir onlara komşu olsaydık onların standartları konuşurduk AB kelimesine takilma

      Sil
  12. Hocam faiz lobisi gerimi dönüyor?

    YanıtlaSil
  13. Hocam yapısal reformlara girişecek bir isim görüyormusu unuz?

    YanıtlaSil
  14. Sevgili hocam merhabalar , ben ekonometri 2. Sınıf öğrencisiyim kitaplarınızı ve yazılarınızı takip edip okuyorum. Mikro ekonomi , makro ekonomi öğrenirken kaç farklı yazardan okumamız gerekir ? Ve üniversite öğrencilerinin hangi kitapları okuması hakkında bir yazı yazarsanız sevinirim saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunları geçmiş yazılarımda bol bol yazdım. Yine yazarım.

      Sil
    2. Teşekkürler hocam

      Sil
  15. Kısa öz 12 den vuran bir yazı olmuş teşekkürler. Peki şu an petrolü piyasanın çok altında bir fiyatla alıyoruz ( Rus kaynakları Türkiye bin 38 $ dan petrol aldığını yazıyor) ilave olarak Katar dan ciddi bir miktar döviz girdisi olduğunu biliyoruz ( net hata noksan da görünüyor). Bunların etkisi değerlendirildiğinde yine de dezenflasyonla büyüme olmaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ olun.
      Olmaz. Önce hukukun üstünlüğü lazım.

      Sil
    2. Bence "hukukun üstünlüğü" kötü bir buzz word Türkiye için. "Yasada ne yazıyosa onu karar ver kardeşim" gibi bir şekilde pazarlaması yapılırsa daha iyi olur. O kadar da zor ya da büyütülecek bir şey değil aslında. Bulgaristan, Romanya gibi ülkeler bu şekilde hızlıca yükseldi zaten. AB yasalarını geçirdiler, hakimler de o yazan yasalara uygun kararlar verdi. Bu kadar. Uzaya roket fırlatmıyoruz burda yani, de işte...

      Sil
    3. Adsız10 Ekim 2023 19:40 rümüzlu yorumcuya cevaben.
      Siz hukukun üstünlüğünü tamamen yanlış anlamışsınız. Hukukun üstünlüğü kanunların uygulanması değil kanunların "herkese ve eşit şekilde" uygulanması demektir. Yani hukuk önünde herkesin eşit olması ve herhangi bir zümre veya topluluğun değil hukukun ve adaletin üstün olması demektir.
      Bir hakimin benim gibi korumasız ve iktidar çevresine uzak birisine kanunları uygulaması ile hukuk üstünlüğü sağlanmış olmaz. Hukukun üstünlüğü benimle aynı durumda olan bir iktidar sahibine de bana uygulanan kanun hükümlerinin aynı şekilde uygulanması ile sağlanır.
      Bu ise bugünkü ortamda değil uzaya roket fırlatmak, Mars'a insan göndermekten daha zordur.

      Sil
  16. Mahfi Hocam selamlar. Mevcut dönemi ve önümüzdeki enflasyonist dönemleri gözönüne alırsak. Şu an için çok da ihtiyacımız olmalayan ama ihtiyacımız olabilecek şeyleri almak veya sürekli kullandığımız ürünlerden elimizde çokca bulundurmaya çalışmak ne kadar mantıklı sizce. Veya böyle ufak şeylerin peşinde düşmeyip paramızı ölçülü bir şekilde harcayıp günlerimizi çok stres yapmadan mı geçirelim. Ya da tüm harcamalardan kısıp, orta-uzun vadeli yatırım (Hisse,mevduat vb..) mı yapmaya çalışmalıyız bu dönemde. Kafam iyice karışık sanırım, Ülkemiz gibiyim : )

    YanıtlaSil
  17. Mahfi bey bulgaristan abye 93 yılında başvuru yapmış 2007de kabul edilmiş. Biz 60 yıldır kapısında bekliyoruz ağzımızla kuş tutsak almayacaklar gibi biz 2003-2010 arasında bulgaristandan çokmu kötüydük ki bizi almadılar onları aldılar. 2021 yılının ab içindeki en fazla yolsuzluğu bulgaristanda yapıldı. 10 yıl öncesi yunanistanı büyük bir mali krizden kuryardilar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz geriye gidiyoruz, Bulgaristan ileriye gitti.

      Sil
    2. Mahfi bey ben 2003-2010 arasından bahsediyorum. Bu tarihler arasinda yunanistandan bulgaristandan daha mı kötüydük.

      Sil
    3. Hayır kötü değildik. Ama biz AB ile tam üyelik müzakeresine 2005 sonunda girdik ve 2008 - 2009'dan sonra gerekleri yerine getirmez olduk. O üç yılda da bizi almazlardı. Bulgaristan hızla AB standartlarına geçti. Tabii Bulgaristan Sosyalist rejimden çıkıp geçtiği için bir de nüfusu bizden az olduğu için avantajları da vardı. Bizim en parlak dönemimiz 2003 - 2010 arasıdır. Aslında 2003 - 2008 arasıdır da işte birkaç yıl da o ivmeyle idare ettik. O parlak dönemde de IMF programı var. Aa şimdi ahaliye sorsan IMF bizi batırmaya geldi derler o da ayrı.

      Sil
    4. Bizi 5 yada 7 yıl iyi gittik buna rağmen almadılar. Ama 2010''dan sonra yunanistanin tüm kayıtları şaibeli olduğu halde borçları silindi ve ekonomisi bir şekilde kurtarıldı. Yine 2021 yılında bulgaristan ab içerisinde en fazla yolsuzluk yapan ülke oldu. Biz yapısal reformları yapmadığımız için hataliyiz bunu kabul ederimde.dunyaya demokrasi ve insan hakları dersi gerek ab ne kadar dürüst bunu sorgularim

      Sil
  18. SAYIN HOCAM JEOLOTİK RİSKLERDE EKONOMİDE YAPILMASI GEREKEN İLK SAVUNMA MEKANİZMASI NE OLABİLİR.

    YanıtlaSil
  19. İnanmak yüzde elli başarı getirir
    Ki bu hükümete inancım sıfır
    22 yıllık özeti göz önüne alındığında

    YanıtlaSil
  20. Hocam, imf tipi yapısal öneriler (memuru azalt; piyasaya güveni yükselt vs) 2019-22 arasında sadece zenginlere yaradığını gösteren bir rapor yayınlamış oxfam MENA ülkelerindeki bir araştırma sonucunda. https://www.oxfam.org/en/press-releases/super-rich-middle-east-and-north-africa-nearly-double-wealth-just-three-years-worlds ) oradann bize umut yok. Dediğinizi de mümkünatı yok bence. idiosycratic, nastır, ben ekonmistim, faiz sebeptir vs sonrasında büyümeden vazgeçilmeyeceği netleşti. Ithalat devam edecek, büyüme konusunda güvence tam. negatif getiri ve yüksek enflasyon güvencesi de tam ki (DTH,peg hesaplar /toplam mevduat oranı zirve yapıyor) . para basılması, ve yanında döviz bulunması için daha fazla kapitülasyon verilmesi mecburi sonuç. Bunların, de facto plandan ülkeyi döndürmeye niyeti olsa bile, kolasiyonda buna yetecek namsululuk veya inanılırlık yok. ithal gelen bir bankacı adam da, corporate kadın da, olsa olsa namuslu hamamın dış boyası oluyor... gün itibarıyla, garabet bir sınır ötesi tutkuyu da taze açıklamış durumda monark.. harekete geçmek için batmak gerekiyormuş.. büyük yürüyüş başlayacak ama önce iflas lazım..acılar artarak devam edecektir. yüce milletin takdiri bu yöndedir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sosyal ve siyasal yapısal reformlar yapılmadan yapılacak ekonomik yapısal reformlar için ben de aynı görüşteyim. Onun için hukuk reformundan başlamak gerekir diyorum.

      Sil
  21. Galiba bizim ekonomimiz, henüz büyüme çağındaki bir çocuk gibi, ne yaparsanız yapın kendi büyüme yolunda ilerliyor, ekonomi yönetiminin hamleleri ancak bu gidişatı biraz yavaşlatıyor veya hızlandırıyor gibi, enflasyonumuz da buna benziyor, faiz ile ilişkisi de gelişmiş ekonomilerden farklı görünüyor, gelişmiş ve her şeyi yerli yerine oturmuş ülkelerde teoriler daha iyi işliyor gibi. Ekonomi biliminin dışından, sağlık sektöründen bir kişinin yorumu olarak kabul edin yazdıklarımı, acaba bizim ekonomimiz ne zaman ergenlik çağını tamamlayacak diye merak ediyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında zeka olarak çocuk IQ' sunda kaldığımızı söylemek daha doğru olur. Yoksa fizik görünüm yetişkin gibi.

      Sil
  22. Merhaba Sn Hocam,

    MB Başkanının söylemi gibi söylemlerin doğruluğu, yazdığınız gibi Merkez ülkelerinin ekonomik gerçekliklerinde, veya net doğal kaynak bağımlılığı olmayan ülkelerde geçerlidir.

    Cumhurbaşkanının enflasyon - faiz hatalı denklemi de bir kısım merkez ülkeler veya pozitif doğalgaz ticareti veren ülkelerde geçerli.

    Bu tip ekonomik söylemler belli koşullarda o ülkeler için geçerlidir. Temel ekonomi literatürüne de en büyük katkıları o ülkelerin ekonomistleri verince, belli şartlarda sağlanan koşulları, genel geçer gibi kabul edenler artıyor.

    Dikkat ediyorum, MB Başkanı da CB ile aynı hatayı paylaşıyor.

    En büyük sebebi, CBnın kulağına bunları fısıldayan kişi(ler), MB Başkanını da kendileri gibi biri diye seçtiler. Zaten onlar CB kulağına üflemeseler, bizim CB'nın dünyanın öbür tarafındaki Türkiye ile alakası kalmamış bir banka memurunun varlığından ne haberi olur?

    Türkiye de akademisyen sayısı siyasi partileri bilgiyle besleyecek, onların politikalarına nüfuz edecek kadar fazla değildir. Bu yetişmiş insan kıtlığında, Türkiye özelinde çalışma yapan akademisyen sayısı da epey bi azdır. Bu kıtlığa bi de akademik camianın Sn Erdoğan'ın siyasi hareketine olan soğukluğunu, siyasi hareketin de bilim insanına mesafesini koyarsanız, hükümet yönetiminin ne kadar kısır ekonomi bilgisi ile hareket ettiğini anlamak süpriz olmaz.

    Ordan burdan devşirilmiş yamalı bohca ile bu kadar olur.

    R$tYDYjRRctVwp2*Au

    YanıtlaSil
  23. Hocam, büyümeden ödün verilmemesinin istenmesinin sebebi yaklaşan seçimler degil mi? Yaklaşık son 3-5 yıl ki kadar, Merkez Bankamızın aldığı kararlarda yapılacak seçimlerin sonuçlarını dikkate aldığına hiç şahit olmamıştım. Bir kurum asli vazifesini unutup, seçimlerin sonuçlarıyla ilgileniyorsaz aslımda başımıza gelen bir çok süpriz değil. Hocam emekleriniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyüme yüksekse oy kazandırıyor.

      Sil
    2. Hocam, bu çok doğru büyüme yoksa oy da yok fakat Merkez Bankası'nın derdi bir partiye oy kazandırmak? Daha bu kurumsallığı bile sağlayamamışsak ekonominin düzeleceğine nasıl umut bağlarız?

      Sil
  24. Hocam güzel anlatmışsınız da gelişmişlik konusunda AB ile şuanda bir klasman farkımız olduğu yeni bir durum değil lakin AB’nin çökmekte olduğu gayet yeni bir durum.

    Acaba diyorum zaten bizi istemeyen yapıların kapısında ağaç olmaktansa tarihte nasıl bir zamanlar bu dünyanın süper gücü olabildiğimizi tekrar mı hatırlamaya çalışsak, ne dersiniz….

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merak etmeyin Sn Adsız,
      AB çökene kadar Türkiye diye bir devlet kalmaz.
      Eski çamlar bardak oldu.
      Tarihte bir zaman süper güç olmuş, bitmişiz.
      1800lü yıllarda İngiltere Osmanlıyı 3 kere yıkılmaktan kurtardı.
      1. Fransızlara karşı korudu.
      2. Kavalalı Mehmet Paşa Kütahyaya kadar geldi onu defetti.
      3. Ruslar, Çatalca'ya kadar gelip, İstanbullu kadınları Rus askerine gazino eğlencesi yaptığında.

      1950de de, Stalin Türkiyenin doğusunu almak istediğinde savunmamızı Batıya taşere ettik.
      Yani batı bitmişse, bizim yeryüzünde ismimiz kalmamış demektir.

      Kurtuluş savaşının hemen öncesinde de, İç anadolulular çocuklarına yunan isimleri koymaya hazırlanırken, İngiltere Yunan'a askeri desteği kesince savaşı kazandık.

      Dünyanın süper gücü olmamız falan palavra, sınırını koruyamamış, dünyanın binde biri (7 milyon) sınırından içeri girmiş, daha dünya lideri masalları. Adı üstünde masal uyutmak için yalanlar serisi.

      Hadi hayırlı traşlar.

      Sil
    2. AB'nin çökmekte olduğu tezi doğru değil. Kaldı ki bizim yapmamız gereken AB'nin sadece ekonomideki doğrularını almak olmamalı asıl olarak hukuk, demokrasi, eğitim, siyasal sistem gibi standartlarını almak olmalı.

      Sil
    3. AB değişime uğrayacak sanırım. Almanya ve Fransa dillendiriyor yeni yeni. 4 kademeli olacak diyorlar. Soğan gibi: Core Members, EU Members, Associate Members, Bir de geri kalanlar için 4. bir kademe. 4. kademeye Afrika ülkelerini falan da sokmayı düşünüyorlar. Biz Associate olmaya kasacaz önümüzdeki dönem. Olmadı 4. kademe oluruz, artık ne verirlerse.

      Sil
    4. AB olayı çoktan bitti,lafı bile edilmiyor en az 10 senedir,iyi de yapılıyor.AB gelecek vaadetseydi,İngiltere gibi kendi çıkarlarını koruma konusunda uzman olan bir ülke çıkış yapmazdı.

      Sil
  25. Yapısal reformlar olmadan ne yapılırsa sonuç alınamaz. Dönüşüm ahlak olmadan başarılamaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. TR yapısal reform falan yapamaz. IMF ve AB ile bir süre hafiften yapmaya çalıştı. IMF sayesinde bankacılık sisteminde çok başarılı reformlar yaptı. AB sürecinde hem kendisinin hem de AB'nin işi ağırdan alması nedeniyle pek bir mesafe alamadı. O dönemde AB reformlarından çok "AB reformlarını yapma ihtimali potansiyeli" fiyatlandı

      Sil
    2. 18:30
      Türkiye öyle bir yapısal reform yapar ki şaşırırsınız. Ama maalesef yapmıyor. Atatürk döneminde de ülkenin 4'te 3'ünün göçmesi gerekti. Sonrasında Serv ile Batı'lılar yapısal reform yapacaktı, bizimkiler nihayet en sonunda "a yok tamam, biz yaparız" dedi. Bir sürü de şehit verdik. Sonrasında 5 sene sürmedi yapısal reformları yapmak. Hatta yapısal reform da denmez ona devrim yaptık 5 senede.

      Türkiye'nin maalesef sefilliği bu. Gerçekten sefil olsak derim yapacak bir şey yok. 20. yüzyılın başında Türkiye'de bırakın 1 ülkeyi, 5 - 6 ülke kuracak kadar kalifiye adam vardı. Şu anda da öyle. Ama yapmıyoruz işte. Apartmanı bile doğru dürüst yönetmeye cayıyoruz.

      Neyse, Türkiye yapısal reformlarını yapacaktır. Ama o zamana kadar artık toprak mı kaybeder, insan mı kaybeder bilmiyorum ama sıkıştığında yapacaktır. Hatta çok kısa zamanda tüm Dünya'yı şaşırtacak şekilde yapacaktır. Aklı olanlar da diyecektir biz bunları üç beş senede yapabiliyorduysak niye önceden yapmadık diye. Yazık valla.

      Sil
  26. Hocam Merhaba. Yazınız şahsım adına ufuk açıcı oldu. Teşekkür ederim. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  27. Hocam saygılar,reform malesef plan program gerektiren bir çalışma,biz sihirli değneğe inanıyoruz,herşey bir anda olsun ama kimsede yorulmasın,rahatı kaçmasın.Kısa vadeli bakıyoruz meseleye,kısa vadeli çözümlerde bize uzun vadeli problemler olarak geri dönüyor.

    YanıtlaSil
  28. Ab standartlarıyla Türkiye'nin çalışma mekanizmasının birbirleriyle alakaları bile yoktur. Dolayısıyla bu seçenek benim nazarımda direk elenmektedir. Diyebilirsiniz ki Yapısal reformnları hayata geçirmek ve güven ortamı oluşturmak için AB üyeliği veya müzakeresi olmasa da olur. Bunun da olmayacağını 2 şekilde kanıtlayabilirim:
    1- Ab'siz de olsa reform yapmaya meraklı iseniz zaten şimdiye kadar yapardınız neyi bekliyorsunuz? 20 seneden fazladır yasama-yürütme-yargı herşey elinizde Buyrun lütfen yapın...
    2- Zaten Yapısal reformları yapmak zorunda kalmamak ve başına buyruk bir yönetim arzusu nedeni ile AB ile müzakere yürütmekten vazgeçildi.

    Hocanın yazıda belirttiği gibi bende güven, bu yazdığım 2 nedenden dolayı yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye hükümeti dahil ortadoğunun müslüman nüfus ağırlıklı hiçbir hükümeti halkın hükümeti olmamıştır.

      Aksine, halkının geleceği aleyhine kararlar ve ilgisiz alanlara halklarının servetlerini yatırarak halklarını sürekli zarar ettirmektedirler.

      Dünya bu sürede değişmiştir. Gelişmiş ülkeler yapay zekaya geçmeye başlamıştır.

      Yapay zekayı veya dünya ile rekabet edebilecek katma değerdeki diğer üretim tekniklerini geliştirebilecek altyapıyı kurmak artık Türkiye açısından imkansızdır.

      Ne insani ne maddi altyapı yoktur.

      Ülkenin insani altyapısı , önümüzdeki Cuma namazı çıkışında göreceğimiz gibi, "Kahrolsun İsrail" diye bağıra bağıra sokaklarda dolaşan cebi ve beyni boş insanlarla dolmaktadır.

      Son 50 yılına baktığımızda artık Türkiye için yapacak bir şey yoktur. Türkiyenin çöküşü, kişi başına düşen gelir grafiklerine de yansımıştır. Anadolu halkı, Türkmenistan seviyesinde bir gelire düşmüştür. Düşmek kolay, çıkmak zordur.

      Bizlerin bireysel çözümlere dönmesi gerektir. Ben, son 20 yıldır, çocuklarımın kaliteli ülkelerde çalışabilmesi için çabaladım. Başardım, ama Türkiyede çalışıp kıt imkanlar ile resmi ve meşru şekilde bunu yapmanın ne kadar zor olduğunu da tecrübe ettim. Sadece benim değil, ailemin de büyük katkıları ile oldu. Çocuklarım ek çalışmalar ile kendilerini geliştirirdi, eşim her şeyin en uygununu en tasarruflusunu alırken eve de maddi katkıda bulundu. Çok hata da yaptık.

      Ailecek 15 yılımızı aldı, çocuklarım senelerce mesleki yabancı dil çalıştı, şehrimizde verilemeyen eğitimler için internetten eğitim aldı.

      Şimdi düşünüyorum, iyi de yapmışız. Çocuklarım bu bilgi ile orada kalsaydı, kalan arkadaşları ile kıyasladığımda, düşük hayat standardlarında düşük ücretler alacaklar, büyük şehrin trafiğinde zamanları heba olacaktı. Onlarca yıl çalışıp aldığım Türk emekli aylığım burada en fazla 4 gün yetecek kadar düşük malesef.

      Devir, aile ve bireylerin de, devletten, hükümetten bağımsız kendi akıllı tercihlerini yapma devri. Herkes için zor, benim için çok ama çok zordu. Kaç kere bırakmayı düşündüğüm oldu. Hele seneler önce yavrum ilk kez yurtdışından kabul alıp da vize alamadığında yaşadığımız hayal kırıklığını anlatamam bile. Uçak biletini almış, valizini bile hazırlamış, pasaportu ailecek bekliyorduk.

      Tek tavsiyem bireysel ve ailevi başarılar peşinde insanlarımızın koşması, hükümetten hiç bir şey için hiç bir şey beklememesi.

      Sil
    2. "Aksine, halkının geleceği aleyhine kararlar ve ilgisiz alanlara halklarının servetlerini yatırarak halklarını sürekli zarar ettirmektedirler."

      Bu dediğiniz bu dönemde bir çok AB ülkesinde de bu şekilde ceyran ediyor. Bkz. Almanya, Yunanistan, Italya...vs. Tabi burda etkisi daha fazla gözle görülür olabilir. Siyasetle bir şeyleri değiştirmek bir süredir imkansız durumda. Belki ilerde değişir.

      Sil
  29. İşte Resesyona girdik demek için nasıl bir adım lazım illa ki faizin enflasyondan yüksek mi olması lazım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Resesyon teknik olarak bir ekonominin iki çeyrek üst üste küçülme (eksi büyüme) yaşaması demek.

      Sil
  30. Bu süreç bİryerde Eninde Sonunda Sonuçlanacak Hocam , Sonsuza Kadar Gitmeyeceği belli

    ;Sizce Nezaman Buraya Kadarmış Dersiniz?

    YanıtlaSil
  31. Hocam elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  32. Hocam 2022'den 2023'e döviz bazında nasıl bir atılım yapıp da kişi başı gelirimizi %25'e yakın arttırdık hem de döviz cinsinden. IMF de benzer bir tablo sunmuş ileriki günler dahil.

    Kimsenin dövizin tutulduğundan haberi yok mu? Döviz olması gereken yerde olsa kişi başı milli gelirimiz 10 bin doları geçebilir mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ülkede paranın iç değer kaybı (enflasyon) paranın dış değer kaybından yüksekse o ülke dolar bazında GSYH'sini artırmış görünür.

      Sil
  33. Hocam merhaba,

    Çalışanın milli gelirden aldığı pay gittikçe düşüyor. Gelir dengesi bozuluyor. Bildiğiniz gibi ucret artışları enflasyon yaratıyor deniliyor ancak ücret işveren maliyetlerinde yüzde 15 ten 10 a düşmüş. Bu oranlar dünyada kaç yada kaç olmalı ? Türkiye'de bulunan bu düşüş sürdürülemez beyin göçü inanılmaz bir noktaya geldi. Çalışan kazanıp orta gelir grubu artmadan düzgün bir büyüme sağlamayacak. Türkiye geçmişte bu durumu nasıl çözdü ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu dediğiniz son yıllarda giderek hız kazanmış bir durum. Orta sınıf yok oldu.

      Sil
  34. Sayın hocam bu saptama Türkiye’nin özel durumu nedeniyle teorik olarak mümkün olabilir.
    Ancak aklı selim vatandaş ve dahi yabancı yatırımcılar realiteye bakarlar.
    Mevcut durumda realitemiz bir yandan toplumun sesini yükseltme olasılığı en düşük kesiminden ( emekliler ) en ağır şekilde başlayarak, besin zincirinin en üst kesimine ( sermaye ) doğru “acı reçeteyi” tedrici olarak azaltarak uygulayan bir mantık.
    Yapısal reform ( şeffaflık, hesap verebilirlik, “adil” adalet vb ) konusunda ise içten adımlar olasılığı ise sıfır. Çünkü en tepe yönetimden başlayarak tüm siyaset ve kısmen iş dünyası “corrupt” ( türkçe ne yazacağımı bilemedim… hoşgörün lütfen ).

    Hal böyle olunca teorik olarak ihtimal dahilinde olan “yükselen büyüme ve düşen enflasyon “ ülkemiz için üzülerek imkansız kare olduğunu söylemek zorundayım.
    İşimiz ilahi adalete kalmış görünüyor.

    YanıtlaSil
  35. AB İsrail'e destek veriyor. Binlere sivil öldürülmüş, sınır kapıları vurulmuş, şehre tek bir gıda bile giremiyor. İnsani koridor açılmamış, hastaneler hatta üniversiteler bile bombalanmış. AB'den tek bir kınama mesajı dahi yok. İsrail devlet olarak savaş suçu işliyor. AB bu duruma seyirci kalmak şöyle dursun, bir de İsrail'i destekliyor. AB hangi hukuksal gerekçeyle İsrail'e destek veriyorlar ki biz de bu hukuka tabi olalım?

    Münlümanların hali ise daha da içler acısı. Dünyada 57 Müslüman ülkesi ve 2 milyarı aşkın Müslüman nüfusu var. 15 milyon Yahudi'ye bir şey yapamıyor. Fiili eylemde bulunmak şöyle dursun, taraf dahi olamıyor, tarafsız kalmayı tercih ediyor. Neden, çünkü Kuran dışı dini kaynaklar sebebiyle parça parça olmuşuz. Sadece Kuran etrafında birleşememişiz. Bu yüzden geri kalmışız. Adamlar hava savunma sistemini kurarken, biz günah diye eve televizyon bile sokmamışız. Kızları okula göndermemişiz vs.

    Elbetteki yapısal reformlar yapılmalı. Fakat AB'den topyekun bir alım değil, doğru olanları almalıyız sadece. Mesela Lgbt meşru kabul edilirse, gün geçtikçe sayılar artar ve toplumsal ahlak tamamen yıkılır. Toplumun temeline dinamit koymuş olursunuz. Biz gerçi domuz eti yemeyip, her türlü haltı yiyen bir millet olsak da bazı konularda hassasiyetimiz var işte. Mesela 6'lı masa Lgbt'yi meşru görmüyoruz deseydi 52'ye 48 yer değiştirirdi. Şu anda parlamenter sisteme geçmiş olurduk ve yapısal reformlar da çoktan başlamış olurdu belki de. Mesela Mansur Yavaş tarafından değil bizzat Kılıçdaroğlu tarafından başta Pkk ve Fetö olmak üzere bütün terör örgütlerinin varlığını sonlandıracağız denilseydi, 52'ye 48 yine yer değiştirirdi. Bu iki detay yani Lgbt ve terör konusu seçim kaybettirdi. Topluma yabancı kalmamak ve onu biraz tanımak lazımdı oysa. Şu anda yapısal reformları mumla arıyoruz. Fakat örnek verdiğiniz AB'nin de hukuku tek yönlü tanıması, insan haklarına aykırı tutumu ve iki yüzlülüğü de ortada maalesef.


    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence biz AB'nin kusurlarıyla, iki yüzlülüğüyle, çifte standardıyla uğraşmak yerine kendi kusurlarımıza odaklansak, kendi çifte standartlarımıza ve iki yüzlülüğümüze baksak çözüme yaklaşacağız.

      Sil
  36. Hocam, bu yeni savaş durumu ne olacak?
    Görüldüğü kadarıyla müslüman ülkelerinden ses var, görüntü yok.
    Mısır da komşusu Gazze şeridinden Filistinlilerin içeri girmesine izin vermiyormuş.
    Sadec kadın ve çocukların bile geçişine Mısır izin vermemiş.

    Daha önceden izin veren Lübnan ve Ürdün'ün durumunu gösterip, Mısır başkalarının yakın zamanda yaptığı hatalara düşmeyip ülkesinin güvenliğini sağlayacaktır gibi sözler etmişler meclislerinde.

    Türkiye de Filistinli kardeşlerini kabul etmiyor. Sn Cumhurbaşkanı da güzel gazel okuyor da, Gazze'ye bi faydası olmuyor, yani ses var görüntü yok.

    N'olcak bu durum hocam?

    Sizin de bildiğiniz gibi bir kelebek etkisi teorisi vardır.
    Teori der ki: "Dünyanın bi tarafında kelebek kanat çırpsa, kabak dönüp dolaşıp Türklerin başına patlar."
    Bizim yeni kabağımız ne olacak?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Acaba dünyanın herhangi bir yerinde bir kelebek kanat çırpsa neden kabak bizim başımıza patlıyor? Bu soruya objektif olarak odaklansak epey bir yol alırız. Yani bizi kıskanıyorlar, biz en büyüğüz, herkes buraları ele geçirmek istiyor gibi palavraları bir yana bırakıp bizde sosyal, siyasal ve ekonomik durum o kadar zayıf ki bir kelebeğin kanat çırpmasından etkileniyoruz diyebilsek ve ona göre çözüm arasak farklı bir yere gideceğiz.

      Sil
  37. hocam gene eskiye göre 1 tık daha iyi adımlat atılıyor diyebiliriz ama değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski o kadar kötü ve yanlıştı ki ona göre bir tık iyi adım atılması hiçbir şeye çözüm getirmiyor.

      Sil
  38. Hocam sorunuzun cevabı,gayet mümkündür.Zira hem büyümeden ödün verilmeyecek hem enflasyonu düşürmek içinde tüik rakamları esas alınacaktır.

    YanıtlaSil
  39. SAYIN HOCAM ONS ALTININ YÜKSELMESİ İÇİN,JEOPOLİTİK RİSKLER VE ABD TAHVİLLERİNİN DÜŞMESİ DIŞINDA NE GİBİ FAKTÖRLER ONS ALTINI YÜKSELTİR.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi