Kayıtlar

Eylül, 2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ülke Riski Nedir, Nasıl Düşürülür?

Resim
Risk; gerçekleştiği zaman olumsuz sonuçlar yaratacağı tahmin edilen bir hareketin, bir davranışın yapılması halidir. Örneğin bir kalecinin ceza sahası içinde rakip santrfora çalım atmaya çalışması, cephaneliğe yanar sigarayla girilmesi, yüzme bilmeden Karadeniz’de yüzmeye çalışılması, gaz tüpünde kaçak olup olmadığının çakmakla kontrol edilmesi risktir. Bunlar kişisel risk örnekleridir. Bir bankanın, geçmişte defalarca aldığı borçları ödeyememiş bir şirkete yeni kredi açması, bir şirketin olumsuz fizibilite raporuna karşın bir yatırıma girişmesi kurumsal risktir. Bunların yanında bir de ülke riski vardır; ülkeler, ekonomik, sosyal ve siyasal durumları ile bu ülkeye yatırım yapacak olanlar veya borç verecek olanlar açısından bir risk düzeyi oluştururlar. Son olarak bir de risk algısına değinmek gerekir. Risk algısı; bir riskin gerçekleşme olasılığı ve gerçekleşme şiddeti hakkında insanların vardığı subjektif değerlendirmeyi gösterir. Kurumlar ve ülkeler söz konusu olduğunda risklerin

Kanıksanmış Yanlış Davranışlar Seti ve Aldırmazlık Zırhı

  Kanıksamak; pek çok kez yinelenmiş olması dolayısıyla artık etkilenmez olmak, aldırmamak, alışmak, bıkmak, usanmak gibi anlamlara geliyor. Türkiye’de uzun zamandır ekonomi alanında, dış politika alanında sosyal alanlarda yanlış politikalar uygulanıyor. Bu yanlışların süresi öylesine uzadı ki insanlar yanlışı doğruyu karıştırmaya başladılar. Örneğin Merkez Bankası’nın amacı; kuruluş yasasında ‘fiyat istikrarını sağlamak’ olarak belirtilmiş bulunuyor. Bir başka deyişle Merkez Bankası’nın amaç belirleme yetkisi yok. Buna karşılık belirlenen bu amacı gerçekleştirmek için kullanacağı para politikası araçlarını (açık piyasa işlemleri, zorunlu karşılıklar, faiz oranları belirlenmesi) seçmekte ve bunları hangi oranda ve ne yönde kullanacağını belirlemekte yine aynı yasa gereğince bağımsız kılınmış bulunuyor. Buradaki bağımsızlık kuşkusuz siyasal iktidardan bağımsızlık anlamına geliyor. Çünkü merkez bankasını alacağı kararlarda etkileyebilecek tek güç, atamaları yapan siyasal iktidar. Yasa

2001 Krizinde Ülkeyi Nasıl Batırdım?

Resim
Habertürk televizyonunda yayınlanan bir tartışma programında katılımcılardan birisi yazdığım bir makaledeki şemayı gündeme getirince diğer bir katılımcı benim 2001 krizi sırasında Merkez Bankası Başkanı olarak ülkeyi krize sokup batıranlardan birisi olduğumu ve ekonomi konuşamayacağımı söyledi. Bu ifadelerin tamamının yalan olduğunu o günleri yaşayanlar ve inceleyenler bilir ama yeni kuşaklar o dönemleri bilmedikleri için bu yalana inanıp da zihinlerinde yanlış düşünceler doğmasın diye bunları yazmaya karar verdim.   Bendeniz yaşamımın hiçbir döneminde Merkez Bankası’nda görev yapmadım. 1972 yılında Mülkiye’yi bitirdikten sonra açılan yarışma sınavını kazanarak atandığım Maliye Müfettiş Muavinliğiyle başlayan kamu görevim sırasında daire başkanlığından müsteşar yardımcılığına kadar bütün yönetim kademelerinde görev yaptım. 1992 yılında Hazinenin Washington Büyükelçiliği nezdindeki Ekonomi Başmüşavirliği görevine atandım. 1995 yılında yurda döndüğümde müşavirlik görevine getirildim. D

Faizi Düşürürsek mi Enflasyon Düşer Yükseltirsek mi?

Resim
Son günlerde enflasyon ile faiz arasındaki neden – sonuç ilişkisi yeniden gündeme geldi. Bu kez hangisinin neden hangisinin sonuç olduğundan çok faizi artırınca enflasyon düşer mi düşmez mi tartışması gündemdeydi. Her şeyden önce bu soruyu doğru yanıtlamak için neden – sonuç ilişkisini doğru kurmamız gerekiyor. Bunun için de önce enflasyonun kaynağını belirlememiz gerekiyor. Enflasyon iki şekilde karşımıza çıkar: Talep enflasyonu ve maliyet enflasyonu. Talep enflasyonu; talep edilen miktarın arz edilen miktardan fazla olmasından kaynaklanır. Bunun da en bilinen nedeni piyasadaki para arzının fazlalığıdır. Eğer piyasada para fazla mal azsa o zaman enflasyon olur. Bu tür enflasyonu önlemenin bir yolu faizleri artırmak olabilir. Faizler artarsa insanlar tüketimden kısıp tasarrufa yönelirler bu da piyasada oluşan talep fazlasını giderir ve enflasyon frenlenebilir. Enflasyon oranı yüzde 19,25 iken net nominal faizler yüzde 18,50 ise insanlar tasarruf yapmayı seçmez, ellerindeki parayı b

SDR’ler Hesaba Girince Rezervleri Nasıl Etkiledi?

Resim
IMF’nin üye ülkelere tahsis ettiği 650 milyar dolarlık Özel Çekme Haklarından (SDR) payımıza düşen miktarın Ağustos sonuna doğru Merkez Bankası (TCMB) rezervlerine gireceğini ve rezervlerimizin artacağını 10 Temmuz 2021 tarihli yazımda vurgulamıştım ( https://www.mahfiegilmez.com/2021/07/agustos-sonuna-dogru-merkez-bankasnn.html ).  6,3 milyar Dolar tutarındaki SDR Ağustos sonuna doğru geldi ve TCMB rezervlerine girdi. Gelen 6,3 milyar dolar tutarındaki SDR, TCMB’nin 27.08.2021 tarihli Uluslararası Rezervler ve Döviz Likiditesi Tablosunda da gösterildi. Aşağıda bu tablonun ilgili bölümü yer alıyor (Kaynak: TCMB.) Tabloda yer alan 7.731 milyon tutarındaki SDR’ler, IMF tarafından Türkiye’ye tahsis edilen SDR miktarının son durumunu gösteriyor.  Yeni tahsis edilen 6,3 milyar Dolarlık SDR gelmeden önce bu tutar 1.394 milyar Dolar idi. Görüleceği gibi 6,3 milyar Dolarlık yeni SDR tahsisi de hesaplara girince brüt rezervlerimiz yükselmiş bulunuyor. Buna göre aynı tarihte TCMB’nin brüt, net

Ne Oldu Yine Bu Dolara?

Dün akşam USD / TL kuru 8,27’lerde dolaşıyordu. Bu sabah 9’da 8,35’e yükseldi 12’de 8,46’yı gördü, şu sıralar (saat 15,30) 8,45 dolayında bulunuyor. Ne oldu da böyle bir günde yüzde 2’nin üzerinde değer kaybı yaşandı? İki olasılık var: (1) Dışarıda bazı gelişmeler olmuş ve Dolar bütün paralara karşı değer kazanmış olabilir. Mesela ABD’den gelen bazı veriler Doları güçlendirmiş ya da Fed’in açıklamaları Dolara talebi artırmış olabilir. (2) İçeride bir şeyler olmuş, mesela faiz indirimi yapmak gerekir şeklinde açıklamalar gelmiş ve bu açıklamalar Dolara olan talebi artırarak TL’nin değer kaybetmesine yol açmış olabilir. Önce dışarıya bir bakalım. Dışarıda ABD’de veya Avrupa’da Doları güçlendirecek ya da zayıflatacak bir açıklama görünmüyor. Yine de Dolar Endeksine bir bakalım. Altı önemli para birimine karşı (Euro, Sterlin, Yen, Kanada Doları, İsviçre Frangı, İsveç Kronası) oluşturulmuş bulunan Dolar Endeksi bugün itibarıyla 92,69’da bulunuyor. 7 Eylül’de 92,51 idi. Euro / USD paritesi

Hükümetin Yılsonu USD / TL Kur Tahmini

Resim
2022 – 24 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Önümüzdeki yılların tahminlerinin zaten tutmayacağını düşünürsek sonlanmasına dört ay kalmış olan 2021 yılının tahminlerini ele alıp gerçekçiliğini değerlendirelim. Önce bir özet tablo ile OVP tahminlerini gösterelim: 2021 yılı gerçekleşme tahminleri bazı alanlarda çok gerçekçi görünüyor. Mesela büyümenin geçen yılın baz etkisiyle yüksek olması bekleniyor. Dolayısıyla yüzde 9’luk bir yıllık büyüme oranı makul görünüyor. Buna karşılık ilk çeyrekte yüzde 7,2, ikinci çeyrekte yüzde 21,7 büyümüş olan ekonomin yıllık yüzde 9’luk bir ortalamaya gelmesi için üçüncü çeyrekte yüzde 5, son çeyrekte de yüzde 2 dolayında büyümesi gerekir ki bu da ekonomide ciddi bir hız kesme anlamına gelir. İşsizlik oranı bu yöntemle hesaplanmaya devam edildiği, işsiz olduğu halde sırf başvuruda bulunmadığı için kişiler işsiz sayılmamaya devam edildiği sürece buradaki işsizlik oranı ne kadar gerçek dışı görünse de normal bir oran olarak kalacaktır.

Baz Etkisiyle Büyüme

Resim
Ekonominin, 2021 yılının ikinci çeyreğinde yıllık olarak (2020 ikinci çeyrekten 2021 ikinci çeyreğe) yüzde 21,7, bu yılın ilk çeyreğine göre de yüzde 0,9 büyüdüğü açıklandı. Bu konuda bazı noktalara değinmekte yarar var. İlk olarak belirtilmesi gereken mesele bu büyüme oranının Cumhuriyet tarihinin en yüksek büyüme oranı olmadığıdır. Geçmişte GSYH üçer aylık değil, yıllık ölçülüp açıklanırdı. Rekor yıllık yüzde 31,9 ile 1946 yılında kırılmıştır. Bu yılın ikinci çeyrek oranı olan yüzde 21,7 çok yüksek bir orandır ama iş yıllık olarak hesaplamaya gelince bunun yarısı kadar olması büyük başarı olacaktır. Geçmişte en yüksek yıllık büyüme oranları şöyledir: Bu yüksek büyüme oranlarının çoğu bir önceki yılda yaşanan küçülme ya da çok düşük büyümelerden sonra gerçekleşmiştir. Ekonomi literatüründe buna baz etkisi deniyor. Baz etkisi; karşılaştırmaya konu olan iki dönemden ilkinde ortaya çıkan aşırı bir düşüş veya yükselişin karşılaştıran dönem üzerinde yarattığı yanıltıcı etkidir. Günümüzde