Ücretlerin Tunç Kanunu ve Türkiye Uygulaması
Tunç Kanunu, gerçek ücretlerin uzun dönemde, işçinin yaşamını sürdürmesi için gereken asgari ücrete doğru eğilim gösterdiğini öne süren bir ekonomik görüştür. 19’uncu Yüzyılda Ferdinand Lassalle tarafından ortaya atılmıştır. Lassalle bu görüşü ortaya atarken iki yaklaşımdan yararlanmıştır: David Ricardo’nun rant yasası ve Thomas Robert Malthus’un nüfus üzerine yorumları. Malthus’a göre ücretler geçimlik düzeyin üzerine çıktığında nüfus artar, geçimlik düzeye yaklaştığında nüfus azalır.
Tunç Kanunu’na göre ücretler
geçimlik ücret düzeyinin altına düşemez, çünkü insan o düzeyin altında yaşamını
sürdüremez. Emek piyasasındaki rekabet, ücretlerin fazla yükselmesinin önünde
engel oluşturur. Bu durumda gerçek ücretler sürekli düşüş ve geçimlik ücret
düzeyine yaklaşma eğiliminde olur.
Tunç Kanunu’na karşı geliştirilen
argümanlar içinde en güçlüsü Assar Lindbeck ve Dennis Snower tarafından ortaya
atılan İçeridekiler Dışarıdakiler Teorisidir. Buna göre şirketler, işsizleri
işe alıp onları yetiştirmenin maliyetine katlanmak yerine istihdam etmekte
oldukları işçileri muhafaza etmeye çalışırlar. Ve bu nedenle de onların
ayrılmaması için ücretlerini artırmayı tercih ederler. Son derecede mantıklı
görünse de bu teori daha ziyade kalifiye elemanlar için geçerlidir. Kalifiye
olmayan emek gerektiren işlerde çalıştırılacak elemanların pek bir yetiştirme
maliyeti olmaz.
Buraya kadar ortaya koyduğumuz bu
konular içinde bazı meseleleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor. Birinci mesele
ücret ve gerçek ücret arasındaki farktır. Ücret, emekçiye üretime kattığı emeği
karşılığında ödenen nominal bir bedeldir. Enflasyon ortamında bu nominal ücret
emekçi açısından satın alma gücünü göstermez. Gerçek satın alma gücü nominal
ücretin enflasyondan arındırılmasıyla ortaya çıkar. İkinci mesele geçimlik
ücret düzeyinin ne olduğu meselesidir. Lassalle, Tunç Kanunu’nu ortaya
attığında muhtemelen yeme içme, giyinme ve barınma maliyetleri geçinme düzeyi
olarak algılanıyordu. Bugün bu maliyetlere ek olarak geçinme düzeyine
ulaştırma, eğitimi, kültür, eğlence gibi giderler eklenmiş bulunuyor.
Şimdi Tunç Kanunu’nu Türkiye’deki
asgari ücrete uygulamaya çalışalım.
Türkiye’de asgari ücret brüt olarak
26.005,50 lira, net olarak da 22.104,67 lira düzeyinde bulunuyor. Bizi bu
değerlendirme açısından ilgilendiren miktar net asgari ücret. Çünkü günlük
geçim düzeyiyle karşılaştırılabilecek olan ücret odur.
Yaşam maliyeti, belirli bir
yer ve zaman diliminde barınma, gıda, vergi ve sağlık gibi temel masrafları
karşılamak için gereken para miktarıdır. TÜRK-İŞ araştırmasına göre 4 kişilik
bir ailenin açlık sınırı 24.035,59 lira olarak hesaplanmıştır. Açlık sınırı;
dört kişilik bir ailenin, sağlıklı ve dengeli beslenebilmesi amacıyla bir ayda
gıda için yapması gereken asgari harcama tutarını tanımlamaktadır. Bir başka
deyişle açlık sınırı denildiğinde; yalnızca gıda harcamaları hesaplanmakta, kira,
sağlık, eğitim vb. gibi harcamalar hesaba katılmamaktadır. Buna göre 22.104,67
liralık asgari ücret, yalnızca aile reisinin çalışması halinde 4 kişilik
ailenin açlık sınırının 1.930,92 lira altında kalıyor. Aynı tarih itibarıyla bu
4 kişilik ailenin yoksulluk sınırı 78.291,84 lira olarak hesaplanmıştır. Yoksulluk
sınırı; zorunlu ihtiyaçlar için yapılması gereken toplam harcama tutarını ifade
ediyor. Bir başka deyişle yoksulluk sınırının içinde gıda harcaması yanında
giyim, konut, ulaşım ve diğer ihtiyaçlar da asgari ölçülerle yer alıyor. Söz
konusu 4 kişilik ailede baba ve anne asgari ücretle çalışıyor olsa haneye giren
gelir 44.209,34 lira eder. Bu durumda bu aile açlık sınırının üzerine çıkar ama
yoksulluk sınırının hala 34.082,50 lira altında kalır.
Mart 2025 itibarıyla Türkiye’de
ücretle çalışanların sayısı 15,3 milyon kişidir. Buna karşılık asgari ücret
alan ücretli çalışanların sayısı konusunda net bir veri bulunmuyor. Tahminlerimize
göre ücretle çalışanların yarısına yakını (kabaca 7 milyonu) asgari ücretle
çalışıyor. Bunlara, asgari ücretin üzerinde ama yoksulluk sınırının altında
ücret alanları da eklersek muhtemelen on milyon kişinin üzerine çıkarız.
Bu durum bize Türkiye’de Tunç
Kanunu’nun da ötesine geçildiğini gösteriyor. Öte yandan içeridekiler
dışarıdakiler teorisi Türkiye’de değişik bir uygulama şekline bürünmüş görünüyor.
Şirketler, yeni elemanlar almak yerine, emeklilik hakkını elde edip emekli
olanların bazılarını eski ücretleriyle bazılarını daha düşük ücretlerle
çalıştırmaya devam ediyorlar.
Hocam kanun " iron law of wages" yani "ücretlerin demir kanunu" olması lazım.
YanıtlaSilTunç kanun yanlış çeviri.
“Galat-ı meşhur lugat-ı fasihten evlâdır.” Haklısınız ama Türkçeye öyle yerleşmiş. Şimdi buna ücretlerin demir kanunu desek kimse anlamaz.
SilHocam yazı %100 isabet olmuş.Son dönemde vasıflı çalışan biz kamu işçilerine de bu yaklaşım uygulanıyor.
Sil🙏
SilSayın Mahfi Hocam,
YanıtlaSilsorum konudan biray bağımsız ama : 'Kelime Kökeni Arapça ṣġr kökünden gelen aṣġar أصغر "daha küçük, en küçük" sözcüğünden türetilmiştir.'
Yani 'asgari ücret' olabilecek ücretlerin en azı ise bundan vergi alıp olabilecekten daha aza indirmek abes değil mi? Tüm ücretlerin asgari ücret kadar olan kısmının vergiden muaf olması gerekmez mi?
Saygılar
Haklısınız alınmaması gerekir.
SilAsgari ücret, Gelir Vergisi ve Damga Vergisinden muaf. Sadece sigorta primi kesiliyor.
SilAynen öyle..fazla kazananın da asgari ucret kadar kısmı vergiden muaf ama ısrarla alınıyor algısı var..asgari ucret yetersiz o başka konu.
SilMahfi Hocam, emeğinize sağlık. Peşpeşe bağlantılı makaleler yayımladınız.
YanıtlaSil2018 yılından bu yana kadın doğurganlık oranının hızla 1,48 e düşmesi.
2018 den beri TÜİK ‘in çarpıtılan enflasyonuyla aşındırılan ve geçinebilme altına düşürülen ücretlerle sizce ne hedefleniyor?
Saygılarımla, Önder
Tipik bir IMF programı. Ücretleri baskılayarak enflasyonu denetlemek.
SilSelamlar Mahfi Bey, Açlık ve yoksulluk sınırı hesapları TÜİK' in hesapları mı ?
YanıtlaSilHayır. Bunlar TÜRK-İŞ'in her ay yayınladığı veriler.
SilHocam bir mucize gerçekleştiriyoruz gibi görünüyor. Kara para ve devlet yardımlarının oluşturduğu karmakarışık bir çorbayla memleketin anasını ağlatıyorlar. Ne ahlak kaldı ne de düzen. Genç kızlarımızı üniversiteye diye barlarda bedava bira vererek bir nevi konsimatris yaptılar. Marmaris'e giderseniz gencecik oğlanları herkesin gözü önünde masalarda orta yaşın üstündeki ingilizlere, araplara peşkeş çekiyorlar. Göcekte para yemeye gelen özellikle motor yatlar için öyle bir karanlık düzen kurulmuş ki çomak sokmaya kimsenin gücü yetmez. İnsan öyle şeyler görüyor ki anlatmaya utanıyor. Gel gör ki bunları yapanların, organize edenlerin, göz yumanların yüzünün gözünün perdesi yırtılmış. At izi it izine karışmış...
YanıtlaSil😯
SilYazınız için teşekkürler!
YanıtlaSil🙏
SilHocam, Kalifiye olmayan emek gerektiren işlerde daha çok Suriyeli çalışanlar tercih ediliyor ve kayıt dışılar. Yetiştirme maliyeti de yok. Bunların bir çoğuda asgari ücretin altında çalışıyorlar ve tercih sebebi oluyorlar..O kadar çoklar ki ülkelerine döndüklerinde ekonomimiz kötü etkileneceği ifade edilmekte.. Bunlar da katarsak Tunç kanunu ağlar herhalde..
YanıtlaSilÇok doğru.
SilÜlkede kaç milyon kişinin asgari ücretle çalıştığının açıklanmaması, son derece manidar bir durum değil mi? Sonuçta tüm veriler devletin kayıtlarına işleniyor. İstatistik kurumu acaba neden bu bilgiyi gizliyor? Almanya ile kıyaslama yapılmaması için olabilir mi? Çünkü Almanya'da asgari ücretle çalışanların oranı %6.6. Şimdi daha derin bir karşılaştırma yapalım;
YanıtlaSilTürkiye'de asgari ücretle çalışanın aylık çalışma saati 225 saattir. Almanya'da ise aylık asgari ücret yoktur. Saatlik ücret baz alındığı için 1 saatlik en düşük ücret brüt olarak 12.82 avrodur. Bu rakamı Türkiye'deki çalışma saati koşullarına göre 225 ile çarparsak Almanya'daki aylık brüt asgari ücret 2884.5 avro olur. Almanya'da tek kişilik yaşam maliyeti ise 1378 avrodur. Türkiye'de ise aylık brüt asgari ücret 26 bin 5.5 lira, buna karşılık tek kişilik yaşam maliyeti 31 bin 142 liradır. Oysaki tek kişilik yaşam maliyetinin 31 bin 142 lira olduğu günümüzde, aynı orantıya göre (Almanya koşullarını baz aldığımızda) Türkiye'deki brüt asgari ücretin de 54 bin 436 lira olması gerekirdi. Buna göre net asgari ücret de 46 bin 273 lira olmalı ve bunu da sadece nüfusun %6.6'sı almalıydı.
Bu durumda çalışma saatlerini sabitlersek, brüt asgari ücret ve buna karşılık tek kişilik yaşam maliyetini kıyasladığımızda Almanya bizden 54436/26005.5= 2.09 kat daha fazla satın alma gücüne sahip demektir. Yani bir Alman vatandaşının kendi ülkesindeki satın alma gücü, bir Türk vatandaşının kendi ülkesindeki satın alma gücünden 2.09 kat daha fazladır. Bu durumda asgari ücretle çalışan herkes kendi maaşını 2.09 ile çarptığında elde edeceği satın alma gücü, Almanya'da yaşayan %6.6'lık nüfusun satın alma gücüyle eşdeğer olacaktır. Fakat bu karşılaştırma herkesin kendi ülkesi içindeki satın alma gücünü gösterir. Oysaki mesela bir Türk vatandaşı Almanya'ya gitse, Türkiye'deki brüt asgari ücret güncel kur itibariyle 590 avro olduğundan, bir Alman'a göre satın alma gücü 2884.5/590 = 4.88 kat düşmüş olacaktır. Bir de %6.6'ya karşı acaba % kaç oranında insan Türkiye'de asgari ücretle çalışıyor? Tüm bunlar bize insani standartlarda yaşamak için insana ne kadar değer verdiğimizi, Türkiye'nin ne kadar geri kaldığını ve ne kadar berbat bir şekilde yönetildiğini göstermektedir. Çünkü bir ülkenin değeri kendi insanına verdiği değerle ölçülür. Bu geniş tanım içerisine demokrasi, hukukun üstünlüğü ve özgürlükler kavramlarını da eklediğimizde iyicene dibe batmış oluyoruz.
Türkiye'nin önemli sorunlarından birisi bazı verileri açıklamamak bir diğeri de verileri çarpıtarak açıklamak maalesef. Bu tür çarpıtmalar ve gizlemelerle sorun çözülmüyor sadece gizlenmiş oluyor. Bir sorunun gizlenmesi demek çözülmesi için gerekenin yapılmaması demek.
SilNeden tunç ismi kullanılmış?
YanıtlaSilTunç, bakır ve kalayın birleşimi olan bir alaşımdır, aşınmaya ve oksidasyona uğrayabilir. Bu yüzden düzenli bakım ve koruma işlemlerinin yapılması gereklidir.
O yüzden asgari ücrete benzerlik gösterir, ekonomik şartlara bağlı olarak tunçun aşındığı gibi ücretler de aşınıyor, sürekli bakım isteyen tunç gibi sürekli artış ile güncellenmesi gerekiyor. Demire göre mukavemeti düşük olduğu gibi asgari ücretlinin de işverene göre eli zayıftır. Tunçtan yapılan eşyalar kalaylanıp parlatıldığı gibi seçim zamanı da asgari ücretli enflasyona ezdirilmedi denilerek onlarda parlatılıyor. O yüzden bu kanuna tunç uyumlu bir isim seçimi olmamış mı?
Nedenini bilmiyorum ama yanlış tercüme edilmiş bir kavram aslı ücretlerin demir kanunu ama artık böyle yerleşmiş olduğu için ben de değiştirmedim.
SilHocam dinin ve imanın nasıl ki şartları varsa devlet olmanın da şartları vardır. Devlet her vatandaşının barınma, ulaşım,sağlık ,eğitim ihtiyacını karşılayıp güvenlik ve adaletini sağlamalıdır. Ücret dengesi de aslında bu şartlar için gereklidir. Bunları yerine getiremiyorsa devlet devlet değildir. VATANDAŞLİK GÖREVİ NASIL VARSA DEVLET OLMANIN DA ŞARTLARI VARDIR
YanıtlaSil- 70’lerde 3+1’lerde oturururken, bugün 2+1’lerde, 1+1’lerde oturuyorsanız,
YanıtlaSil- 70’lerde ailede 1 kişi çalışmak yetiyorken, bugün anne babanın ikisinin çalışması gerekiyorsa,
- 3 kişinin yapacağı iş için 2 kişi istihdam ediliyorsa,
- Aynı para için 8 saat yerine 10 saat çalıştırılıyorsanız,
Çalışanlardan, sermayedara gelir ve servet transferi yapılıyor demektir.
Çalışanlar akıllıysa kazanımlarından taviz vermez. İşverenler, yavaş yavaş alıştırarak yapıyor anlaşılmasın diye. Çalışanlar standartlarınızı koruyun, kaybettirmeyin. İyi işverene evet, köleleştiren işverene hayır. İşverenler, ürün ve hizmetlerinizden para kazanın, çalışanlarınızdan değil.
Yıllar içinde sendikaların işlevini yitirmesiyle bu noktaya gelindi.
SilSlm hocam bu memleket düzelir mi düzelirse sizce ne zaman
YanıtlaSilEkonomi çabuk düzelir, sosyal ve siyasal yaşamın düzelmesi ne yazık ki çok zaman alacak
SilSanirim hoca kibarca, toplumsal bozulma oylesine derin ki biz zor goruruz demis...
SilNaif gerçekçilik.
SilTürkiye’de Ev Gençleri, Tunç Kanunu ve Geleceğin İş Dünyası: Ekonomik Gerçekler ve Toplumsal Dönüşüm
YanıtlaSilTürkiye’de son dönemde “ev gençleri” sayısında bir artış olduğu açıklandı. Ev gençleri, ne eğitimde ne istihdamda yer alan (NEET) gençleri ifade eder ve bu durum, ekonomik baskıların ve iş piyasasındaki zorlukların bir yansımasıdır. Bu bağlamda, ekonomik teoriler ve toplumsal dinamikler, özellikle Tunç Kanunu, asgari ücret ve göçmen emeği gibi unsurlar üzerinden yeniden değerlendirilmelidir.
Tunç Kanunu ve Geçimlik Ücretin Sınırları
Tunç Kanunu, gerçek ücretlerin uzun vadede işçinin hayatta kalması için gereken asgari düzeye, yani geçimlik ücrete yaklaşacağını savunur. Ancak bu teori, modern ekonomik gerçekliklerde eksik ya da yalnızca “kölelik” koşullarına mahkûm edilmiş bir işçi sınıfı için tasarlanmış gibi görünüyor. Metninizde belirttiğiniz gibi, dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 24.035,59 TL olarak hesaplanırken, bu, kişi başına yaklaşık 6.000 TL’lik bir geçim masrafına denk gelir. Ancak açlık sınırı sadece gıdayı kapsar; barınma, ulaşım, eğitim gibi temel ihtiyaçlar eklendiğinde, geçimlik ücret kavramı yetersiz kalır. Enflasyonun yüksek olduğu bir ülkede, nominal ücretlerin satın alma gücü hızla erir ve gerçek ücretler, işçiyi yalnızca “karnı tok” bir birey olarak bırakır. Tunç Kanunu’nun ima ettiği gibi, bu düzeyde bir ücret, bireyin eş arayabilecek kadar “rahat” bir yaşam sürmesine olanak tanımaz; aksine, modern ihtiyaçlar ve enflasyonla birlikte katlanılmaz bir ekonomik yük yaratır.
Göçmen İşçilerin Dinamikleri
Göçmen işçiler, Türkiye’nin iş piyasasında önemli bir rol oynuyor. Birinci nesil göçmenler, genellikle düşük ücretli ve kalifiye olmayan işlerde çalışır. Bu durum, hem mevcut işçiler arasında iş kapma yarışını körükler hem de iş piyasasında rekabeti artırır. Göçmenler, düşük maliyetli emekleriyle işverenler için “güvenilir” bir harcama kalemi oluşturur. Ancak ikinci nesil göçmenler, dil bariyerini aşarak ve eğitimle kendilerini geliştirerek kalifiye işlere yönelir. Bu, iş piyasasındaki rekabeti daha da karmaşık hale getirir, çünkü artık sadece düşük ücretli işler değil, kalifiye pozisyonlar için de yarış başlar.
Robotlaşma ve İşin Geleceği
Robot çağında, çalışma düzeni kökten değişiyor. Otomasyon, insan emeğini yer yer gereksiz kılıyor ve çalışma günleri iki güne kadar düşebilir. Ücretler, saatlik hesaplamalara dayalı hale gelirken, robot işçi sınıfı, insan işçi sınıfını giderek saf dışı bırakıyor. Bu durum, Tunç Kanunu’nun öngördüğü geçimlik ücretin bile altına düşme riskini artırıyor, çünkü otomasyon, işçilerin pazarlık gücünü zayıflatıyor. İnsan emeğinin yerini alan robotlar, özellikle kalifiye olmayan işlerde çalışanları daha fazla etkiliyor. Bu, birinci nesil göçmen işçiler gibi zaten düşük ücretlerle çalışan gruplar için daha büyük bir tehdit oluşturuyor.
Türkiye’de Asgari Ücret ve Ev Gençleri
Türkiye’de net asgari ücret (22.104,67 TL), dört kişilik bir ailenin açlık sınırını (24.035,59 TL) bile karşılayamıyor. Yoksulluk sınırı ise 78.291,84 TL gibi ulaşılması zor bir seviye. Ailede iki kişi asgari ücretle çalışsa bile, yoksulluk sınırının 34.082,50 TL altında kalınıyor. Bu durum, gençlerin iş piyasasına katılma motivasyonunu kırıyor ve “ev gençleri” sayısındaki artışı açıklayan faktörlerden biri olarak öne çıkıyor. İş piyasasındaki güvencesizlik, düşük ücretler ve enflasyon, gençleri ekonomik olarak bağımsız bir yaşam kurmaktan alıkoyuyor. Tunç Kanunu’nun ötesine geçen bu tablo, işçilerin yalnızca geçimlik değil, aynı zamanda insanca bir yaşam sürme şansını da ellerinden alıyor.
2020 senesinde pdr ogrencisine ozel sektorde 1500 tl teklif edilmisti. Asgarinin altindaydi. Arkadasimin babasi da evde otur calisma bosuna ben veririm sana 1500 demisti🙂
SilYanlışlıkların başlangıç noktası baz alınan hemen hemen tüm göstergelerin manüplatif olması ve gerçekleri yansıtmaması. Özellikle TÜİK bazlı göstergeler yaşanılan gelir adaletsizliğinin tek sebebi.Buna merkezi yönetimin tercihleri de eklenince bu noktaya gelindi. Yazınız için sağolunuz...
YanıtlaSilÇok doğru.
SilHocam, ücretler dolar bazında değerlendirildiğinde diğer ülkelere kıyasla çok düşük seviyede değil, bir kısım ihatacatçı ve sanayiciler bu nedenle ücretleri (rekabet açısından) yüksek bulabiliyor. Diğer taraftan, yaşam maliyetleri açısından bakıldığında,, asgari ücrete yakınlaşmış durumda olan ortalama ücret seviyesi açlık seviyesini ve kira maliyetini dahi karşılayamamaktadır. Çalışan kişi, karnını doyursa kira ödeyememekte, kira ödese aç gezmesi gerekmektedir. Kölelikten bile kötü bir ücret düzeyi...Bu ücret düzeyi, çalışma hayatını da alt üst etmiş durumda...TÜİK'in işsiz statüsüne bile almadığı geniş bir kitle bu ücret düzeyinde iş piyasasından çekilmiş durumda...üretici firmalar ise, bu ücret düzeyinde talep ettikleri elemanları bulamıyorlar. Ülkemizdeki ücretlerin dolar bazında düşük sayılmayacak seviyesine karşılık alım gücünün düşüklüğü TL'nin aşırı değerli olduğunun bir diğer göstergesidir.
YanıtlaSil600 700 bin tl arasi bir para aylik asgari ucreti saglamakta.yani is hayatina yeni baslayan birisinin takribi degeri nedir?
SilHocam "sert iniş" geliyormu?
YanıtlaSilAya sert iniş yapacaktık.
SilCevabınızı gerçekten merak ediyoruz:
YanıtlaSilSiz, "Türkiye'de ekonomik kriz var." diyorsunuz.
Ama, araç (binek otomobil) stokları 10 dakika içinde tükeniyor!
Eğer "ekonomik kriz" var ise, insanlar bu arabaları alacak paraları nereden buluyorlar?
Böyle "ekonomik kriz" mi olur?!
Yüzde 38 enflasyonu dünyanın neresine götürseniz kriz olarak algılar. Bizde insanlar krizin ne olduğunu daha doğrusu birçok şeyin ne olduğunu anlamadıkları, tevekkül kültürüyle yetiştikleri için zenginlerin otomobil almasına bakarak krizde olunmadığını düşünüyorlar.
SilBu dediğinizi bana söyleyen sokaktaki adamlara soruyorum "sen alabiliyor musun" diye "ben alamıyorum" diyor. O zaman diyorum ki "peki o zaman sana ne başkalarının aldığı arabalardan" deyince kalıyor.
85 milyonluk ülkede %20 zengin var. 17 milyon kişi eder. Almanya nüfusu ile nüfusumuz aynı. orada 2024 yılında 2.8 milyon yeni araç satılmış. bizde 980 bin yeni araç. 18 zenginden 1 i araba almış geçen yıl. inşallah cevaba katkı olmuştur.
SilHocam merhaba Gülten Kazgan'ın İktisadi Düşünce politik iktisadın evrimi kitabı analitik düşünmemizi geliştirir mi? Sıradan okuyucu içinde tavsiye eder misiniz
YanıtlaSilSıradan okuyucunun Kazgan'ın kitabını okuyup anlaması kolay değil.
SilBu kitabı ekonomi okumuş olanlara ve ekonomi bölümlerinin son sınıflarında olan öğrencilere öneriyorum.
Hocam Merhaba, Vestel'e ne diyorsunuz? Yaptıkları iş niteliği yüzünden ucuz veya göçmen çalışan olmadığından rekabet edemez hale mi geldiler acaba? Bir de tabi Holdinglerin 90lardan beri yaptığı yüksek zararlı şirketlerin zararlarını holding içinde dağıtmasından mı kaynaklanıyor acaba? Vestel'i gözden çıkarmış gibi duruyorlar sanki. Ülkede bir sürü makyaj var ama dolar kuru her türlü ihracat ortamını yok ediyor.
YanıtlaSilBir de tabii bir konu var ki hiç kimseye anlatamıyoruz. Doların gerçek fiyatı gerçekte yaşanan enflasyonla orantılı olmadığı sürece bizler gibi yutdışına nitelikli , katma değerli iş yapan firmalar yok olma noktasında. Nitelikli iş aç/kapa artema gibi gerçekleşmiyor. Maaşlar, giderler dolardaki kazanımın çok üstünde artıyor. Geçinemeyen mühendisle de iş yapamazsınız. Bu durumda yapılabilecek projelerden vazgeçiyorsunuz, şirket kapatıyorsunuz. Bir evvelki yazınıza istinaden rant ile geçinen toplumlar yok olamaya mahkum oluyor. Üretim şart. Üretim için eğitim ve bireysel hakların korunması şart. Bireysel haklar içinde Hukuk şart.
Bir kaç soru sonrası bol şikayet. Kendimden sıkıldım yahu :-)
Kabaca incelediğimde bu duruma gelinmesinin birçok nedeni olduğunu görebiliyorum. Kurun baskılanması bunların en önemlilerinden birisi. Bir diğeri Çin'in giderek artan ve sertleşen rekabeti. Öte yandan TOGG macerası gruba (diğer gruplara da) pahalıya mal oluyor.
SilÜcretler de geri kaldı teknolojide de geri kaldı. Araplar petrol sayesinde geçiniyorlar. Müslümanlar niçin geri kaldılar? Mesela Elhamra (Al-Hambra) sarayının su sistemi ve 12 aslanlı havuzun fıskiye saati çağının ötesinde ve dünya mirası listesinde. Tabi ki o su sistemini ve şehre temiz su getiren sistemi 5 vakit abdest almak için yapmışlar İspanya'da Granada'da Elhambra sarayını yapanlar ama çalışanlara iyi ücretler vermişler o zaman. Ayrıca ispanyolların orada bir sürü kitap yaktığı söyleniyor.
YanıtlaSilhttps://youtu.be/xLaLpMeOyHk
Hocam rica etsem modern kölelik üzerine de bir yazı yazabilir misiniz lütfen. Türkiye'de tunç kanununun hala geçerli olması, hatta bundan daha da kötü bir hal alması modern köleliği git gide daha da fazla perçinleştirmiyor mu? Açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşayan milyonların sayısı her geçen gün daha fazla artıyorsa, insanların artık bu kölelik sistemine ''yeter'' demesi gerekmez mi? Ülkenin kaynakları seçim ekonomisinden tutun da liyakatsiz insanların aldığı siyasi kararlarla hunharca harcanıyorsa, bunun bedelini köle olarak ödememiz mi gerekiyor?
YanıtlaSilEskiden köle pazarlarından köle satın alınır, köleye tüm işler yaptırılır ve sadece karnı doyurulurdu. Barınma sorunu falan yoktu. Eğer sahibi vicdanlıysa iyi muamele de görürdü. Şimdi ise değişen ne oldu? Barınmakta zorlanıyoruz, insanın ihtiyacı olan temel gıdalara ulaşmakta zorlanıyoruz. Aylarca evine et girmeyen aileler var, süt içemeyen çocuklar var. Özgür desek, özgür de değiliz. İşsiz kalma korkusuyla hakkımızı bile arayamıyoruz. Hele ise bizden olan değil de ''bizden olmayan'' grubundaysak ayrı muamele görüyoruz. İşe alınmaktan tutun da yargılanmaya varıncaya kadar... Bir ülkede demokrasi yoksa, hak, hukuk ve adalet yoksa, hukuk bağımsız ve tarafsız değilse o ülke özgür olabilir mi? İnsana, temel ihtiyaçlarına bile erişemeyecek düzeyde bir değer veriliyorsa; insanın, insani standartlarda yaşayabileceği bir değeri yoksa; insanlar açlığa ve yoksulluğa mahkum ediliyorsa, bu durumda emek sömürülmüş ve modern kölelik de desteklenmiş olmuyor mu?
Oluyor.
SilHocam polisiyelerinizin devamı gelecek mi
YanıtlaSilBir de beğendiğiniz bir yerli ve yabancı polisiye önerebilir misiniz
Bir roman üzerinde çalışıyor ama başka çalışmalarla beraber yürütmeye çalıştığım için hızlı ilerlemiyor. Yabancı polisiye eğer okumadınızsa Agatha Christie'nin klasik romanı Doğu Ekspresinde Cinayet çok iyidir. Yerli polisiyeler içinde Ahmet Ümit'in romanlarını beğenirim. En son Yırtıcı Kuşlar Zamanı romanını okudum ve beğendim.
SilMahfi Hocam arkadaşa ve eğer okumadıysanız size soğuk savaş dönemi yazarlarından Robert Ludlum kitaplarını önereceğim çünkü sizin İnferis kitabınızdaki gibi isviçre bankasında bir hesapla başlıyor ilk Robert Ludlum kitabı ve gayet heyecanlı. Ben 62 yaşındayım. 27 yaşındayken üniversiteden mezun olduğumda 1990 senesinde setini almıştım. Hala arada severek okurum ama gözlerim maalesef eskisi kadar kuvvetli görmüyor.
SilLudlum'un çoğu romanını okudum. Çok iyidir. Teşekkürler.
Silhocam konudan bağımsız ASELSAN hisse senedi yatırımının geleceği hakkında ne düşünüyorsunuz
YanıtlaSilBen şirket ve hisse değerlerini izlemediğim için bir geleceği hakkında da bir şey söylemem doğru olmaz.
Sil