Aralığın Orta Yeri

Hafta sonu AB liderler zirvesinden çıkan kararların aslında derde deva kararlar olmadığını hep birlikte görmüştük. AB zirvesinden çıkan tek sonuç, öteden beri var olan İngiltere çatlağının artık kırılma aşamasına geldiğinden ibaretti. Hafta sonunda yazdığım “Hasta Avrupa’ya Yanlış Tedavi” başlıklı yazımda da değindiğim gibi zirvede alınan kararlar krizden çıkış için değil, ileride bir daha kriz olmaması için alınmış kararlar gibi görünüyor. Ben böyle anlamış ve yorumlamıştım. Bugün içinde olduğumuz Avrupa krizine yararı olabilecek tek önlem AB üyesi ülkelerin IMF’ye 200 milyar Euro vermesi ve IMF’nin bu parayı borç batağına düşmüş AB üyesi ülkeler için kullanması biçiminde açıklanan önlemdi. Bu önlemin de zamanı belli değildi. Dolayısıyla zirveden çıkan kararlar arasında, ileriye dönük beklentileri güçlendirmek dışında hiçbir şey bulunmuyor. Bunların da bugünkü borç krizine yararı yok.

Ekonomide beklentiler önemlidir ama o beklentileri sözle yönlendirmek her zaman geçerli değildir. İnsanlar önce uygulamaya bakarlar sonra beklentilerini oluştururlar. Piyasa aktörleri de benim gibi düşünüyorlarmış ki kararların ardından gelen ilk iş gününde borsalarda hisse değerleri düştü, Dolar Euro’ya ve diğer para birimlerine karşı değer kazandı. Eğer AB zirvesinde alınan kararlar tatmin edici kararlar olsaydı kuşkusuz bunun tesri olur, Euro, Dolara karşı değer kazanır, borsalar yukarı yönlenirdi.

Özetle söylemem gerekirse AB, krizin içine doğru hızla gidiyor ve bunu önleyebilecek yetenekten yoksun olduğunu kendi yaklaşımlarıyla sürekli kanıtlıyor. Bundan sonra AB’nin krizin dibine kadar gitmemesi için mucize gerekecek.

Bugünün bir başka özelliği Türkiye’de iki önemli veri setinin, üçüncü çeyrek büyüme oranı ve ödemeler dengesi sayılarının, peş peşe açıklanmasıydı. Üçüncü çeyrek için açıklanan yüzde 8,2’lik büyüme oranı piyasa beklentisinin (yüzde 6,7) ve benim beklentimin (yüzde 7 – 7,5 aralığı) oldukça üzerinde bir büyüme oranına işaret ediyor. Böylece ilk dokuz aydaki büyümemiz yüzde 9,6 gibi çok yüksek bir orana gelmiş oldu. Türkiye’nin potansiyel büyüme oranının yüzde 5 olduğunu düşünürsek 2011’in ilk dokuz ayında potansiyel büyüme oranının neredeyse iki katı kadar büyümüş bir ekonomiyle karşı karşıya olduğumuzu görürüz.

Açıklanan ikinci veri seti olan ödemeler dengesine bakarsak Ekim ayında beklentilerin biraz altında bir cari açık (4,1 milyar dolar) gerçekleşmesinin ortaya çıktığını görüyoruz. Ekim ayı, cari açığın gidişi açısından önemliydi çünkü son çeyreğin ilk ayı olan Ekim ayında da cari açık hız kesmeseydi alınan önlemlerin pek de işe yaramadığı tartışmaları yoğunluk kazanacaktı. Ocak – Ekim cari açık toplamı 65 milyar dolara, 12 aylık cari açık toplamı da 78,6 milyar dolara çıkmış bulunuyor. Bu gelişme bize cari açığın beklentiler doğrultusunda hız kesmeye başladığını gösteriyor. Döviz kurlarındaki yükselmenin gecikmeli etkisi yavaş yavaş ithalat üzerinde ve dolayısıyla da cari açık üzerinde etkisini gösteriyor.

2011 yılının son çeyreğinde cari açıktaki hız kesmeyle birlikte büyümede de bir gerileme olmasını bekliyorum. Buna karşılık Ekim ayının mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi büyümesinin yüzde 4,4 gibi yüksek bir düzeyde gerçekleşmiş olması bu gerilemenin durgunluğa götürecek boyutta olmayacağını gösteriyor. Bu verilere baktığımda dördüncü çeyrekte büyüme oranının 3,5 – 4,0 aralığında kalacağını düşünüyorum. 2011 yılı büyüme tahminimi ise 1 Ocak 2011 günü CNBCe’de açıkladığım yüzde 6,5’de tutmaya devam ediyorum. O tarihte en iyimser bendim şimdi herkes beni geçti.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Kapitalizm