Yeni Dünya Düzeni: Eski Eğilimler

Dünya düzeni geçmişte pek çok kez değişti. Bunları saymakla bitiremeyiz ama üçü çok önemli dönüşümlerdir: Tarım devrimi, ticaret devrimi ve sanayi devrimi. Yirmi birinci yüzyıla girerken bunlara bir dördüncü eklendi: Sermaye hareketlerinin serbestliği. Tarım devrimi insanların beslenme imkânlarını artırdı. Ticaret devrimi her yerde üretilen şeylerin her yere ulaşmasını sağladı. Sanayi devrimi insanların pek çok mala ulaşmasının yolunu açtı. Sermaye hareketlerinin serbest kalması da paranın istediği gibi dolşamasının önünü açtı. Artık herkes istediği yerde istediği şeye yatırım yapabilir hale geldi.

Yirminci yüzyılın 1920’lerden 1980’lere kadar geçen 60 yıllık döneminde bir yanda ABD’nin diğer yanda Sovyet Rusya’nın hegemon devlet konumunda olduğu iki kutuplu bir dünya söz konusuydu. Bu ikisine de bağlı olmayan ülkeler kendilerini üçüncü dünya olarak tanımlıyor olsalar da bu ikisiyle baş edecek güçte değillerdi. Bu dönem nükleer güç sahibi bu iki ülkenin soğuk savaşıyla geçti. Zaman zaman sıcak savaşın eşiğine gelseler de o sınırda durdular. 1980’lerde Sovyet sistemi çöküşe girdi ve Sovyetler Birliği dağıldı. Birlikten kopan devletler bağımsızlıklarını aldılar. Birliğin temeli olan Rusya da ayrı bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu dönemde Çin’in çıkışı başladı. O zamana kadar ABD’nin ardından dünyanın en hızlı gelişen ve ABD’ye yetişmeye en yakın görünen ülkesi konumunda olan Japonya durgunluğa girdi. Bugün hala durgunluk içinde devam ediyor. Çin, önce Avrupa devletlerini sonra Japonya’yı geride bıraktı ve ABD’ye yetişti. Satın alma gücü paritesiyle bakarsak ABD’nin üzerinde bir GSYH’ye sahip görünüyor.

ABD’nin hegemon konumu altındaki gelişmiş ülkeler (Avrupa, Japonya, Kanada) ve Amerika kıtasındaki gelişme yolundaki ülkeler (Brezilya, Arjantin vd.) neoliberal ilkelerle revize edilmiş kapitalist sistemi benimsemişlerdi. Bu ülkeler açısından paranın değerli maden (altın) karşılığı olmaması, merkez bankasının bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü, demokrasi önemli kabullerdi. Hepsinde aynı kalitede değildi bu temeller kuşkusuz. Bazılarında demokrasi daha ileri düzeydeydi bazılarında ahbap çavuş demokrasisi niteliğindeydi.

Yavaş yavaş Çin’in hegemon konuma doğru evrildiği diğer gruptaki ülkelerde artık o klasik sosyalizm söz konusu değil. Kapitalizm oralarda da geçerli ama liberal ilkeler öteki taraftaki kadar geçerli değil. Bu grupta yer alan ülkelerde otoriter bir liderlik modeli söz konusu. Hukuka bağlılık tartışmalı bir konu. Çünkü bu taraftaki hukuk öteki taraftakilerin anladığı hukuk normlarından farklı bir görünüm içinde bulunuyor.

Yirmi birinci yüzyıla girilirken sermaye hareketlerinin serbest kalmasıyla başlayan birleşik finansal piyasa yaklaşımının şekillendirdiği küreselleşme hareketinin doğudakileri de batı normlarına çekeceği beklentisi yaygındı. Kapitalizm, iyi kötü, bütün dünyanın sistemi olur, bütün dünya sermayenin ortak pazarı haline gelirken batılı hukuk normları, batı tipi demokrasi yaklaşımı, bağımsız merkez bankası, bağımsız kurullar, yerel yönetimlerin ağırlık kazanması gibi kabullerin doğuda da öne çıkacağı tahmin ediliyordu.

Yirmi birinci yüzyılın ilk çeyreği geride kalırken bu beklentilerin boşa çıktığı açık bir biçimde anlaşılmış bulunuyor. Hatta tam tersi olmaya başladı diyebiliriz: Batıda demokrasiden otoriterleşmeye doğru eğilimler ve hukukun üstünlüğü anlayışından sapmalar görülüyor. Trump yönetimi, demokrasi ve hukuk ülkesi olarak örnek gösterilen ABD’de otoriterleşme eğilimine geçişi ve hukukun üstünlüğünü çiğnemeyi neredeyse kabul ettirme aşamasına geliyor. Buna karşılık Kongre direniyor. 2026 bütçesinin Kongre’ce onaylanmaması, geçici bütçe için de izin verilmemesi hükümetin kapanması olgusunu getirdi. Kapanma olgusu neredeyse ikinci ayını doldurmaya doğru gidiyor. Kongre bu tavrıyla Trump’a “sen kral değilsin, benimle uzlaşmadan tek başına karar alamazsın” diyor. Buna karşın otoriterleşme ve hukuku eskisi kadar saygıyla kabul etmeme eğilimi taraftar bulmaya devam ediyor. Avrupa’nın bazı ülkelerinde de otoriter liderler, demokrasiyi ve hukuk kurallarını kenara itmeye yöneliyorlar. Yüzyılın ikinci çeyreğinde bunların bazılarının başarılı olduğuna ve Avrupa’nın demokrasi ve hukukun üstünlüğü havariliğini yavaş yavaş kaybettiğine tanık olabiliriz.

Doğu bu çerçeveden bakınca eski konumunda durduğu için daha tutarlı en azından daha istikrarlı görünüyor. Örneğin Çin ve Rusya dün neredelerse bugün de oradalar.

Trump’ın ABD Merkez Bankası Fed’e ve onun başkanına yaklaşımını Çin veya Rusya Başkanları kendi merkez bankalarına yapsalar bu yaklaşım batılılarca kıyasıya eleştirilirdi. Ama konu Trump olunca çoğunluk sessiz kalıyor.

Belirsizlik hiç bu kadar yüksek düzeylere çıkmamıştı. Belirsizliklere neden olan pek çok şeyin arasında irrasyonel kararlar ve uygulamalar öne çıkıyor. Özellikle Trump’ın gümrük vergileriyle ilgili sürekli değişiklik gösteren ve rasyonelliği tartışmalı olan kararları belirsizliği daha da artırıyor. Biz böyle kararlara Türkiye’de alışığız ama ABD, Avrupa Birliği üyeleri ve diğer gelişmiş batılı ülkelerin sakinleri bu tür kararlarla karşılaşınca şaşırıyor. Bütün bunların sonucunda ülkelerin merkez bankaları altın rezervlerini artırmaya yöneliyor. Belirsizlikte kendilerine güvenli liman arayan kişiler de altına yönelince altın fiyatları artıyor. Doların altın karşılığı 1971’de kaldırıldığından beri kâğıt paraların bu anlamda bir karşılığı bulunmuyor. Ne var ki ABD doların en önemli rezerv para olarak adeta bir dünya parası haline gelmesini kötüye kullanarak inanılmaz bir borç yaratma kapasitesine ulaştığı için şimdi her yandan “acaba kâğıt paralar yine altın karşılığı mı basılsa” diye sorular yükseliyor. Böyle bir şey muhtemelen mümkün olmaz ama şurası açık ki doların egemenliği artık ciddi biçimde sarsılıyor.

Batı yaşlanıyor ve yaratıcılığı giderek düşüyor ona paralel olarak da ekonomilerin büyüme hızları her yıl biraz daha geriye gidiyor. Yakın zamana kadar Avrupa’nın lokomotifi konumundaki Almanya’nın Japonya gibi bir durgunluğa girdiğini öne süren çok sayıda yorumcu var. G20 ülkeleri içinde gelişmiş ülkelerin büyüme hızları bir süredir ortalama yüzde 1,5, aynı gruptaki gelişme yolundaki ülkelerin büyüme hızları ortalaması ise yüzde 4,5 dolayında sabitlenmiş görünüyor. Yalnız Almanya değil bütün gelişmiş ülkeler durgunluğa doğru sürükleniyor. Bu durumda dünyayı taşıyacak olan güç artık gelişmekte olan ülkeler.

Yirmi birinci yüzyılın ikinci çeyreği çok farklı gelişmelere sahne olacak.   

Yorumlar

  1. "Yirmi birinci yüzyılın ikinci çeyreği çok farklı gelişmelere sahne olacak"
    3. dünya savaşı gelir mi hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şey mümkün. Çünkü deliler çağındayız.

      Sil
    2. Hocam benim görüşüm şu; 3. dünya savaşı'nı bilmem ama 4.'ücüsü taş ve sopalarla yapılacak.

      Sil
    3. Dünyanın gelişmiş ülkeleri duraklama dönemi yaşarken Türkiye ekonomisi 230 milyar dolardan 1 trilyon 700 milyar dolar seviyesine çıktı. Sizce hükümetin Türkiye Yüzyılı projesi basarılı olabilir mi?

      Sil
    4. Dünya Deliler veya Aşırı Uçtaki Otoriter Liderleri niye Göreve Getiriyor.

      Sil
    5. Türkiye’nin son yıllarda dolar bazlı milli gelir artışı sık sık başarı göstergesi olarak sunuluyor; ancak rakamlar tek başına gerçeği yansıtmıyor. Aynı dönemde TL’nin tarihi değer kaybı nedeniyle dolar bazlı hesaplamalar ciddi şekilde oynak hale geldi. Enflasyonun kontrolden çıkması ve satın alma gücünün dramatik şekilde düşmesi, bu büyümenin halkın refahına yansımadığını açıkça gösteriyor. Bugün kişi başı gelir hala 2013 seviyelerini yakalayamamış durumda; genç işsizlik kronikleşmiş, yabancı sermaye girişi zayıf ve yatırım ortamı belirsizliklerle dolu.

      Üstelik Türkiye’nin büyümesi büyük ölçüde borçlanmaya dayalı bir modelle yürütüldü. 2000’lerin başında daha düşük olan borç yükü, yıllar içinde hem devlet hem de hane halkı hem de reel sektör için ciddi şekilde arttı. Nominal borç stoku katlanmış, borcun önemli bir bölümü dövize endeksli olduğu için kur her oynadığında ekonomi daha da kırılgan hale gelmiş durumda. Borçlanma büyümenin motoru haline gelmiş ama bu sürdürülebilir bir model değil; çünkü borç artarken faiz yükü de bütçeyi ciddi biçimde zorluyor.

      Bütün bunlar ortadayken ''Türkiye Yüzyılı'' gibi iddialı projelerin başarılı olabilmesi için önce ekonominin temel sorunlarının çözülmesi gerekiyor: enflasyonun kalıcı olarak düşmesi, hukuk devletinin güçlenmesi, kurumların bağımsızlığı, öngörülebilir ekonomi politikaları, eğitimde kalite artışı ve üretim odaklı bir yapıya dönüş. Bu yapısal dönüşüm olmadan açıklanan vizyonların büyük bölümü slogandan öteye geçmiyor.

      Kısacası mesele yalnızca ''ne kadar büyüdük'' değil; bu büyümenin nasıl gerçekleştiği ve kime ne fayda sağladığıdır. Borçla, yüksek enflasyonla ve zayıf kurumlarla yürüyen bir ekonomi sürdürülebilir uzun vadeli bir başarı yaratmaz. Gerçek reformlar olmadan Türkiye Yüzyılı’nın vaat ettiği seviyelere ulaşmak pek gerçekçi görünmüyor.

      Sil
    6. Türkiye'nin borcu 380 milyar dolar. borç/GSYH’ye oranı yüzde 24, Bu rakam birçok gelişmiş ülkeye göre oldukça düşük seviyede. kalıyor.

      Sil
    7. İnsanlara yanıltıcı bilgi sunmayın. Borç derken sanki tüm borcu kastediyor gibi söylemişsiniz. Oysaki 380 milyar dolar kamu borcudur. Ancak ülkenin borç yükü yanlızca kamu borcundan ibaret değildir. Özel sektörün dış borcu, yabancı para cinsinden borçlar, devlet garantili borçlar vb. gibi farklı kalemler de vardır. Örneğin Türkiye’nin dış borcunun GSYH oranı 2023 yılında yaklaşık %45 civarındadır. Bu detayı vermeden eksik bilgi vererek sanki tüm borcu söylüyormuşsunuz gibi anlatmanız etik değildir. Maalesef Ak Parti hep böyle davranıyor. Eksik bilgi vererek bir algı yaratıyor ve halkını bu şekilde kandırıyor.

      https://www.ceicdata.com/en/indicator/turkey/external-debt--of-nominal-gdp?utm_source

      Sil
    8. Türkiye'nin toplam brüt dış borcu:
      https://tradingeconomics.com/turkey/external-debt

      Sil
    9. Eldeki son verilere göre (2025 6. ay sonu durumu) Türkiye'nin brüt dış borcu (kamu kesimi + TCMB + Özel Kesim =) 547,7 milyar dolardır.
      2025 yılında GSYH'nin 1.569 milyar dolar olacağı tahminiyle bu borcun GSYH'ye oranı % 37,2'dir.

      Kaynak: https://ms.hmb.gov.tr/uploads/2025/10/Web_Kamu_Borc_Yonetimi_Raporu_Ekim_2025-ff233a6b6bbe5a76.pdf sayfa 31

      Sil
    10. Mahfi Bey'in belirttiği rakamlara göre de borcun milli gelire oranı diğer ülkelerle kıyaslandığında düşük seyretmektedir. Bence Türkiye ve Rusya ekonomisinin en iyi olduğu alan düşük borç oranına sahip olmasıdır.

      Sil
    11. Evet bizde kamu kesimi borç yükü düşük. Buna karşılık özel kesimin kısa vadeli dış borç yükü yüksek. Reel sektör döviz açık pozisyonunda.

      Sil
    12. Bazı arkadaşlar iktidara güzelleme yapmaya çalışmışlar. Lakin halkın alım gücü düşürülmüş, başta emekliler ve asgari ücretliler olmak üzere milyonlarca insan açlık sınırının altına terk edilmiş vaziyette yaşam savaşı veriyorlar. Fakat bu somut gerçeği nedense bir türlü görmek istemiyorlar. Temel gıdaya ulaşmak bile lüks haline gelmişken hala “başarı hikayesi” anlatmaya utanmadan devam ediyorlar. Milletin durumu perişanken, insanlar umutlarını tamamen kaybetmişken, sürekli algı oyunlarının yapılmaya çalışılmasından artık bıktık usandık. Ülke büyüyorsa bu büyüme halkın refahına neden yansımıyor? Ülkede neden bu kadar geniş işsizlik var? Neden insanlar sürekli borçlanıyorlar ve borçla dönmeye çalışıyorlar? Maalesef bir avuç insan hariç kimse bunları sorgulamıyor. Çünkü ülkede sansür var, zorla güzellik var. İktidarı alenen eleştirince tutuklanabiliyorsun. Tv kanalları kapatılıyor. Anayasa Mahkemesi kararlarına uyulmuyor, demokrasi sindirilemiyor, hukuk, bağımsız ve tarafsız değil. Konu iktidar sahipleri olunca hiç bir şey olmuyor, muhalefet olduğunda ise binbir türlü soruşturma açılıyor. Ülkede çifte standart var. İnsanları önce tutukluyorlar sonra bir yıl geçince serbest bırakıyorlar, itibar suikasti yapıyorlar, kimileri ise elde hiçbir somut delil olmamasına rağmen hala içerde. Yazıklar olsun böyle adalete. Ülkede hak yok, hukuk yok, adalet yok. Demokrasiye saygı yok.

      Ya siz nasıl insanlarsınız? Hem ülkeyi yönetemiyorsunuz, halkın refahını artırmak şöyle dursun insanları açlık sınırının altında bir yaşama mahkum edip, etinden sütüne, sebzesinden meyvesine kadar sağlıklı beslenemeyecek derecede aileleri ve çocukları açlıkla imtihan ediyorsunuz hem de kendi iktidarınız için zorla güzellik yapıyorsunuz. Türlü türlü algı oyunlarıyla, iftira, yalan ve montajlarla halkı kandırmaya çalışıyorsunuz. Bir de bunun adına Türkiye Yüzyılı diyorsunuz. Demokrasiye saygı göstermeden, hukuku yok sayarak, toplumu baskı altına alarak nasıl bir gelecek kurabileceğinizi sanıyorsunuz? Yargının tamamen bağımsız ve tarafsız olması gerekirken, kurumları güçlendirmemiz gerekirken, halkın refahını artırmamız gerekirken maalesef biz geriye doğru gidiyoruz. Bu ülkenin ihtiyacı olan şey güçlü kurumlar, bağımsız bir yargı ve halkın haklarını koruyup, onun geleceğini öncelikleyen bir yönetim anlayışıdır. Fakat sizin ise güçlendirmeye çalıştığınız tek yapı kendi iktidarınızdır. Siz, muasır medeniyetler seviyesine ulaşabilmeye değil, eski baskıcı düzenlere özeniyorsunuz. En küçük eleştiriye bile tahammül edemiyorsunuz. Fakat bu haksız düzenin ne kadar yanlış olduğunu göremeyen insanlar eninde sonunda bunun farkına varacaklardır. Ne zaman mı?
      1- Adalet kendilerine lazım olduğunda,
      2- Kurulan düzenleri bozulduğunda.

      Sil
  2. 15 Eylül 2008'de "Lehman Brothers"ın çöküşüyle bütün dünyaya çok kısa sürede yayılan "küresel ekonomik kriz"i analiz ettiğiniz yazılarınız var.

    Hatırlıyor musunuz? Bu krizi analiz ederken; "safha"lardan bahsederdiniz.

    Yanlış hatırlamıyorsam; en son "3. safha"dan bahsetmiştiniz, tam olarak hangi tarihte yazdığınızı unuttum.

    Bugün yazdığınız "Yeni Dünya Düzeni: Eski Eğilimler" başlıklı analizinizi; 2008'de yayılan krizin "4. safha"sı olarak kabul edebilir miyiz?

    Eğer böyle değilse;

    Bambaşka bir konjonktüre mi geçtik? Artık, "15 Eylül 2008 küresel krizi" süresini doldurdu mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız, evet bu yeni bir aşama. Henüz tam geçmedik ama geçiş sürecindeyiz.

      Sil
  3. Tamam Mahfi bey güzel yazmışsınız etmişsiniz de,

    İstanbul'un en orta yerinde, en işlek caddelerinde insanlar "zehirlenip" gidiyor!

    Siz epey uzak bir "galaksi"de yaşıyorsunuz galiba!

    Size yetişemeyiz biz!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kıymetli dostum, sen Mahfi beyi değil CNN Türk'ü takip et. Senin level hala orada çünkü.

      Sil
    2. Sayın Adsız;
      Kanalımızla ilgili yaşadığınız bir rahatsızlığınız varsa ,size seve seve yardımcı olmak isteriz.

      Sil
  4. "Post-truth (gerçek ötesi)" çağda, bu yazdıklarınızın hiçbir kıymeti yok!

    "İhtiyar bir iktisatçının kendini avutmak için yazdığı birkaç paragraf..." deyip geçen insanların olduğu bir çağdayız artık!

    Size kişisel olarak hayıflanmıyorum Mahfi bey, lütfen yanlış anlamayınız beni!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sizin kıymet vermeniz benim için yeterli. Herkes anlayacak, kıymet verecek diye bir şey yok.

      Sil
  5. (Hepsinde aynı kalitede değildi bu temeller kuşkusuz) bu cümle yapısı düzgün gelmedi bana saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet biraz fazla devrik bir cümle ama yapısı bozuk değil.

      Sil
    2. "Bu temeller hepsinde aynı kalitede değildi kuşkusuz. " doğrusu bu.

      Sil
    3. İkisi de doğru, sizinki düz cümle benimki devrik cümle.

      Sil
  6. Yine çok bilgilendirici ve eğitici bir yazı. Teşekkürler kıymetli hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece bilgilendirici ve eğitici değil, yol gösterici ve ufuk açıcı bir yazı. İyi ki varsınız.

      Sil
  7. Ortadoğu kaynaklı göç hareketleri de Avrapa'nın kimyasını bozdu. Artık Londra'da bile elinde telefon ile gezmek tehlikeli. Ve polis hırsızlara hiçbir şey yapmıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bile mi?Londra her zaman tehlikeli bir yerdi.Sherlock Holmes okumadınız mı hiç?

      Sil
    2. Londra 1930'lara kadar tehlikeliydi, sonrasında tehlikesiz bir yer oldu. ben 1981'de 1 yıl Londra'da yaşadım. En ufak bir tehlike duygusu hissetmedim. Polis o zaman silah taşımazdı. Zaman içinde o kadar çok göç aldı ki tehlikeli hale geldi.

      Sil
  8. Global çapta paradigma değişimi yaşanıyor. Kapital dijitalizme evrilmeye başladı. Para ekonomisi yerini yavaş yavaş bilgi ekonomisine birakacak hocam. Zaten parasal sistem değişirse hrmen her sey değişir kacinilmaz olarak. Bugün merkeziyetsiz paradan bahsedilir oldu. Bu da merkezi devlet anlayışını değiştirecek gibi görünüyor. Bunun merkezini de dünyada mezopotamya hinterlandi olabilir. Küresel güç merkezi planlamasıni yapmis

    YanıtlaSil
  9. Dünyanın kaynakları bu kadar nüfusa yetmiyor. Üç nesil boyunca tüm dünyada tek çocuk politikası izlenmeli . Torunlarımız onlara yüklediğimiz problemleri kesin çözer. Gelecek torunlar Dünya'yı yaşanmaz hale getiren nesilleri tarihe gömer .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet değerli Kozlukaya işin özeti bu dediğiniz. Bu dünya bu kadar hırslı ve bu kadar çok sayıda insanı taşıyamıyor.

      Sil
    2. Veya dünya kaynaklarını herkes yetecek kadar tüketime geçeceğiz. İnsandan fazla tüketilebilinir hayvan (livestock) var. Böcekler kat be kat fazla.Toplam memeliler arasında insan %35'e denk geliyormuş. Bu durumda nicelik değil nitelik önemli. Kapitalizmin körüklediği tüketim çılgınlığı son bulursa, yani herkes ihtiyacı kadar tüketse durum düzelir. Bence sorun çocuk sayısı değil. Bunu ironi olarak yazıyorum, varoluş (survival) için yeni nesil şart, onun yerine yaşlıları öldürelim gibi bir çözüm gerçekçi oluyor aniden.

      Sil
    3. Mesele bence nüfusta değil, gelirin adil paylaşılamamasındadır. Güç sahipleri doymak bilmiyorlar ve minimum maliyet hesaplarına (standardın çok altındaki) insan yaşamını da dahil ediyorlar. Böylece öteki bütün insanlar modern köle olmuş oluyorlar. Maalesef birçok ülke de vatandaşlarının haklarını koruyamadığı için bu haksız sisteme çanak tutmuş oluyor.

      Sil
    4. Adsız 17:33'e katılıyorum. Bence de dünyanın kaynakları yeterli. Dünyanın kaynakları yeterli. Hatta bunun 3-4 katı nüfusa bile yeter. Sorun zenginleri doyuramamak. Güncel ve somut bir örnek olması açısından, Cristiano Ronaldo 40'tan çok arabası olduğunu ama sayısını bilmediğini söyledi. Bir tarafta hepsi son model ultra lüks arabalara sahip biri. Diğer tarafta günde üç öğün yemek bile bulamayan nilyonlarca insan. Bir de nüfusun çokluğundan söz ederler. O arabalardan birin, satıp parasını versek onbinlerce insanın bir yıllık geçimini rahatlıkla sağlar.

      Sil
  10. ABD gibi ülkelerin otokrosiyle yönetiliyormuş gibi söylemleri belirsizlikleri arttırıyor fakat ekonomilerini tekrar diri tutabiliyorlar. Kendi belirsizlikleri ile güç savaşı yapıyor, gelişmekte olan ülkelere sanki eskiye nazaran daha az müdahalede bulunuyorlar(ABD'nin Çin gibi ve belli başlı avrupa ülkelerine yaptığı yaptırımlar katı iken, gelişmekte olan ülkelere yaptırımları daha esnek kalabiliyor). Bunun doların gücünü korumaya çalışması ile bir ilgisi var mı? Mesela bazı kurumların bağımsızlığının sorgulanmaya başlaması kendilerini artık eskisi kadar ilgilendirmiyor yada bu konuda açıklamalar yapmıyorlar. Bunun krizi atlatmak için bazı şeylere göz yummak gibi bir çıkarımda bulunabilir miyiz?

    YanıtlaSil
  11. Biraz da yapay zekanın gelişmesi de tüm bu yaşanılanları etkiliyor. Artık insana dayalı iş modellerinden çıkış var. YZ da ki süreç otoriter yönelimleri artırıyor gibi. Sanki bir geçiş süreci içerisindeyiz…

    YanıtlaSil
  12. Hocam bu devrimlerden "Ticaret devrimine" Küreselleşme 1 ve "Sermaye hareketlerine" de Küreselleşme 2 diyebiliriz sanırım. Küreselleşme 1 de henüz olmayan Neo Liberal uygulamalar Küreselleşme 2.de ortaya çıkınca, Dünyada korkunç bir gelir dağılımı adaletsizliği oluştu diye düşünüyorum, Ne dersiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir anlamda doğru ama küreselleşme 1 dediğiniz ticaret devrimi de emperyalizmin yolunu açtı, Afrika'dan köle ticaretini başlattı. Yani o da adaletsiz sonuçlar verdi.

      Sil
  13. Mahfi bey'in yazısına destek olmak amacıyla, konunun tarihî örüntülerini ayrıntılı öğrenmek isteyen okurlar varsa; onlara şu yazı serisini öneriyorum:

    Yazan:
    Cemal Tunçdemir
    (Araştırmacı ve gazeteci)

    Yazı 1:
    https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/trump-in-altin-cagi,49189

    Yazı 2:
    https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/trump-in-altin-cagi-2-zenginlik-allah-tan-yoksulluk-gunahtan,49390

    Yazı 3:
    https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/trump-in-altin-cagi-3-ozgurluk-servet-yaratir-servet-ozgurluk-yikar,49635

    Yazı 4:
    https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/yikilmakta-olan-devlet-duzeni,51329

    Yazı 5:
    https://t24.com.tr/yazarlar/cemal-tuncdemir/trump-in-altin-cagi-4-trump-ne-yapmak-nereye-varmak-istemektedir,52465

    YanıtlaSil
  14. Yazınız için teşekkür ederim. Elinize sağlık!

    YanıtlaSil
  15. Hocam, dönemin bir özelliğide popülizmin rasyonelliğin önüne geçmesi.

    YanıtlaSil
  16. Hocan bence yeni dünya düzeninde eski eğilimlere yer yok. Tüm eğilimler yenilenmeli, eski eğilimlerin de artık eskidiği ve yeterince iyi bir eğilim teşkil etmediği idrak edilmeli. Bu konuda dünyayı yönetenlerin temel eğilimi bu olmalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru ama gerçek tam tersi, eski eğilimler tekrar gündemde.

      Sil
  17. Trump algıyı bozmamak adına Powel'a pek dokunmuyor/dokunamıyor ama yerine getireceği isim şimdiden belli.Güya demokratik ve şeffaf bir yönetim anlayışı var. Bizden tek farkı daha akılcı bir yöntem izliyor ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında dokunmak istiyor ama yerine getireceği adaya Kongre onayı alamamaktan korkuyor.

      Sil
  18. Olanları, ulusalcıların küreselleşmeye tepkisi olarak okuyabilir miyiz? Aralarındaki güç çatışması artık iyice gün yüzüne çıktı diyebiliriz miyiz? Trump, BM genel kurulunda bile buna değindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam olarak buynu diyemeyiz sanırım, çünkü tepki gösterenler arasında ulusalcı olmayanlar da var.

      Sil
    2. Ulusalci küreselci diye ikili güç merkezi var mış gibi gösteriliyor. Oysa küreselleşme kaçınılmaz olduğundan görünürde düalist olan yapı aslinda ayni amaç için savaşıyor. Küreselleşmeye hangi taraf daha çok hakim olacak savaşı bu savaş. Yoksa küreselleşme karşıtı görünen tarafta kendi egemenliğinde bur küreselleşme yaşanması gerektiğine inanıyor.

      Sil
  19. Kaynaklar azalıyor , nüfus çoğalıyor ve yaşlanıyor . Demokrasi ivme kaybediyor ,adil dağılım kalmadı, adalet duygusu yok oluyor.. Özetle geleceğe dair ümitler gittikçe azalıyor.. Yazınız için sağolunuz..

    YanıtlaSil
  20. Mahvi Bey;

    Tarih boyunca yeni dünya düzenleri genellikle büyük savaşlardan sonra oluştu. (Westphalia süreci, İkinci Dünya Savaşı gibi)

    Veya Sovyetler Birliği' nin dağılması gibi kutup oluşturan küresel gücün çökmesi ile.

    Günümüzde küresel güçler arasında büyük bir savaş nükleer silahların varlığı nedeni ile mümkün değil.

    Uzun bir süre, belirsizlikler, dengesizlikler ve riskler ile dolu kaotik çok kutuplu düzensiz bir dünyada yaşayacağız.

    Uzun bir süre sonra belki de
    ABD'nin üretim kapasitesinin daha da azalması, daha da borçlanması, doların küresel para rezervi olma yeteğini kaybetmesi, teknoloji geliştirme savaşında geri kalması, ülkede gelir dağılımındaki adaletsizliğin daha da büyümesi, iç kutuplaşma ile iç cephe sorunları nedeni ile ve denizaşırı üslerden geri çekilmek zorunda kalması ile; özetle ABD'nin küresel güç olma yeteğini kaybetmesi ile yeni bir düzen başlayabilir.

    Saygılar Nejat Eslen

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Haklısınız Nejat Bey, bütün mesele ABD'nin bu gücünü ne kadar zamanda kaybedeceği ve ortaya çıkacak boşluğun nasıl ve kim tarafından doldurulacağında yatıyor.

      Sil
  21. Mahfi bey dün prens selman abd 1t usd yatırım yapacağını söyledi. Israil filistin savaşının dolaylı olarak araplara finanse ettirildiği aşikar. Kapitalizm her türlü parayı kullanırken. Bizim ortadoğu irkciligimiz neden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizim öyle bir ırkçılığımız yok. Cumhuriyetin ilk kuşakları Osmanlı'nın dağılmasında Arapların Osmanlı aleyhine İngilizlerle işbirliği yapması ve imparatorluğun yıkımından sorumlu tuttukları için Araplara kızarlardı o da sonraki kuşaklara miras gibi geçti. Ama önden öte bir ırkçılık söz konusu değil.

      Sil
  22. Artık kapitalizmin çöküşü geldi , sistemin devam edebilmesi için yeni bir dünya savaşına yıkıma ve yakılmasına ardından da yeni bir dünya lideri ülkeye ihtiyat vardır bu yeni dünya lideri ülke savaştan galip çıkan teknoloji üreten bir iilke olacaktır .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar emin olmayın, kapitalizm tam gidiyor derken bin bir surat gibi kılık değiştirerek gelir tekrar. Öyle gelir ki sosyalim geldi sanırsınız bir bakarsınız altından yine kapitalizm çıkar.

      Sil
    2. Mahfi hocam kanaatimce şirket sosyalizmi geliyor. Artık öyle şirketler var ki cok sayıda devletin gsyh 'sinden daha büyük. Şirketler büyüdükçe devletlerin de önüne geçer hale geldiler. Sosyal devlet yerini giderek sosyal şirket yapısına terk edecek bu gidişle. Ne dersiniz mahfi hocam?.

      Sil
  23. Hocam çok güzel, derin ve aynı zamanda sade bir anlatı olmuş. Geçmiş yazılarınız içinde geçerli olmaz üzere, beğendiklerimize kalp koyabileceğimiz, konu grubuna göre erişimin tasnif edildiği bir fihrist oluşturabilir misiniz? Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      O kalp koyma işini ben beceremiyorum açıkçası.

      Sil
    2. Siz de gönül koyun .

      Sil
  24. Hocam her zaman ki gibi kıymetli bir yazı olmuş. Çok teşekkür ederim.
    "Alt tarafı bir çiçek koklayıp, bir hayvan sahiplenip, birkaç insan tanıyıp sevip gidecektik dünyadan." ifadesi, yaşamın basit ama anlamlı yönlerini vurgulayan bir düşünceyi dile getirir. Bu ifade, insanların hayatın güzelliklerini takdir etmesi gerektiğini ve basit mutlulukların önemini anlatır. Yaşar Kemal, bu ifadeyi kullanarak, insanlığın karşılaştığı zorluklara ve olumsuzluklara rağmen, yaşamın güzelliklerini unutmaması gerektiğini vurgulamıştır.
    Sezai Karakoç ise "İnancın yarısı utançtır. Her şeyi tam olsa da utancını yitirmiş bir medeniyet, sağlıksızdır." demiştir.
    21.Yüzyılın 2.çeyreğine yapay zeka ile giriyoruz. Gelecek nesillerin insani değerlere de sahip çıkmasını dilerim.

    YanıtlaSil
  25. Hocam sürekli yeni fikirler üreterek optimize etmeye çalıştığınız düzen artık yeni güncellemeleri de kaldırmayıp çökme aşamasına geldi. İyilik, güzellik ve gerçeklik göz ardı edilemez. Bunlardan bir tanesi herhangi bir sistemden çıkarılırsa o düzenin yürüme şansı yoktur. Sizin savunduğunuz sermaye birikiminin "aç gözlülüğün" hazin sonu. Dünyanın kaynaklarının dünya nüfusuna yetmediği büyük bir yalandan ibaret. Bu kaynaklar dünyayı bilmem kaç kere yok edecek silahları yapmaya yetiyor ancak bir avuç insanı beslemeye mi yetmeyecek. İnsanlık et yemeyi bıraktığı anda bile müthiş bir zenginliğin içine düşecek. Ancak hırs ve aç gözlülüğün pençesindeki insan önce nefsinden kurtulmalı. Kemalat sadece düşünerek olmuyor. Vicdanın sesi yani ahlak ve estetik. Sırf zevk uğruna bir canlının hayatına kast eden insanın temellendirdiği yaşam kurgusu elimizdeki yetmiyor o zaman milyonlarca insanı öldürelim ile biter. Allah iyilik, güzellik ve gerçeklikten ayırmasın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben çocuktum bu düzen bozuldu artık çökecek deniyordu şu yaşlıma geldim hala aynı şey söyleniyor. Yukarıda yazdım kapitalizm kılık değiştirip geri gelmekte çok beceriklidir. O nedenle o kadar emin olmayın.

      Sil
    2. Bi de bunun kardeşi olan Amerika batıyor muhabbeti var.Babadan oğula nesil bunlar.

      Sil
    3. Zaten daha iktisat ilminin tanimlanmasinda sorun var. Sınırlı kaynaklarla sinirsiz insan ihtiyaçlarının karşılanabilmesi şeklinde temel tanimlama yanlıştır. Çünkü insan ihtiyaçları sınırsız değildir. Sınırlıdır. Tıpkı kaynaklar gibi. Kapital sahipleri salt tüketim ve borçlanmayı teşvik edici bir tanımlama yaptılar iktisat için.

      Sil
    4. Tanım öyle değil. Ekonomi bilimi; sınırlı kaynaklarla sınırsız ihtiyaçları değil sınırsız istekleri karşılama konusunda seçim yapmaya yardımcı olur. İnsanların ihtiyaçları sınırlıdır ama istekleri sınırsızdır.
      Kapitalizm, istekleri ihtiyaç haline dönüştürmeye çalışmakta ve bunda başarılı olmaktadır.

      Sil
    5. "İktisat, bilim değildir." diye yıllardır bağırıyorum, ama kimse beni ciddiye almıyor.

      Acaba bende mi problem var?

      Sil
    6. Eğer kimse sizi ciddiye almıyorsa bilim tanımını, özellikle de sosyal bilim tanımını bir kez daha okumanızda yarar olabilir.

      Sil
  26. Çok fazla nostaljik (geçmişe özlem duyan), melankolik bir yönünüz var Mahfi bey.

    Açıkçası;

    "Realizm"den kopup gideceksiniz diye kuşkuya kapılıyorum ara-sıra...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Bazen doğrusunu anlatmak, gerçeği vurgulamak için nostaljiye başvurmak gerekiyor. Özellikle bu post truth dünyada.

      Sil
  27. Teknoloji geliştikçe herşey değişti.önce üretim artı tüketmek için para arzı artırıldı..tüketikçe herkes mutluydu..bireyler şirkrtler devletler..iş öyle bir noktaya geldiki doygunluga ulaştı dünya burdan nasıl çıkar?tepedekiler aşagıdakilerin gelecek 10 yılını ipotek etmişti daha fazşamı borçlandıracaklar,borçları çevirmelerine imkan vereceklermi yoksa balayı bittimi devletler bu borç yükünün altından nasıl kalkacak..bu iş sadece yapay zeka üzerinden borsadaki teknoloji trendiyle idare edilebilirmi finasnal sistem küresel ölçüde risk altındamı milyon soru var aklımda ama sonunda gamover diyorum.yaşamak güzel nefes al müzik dinle yemek ye mutlu ol çünki kimsenin değiştirmeye güçünün yetmeyecegi kadar bozuldu işler...yıkıp yenisini inşaa etmek lazım bu bina destekle onarımla ayakta durabilecek gibi degil...saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet galiba bu gerçeği kabullenmek gerekecek: Game Over.

      Sil
    2. Hocam bu yoruma verdiğiniz yanıt ile benim yorumuma verdiğiniz yanıt çelişki içermiyor mu?

      Sil
    3. Hayır burada kastettiğim bu oyun un bittiği olgusudur. Kapitalizm bugüne kadar her biten ya da biter görünen oyunun ardından yeni bir oyun yaratmayı becerdi. Tabii bu sonsuza dek sürecek demek değil ama bir süre daha gidecek. Ama şunu da vurgulamalıyım: Her yeni oyun bir öncekinden daha kısa sürer oldu.

      Sil
    4. Hocam yanlış temel üzerinde doğru bina inşa edilebilir mi?

      Sil
    5. Edilir ama bir süre sonra çöker.

      Sil
  28. Hocam Genel Sağlık Sigortasına Cumhurbaşkanı'nın imzasıyla %100 zam yapıldı. 1 Aralıktan itibaren geçerli olacak ve Ocak'ta asgari ücret artarken tekrar artırılacak. Peki, asgari ücrete de %100 ve üzeri zam yapılır mı?

    YanıtlaSil
  29. 1-Ülkeleri yöneten Siyasetçiler ahlaksız egitimsiz ve nepotizme egilimli,
    2-Bu siyasilerin bürokrasisi de siyasilere benzer yapıya dönüşüyor
    3-Halk da yönetenlerin pastasından avanta kapma ümidi ile sıranın bir gün kendisine gelecegini sanmakta
    4-Yazılı-görsel medya da bu çürümeden payını almakta
    5-Akademi ve bagımsız yargının da kalitesi heryerde düşmekte
    6-Geçmiş yüzyıldaki suçörgütleri mafia-çete örgütlenmesi artık yeni dönem devletlerin kurumsal yapılarına klonlanmaktadır
    SONUÇ:21.YY iktidarları -ekonomik siyasi ideolojileri ne olursa olsun - ortaçag derebeylik-monarşi zamanına ,vahşi batı düzenini temsil etmektedir.
    Büyükbir küresel felaket-dünya savaşı,kıtlık,salgın,iklim krizi vb- yaşanana kadar dünya bu düzenden çıkması mümkün degildir.
    Son söz her şerde bir hayır vardır ve tarih tekrar eden sikluslardan oluşur çünki insanlar geçmişi unuttukları için ders almamakta ve tarih kendini yinelemektedir
    Bu iktidarları seçenler acaba kendim ettim kendim buldum derler mi?Hiç sanmıyorum çünki insan hatasını kabul etmez suçu kendi dışında arar o nedenle de iktidarlar felaketlere kadar devam ederler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru tespitler ama sonuçta bu siyasetçileri de bu halklar seçtiğine göre yalnızca siyasetçiler değil genel olarak insanlar bozuluyor, kalite düşüyor demektir.

      Sil
  30. Almanya ne kadar durgunluk dönemine girse de hayat şartları ve insanların refah seviyesi Türkiye'nin çok üzerinde bulunuyor. Almanya'da 2025 yılında 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı net 2900 Euro'dur. Saat başı 12,82 Euro ve haftalık 40 saatten, brüt en düşük aylık ücret ise 12,82 x 177,33 = 2222 Euro'dur. Eğer iki çocuklu bir ailede hem anne hem de baba çalışıyorsa 4. sınıf vergiye tabidir. Bu durumda net ücret 1500 Euro olmakta, ikisinin net toplam maaşı da 3000 Euro olup, 2900 Euro olan yoksulluk sınırını geçmektedir. Bunun yanında Almanya'da, çocuklar 18 yaşına gelene kadar koşulsuz çocuk parası ödenir. Bu rakam 2025 yılında iki çocuk için 255 x 2 = 510 Euro’dur. Dolayısıyla ailenin net geliri 3510 Euro olmaktadır. Böylece anne ve babanın en düşük ücretle çalıştığı bir aile, yoksulluk sınırını 610 Euro geçmiş olur. Ayrıca çocuk ödemesi 18 yaşından sonra kesilmez. Eğer çocuk işsizse ve iş arayan olarak kayıtlıysa 21 yaşına kadar, çocuk üniversite okuyor ya da mesleki eğitim görüyorsa da 25 yaşına kadar bu ödemeler devam eder. Bunun haricinde eğer aile dar gelirliyse çocuk başına verilen 255 Euro'ya ek olarak çocuk başına 297 Euro daha alabilir.

    Kısacası Türkiye'de iki çocuk dahil 4 kişilik ailenin tamamı asgari ücretle çalışsa da yoksulluk sınırını geçemezken, Almanya'da anne ve babanın en düşük ücretle çalışmasında bile yoksulluk sınırı 610 Euro aşılmaktadır. 610 Euro da 4. sınıf vergiyle en düşük net maaş olan 1500 Euro'nun %40'ına denk gelmektedir. Dolayısıyla Almanya'daki aynı şartları Türkiye için uyarlasak, haftalık çalışma saatinin 40 saate düşürülmesi ve yoksulluk sınırının 92547 TL olduğu Türkiye'de asgari ücretin de 57842 TL olması gerekmektedir. Çünkü ancak bu şekilde yoksulluk sınırı, 2 kişinin en düşük ücret aldığı yerde 1 kişinin maşının %40'ı kadar geçilerek Almanya'daki geçim koşullarına ulaşılmış olunabilecektir.

    Tüm bunları Almanya ile karşılaştırma yapabilmek için anlattım. Maalesef bir ülke halkını ve halkının refah seviyesini düşünerek geleceği planlarken, diğer ülke yani biz ise geleceği başarıyla planlayamadığımız için faturayı halka kesmekle meşgulüz. Nitekim geçen yıl yüksek enflasyonun sorumlusu asgari ücretli ilan edildi ve hedef enflasyona ulaşabilmek için asgari ücretliye düşük zam yapıldı. Ne var ki hedef enflasyona ulaşılamadı. O halde demek ki yüksek enflasyonun nedeni fakir fukaranın maaşı değilmiş. İnsanları açlık sınırının altına hapsetmek çözüm değilmiş. Bu tezinizin ve halk üzerindeki denemenizin çöp olduğu artık çok net bir biçimde anlaşılmış oldu. Bu yüzden başarısızlıklarınızın bedelini sürekli fakir fukaraya ödetmekten artık vazgeçin. Günümüz koşullarında iki çocuklu bir ailenin sağlıklı yaşayabilmesi için asgari ücretin en az 58000 TL olması gerekiyor fakat kimse sizden bunu yapmanızı beklemiyor. En azından asgari ücreti Ekim 2025 itibariyle tek kişilik yaşam maliyeti olan 37000 TL'ye çıkartın. Çünkü insanlar zaten evlenemiyorlar, çocuk da yapamıyor en azından hayatta kalabilsinler. Asgari ücreti yılın 4 çeyreğinde de güncelleyin. Böylece asgari ücret yıl boyunca tek kişilik yaşam maliyetinin altına düşmekten korunmuş olur. Bunun altı kabul edilemez çünkü bu, hem hayatta kalıp hem de barınabilmenin minimum sınırıdır. Halkı daha fazla ezmekten ve insanları açlık sınırının altına terk etmekten artık vazgeçin.

    Geleceği planlarken de kendi geleceğinizi planlama bencilliğinize artık son verin. Tamamen halkın refah seviyesini düşünerek geleceği planlayın. Çünkü siz gelip geçicisiniz ve fanisiniz. Bu yüzden Almanya'yı örnek alın ve Almanya'nın yaptığı gibi kurumsal düşünerek tüm mesainizi halkın refah seviyesini artırabilmeye ve bunun için de gerekli olan tüm adımları atabilmeye odaklanın.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Elbette Japonya'nın ve Almanya'nın durgunluğa girmiş hali bile dünyanın geri kalanından çok daha rahat ve kaliteli bir yaşam sunmaya devam ediyor. Ama bu, tıpkı İngiltere'de olduğu gibi artık geriye sarmanın işareti. 19'uncu yüzyılda İngilizlerin icat sayısı dünyanın tamamından fazlaydı. Bugün neredeyse hiç icat yapamaz durumdalar. Çin, 19'uncu yüzyıldaki İngiltere'nin yerini aldı. Her gün yeni icatlar çıkıyor ortaya.

      Sil
    2. hocam ağzınıza sağlık değerli bir yazı

      Sil
  31. Senelerdir hiç bir şey değişmemiş. Türkiye'de hukukun üstünlüğü yok ki, hukukçunun üstünlüğü var. Avukatlar mesela Amerika Birleşik Devletlerinde(ABD) epey vergi veriyorlar. Türkiye'de Diş Hekimi, Doktor muayenehanesine getirilen yeni vergiden Avukatlar muaf. Zaten yüzde 90'ı parayı elden alıyor ki vergi vermesin. Avukatlar Amerika'da ciddi miktarda vergi öderler. Özellikle kendi ofisi olan bir avukat, kazancının 3'te 1'ini, hatta Kaliforniya gibi yerlerde yaşıyorsa %40-45'ini vergi olarak devlete bırakabilir. Ancak "gider gösterme" (business expenses) konusunda ofis kirası, seyahat, yemek gibi masrafları vergiden düşerek bu yükü hafifletmeye çalışırlar. Türkiye'de de bunu yapıyorlar ama neredeyse hiç vergi vermiyorlar.
    Bakıyorum eski komedi filmlerine hiç bir şey değişmemiş . Dolap Beygiri(Şener Şen, İlyas Salman), Namuslu(Şener Şen), Zübük(Kemal Sunal) , Davacı(Kemal Sunal), Saygılar Bizden(Kemal Sunal), Yedi Bela Hüsnü(Kemal Sunal) Dürüst adamlar, eğitimli adamlar harcanıyor. Arazi mafyaları ve çeteler 6306 sayılı kanun ile afet riskini bahane edip çevre şehircilik bakanlığının ve tbmm'nin görevini ihmal etmesi ve savsaklaması sebebiyle gerek müteahitlere verilen vekaletnamelerin ve gerekse de sözleşmelerin kötü niyetle düzenlenmesi sebebiyle milletin malına çöküyorlar. 6306 sayılı kanun uygulamasındaki açıklıkları çete ve mafya avukatları ön protokollere sözleşmelere ve vekaletlere çok iyi uyguluyorlar. TBMM ve Çevre şehircilik Bakanlığı bu müteahitlere verilen vekalet ve sözleşmede bir türlü standartlaşmayı sağlayamadı. Teknik şartname ve kat planı , risk bölgesine göre, çok çesitli ve arsaya ve binaya özgü olabilir ama müteahite verilen vekaletname ve sözleşme standart olmalı yoksa daha çok Türk filmlerinde fakirlerin, yetimlerin malına çöken adamları konu edinen türk filmleri çekilir. Adamlar artık sağlam binalara göz diktiler 6306 sayılı kanundaki açıklıkları kötüye kullanıp karot aldırıp yıktırıyorlar ve fahiş ceza hükümleri içeren sözleşmeleri emeklilere, yaşlılara noterde imzalatiyorlar. İmzalamayanların payını uyaptan açık arttırmayla satıyorlar. Sonra da milletvekilleri, bakanlar kul hakkından, namazdan, islamdan bahsediyorlar ve cuma namazlarını kaçırmıyorlar. 6306 sayılı kanundaki bu yasal açıklıkları çetelerin ve mafyaların kullanmasıyla daha çok Gerzek Şaban(Kemal Sunal) izlemeye devam ederiz hem de bu defa gecekondular değil, Şener Üşümezsoy'un dediği İsanbul'un en sağlam zeminlerinde en sağlam yapılmış imarlı ruhsatlı binalar yıkılarak yetimlerin, emeklilerin paylarına çökmek isteyen çeteler mafyalarla. Ne çevre şehircilik ne de TBMM vekalet ve sözleşmede standardizasyonu sağlayamadı veya bilerek sağlamıyor. Anayasal güvence altında olan mülkiyet hakkı ihlal ediliyor 6306 sayılı kanunlardaki açıklar kötü niyetli avukatlar ve müteahitlerce kullanılarak. Aşağıdaki başlık yıllar önce ekşisözlükte açılmış yıl olmuş 2025 şimdi de değerli arsalardaki binaları karot ile kanunlardaki açıklıklarla yıktırtıp hukuksuz maddeler içeren sözleşmeleri ya zorla imzalatıp yada imzalamayanınkini uyaptan ucuza satınalıp mala çökmeye çalışıyorlar. Bakanlar milletvekilleri sonra çıkıp Türkiye hukuk devleti diyor. Türk Filmlerinde mala çökme konusu işlenmeye devam ediliyor hem de hemen her gün farklı bir şehirde farklı bir ilcede ve mahallede.
    https://eksisozluk.com/turk-filmlerinde-fakirlerin-arsalarini-alan-adam--1238847

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'de hukukun da hukukçunun da üstünlüğü yok. Senelerdir çok şey değişti. Türkiye hiçbir zaman düzgün bir hukuk devleti olmadı belki ama hiçbir zaman hukuktan bu kadar uzak bir devlet de olmadı. Türkiye'de yalnızca iktidarın ve ortaklarının üstünlüğü var artık.

      Sil
  32. Hocam,

    Öğretmenler gününüz kutlu olsun, sizi çok seviyoruz.

    === İşsiz (mezun) öğrencileriniz ===

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim, en kısa zamanda arzuladığınız işlere yerleşmenizi candan dilerim. Sevgiler.

      Sil
    2. Mahfi hocam

      Ben üniversite okuyamadım.

      Fakat, "Ekonomide Analiz" kitabınızdan çok şey öğrendim.

      Beni de öğrenciniz olarak kabul eder misiniz?

      Sil
  33. Hocam elinize sağlık. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Saygılarımla Fatih Demirtaş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim Fatih Bey. Sevgiler.

      Sil
    2. Ben teşekkür ederim Hocam. Siz yolu gösterdiniz .Şimdi bize düşen o yolda yılmadan yürümek. Saygılarımla Fatih Demirtaş

      Sil
  34. Öğretmenler gününüz kutlu olsun hocam. İyi ki varsınız!

    YanıtlaSil
  35. Hocam emeğinize sağlık, eksik olmayın.
    Sevgilerimle,
    Pınar.

    YanıtlaSil
  36. 2026 ve sonrası için kırmadan, dökmeden, gayet incelikli mesajlar içeren bir analiz olmuş. Umarım mesajı doğru alabilir, ülkeyi kurtaramasak da kendi adımıza gerekli tedbirleri zamanında alabiliriz. Aklınıza sağlık hocam. Saygılar.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Asgari Ücret 2026

İkinci Varlık Vergisi Faciasına Doğru

Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar