Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Seçimlere Bir de Bu Açıdan Bakalım

Resim
İktisatçılar, sayılarla uğraşmayı ve verilere göre yorum yapmayı severler. Bu yazımda da siyasal duruma bazı sayılar eşliğinde bakmaya çalışacağım.   Aşağıdaki tabloda Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olanları destekleyen siyasal partilerin üye sayıları yer alıyor (kaynak: Yargıtay, https://www.yargitaycb.gov.tr/kategori/109/siyasi-parti-genel-bilgileri ) Diğer partiler her iki adaya da desteklerini açıklamadığı için tabloya dâhil edilmedi. Tabloya baktığımızda şunları görüyoruz: (1) Erdoğan’la birlikte hareket eden siyasal partilerin üye sayısı tabloya aldığım partilerin üye sayıları toplamının yüzde 80,5’i, Kılıçdaroğlu’yla birlikte hareket eden partilerin ve onu destekleyeceğini açıklayan HDP’nin payı toplamın yüzde 19,5’i. (2) 100 yıllık siyasal parti CHP’nin üye sayısı AKP’nin onda biri kadar. (3) Bütün bu siyasal partiler arasında örgüt çalışmasını en üst düzeyde yapmış olan parti olarak AKP açık ara öne çıkıyor. Bu üyelerin hepsinin üye olduğu partinin gösterdiği adayı dest

Kan, Zahmet, Gözyaşı ve Ter

Milletvekili seçimleri sonuçlandı, AKP ve Cumhur İttifakı önemli bir başarı elde etti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Erdoğan ilk turda kazanmaya çok yaklaştıysa da durum ikinci tura kaldı. İkinci turda ne olacağı kamuoyu araştırması yapanlarca ve siyaset bilimcilerce tahmin edilir, o benim oturduğum yerden bileceğim bir şey değil ama Erdoğan’ın kazanması sürpriz olmayacak. İlk turun iki büyük sürprizinden ilki Erdoğan’ın aldığı oy oranı, ikincisi de olarak deprem bölgesinden Erdoğan’a gelen büyük destekti. Ekonominin geldiği durumun büyük bir enkaz olduğunu, bunun yanlış ekonomi politikası uygulamalarından kaynaklandığını devletin resmi verilerine dayanarak defalarca yazdım. Çoğumuz, başta enflasyon olmak üzere ekonomik durumun son derecede bozuk olduğunu ve bunun seçim sonuçlarını etkileyeceğini konuştuk, tartıştık. Her şey ekonomi değil elbette ama ekonominin seçimlerde genellikle önemli etkisi olduğunu biliyoruz. Buna karşılık sonuçlar hiç de öyle olmadı, ekonomik durum sonuçlarda

Seçim Sonrası Dolar Kuru

Önce dolar kurunu etkileyebilecek dış etkenlerden söz edelim. Dolar, geçen yılın Eylül ayında bütün paralara karşı değerinin doruk noktasına çıkmıştı. ABD’nin en önemli dış ticaret ortağı konumundaki 6 ülkenin para birimlerine (Euro, Yen, Pound, Kanada Doları, İsviçre Frangı, İsveç Kron’u) karşı oluşturulan Dolar Endeksi (DXY) 114’e kadar yükselmişti. Sonra gerileme başladı. Bugün DXY 102’nin biraz üzerinde, yani dolar hala diğer paralara göre daha değerli konumda. Bugünlerde ABD’nin önündeki en ciddi iki konu; bankacılık sektörünün sorunları ve kamu borçlanma limitinin sonuna gelinmiş olması. Eğer bu iki sorun çözülemezse dolar hızla değer kaybedebilir. Tabii böyle gelişmelerin olma olasılığı doğduğunda diğer rezerv paralarla birlikte altın da değer kazanır.  Gelelim dolar kurunu etkileyebilecek olan iç etkenlere. Faizi düşük tutma takıntısının sonucu olarak cari açık 54 milyar dolara (GSYH’nin yüzde 5,4’ü) yükseldi. Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervleri kamu mevduatının ne t

Özdeyişler 6

“Enflasyonu düşürmeden faizi düşürdüğünüzde geçmişte yaşananları tekrar yaşar, sonrasında faizi daha fazla artırmak zorunda kalırsınız.” “Yazmak, okumak kadar eğitir insanı.” “Ekonomi politikası şark kurnazlığıyla yürümez. Şark kurnazlığına dayalı önlemler kısa vadede iyi sonuç verir gibi görünür ama orta, uzun vadede sistemi çökertir.” "Yazanların uymadığı kuralları kimse ciddiye almaz." “Her gün her şeyin değiştiği bir ekonomi için tahmin yapmak iktisatçıların değil falcıların işidir.” "Açıklanan düşünceden çok açıklanmayan düşünceden korkmak gerek." “Sosyal bilimler, insan odaklı olduğu için yaşanılan yere ve içinde bulunulan sisteme göre farklılıklar içerir. Sosyal bilimleri doğa bilimlerinden ayıran en temel niteliklerden birisi budur.” “Ekonomide politikasızlık bile politikadır.” “Para politikası konusunda en sevdiğim cümle "para politikasındaki sıkı duruşumuz devam edecektir" cümlesi. Sanki bir para politikası varmış da geriye onun s

Ekonomi Kaç Yılda Toparlanır?

Seçimden Bir Gün Sonra ve Enkaz başlıklı son iki yazımı okuyan pek çok kişi ‘ekonomi ne kadar zamanda toparlanır?’ sorusunu soruyor. Bu sorunun yanıtı ne yazık ki umut vaat edici değil. Eğer ekonomiden anladığımız dar anlamda enflasyon, büyüme, cari açık gibi kavramlarsa doğru ekonomi politikası uygulamalarıyla buralardaki toparlanma 2 – 3 yılda sağlanabilir (toparlanma derken enflasyon ve büyümenin yüzde 5’ler düzeyine gelmesini cari açığın da yüzde 3’ün altına düşmesini kastediyorum.) Ne var ki doğru ekonomi politikası öyle hafife alınacak bir koşul değil. Seçim sürecinde vaat edilenleri, yapılan harcamaları, kur korumalı mevduat uygulamasının yükünü, varlık fonundaki kamu kuruluşlarının içinde bulunduğu durumu, depremin getirdiği son derecede ağır yükü, bütçe açığının hızla artışını, olumsuz beklentileri dikkate alırsak durumu toparlayacak ekonomi politikası uygulamanın ne kadar zor olacağını tahmin edebiliriz. Bu saydıklarımın yanında açıklanmadığı için bilmediğimiz yükler ve açıkl

Gelir Dağılımı Hızla Bozuluyor

Resim
TÜİK, 2021 yılını referans alan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarını yayınladı. Ölçüme esas alınan 2021 yılı, Merkez Bankası’nın faizi düşürmeye başlaması sonucu enflasyonun hızla artarak yılsonunda yüzde 36,08’e ulaştığı yıldır 2020 yılsonunda yüzde 14,60 idi. Enflasyondaki bu hızlı yükseliş toplumda gelir dağılımını bozarak düşük gelirlilerin gelirden aldığı payın daha da düşmesine yüksek gelirlilerin ise payının yükselmesine yol açtı. TÜİK sitesinden aldığım aşağıdaki tablo gelirden alınan payları nüfusa göre gösteriyor ( https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2022-49745&dil=1 ) Buna göre 2020 yılında nüfusun en düşük gelirli yüzde 20’si gelirden yüzde 6,1 pay alırken bu oran 2021’de yüzde 6’ya gerilemiş. Buna karşılık gelirden en yüksek payı alan nüfusun yüzde 20’si 2020’de gelirin yüzde 46,7’sini alırken 2022’de yüzde 48’ini almışlar. Şimdi de gelir dağılımı adaletini ölçmekte en yaygın olarak kullanılan iki farklı ölçüye bakalım (

Enkaz

Türkiye’de, her iktidar değişiminde, iktidara gelenlerim enkaz (çöküntü, yıkıntı) devraldığını söylemesi adetten olmuştur. Bu kısmen doğru bir söylemdir. Türk siyasetçisi, iktidar süresini uzatabilmek için eldeki imkânları har vurup harman savurarak, elde olmayan imkânları da borçlanıp popülist harcamalara başvurarak oylarını korumaya çalışır. Bunları yaparken de ekonomiyi enkaza döndürür. Şimdiye kadar hemen hep böyle oldu. Bu kez durum iki açıdan geçmiştekilerden daha farklı: İlk olarak bu kez ekonomik enkaz bütün öncekilerden çok daha ağır, ikinci olarak bu kez ortada ekonomik enkaza ek olarak sosyal ve siyasal bir enkaz da var. Bu enkaz, şimdiye kadar enkaz sandıklarımızın aslında pek de enkaz olmadığını gösteriyor. Deprem, enkazı iyice büyüttü ama deprem olmasaydı da ciddi bir enkaz olacaktı karşımızda. Önce sosyal ve siyasal yaşamdaki enkazı özetleyelim. Elimizde hukukla ilgili hemen hemen hiçbir şey kalmamış durumda. Hukuk, büyük ağırlıkla ‘iktidar ne isterse o olur’ yaklaşımı

Seçimden Bir Gün Sonra

Seçim bittiğinde kim kazanmış olursa olsun karşımızda şöyle bir manzara bulacağız: Hukukun üstünlüğünü ve adalet kavramını neredeyse tümüyle yitirmiş durumdayız. Eğitim sistemimiz sürekli geriye gidiyor. Avrupa Birliği’ne girme hedefinden uzaklaşmış bir konumdayız. Göçmenlerle ilgili pek çok sorunumuz var. Liyakat gözetilmeksizin yapılmış atamalarla doldurulmuş devlet kadroları hizmet veremez durumda. Giderek bozulan bir gelir dağılımı dolayısıyla orta sınıf yok olmuş. 100 – 120 milyar dolarlık bir deprem ve afet faturasıyla karşı karşıyayız. 6,5 milyon konutu kentsel dönüşüme sokmak zorundayız. Yılın ilk yarısından ötesini çıkarması zor olan, GSYH’nin yüzde 5’ini aşacak bir açığa ulaşması beklenen bütçeye sürekli yeni yükler bindiriyoruz. Merkez Bankası’nın swaplar hariç net rezervi eksi 40 – 45 milyar dolar dolayında bulunuyor. Dış borç stokumuz 450 milyar dolar dolayına ulaşmış. Yükümlülükleri bilinmeyen Varlık Fonu’nun nasıl tasfiye edilebileceği başlı başına bir sorun oluşturuyo

Arjantin’den Çıkarılacak Dersler

Resim
Arjantin’in Bugünkü Durumunun Kökenleri ve Türkiye ile Karşılaştırmalar 1929 Büyük Depresyonundan önce Arjantin, sanayileşmiş ülkeler arasında yer alıyordu ve dünyanın en yüksek kişi başına gelire sahip on ülkesinden biriydi. Bugün, kişi başına geliri 13.700 Dolar dolayındadır (Türkiye 11 bin dolar dolayında bulunuyor.) Arjantin nüfusunun yüzde 40’ı yoksulluk sınırının altında bulunuyor. Aşağıdaki grafik iki ülkenin kişi başına gelirinin 2000’den bu yana gösterdiği gelişmeyi sergiliyor (aksine bir açıklama verilmediği sürece yazıdaki bütün grafiklerin IMF, WEO Database April 2023’deki veriler kullanılarak tarafımdan hazırlandığını belirtmek isterim.) Arjantin ekonomisinin en zengin ülkeler arasında başlayan yolculuğunun bugün bu noktaya gelmesinde İkinci Dünya Savaşından sonra hızlanan popülist uygulamaların fazlasıyla etkisi var. 1946 yılında Arjantin Devlet Başkanlığına seçilen Juan Peron, önceleri Arjantin’de devletçilik politikası uyguladı. Pek çok kuruluşu millileştirdi, Peso’nu

Kapalıçarşı’da Niçin Farklı Kur Oluşuyor?

Resim
Dolarizasyon (ya da para ikamesi); insanların ulusal para yerine yabancı para tutmak istemeleri anlamına gelir. Bankalardaki yabancı para mevduatın toplam mevduata oranı olarak ölçülür. Enflasyonun yüksek olduğu ekonomilerde insanlar, paralarının satın alma gücünü korumak amacıyla ulusal para kadar değer kaybetmeyen yabancı paraları tutmaya yönelirler. İkili kur; piyasada birisi bankalar arası kur diğeri de serbest piyasa kuru denilen iki farklı kurun oluşmasıyla görülen durumu ifade eder. Dış dünyaya önemli ölçüde kapalı ekonomiler, sermaye kontrolü yaptıkları ve yabancı para alış verişini yasakladıkları için dolarizasyon pek görülmez ama birden fazla kur oluşur. Bazı ekonomilerde dolarizasyon görülür ama ikili kur yoktur. Bu ekonomilerde enflasyon yüksek olduğu için insanlar ulusal para yerine döviz tutmayı tercih ederler. Döviz rezervleri yeterli olduğu sürece ikili kur uygulaması görülmez. Bazı ekonomilerde ise hem dolarizasyon hem de ikili kur birlikte ortaya çıkar. Türkiye

Seçimde Ekonomik Sorunlar mı Öncelikli Olacak Sosyal ve Siyasal Sorunlar mı?

Resim
Şimdiye kadar yazılarımda daha çok seçime kadar ve seçimde neler olacağını tartıştım. Bir de seçimi kazanacak olan her kim olursa olsun sosyal yaşamdan siyasal yaşama ve oradan ekonomiye kadar her alanda büyük bir enkaz devralacağına değindim. Her ne kadar henüz farkında olunmasa da bu kez devralınacak enkazın şimdiye kadar enkaz olarak adlandırılanlardan misliyle büyük olacağını da vurguladım. Bu kez seçim sonrasında çeşitli kesimlerin öncelikli olarak çözülmesini istediği sorunların neler olduğu yolundaki tahminlerimi paylaşacağım. Bu tahminleri yapabilmek için önce ülkenin gelir dağılımına kısaca bakalım (ayrıntılı tablolar ekte yer alıyor.) Ekli tabloya göre nüfusun en düşük gelirli yüzde 20’si GSYH’den yüzde 6,1 pay alırken nüfusun en yüksek gelirli yüzde 20’si GSYH’den yüzde 46,7 pay almaktadır. En düşük gelir grubuyla en yüksek gelir grubu arasındaki gelir farkı 6,7 mislidir. Bu hesabı en düşük geliri alan yüzde 10 ile en yüksek geliri alan yüzde 10’u karşılaştıracak şekilde

Beklenti Tuzağı

Beklenti; olayların nasıl gerçekleşeceğine ilişkin düşünce ya da tahmin demektir. Örneğin bir kişinin enflasyon oranına bakarak o oranda bir ücret artışı beklemesi normal bir beklentidir. Beklentilerin gerçekleşmemesi halinde hayal kırıklığı, hüsran ya da kızgınlık gibi tepkiler ortaya çıkar. Ücret artışlarını enflasyonun çok üzerinde olmasını bekleyen bir kişinin ancak enflasyon oranı kadar bir ücret artışı alması onda hayal kırıklığı yaratabilir. Hayal kırıklıklarından sakınmak için beklentileri gerçeklere dayanarak oluşturmak rasyonel yaklaşımın gereğidir. Beklenti tuzağı, gerçekçi olmayan beklentiler yaratarak kendisini ya da başkalarını etkileme durumunu ifade eden bir kavramdır. Örneğin bir sendikanın toplu sözleşme görüşmelerine başlamadan önce işçilere enflasyonun iki katı artış sağlayacağını anlatması halinde işçilerde böyle bir artış beklentisi oluşur. Görüşmelerde ancak enflasyon kadar bir artış alabilen sendika, işçileri büyük bir hayal kırıklığına düşürmüş olur. Bu durum

Türkiye ve Diğerleri

Resim
Karşılaştırmalar Aşağıdaki ilk grafik çokça yapılan Türkiye Güney Kore karşılaştırmasını ortaya koymayı amaçlıyor. 1980’lerin başında nüfus Türkiye’de 45,3, Kore’de 38,1 milyon kişi, GSYH Türkiye’de 96,6 milyar, Kore’de 65,4 milyar dolar, kişi başına gelir Türkiye’de 2.134 dolar, Kore’de 1.715 dolarmış. 2022 sonu itibarıyla nüfus Türkiye’de 85,3, Kore’de 51,6 milyon kişi, GSYH Türkiye’de 906 milyar, Kore’de 1,7 trilyon dolar, kişi başına gelir Türkiye’de 10.618, Kore’de 32,250 dolar. Kişi başına geliri gösteren aşağıdaki grafik, Kore’nin geride başladığı bu yarışta bizi üçe katladığını ortaya koyuyor. Bu dönemde Türkiye’nin nüfusu 1,9 kat artmış buna karşılık Kore’nin nüfusu 1,3 kat artmış. Buradan giderek Türkiye’de üretime katkısı olmayan nüfus artarken Kore’de üretime katkısı olan nüfusun artmış olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Üç Balkan ülkesiyle (Bulgaristan, Romanya ve Sırbistan) Türkiye’nin kişi başına gelirlerini karşılaştıran aşağıdaki grafik çok daha yakın zamana ait durumu o

20 Yıl Önce Balkanları Beğenmezdik

Resim
2000’lerin başında Balkan ülkelerine gidenlerimiz çevre güzelliğini, yapıları beğenirler, fakat insanları fakir bulurlardı. Geceleri Balkanlardan arabalarıyla geçerek Türkiye’ye gelenler yollardan, aydınlatma eksiklerinden ve daha birçok şeyden şikâyet ederdi. O tarihten sonra yavaş yavaş değişim başladı. Bulgaristan ve Romanya 2007’de Avrupa Birliği’ne üye oldu. Sırbistan’ın 2025’de üye olması bekleniyor. Türkiye, 1959 yılından beri üyelik beklediği Avrupa Birliği’yle tam üyelik müzakerelerine 2005 sonunda başladı ve bu müzakereler bugün iki tarafın da gönülsüz bir biçimde sürdürür göründüğü bir süreç içinde bulunuyor. Aşağıda bazı göstergelerini grafiğe dönüştürerek paylaşıyorum (bu grafiklerin tamamı IMF, World Economic Outlook Database, April 2023’den alınan verilerle tarafımdan hazırlanmıştır.) Grafik bize 2000 – 2017 yılları arasındaki dönemde Türkiye’nin dört ülkenin en yüksek kişi başına gelirine sahip olduğunu, onu Romanya’nın izlediğini gösteriyor. 2017 yılından sonra (mavi

Dünya Ekonomisi ve Türkiye 2023 Tahminleri

Resim
IMF’nin yılda iki kez (biri Nisan biri de Ekim aylarında) yayınladığı Dünyanın Ekonomik Görünümü (World Economic Outlook) Raporu geçen gün yayınlandı. Bu rapor, dünya ekonomisi ve ülkelerin ekonomik durumu hakkında en geniş ve kapsamlı tahminleri içeren rapordur. Aşağıdaki tablo bu raporda yer alan ve dünyanın 2022 yılsonu itibarıyla ne durumda olduğunu özetle gösteren tablodur: 2022 yılsonu itibarıyla dünyanın toplam GSYH’si cari fiyatlarla 100,2, satın alma gücü paritesine (SAGP) göre de 163,5 trilyon dolardır. Buna göre 196 ülke içinde 41 ülke gelişmiş ülke statüsünde bulunmaktadır. Bunların toplam dünya GSYH’sinden (SAGP) aldıkları pay (ya da yaptıkları katkı) yüzde 41,7’dir (68,3 trilyon dolar.) Gelişmekte olan ülke sayısı 155’tir ve bunların toplam dünya GSYH’sinden aldıkları pay (ya da yaptıkları katkı) yüzde 58,3’tür (95,3 trilyon dolar.) Bu ülkeler arasından seçtiğimiz 3 gelişmiş ekonomi (ABD, Euro Bölgesi ve Japonya) ile beş gelişmekte olan ülkenin (Çin, Endonezya, Rusy