Washington Uzlaşısı, Beijing Uzlaşısı, Londra Uzlaşısı

Bugünün dünya ekonomik düzenine biçim veren neoliberal yaklaşımlar 1970’lerde ortaya çıkmaya başladı, 1980’lerden itibaren yaygınlık kazandı. Sovyet sisteminin dağılmaya başlamasıyla birlikte bu yaklaşım, iktisatçı John Williamson tarafından, 1989 yılında Washington Uzlaşısı (Washington Consensus) adı verilen 10 ilke altında toplandı. Bu ilkeler o tarihten sonra neoliberal yaklaşımın 10 Emiri haline geldi.[i] Giderek bağımsızlıklarını yitiren ve ABD Hazine Bakanlığı’nın güdümü altına giren IMF ve Dünya Bankası, gelişmekte olan ülkelerle program kredisi ilişkisi kurduklarında bu ilkelere uygun programları dayattılar.  

Washington Uzlaşısının on temel ilkesini şöylece sıralamak mümkün: (1) GSYH’ye oranla büyük sayılacak mali açıkları önleyecek bir maliye politikası izlenmeli. (2) Kamu harcamaları, sübvansiyonlardan çok altyapı yatırımlarının desteklenmesi gibi büyüme odaklı ve fakirleri koruma amaçlı alanlara kaydırılmalı. (3) Vergi tabanının yaygınlaştırılmasını ve ılımlı marjinal vergi oranlarını sağlayacak bir vergi reformu yapılmalı. (4) Faiz oranları piyasada belirlenmeli ve reel faiz çok yüksek olmasa da pozitif bir değer taşımalı. (5) Döviz kurları rekabetçi olmalı. (6) Kota gibi niceliksel kısıtlamaların kaldırılmasını öngörecek biçimde ithalat serbestleştirilmeli, ticareti korumaya dönük kararlar düşük ve tekdüze tarifelere dayandırılmalı. (7) Ülkeye yönelik doğrudan yabancı sermaye yatırımları serbestleştirilmeli. (8) Kamu iktisadi teşebbüsleri özelleştirilmeli. (9) Güvenlik, çevre koruma, tüketiciyi koruma ve finansal kuruluşların ihtiyat amacıyla gözetimini hedefleyen kurallar dışında kalan ve piyasaya girişi ve rekabeti engelleyen kurallar kaldırılmalı. (10) Mülkiyet hakları için yasal güvenlik sağlanmalı.

Zaman içinde bu ilkeleri dayatanların başında gelen ABD yönetimleri bile bu ilkeleri uygulamaktan uzaklaştılar. Bunun en yakın örneklerini Trump yönetiminin ithalatın serbestleştirilmesine, ticaretin korunmasına ilişkin kurala karşı ortaya koyduğu yaklaşımda gördük.

ABD destekli Washington Uzlaşısına en aykırı uygulamaları içeren modeli Çin ortaya koydu. Bu model Çin’de Mao Zedong’dan sonra Deng Xiaoping tarafından uygulamaya konulan ve bugün Çin mucizesi diye anılan büyük gelişmeye yol açan bir modeldir. Bu modele sonradan eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in danışmanlık şirketinin genel müdürü konumunda olan Joshua Cooper Ramo tarafından Beijing Uzlaşısı adı verilmiştir. Ramo, bütün uluslar Çin modelini izleyemese de böyle bir modelin Washington Uzlaşısı tarafından empoze edilen çerçeveye karşı elde bir alternatif oluşturduğunu bilmelerinde yarar olduğunu savundu. 

Beijing Uzlaşısının Ramo tarafından ortaya konan temel taşlarını şöylece özetlemek mümkündür:[ii] (1) Bir ekonominin kalkınması inovasyon ve teknolojik gelişmeye bağlıdır. Bu ikisinin birlikte var olduğu bir kalkınma modelinde verimlilik artışı ortaya çıkacak ve emek ve sermaye tasarruf edilecektir. (2) Odaklanılması gereken konu insanların refahının artırılmasını sağlamaya yönelik dengeli ve sürdürülebilir bir büyümenin sağlanması olmalıdır. (3) Özelleştirme, küresel ticaret gibi konularda sabit bir takım kurallara bağlı kalınmamalı, esnek davranılmalıdır. Çerçeve, ülkenin kendi ekonomik gücüne dayalı, kendi bağımsız yaklaşımına dayalı kurallarla çizilmelidir.

Sonraki yıllarda Ramo’nun ortaya koyduğu bu üç ilkeye bazı eklemeler gelmiştir: (4) Zaman içinde ekonomik yapı, finansal ve parasal sistem küresel rekabetteki yeri kaybetmemek için reforma tabi tutularak revize edilmelidir. (5) Yeni teknolojileri kabul edip sisteme entegre etmek gereklidir. Aksi takdirde rekabette geriye düşülebilir. (6) İhracata dönük sanayileşmeye devam edilmeli ve uluslararası rekabetteki yer bu yolla korunmalı ve geliştirilmelidir. (7) Hükümet, istikrarı sağlamalı, politikalarda sert değişiklikleri önlemelidir.

Şurası bir geçek ki Deng Xiaoping’den itibaren uygulanan ve Beijing Uzlaşısı diye anılan Çin modeli son on beş yıla damgasını vuracak kadar başarılı olmuş buna karşılık gelişmekte olan ülkelere standart elbise olarak önerilen Washington Uzlaşısı sınırlı sayıda ülke dışında bir başarı sağlayamamıştır.

Özellikle gelişme yolundaki ülkelerden gelen tepkiler, Beijing Uzlaşısının meydan okuması, emeğin korunmasının bu ilkeler içinde yer almamış olması, gelir dağılımının düzeltilmesine ilişkin ilkelere yer verilmemiş olması ve her ülkenin kendine özgü koşullarının ihmal edilmiş olması gibi gerekçelerle Washington Uzlaşısında ortaya konulan ilkeler ülkelere göre farklı şekilde çerçevelenmeye başladı. Bu konuda en kapsamlı ve tutarlı çerçeve önerisi London School of Economics’den[iii] geldiği için bu yeni uzlaşı Londra Uzlaşısı adını taşıyor.[iv] Londra Uzlaşısı başta olmak üzere Washington Uzlaşısını törpülemeye yönelik çabalarına Washington Uzlaşısı Sonrası Uzlaşısı da deniyor (Post Washington Consensus.) Londra Uzlaşısının Washington Uzlaşısından farklarını bir şema eşliğinde gösterebiliriz:


Tablodan görüleceği üzere iki uzlaşı arasındaki en belirgin fark Washington Uzlaşısının klasik – neoklasik – parasalcı ekonomi çizgisini temsil etmesine karşılık Londra Uzlaşısının Keynesyen karma ekonomi görüşüne yakın olmasında ortaya çıkıyor. Londra Uzlaşısı, bir anlamda Washington Uzlaşısı ile Beijing Uzlaşısının uzlaştırılmış bir modelini sunuyor. Kuşkusuz Londra Uzlaşısının Washington Uzlaşısının yerini alması ABD’nin ve onun büyük ölçüde güdümünde bulunan IMF, Dünya Bankası gibi kurumların bu modeli benimsemesine bağlı bulunuyor. Aksi takdirde Londra Uzlaşısı iyi niyetli akademik öneriler çerçevesi olmaktan öteye gidemez.

Washington Uzlaşısı kapitalist sitemin, Beijing Uzlaşısı ise Çin tarzı sosyalist sistemin modelini ortaya koyarken Londra Uzlaşısı bu ikisini bir şekilde dengelemeyi amaçlamış bir model olarak karşımıza çıkıyor. Yukarıda değindiğimiz gibi Washington Uzlaşısı pek başarılı olamamış görünüyor. Buna karşılık Beijing Uzlaşısının Çin dışında başarılı olup olmayacağına ilişkin olarak elimizde bir veri bulunmuyor. Londra Uzlaşısı ise değindiğimiz gibi henüz akademik tartışmadan öteye gitmiş değil.

Özetle dünya, sermaye hareketlerinin serbest kalmasıyla başlayan ve küreselleşme olarak anılan yeni paradigmaya yeni bir model oluşturma arayışlarına devam ediyor. 



[i] A Short History of the Washington Consensus, John Williamson, 2007 https://ipdcolumbia.org/wp-content/uploads/2024/08/Ch_2.pdf

[ii] The Beijing Consensus, Joshua Cooper Ramo, 2004 https://fpc.org.uk/wp-content/uploads/2006/09/244.pdf

[iii] London School of Economics and Political Sciences (kısaca London School of Economics ya da LSE), Londra’da kurulu dünyaca ünlü bir üniversitedir.  

[iv] Towards a London Economic Consensus (Edited by: Tim Besley,  and Andres Velasco), https://press.lse.ac.uk/chapters/26/files/63a57c19-b6c5-4644-bc1d-66cf7d6abe7d.pdf

Yorumlar

  1. Üstat günaydın.

    Sabah sınıfınızın öğrencisi olmaktan her zamanki gibi mutlu ve keyifliyim.

    Sevgi ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Günaydın, sevgiler Cafer Bey.

      Sil
    2. Hocam, elinize sağlık. Son zamanlarda ülke merkez bankalarının altın almaları ve ons altın fiyatının yükselişi hakkında ne düşünüyorsunuz? Mağdur olmamak için nerede çıkmak lazım altından?

      Sil
    3. An itibarıyla dünya risklerle uğraşmaya ve yenilerini eklemeye devam ediyor. Son olarak ABD kapandı. Bunlar ciddi riskler. Varınızı yoğunuzu yatırmayın ama altında daima bir miktar yatırımınız olsun. Kısa vadede düşse de uzun vadede kazandırıyor. Trump, Putin ve Netanyahu varken riskler bitmez.

      Sil
    4. 62 yaşındayım hayatım altında geçti,bizim gibi memlekette altından çıkmak düşünülemez.

      Sil
    5. Merkez Bankası rezervleri 183 milyar dolara çıktı döviz pek artmayacak gibi duruyor.

      Sil
  2. Hocam Londra uzlaşısına öncülük eden fikir önderleri ve siyasetçiler var mı? Mazzucato bu ekole yakın diyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mazzucato açık bir şekilde bu yaklaşımın en önemli teorisyenlerinden biridir."Girişimci Devlet" (The Entrepreneurial State) ve "Değerin Değeri" (The Value of Everything) kitapları, devletin sadece düzenleyici değil, aynı zamanda piyasa yaratan ve yön veren bir aktör olduğunu savunur.Mazzucato, özellikle kamu yatırımlarıyla inovasyonun nasıl teşvik edilebileceğini anlatır.Dolayısıyla "Londra Uzlaşısı"nın entelektüel mimarlarından biri olarak kabul edilebilir.

      Ha-Joon Chang kalkınma ekonomisi perspektifinden, devlet müdahalesinin önemini vurgular."Kötü Samaritler" (Bad Samaritans) gibi eserlerinde, gelişmekte olan ülkeler için serbest piyasanın değil, korumacı ve planlamacı politikaların işe yaradığını savunur.

      Kate Raworth “Donut Economics” modeliyle, ekonominin sürdürülebilirlik ve toplumsal refah içinde şekillenmesi gerektiğini öne sürer.Devletin ekonomik yönlendirme rolünü yeniden tanımlar.

      Sil
  3. Üstat, nominal büyümeye dayalı neoliberal politikaların artık sürdürülebilirliğini yitirdiği dikkate alındığında, Asya Kaplanları modeli, ülkemiz açısından uygulanabilir ve daha uygun bir kalkınma stratejisi olarak değerlendirilebilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bizimki Londra Uzlaşması modeline daha yakın bir seçenekle yürümek durumunda çünkü 100 yıldır bu sistemdeyiz. Sistem değişikliği bizi daha da geriye götürür.

      Sil
    2. Hocam bizim modelimiz kaos stratejisi değilmi?

      Sil
  4. Bizim kurucu kadrolarımız bunu 100 yıl önce "Devletçilik" ilkesi olarak tanımlamış. Ne büyük insanlarmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten öyle. Karma ekonomi diye getirdikleri şey tam da bu.

      Sil
  5. Sayın Hocam,

    Yazınızı dikkatle okudum, gerçekten ufuk açıcı bir çerçeve sunuyor. Bununla birlikte, bazı noktaların daha teknik bir doğrulama ile güçlendirilmesinde fayda olabileceğini düşünüyorum:

    Washington Uzlaşısı: Williamson’ın 10 ilkesini aktarırken, özellikle sağlık ve eğitim vurgusu orijinal metinde bu denli açık yer almıyor. Bu durum, listeye yorum katıldığı izlenimi verebilir.

    Beijing Uzlaşısı: Joshua Ramo’nun önerileri esasen stratejik opsiyon seti olarak tasarlanmışken, yazınızda normatif bir reçete gibi aktarılmış. Bu, kavramsal çerçeveyi biraz daraltıyor.

    Yazınızda isabetle belirttiğiniz gibi henüz akademik tartışma düzeyinde. Burada eklenebilecek nokta, Londra yaklaşımının bazı çevrelerde “post-Washington” model arayışlarıyla ilişkilendirilmesi ve henüz konsensüsleşmemiş olmasıdır. Böylece yazınız, mevcut tartışmanın bağlamını daha da güçlendirebilir.

    Ampirik Dayanak: Başarı ve başarısızlık tespitleriniz değerli olsa da, nicel verilerle (örneğin panel analiz veya karşılaştırmalı göstergelerle) desteklenmesi yazının analitik gücünü artırabilir.

    Kausalite: Washington’un başarısızlığını tekil faktörlere indirgemek yerine, kurumsal kapasite, jeopolitik koşullar ve küresel konjonktürle birlikte ele almak metodolojik olarak daha derinlikli bir değerlendirme sağlayabilir.

    Yazınız hiç şüphesiz tartışmayı derinleştiren önemli bir katkı; bu küçük noktalarda yapılacak güçlendirmelerle çok daha etkili hale gelecek bir analiz.

    Emeğiniz için tekrar teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Katkılarınız için çok teşekkür ederim. Yapabildiğim kadarıyla elden geçirip düzelmeye çalıştım. 🙏

      Sil
  6. Gerçek hayatta kalıcı bir uzlaşı olamaz. İçinde çelişki barındıran her şey geçici.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yaşamın tamamı uzlaşılardan ibarettir. Kavga olsa da sonuçta bir uzlaşıya varılır.

      Sil
    2. Bir mandıra filozofu eksikti.

      Sil
  7. Virüsler çeşitli. Konakçısını hasta eden ancak öldürmeyen virüsler yaşayıp çoğalıyor. Ancak konakçısını çok hasta edip öldüren virüsler de var ancak onlar konakçısını öldürdüğü için çoğalıp gelişemiyor.
    Kapitalizm de birinci tür virüslerden konakçısını hasta ediyor ama öldürmüyor. Komünizm, Faşizm konakçılarını öldürdü sonra kendileri de öldü. Çin varyantı komünizm olarak başladı ama sonra kapitalizme evrildi. Bu sayede yaşamını sürdürüyor ama yayılamıyor. Ne yapacağını görmemiz gereken bir de Yeşil Sermaye virüsü var. Acaba uygulanırsa konakçısını hasta etmek bir yana daha da güçlendirebilir mi? Kim bilir bir şans vermek lazım.

    YanıtlaSil
  8. Hocam, Beijing uzlaşısının başarılı olmasının nedeni demokrasi, insan hakları vs konusunda asimetrik bir durum varken, yolsuzluktan uzak ticari başarıya odaklanmış olması ve asıl Washington uzlaşısının ona açtığı serbest ticaret alanı değil mi? Tüm şartlar eşit olsa bu başarı gelebilir miydi? Tüm dünya Beijing uzlaşısını aynen uygulasa ne olurdu?
    Teşekkür ederiz hocam, sizi saygı ve sevgiyle takip ediyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru, Çin bizim anladığımız anlamda bir hukuk düzenine sahip olmayabilir ama istikrarlı. Zaten Beijing Uzlaşısının temel taşlarından birisi istikrarı bozmamak.
      Tüm dünya Beijing Uzlaşısını uygulayamaz. Sistemleri uygun değil.

      Sil
  9. Hocam yazınız için teşekkürler. Bizim uyguladığımız modeli 15 yıldan beri merak ediyorum 😇😇😇 saygılarımla Fatih Demirtaş

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Futboldaki modelin aynısı: Bam bam bam :)

      Sil
    2. Avrupa'da 3 takımımız bam bam bam diyerek 3 galibiyet aldı )

      Sil
    3. Millet olarak hep mağlubiyet alıyoruz...Saygılarımla F.D

      Sil
  10. Sayın Hocam, faiz-enflasyon ilişkisine dair açılımımız ve Neo-klasik ekonomi düşüncesinden epistemolojik bir kopuşu temsil eden heterodoks yaklaşımımızı da “Beştepe” ışıltısı, pardon, uzlaşısı olarak sunamaz mıyız dünyaya?

    Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünya beşten büyük ama bizden akıllıdır.

      Sil
    2. Para konusunda kuralları;
      . Paranın “ruhundan” anlayanlar,
      . Sermaye birikimine sahip olanlar,
      . Paradan para kazanan bir sisteme sahip olanlar,
      . Borç verme kapasiteleri olanlar koyabilir.

      Paranın ruhundan anlamayanlar,sermaye birikimine sahip olmayanlar,faizle borç alanlar,borcu borçla kapatanlar,hatta borcun faizini bile geri ödemek için yeni borca ihtiyaç duyanlar bu alanda kural koyucu olamaz.
      Peki nolurlar?
      Osmanlı’nın özellikle son 200 yıllık ekonomi tarihine bakarsanız,ne olacakları gayet net anlaşılabilir.

      Sil
  11. “TCMB ve BAE Merkez Bankası arasında nominal tutarı karşılıklı 198 milyar lira ve 18 milyar dirhem olan ikili para takası (swap) anlaşması imzalandı.”

    Haberi okuyunca paylaşayım ve sizin de fikrinizi alayım istedim.Bu ülkeyle aramızda benim anlayamadığım tür bir ilişki var hocam.Bir ara şu her akşam farklı tv kanalında konuşan aynı yorumcuların hedefindeydi bu ülke.Hep bir ağızdan ve kendilerinden çok emin bir tonda haykırıp duruyorlardı:
    “- 15 Temmuz’u Birleşik Arap Emirlikleri yaptı,yaptırdı,plânladı,finanse etti,destek verdi” vs. diye.
    Maşallah bu ülkeyle son yıllarda aramız bir hayli düzeldi.İlişkilerde hep olumlu haberler duyuyorum.Ne oldu?Ne değişti?
    Osmanlı sonrasında modern devlet otoritesine sahip olmayan ve hanedan benzeri hiyerarşilerle yönetilen bu ve benzeri körfez ülkelerinin devletçiklerinin,hep başka devletlere bağımlı ve onların güdümünde dış politika yürüttükleri anlatılır.Eğer bu tez doğruysa ve bu ülkeler başka devletlerin kontrolünde politika yürütüyorlarsa akla su soru geliyor; iliskilerimizin kötü olduğu dönemde gerçekte hangi devletle ters düşmüştük ki BAE’ne Türkiye ile ilişkileri geliştir talimatı geldi.
    Yani gerçek özne kim?

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda bilgim yok. Daha doğrusu duyumlarım var ama ben duyumla değil kanıtla hareket ederim.

      Sil
  12. Tüm ülke sisteme güvenmediği için yastık altında oda altının yürümesi sayesinde tahminlere göre +70 milyar dolar kar yazdı.Üst sistem arada arızalansa hemen alt sistem devreye giriyor siyasetçilerde çıkıp Türkiye bak büyüyor yok bu ülke hacı yatmaz cart curt edebiyatı yapıyor.Ülkenin her yerinde petrol arıyoruz petrolden değerlisi var ama dur şunları sisteme sokayım diyen yok gerçekten enterasan ülke :)

    YanıtlaSil
  13. Gazi Mustafa Kemal Atatürk kendisine sunulan ekonomik sistem önerilerini akıl ve mantık süzgecinden geçirerek hayata geçirmiştir.

    Karma ekonomik modeli yani devletin de bu sistemin bir parçası olarak kurgulandığı düzenden babalar gibi sata sata bugün ki ekonomik duruma geldik..

    Oysa bugün ki enflasyonun en önemli sebeplerinden bir tanesi de devletin gerektiği kadar piyasa da olamayışı..

    Devlet dediğimiz mekanizma özellikle tarıma verilmesi kanuni destek ödemelerini yapmayarak ve fiilen birçok üretim alanlarından çıkarak, (Örnek Seka vb. ) üretimden vazgeçerek piyasayı vahşi kapitalizmin kucağına bırakmışlardır.

    Enflasyon.. ortada.

    Ne diyordu büyük insan Mahfi Eğilmez hocam; ‘Bilimden ayrılanı kur kapar.’

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Özelleştirme yapılmadan önce 2002 yılında devletin geliri 79 milyar lira yani 50 milyar dolardı şimdi ise 300 milyar dolar. Asgari ücret 2002 yılında 110 dolardî şimdi 550 dolar. Yani özelleştirme sonrası hem vatandaşın hemde devletin geliri kat kat arttı.

      Sil
    2. Devlet degil ama sahsim devleti cok fazla piyasada oldugu icin,( faizlerde nas modeli, dövizin baskilanmasi, grevlerin yasaklanmasi, asgari ücretin belirlenmesi gibi gibi) bugün geldigimiz nokta ortada...

      Sil
  14. Saygıdeğer Eğilmez,

    Günlük makale okuma rutininiz arasında şu yazıyı mutlaka okuyunuz!

    Sizin uzmanlığınızı ilgilendiren çok önemli analizler var:

    • Osmanlı Devleti'nde "Hazine"de para azalınca ne yapılırdı?

    "Osmanlı İmparatorluğu devrinde karşılaşılmış olan ciddi ekonomik krizlerin atlatılması, hiç olmazsa hafifletilmesi için maddi olanakları, malı-mülkü çok olanlar, mesela âyanlar (Yani taşranın kodamanları, eski idareciler veyahut bir şekilde sivrilmiş sözü geçen, saygın görülen insanlar) zaman zaman en ağır şekilde cezalandırılır ve mal varlıkları hazineye aktarıldı."

    Yazan: Selçuk Erez

    https://t24.com.tr/yazarlar/selcuk-erez/osmanli-devleti-nde-hazine-de-para-azalinca-ne-yapilirdi,51800

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet tespit çok doğru bu konuda birçok kaynak var ve bir bölümünü ben de okudum. Bir başka yöntem o dönemde geçerli olan madeni paranın içeriğindeki değerli maden miktarını azaltarak para basmaktı (tağşiş.)

      Sil
  15. Yine harika bir yazı, ellerinize sağlık. Zaman ayırdığınız için teşekkürler sevgili hocam.

    YanıtlaSil
  16. Hocam bir ağustos ayı cari açık(ya da fazla) tahmini alabilir miyiz sizden?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cari açık düşecek çünkü büyüme düşüyor.

      Sil
  17. Bu uzlaşıda belirtilen bütün maddeler çöp.

    Gerçek şudur: Toplam dünya nüfusu 4 milyarın altına düşene kadar her aile en fazla 1 çocuk doğurmalı. Bu doğurduğu çocuğu belirli insani kriterlere göre büyütmeli. Çocuğu büyütüreken gerek beslenme gerek eğitim alanında hatta sporda her türlü kaliteden taviz vermemeli.

    Toplam dünya nüfusu 4 milyara gerilediğinde ise kontrollü şekilde 2 çocuk yapma hakkı tekrar verilmeli.

    Buna uymayan milletlere tüm devletler ambargo uygulayarak nüfuslarını kontrol altına almaya zorlamalılar.

    Hatta Hindistanın çocuk yapması bile yasaklanmalı. 1,5 milyar nüfus mu olur mübarek ?
    Her ülke 1,5 milyar nüfuslu olsa ne su yeter, ne gıda yeter.

    Tüm istatistikler gösteriyor ki; dünya nüfusu çoğalmaya başladığında büyük savaşlar çıkmış ve insan kıyımları olmuş.

    İnsan nüfusu savaş gibi insanlık dışı bir vahşetle kontrol alınacağına, nüfus planlamasıyla kontrol altına alınması daha insancıl ve medeni bir yaklaşım değil midir?

    YanıtlaSil
  18. Malesef medeniyetlerin beşiği dedgimiz sözde demokrasi özgürlük ülkeleri başta düntada bir yozlaşma yarışı başladı orman kanunlarının hakim oldgu bir döneme giriyoruz dünya hızla bir şeye hazırlanıyor ve bu geçiş süreçinide öngörülmez otokrasi aşığı liderlerle yapıyor..benim en dikatimi çeken macronun küresel düzen yıkılmak üzere ifadesi oldu...hocam sorum şu bi 3. Dünya savaşı(sıcak veya soguk)neden lazım ne istiyor lar ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkeleri örnek alacağını umarken tam tersi oldu. Gelişmiş ülkelerdeki seçilmişler gelişmekte olan ülkelerdeki seçilmişlere özenerek demokrasi dışına yönelir oldular.

      Sil
  19. Hocam,

    Şevket Süreyya Aydemir'in kitaplarını okudunuz mu? Önerir misiniz?

    "Suyu Arayan Adam" kitabının önemli olduğu söyleniyor.

    Sizin görüşünüz nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepsini okudum, hepsi çok önemli kitaplar. Suyu Arayan Adam çok iyi.

      Sil
  20. "Ekrem İmamoğlu", unutuldu!

    YanıtlaSil
  21. Hocam selam. Aydınlatıcı tüm makaleleriniz içi teşekkürler. Dünya ekonomisi gördüğü kadarıyla dış politikadaki gelişmelere bağlı olarak hareket ediyor son yıllarda. Gazze'de barışın sağlanması durumunda bunun ülkemize ne gibi yansımaları olur sizce. Dolar kuru için 2026 yılı için öngörünüz ne olur ortalama olarak. biliyorum çok zor bir soru ama OVP ye bağlı olarak ortalama kurun 46 civarında seyredeceği beklentisi var. Çok selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faize bağlı. Faiz yüksek kaldığı sürece dolar kuru kontrol altında kalabilir.

      Sil
  22. Hocam , Washington uzlaşısı , Londra Uzlaşısı , Beijing Uzlaşısı , en son olarak Türkiye Uzlaşısı hakim olacak .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye kendisiyle uzlaşamazken nasıl bir uzlaşı temeli oluşturacak?

      Sil
  23. Hocam merhaba,darphane halen 1 ve 5 kuruş basıyor.1tl nin bile değeri kalmamışken neden devam ediyor?1lira 5 lira piyasadan çekilse neolur?Bence yeni bir ekonomi modeli lazım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ülkenin en küçük para birimi 1 kuruştur. Bunları sembolik olarak da olsa basmak gerekir.

      Sil
    2. Makaleniz, tablo ile birlikte, çok açıklayıcı olmuş … elinize sağlık sayın hocam.
      Hedeflenen sonuçlara ulaşmak için seçilecek modelin her ülkenin kendi dinamiklerine uygun olması gerektiği ve bu nedenle modifiye edilmesi gerektiği gibi bir sonuç çıkarıyorum. Ancak hangi model olursa olsun, Türkiye için şu üç unsuru çok güçlü olarak barındırmazsa başarılı olması mümkün değil bence şeffaflık (transparency), hesap verilebilirlik (accountability), yolsuzluğa karşı önlemler (anti-corruption measures)

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

İkinci Varlık Vergisi Faciasına Doğru

II. Abdülhamid ve Osmanlı Maliyesinin İflası

Osmanlı'dan Devraldığımız Borçlar