Kayıtlar

Aralık, 2014 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

2015 Tahminleri

2015’de İzlenecek Ekonomi Politikasına İlişkin Tahminlerim Hükümetin ve Merkez Bankasının 2015 yılında nasıl bir ekonomi politikası izleyeceğine ilişkin tahminlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum. Önceki yazımda yaptığım gibi ekonomi politikasını 4 ana başlıkta toplayarak konuya yaklaşacağımı belirteyim: Maliye politikası, para ve kur politikası, makro ihtiyati politikalar, yapısal reform politikaları. Eldeki verilere göre yaptığım bu tahminlerimin dayanağı olan varsayımlarımı sıralayayım: Petrol fiyatları düşük seyredeceğini, Fed’in ikinci yarıya kadar faiz artırmayacağı gibi artıracağına ilişkin mesaj da vermeyeceğini, genel seçimlerin ekonomi politikası uygulamasını hareketsizlik biçiminde etkileyeceğini, jeopolitik sorunların mevcut durumdan daha kötüye gitmeyeceğini varsayıyorum.

2014'de Uygulanan Ekonomi Politikasının Değerlendirilmesi

Ekonomi politikasını 4 ana başlıkta toplayarak değerlendireceğiz: (1) Maliye politikası (vergi, harcamalar, teşvikler, dışticaret ve subvansiyon politikalarının bütünü.) (2) Para ve kur politikası (APİ, zorunlu karşılıklar, kur ve faiz politikasının tümü.) (3) Makro ihtiyati politikalar (kredi kısıtlamaları ve diğerleri.) (4) Yapısal reform politikaları. 2014 yılında Türkiyenin bunları nasıl uyguladığını özetleyerek bu uygulamalardan ne sonuçlar aldığına bakalım.

Petrol, Dolar, Fed, 2015

Resim
Önce petrol fiyatları anormal biçimde düştü. Bir bölümü ABD kaya petrolünün arzı artırmasından bir bölümü Avrupa, Japonya ve Çin’deki büyüme düşüşünün yarattığı talep azalmasından kaynaklanan gelişmeler sonucunda petrol fiyatı 60 dolar/varile kadar geriledi. Aşağıda Brent petrolünün varil fiyatında son bir yıl süresince yaşanan gelişmeler yer alıyor (bu grafiği http://www.oil-price.net/ sitesinden aldım.) Yılın ikinci yarısındaki çöküş dikkat çekici. Şimdi herkes gelecek yılın hesabını 60 – 70 Dolar/Varil aralığını esas alan fiyat tahminleriyle yapıyor. Oysa daha Ekim ayının ikinci yarısında 2015 yılı hesapları 100 Dolar/Varil ortalama fiyat üzerinden yapılmıştı.

Merkez Bankası Faizi Niçin İndirmedi?

Resim
‘Sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer’  Türk Atasözü. Gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları faizi düşürerek ekonomiyi canlandırmaya çalışırlarken bizim Merkez Bankası da, 2013 yılı boyunca faizi düşük tutarak gelişmiş ülke merkez bankaları gibi davranma yolunu seçti. 2014’de ise tam tersini yapıp faizi yükseltme yoluna giderek gelişme yolundaki ülkelerin merkez bankaları gibi davrandı. Merkez Bankası’nın hangi yaklaşımı doğruydu? Bu soruya doğru yanıt verebilmek için bizi, gelişmiş ülke ekonomilerinden ayıran koşulların neler olduğunu araştırmamız gerekiyor.

Bir Arpa Boyu Yol Gitmişiz

2002 sonrasında Türkiye ekonomisinin hızla büyüdüğü, dünya GSYH’sından yani pastadan eskiye göre daha çok pay aldığı tezi oldukça yaygın olarak dile getirildi ve epeyce de taraftar buldu. Gerçek öyle mi acaba? Türkiye, 2000 ile 2014 arasındaki 15 yılda, yıllık ortalama yüzde 4,5 hızla büyümüş. Büyümüş büyümesine de acaba dünya GSYH’sındaki payı artmış mı? Yoksa dünya büyür, özellikle de uzak doğu ülkeleri payını büyütürken Türkiye’nin payı aynı düzeyde mi kalmış?

Konjonktür

Resim
Konjonktür, Türk Dil Kurumu sözlüğünde şöyle tanımlanıyor: ‘ Bir ülkenin ekonomik hayatının yükselme ve alçalma yönünde gösterdiği inişli çıkışlı, dalgalı hareketlerinin bütünü. ’ Bir ülke ekonomisinin reel üretim hacminde ortaya çıkan inişler ve çıkışların oluşturduğu görünüme konjonktür dalgaları adı veriliyor. Tipik bir konjonktür dönemi 4 aşamadan oluşuyor: Çıkış, tepe, iniş, dip. Bunların her biri de duruma göre farklı görünümler alabiliyor. Örneğin dip noktası eksiye geçmiş yani ekonomide küçülme yaşanmış ve o durumda en az iki çeyrek kalmışsa buna resesyon deniyor. Eğer ekonomideki küçülme hali birkaç yıl devam eden bir duruma dönüşmüş ve bu diğer ekonomik büyüklükleri de benzer olumsuzlukta etkilemişse buna depresyon deniyor. Ekonomik konjonktürün çıkış aşaması çok güçlü olmuş ve uzunca bir süre devam etmişse buna genişleme deniyor. Düşüş aşaması sert bir düşüş olarak ortaya çıkmışsa buna da çöküş deniyor.

Rusya Sorunu

Resim
Rusya Ekonomisinde Son Gelişmeler Rusya ekonomisi iki ciddi tehdit altında bulunuyor: (1) Kırım’a yaptığı müdahale sonrasında ABD ve AB’nin koyduğu ekonomik ambargo, (2) Petrol fiyatlarında yaşanan düşüş. Bu iki gelişme Rusya ekonomisini büyük sıkıntıya soktu ve Rus Rublesi hızla değer kaybetti. Haziran başında 1 USD = 34 Ruble ederken, 16 Aralık’ta bu parite 1 USD = 69 Ruble’ye düştü (burada ele aldığım oranlar gün sonu değerleridir. Yoksa gün içindeki değerlerde 1 Doların 80 Ruble’ye kadar geldiği oldu.) Rusya Merkez Bankası bu hafta içinde önce faizi yüzde 10,5’tan yüzde 17’ye çıkardı, ardından da döviz rezervlerinden döviz satarak piyasaya müdahale etmeye başladı. Bu hamle sonunda Ruble bir miktar toparlandıysa da (ben yazımı yazarken 1 USD = 65,8 Ruble olmuştu) henüz toparlanmaktan oldukça uzak görünüyor.  

Türkiye'nin Eylül 2014 İşsizlik Şeması

Resim
Eylül 2014 itibariyle Türkiye’nin işsizlik şeması aşağıda sunuluyor:        Toplam Nüfus: 76 milyon + Eylül 2014 İtibariyle Oranlar: İşsizlik Oranı = (İşsizler / İşgücü) x 100 = (3.064bin / 29.233 bin) x 100 = % 10,5 Tarım Dışı İşsizlik Oranı                                                                             = % 12,7 Mevsim ve Takvim Etkisinden Arındırılmış İşsizlik Oranı                      = % 10,7 Genç Nüfusta (13 – 25 Yaş  Grubu) İşsizlik Oranı                                   = % 19,1 Yorum: İşsizlik hızla artıyor. Eylül 2014’de 2011 yılı Şubat ayından bu yana en yüksek işsizlik oranı görüldü. Büyümenin, potansiyel büyüme oranı olan yüzde 5’in altına düştüğü bir ortamda işsizlik oranının yükselmesi beklenen sonuçtur.

Türkiye Ekonomisi Göstergeleri ve İdeal Ölçüler

Resim
Ekonomik göstergeler için ölçü kabul edilebilecek bir takım oranlar belirleyebileceğimizi düşünüyorum. Ne var ki bunlar her yerde, her zaman, her koşulda geçerli oranlar olamaz. Enflasyon, bütçe açığı gibi alanlardaki kabul edilebilir oranlar evrensel bir ortaklık taşısa da cari açık, işsizlik, büyüme gibi alanlardaki kabul edilebilir oranlar ülkeden ülkeye, zamandan zamana, koşuldan koşula değişiklik gösterebiliyor. Örneğin ABD için erişilemeyecek kadar yüksek görünen yüzde 6’lık büyüme oranı Çin için neredeyse durgunluk düzeyi olarak kabul edilebiliyor. Ya da normal koşullarda ideal kabul edilebilecek yüzde 2 oranındaki bütçe açığı deflasyonist bir ortamda yüzde 5’e çıktığında bile anormal görülmüyor. Burada ele almaya çalıştığım kabul edilebilir oranlar Türkiye ekonomisi için geçerli olduğunu düşündüğüm oranlardır.   

Büyüme ve Cari Açık

Resim
Hafta içinde üçüncü çeyrek büyüme oranı yüzde 1,7 olarak açıklandı. Bu oran beklentilerin altında geldi. Sanayi üretiminin üçüncü çeyrekteki büyümesi yüzde 3,8 olduğu için, tarımdaki düşüşe karşın yüzde 2,5 – 3 aralığında bir büyüme oranı gerçekleşmesi bekleniyordu. Veriler özel nihai tüketim harcamalarındaki artışın yalnızca yüzde 0,2 olduğunu gösteriyor. GSYH’nın yüzde 70’ini bu kalemin oluşturduğunu dikkate alırsak büyümenin niçin düşük çıktığını anlamak mümkün olabilir. İç talebin katkısının bu kadar düşük olmasına karşın dış talep (ihracat artışı) yüzde 8’e ulaşmış bulunuyor. Bunun büyümeye katkısı yaklaşık 2,5 puan kadar oldu. Büyümenin daha da düşmesini dış talep ile buna destek olan kamu cari harcamaları (kamu kesimi tüketim harcamaları) artışı (yüzde 6,6) engelledi. İthalatın katkısı yüzde – 1,8 ile eksi 0,7 puan oldu.

Türkiye 2015: Riskler ve Fırsatlar

2015 yılına girerken küresel sistemin görünümünü bir önceki yazımda anlatmaya çalıştım. Bu kez de Türkiye’nin önündeki riskleri ve fırsatları ortaya koymaya çalışacağım.

2015 Yılına Girerken Küresel Sistemin Görünümü

2014 yılına girerken bu yılın bir toparlanma yılı olacağını dile getirenlerin sayısı oldukça fazlaydı. Yunanistan krizinin yarattığı sıkıntılarla gerilen Euro Bölgesinin bu toparlanmada başı çekeceği görüşü yaygındı. 2014 yılı bu beklentilere yanıt verecek gelişmelere sahne olamadı. 2014 yılını ABD ve İngiltere ekonomik toparlanmayla, Euro Bölgesi durgunlukla (sıfır dolayında büyüme ve sıfır dolayında enflasyon), Japonya ise slumpflasyonla (ekonomik küçülme + enflasyon) tamamlayacak gibi görünüyor. Dünyanın ikinci büyük ekonomisi konumundaki Çin, uzun süredir yüksek oranda sürdürdüğü ekonomik büyüme ivmesini yitirmiş olarak yılı tamamlamaya hazırlanıyor.

Ne Pahasına?

'Son ırmak kuruduğunda, son ağaç yok olduğunda, son balık öldüğünde beyaz adam paranın yenmeyen bir şey olduğunu anlayacak.' Kızılderili sözü Birisi bir şey yapmayı planladığını söylediğinde iktisatçının ilk sorusu “ne pahasına?” sorusudur. Bu soru ekonomide alternatif maliyet (vazgeçme maliyeti ya da tercih maliyeti) diye bilinen konuya götürür bizi. Her seçim bir vazgeçmedir. Diyelim ki ayın son günü, işten çıktınız ve cebinizde sadece 25 TL var. Evde yiyecek hiç bir şey yok. Karnınız acıkmış ve sinemada görmeyi çok istediğiniz bir film oynuyor. Bu parayla gidip bir şeyler yiyebilir veya sinemaya gidip patlamış mısır ve içecek bir şey alıp film izleyebilirsiniz. İlkinde açlığınızı çok daha iyi giderir, ikincisinde ise görmeyi çok istediğiniz filmi, açlığınızı daha az gidererek izlemiş olursunuz. Diyelim ki bir şeyler yemeyi tercih edip parayı yemeğe harcadınız. Bu durumda sinemaya gidip film izlemekten vazgeçmiş olursunuz. Eğer film oynamaya devam ediyorsa aybaşında maaş

Petrolün Ekonomisi

Resim
Petrol Rezervleri, Üretimi ve Fiyatları Petrol fiyatlarında ortaya çıkan düşüş, küresel ekonomide, tıpkı yükselişinde olduğu gibi bir takım sorunlarla birlikte oluyor. Petrol fiyatlarının mikroekonomik analizine girişmeden önce petrol konusunda biraz ayrıntı verelim. 2013 yılı sonu itibariyle yeryüzünde varlığı kanıtlanmış petrol rezervleri 1,7 trilyon varil olarak hesaplanıyor. Bu toplam rezervin 1,2 trilyon varili (% 72’si) OPEC ülkelerinde, 381 milyar varili (% 22’si) OPEC dışı ülkelerde, 93 milyar varili de (% 6’sı) Rusya’da bulunuyor. 2013 yılında gerçekleştirilen günlük petrol üretimi 86,8 milyon varildir. Bu, kabaca yılda 31,7 milyar varil petrol üretimi demektir. Rezervlerin 2013 yılındaki hızla tüketilmeye devam ettiğini varsayarsak dünyadaki varlığı kanıtlanmış rezervlerin dayanacağı süre 53 yıl olarak hesaplanmaktadır. Bu süre, Ortadoğu petrol rezervi için 78 yıl, Rusya için 24 yıl ve ABD için 12 yıl olarak hesaplanmaktadır. 1960 yılında Bağdat Konferansı sıra