Kayıtlar

Mayıs, 2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Seçimlerden Çıkarılacak Dersler

Bu yazımı seçimlerde yapılmış olabilecek hilelerden, seçimlerde iktidarın kullandığı sınırsız devlet imkânlarından bağımsız olarak yazıyorum. Bu konular ayrı inceleme ve değerlendirmelerin konusu. Bu yazımda asıl olarak ana muhalefet partisinin buraya kadar neleri yanlış yaptığı ve sonraki seçimlerde ne yapması gerektiği üzerinde durmaya çalışacağım. Pek çok kişi aday kimlikleri üzerinden eleştiri yaptı. Bence konu adaydan çok ötede görünüyor. Doğru aday elbette etkili olur ama asıl olarak siyaset bir organizasyon işidir. Rakibin iyi organize olduğu, mahalle düzeyinde bire bir propaganda yaptığı yerde makro politikayla yol alamazsınız. Politikaya (siyasete) yaklaşımımızı da ekonomide olduğu gibi ikiye ayırarak yapabiliriz: Makro politika, mikro politika. Makro politika; geniş tabanlı siyaset olarak tanımlanıyor. Bana göre yeterli bir tanım değil bu. O nedenle ben bunu ülke genelini ilgilendiren konularla ilgili politika olarak tanımlamanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Bu tanım

Seçimlere Bir de Bu Açıdan Bakalım

Resim
İktisatçılar, sayılarla uğraşmayı ve verilere göre yorum yapmayı severler. Bu yazımda da siyasal duruma bazı sayılar eşliğinde bakmaya çalışacağım.   Aşağıdaki tabloda Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olanları destekleyen siyasal partilerin üye sayıları yer alıyor (kaynak: Yargıtay, https://www.yargitaycb.gov.tr/kategori/109/siyasi-parti-genel-bilgileri ) Diğer partiler her iki adaya da desteklerini açıklamadığı için tabloya dâhil edilmedi. Tabloya baktığımızda şunları görüyoruz: (1) Erdoğan’la birlikte hareket eden siyasal partilerin üye sayısı tabloya aldığım partilerin üye sayıları toplamının yüzde 80,5’i, Kılıçdaroğlu’yla birlikte hareket eden partilerin ve onu destekleyeceğini açıklayan HDP’nin payı toplamın yüzde 19,5’i. (2) 100 yıllık siyasal parti CHP’nin üye sayısı AKP’nin onda biri kadar. (3) Bütün bu siyasal partiler arasında örgüt çalışmasını en üst düzeyde yapmış olan parti olarak AKP açık ara öne çıkıyor. Bu üyelerin hepsinin üye olduğu partinin gösterdiği adayı dest

Kan, Zahmet, Gözyaşı ve Ter

Milletvekili seçimleri sonuçlandı, AKP ve Cumhur İttifakı önemli bir başarı elde etti. Cumhurbaşkanlığı seçiminde de Erdoğan ilk turda kazanmaya çok yaklaştıysa da durum ikinci tura kaldı. İkinci turda ne olacağı kamuoyu araştırması yapanlarca ve siyaset bilimcilerce tahmin edilir, o benim oturduğum yerden bileceğim bir şey değil ama Erdoğan’ın kazanması sürpriz olmayacak. İlk turun iki büyük sürprizinden ilki Erdoğan’ın aldığı oy oranı, ikincisi de olarak deprem bölgesinden Erdoğan’a gelen büyük destekti. Ekonominin geldiği durumun büyük bir enkaz olduğunu, bunun yanlış ekonomi politikası uygulamalarından kaynaklandığını devletin resmi verilerine dayanarak defalarca yazdım. Çoğumuz, başta enflasyon olmak üzere ekonomik durumun son derecede bozuk olduğunu ve bunun seçim sonuçlarını etkileyeceğini konuştuk, tartıştık. Her şey ekonomi değil elbette ama ekonominin seçimlerde genellikle önemli etkisi olduğunu biliyoruz. Buna karşılık sonuçlar hiç de öyle olmadı, ekonomik durum sonuçlarda

Seçim Sonrası Dolar Kuru

Önce dolar kurunu etkileyebilecek dış etkenlerden söz edelim. Dolar, geçen yılın Eylül ayında bütün paralara karşı değerinin doruk noktasına çıkmıştı. ABD’nin en önemli dış ticaret ortağı konumundaki 6 ülkenin para birimlerine (Euro, Yen, Pound, Kanada Doları, İsviçre Frangı, İsveç Kron’u) karşı oluşturulan Dolar Endeksi (DXY) 114’e kadar yükselmişti. Sonra gerileme başladı. Bugün DXY 102’nin biraz üzerinde, yani dolar hala diğer paralara göre daha değerli konumda. Bugünlerde ABD’nin önündeki en ciddi iki konu; bankacılık sektörünün sorunları ve kamu borçlanma limitinin sonuna gelinmiş olması. Eğer bu iki sorun çözülemezse dolar hızla değer kaybedebilir. Tabii böyle gelişmelerin olma olasılığı doğduğunda diğer rezerv paralarla birlikte altın da değer kazanır.  Gelelim dolar kurunu etkileyebilecek olan iç etkenlere. Faizi düşük tutma takıntısının sonucu olarak cari açık 54 milyar dolara (GSYH’nin yüzde 5,4’ü) yükseldi. Merkez Bankası’nın swap hariç net rezervleri kamu mevduatının ne t

Özdeyişler 6

“Enflasyonu düşürmeden faizi düşürdüğünüzde geçmişte yaşananları tekrar yaşar, sonrasında faizi daha fazla artırmak zorunda kalırsınız.” “Yazmak, okumak kadar eğitir insanı.” “Ekonomi politikası şark kurnazlığıyla yürümez. Şark kurnazlığına dayalı önlemler kısa vadede iyi sonuç verir gibi görünür ama orta, uzun vadede sistemi çökertir.” "Yazanların uymadığı kuralları kimse ciddiye almaz." “Her gün her şeyin değiştiği bir ekonomi için tahmin yapmak iktisatçıların değil falcıların işidir.” "Açıklanan düşünceden çok açıklanmayan düşünceden korkmak gerek." “Sosyal bilimler, insan odaklı olduğu için yaşanılan yere ve içinde bulunulan sisteme göre farklılıklar içerir. Sosyal bilimleri doğa bilimlerinden ayıran en temel niteliklerden birisi budur.” “Ekonomide politikasızlık bile politikadır.” “Para politikası konusunda en sevdiğim cümle "para politikasındaki sıkı duruşumuz devam edecektir" cümlesi. Sanki bir para politikası varmış da geriye onun s

Ekonomi Kaç Yılda Toparlanır?

Seçimden Bir Gün Sonra ve Enkaz başlıklı son iki yazımı okuyan pek çok kişi ‘ekonomi ne kadar zamanda toparlanır?’ sorusunu soruyor. Bu sorunun yanıtı ne yazık ki umut vaat edici değil. Eğer ekonomiden anladığımız dar anlamda enflasyon, büyüme, cari açık gibi kavramlarsa doğru ekonomi politikası uygulamalarıyla buralardaki toparlanma 2 – 3 yılda sağlanabilir (toparlanma derken enflasyon ve büyümenin yüzde 5’ler düzeyine gelmesini cari açığın da yüzde 3’ün altına düşmesini kastediyorum.) Ne var ki doğru ekonomi politikası öyle hafife alınacak bir koşul değil. Seçim sürecinde vaat edilenleri, yapılan harcamaları, kur korumalı mevduat uygulamasının yükünü, varlık fonundaki kamu kuruluşlarının içinde bulunduğu durumu, depremin getirdiği son derecede ağır yükü, bütçe açığının hızla artışını, olumsuz beklentileri dikkate alırsak durumu toparlayacak ekonomi politikası uygulamanın ne kadar zor olacağını tahmin edebiliriz. Bu saydıklarımın yanında açıklanmadığı için bilmediğimiz yükler ve açıkl

Gelir Dağılımı Hızla Bozuluyor

Resim
TÜİK, 2021 yılını referans alan Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması sonuçlarını yayınladı. Ölçüme esas alınan 2021 yılı, Merkez Bankası’nın faizi düşürmeye başlaması sonucu enflasyonun hızla artarak yılsonunda yüzde 36,08’e ulaştığı yıldır 2020 yılsonunda yüzde 14,60 idi. Enflasyondaki bu hızlı yükseliş toplumda gelir dağılımını bozarak düşük gelirlilerin gelirden aldığı payın daha da düşmesine yüksek gelirlilerin ise payının yükselmesine yol açtı. TÜİK sitesinden aldığım aşağıdaki tablo gelirden alınan payları nüfusa göre gösteriyor ( https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Gelir-Dagilimi-Istatistikleri-2022-49745&dil=1 ) Buna göre 2020 yılında nüfusun en düşük gelirli yüzde 20’si gelirden yüzde 6,1 pay alırken bu oran 2021’de yüzde 6’ya gerilemiş. Buna karşılık gelirden en yüksek payı alan nüfusun yüzde 20’si 2020’de gelirin yüzde 46,7’sini alırken 2022’de yüzde 48’ini almışlar. Şimdi de gelir dağılımı adaletini ölçmekte en yaygın olarak kullanılan iki farklı ölçüye bakalım (

Enkaz

Türkiye’de, her iktidar değişiminde, iktidara gelenlerim enkaz (çöküntü, yıkıntı) devraldığını söylemesi adetten olmuştur. Bu kısmen doğru bir söylemdir. Türk siyasetçisi, iktidar süresini uzatabilmek için eldeki imkânları har vurup harman savurarak, elde olmayan imkânları da borçlanıp popülist harcamalara başvurarak oylarını korumaya çalışır. Bunları yaparken de ekonomiyi enkaza döndürür. Şimdiye kadar hemen hep böyle oldu. Bu kez durum iki açıdan geçmiştekilerden daha farklı: İlk olarak bu kez ekonomik enkaz bütün öncekilerden çok daha ağır, ikinci olarak bu kez ortada ekonomik enkaza ek olarak sosyal ve siyasal bir enkaz da var. Bu enkaz, şimdiye kadar enkaz sandıklarımızın aslında pek de enkaz olmadığını gösteriyor. Deprem, enkazı iyice büyüttü ama deprem olmasaydı da ciddi bir enkaz olacaktı karşımızda. Önce sosyal ve siyasal yaşamdaki enkazı özetleyelim. Elimizde hukukla ilgili hemen hemen hiçbir şey kalmamış durumda. Hukuk, büyük ağırlıkla ‘iktidar ne isterse o olur’ yaklaşımı