Kayıtlar

2015 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2016 Tahminlerim

Kriz konjonktüründe tahmin tutturmak, oynak bir zemin üzerinde durup tabancayla oynak bir hedefe ateş edip hedefi vurmak kadar zor bir iştir. O nedenle böyle bir ortamda tahminler genellikle tutmaz. Ama biz iktisatçı milleti yine de tahmin yapmaktan vazgeçemeyiz. Tahminlerimizi izleyenler de, tahminlerimiz tutmayınca bizimle dalga geçmeyi severler. Tahminlerle birlikte o tahminlerin dayandığı varsayımları ortaya koymamışsanız tahminlerinizin niçin tutmadığını anlatma hakkınız olmaz. Oysa varsayımlarınızı sıralamışsanız ve onlar doğru çıkmamışsa tahminlerinizin tutmamasının bir gerekçesi olabilir. Çünkü sonuçta varsayımlarınızın tutup tutmaması sizin elinizde olan şeyler değildir. Bu çerçevede tutmayan 2015 tahminlerimin dayandığı varsayımlarımı bir kez daha paylaşıp tutmayan tahminlerime gerekçe olarak ortaya koyayım.   2015 tahminlerimi yaptığım yazımda tahminlerimin dayandığı varsayımlar şunlardı: “Bu tahminleri yaparken dış siyaset ve jeopolitik durumun bugünkü haliyle süreceği

Suudi Arabistan ve Norveç Karşılaştırması

Suudi Arabistan’ın iflasın eşiğinde olduğu haberleri basında yer almaya başladı. Bütçe açığı hızla büyüyen ve o nedenle önlemler almak zorunda kalan Suudi Arabistan’ın durumunun bozulduğunu IMF, bir süredir dile getiriyordu. Eskiden beri petrol zengini olan Suudi Arabistan ile yine petrol ve doğal gazın yakın geçmişte zengin ettiği Norveç ile karşılaştırdığımızda ilginç sonuçlar çıkıyor ortaya.  Dünyada 1,7 trilyon varil petrol rezervi olduğu tahmin ediliyor. Bunun 267 milyar varili Suudi Arabistan’da, 6,5 milyar varili de Norveç’te (Kuzey Denizi petrolü) bulunuyor. Bu rezervlerle Suudi Arabistan dünya petrol rezervinin yüzde 16’sına, Norveç ise yüzde 0,4’üne sahip görünüyor. 2014 yılı verilerine göre Suudi Arabistan sahip olduğu bu rezervden günde 11.505 bin varil, Norveç ise sahip olduğu rezervden günde 1.895 bin varil petrol üretmiş.

2015 Yılının Reel Faiz Hesabı

2015 yılında tasarruflarını TL mevduat veya tahvile yatıran Türk tasarruf sahipleri de yabancı yatırımcılar da nominal faizlerin yüksek olmasına karşın enflasyonun da yüksek olması ve dolayısıyla reel faizin eksi çıkması sonucu zarar ettiler.   2015 başında banka mevduat faizleri nominal olarak yüzde 9,5, Devlet tahvili faizi (gösterge faiz) yüzde 8 idi. 2015 sonunda enflasyon yüzde 8,5 oldu. Yılbaşında TL mevduata parasını yatıranlarla Devlet Tahvili alanların durumu aşağıdaki tabloda yer alıyor.

2015'i Nasıl Bilirdiniz?

Resim
2015 yılını geride bırakıyoruz. Buradan geriye baktığımızda karmakarışık bir yıl duruyor arkamızda. Dünyada neler oldu önce ona bir bakalım: (1) Petrol fiyatı düşüşünü sürdürdü. Petrol ihracatçısı ülkelerin gelir kayıpları artmaya başladı. (2) Jeopolitik riskler özellikle ortadoğuda yükseldi. (3) Çin ekonomisi bozulma işaretleri göstermeye devam etti. (4) Emtia fiyatları düştü ve dolayısıyla emtia üreticisi ülkeler zor duruma girdi. (5) Japonya, parasal genişlemeye gittiği halde ekonomisinde bir toparlanma yaratamadı. (6) ABD ekonomisi toparlanmaya devam etti. Fed, yıl bitmeden önce ilk faiz artışını yaptı. (7) Avrupa, bir türlü ekonomik çıkışa geçemedi. Avrupa Merkez Bankası, parasal genişleme başlattı ancak henüz olumlu bir sonuç alınamadı. (8) Rusya ekonomisi, ekonomik ambargonun ve düşen petrol fiyatlarının etkisiyle zayıflamayı sürdürdü. 

Elbise Nasıl Alınır?

Kurtuluş savaşı zaferini izleyen Mudanya Mütarekesi görüşmeleri sırasında Lozan kentinde bir barış konferansı düzenlenmesi kararlaştırılmıştı. Bu konferansa Türkiye’nin yanı sıra İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Sırp – Hırvat – Sloven Devleti katılmaktaydı. ABD’nin gözlemci sıfatıyla katıldığı görüşmelere, Bulgaristan Ege denizi, Rusya ise Boğazlar konusu gündeme geldiğinde katılacaklardı.

Fed'in Modası Geçti

Merkez Bankası sadeleştirme için nereye bakacak? Merkez Bankası (TCMB) Para Politikası Kurulu (PPK), 22 Aralık’ta toplanmadan önce yetkili ağızlardan para politikası uygulamasının sadeleştirileceği, para politikasında ortodoks uygulamalara geri dönüleceği, faiz sayısının azaltılacağı yolunda açıklamalar yapılmıştı. Bu açıklamalar çerçevesinde piyasada oluşmuş bulunan beklenti, gecelik borç alma ve politika faizinin artırılacağı buna karşılık gecelik borç verme faizinin düşürüleceği biçimindeydi. Ne var ki toplantıdan çıkan karar, beklentilerin tersine, faizlerin değiştirilmemesi yönünde oldu. Toplantı sonrasında açıklanan PPK Kararında şöyle bir ifade yer alıyor: “Kurul, k üresel para politikalarındaki normalleşmenin başlaması ile birlikte oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde önümüzdeki toplantıdan itibaren para politikasındaki sadeleşme adımlarına başlanabileceğini değerlendirmiştir.”

Merkez Bankası Faizi Değiştirmedi

Resim
Merkez Bankası’nın piyasa faizlerini etkilemek için kullandığı iki temel faizi var: (1) Haftalık olarak bankalara açtığı repo ihalesinden borç alanlara uyguladığı faiz (politika faizi) (2) Gecelik olarak kendisine borç verenlere uyguladığı gecelik borç alma faizi ve yine gecelik olarak kendisinden borç alanlara uyguladığı borç verme faizi. İkinci grupta yer alan iki faizin arasındaki farka koridor bu iki faize de koridor faizi deniyor. Merkez Bankasının haftalık ve gecelik olarak verdiği borçlara uyguladığı faizlerin, verdiği miktarlarla ağırlıklandırılması yoluyla hesaplanan paçal faize de Ağırlıklandırılmış Ortalama Fonlama Maliyeti deniyor. Merkez Bankası, 22 Aralık toplantısından önce yaptığı açıklamalarda birden çok faizli bu uygulamanın geçmişte başarılı sonuçlar verdiğini, bundan böyle önce faiz oranlarının birbirine yaklaştırılması, sonra da tek bir orana indirilmesi yoluyla sadeleştirmeye gidileceğini açıklamıştı. Bu açıklamayla Merkez Bankası ana akım (ortodoks) para pol

Andromeda, Cinderella ve Godot Kompleksleri

Andromeda’nın Öyküsü Yunan mitolojisinin öykülerinden birisidir Andromeda öyküsü. Andromeda, Habeşistan (Etiopya) kralı Kepheus ile Kassiepeia’nın kızıdır. Kassiepeia, güzel ve bir o kadar da kibirli bir kadındır. Bütün Nereus kızlarından daha güzel olmakla övünür ve onları aşağılar (Nereus kızları diye adı geçen kızlar Nereus ile Okeanos’un elli kızıdır. Mesela Akhilleus’un (Aşil) annesi Thetis bir Nereus kızıdır.) Nereus kızları, bu aşağılanmaya dayanamadıkları için Kassiepeia’yı denizler tanrısı Poseidon’a şikayet ederler. Poseidon, insan yiyen bir ejder göndererek Habeşistan’ı birbirine katar. Kral Kepheus bu durumdan kurtulabilmek için kâhinlere danışır, Kâhinler, kızı Andromeda’yı ejdere kurban etmesinden başka çare olmadığını söylerler. Kepheus, kızı Andromeda’yı zincirlerle bir kayaya bağlayarak ejderhaya kurban olarak sunar. Pegasus’un sırtında gökte dolaşan Perseus, ejderhanın Andromeda’ya yaklaştığını görür ve yere inerek ejderhayı öldürür. Andromeda, kurtarıcısı Perseus’

Fed'in Faiz Artırmasının Olası Etkileri

Faiz artırmak ne demek ve normal etkileri neler olabilir? Faizin piyasada belirlendiği günümüz ekonomik sisteminde merkez bankalarının piyasa faizinin oluşumu üzerindeki etkisi, bankalara verdikleri fonlara uyguladıkları faizle, zorunlu karşılıklarla ve açık piyasa işlemleriyle (APİ) sınırlıdır. Konumuz faiz olduğu için burada yalnızca faizin artırılmasının olası etkilerini ele alacağım. Merkez bankası, bankalara, ihtiyaç duydukları fonları verirken uyguladığı faizin oranını yükseltip indirerek onların kaynak maliyetlerini etkiler ve piyasaya uygulayacakları faiz üzerinde böyle dolaylı bir etki yaratmış olur. Bununla birlikte bu etkiyi abartmamak gerekir. Çünkü bankaların kaynakları arasında merkez bankasından kullandıkları fonların oranı düşüktür.

Fed, Beklendiği Gibi Faizi Artırdı

Kısa Bir Özet ve Hatırlatma Sonunda beklenen oldu ve Fed, faizini 0,0 – 0,25 aralığından 0,25 – 0,50 aralığına yükseltti. Önce yükseltilen faizin hangi faiz olduğunu açıklayalım. Mevduat bankaları, ihtiyaç duymaları durumunda gecelik olarak birbirlerinden borç alabiliyorlar. Bu borçlanmada uygulanan faize Federal Fund’s Rate (FFR) adı veriliyor. Bu faizin oranını Fed’in Açık Piyasa İşlemleri Komitesi (FOMC) belirliyor. Ve bankalar, birbirlerine borç verip alırlarken bu faizi uyguluyorlar. Fed FOMC’nin yükselttiği faiz bu faiz. 2008 yılında Fed FOMC, bu faizi dramatik bir biçimde 0 – 0,25 aralığına düşürmüştü. Aslında FED FOMC’nin amacı FFR oranını 0’a düşürmekti ancak 0 düzeyindeki oran para piyasası fonlarının aldığı ücretin sundukları getirinin üzerine çıkaracağı için 0 – 0,25 aralığı kabul edildi.  

Ekonomideki Bazı Çelişkiler

Değer Çelişkisi Bir başka adı elmas – su çelişkisidir. Su, yaşam için vazgeçilmez bir nesne, elmas ise süs ve gösteriş dışında anlamı olmayan bir nesnedir. Buna karşın elmasın piyasa fiyatı suyunki ile ölçülemeyecek kadar yüksektir. Bu çelişkinin nedeni ekonomideki temel meselelerden birisine bolluk – kıtlık, arz – talep meselelerine götürür bizi. Bir şey bolsa (yani arzı talebinden fazlaysa) fiyatı düşer, bir şey kıtsa (yani arzı talepten düşükse) fiyatı yükselir. Su bol, elmas ise kıttır. Özet: Fiyatı, bir malın ne kadar yararlı ve vazgeçilmez olduğu değil onun ne kadar az ya da çok bulunur durumda olduğu belirler.

Triffin Çelişkisi ve Fed'in Durumu

Belçikalı iktisatçı Robert Triffin, 1960 yılında Bretton Woods sisteminin sonunda gelip bir açmaza dayanacağını ileri sürdü. O yıllarda ABD Dolarının karşılığında altın vardı. Bretton Woods sistemi, basılan her 35 Dolar karşılığında ABD Hazine kasalarına 1 Ons altın konulmasını öngörüyordu. Doların, altın karşılığı basılmaya devam etmesi, altın karşılığı basılmayan diğer paralar karşısında tercih edilme üstünlüğü sağlıyor ve Dolar rezerv para konumuna giriyordu. Rezerv para konumunda olduğu için Dolara, ABD içinden olduğu kadar dış dünyadan da talep vardı. Triffin’e göre cari açık veren ABD, bu açığı kapatmak için Dolar basıp dünyaya dağıtmaya devam ettikçe insanlar, ABD hazine kasalarındaki altının bu kadar Doların karşılığını vermeye yetmeyeceğini düşünecek ve Dolara güven azalacaktı. Cari açığı kapatmak üzere Dolar basmakla Dolara güven sağlamak arasında oluşan çelişki Triffin Çelişkisi (Paradoksu) adıyla anılır oldu.  

Kimse Kusura Bakmasın Ama Bunlar Yapısal Reform Değil

Hükümet, Eylem Planını açıkladı. Kimileri için bu plan bir yapısal reform paketi anlamına gelebilir ama benim anlayışım çerçevesinde bu bir yapısal reform paketi değil. Bana sorarsanız bu bir çeşit yapılacak işler listesi. Her şeyden önce yapısal reform dediğimiz çerçevede en önemli 5 – 10 konu yer alır. Yüzlerce konuda yapısal reform olmaz. Sonra yapısal reform konuları bir takvime bağlanır. Takvim, öyle konuları haftalık, aylık, 3 aylık vb olarak gruplandırmakla olmaz. Yapısal reformların ayrıntılarıyla ortaya konulması ve oradaki her bir ayrıntının hangi gün başlayacağı, hangi aşamalardan hangi zamanlarda geçeceği ve sonunda hangi gün amacına ulaşacağı biçiminde bir takvim yapılması gerekir. İşin ciddiyeti ve beklentiye olumlu yön verilmesi için bu şarttır.

Büyüme ile Cari Açık İlişkisi

Resim
Büyümede Durum Üçüncü çeyrek büyümesi yüzde 4,0 olarak açıklandı. Beklentilerin oldukça üzerinde bir üçüncü çeyrek büyüme performansı bu. Piyasa aktörlerinin tahmin ortalaması yüzde 2,8, benim NTV televizyon kanalında yaptığım tahmin ise yüzde 3,1 idi. Üretim yönünden baktığımızda alt kesimlerin üçüncü çeyrekte GSYH içindeki payları ve sergiledikleri üçüncü çeyrek büyümesi ile 9 aylık büyümenin durumu şöyle görünüyor:

Merkez Bankası Para ve Kur Politikasında Ne Kadar Başarılı?

Resim
Merkez Bankası, 2016 yılına ilişkin uygulayacağı para ve kur politikasının esaslarını açıkladı.  Bunu değerlendirmeden önce 2015 yılına ilişkin olarak açıkladığı para ve kur politikası çerçevesindeki öngörülerinin ne kadar tuttuğuna bakalım. Hedef / Tahmin / Varsayım 2015 Para ve Kur Politikasındaki Öngörü / Hedef 2015 Yılı Sonucu / Durumu Enflasyon hedefi % 5 % 8,5 (Tahmin) Kur etkileri Azalacak Arttı Gıda fiyatları Düşecek / normale dönecek Düşmedi / normale dönmedi Enflasyon / Dış şok ilişkisi Enflasyondaki önemli düşüş dış şoklara karşı denge sağlayacak Enflasyon düşmedi, dış şoklara karşı denge sağlanamadı

Mikroekonominin Özeti

Resim
Bütün bunların ayrıntısı için benim Remzi Kitabevi yayınlarından çıkan Mikroekonomi kitabımı okumanız gerekiyor. Bu tür bütünleyici bir yaklaşımı başka bir mikroekonomi kitabında bulamazsınız. Bu kitabı okuyanlar sınavlarda ve mülakatlarda öne çıkarlar. Ayrıca daha da önemlisi analiz yapma konusunda epeyce bir yol alırlar. http://www.remzi.com.tr/kitap/mikroekonomi Mikroekonomi Kitabı konusunda Kültügün Kağan Akbulut'un Remzi Kitabevi Kitap Gazetesinde yayınlanan makalesinden bir bölüm.  http://www.remzi.com.tr/kitap-gazetesi/mikroekonomiye-adim-adim En başta ders olarak ekonomiyi öğrenmesi gerekenlere kitabı tavsiye edelim. Kuru kuruya yazılmış ders kitapları arasında Eğilmez’in kitabı rahat bir nefes aldıracak cinsten. Sonrasında da dünyada olup bitenleri yorumlamaya çalışan herkese tavsiye edelim.

İlk 100 Günün Üçte Biri Geçti Bile

Resim
Türkiye, 6 ay arayla iki kez genel seçime gitti. Amaç siyasal istikrarı sağlamaktı. Siyasal istikrar tanımı genel olarak farklı olsa da bizde genel kabul görmüş şekli tek parti iktidarıdır. Dolayısıyla tek parti iktidarı aranıyor ve geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin de etkisiyle koalisyon hükümeti kurulmasının istikrarsızlık getireceği düşünülüyordu. 1 Kasım seçimlerinde AKP tek başına iktidar olacak sonucu elde etti ve iktidar oldu. Hükümet çevreleri hemen reformlara başlanacağını ve ilk olarak 100 günlük bir program açıklanacağını söylediler. Piyasaların beklentisi kısa sürede finansal piyasalarda rahatlama olacağı ve göstergelerin yerli yerine oturacağı ardından da ekonomik toparlanmanın sağlanacağı yönündeydi. Bugün itibariyle, konu edilen 100 günün üçte birlik bölümü tamamlanmış durumda. Henüz açıklanmış bir reform programı yok. Bakalım seçimden sonraki ilk ayda finansal piyasaların beklentileri karşılanabilmiş mi?

Piyasa Karıştı

Sakin başlayan bir hafta sona ererken heyecan dozu arttı. Önce Yellen’den gelen Fed’in faiz artırımı konusundaki net açıklamalar piyasayı etkiledi. Ardından Avrupa Merkez Bankası’nın kararı geldi. Karar, piyasaların beklentisine yanıt verecek güçte değildi. O nedenle Euro’nun gereksiz yere değer kaybettiği izlenimi doğdu ve Euro’yu düşük değerden satın almak isteyenlerin talebiyle Euro hızla değer kazanmaya başladı. O aşamada bütün gözler ABD’den gelecek tarım dışı istihdam verisine çevrildi. Anketlere göre, piyasa aktörleri, tarım dışı istihdamda 200 bin kişilik artış bekliyordu. Artış 211 bin olarak gerçekleşti. Beklentilerin üzerinde oluşan bu artış, Fed’in 15 – 16 Aralık toplantısında faiz artırımına bir adım daha yaklaştığı biçiminde yorumlanınca Dolar, diğer paralara karşı değer kazanmaya başladı. 

Avrupa Merkez Bankasının Kararları ve Piyasaların Tepkisi

Avrupa Merkez Bankası (AMB) Başkanı Draghi, AMB toplantısının ardından bazı önemli açıklamalar yaptı: (1) AMB, mevduat faizini eksi yüzde 0,2’den eksi yüzde 0,3’e düşürdü. (2) Aylık 60 milyar Euro tutarındaki varlık alımlarıyla yürütülen parasal genişlemenin süresi Eylül 2016’dan Mart 2017’ye uzatıldı. (3) 2015 büyüme beklentisi yüzde 1,4’den 1,5’e yükseltildi. 2016 büyüme beklentisi yüzde 1,7’de bırakıldı. (4) Enflasyon tahmini 2015 için yüzde 0,1’de bırakılırken 2016 için yüzde 1,1’den yüzde 1’e düşürüldü.   

Konvertibilitenin Evrimi

IMF’nin Yuanı 2016 Ekim ayında SDR sepetine dahil etmeye karar vermesiyle birlikte konvertibilite, rezerv para ve sermaye hareketleri kavramları ön plana çıkmaya başladı. Bunlara bir göz atalım. Konvertibilite, çevrilebilirlik, dönüştürülebilirlik anlamına geliyor. Genel olarak; bir paranın likit değerlere (başka ülke paraları, altın, tahvil, hisse senedi vb) dönüştürülebilme yeteneğini ifade etmekle birlikte günümüzde asıl olarak bir ülke parasının yabancı ülke paralarına çevrilebilme esnekliğini açıklamakta kullanılıyor.

Yuan Rezerv Para Oluyor

SDR (special drawing rights ya da Türkçe karşılığıyla özel çekme hakları) IMF tarafından oluşturulmuş bulunan yapay bir uluslararası ödeme ve rezerv aracı. SDR, altın ya da Dolar gibi bir rezerv varlık olmakla birlikte fizik olarak değil sadece bir hesap olarak mevcut. SDR, ilk kez 1969 yılında oluşturuldu. IMF, üye ülkelere IMF’deki kotalarıyla orantılı olarak SDR rezervi tahsis eder. Mesela Türkiye’nin IMF nezdinde yaklaşık 1,5 milyar Dolar (1.071 milyon SDR) tutarında özel çekme hakkı bulunuyor. Üye ülkeler bu SDR karşılığında ihtiyaç duydukları diğer üye ülke paralarını ödünç alıp kullanabilirler. Örneğin Türkiye, 1 milyar Dolara ihtiyaç duysa IMF nezdindeki SDR rezervinden 720 milyon SDR’yi ABD’ye devrederek karşılığında 1 milyar Dolar alabilir. Böylece ABD’nin rezervi değişmemiş yalnızca 1 milyar Dolardan 728 milyon SDR’a dönmüş olur. Türkiye, ihtiyacını karşıladıktan sonra ödünç süresi sonunda 1 milyar Dolarını verip ABD’den SDR’sini geri alır.

Rusya Krizinin Etkileri

Rusya Federasyonu (Rusya) uçağının düşürülmesi sonrasında Rusya – Türkiye ilişkilerinde hızlı bir bozulma yaşandı. Önce Rusya bir dizi yaptırım açıkladı, ardından Türkiye misilleme yapacağını açıkladı. Bu gergin ortamda Rusya ile karşılıklı ekonomik ilişkilerimize bakmakta yarar var. Türkiye ile Rusya’nın ekonomik ilişkileri, askeri alandaki işbirliği bir kenara bırakılırsa, maddi anlamda beş kategoride toplanabilir: (1) Dış ticaret  ve bavul ticareti (karşılıklı mal alım – satımları.) (2) Turizm (Rus ve Türk turistlerin ülkelere bıraktığı dövizler.) (3) Müteahhitlik hizmetleri (Türk inşaat şirketlerinin Rusya’da yaptıkları çeşitli inşaatlar karşılığında elde edilen döviz gelirleri.) (4) Proje işleri (Türk ve Rus firmalarının diğer ülkede yaptığı projelerden elde edilen döviz gelirleri.) (5) Türkiye ve Rusya'da çalışan diğer ülke firmalarının durumu.  

Siyasal Ekonomi ve Davranışsal Ekonomi

Ekonomi bilimi ilk kez bilimsel bir çerçevede ortaya atıldığında adına siyasal ekonomi (İngilizcede political economy) denmişti. Siyasal ekonomi denmesinin nedeni bu yeni bilim dalının siyasetle ve içinde bulunduğu sistemin ideolojisiyle iç içe konumda bulunmasıydı. Her siyasal sistemin ayrı bir ekonomi bilimi vardır. Evrenselliği konusundaki en önemli eleştiri de buradan gelir zaten. Kapitalizmin ekonomi bilimi ayrıdır, sosyalizmin ekonomi bilimi ayrıdır.     Siyasal ekonomiye, ekonomi (İngilizcede economics) denilmesi Alfred Marshall ile başladı. Marshall’a kadar yazılan bütün ekonomi kitapları siyasal ekonomi adını taşırdı. Matematiksel analizi ve psikolojiyi ekonomi bilimine birer analiz aracı sokan Marshall, ekonomi biliminin artık ideolojiden soyutlandığını ve fizik (physics) gibi matematik (mathematics) gibi bir bilim haline dönüştüğünü ve dolayısıyla ekonomi (economics) adını almayı hak ettiğini düşünmüş olmalı.   

Krizin Üçüncü Aşamasının Öncü Sinyalleri

Resim
Baltık Exchange Ltd. Londra bazlı bir kurumdur. Bu kurum, dünyada deniz ticareti, deniz yoluyla fiziksel ve türevsel taşımacılık sözleşmeleriyle ilgili piyasa bilgileri konusundaki tek bağımsız kurumdur. Dünya deniz ticaretinin büyük bölümüne egemen olan 600’ü aşkın gemi brokerliği şirketi bu kurumun üyesi konumundadır. Kurumun Singapur, Şangay ve Atina’da şubeleri vardır. Kurumun sermayesinin pay sahipleri çoğunlukla kurumun üyesi durumundaki şirketlerdir.   Baltık Exchange Ltd., 26 deniz taşımacılığı rotasını esas alarak brokerlerin okyanus taşımacılığı için bu rotalardan kote ettiği fiyatları toplayarak ve her gün bunları bir endekse uyarlayarak yayınlıyor. Böylece günlük ortalama deniz taşımacılığı fiyatları ortaya çıkıyor.  

İronik Bir Ödül

Türkiye Yatırımcı İlişkileri Derneği (TÜYİD), Türkiye’nin önde gelen 60 kuruluşunun üyesi olduğu bir dernek. Yatırımcı ilişkilerini dünya standartlarına taşımak, halka açılma ve yatırımcı ilişkileri konusunda çalışmalar yapmak, bu konularda kurumları bilgilendirmek, yatırımcı ilişkileri alanında uzman yetiştirmek gibi görevleri üstlenmiş bulunuyor. ( http://www.tuyid.org/tr/show.php?id=33&etkinlikno=388 ) 24 Kasım 2015 günü 4. TÜYİD Yatırımcı İlişkileri Zirvesi Conrad Otel’de yapıldı. Çeşitli ülkelerden konuşmacıların davet edildiği, geniş katılımlı, bütün gün süren 3 panel sonrasında akşam zirve yemeği ve ödül töreni vardı. TÜYİD yöneticileri, yemek sırasında, çeşitli alanlarda ödül verdi. Bu ödüller içinde ‘yılın ekonomi köşe yazarı’ ödülü de bana verildi. Ödül töreni öncesinde bana gönderilen yazıda derneğim yatırımcı ilişkileri profesyonelleri arasında yaptığı anket sonucunda yatırımcı ilişkileri profesyonellerinin beni ‘en çok izlenen ekonomi köşe yazarı’ olarak seçtikler

Önümüzdeki Dönem İçin 3 Senaryo ve Olası Gelişmeler

Önümüzdeki Dönem için 3 Farklı Senaryo İyimser Senaryo Kötümser Senaryo Olası Senaryo Yeni hükümet yapısal reformları takvimiyle birlikte açıklar Yapısal reformlar gündeme gelmez Yapısal reformlar açıklanır ama çoğu uygulamaya geçmez Çözüm süreci için yeni ve yapıcı görüşmeler başlar Çözüm süreci terk edilir ve savaş sürer Çözüm süreci devam eder gibi görünür ama sonuç çıkmaz Fed, faiz artırımını 2016 ortalarına erteler Fed, Aralık’ta faizi artırır ve 2 -3 ayda bir faiz artırmayı takvime bağlar Fed, Aralıkta faizi artırır, devamı için bağlayıcı bir açıklama yapmaz Brent petrol 40 USD’ye geriler ve doğal gazda ucuzlama olur Brent petrol 70 dolara kadar artar, doğal gaz fiyatı da yükselir Brent petrol 40 – 50 dolar arsında kalır, doğal gaz fiyatı değişmez Türkiye’nin kredi notlarındaki ekler olumlu yönde değişir Türkiye’nin kredi notu veya ekleri olumsuz değişir

Yapısal Reformlar Listesi

2016 yılı gelişme yolundaki ülkeler ve özellikle de dış finansmana bağımlı ekonomiler açısından çok zor bir yıl olacak. Bu ekonomiler arasından pozitif olarak ayrışabilmek için zaman geçirmeden bir yapısal reform takvimi ilan edilmesi gerekli bulunmaktadır. Reform alanlarını aşağıda sunuyorum.

Asgari Ücret Artışının Makroekonomik Analizi

Resim
Önceki ki yazımda asgari ücrette yapılacak yüzde 30 oranındaki artışın olumlu ve olumsuz olası etkilerini mikroekonomik analize tabi tutarak incelemeye çalıştım. Bu kez konuyu ekonominin geneline yönelik etkisi yani makroekonomi açısından ele alıp irdelemeye çalışacağım. Makroekonomide, ekonominin genel dengesini açıklayan çeşitli yaklaşımlar vardır. Bunlardan en çok bilinen ve yaygın kullanılanı Keynesyen Çapraz denilen, toplam arz (AS) ile toplam talebin (AD) kesişme noktasına göre konuyu açıklayan analizdir. Burada ben de bu analize göre konuyu ele alıp açıklayacağım. 

Asgari Ücret Artışının Artıları ve Eksileri

Son dönemde en çok tartışılan konulardan birisi hükümetin asgari ücretin yüzde 30 oranında artırılacak olmasına ilişkin taahhüdü. Aslında AKP, 1 Haziran seçiminden önce öteki partilerin bu konuda taahhütleri olmasına karşın herhangi bir taahhütte bulunmamıştı ama 1 Kasım seçimi öncesinde o da asgari ücreti 1.300 TL yapacağını taahhüt edince olay değişti. Muhalefet partilerinin vaatleri bir anlamda ‘nasıl olsa iktidara gelemeyecekleri için bol keseden yapılmış taahhütler' kapsamındaydı ama AKP, iktidara ya tek başına ya da koalisyon ortağı olarak geleceği için taahhüdü söz anlamına geliyordu. Ve AKP, tek başına iktidara gelince bu taahhüdü kucağında buldu. Şimdi sözünü tutmak zorunda bulunuyor. Dolayısıyla 2016 başından itibaren asgari ücrete yüzde 30 artış gelecek.

Asgari Ücretin Artırılmasının Olası Sonuçları

Resim
Seçim öncesi verilen vaatlerin yerine getirilme zamanı geliyor. Bunlardan en önemlisi asgari ücretin net olarak 1.000 TL’den 1.300 TL’ye çıkarılması. Asgari ücretin bu şekilde artırılmasının işverene getireceği yük 20 – 25 milyar TL arasında hesaplanıyor. İşverenler, bu artışı kendi başlarına karşılamalarının çok zor olduğunu, özellikle küçük işletme grubunda çok sayıda işten çıkarma olayı yaşanacağını söylüyorlar. Önce asgari ücretin yüzde 30 arttırılmasının yaratabileceği sorunlara bir bakalım.

Türkiye Ekonomisinin Küresel Ekonomideki Yeri

Resim
Yeni OVP ile satın alma gücü paritesiyle (SAGP) yapılan GSYH hesabına dönünce geçmişe bir uzanıp bakayım Türkiye SAGP cinsinden GSYH büyüklüğü olarak dünya GSYH’sı içinde nereden nereye gelmiş dedim. Bu konuda eldeki en güvenilir kaynak IMF’nin Dünyanın Ekonomik Görünümü veri seti. Oradaki seri 1980’e kadar geri gidiyor. Ben de bu seriyi alarak 1980’den 2015’e kadar SAGP ile ölçülen GSYH’mızın dünya SAGP ile ölçülen GSYH’sında nasıl seyrettiğini grafik haline getirdim. Ortaya aşağıdaki grafik çıktı.

Kurdaki Değişimin Farklı Etkileri: Soru ve Yanıt

Soru: İkamesi olmayan mallar için de yükselen kurun ihraç eden şirket için ne gibi sonuçlar doğuracağını açıklar mısınız? İkamesi olmayan malların satışı yükselen dolar kurundan nasıl etkilenir? Yükselen dolar kuru nedeniyle ikamesi olmayan malları ihraç eden şirketlerin geliri nasıl etkilenir? Sorumu bir örnekle daha da genişletmek isterim. Örneğin Masaüstü yada laptop bilgisayarlar için ikamesi olmayan ya da yok denecek kadar düşük olan X marka işlemcileri düşünelim. Bilgisayar üretmek isteyen bir firma bu işlemciyi onu üreten ABD’li firmadan kur artsa da azalsa da satın almak zorunda. Bu bağlamda kur artışı X işlemcisini üreten ABD’li firmaya pozitif olarak yansımaz mı?

10 Kasım

Resim

Enflasyon ile İşsizlik: Türkiye Deneyimi ve Phillips Eğrisi

Resim
Yeni Zelandalı iktisatçı A.W. Phillips tarafından İngiltere ekonomisi üzerinde yapılan bir araştırma sonucunda geliştirilen Phillips eğrisi analizi, bir ekonomide enflasyonla işsizlik arasında ters yönlü ilişki olduğunu ortaya koyar. Bu ilişkiyi şöyle bir şekille göstermek mümkündür. Dikey eksende enflasyon, yatay eksende işsizlik yer alıyor. Phillips eğrisi analizinin ortaya koyduğu iddiaya göre; enflasyon e1’den e2’ye düştüğünde işsizlik oranı da i1’den i2’ye yükselir. Bugün genel olarak kabul gören yaklaşım Phillips Eğrisi analizinin kısa dönemde doğru olduğu uzun dönemde devreye giren başka faktörler nedeniyle geçerliliğini yitirdiği şeklindeki görüştür.

Ekonomi Politikasında Yeni Normaller ve Türkiye

Küresel kriz sonrasında eskiden normal kabul edilen göstergelerde değişiklikler olduğu ve yeni normallerin ortaya çıktığına önceki yazımda değinmiştim. Bunlar dünya genelinde; daha düşük büyüme, daha düşük enflasyon, daha yüksek işsizlik oranı, daha düşük bütçe açıkları ve daha düşük cari açıklar ve fazlalar idi. Ya da belki şöyle özetlesek daha doğru olur: İşsizlik dışındaki makro göstergelerin daha düşük olduğu yeni bir dünya.

Türkiye'nin Ekonomide Yeni Normalleri

Küresel kriz sonrasında ekonomi alanında başlayarak her alanda moda olan bir deyim var: Yeni normal. Bununla anlatılmak istenen durum eskiden geçerli olan ve normal kabul edilen değerlerin, büyüklüklerin, göstergelerin krizle birlikte değişmesi ve bu değişimle oluşan yeni değerlerin artık anormal olarak değil yeni normal olarak kabul edilmeye başlaması. Büyümeden bir örnek verelim. Eskiden gelişmiş ekonomiler için ortalama yüzde 2 – 3 oranındaki büyüme normal sayılırken şimdi yüzde 0,5 – 1,5 arası büyüme normal kabul ediliyor.

Her İktisat Okuyan İktisatçı Olmaz

Üniversiteye yeni girecek ve ekonomi ya da iktisat bölümlerini seçecek olan gençlerin en azından bir bölümünün kafasında oluşan ilk soruyu yanıtlayarak başlayayım. Bana şu soruyu soran çok oluyor: “Hocam, ekonomi mi yoksa iktisat mı okumamızı tavsiye edersiniz?” “Bu ikisi aynı şey” deyince bir şaşkınlık oluyor. İktisat Arapça, ekonomi (economics) Yunanca kökenli bir sözcük. Ben iyice karma bir kullanım yaparak mesleğe ekonomi, meslek sahibine iktisatçı diyorum. Benim böyle dememin de hiçbir anlamı yok, eski bir alışkanlık. Bizde eski geleneği izleyen okullar bu bölüme iktisat diyor (Mülkiye, İstanbul İktisat Fakültesi) yeni eğilimi izleyenler de ekonomi diyorlar (Boğaziçi Üniversitesi) İkisi arasında fark yok.

Atatürk'ün Yazdığı Geometri Kitabı

Babam 1913 doğumluydu. İlkokul ve ortaokulu Arap harfleriyle Osmanlıca yazılan sistem içinde okumuştu. Liseye başladığı sıralarda Harf Devrimi yapılmış ve Arap harfleriyle Osmanlıca yazılıp okunan sistemden Latin harfleriyle Osmanlıca yazılıp okunan sisteme geçilmişti. Osmanlıca, Türkçe, Arapça ve Farsçanın karışımından oluşan ağır bir dildi. Dolayısıyla Latin harfleriyle yazılsa da dil bugünkünden çok farklıydı. Babamdan duyduklarım dışında ben bu dille ilk kez resmi olarak Mülkiye’de okurken hukuk dersleri dolayısıyla karşılaştım. Sonradan Maliye Müfettişliği sırasında Muhasebe-i Umumiye Kanunu veya Memurin Muhakemat-ı Hakkında Kanun-u Muvakkat gibi yasaları okurken ve uygularken daha fazla içine girdim. Bu yasaları anlayabilmek için Osmanlıca – Türkçe sözlükle çalışırdık. Bir örnek olması için size Memurin Muhakemat-ı Hakkında Kanun-u Muvakkat’ın birinci maddesinin Osmanlıca özgün halini ve Türkçe karşılıklarını vereyim:

Seçim Sonrası İçin Ekonomi Paketi Önerisi

2016 yılının nasıl olacağını bekliyorsunuz şeklinde sorulan soruya reel sektör temsilcileri ve finans yetkilileri hep olumlu yanıtlar veriyor. İktisatçılar daha karamsar. Bunun böyle olması da normal çünkü reel sektör ve finans sektörü olumlu durumda para kazanır. İktisatçılar ise olumsuz durumda daha çok aranırlar. Bu yapıdan kurtulup da konuya bakarsak 2016 yılının, 2015 yılına göre çok daha fazla belirsizlik taşıdığını görebiliriz. Fed’in nasıl karar alacağı, Çin’deki gelişmelerin nasıl sonuçlar doğuracağı, emtia üreticisi gelişme yolundaki ülkelerin düşen emtia fiyatları karşısında ne kadar direnebileceği, gelişme yolundaki ekonomilere yönelik uluslararası fon akımlarının azalıp azalmayacağı bu çerçevede en önemli soru işaretlerini oluşturuyor. Örneğin Fed faizi artırırsa sonuçlar olumsuz, tam tersine vadesi gelmeye başlayan tahvil ödemelerini yapabilmek için yeni bir parasal genişlemeye giderse olumlu olacak. Çin, iç talebi yerli yerine oturtmaya yönelik ekonomik dönüşüm programı

Ekonomide Analiz Yapabilmek İçin

Resim
Mikroekonomi, ekonominin genel veya toplam ile değil o geneli ya da toplamı oluşturan parçalarla uğraşan alanıdır. Makroekonomi, gayrısafi yurtiçi hasılayla, ekonominin büyümesiyle, toplam tüketimle, toplam tasarrufla, toplam yatırımla, işsizlikle, enflasyonla uğraşır. Bunlar, toplumun hem tamamını hem de birey olarak hepimizi ilgilendiren sorunlardır. Mikroekonomi, bireyin veya firmanın geliriyle, firmanın büyümesiyle, bireysel tüketimle, bireysel tasarrufla, firma yatırımlarıyla, firmanın istihdamıyla, firmanın ürettiği mal veya hizmetlerin fiyatlarıyla uğraşır.

Kişi Başına Gelirimiz Gerçekte Ne Kadar Arttı?

Son yıllarda Türkiye’nin ne kadar büyüdüğü ve kişi başına gelirin ne kadar arttığı iktidar partisi temsilcileriyle muhalefet partileri temsilcileri arasında yoğun bir siyasal tartışmanın konusunu oluşturuyor. Herkes konuyu kendi açısından anlatarak kendi görüşünü haklı çıkarmaya çalışıyor. Bu konuyu daha önce de ele alıp açıklamıştım. Güncel tartışmalar eşliğinde bir kez daha açıklamayı yararlı buluyorum. Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYH) büyümesi denilen olgu bir ekonominin bir dönemden ötekine üretim miktarındaki artış demektir. Basitleştirerek anlatmaya çalışayım. Yalnızca ekmek üreten bir ekonomide 2013 yılında piyasa fiyatı 1 TL olan 100 adet ekmek üretilmişse o ekonominin GSYH’sı şöyle hesaplanıyor: GSYH 2013 = 100 x 1 = 100 TL. 2014 yılında 2013 yılındaki üretimle aynı standart ve kalitede 110 ekmek üretilmişse o ekonomi 2014 yılında 2013 yılına göre yüzde 10 büyümüş sayılıyor.

Güncellenmiş Yapısal Reformlar Rehberi

Yapısal reformlar dendiğinde iki farklı kavram ortaya çıkıyor: Yapısal değişim (structural change) ve yapısal reform (structural reform.) İkisi de bir yapısallık özelliği taşıdığı için birbirine benzer çağrışımlar yaratsa da aslında birbirinden oldukça farklı durumları tanımlıyorlar. Yapısal değişim , bir ekonomide tarımdan sanayiye ve oradan da hizmetler sektörüne geçişi ifade eden ve genellikle kendiliğinden ortaya çıkan bir olgu. Toplumlar geliştikçe, kalkınma ilerledikçe tarımsal üretim ekonomideki ağırlığını kaybediyor ve onun yerine üretimin ağırlığı sanayiye ve hizmetlere kayıyor. Türkiye’de 1968 – 2014 arasında yaşanan yapısal değişimi (bazıları yapısal dönüşüm diye adlandırıyor) aşağıdaki tablo özetliyor. GSYH’daki Paylar (%) 1968 2014 Tarım Sektörü 33,3 8,8 Sanayi Sektörü 17,2 32,9 Hizmetler Sektörü 49,5 59,1

İkiz Açıkta Son Durum

Resim
Makroekonomide en temel denklem iç ve dış ekonomik dengeyi bir arada gösteren denklemdir. Bunu şöyle yazabiliriz: Bu denklemde S özel kesim tasarruflarını, I özel kesim yatırımlarını, T kamu kesimi gelirlerini (zorunlu tasarruflar), G kamu kesimi harcamalarını, X dış dünyadan sağlanan döviz gelirlerini, M de dış dünyaya yapılan döviz ödemelerini gösterir. Bu denklemde yer alan (T – G) yani kamu kesimi gelir gider dengesi kabaca bütçe dengesine, (X – M) de kabaca cari dengeye eşittir. Eğer bir ekonomide bu iki dengenin ikisi de açık veriyorsa o zaman ikiz açık söz konusu demektir.

Krizin Üçüncü Aşaması

Bugünlerde özellikle yabancı gazete ve dergilerde ya da çeşitli kurumların piyasa raporlarında küresel krizin üçüncü aşamasına girdiğimiz ve bu aşamada gelişmekte olan ekonomilerin krizin parçası olacağı ve bunun ciddi sıkıntılar ve sorunlar yaratacağını anlatan analizler okuyoruz. 29 Eylül 2011 tarihli Radikal Gazetesinde yazdığım ‘Krizin Üçüncü Aşaması’ başlıklı yazım, bu konuda yapılmış ilk analizdir. Bu yazımı burada sizlerle bir kez daha paylaşıyorum.

Orta Vadeli Program ve Gerçekler

2016 – 2018 arası 3 yıllık dönemi kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) ile Orta Vadeli Mali Plan (OVMP) yayınlandı. Bu belgelerde yer alan 2015 gerçekleşme tahminleri ile 2016 – 2018 dönemini kapsayan gelecek 3 yıla ilişkin tahminleri aşağıda tablo halinde sunuyorum.

Dünyanın Ekonomik Görünümü 2015 - 2016

Resim
Dünya Ekonomisinin Genel Görünümü IMF verilerine göre (IMF World Economic Outlook Database, October 2015) dünyanın ekonomik görünümü özetle şöyle bir tabloya sığdırabilir (satınalma gücü paritesine göre): GSYH / Dünya (%) Nüfus / Dünya (%) Gelişmiş ekonomiler (37) 42,9 14,7    ABD 15,9 4,5    Euro Bölgesi (19) 12,2 4,7    Japonya 4,4 1,8 Gelişmekte olan Ekonomiler (152) 57,1 85,3    Çin 16,6 19,2    Türkiye 1,1 1,2

Liselerin En Parlak Öğrencileri

1950 ve 60’larda liselerin en parlak öğrencileri inşaat mühendisliği veya makine mühendisliği okumaya giderdi. Ben ilkokuldayken öğretmen sınıfa “büyüyünce ne olmak istiyorsunuz” diye sormuştu. O zamanlar Ankara’da özel okul olarak hatırladığım yalnızca TED Maarif Koleji vardı. O nedenle devlet okulları zengin, fakir karışık bir yapıdaydı. Ankara Mimar Kemal İlkokulu kapıcı çocuklarından memur, işçi, tüccar veya sanayici çocuklarına kadar her ailenin çocuğunun gittiği bir devlet okuluydu. Sınıfımız 65 kişiydi. Bu 65 kişinin 64’ü soruya “mühendis olacağım” diye yanıt verdi. Bir tek çocuk itfaiyeci olmak istediğini söylemişti. Yaşamımda hiç mühendislik düşünmediğim halde o zamanın modasına uyup ben de mühendis olmak istediğimi söylemiştim.

Bütçe Açığını Artırmadan Büyüme Oranı Artırılabilir mi?

Türkiye ekonomisi son 4 yıldır potansiyel büyümesinin altında büyüyor. Türkiye ekonomisinin büyümesinde etkili olan iki faktör var: (1) Kamu harcamalarının artması. (2) Cari açığın artması. İlki kamu kesiminden özel kesime ve hane halklarına harcama gücü aktarılmasını, ikincisi de özel kesimin daha fazla üretim yapmasını sağlıyor. Türkiye ekonomisi, 2000’lere kadar ilk yöntemle yüksek bütçe açıkları vererek özel kesime ve hane halklarına para aktararak büyümüştü. O dönemde artan kamu harcamaları vergi artışı yerine borçlanma artışıyla sağlandığı için enflasyon da yükselmişti. 2000’ler sonrasında yöntem değişikliğine giden Türkiye, bu kez cari açığın büyümesine dayalı bir üretim içine girdi. Özel kesim dışarıdan finansman bularak üretim yaptı ve dış talep canlı olduğu sürece de bu durum büyümeye olumlu katkı yaptı. Ne var ki küresel kriz sonrasında cari açığın taşınamaz boyuta gelmesine ek olarak Türkiye’nin asıl ihracat pazarı olan Avrupa’nın krize girmesi sonucu dış talebin düşmesiy

Wagner Yasasından Yola Çıkarsak

Resim
Kamu Giderlerinin Artışı Yasası (Adolph Wagner) Kamu giderlerinin sürekli arttığı ve bunun neredeyse evrensel bir durum olduğuna ilişkin gözlemler yapan Alman iktisatçı, kamu maliyecisi ve siyasetçi Adolph Wagner bu gerçeği kendi adıyla anılan bir yasa olarak açıklamıştır.  Wagner yasasına göre kamu giderleri hem nominal (görünürde) hem de reel olarak artış halindedir. Burada nominal ve reel artış biraz farklı bir durumu gösterir. Eğer kamu giderleri arttığı halde kamu hizmetlerinde bir artış yoksa bu artış nominal artıştır. Eğer kamu giderleri kamu hizmetleriyle birlikte artıyorsa bu reel bir artıştır. Kamu giderlerinde görülen nominal artışlar; enflasyon ve/veya paranın dış değerinin düşmesi nedeniyle satın alınan aynı mal ve hizmetlerin daha pahalıya alınmaya başlanması, ülke topraklarının savaşlar vb nedeniyle genişlemesinin gider artışlarına neden olması, geçmişte düşük ödemelerle yaptırılan bazı kamu hizmetlerinin bedellerinin artması (askerlere ödenen asker aylıklarında a

Ekonominin Büyüme Oranından Giderek 1 Kasım Genel Seçiminde İktidar Partisinin Muhtemel Oy Oranının Tahmini (Yenilenmiş Hali)

Resim
Geleneksel hale gelen büyüme oranıyla iktidar partisinin oy oranı arasındaki ilişkiye dayanarak yaptığım seçim sonucu tahminimi yeniliyorum. Aşağıdaki tabloda 2002 genel seçimlerinden başlayarak bugüne kadar yapılan genel ve yerel seçimlerde iktidar partisinin aldığı oy oranları ve bu seçimlerin öncesindeki üç çeyreğin büyüme oranları ortalaması yer alıyor (Yerel seçimlerin sonuçlarını da genel seçimlerle aynı kapsamda olması için yerel seçimlerdeki meclis üyeliği oyları dikkate alınmıştır.)

Merkez Dirense de Faiz Artıyor

Resim
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu, son toplantısında faizleri artırmadı. Artırması gerektiğinin farkında ama artıramıyor. Farkında olduğu nereden belli? (1) Ağırlıklı ortalama fonlama maliyetini yüzde 9’un üzerine çıkardı. (2) Piyasa yapıcısı bankalara yaptığı indirimli faizle borç verme uygulamasını kaldırdı. Bu iki hamleyle kimseye çaktırmadan faizi artırmış oldu. İyi güzel de bir merkez bankası para politikasının en önemli aracı olan faiz politikasını kimseye çaktırmadan ne kadar uygulayabilir ki? Sonunda gelip limite dayanacak. O zaman ne yapacak?

Krizler Gelir Dağılımını Düzeltiyor

Resim
Türkiye’de gelir dağılımı Türkiye’de TÜİK her yıl gelir ve yaşam koşulları araştırması kapsamında gelir dağlımı ölçümü yapıyor. Aşağıdaki tabloda 2014 yılına ilişkin araştırmadan elde edilen sonuçlar 2013 yılı sonuçlarıyla karşılaştırmalı olarak yer alıyor (Kaynak: TÜİK, Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması, 2014.  Buna göre 2014 yılında, 2013 yılına göre Gini katsayısında 0,40’dan 0,39’a gerileme olmuş yani gelir dağılımında mutlak eşitlik doğrusuna biraz daha yaklaşılarak gelir dağılımında düzelme yaşanmıştır. Toplumun bu araştırmanın sonuçlarına ne kadar inandığı, araştırmanın gerçekleri ne kadar yansıttığı ya da bu araştırmanın objektif ve bilimsel ölçülere göre yapılıp yapılmadığı konusunun tartışmasına girmeyeceğim. Ben bu araştırmayı da geçmiş araştırmalar gibi doğru olarak kabul ederek bu düzelmenin nasıl ve niçin yaşanmış olabileceği konusunu ele alacağım.

Kırılgan Ekonomilerin en Kırılganları

Fed, Mayıs 2013’deki toplantısında parasal genişleme (QE) politikasına son vereceklerini ve bu adımı yılsonundan önce atacaklarını açıkladığında gözler dış finansman bağımlılığı yüksek gelişme yolundaki ekonomilere çevrildi. Bu ekonomiler, Fed’in bu kararından nasıl etkileneceklerdi? ‘Kırılgan Beşli’ sınıflandırması 2013 yılında J.P.Morgan analistlerinden James Lord tarafından ilk kez ortaya atıldığında Brezilya, Hindistan, Türkiye, Endonezya ve Güney Afrika’yı kapsıyordu. Bu ülkelerin birlikte bu başlık altında sınıflandırılmasının bazı nedenleri vardı. Bu nedenlerin başlıcalarını şöylece sıralayabiliriz: (1) Bu ülkelerde yapılacak seçimler nedeniyle siyasal istikrarsızlık gündemdeydi. (2) Bazılarında ortaya çıkan yolsuzluklar istikrarsızlığı iyiden iyiye artırıyordu. (3) Ekonomileri, büyüme, enflasyon cari açık, işsizlik gibi alanlarda ivme kaybetmeye başlamıştı. (4) Bu ekonomilerin hepsi orta gelir tuzağında bulunuyor, geldikleri kişi başına gelir düzeyini yukarıya taşıyamıyorl

Artıları ve Eksileriyle Türkiye Ekonomisinin 2015 Görünümü

Resim
Artılar Kamu bütçesi başarılı Yaşanan bu kadar siyasal ve ekonomik çalkantıya, küresel krizin etkilerine karşın merkezi yönetim bütçesi 2015 yılının ilk 8 ayında 639 milyon TL fazla vermiş bulunuyor. 2001 krizinden bu yana baktığımızda Türkiye ekonomisindeki en büyük başarının bütçe konusunda sağlandığını söyleyebiliriz. Yukarıdaki grafik bize bütçe açıklarının hızla kapandığını, küresel krizin ilk etkisinin yarattığı sapma dışında kapanmaya devam ettiğini gösteriyor. 2015 yılının ilk 8 ayında 639 milyon TL fazla veren merkezi yönetim bütçesinin yılsonunda yüzde 1’in altında bir açık vereceğini bekliyoruz. Ki bu oran çok düşük kabul edilebilecek bir orandır.

Fed Faizi Artırır mı?

Bir süredir küresel sistem için en kritik konu; Fed’in 16 – 17 Eylül toplantısında faizi artırıp artırmayacağı konusu haline geldi. Bu konuştuğumuz Fed faizi, İngilizcesi Federal Funds Rate olan faiz oranı. Bankaların gün sonunda açıksız kapanmaları esas olduğundan her günün sonunda nakit açığı bulunan bankalar, bu açığı kapatabilmek için, nakit fazlası bulunan bankalardan borçlanıyorlar. Borç veren bankalar, borç alana bu borç karşılığında Fed’in belirlediği faiz oranını geçmemek üzere faiz uyguluyor. Fed, bu oranı, 2008 yılında başlayan küresel krizle birlikte düşürerek yüzde 0,25’e kadar indirdi. Bugün geçerli olan ve artırılıp artırılmayacağı tartışma konusu olan faiz oranı budur. Bu faiz, normal koşullarda 6 haftada bir Fed Başkanının başkanlığında toplanan Federal Açık Piyasa İşlemleri Komitesi (Federal Open Market Committee – FOMC) tarafından belirleniyor.

Biat Kültürü ve Günümüze Yansımaları

Arapça bir sözcük olan biat, yöneten ile yönetilenler arasında yazılı olmaksızın var olduğu kabul edilen itaat anlaşması anlamına geliyor. Aşiret veya kabile şeklindeki örgütlenmelerde yaygın olan biat, çoğu kez rızaya dayansa da bazen zorla da söz konusu olabiliyor. Teba, tabiyet, tabi gibi sözcükler de aynı kökten gelir. Birisine biat eden ona tabi hale gelir ve onun tebası (biat edenleri) arasına girer. Günümüzde aşiret veya kabile örgütlenmesinin yerini devlet örgütlenmesi aldığı için tabiyet, kişinin, hangi devletin uyruğu olduğunu göstermekte kullanılan bir ifade haline dönüşmüş bulunuyor.      İslam, birçok başka ilkenin yanı sıra biat ilkesine dayalıdır. Başlangıçta daha çok dinsel bir tema taşıyan biat, sonraları siyasal bir nitelik de kazandı ve İslam devletinde yönetenle yönetilen arasında, yazılı olmayan ama zımnen (üstü kapalı) yapıldığı kabul edilen, bir bağlılık sözleşmesi anlamı taşımaya başladı.  

Reflasyon ve Reflasyon Politikası

Reflasyon tanımı Reflasyon, İngilizce restoration (önceki haline getirmek) ile inflation (şişme) kelimelerinin bir araya getirilmesinden türetilmiş bir kelime. Yeniden makul oranlı enflasyona dönmek anlamına geliyor. Belirli bir daralma, küçülme ve deflasyon döneminin ardından ekonominin içine girdiği toparlanma aşaması reflasyon olarak adlandırılıyor. Enflasyonu düşürme (dezenflasyon) anlamına kullanılan bir başka türetilmiş kelimeyle tam tersi anlamı taşıyor. Bir ekonomide üretimi canlandırmak ve ekonomideki deflasyonist eğilimleri kırmak için uygulamaya sokulan para ve/veya maliye politikasına da reflasyon politikası deniyor.

Parasal Genişleme Uygulamaları

Parasal genişleme Parasal genişleme, merkez bankalarının açık piyasa işlemi (APİ) olarak bilinen para politikası aracının çok büyük miktarlara ulaşmış halinden başka bir şey değil. Merkez bankaları, piyasaya likidite vermek istediklerinde piyasadan tahvil, bono gibi kâğıtları alır (bunlara kısaca kâğıt diyeceğim) ve karşılığında para verirler. Bunu satın alma olarak yapabilecekleri gibi kısa süreli devralıp iade etmeye dayalı repo yöntemiyle de yapabilirler. Parasal genişlemeyi ilk kez başlatan ABD Merkez Bankası (Fed), bu yolla piyasada likiditeyi artırarak ekonomiyi canlandırmayı amaçlıyordu. Aslında bu yapılanın para basmaktan bir farkı yoktu. Hatta daha da kötüsü para basıp o parayı Hazine’ye vermekten bir farkı yoktu. Çünkü para karşılığında alınan kâğıtların büyük çoğunluğu Hazine kâğıtlarıydı. Fed, bankaların veya kurumların ellerindeki Hazine kâğıtlarını alarak Hazine’nin borcunu üstlenmiş oluyordu.

Cari Açık Beklendiği Kadar Düşmeyebilir

Resim
Önce cari dengenin nasıl oluştuğuna ve nasıl finanse edildiğine bakalım Cari denge = (Mal ihracatı gelirleri + satılan hizmetlerden sağlanan gelirler + diğer gelirler) – (mal ithalatı giderleri + satın alınan hizmetlere ödenen giderler + diğer giderler) +/- cari transferler Türkiye ekonomisi, geleneksel olarak, cari dengesi açık veren bir ekonomidir. Yani dışarıya sattığı mallar ve dışarıya verdiği hizmetler karşılığında elde ettiği döviz gelirleri, dışarıdan satın aldığı mal ve hizmetler için ödediği döviz giderlerinden daha düşük olan bir ekonomi görünümündedir. Bu şekilde ortaya çıkan açığın finanse edilmesi gerekir. Bu finansman söz konusu değilse zaten cari dengenin açık vermesi de mümkün değildir. Yani ihracattan fazla ithalat yapabilmenin yolu bu ithalat fazlası için gereken dövizin bir şekilde bulunmasından geçer. Bu da birkaç yolla bulunur: (1) Dışarıdan döviz borcu alınabilir, (2) Dışarıdan yabancı sermaye yatırımı çekilebilir, (3) Dışarıdan portföy yatırımı (borsa

Dolar Arttı, Euro Arttı, İhracat Niye Düştü?

Ocak – Ağustos döneminde TL, Dolar karşısında yüzde 27, Euro karşısında yüzde 16 değer kaybetti. Aynı dönemde Türkiye’nin ihracatı yüzde 8,9 azaldı. İhracatta bu tür uzunca süren bir azalma uzun zamandır ilk kez görülüyor. Türkiye’nin ihracatındaki ağırlık önce Euro’ya sonra da Dolara, buna karşılık ithalatında ve finansman maliyetlerindeki ağırlık önce Dolara sonra Euro’ya ait bulunuyor.