Eski Türkiye'den Bir Hoşgörü Anısı
1989 yılının Ekim ayıydı. ABD’deki görevimden (Washington Büyükelçiliği Ekonomi ve Ticaret Müşaviri) döneli iki gün olmuştu. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Kamu Finansmanı Genel Müdürü olarak atanmıştım. Daha doğrusu ABD’deki üç yıllık görev süremi tamamlama fırsatı bulamadan Ankara’ya çağırılıp genel müdürlüğe getirilmiştim. Turgut Özal Başbakandı. Özal, genel müdürlüğe atanma kararnamemi imzaladıktan sonra özel kalem müdürü beni arayıp makama çağırmıştı. Başbakanın yanında kardeşi ekonomiden sorumlu devlet bakanı Yusuf Özal da vardı. Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığı Yusuf Bey’e bağlıydı, dolayısıyla benim de bakanımdı. Odaya girdiğimde iki kardeş karşılıklı olarak koltuklarda oturmuşlardı. Ben girince ayağa kalktılar, elimi sıktılar ve kutladılar.
Yusuf Bey: “Efendim” dedi,
“Mahfi, Hazinede genel müdür yardımcısıyken ben biliyorsunuz Devlet Planlama
Müsteşarıydım ve bizimkilerle Hazineciler hep birlikte çalışırlardı. Mahfi’yi
oradan tanırım, sabaha kadar çalıştıklarına defalarca tanık oldum, çok iyi
yetişmiş bir teknisyendir, inşallah bu görevinde de çok muvaffak olacak” diye
cümlesini tamamladı. Turgut Bey: “Ben de senin hakkında çok iyi şeyler duydum.
Planlamacılar ve Merkez Bankacılar senin hakkında hep çok iyi şeyler
söylediler, kamu finansmanını ve kamu iktisadi teşebbüslerini iyi bildiğinden
söz ettiler. Yusuf Bey de seninle çalışmaktan memnuniyet duyacağını söyledi.”
“Sağ olun efendim, teveccühünüz”
dedim. Özal devam etti:
“Seni üç yıllık süren bitmeden
getirttik, umarım sıkıntı çıkmamıştır.”
Aslında sıkıntı çıkmıştı tabii. O
zamanın memur maaşları ancak geçinebilmeye yeterliydi. Oysa ABD’de daha yüksek
maaşım vardı, biraz birikim yapsam çok iyi olacaktı. Kızım daha küçüktü,
anaokuluna gidiyordu, o açıdan sorun olmamıştı.
“Estağfurullah efendim” dedim,
“devletin ihtiyacı varsa bizim sıkıntımızın önemi olmaz.”
İkisi birbirlerine bakıp
gülümsediler. Sonra Turgut Bey bana döndü:
“Bak Mahfi” dedi, “Hazine ile
Merkez Bankası arasında her zaman sorunlar olur, bu iki kurum birbiriyle pek
geçinemez, Hazine amirlik taslar, Merkez Bankası buna alınır, kavga çıkar. Alt
kademedeki memurlar da bu iki kurumun kavga etmesini pek sever, yazılara ağır
ifadeler yazarlar sen de tam okumadan aceleyle imzalarsın yazı karşı tarafa
gider, oradan da ağır bir cevap gelir haydi bakalım kavga çıkar. Onun için
senden ricam Merkez Bankası ve Planlama ile ilişkileri sevgi, saygı çerçevesi
içinde yürütmenizdir. Bu konuda sana güveniyorum.”
Bu dediğini çok iyi anladım. Bu,
kamu kurumları arasında oldukça yaygın bir şeydi. Kim kime arz edecek, kim kime
rica edecek bunlar çok önem verilen şeylerdi. Bazen bu hitap şekilleri nedeniyle
kavgalar çıkardı. Yıllar önce Ecevit ile tanık olduğum durum geldi gözümün
önüne. Ecevit Başbakanken bile bakanlıklara yazdığı yazıları arz ederim diye
bitiriyor, bu saçma makam düzeyi tartışmasını en tepede çözmeye çalışıyordu.
“Merak etmeyin efendim, elimden
geleni yaparım” dedim ve veda edip ayrıldım.
Aradan 20 – 25 gün geçti. Özal
Cumhurbaşkanı olarak seçilmiş ama henüz mazbatasını alıp göreve başlamamıştı. Elimizde
acele imzalanması gereken bir kararname vardı. Özal’a Başbakan olarak imza açılmıştı.
Eğer bu aşamada imzalanmazsa yeni başbakan atanması beklenecek, işler
uzayacaktı. Başbakanlık Özel Kalem Müdürünü aradım ve durumu anlattım, bana bugün
başbakanlık konutunda olacaklarını, oraya gelmem gerektiğini
söyledi. Tereddüt ettim, başbakan evinde dinlenirken oraya gitmek doğru
gelmiyordu bana ama yapacak bir şey de yoktu. Çaresiz gittim. Özel kalem müdürü
beni salona aldı, içeriye gidip Özal’a haber verdi, sonra gelip “koridorun
sonundaki odada sizi bekliyor” dedi. Koridoru yürürken dikkatimi çekti; karşılıklı
duvarlarda çeşitli tarihlerdeki Gırgır ve Fırt Dergilerinin kapakları
çerçevelenmiş olarak asılıydı. Gırgır ve Fırt Dergileri o zamanlar en önde
gelen mizah dergileriydi ve kapaklarında çoğunlukla parti liderleriyle ama en
çok da başbakanla dalga geçen karikatürler olurdu. Yürürken şöyle hızlıca
baktım, hepsi Özal’la ve aile bireyleriyle dalga geçen, bazıları oldukça sert
karikatürlerdi. İçeri girdim. Özal masasında oturmuş çalışıyordu. Beni görünce
“gel gel otur şöyle” dedi. Cumhurbaşkanı seçilmesinden dolayı kutladım. Bana
kamu finansmanının nasıl gittiğini sordu, bir süre bütçe açığı, enflasyon
ilişkisi üzerine konuştuk. Sonra ben kararnameyi uzattım ve “efendim size
başbakan olarak imza açılmış son kararname bu, biraz da acil, imzalarsanız
işleme koyacağız” dedim. Şöyle bir göz attı “biliyorum bu konuyu” dedi ve
imzaladı. Ben izin istedim, kalktım, o da kalktı elimi sıktı. “Koridordan
geçerken Gırgır ve Fırt Dergisi kapaklarını gördüm, oraya astırmanız hem
tuhafıma hem de hoşuma gitti” dedim. Güldü, “gel gel bak sana bir tanesini
göstereceğim o çok komik” dedi, önüme düştü karikatürlerden birinin önünde
durdu bir yandan kahkaha atarak bir yandan da bana “şuna bir bak” dedi. Baktım,
Özal ailesiyle dalga geçen oldukça sert bir karikatürdü. Benim için böyle bir
karikatür yapılmış olsaydı hoşuma gider miydi bilemedim ve Özal’ın bu
karikatüre gülmesine çok şaşırdım.
Müsteşarlığa dönerken yol boyunca
elimdeki kararnameyi falan unutup kendisiyle dalga geçen bu dergilere
gösterdiği hoşgörü üzerine uzun uzun düşündüm.
Özal’ın çok sayıda beğenmediğim,
eleştirdiğim düşünceleri, kararları ve uygulamaları vardı. Bunların bir
bölümüne ilişkin eleştirilerimi görevde olduğum sırada da dile getirdim, hatta bunları
kamuoyuna da açıkladım, basında yer aldı. Uygulamada beğenmediğim, eleştirdiğim
yönler olmasına karşın niçin daha o aşamada istifa edip ayrılmadığım sorusunun
yanıtı o duvarlara asılı karikatürlere gösterdiği hoşgörüdeydi aslında. Özal, başbakanken de cumhurbaşkanıyken de eleştirilerimize
hoşgörüyle yaklaşır, kendi dediğini yapmadan önce bizi ikna etmeye uğraşır, bazen
bizim dediğimize hak verir, yapmayı kararlaştırdığı şeyden vazgeçerdi. Ben
Demirel zamanında yöneticilik yapmadım ama benzer yaklaşım Demirel için de
anlatılırdı.
İnsanlar hata yaparlar, yanlış da
yapabilirler ama eleştiriye açık olmak başka bir düzeydir, karşınızdaki size
hoşgörüyle yaklaşıyorsa onun düşüncesine katılmasanız bile siz de ona daha
anlayışla bakarsınız.
Mahfi hocam, Özal kendisi hakkindaki karikatürlere hosgörü ile yaklasiyordu ama isciye hicde öyle hosgörülü degildi... Belki biliyorsunuzdur, Afsin Termik Santralini Foster-Wheeler adli Amerikan firmasi insa etti. Bu firma daha sonra Afsin Termik'te calisan Türk iscilerini Aruba adasindaki rafineri insaatina götürdü. Bu firma Aruba adasina götürdügü Türk iscilerine maas ödemedi, isciler grev yapti, Özal'dan yardim istediler ( Özal o sira basbakandi) Özal iscilerin hakkini koruyacagi yerde firmanin tarafini tuttu, iscilere baski yapti, isciler ac kalip yurda dönmek icin Katolik misyon'dan yardim alma zorunda kaldilar...Iste böyle günlerde gördük...
YanıtlaSilEvet bu da eleştirdiğimiz yanlarından birisiydi.
SilSizler gibi ekonomistler;
SilCumhurbaşkanı;Nas nas diyerek ekonomiyi batırıken;hiç sesiniz çıkmadı.Onun için sizler ne anlatsanız boş.Biraz cesaret gösterip ekonomik doğruları söyleyebilirdiniz.Cumhurbaşkanı belki sizlerden etkilenip yalmış yapmazdı,ülkede ekonomik kaosa girmezdi.
Adsız 21:28 Şu blogda yazdıklarımı bırakın okumayı sadece bir göz atsanız bu ahmakça yorumu yazmazdınız.
SilHocam , basit bir eleştiri yaptım.Neden hakaret ettiniz? Size saygımız büyük, ama sadece o dönemde hükümete daha yoğun bir baskı yapabilirdiniz diye düşüüyorum.
SilKusura bakmayın ama o dönemde benden daha fazla baskı yapan olmadı. Bunu izlemediyseniz ve burada "baskı yapsaydınız" derseniz ben de bunu yazmak zorunda kalırım.
SilBen, savunduğunuz değerler itibariyle, sizin daha eleştiriye açık olduğunuzu düşünmüştüm. Sağlık olsun.
SilSizin yaptığınız bir eleştiri değil sevgili kardeşim, siz bu iktidarın yaptığı ekonomik hataları, yanlışları en yoğun biçimde eleştirmiş olan bir kişiyi "eleştirseydiniz" diyorsunuz ve sanki eleştirmemişim de ülke o yüzden ekonomik kaosa girmiş gibi suçluyorsunuz. Faiz indirimi yanlışını pek çok kişi eleştirdi ama benden daha sert ve sürekli eleştiren olmadı. O nedenle bu suçlama bana yönelik en yanlış suçlamadır ve ben buna tepki gösteririm.
SilYine de ahmak demeniz gerekmezdi. Kırıldım ama size saygım eksilmedi.
SilSize ahmak demedim, yorumunuza ahmakça dedim, ikisi aynı şey değil. Zaman zaman biz de ahmakça yorumlar yapıyoruz. Ama yanlış anlamaya neden olduysam özür dilerim. Sevgiler.
SilRahmetli Bedri Koraman o Özal karikatürlerini çizerdi.
YanıtlaSilNur içinde yatsın,Bedri Koraman'ın kendisi değil ekibindeki çıraklar karikatürleri çiziyordu. Bedri Koraman ana fikri ve hikayeyi veriyordu, sonra içlerinden seçerek dergide kendi adı altında yayınlıyordu.Zamanında Gırgır dergisinde kısa bir çalışma dönemi geçirdim .
Sil15:36 Neden böyle bir yalan uydurma ihtiyacı hissettiniz?
SilSayın hocam hem Demireli hem Özali tanımam kişiliklerini de bilmem.
YanıtlaSilAma eski siyasi tarihi okuyan biri olarak şunu gördüm. Hem Demirel hem Özal Amerikanın Türkiyedeki temsilcisi.
Bülent Ecevit in bağımsızlığı sandığımızdan daha büyükmüş.
Saygılar.
Adsız22 Temmuz 2025 12:53 Size katılıyorum.Bağımsızlık seçim sandığından daha büyüktür.
SilAtatürk'ten sonra Türkiye'nin hiçbir dönemi ABD'den bağımsız olmadı. Ecevit'in iktidarda olduğu kısa dönemde bazı çıkışları olsa da bunu tam olarak bağımsız politika izlemek diye tanımlamak pek mümkün değil.
SilHer kurumda eleştiri ve muhalefet birimi olmalı. Özel veya resmi kurum fark etmez.
YanıtlaSilEleştiri kamuoyundan, basından, üniversiteden, sivil toplum kuruluşlarından hatta eğer liyakat sahibi insanlardan oluşuyorsa bürokratlardan gelir. Eğer onlar eleştiri yaptığından cezalandırılıyor ve o nedenle sessiz kalıyorlarsa o toplum demokrasiden uzak demektir.
SilÇok güzel anılar. Paylaşımınız için teşekkür ederiz hocam.
YanıtlaSilAncak o dönem değerlendirilirken bir husus gözden kaçırılıyor. Dönemin iktidarları tam güç sahibi değillerdi. Ordunun gölgesi ve korkusu altında görev yapıyorlardı. Muhalefet de, medya da , STK'lar da , halk da bunun farkındaydı. O yüzden siyasilere eleştiriden, hakaretten çekinilmiyordu. Demirel ve Özal gibi figürlerin bu "engin" hoşgörülerinin altında hep bu gerçeklik yatıyor. Karakter itibariyle ya böyle oldukları için iktidar olmalarına müsaade ediliyor ya da durumun farkında olarak kendileri böyle yumuşak bir karaktere evriliyorlardı.
Doğru tespit.
SilBu konuda bir başka tespitiniz vardı. X'de yazmıştınız. “Türkiye’de bürokrasiyi, yargıyı, üniversiteyi ayakta tutan gücün ordu olduğunu anlıyorum. Ordu zayıflayınca yargının, bürokrasinin ve üniversitenin çöküşü de ardından kendiliğinden geldi” Ben bu görüşünüze katılıyorum.
SilKeyifle takip edip bir blog. Elinize sağlık.
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilÜstad gene döktürmüş.
YanıtlaSilSağ olun.
SilÖzal çok saygın bir devlet adamıydı. Babam, DPT günlerinde kendisiyle teşrik-i mesaide bulunmuştu. Anlattığına göre Türkiye'nin petrolü olmadığı için stratejik bağımsızlığa sahip olamayacağını ve müttefiklerine sırtını çevirip kendi bildiğini okuyamayacağını, bu yüzden ABD ve Batı ile çok daha derin bir ilişki ağı kurulması gerektiğini savunurmuş.ABD'ni şemsiyesi altında Türkiye'nin hem ekonomik ,hem de demokratik atılım hamlesi gerçekleştireceğine inanırmış. İktidarında da bu politikaları harfiyen uyguladı. Baba Bush'la çok yakın ilişkileri vardı.Saddam'ın devrilmesinde ,Kuzey Irak'ın ve tüm Irak ülkesinin özgürleştirilmesinde çok önemli bir rol oynadı.Allah rahmet eylesin.
YanıtlaSilpetrolü olmak bağımsız olmaya yeter mi diye soran yok mu? :))) pek ayağı yerden uzak ve doğruluğu olmayan bir yaklaşım..
Silİnsanlara hakaret eden, küçük düşüren mizaha ben mizah demem. Herkesin kendi görüşüdür ama karikatür ayağına, sanat ayağına insanlara hakaret edip sonra da buna saygı beklenmesi benim tuhafıma gidiyor. Eleştirel mizaha sonuna kadar evet ancak yapılan sanat değil. Diğer taraftan rahmetli Özal'ın Devlet işleri ile ilgili ben ne dersem o yaklaşımında olmaması, isteklerini yerine getirmeyenlere sende metal yorgunluğu var deyip iplerini çekmemesi umarım bugünkü idarecilere de örnek olur.
YanıtlaSilMurat Bozdoğan yanlış düşünüyorsun. Özgür bir ülkede her şeyin mizahı yapılabilmelidir.
SilAdsız22 Temmuz 2025 16:07 Haklısınız .Ama %100 özgür bir ülkede yaşamıyoruz. Bu ülkenin koşullarına göre hareket edilmesi gerekir.
SilHocam bir süredir yazılarınızda Eski Türkiye'yi övüyorsunuz? Biraz da o dönemin krizlerinden, açlık ve işsizliğinden, terör ve güvenlik sorunlarından, sağlık sisteminden bahsetseniz daha gerçekçi bir tablo olmaz mı?
SilSevgili Murat Bozdoğan "bu ülkenin koşullarına göre hareket edilmesi gerekir" dediğiniz anda maalesef demokrasi biter. Hareket edilmesi gereken kalıp evrensel anlayıştır.
SilEski Türkiye'yi zamanında o kadar eleştirdik ki şimdi dönüp bugünle kıyasladığımda haksızlık ettiğimi düşünüyorum. Bu yazıları yazma nedenim de o zaten. Biz o zamanları beğenmezdik şimdi bakıyorum da meğer onlar iyi zamanlarmış.
SilSayin Mahfi Bey,
YanıtlaSilCok onem verdigim bir konuya deginmissiniz. Elestiriye acik olmak ve farkli goruslere saygi duymak. Ben bunu egitim sistemimize bagliyorum; maalesef test kulturunde buyuyunce herkez aklinda kendi sectigi “secenegi” dogru olarak goruyor. Halbuki yurt disinda lise egitim sistemi bir konu hakkinda arguman olusturma, arti/eksi gordugun noktalar uzerine yazi yazma uzerine insa edilmis. Boyle olunca o yastan cocugun karsisindaki kisiyi dinleme ve gorusune saygi duyma kulturu gelisiyor. Bir de liselerdeki munazara klupleri (debate clubs) cok onemli bu kulturu yerlestirebilmek icin.
Bunlar olmayinca ulkemizdeki aksam “tartisma” programlarindaki manzaralarla karsilasiyoruz maalesef.
Saygilar,
Teşekkürler.
SilHocam ben de cumhurbaşkanıyla bir anımı paylaşmıştım.Neden sansür uyguladınız?
YanıtlaSilSizin yazdığınız bir anı değildi. Adınızı, o dönemde hangi görevde olduğunuzu ve cumhurbaşkanıyla ilgili anınızın hangi olay veya olaylarla ilgi olduğunu yazarsanız o zaman anı olur ve ben de memnuniyetle yayınlarım.
SilO zaman kalsın. Siz beni afişe etmek istiyorsunuz sanırım.
SilHiç ilgisi yok, hayatımda kimseyi afişe etmeye uğraşmadım. Ama filanca da eleştiriye açıktı, bizleri dinlerdi diye anonim bir gönderi yaparsanız o anı olmaz. Ben nasıl bir anıya adımı koyuyor zamanı ve olayı veriyorsam aynı şeyi sizden de beklerim. Öte yandan ben bir anımı paylaşırken korkmuyorsam sizin de korkmanız için bir neden göremiyorum.
SilAma korkuyoruz hocam.Dışlanmaktan , mahalle baskısına maruz kalmaktan.İktidar lehine olumlu küçük bir şey bile söylesek seküler cenahta ötekileştiriliyoruz hemen.
Sile kendi mahallende kal ozaman sabah akşam sekülarizm eleştirisi yapıp sekülerlerin dışlamasından korkuyorsun bu ne yaman çelişki
Silhttps://www.atillakopruluoglu.com.tr/wp-content/uploads/2023/05/FB_IMG_1685432883824.jpg
YanıtlaSilMahir bey selamlar ..
YanıtlaSilZaman zaman anılarınızda yer vermiş olduğunuz naif hatıralar acaba o dönemin insanlarının naifliğinin ve toplumsal edep seviyesinin bir yansıması mıydı.. Çünkü insanlar her zaman yöneticilerin,amirlerinin insani ve güzel taraflarını görmek isterler.Şimdiki insanlar acaba bu tür lâtif halleri görseler kıymetini takdir edebilecek durumdalar mı.. Yoksa bu sertleşmiş asırda bu türde davranışlar zayıflık mi addedilir?
Bu dediklerinizin hepsi mümkündür. Çünkü zaman değişiyor, insanlar değişiyor, algılar değişiyor. Ama birileri hoşgörüyü zaaf olarak görecek diye hoşgörüden vazgeçtiğimizde uzlaşma yolları da kapanmış oluyor. Bu işin dengesi de böyle sanırım. Sevgiler.
SilHocam yorumu dikkate alıp, ayrıntılı cevap verdiğiniz için teşekkür ederim.
Silİsmini yanlışlıkla Mahir diye yazmışım , kusura bakmayın Mahvi Bey.
SilBu daha da yanlış oldu ama önemli değil 😄
SilFakir ama mutlu, Eski Türkiye'de kuyruklar derken bu aralar "eski Türkiye" ye fazlaca değinir oldunuz, nedendir?
YanıtlaSilKör ölür badem gözlü olur.
SilO günler de öyle çok iyi değildi tabii, bir sürü sorun yaşadık ama bugünleri görünce onlar iyiydi der ve özler olduk. Ondandır.
SilHocam yazdıklarınızı okurken içimi korkunç bir özlem kaplıyor..
YanıtlaSilAynı şey bana da yazarken oluyor.
SilMerak ettiğim husus şu:
YanıtlaSilMahfi bey eleştirilerini ve uyarılarını ilettiği zaman; bunları "direkt" yapmak yerine, "endirekt" yöntemlerle yapıyor, semboller & simgeler kullanmayı tercih ediyor, geçmiş yıllardaki örnekleri hatırlatarak bugünlere uyarılarını dile getiriyor.
Fakat "hayat", çoğu zaman, "direkt" olmayı şart koşar. Bazen öyle anlar gelir ki; "endirekt" konuşmayı kendiniz bile istemezsiniz, zaman kaybı olduğunu, geçmişi sürekli yâdetmenin artık faydasız olduğunu düşünürsünüz.
• "Türkiye Cumhuriyeti" mi?
• "Türkiye Birleşik Devletleri" mi?
Şu an bu iki soru açık açık dile getirilmese de, bu iki sorunun ülke gündeminde açık açık tartışılacağı anlar yaklaşıyor, çok uzak bir gelecekte değil üstelik. Ben diyeyim birkaç hafta içinde, siz deyin birkaç ay içinde; bu iki soru, eninde-sonunda gündeme gelecek.
Mahfi bey, işte "o an", ne cevap verecek?
Her yazarın kendine göre bir tarzı vardır, benim tarzım da budur. Çünkü ben kişilerle değil sistemle uğraşırım.
SilGaliba fark edemiyorsunuz Mahfi bey:
Sil"Sistemler" kendi kendine olmaz.
Sistemleri "insanlar" yapar, yaşatır veya bozar.
Ben kendiliğinden olur sanıyordum hay Allah.
SilMahfi Bey , neden dalga geçiyorsunuz? Ben de bildiğinizi biliyorum.
SilBence siz dalga geçiyorsunuz.
SilÖzal’ın Federasyon düşüncesi BOP’un çekirdek düşüncesini (anadolu federasyonu düşüncesi ,apo için söyleyin o yaramaz çocuga diyerek mesaj göndermesi,Abd nin baba bush zamanında ırak’a yaptıgı ilk harekata destegi ve kuzey ırak’tan kürt akınına izin vermesi ,çekiç güçü türkiye’de konuşlandırarak ırak kürdistanının temelini atması ) benimsemesi,benim memurum işini bilir diyerek rüşveti normalleştirmesi,ailesini siyaset dışında tutamaması ,dincilerin bürokraside kadrolaşmasını saglaması gibi bugünlere uzanan devletteki çürüme ve çöküşde büyük katkısı oldugu yadsınamaz bir gerçektir.Hoşsohbet olması ,toleranslı olması gibi şahsi özellikleri ,karakteri ile devlet yönetimindeki karar ve yönlendirmeleri ile ülkeyi götürdügü yer apayrı şeylerdir.Tarih ülkeyi aldıgı ile bıraktıgı zamanda ülkeye kazandırdıkları ve kaybettirdikleri ile degerlendirecektir.Henüz kısa zaman geçmiş olmasına ragmen benim düşüncem faydasından çok zararı ,kısa dönem faydalar yanında uzun vadede büyük kayıplar yaratan bir politikacı idi.Ekonomide atılımlar yaptıgını söylerken iktidarın 5.yılında ekonomik kriz nedeni ile 1989 yerel seçimlerinde oyu %22 ye düştü.Rivayet odur ki kendisi seçim gecesi erken seçime gitmeyi düşünürken eşi ve ailesinin kasımda kenan evren’in cumhurbaşkanlıgı bitecek TBMM de anap çogunlugu ile cumhurbaşkanı seçilme şansın var baskısına teslim olup cumhurbaşkanı oldu ve 4. Yılında vefat etti.Acaba 89 da erken seçime gitseydi tarih hem Özal için hem de Türkiye için nasıl olurdu?Tabii tarih faraziye üzerine kafa yormaz ama erken seçime gitseydi demokrasimizi geliştirmiş olacagı ve demokrat bir kişi olarak anılacagı konusunda da şüphe olmazdı.
YanıtlaSilBu saydıklarınız benim de enine boyuna eleştirdiğim yanlarıdır Özal'ın. Ve maalesef bugünkü yaygın ve yanlış Osmanlı özleminin tohumları da o dönemde atılmıştır. ben bu yazımla Özal'ın yaptıklarının doğru olduğunu anlatmadım zaten. Anlatmaya çalıştığım şey bugün yitirdiğimiz hoşgörü kurumunun o dönemde var olduğuydu.
SilEvet ama hoşgörülü, tonton dede imajı çizdiniz.
SilHoşgörülü olması benim görev yaptığım sırada da onu eleştirmeme engel olmadı. Bu blogun Hakkımda başlıklı bölümünde yer alan gazete örneklerine göz atarsanız eleştirilerimi görürsünüz.
SilMahfi bey eleştirinin dozu ney bilmiyorum da günümüzde insanlar birbirine sin-kafli kufurler ediyor. Bunuda eleştiri olarak kabul etmemizi bekliyor. Diğer taraftan sosyal medyanın etkisi çok fazla.
YanıtlaSilEleştiri hakarete dönüşmemeli. Onu önlemenin yolu da mahkemelerin hızla karar verebilmesini sağlamak olmalı, sansür değil. Aksi takdirde her eleştiri hakaret kapsamına sokulabilir.
SilBen Eski TR yi bütün kurumlarıyla ÖZLÜYORUM!
YanıtlaSil👍
SilJİTEM'i, Özel Harp Dairesi'ni de özlüyor musunuz?
SilÖzlemiyorum çünkü onlar farklı adlarla devam ediyor zaten.
SilYazılarınız bizim yaşadığımız "eski Türkiye'yi" çok güzel anlatıyor, o dönemle ilgili anılarımı canlandırıyor. Teşekkürler. AÇ
YanıtlaSilSağ olun.
SilHocam zaman gibi insanlıkda geçip gidiyor.
YanıtlaSil"Ekonomik kriz" var mı? / yok mu?
YanıtlaSilTürkiye'de otomobil satışları artıyor. Kriz olan ülkede, araç satışları hızla düşer. Aksine Türkiye'de araç satışları rekor üstüne rekor kırıyor. Üstelik, fahiş Ö.T.V. oranlarına ve zorlaştırılan kredi imkânlarına rağmen araç satışları artıyor!
Aşağıda, yıllara göre satış adetlerini paylaşıyorum.
"Otomobil ve hafif ticari araç satışları"
"Yıl" = "Toplam satış" adedi:
2010 yılı = 760913 adet
2011 yılı = 864439 adet
2012 yılı = 777761 adet
2013 yılı = 853378 adet
2014 yılı = 767681 adet
2015 yılı = 968017 adet
2016 yılı = 983720 adet
2017 yılı = 956194 adet
2018 yılı = 620937 adet
2019 yılı = 479060 adet
2020 yılı = 772788 adet
2021 yılı = 737350 adet
2022 yılı = 783283 adet
2023 yılı = 1232635 adet
2024 yılı = 1238509 adet
2025 yılı ilk 6 ay = 607977 adet
2025 yılında = 1,3 - 1,4 milyon toplam satış bekleniyor.
Sonuç:
Türkiye'de "ekonomik kriz" yok!
Türkiye'de 32 milyon otomobil var. Nüfus 90 milyon. Demek ki sizin hesabınıza göre toplumun üçte biri için kriz olmasa da üçte ikisi için kriz var.
SilHalktan itiraz gelmediği sürece, "ekonomik kriz" yok.
SilBunu artık anlamamız lâzım.
Halkı hapisle, cezayla korkuttuğunuz sürece halktan yeterli itiraz gelmez. Önce bunu anlamamız lazım.
SilEkşicilerin kopyala yapıştır kriz soruları burada yayınlanmamalı,onlar ekşi çöplükde saçmalamaya devam etsinler.
SilÖyle yaparsak eğitilemeden kalıyorlar yalnız.
SilHocam ümitsiz vakalar her daim olcaktır.
Silekonomik kriz yoksa bu akapanın oylar niye 20 lere düştü
SilYazınızı büyük bir keyif ve biraz da hüzünle okudum. Hoşgörünün bir kültür meselesi olduğunu, mizaha tahammülün de toplumsal sağlığın turnusolü olduğunu bir kez daha fark ettim. Eskiden bir söze gülünür, bir espri üzerine düşünülürdü. Şimdi ise önce alınmak, sonra da linç etmek âdet oldu.
YanıtlaSilBir zamanlar Genco Erkal, “Bir Delinin Hatıra Defteri”ni sahnelerken insanlar politik eleştiriyi sanatın büyüsüyle kavrar; şimdi aynı metin sosyal medyada “kışkırtıcı içerik” sayılıyor. Haldun Taner, “Keşanlı Ali Destanı” ile hem güldürmüş hem düşündürmüştü; ama bugün aynı eleştiri tonu bir tweet’e sığmaz hale geldi. Ne İlhami Algör’ün kırılgan mizahına, ne Ece Ayhan’ın sivri diline tahammül kaldı.
🙏
Silİnsanoğlu ne kadar çabalarsa çabalasın mükemmele ulaşamıyor, akademide iş dünyasında sosyal hayatta ne kadar uğraşırsa uğraşsın illaki bir yerlerden eksiklikler çıkıyor, iyi bir yöneticinin sorumluluk sahibi disiplinli olması beklenir fakat hayatın bu yanını idrak edip yeri geldiğinde kendiyle dalga geçebilen insanlar duayen oluyor kanaatimce, Özal Demirel bu yönü olan insanlardı
YanıtlaSilÖzal Elektrik İşleri Etüd idaresinde çalışırken özhakiki Elektrik Mühendisi olarak Türkiye genelinde hiç bir yerde trafolar patlamazdı. Geçtiğimiz hafta ve bu hafta çok fazla yerde , Hatay, Muğla ve daha bir çok yerde dağıtım şirketlerinin çalıştırdığı trafolar, mühendislik tamamlama yasasıyla(hakan şükrün meclise teklif verip çıkarttığı yasa) uyduruk sınavlarla teknisyenden, teknikerden, öğretmenden uyduruk sınavlarla mühendis yapılanlar ve torpil ile işe girenler sebebiyle patlamaktadır ve Orman yangınları da çıkmaktadır. Ormanda yanan arılar, kuşlar böcekler ve ağaçlar bu yasayı çıkartanlara beddua etmektedir.
YanıtlaSilElektrik İşleri Etüd Dairesinin görevi trafolar falan değildi ki.
SilBaraj , hidroelektrik santralleri ve yenilenebilir enerji projeleriyle ilgili etüd, fizibilite ve verimlilik çalışmaları yapar, mühendislik ve projelendirme hizmeti verirdi.
Trafo Elektrik Dağıtım Genel Müdürlüğü'nin alanıydı.
Özlenen eski TÜRKİYE şimdi ise ütopya
YanıtlaSilHocam öncelikle bu güzel anıyı bizlerle paylaştığınız için teşekkür ederim. Ancak merak ettiğim bir husus var. Anılarınızda size söylenenleri, bunlara karşı cevaplarınızı ve tavırlarınızı çok spesifik ve net bir şekilde; üzerinden 35 sene geçmesine rağmen; hatırlayabiliyorusunuz. Bunun sebebi gerçekten çok güçlü bir hafızaya sahip olmanız mıdır yoksa bir günlük veya anı defteri tutuyor olmanız mıdır acaba? Sağ olun.
YanıtlaSilBunların bir bölümünü Light Günlük (1999 tarihli) adlı kitabımda yazmıştım zaten.
SilKıymetli Hocam, Gırgır dergisinin kapağında fiyatı yazardı. 10 Turgut , 15 Turgut...diye.. Kapağın etrafında da Turgut Özal'ın kafaları olurdu. Ben de o zamanları unutamıyorum. Ayrıca 90'lı yıllarda televizyonda Plastip Show adında mizah programı yapılmıştı. Demirel,İnönü,Mesut Yılmaz, Tansu Çiller'in kuklaları olurdu... Hoşgörü yıllarıymış meğerse o yıllar.... Sevgiler ve saygılar sunarım. Çağlar Arman
YanıtlaSil🙏
SilMerhaba, Bende bir Özal hikayesi anlatayım. Genç bir kadın olarak İstanbul'da çok araba kullandım. Bir gün arkadaşımla neşeyle sohbet ederken Yenikapı alt geçidinde Özal'ın birkaç arabadan oluşan kortejinin içinde, onun arabasının yanında bulduk kendimizi. Kortej polisi bana dur dedi. İyi de trafikte duruyoruz zaten yan taraf duvar nereye gitçem dedim. Özal kendi arabasından el sallayıp gülüyordu bize. Biz de ona güldük el salladık. Camı açtı bizi takip edin bunlar hızlı gidiyor, nereye gidiyorsanız rahat gidin diye korteje kattı bizi. Bir daha böyle bir Türkiye olmadı.
YanıtlaSil😀
SilÖğrenerek ve eskileri yadederek sizi hep izliyoruz ve o eski günleri özlemle anıyoruz. Otokrasi artık anlattığınız hiçbir duruma izin vermiyor. Gülümsemek, mizah hoşgörüsü ve diğer herşey tarihte kaldı. Ve bu günler daha iyi günlerimiz... Yazınız için sağolunuz...
YanıtlaSil🙏
SilO zamanlar dünya da farklıymış. Bakınız Ajda Pekkan İran Tahran da (1977) konser vermiş, konserde söylediği Fransızca şarkı:
YanıtlaSilhttps://youtu.be/avbph-OkyWc
Link çalışmıyor.Hangi şarkı yazar mısınız?
SilSayın Adsız 15:48,
SilYukarıdaki video başlığı: "Ajda Pekkan İran Tahran konseri (1977)"
Şarkı fransızca, youtube da bu başlıkla arayabilirsiniz.
Şarkının Türkçesi ise : Baksana Talihe.
Mahfi Hocam rahmetli Özal'ı siyasilere örnek olacak şekilde andığınız için teşekkür ederim...Sevgi ve saygılarımla...
YanıtlaSilHocam , sanırım bu blogu tekrar gözden geçirmeniz , belki farklı bir platforma taşımanız gerekiyor artık. Üzülerek görüyorum ki yorumların en az yarısı troll yorumlar. (Sadece bu yazı değil , diğer yazılarda da) Muhtemelen aynı kişi (ya da kişiler) farklı isimlerle ya da anonim olarak bu yorum sayfasını işgal etmiş durumdalar. Bu platformun en güzel yanı, sizin her samimi soruya aynı samimiyet ve ciddiyetle cevaplar vermeniz ve karşılıklı bir etkileşim oluşmasıydı.Ama twitterdaki troller bunu da elimizen alıyor ne yazık ki.
YanıtlaSilYeni blog açsak oraya da gelirler. Terbiyesizlik sınır tanımıyor.
SilT.Özal'ın "Anayasa bir defa delinmekle birşey olmaz" demesi ve halk arasında çocuklara harçlık vereceği zaman TL değil dolar vermesini
YanıtlaSilhiçbir zaman normal bir çerçeveye sığdıramadım. YIL 1987-88
DPT koridorlarında asker arkadışım ile karşılaştım, odasına davet etti, odada karşılıklı iki tane masanın birinde oturan bey ile tanıştırdı, afalladım. Kayınpederi ile aynı odada mesai yapan bu arkadasın daha önce Tv tamircisi iken Açık Ögretimi bitirdiğini yedek subay olarak askerlik yaptığımız günlerden hatırlıyorum, Malatyalı idi. Ben ise askerlik öncesi ve sonrasında 14 farklı kurum sınavında "torpilsiz" aday olarak başarisız(!) olmuş, hobim olan elektroniği meslegime çevirmiştim.
Birkaç yil sonra DPT T.Özala mavi salonda vereceği brifing için 1 sinevizyon cihazı, birisi yedek 2 tane bilgisayar
sorun çıkarınca alelacel köşke çağrıldım, brifing bitene kadar ayrılmama izin verilmemişti.
Dediğim gibi ben de pek çok yanını eleştirdim ve bunu yüzüne karşı yaptım.
SilOzal ve Demirel’de Turk insanina karsi samimi bir sevgi oldugunu dusunuyorum. Yukarida bir yorumcu eski yillarda Ozal’in 3-4 arabalik kortejine karisinca, polis kendisine uyari yapmis, durumu fark eden Ozal pencereyi acmis, kadin surucuye el sallamis, bizi takip et demis. Kafasi cok mesgul de olsa insan sevgisi kaynakli, zor durumda olan bir kadin gorulunce verilen refleksvari bir tepki. Bugunku siyasetciler cevrelerindeki kisileri 200 TL bahsis verip, baslarindan savmak istiyorlar. Ben dilenci degilim diyip aglayanlar olmustu. Ciftciye, doktora, genclere, kadinlara soylenenler de aklimizda.
YanıtlaSilOzal’in, Demirel’in ve hatta darbeci Evren pasanin eslerine olan sevgileri iyi bilinir. Demirel son yillarinda Azhemier olan Nazmiye hanim icin “bir gulumsemesi icin herseyi verirdim” demisti.
Turk insani icin biraz cocuk gibi yoneticiyi, patronu, ogretmeni ve hatta malu, sozdeki gibi imami taklit eder denir. Bu yuzden ozellikle ogretmenler icin ornek olmanin onemi vurgulanir. Bizim bugunku berbat durumumuz kotuyu taklit kaynakli olabilir.
Her yaziniz gibi bunu da iki kez okudum. Siz de ulkenin bir degerisiniz hocam.