Fakir ama Mutlu

1985 yılıydı. Hazine'de daire başkanıydım. Hazine, Başbakan Yardımcısı Kaya Erdem'e bağlıydı. Kaya Bey, bürokrasiden yetişmiş, Hazine Genel Sekreterliği (sonradan müsteşarlık oldu) görevinde bulunmuş, siyasete girmiş ve Anavatan Partisi’nin seçimi kazanıp Turgut Özal’ın başbakan atanması sonrasında başbakan yardımcısı olarak görev almıştı. Konuları ele alışı, bürokratlara karşı yaklaşımı hiçbir zaman siyasetçi gibi değil, hep bir teknisyen gibiydi.

Çimento üretiminden şeker üretimine, petrolden gaza, kâğıttan gübreye, azottan elektriğe, elektromekanik sanayisinden TMO’ya, kömür işletmeciliğinden havayolu işletmeciliğine, demiryolu taşımacılığından tekstil ürünleri üretimine, madencilikten denizyolları işletmeciliğine kadar uzanan bütün alanlarda kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT’ler) vardı. O zamanın Türkiye’sinde KİT’ler üretimde ve ekonominin genel dengesinde çok önemli bir yer tutuyordu. KİT’lerin finansman programı Hazine’de hazırlanıyor, DPT’nin hazırladığı yatırım programıyla bir araya getirilerek KİT yatırım ve finansman programı çıkarılıyordu. Hazine, KİT’lerdeki sermayenin sahibiydi, ayrıca zarar eden KİT’lere finansman desteği sağlıyordu. KİT’lerde görev alacak yönetim kurulu ve denetim kurulu üyelerinin atamalarını da Hazine hazırlıyor ve ilgili bakan, başbakan ve cumhurbaşkanı tarafından onaylanmaya gönderiyordu. Hazine’de KİT’lerin finansmanına bakan bölüm bana bağlıydı.

KİT’lerin yönetim ve denetim kurulu üyelerinin görev süreleri dolmak üzereydi, ya yeniden atanmaları ya da yerlerine yeni kişilerin atanması gerekiyordu. Biz, bu atamalarla ilgili hazırlıklarımızı tamamlamıştık. Bunları Kaya Bey’e sunmak ve onun talimatını almak üzere bekliyorduk.

Odamdaki sabit telefon çaldı (o zaman henüz mobil telefon yoktu) açtım. Kaya Bey, kamu iktisadi teşebbüsleri yönetim ve denetim kurulu üyelikleri atama listelerini alıp yanına gitmemi istiyordu. Hemen dosyalarımı toparlayıp Kaya Beyin yanına gittim. Odasına girdiğimde içeride Anavatan Partisinin önde gelen iki milletvekilinin olduğunu gördüm. Selam faslından sonra Kaya Bey bana: "Arkadaşlarımız KİT yönetim ve denetim kurullarına atanmak üzere bazı adayları belirlemişler, onları değerlendireceğiz" dedi. Ben daha bir şey söylemeden devam etti: "Ama önce sana bazı dosyaları vermem lazım, sen gel şu küçük odadaki dosyaları vereyim" dedi. Biz içerideki küçük odaya girdik. Kaya Bey kapıyı kapadı, sesini iyice alçaltarak "Mahfi, bu arkadaşlar partilileri yönetim kurullarına atamak istiyor, sen bunlara siyasi faaliyet yasağı olduğunu söyleyerek bu atamaların olamayacağını anlat" dedi. Gerçekten de o zaman KİT'lere atanacak yönetim ve denetim kurulu üyelerinin siyasi faaliyette bulunma yasağı vardı. Kaya Bey, bunları söyleyince rahatladım. Çünkü ben de Kaya Bey’e eğer getirilen listelerde siyasi kişiler varsa atanamayacaklarını söylemeye hazırlanıyordum. Bana oradaki masanın üzerinden iki de imza kartonu verdi “bunları da sana zahmet dönerken Hazine’ye götürüver, imzaladım, tamamdır” dedi. Bu kartonlar, bana, atamalarla ilgili olarak vermek istediği mesajı söylemek için bahaneydi. Birlikte içeriye geçtik.

Hep birlikte toplantı masasına oturduk. Milletvekillerinden birisi elindeki listeden bir isim okudu ve bu kişinin önde gelen KİT’lerden birisine yönetim kurulu üyesi olarak atanmasını istediklerini söyledi. Ben önümdeki kâğıda ismi yazdıktan sonra KİT yasasında yönetim kurulu üyesi olmak için gerekli koşulları okudum. Bunlar arasında devlet memurluğuna atanmak için gereken şartalara ek olarak, yükseköğrenim şartı, teşebbüsün faaliyet alanıyla ilgili uzmanlık şartı gibi şartlar vardı. Ayrıca atanacak kişilerin siyasi faaliyetlerle uğraşmıyor olması da şarttı. Siyasi faaliyet yasağı bir siyasal parti üyesi olmayı da kapsıyordu (siyasi faaliyet yasağı getiren madde sonradan Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi.) Ben bunları okuyunca milletvekillerinin yüzü düştü. Çünkü getirdikleri listede yükseköğrenimi ya da konuyla ilgili uzmanlıkları olmayanların yanı sıra çoğu Anavatan Partisi’nin ya ilçe veya il başkanı ya da il genel meclisi üyesiydi. Birisi bana sordu: “Denetim kurulu üyesi olarak da atanamazlar mı?” Yasa maddesini gösterdim ve “koşullar denetim kurulu üyeleri için de aynı” dedim. Bu açıklamalarımdan sonra ellerindeki listede yer alan isimlerin çok büyük bir kısmı elimine oldu. Milletvekillerinden birisi son bir umutla Kaya Bey’e “Sayın Başbakan Yardımcım, bir şeyler yapamaz mıyız, bu arkadaşlar partimiz için çok önemli kişiler” dedi. Kaya bey, eliyle yasayı göstererek “kanuna aykırı bir şey yapamayız” dedi. Yanlış hatırlamıyorsam 3 - 4 kişi koşullara uyuyordu, onları bazı KİT’lere yönetim veya denetim kurulu üyesi olarak atanmak üzere not aldım. Milletvekilleri izin isteyip ayrıldılar, ben de toparlandım. Kaya bey “Mahfi” dedi “bu görevlere eski memurlardan liyakatli olanları yazın getirin, onları atayalım, Hazine temsilciliklerine de Hazine ve Maliye’de görevdeki arkadaşlarınızı atayalım, bunu bir an önce yapalım ki bu baskılar son bulsun.” “Efendim bu listeyi bir iki güne kadar size arz ederim ama aklıma takılan bir soru var yanlış anlamazsanız sormak istiyorum” dedim. Kaya bey başını sallayınca devam ettim: “Siz bu partinin ikinci kişisi konumundasınız, sonuçta bürokrasiden yetişmiş olsanız da an itibarıyla siyasetçisiniz, bu arkadaşların listesiyle ilgili parti lehine bir çözüm bulmaya, ne bileyim, yasayı bir kanun hükmünde kararnameyle değiştirip siyasi faaliyet yasağını kaldırmaya girişmek yerine tam tersini yaptınız. Siyasetçi farklı davranır diye düşünüyordum.” Kaya Bey güldü: “Liyakat önemlidir” dedi ve devam etti: “Siyasetçi, bu gelenekleri bozarsa gün gelir altında kalır, memlekete de kötülük etmiş olur.” Gözlerimin dolduğunu fark etmemesi için izin isteyip çıktım Kaya Bey’in odasından.

O zamanlar KİT’lere yönetim veya denetim kurulu üyesi olarak Hazine ve Maliye’de görevli genel müdür ve yukarı düzeydeki bürokratlar arasından da atama yapılırdı. Bu hem mali işleri bilen birisinin orada yol gösterici olarak bulunması hem de bu kişilere maaş desteği sağlanması amacını güderdi. Maaş desteği dediysem öyle bugünkü ücretlerle karşılaştırıp çok önemli bir şey olduğunu düşünmeyin hemen. O zaman bu işlerin sert kuralları vardı. Bu görevlere atanan memurlar, bu görevler karşılığı, kendi memuriyet maaşlarının üçte birinden fazlasını huzur hakkı, maaş vb. adı altında alamazlardı. Eğer KİT’te belirlenen huzur hakkı, maaş vb. aylık toplamı buraya üye olarak atanan bürokratın maaşının üçte birini aşıyorsa aradaki fark Hazine’ye gelir kaydettirilirdi. Hiç kimseye birden fazla yerde bu tür ek görev verilmezdi. Beni de maliye müfettişliğinden Hazine’ye daire başkanı olarak alan Hazine Genel Sekreteri Tevfik Altınok yazmıştı bu kuralları. Yasa değildi bunlar, yönetmelik bile değildi, ama hiç kimse bu kurallara aykırı davranmayı, dava açmayı falan aklından bile geçirmezdi.    

Kaya Bey, bugün hala üç ayda bir eski çalışma arkadaşlarını toplar, birlikte bir öğle yemeği yeriz ve ülke sorunlarını konuşuruz. Hüzünlü toplantılardır bunlar. Ekonomideki sıkıntıları yalnızca birbirimizle paylaştığımız, bilgimizi güncel tutmaya çalıştığımız toplantılar. Bazen de eski Türkiye’yi konuşuruz, iyi yanıyla, kötü yanıyla. O kısmı çok daha hüzünlüdür.

Eski Türkiye’yi nasıl tanımlarsınız diye sorarsanız şöyle derim: Eski Türkiye eski Türk filmleri gibiydi: Fakir ama mutlu.

Yorumlar

  1. Liyakat önemlidir.
    Ne kadar sade, ne kadar güçlü bir cümle. Bugünlerde unuttuğumuz en temel değerleri tekrar hatırlattınız. Teşekkür ederiz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eski Türkiye fakir ama mutluydu deyince, mevcut iktidar ve taraftarları kendilerine paye biçiyor. Şimdi zenginiz işte nankörlük yapıyorsunuz diyorlar. Bence eski Türkiye daha özgür ve mutluydu. Hele bahsettiğiniz 80’li yıllar çok güzel günlerdi.

      Sil
    2. Milei döneminde Arjantin şimdi çok mu güllük gülistanlık. Açıklayabilir misiniz? Yani bi daha düşünün bence

      Sil
    3. Arjantin geçmiş elli yıldaki hastaların, yanlış politikaların bedelini ödüyor. O bedel ödendikten sonra işler düzelebilir. Yaşamda mucize yoktur. Çalışmadan sürekli iyi yaşayamazsınız.

      Sil
    4. Liyakat varmis o zamanlarda. Artik esanesi YOK 😞

      Sil
  2. YeniTürkiye’yi nasıl tanımlarsınız?
    Zengini daha zengin, fakiri daha fakir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okurun yorumunu biraz daha genişletelim ; Yeni Türkiye zengini daha zengin , fakiri daha fakir , orta sınıfı ise yok etmeye yönelik bilinçli ve kasıtlı her türlü yönetim tarzı.

      Sil
    2. Çin orta sınıfın Türkiyede ürettiği her ürünü daha ucuza piyasaya soktu. Her gemi mal onlarca insanın gelirini tüketti. Sonuç zengin daha zengin, fakir daha fakir. Eskiden 5-6 şehirde büyük bisiklet atelyeleri vardı. Basit motorlarla hafif işleri yapan arabalar üreten atelyeler vardı.

      Yerli malı yurdun malı herkes onu kullanmalı diye öğretilirdi.

      Çinli ucuz malların yahnisi de böyle oluyor işte. Avrupa bile başedemiyor artık.

      Sil
  3. Tüm güç tek elde toplanıp bir de yıllarca hüküm sürerse yozlaşma kaçınılmaz oluyor. Necip Türk halkı kafasını vura vura anlıyor ama iş işten de geçti gibi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O vatandaş hep on liralık küpe kiraz alır, yine suçu başkalarında arar emin olun.

      Sil
    2. gercekten surekli yanlış karar verip sonra sucu hep başkalarında aramak sadece bize ozgu herhalde

      Sil
  4. Hocam bizim için değişen sadece bir harf olmuş. Hala fakiriz ama sizin gibi insanlar sayesinde "u"mutluyuz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet umut biterse baka bir şey kalmıyor geriye.

      Sil
  5. Kaleminize sağlık. Liyakatsizliğin sonucu olarak, eskiden umut vardı.Şimdi umutsuzluk var.

    YanıtlaSil
  6. Bizleri ve ülkeyi de bu kara günlere getiren yine partizan davranışlar silsilesi değil mi? Varsın bu günler burada kalsın. Ben Eski Türkiye mi istiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki artık çok zor.

      Sil
    2. O eski güzel Türkiye, Osmanlı'nın yetiştirdiği Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları tarafından kurulmuştu.
      Osmanlıda liyakat vardı. Padişah önemli konumlarda torpilli kişileri istemezdi.
      En iyileri etrafında görmek isterdi.
      Ve bu politika, Atatürk gibi büyük dehaların ortaya çıkmasına vesile oldu.


      “Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye’yi desen, İki kazma kürek, iki de ırgat gerek. Ancak, hadi gel yapalım şunu geri desen, Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.”

      M. Akif Ersoy

      Sil
  7. Özlemle anıyoruz …

    YanıtlaSil
  8. Türkiyenin sülükleri bitmez hocam.

    YanıtlaSil
  9. Yazınız için teşekkürler! Bu arada yeni kitabınız ''Merkez Bankası''nıda okudum. Yine yeni şeyler öğrendik!

    YanıtlaSil
  10. Tam bir " neredeeeen nereye " yazısı okudum. Sonuç olarak bu gelişmelerden sonra düştüğümüz çukurun nedeni açık ve net...Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
  11. Gözlerim dolarak okudum ,kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağ olun, ben de gözlerim dolarak yazdım.

      Sil
    2. Benim de gözlerim doldu. Kaleminize sağlık.
      Mustafa Erden

      Sil
  12. Fakir olduğumuzu sa mutlu olduğumuzu da çoğumuz sonradan farkettik. Helal olsun Kaya Beye

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet maalesef yaşarken hiç beğenmediğimiz o günler meğer ne güzel günlermiş.

      Sil
  13. Liyakat gerçekten çok önemliymiş.Su an devlet kadrolarında liyakat e sahip kişi bence kalmadı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet önemini anladığımızda iş işten geçmişti.

      Sil
  14. İlk işe başladığım zamanlar... tmo da mercimek fazlası vardı, tmo 'nun önünde çorba satardı. İlk karton çorba kasesi. Kızılay kazılmıştı metro için. Karayalçın ankara kedisi keçisi çamuruyla meşhurdur diye pankart aşmıştı. Türk-i Kızılay otobüsle 45dakika sürerdi. Tıklım tıklım. Çalışırdık ama uzamazdık hiç. Kemer sıkardık. Güzel günler gelecek hayyalimiz yoktu. Hiç öyle güzel bi gün de yaşamadık, gün günden beter geldi. :(((

    YanıtlaSil
  15. Aynı durum şimdi olsaydı hemen kanun hükmünde kararname çıkartılır ve liyakat değil, sadakat esas alınırdı. Böylece adalet, üzerine bastıra bastıra ayaklar altında çiğnenir; ahlak, vicdan ve kamu görevine saygı kavramları da bir poşete konulup çöpe atılırdı. Eskiden fakirdik ama onurluyduk bundan dolayı mutluyduk. Şimdi ise sadakat ordusu olarak halk ile aramızda uçurum var. Halk fakir biz ise zenginiz. Birden fazla yerden maaş alıyoruz, itibarımız zedelenmesin diye lüks arabalara biniyor, devletin verdiği imkanları da sonuna kadar kullanıyoruz. Ne var ki başarısızlıkta istifa edecek onurumuz bile yok. Daha doğrusu bunu yapmak istesek de yapamıyoruz, ancak emir gelecek ki istifa edeceğiz yani bu kadar sadıkız. Peki bu durumda biz kimin adamıyız? Bir partinin adamı mı yoksa ülkenin adamı mıyız? Birilerinin hizmetkarı mı yoksa ülkenin hizmetkarı mıyız? Çok belli ki Fuat Bey gibiler ülkenin adamı, ülkenin hizetkarıydılar. Onurluydular, gururluydular, namuslu ve şerefliydiler. Bazı şimdikiler gibi talimatla hareket eden kuklalar değillerdi. Kendilerini ve kendilerinden olanı koruma odaklı çıkarperestlerden değillerdi. Asıl derdi millet olmayan, makam ve mevki olan, koltuğuna kök salmış omurgasız satılmışlardan değillerdi. Bu yüzden asil olarak kaldılar; hiç bir zaman ahlaki yozlaşmanın bir örneği de olmadılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru. Derdi milleti olmayan, kendisinin ve çevresinin çıkarları olan yöneticiler, kendisinin ve çevresinin çıkarları uğruna milletini satmış demektir.

      Sil
    2. Sayın Mahfi Hocam. KİT’ler zarar ediyor diye satıldı/özelleştiridi. Şimdiki büyük,özel firmalar da zarar gösteriyorlar. Ne yapmak lazım?
      Saygılarımla, Önder

      Sil
    3. Maalesef bizdeki özelleştirmeler tam bir faciayla sonuçlandı. Birçok ürünü üreten ülke onları ithal eder hale geldi.

      Sil
  16. Kaya Bey ile bir sonraki görüşmenizde ona saygılarımızı iletiniz lütfen.

    YanıtlaSil
  17. Çok değerli bir yazı. Bizim berbat yıllar zannettiğimiz 80ler 90lar bazı açılardan devletin olması gerektiği gibi olduğu son düzgün yıllarmış meğer...

    YanıtlaSil
  18. Değerli Hocam Saygıdeğer Üstadım gerçekten çok üzdün, muhtemelen bu satırları yazarken sen de zaman zaman üzüldün. Selamlar, saygılar

    YanıtlaSil
  19. 1985'li yıllarda 30'lu yaşlarda o günün tabiriyle orta direktik . Ama hayallerimiz vardı. Bugün 70'li yaşlarda orta direk altı olduk , hayallerimiz kalmadı yine de yaşama sevincimiz var .

    YanıtlaSil
  20. Saygı ile... Selamlarımla.
    64 yaşında bir kardeşiniz olarak;
    Mahfi bey bir öğlen yemeğine bende davet edilsem, sessizce dinlesem ve Kaya beyin de (ikinci kez) elini öpsem.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında çok iyi olurdu tabii ama bu toplantılar dışarıya kapalı oluyor. Selamlarınızı ileteceğim.

      Sil
    2. Teşekkür ederim.
      Daha önce Şht. Alb. dayımın cenazesinde görüşmüştük. Saygılarımla..

      Sil
  21. Hocam elinize emeğinize sağlık, altında altında kısmında yineleme olmuş.

    YanıtlaSil
  22. Eski Türkiye, yeni Türkiye kavramları konusunda itirazım var. Eski Türkiye değil, "eskiden Türkiye", "Geçmişteki Türkiye" ifadeleri uygundur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen yerleşik ifadeleri değiştirirsek (doğrusuyla değiştirsek bile) ne anlatmak istediğimiz anlaşılmıyor.

      Sil
    2. Saygıdeğer Mahfi hocam,
      Varsın anlaşılmasın ama bu kavramı belli amaçları doğrultusunda kullananlar için yerleşik duruma da düşmesin. Eskimişlik değil yıpranmışlık, yıpratılmışlık söz konusu olduğundan itirazım bu yöndedir.

      Sil
    3. Kullanılan terimlerden ziyade yazının anlatmak istediğine odaklanmak bu kadar zor mu? Mahfi bey çok önemli bir konuyu işliyor. İliklerine kadar yozlaşmış bir dönemde yaşıyoruz ve geçmişi içerden anlatan harika bir makale okuyoruz. Minnettarım Hocam.🙏

      Sil
  23. Saygıdeğer Kardeşim. Her satırı her kelimesi çok değerli bilgi ve deneyimlerinin .... Sonsuz teşekkürler

    YanıtlaSil
  24. Geçmişe gidince ileriye gitmek...

    YanıtlaSil
  25. Talan kültürü geldi. Halk yemeyecekti, her konuşulanı ağzı açık dinlemeyecekti. Karga ve Tilki hikayesindeki, Karga’nın ağzındaki peyniri kaptırması gibi oldu.

    YanıtlaSil
  26. Sn.Hocam,
    Bu yazdıklarınız tarihe nottur ve Siyasal Bilgiler Fakültesinde “Siyasi Etik” dersinde okutulmalıdır.Siyasetçinin,bürokratın devletin ve kamunun çıkarlarını nasıl koruması gerektiğinin özetidir.Aktardığınız liyakat ve dürüstlük örneği bu ülke için artık ütopyadır.
    Saygılarımla,Fatih Gülşen

    YanıtlaSil
  27. Bilginiz olsun diye yazıyorum, gıcıklık olsun diye değil:

    Sizin özellikle bu yazınızı okuyanlar arasında, yıllardır mevcut hükümete oy vermiş seçmen kitlesinin çok ama çok büyük bir kısmı; size diş biliyor, size öfke duyuyor.

    Siz yazınızda her ne kadar "liyakat"ten bahsetseniz de, bu seçmen kitlesi için; siz ve sizin gibilerin hayatı "tamamen elitist".

    "Devlet"in en tepelerinde; onyıllar boyunca kendiniz gibi insanlarla sürekli beraber olarak, sizin gibi "seküler" ve "demokrat" olmayan "muhafazakâr" ve "mukaddesatçı" kişileri daima dışlayarak, kendi "elit koza"nızı koruduğunuz, "elit" tavrınızdan asla vazgeçmediğiniz "algı"sı var.

    Dikkatinizi çekerim: Bu bir "algı".

    Ne yazık ki; hayatta "algı"lar, "gerçek"leri örter.

    Siz istediğiniz kadar "gerçek"leri haykırın, "algı"ları değiştiremiyorsunuz Mahfi bey.

    Bunları size yazdığım için üzgünüm, sadece bilin istedim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazdıklarınızı çok iyi biliyorum. Ama biz yine de gerçekleri yazalım çünkü biliyorsunuz "gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır."
      Bunlar elitizm savunusu değil. Dürüstlük, gerçekleri konuşmak, sekülerliği anlatmak asla eltizim değil. Ama bunu böyle anlayanlar olduğunu ben de biliyorum. Ne yapayım. Stefan Zweig'in söylediği gibi "ben yazdıklarımdan sorumluyum, sizin anladıklarınızdan değil."

      Sil
    2. Adsız 11:55. Sevgili Arkadaşım bu söylediğiniz algı hep vardı. Bu algıya takılan insanlar da hep vardı. Her zaman da olacak. Kaderini değiştiremeyen insanlar suçu hep başkasında arar. Bu Amerika'da da var, Avrupa'da da var, Çin'de de var. Asıl sorun 2000 sonrası doğan, iyi halli veya fakir, kendi toplumuna hiçbir bağlılık ve güven duymayan gençler ordusu. Onların Türkiye'si ötekileşmiş, kolayca şiddete başvuran, hırsız, ahlaksız, katilleri makbul insanların memleketi. Ne kadar anlatmaya çalışsak ta, bizi masal dinler gibi dinliyorlar, siz yanlış biliyormuşsunuz diyorlar.

      Sil
  28. Hocam bahsettiğiniz o liyakatli kadroların olduğu dönemlerdede ülkenin krizlerden kurtulamamasının sebebi neydi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biliyorsunuz Türkiye 1974'de Kıbrıs'ta katledilen soydaşlarımızı kurtarmak için Kıbrıs harekatını yaptı ve bugün KKTC olarak anılan bölgeyi alarak soydaşlarımızın orada tehditten uzak yaşamasını sağladı. Bu operasyonun ardından ABD ve Avrupa bize karşı yıllarca süren ekonomik ambargo uyguladı. Türkiye ihracatından ithalatına, borç bulmasından yatırım çekmesine kadar pek çok alanda bu ambargolar nedeniyle yapayalnız kaldı. 1970'lerin ikinci yarısında başlayan ve şimdilerde eski Türkiye'de kuyruklar vardı diye anlatılan o yağ kuyrukları, mazot yoklukları hep o ambargolar nedeniyle yaşandı. Türkiye, ithalat yapacak döviz bulamadı. Bunların hepsi enflasyonun azmasına, büyümenin zedelenmesine yol açtı. Ve bu durum uzun yıllar boyunca sürdü ve yerleşti. 1980'lerde bu liyakatli kadrolar yavaş yavaş döviz kıtlıklarının bitmesini Türkiye'nin 1985'te IMF desteğinden çıkmasını ve tekrar büyüme yoluna dönmesini sağladı. Çözülemeyen tek şey enflasyondu. Buna karşılık o dönemde bugünkü kadar enflasyondan şikayet yoktu çünkü gelirler de o kadar artıyordu.
      Şimdi geriye dönüp bunları bilmeden yalnızca rakamlara bakınca her şey çok farklı görünüyor tabii.

      Sil
    2. Yavru vatan için büyük bedeller ödedik.

      Sil
    3. Bence petrol şoklarının da çekilen sıkıntılarda etkisi oldu. Türkiye petrol ithal eden bir ülke. 1973 ve 1979 da birinci ve ikinci petrol şokları yaşandı. Her iki seferde Petrol fiyatları çok kısa zamanda %100'ün üzerinde arttı. Cari denge üzerinde etkisi çok olumsuz olmuştur diye düşünüyorum.

      Sil
    4. Mahfi bey 1990'ları hiç bu acıdan düşünmemiştim. Birde buna darbe ve kaos eklenince aklıma şu geldi. O dönem aydın dediğimiz kesim toplumu çok yanlış yönlendirmiş.( kanlı 1 mayıs, mahzuni şerif yuh yuh şarkısı, yeşil çam...). Onlarida suclamiyorum insan daima en iyisini ister acaba bu günleri görselerdi. O donemi eleştirmek yerine sahip cikilirmiydi

      Sil
    5. 1990'lar daha kötüydü. benim yazdıklarım daha çok 1970'ler ve 80'lerle ilgili. 1990'lara iyi başlasak da çok kötü bitirdik. Siyaset Türkiye'de hep kötü işledi. Bugün öylesine kötü bir duruma girdik ki o günleri iyiymiş gibi hatırlar olduk. Oysa onlar da iyi değildi. Optik kırılma.

      Sil
    6. O dönemde dünyada 2 ağır petrol krizi yaşandı. Amerika da bile petrol kuyrukları oluştu. Dire straits müzik grubu o dönemdeki Abd işsizlik patlamasını anlatan Telegraph road şarkısını besteledi. Güney Amerika ülkelerinin çoğu moratoryum ilan etti. Abd destekli İran şahı bizzat abd tarafından devrilme sebebi Rusya dan nükleer santral teknolojisi almasıydı. Bunları yazmazsam olmaz, hocam saygılar sunarım.

      Sil
    7. Anladim mahfi bey ben 90'lar yazsamda bahsettiğim olaylar 70'lerde geçen olaylardı. Bence yasadiklarimizin kişilerlede alakası yok. Tamamen dünya nereye savrulursa oraya gidiyoruz. 70 ve 90 arasında değişen siyasi aktör turgut özal. Insanoğlu daima en mükemmelini istiyor ama elindekini kıymetini kaybedince anlıyor

      Sil
  29. 1980 darbesi gibi ülkenin üzerinden silindir gibi geçen bir olgudan bahsetmemişsiniz. Ülkenin bozulan imajı, askeri cunta diktatörlüğü, askıya alınan demokrasi ve özgürlükler, hukuksuz yargılamalar, faili meçhuller , vs bunlar da krizlere biraz da olsa sebep olmuş olsa gerek.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O zamanın siyasi aktörleri birbirine laf yetiştirmenin siyaset yapmak yada ülke yönetmek olmadığını bilselerdi 1980 darbesi yaşanmazdı. 1978 yılından itibaren tırmanan anarşi ülkeyi iç savaşın eşiğine getirmişti. Hergün bir savaştaki kadar insan ölüyordu bu ülkede.
      Darbeyi kesinlikle savunmuyorum ve haklı görmüyorum ama ülkede zirveye çıkan anarşi başka nasıl bitirilebilirdi orası soru işareti. Darbe sonrası 1983 yılına kadar tam üç yıl boyunca yapılanlar asla doğru olarak kabullenecek davranışlar değildi. Darbeyi yapanlar çok sesliliği bitirmekle ve özgürlükleri kısıtlayan bir anayasa yapmakla işlerin yolunda gideceğini düşündüler ancak bugün geldiğimiz nokta ortada ve buraya gelmemizde payları çok büyük.

      Sil
  30. ne zaman ki siyasetçiler kamu kurumlarında yönetim kurulu üyeliği başkanlığı yapmaya başladı ülkenin ayarları bozuldu siyasi partiler bu ülkenin beka sorunudur ellerini her attıkları ya batar ya değersizleşir sözde kurumlar zarar ediyor batıyor devlete kambur kurumlar hantallaştı vb sözleri söyleyip kurumları gözden düşürüp kara propaganda yapıp küresel güçlere şirketlere satmanın önünü açarlar bunlar dış güçlerden daha tehlikeliler

    YanıtlaSil
  31. Mahfi Bey, bence doğrusu "fakir ama dürüst".

    YanıtlaSil
  32. Sayin hocam, babamin kendi agzindan anlattigi kadariyla aktariyorum: ayni yillarda, basbakanliktaki benzer turden taleplere direnci en fazla uc yil surebilmis, ve en sonunda careyi istifada bulabilmis. Bu tur talepler sirf atamalar icin degil, pek tabi ki ihaleler icin de mevcutmus.

    Aradan gecen kirki yilda birak ilerlemeyi, ayni yerde kalmayi bile becerememis bir yapimiz var… :(

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. En azından istifa edebilmiş, şimdilerde siz hiç istifa edebilen birisini duydunuz mu?

      Sil
  33. Eski türkiyede bundan önceki hangi hükümet DİN dedi? EZAN dedi? BAYRAK dedi? KİTAP dedi? Anca heykel yaptılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepsi dedi, hepsi derece derece dini, ezanı, bayrağı, kitabı siyasal açıdan kullandı. Adnan Menderes'in 1950'lerde parti grubunda "siz isterseniz hilafeti geri getirebilirsiniz" demesi ünlüdür. Biz bugünlere öyle hop diye gelmedik. Keşke sadece heykel yapsalardı, hiç değilse güzel sanatlara yatırım yapmış olurdu ülke.

      Sil
  34. Merhaba hocam size bir sorum olacak ben iktisat öğrencisi değilim ama ekonomiye bir merakım var sizin kitaplarınızı bitirdikten sonra ne okumam gerek genellikle ulusların zenginliği okumayı düşünüyorum ama çok mu eski kalır veya ekonomiyi ekonomi bölümü okumamış kişiler anlayabilir mi veya temel düzeye gelmek ne kadar vakit alır ortalama bir tahmin yürütürseniz şimdiden cevaplarınız için teşekkür ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Adam Smith'in Ulusların Zenginliği kitabı ekonomiye meraklı birisinden ziyade ekonomi tarihi veya ekonomik düşünceler tarihi üzerine çalışma yapacak olanların veya ekonomiyi bir meslek olarak yapacak olanların okuması gereken bir kitap. Bence o kadar eskilere gitmeyin. Benim kitaplarımı okuyan birisi ekonomide temel düzeye gelir diye tahmin ediyorum. Bana gelen okur mektuplarından bunu anlıyorum.

      Sil
  35. Hocam selamlar , arkadaşlardan ve bazı büyüklerden duyduğum kadarıyla bir fabrikada gereksiz birçok eleman çalıştırıldığını, üretimin verimli olmadığını ve bu yüzden de devlet fabrikalarının zarar ettiğini one sürerek özelleştirmeleri doğru olduğunu söylediklerini işitiyorum. Sizin de kitaplarınızı okuduğum kadarıyla KİT'lerin çok omemli olduğunu ve özelleştirmelerin doğru olmadığı kanaatinde olduğunuzu biliyorum. Çevrenizden duyduğumuzun gerçeklik payı var mı yoksa uydurma mı cevaplarsanız sevinirim. Esenlikler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Duyduklarınız kısmen doğru Cafer Bey. Dönemin en ünlü örneği İskenderun Demir Çelik Fabrikasıydı. Yanlış hatırlamıyorsam istihdam edilmesi gereken işçi sayısının üç katı işçi çalışıyordu. Ücret yüksek olduğu için torpille buraya girenlerin sayısı fazlaydı. Bu hastalık Türkiye'de her zaman vardı. KİT'lerin üçte ikisi bu gibi personel fazlası ve diğer nedenlerle ve fiyatlandırmalarına siyasetçilerin karışması nedenleriyle zarar ediyordu. Özelleştirme bunları bu tür siyasal müdahalelerden arındırmak ve kârlı hale getirmek için başladı ama maalesef çok daha kötü sonuçlar verdi. Seka Kâğıt Fabrikası bu berbat özelleştirmelerin sonucu olarak kapandı ve Türkiye kâğıt üretemez, ithal eder hale geldi. Bir başka örnek şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Şeker fabrikaları Türkiye Cumhuriyetinin bir başarı öyküsüydü. Yalnızca şeker üretimi yapmıyor, bulunduğu çevreye uygarlık götürüyordu. Bunlar da satıldı sonuçta Türkiye glikoz kullanan bir ülkeye dönüştü. Amerikalıların mısır şurubunu pazarladığı bir ülke oldu çıktı. Oysa özelleştirme, kamu kesiminin imkânlarını başka işlere (güvenlik, altyapı yatırımları, eğitim, sağlık gibi) ayırabilmesi için bu tür mal ve hizmetlerin üretimini özel kesime devretmesi demekti. Bu yolla bu kuruluşları alan özel kesim yeni yatırımlarla üretimi ve verimliliği artıracak ülkeye daha yararlı hale getirecekti. Tam tersi oldu. Özelleştirmeler ülke ekonomisinin aleyhine sonuçlar verdi. Neden böyle oldu? Çünkü özelleştirme para kazanmak için satışa dönüştü.

      Sil
  36. Sayin hocam ANAP dönemi bugüne gelinen yolun taslarinin dösendigi yillardi. ANAP döneminde ekonomi de iyi degildi, devletin gelirleri hazine yerine Özal'in kurdugu vakiflara aktariliyordu...Ortada bütce falan da kalmamisti...Aynen bugün oldugu gibi...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ANAP döneminin eleştirilecek pek çok yanı var. Biz bu dediklerinizi görevdeyken eleştirdik, düzelttiremedik belki ama kimse de bizi susturmaya kalkmadı. Devletin gelirleri Özal'ın kurduğu vakıflara aktarılmıyordu, bazı gelirler bütçe dışı fonlara gidiyordu ama onlar da toplu konut, savunma sanayi gibi yine bütçeyle ilgili işlere harcanıyordu. Birçok yanlış vardı ama yargı tarafsız çalışabiliyordu, bürokrasi yanlışlara direnebiliyordu, kimse üniversiteye dışarıdan niteliksiz insanları atamaya kalkmıyordu.

      Sil
  37. ANAP dönemini en güzel anlatan oyun... https://youtu.be/l39VYc7mGWg?si=Q-mLZRuHgkn7E0Wf

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu oyun ANAP döneminde oynanmıştı. Şimdi benzer bir oyun oynanabilir mi?

      Sil
    2. Kötü örnek, örnek midir hocam?

      Sil
  38. Menderes den sonra hiçbir sey iyiye gitmedi zaten.

    YanıtlaSil
  39. O günleri yakından yaşayan ve o günlere katkıları olan kişileri tanıyan ve naçizane ülke sanayiine, ihracatına katkı sağlamağa gayret eden biri olarak biri olarak yazıyı hüzün içinde okudum. Kaybettiğimiz değerlerin yeniden geri gelmesi lazım aksi takdirde bu girdaptan çıkmamız imkansız.AÇ

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaybettiğimiz değerler Atatürk ve cumhuriyetinin mirası değerler,ikisinide kaybettiğimize göre geri gelmeyecekler demektir.Affet bizi Atam mirasına sahip çıkamadık.

      Sil
  40. Slm Hocam siz şimdiki liyakatsizlik ile nasıl umutlu olabiliyorsunuz ben başaramıyorum da özellikle bazı yöneticilere bakınca kendimi tiyatro da sanmaktan alıkoyamıyorum hele ki sosyal hayatta ki lümpen ve magandalar beni benden alıyor. Saygılar

    YanıtlaSil
  41. Şimdilerde ya doğu karadenizliysen ya partiliysen ya da koruma polisi yakınıysan meslek içi yükselip daire başkanı, genel müdür yardımcısı , genel müdür ve yönetim kurulu üyesi oluyorsun.

    YanıtlaSil
  42. Kaya Bey rahmetli dayımın da çalıştığı dönemde amiri pozisyonunda idi. Bazen Ankara Mithatpaşa caddesindeki çalıştığı yere giderdim. Dayım ara sıra sıkıntılı zamanlar geçirmiş olsa da devletin işleyen kurallarına mutlaka uyardı ve olması gereken kanun, yönetmelik vb. Ne gerektiriyorsa o yapılırdı. Nerede eskiden olduğu gibi öncelikle devletini düşünen insanlar...

    YanıtlaSil
  43. Hocam , yapısal anlamda iyi bir sistem o zaman da yoktu sizin yazınızdan anladığım kadarıyla.Başarılı bir şirket için sektör tecrübesi uzmanlık aranamıyor muydu o zamanlar? Mesela, bakanlıktan ya da partiden almak yerine dışarıdan daha kalifiye birilerini almak neden akıllarına gelmiyordu o zamanlar?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten KİTlerin genel müdürü ve yardımcıları yönetim kurulu üyesiydi ve onlar uzmandı. Dışarıdan atanacakların mali işlerden anlaması ve şirketi yönlendirmesi bekleniyordu. Öte yandan o ücretlere özel kesimden kimse de gelmezdi.

      Sil
  44. Genel olarak temel düzeyde felsefe öğrenimim var ve çoğu filozofu okudum. Bunlar arasından görüş açısından Karl H. Marx’ı da okumam gerekiyor. Bu yüzden, ''Das Kapital'' gibi eserlere göz atıp Marx’ın hem felsefi hem de antropolojik vb. görüşlerini öğrenmek için biraz ekonomi çalışıyorum. Bu süreçte ekonomiye de merakım arttı. Yanlış anlaşılma olmasın; Marksist değilim veya savunmuyorum. Sadece felsefe tarihi açısından, genellikle yazıları olan filozofları birinci elden okumayı tercih ederim.

    Araştırırken sizin kitaplarınızla karşılaştım ve bir sayfanız olduğunu görünce yazma ihtiyacı duydum. Bu tür ağır eserleri okumam için ne önerirsiniz? Sizin kitaplarınızı okuduktan sonra ekstra bir şey okumama gerek olur mu? Çünkü ekonomik görüşlerin oldukça değiştiğini az da olsa biliyorum; arada uzun bir yıl farkı var.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu bir merak meselesi. Bütün kitapları ilk elden okumak en iyisi kuşkusuz çünkü bunları yorumlayan kitapların yazarın bakış açısına göre farklı yönlere gidebiliyor. Ne var ki hepsini okumaya da zaman yok. O nedenle seçme yapmalısınız. Genellikle bu tür seçimleri yapmış karşılaştırmalı kitaplar hangisini ilk elden okuyacağınız konusunda size yol gösterir: Siyasal Düşünceler Tarihi, İktisadi Düşünceler Tarihi gibi kitaplardan giderek hangisini ilk elden okumanız gerektiğine karar verebilirsiniz.

      Sil
  45. İki yıl önce sınavlara 3.5 milyon genç girmişken, şimdi 2.5 milyon genç girdi. İki yılda 1 milyon öğencinin azalması demek, gençlerin geleceğe dair umutlarını ne derece büyük ölçüde kaybettiklerinin ispatıdır. Bu durum da ülkede liyakate önem verilmemesinin mutlak sonucudur. Eğer ''onlardan'' değilsen, ülkede diploma maalesef hiç bir işe yaramıyor. Gerektiği taktirde diplomana el konulabileceği gibi Atatürk'e bağlıysan ordudan bile atılabiliyorsun. Ülkede atanmayan öğrenmenler gibi diplomalı işsizler ordusu var. Kimse aynı duruma düşmek istemiyor. Sınavda yüksek puan alıp kamuya girmek istesen de düşük puan alan mülakat saçmalığıyla senin yerine geçebiliyor. Ülkede kendinden olanı kayırmaca hiç bitmiyor. Böylece adalet, ayaklar altına alınıyor. Tüm bunların sonucu olarak da gençler umutlarını yitirmiş oluyorlar ve anayasal haklarının korunduğu yurt dışındaki ülkelere çıkabilmenin yollarını arıyorlar.

    YanıtlaSil
  46. Biz fakirdik paramız yoktu, paramız olsaydı çözemeyeceğimiz sorunumuz yoktu.

    Yan mahallemizde ise zenginler oturuyordu, paraları çoktu ,ama onların sorunları da parayla çözülebilecek sorunlar değildi, bir tanesinin çocuğu olmuyordu, diğerinin çocuğu, sürekli sorun çıkartıp başlarını belaya sokuyordu .

    Yani bu dünya, ne fakirin ne de zenginin rahat ettiği bir yer oldu. Kimseye huzur yoktu burda..

    YanıtlaSil
  47. Liyakat öyle mi? Eski Türkiye'de örneğin 1960'larda okuma yazma da dünyada sondan dördüncüydük. Altımızda sadece Hindistan, Guatemala ve Afganistan vardı. Veliler kontenjan olmadığı için çocuklarını liseye bile gönderemiyordu. 2000 li yıllara geldiğimizde piyade tüfeği bile üretemiyorduk. Diğer müstemlekelerde olduğu gibi 10-15 yılda bir darbeyle hizaya getirilen bir demokrasi (!) vardı. Eski Türkiye'yi anlamak isteyenlere naçizane tavsiyem; İsmail Cem "Türkiye 'de Geri Kalmışlığın Tarihî", İdris Küçükömer "Düzenin Yabancılaşması", Şaban Teoman Duralı"Omurgasızlaştırılmış Türklük ", Kemal Tahir "Yol Ayrımı" kitaplarında "eski Türkiye" yi anlatmışlar. Onları okuyun, tabii konformist dünyadan vazgeçebilirseniz....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kitapların tamamını okudum. Ama daha önemlisi ben iki Türkiye'yi de yaşadım. Türkiye'nin okuma yazmada sonuncu olduğu dönem Osmanlı dönemiydi. Cumhuriyet, Osmanlı'dan % 10 oranında aldığı okur yazarlık oranını 1960'da % 40'a çıkardı. O verdiğiniz hiçbir örnekte alfabe değişmedi. Türkiye 1927'de uçak üretiyordu uçak. MKE silah üretiyor ve Türk ordusu Türk üretimi tabancayı kullanıyordu. Siz ne anlatıyorsunuz? Hiçbir zaman çocuklar kontenjan olmadığı için liseye gidemez olmadı. Üniversiteye gidemiyordu kontenjan olmadığı için. Bugün gidiyor mu? Parası olan gidiyor. Olmayan? Hukuk asla böyle bir duruma gelmedi, eğitim hiçbir zaman böylesine düşük bir düzeyde kalmadı, özgürlükler hiç bu kadar tehdit altında olmadı. Bizler, hepimiz, babalarımızın hiçbir partiyle ilişkisi olmadan, sağcısı, solcusu liyakatle sınavlara girdik ve torpilsiz olarak en üst makamlara yükseldik. Türkiye, Osmanlı'dan sonra bu döneme gelene kadar hiçbir ülkenin müstemlekesi olmadı. Siz nerede yaşıyorsunuz?

      Sil
  48. Mahfi Bey, konuyla ilgisi yok sorumun. Sizce 2025 ve 2026'da ama özellikle 2025 te küresel çapta ekonomik krizin çıkma ihtimali nedir? Veya tam olarak ne düşünüyorsunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tabii bir yüzde veremem ama özellikle bu ortadoğu meselesi nedeniyle bu olasılık bayağı yüksek.

      Sil
  49. Salih Üçüncü22 Haziran 2025 12:00

    Bu yazıyı okuyup da bugünkü durumu karşılaştıran kişinin ağlamaması, dövünmemesi mümkün değil. Geçen senelerde bir yumrukla yere serdik liyakati, bir daha kalkmamak üzere nakavt ettik maalesef.

    YanıtlaSil
  50. Hocam,

    "Öğretmenler ne rahat! Yaz mevsiminde, 3 ay boyunca yan gelip yatıyorlar, boş yere maaş alıyorlar! Aslında bu 3 ay, AVM'lerde yerleri paspaslayan temizlik görevlileri olarak çalışabilirler. Böylece; devlet, boşu boşuna maaş ödememiş olur!"

    Bunları diyenlere, nasıl cevap verilmesini önerirsiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunları diyenlere cevap vermemenizi öneririm. Her ahmakça soruya cevap vermek zorunda değilsiniz.

      Sil
  51. Sayın Eğilmez,

    Yukarıdaki okuyucunun (Adsız: 21 Haziran 2025 / 23:26) size yönelik yazdığı serzenişte bir "isim"den daha bahsetmiş. Siz muhtemelen bu "ismi" atlamışsınız, belki kim olduğunu bilmiyorsunuzdur:

    "Şaban Teoman Duralı"

    Okuyucularınızın "trol" olup / olmadığını, kullandığı referans kaynakları inceleyerek teşhis edebilirsiniz.

    İzah edeyim size Mahfi bey:

    "Şaban Teoman Duralı", 2021'de vefat etti.

    Bu kişi, kitabî anlamda epey donanımlı bir akademisyendi. Hem "edebiyat tarihi", hem "sosyolojik yönlendirme" anlamında; mevcut hükümetin beslendiği birkaç akademisyenden biriydi. (Not: "Alev Alatlı" ile benzer görüşlere sahipti Şaban Teoman Duralı.)

    Yaşarken, bizzat kendisi "Necip Fazıl Kısakürek" ekolünden olduğunu söylemese de; düşünceleri, kelimeleri, hâli, tavırları, düşüncelerini anlatış şekli tam anlamıyla "Kısakürek'in 21. yüzyıla uyarlanmış versiyonu"dur. Bunu asla unutmayınız Mahfi bey.

    "Eski Türkiye" / "Yeni Türkiye" ayrımını yapanların, kendilerine bahane bulmak için uğradığı kaynaklardan biri Şaban Teoman Duralı idi.

    "Liyakat" kelimesini adeta bir "öcü" gibi gösterirler, "askerî vesayet kalkmalı (!)" serzenişlerini dile getirirken "liyakat" kelimesini bir mühimmat gibi kullanırlar.

    Siz yıllarca, devletin üst kademelerinde bürokratlık yaptığınız için; sizi de "vesayetçi zihniyet" olarak mimliyorlar. Her ne kadar "asker" kafalı olmasanız da; sizi, "askerî vesayet"in, "sivil bürokrasideki muadili (tamamlayıcısı)" olarak görüyorlar.

    "Siz" derken, şahıs olarak "sadece Mahfi Eğilmez" değil elbette. Sizin gibi düşünen ve davranan ("liyakat"e önem veren, "seküler" ve "demokrat"), yaşı epey ilerlemiş, şu an emekli bile olsa farketmez; sizin düşüncelerinize çok yakın olan bütün üst düzey sivil bürokratları "askerî vesayetçi zihniyet" olarak mimliyorlar.

    "Şaban Teoman Duralı"; akademi çevrelerinde, edebiyata meraklı olan kesimlerde, hem "geç Osmanlı dönemi"ni, hem "T.C.'nin kuruluş yılları"nı düşünürken bir tür "öfke yığınağı"na dönüşmüş bir figürdür. Adeta bir semboldür.

    Günümüzdeki "trol"ler; sizin gibi "liyakat"i savunan özgürlükçü kişilerin kafasına taş atmak için, "Şaban Teoman Duralı"nın düşüncelerini mancınık gibi kullanır.

    Asıl amaçları; "öfke"yi daha da körüklemektir, ve eğer mümkünse sizin gibi kişilerin özgürlükçü düşüncelerini kadük bırakmaktır.

    Belli oluyor ki, pek beceremiyorlar.

    Belli oluyor ki, Mahfi bey "eğilmiyor"!

    YanıtlaSil
  52. Bu yazınıza gelen yorumları okuyunca, anlıyorum ki:

    Yorumların çoğu (hepsi değil)

    • Olayları "eksik" öğrenmiş,

    • Onyıllardır kulakatan kulağa yayılmış, manipüle edilmiş, yanlış aktarılmış,

    • Siz ısrarla "gerçekler"i açık açık anlatırken, size hep "manipüle edilmiş hikayelerle" reaksiyon gösterir bir tavırla yaklaşıyorlar.

    Bunların arasında; masum olanlar, konuyu hiç bilmeyenler de var / kasıtlı olarak konuyu yanlış hikayeleştirenler de var.

    Ülkemiz insanlarının aklı çok karışık!

    Size sabır dilerim Mahfi bey!

    Meselenin "sadece" iktisat olmadığını idrak eden birkaç kişiden birisiniz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Bu değindiğiniz eksik bilgi, kulaktan dolma bilgi, manipüle edilme durumu ve son olarak da akıl karışıklığı sizin de belirttiğiniz gibi Türk toplumunun içinde bulunduğu durumun özeti maalesef. Bu hep böyle miydi? Belki de öyleydi ve bu insanların çoğu eskiden konuşma cesareti bulamadığı için anlamıyorduk durumlarını. Şimdi herkes bir cesaretlendi ve konuşur oldu. Öyle olunca da cehalet ve kafa karışıklığı ortaya çıktı.

      Sil
  53. Bu yazinizdaki tespitlerinizle birlikte bir onceki yazinizdaki etkenlerinde insanlari mutsuzlastirdigini dusunuyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zaten mutsuzluğun son raddesinde olan insanları daha fazla mutsuzlaştırmayız.

      Sil
  54. Akp din konusunda samimi değil ve oy uğruna halkını kandırıyor. Çünkü samimi olsalardı Nisa 58 ayetine aykırı hareket etmezlerdi. Emanetleri ehline verirler, insanlar arasında hükmedince de adaletle hükmederlerdi. Akp'nin Nisa 58 ayetini 10 kere, 100 kere, 1000 kere okuması lazım. Fakat Arapça değil, Türkçe okumaları ve ayeti idrak etmeleri gerekiyor. Nisa 58 ayeti Akp'nin din konusunda ne kadar samimiyetsiz olduğunun ispatıdır. Çünkü Akp işi ehline vermiyor. Liyakati değil, sadakati esas alıyor. Oysaki liyakat esas alınmalı, ''adama iş'' değil, ''işe adam'' prensibi gözetilmelidir. Kendilerinden olana başka bir hukuk, olmayana da başka bir hukuk uygulanmamalıdır. Aksi halde bu, zulüm olur. Bu yüzden adaletten şaşılmaması ve adaletin kişilere göre değişmemesi gerekiyor.

    Hadi bu iki prensibi yerine getirin. Liyakati esas alın, işi ehline verin, adam kayırmayın. İnsanlar arasında hüküm verirken de ''bizden olan'' ve ''bizden olmayan'' ayrımı yapmayın, insanlara zulmetmeyin ve adaleti ayakta tutun. Biz de din konusunda ne kadar samimi olduğunuza inanalım ve bunlar gerçekten samimi ve ahlak sahibi Müslümanlardanmış diyelim. Ne var ki seçim zamanında mülakatın kaldırılacağı gibi söz verdiğiniz fakat yerine getirmediğiniz için de halkı düpedüz kandırdığınız onlarca sözlerinizden tutun da başta TÜİK yoluyla olmak üzere halka alenen yalan söylemenize varıncaya kadar tüm ahlaki yozlaşma örneklerini tattık sayenizde. İtibarınız zedelenmesin diye devletin parası nasıl sömürülür, tüm bunların hepsine de şahit olduk. Sizin yanlışlarınız çok fazla. İşinize gelince Diyanet İşleri Başkanı'na dualar okutuyor, dini kullanıyorsunuz; işinize gelmeyince de en temel prensiplere bile aykırı hareket ediyorsunuz. İşte bu samimiyetsizlik yüzünden insanları dinden soğuttunuz. Halbuki bağlı olduğunuz din, yaptıklarınızın tam tersini emretmektedir. Sorun, dinin ahlaki prensiplerinde değil; sizin ahlaki prensiplerinizdedir. Kendinize acilen çeki düzen verin ve bozuk zihniyetinizi topyekün değiştirin. Dosdoğru, dürüst ve samimi olun. Aksi halde gidicisiniz. Çünkü zulüm, eninde sonunda kaybetmeye mahkumdur. Düzelmediğiniz taktirde en büyük kaybınız ise ilahi boyutta olacaktır. Çünkü insanları kandırabilirsiniz fakat Allah'ı kandıramazsınız. Bu yüzden size verilen kısıtlı ömrü doğru kullanın. Temel ahlaki prensiplere samimiyetle bağlanın ve bunlar sizin aleyhinize de olsa bunları uygulayın. Adaletten şaşmayın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben 2002 Dünya Kupası'na kadar her turnuvada hep Brezilya'yı tutmuştum. Fakat Rivaldo'nun milli takımımıza yaptığı hileli davranış sonrası 2002 ve sonrasında hiç bir zaman Brezilya'yı tutmadım. Demem o ki ahlak o kadar önemli bir kavram ki bu kavramı bir kere sarstığınızda insanları da kendinizden büsbütün soğutmuş oluyorsunuz. Bu yüzden en çok el üstünde tutmamız gereken kavram kesinlikle ahlak olmalıdır. Çünkü ahlak olmayınca geri kalan diğer unsurlar önemini yitiriyorlar. Rivaldo istediği kadar teknik ve kaliteli bir futbolcu olsun benim için o turnuvada bitmişti.

      Sil
    2. Rabbim muhafazakar lardan bu ülkeyi muhafaza eylesin. Ülkeye en fazla zarar verenler onlar...

      Sil
  55. Mahfi beycağzım, Fatih Altaylı'yı da içeri aldılar!

    Size de bir şey yapmazlar, değil mi?!

    Korkuyoruz çünkü!

    "Sabah erken saatlerde Mahfi Eğilmez'i evinden almaya gelen polisler, ifade vermesi için Vatan emniyete götürdü. Mahfi Eğilmez, emekli hazine müsteşarıdır ve 75 yaşında." benzeri cümleleri haber bültenlerinde görmek istemiyoruz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle şeyler yazmazsanız bir şey olmaz. Çünkü ben kimseye, kimsenin görüşüne ve inancına takılmıyorum. Sadece sistem yanlışlığını eleştiriyorum.

      Sil
    2. Adsız 22 Haziran 2025 17:40, bu ne saçmalık. Bu yorumu (sözde!) endişeniz ile yazmanız bile hoş değil.
      Mahfi hocam lütfen böylesi yorumları onaylamayınız.

      Bu yorum dışında da
      Sinir uçlarına dokunacak derecede tartışmaya niyetli diğer yorumlara da geçit vermeyiniz.
      Zaman bir başka zaman olmuş kimin neyi niye yazdığına çok dikkat etmek gerekir.

      Sil
    3. Adsız isimli 22 Haziran 2025 17:40 da yazılmış yorumu SİLMELİSİNİZ.
      Böylesi sinir bozucu yorumları burada ne görmek ne de okumak istiyoruz.

      Sil
    4. Yorum sahibi silmek isterse bir şey diyemem.

      Sil
    5. Yorumumda silinecek bir şey olduğunu düşünmüyorum. Hocamıza başına bir şey gelmemesi için uyarıda bulundum sadece.

      Sil
    6. Hayat; önünüze her zaman görmek ve duymak isteyeceğiniz şeyleri getirmez.

      Mahfi bey toplum genelinde tanınan bir insan olduğu için, onun hakkında endişelenen okurlarının olması ve bunu açıkça iletmesi gayet normaldir.

      Bu ülke, "Vladimir Putin'in Rusya'sı"na asla dönüşmemelidir!

      Bu "blog"da yayınlanan görüşler, yorumlar asla silinmemelidir!

      (Not: Zaten küfür & hakaret içeren yorumlara, önce Mahfi bey'in kendisi izin vermiyor.)

      Sil
  56. Mahfi hocam, hiç kişisel gelişim kitabı okudunuz mu tavsiye edeceğiniz bir kitap var mı?

    YanıtlaSil
  57. Hocam Karl Marx hakkında düşünceleriniz nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu kadarını söyleyeyim: Görüşlerine katılırsınız ya da katılmazsınız ama iki durum için de Marx'ı okumanız gerekir. Çünkü Marx, herkesin kendi görüşüne ve bulunduğu yere göre farklı değerlendirdiği bir iktisatçı, sosyolog, filozof. O nedenle başkalarının Marx'ı ile sizinki farklı olabilir. Ben Marx okumalarından çok şey öğrendim, analiz yöntemlerime, yaklaşımlarıma çok şey kattı bu okumalar. Marksist olmasam da Marx'dan çok şey öğrendim.

      Sil
    2. teşekkürler

      Sil
  58. Umarım "ekonomi"ye bağladığım için darılmazsınız Mahfi bey:

    • Hürmüz Boğazı'nın kapatılması petrol taşımacılığını aksatacağı için, hem belirsizlik hem tedirginlik sebebiyle dünya genelinde "petrol ve türevi ürünlerin fiyatlarının yükselmesi"ne yol açar mı?

    • Türkiye'de kangren hâline gelmiş enflasyonun daha da yükselmesine yol açar mı? Eğer Türkiye'de de fiyatlar yükselecekse, zaman periyodu öngörebiliyor musunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Petrol fiyatı 75USD/Varili aştı. Bununla birlikte beklenen henüz olmadı ve 100 dolarlara sıçramadı. Demek ki hala bir çözüm bekleniyor.
      Petrol fiyatının buralarda olması Türkiye için hem cari açığı hem de enflasyonu yükseltici etki yapar.
      Bugünkü ortamda bir zaman periyodu tahmini yapmak mümkün görünmüyor.

      Sil
    2. Hürmüz kapatılmaz,iran kaçak petrolü oradan gönderiyor.

      Sil
  59. Evet her zaman baska mutsuzluklar var. O yillari dusununce hergun cikan sehit haberlerinden olusan mutsuzlugum geliyor aklima :(

    YanıtlaSil
  60. Mesela bir PTT neden zarar eder? Mesela her gün noterlerden belki de günde yok milyonlarca hızlı tebligat çekiliyor ve bence çok iyi kar etmesi lazım fakat nedense hızlı gitmiyor yerine. Teorikte Hızlı tebligat ile yavaş tebligat arasında güzel bir ücret farkı var ama pratikte hızlı tebligat ile normal tebligat arasında bir hız farkı yok bu nasıl oluyor. Ayrıca artan kargo ve esatış işlerinden de ptt'nin güzel bir pay alması lazım. Yani ptt (kit diyebilir miyiz?) nasıl zarar ediyor anlamak mümkün değil. Ayrıca mahkemeler de milyonlarca dava var ve onlar da sürekli pttyi kullanıyor evrak işlerinde. Yani zarar etmesini akıl almıyor.

    YanıtlaSil
  61. Kaya Bey, gerçek devlet adamı olarak davranmış. Gerçi kendisi de söyleyebilirdi, atama olamayacağını. Ne yazık ki, particilik, politikacılık (poltikayı profesyonel olarak yapma) toplumun, bürokrasinin işyeşini bozuyor. "Devletin malı deniz..."

    YanıtlaSil
  62. Hocam,

    Diplomaside, "hızlı düşünmek" ve "hızlı karar vermek" mi gerekir?

    Bu sebeple; diplomatların, tarihte yaşanan olayları detaylarıyla bilmesi, güncel olayları yakından takip etmesi, ve "tarih ile günceli birbirine bağlayabilmesi" mi gerekir? Ve bunu çabuk mu yapmak zorunda diplomatlar?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diplomaside hızlı düşünmek önemli avantaj sağlar ama hızlı karar vermek her zaman iyi sonuçlar vermez. Bazen hızlı düşünülse bile daha temkinli giderek karar vermek gerekir.

      Sil
  63. Bugün altını düşürüp borsayı yükselten neden nedir?

    YanıtlaSil
  64. Benimde gözlerim doldu-o günlere geri dönebilir miyiz acaba ?

    YanıtlaSil
  65. Biz bu hale nasıl geldik?

    Türkiye, siyasi anlamda hep özlenen bürokratlara mı sahip olacak?
    Ne zaman kişisel çıkarlar yerine, memleketin ve milletin çıkarları gözetilecek?
    Ne zaman birileri yaptığı yanlışı kabul edip, hatasını görerek koltuğu bırakabilecek?
    Ne zaman düzeni suçlamak yerine, herkes kendi doğrusunu yapmaya cesaret edebilecek?

    Bu ülkede benim gördüğüm en büyük korku: parasızlık ve işsizlik.

    Üst kademedeki birçok kişi, her alanda bu korkunun farkında.
    Ve bu farkındalıkla, insanları doğru olmayan bir düzenin pasif bir parçası olarak tutabiliyorlar.

    Yazık...

    YanıtlaSil
  66. Hocam elinize sağlık. Yıl 1985 hazine emin ellerdeymiş. Yıl 2025 hazineye dalan dalana... Saygılarımla. Fatih Demirtaş

    YanıtlaSil
  67. Mahfi hocam, Trump'ın azarlaması etkili oldu galiba brent petrol korkulan seviyelerde kalmadı 66,89 da.

    YanıtlaSil
  68. Kıymetli Hocam çok şanslıymışsınız. Ben de bahane bulup (Almanya'da doktora yapmak) istifa ettim memurluktan. Başaramadım. 8 yıl sürdü mücadelem. Kaybettim. İnşallah döneriz bir gün bir tuğla da biz koymaya vatan için..Sağlıcakla kalın..Teşekkürler..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı

Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar