2012 Yılına İlişkin IMF Tahminleri


IMF, Dünyanın Ekonomik Görünümü (World Economic Outlook), Finansal İstikrar Raporu (Financial Stability Report) ve Mali Gözlem Raporu (Fiscal Monitor) raporlarını yayımladı ve tahminlerini açıkladı.

IMF, dünyanın 2012 yılında yüzde 3,5 oranında büyüyeceğini, dünya ticaret hacminin yüzde 4 artacağını tahmin ediyor. 1994 – 2003 arasında dünya büyümesi yüzde 3,4, 2004 – 2011 arasında ise yüzde 3,9 olmuş. Bu durumda 2012 gibi sorunlu bir yılda dünyanın yüzde 3,5 büyümesi hiç de kötü bir performans gibi görünmüyor. Buna karşılık 1994 – 2003 arasında yüzde 6,9, 2004 – 2011 arasında yüzde 5,8 oranında büyümüş olan ticaret hacminin 2012’de yüzde 4’e gerileyecek olması ciddi bir sıkıntıya işaret ediyor. Eğer bu tahmine uygun bir gerileme ortaya çıkarsa ihracata dayanan gelişime yolundaki ekonomiler açısından sıkıntı yaratacağını düşünüyorum.

2012 yılında ABD için tahmin edilen yüzde 2,1 oranındaki büyümenin gerçekleşmesi ABD ekonomisin yavaş da olsa toparlanmaya gireceği beklentisini yansıtıyor. Buna karşılık benzer bir toparlanma Avrupa için geçerli görünmüyor. IMF, Euro bölgesinin 2012 yılında yüzde 0,3 küçüleceğini öngörüyor. Gerçekten de gelişmeler gidişatın bu yönde olduğunu gösteriyor. Japonya için 2012 büyüme tahmini yüzde 2. 2011 yılında yüzde 0,7 küçülen Japonya eğer 2012’de yüzde 2 büyümeyi başarsa bile sonraki yıllar için IMF’nin tahminleri iyimser görünmüyor. IMF’nin Çin için büyüme tahmini yüzde 8,2. Geçen yıllara bakılırsa Çin için büyüme tahminleri 2012’de oldukça düşük kalıyor.   

Gerek ABD Merkez Bankası FED ve gerekse Avrupa Merkez Bankası ECB’nin uyguladığı büyük ölçekli parasal genişlemeye karşın enflasyon konusunda kaygı gerektirecek bir gelişme görünmüyor IMF raporundaki verilere göre. 2012 yılında gelişmiş ülkelerle ilgili enflasyon beklentileri şöyle: ABD yüzde 2,1, Euro Bölgesi yüzde 2, Japonya yüzde 0.

IMF’ye göre 2012 yılında kamu kesimi borç stokunun GSYH’ya oranı yani kamu kesimi borç yükü gelişmiş ekonomilerin çoğunda artmaya devam edecek. 2012 yılsonu itibariyle ABD’nin yüzde 107, İngiltere’nin yüzde 88, Portekiz’in yüzde 112, Japonya’nın yüzde 236, İtalya’nın yüzde 123, İrlanda’nın yüzde 113, Yunanistan’ın yüzde 153, Fransa’nın yüzde 89, Almanya’nın yüzde 79, Belçika’nın yüzde 99 oranında borç yüküne sahip olması bekleniyor.   

IMF’nin Türkiye için büyüme tahmini yüzde 2,3. Türkiye ile ilgili bir önceki tahminin yüzde 2 olduğunu düşünürsek IMF, Türkiye’ye 2012 yılı için biraz daha olumlu bakmaya başlamış demektir. Türkiye için 2012 yılında IMF’nin tahmin ettiği enflasyon oranı yüzde 10,6. Bu oranla Türkiye enflasyonda dünyada en üst sıralarda yer alıyor. En ciddi sorunlarımızdan birisi olarak gördüğümüz ve ekonomi politikasını uğrunda seferber ettiğimiz cari açığımıza ilişkin tahmin yüzde 8,8. 2011 yılında cari açığımız yüzde 9,9 olarak gerçekleşmiş ve tarihi bir rekora ulaşmıştı. IMF, 2012 yılında bu oranın 1,1 puan gerileyeceğini tahmin ediyor. IMF, Türkiye’nin toplam kamu kesimi brüt borcunun 2012 yılında yüzde 36 dolayında olacağını tahmin ediyor.   

2012 yılı için yapılan tahminler arasında en önemlilerinden birisi hangi ülkenin 2012 yılında ne miktar finansman ihtiyacı olacağına ilişkin tahmin. Buna göre en büyük finansman ihtiyacı Japonya’da. Japonya 2012 yılında GSYH’sının yüzde 59’u kadar finansmana ihtiyaç duyacak. Onu yüzde 28,7 ile İtalya, yüzde 26,7 ile Portekiz, yüzde 25,8 ile ABD, yüzde 21 ile İspanya, yüzde 19,3 ile Belçika ve yüzde 18,2 ile Fransa izliyor. Bu sıralama aslında öteki Avrupa ülkeleriyle devam ediyor ve bize Avrupa’nın 2012’de niçin zor durumdan çıkamayacağını da gösteriyor.

2012 yılında Türkiye’nin finansman ihtiyacının GSYH’sının yüzde 5,7’si borçların vadesinin gelmesinden ve yüzde 1,7’si de bütçe açığından kaynaklanmak üzere toplam yüzde 7,5 dolayında olacağı tahmin ediliyor. Buradan ve OVP’deki 847 milyar dolarlık GSYH tahmininden hareketle Türkiye’nin 2012 yılında 55 – 60 milyar dolar dolayında bir finansman ihtiyacı olacağını tahmin edebiliriz.

Önümüzdeki aylar dünya için ama özellikle de Avrupa için giderek daha zor bir görünüm alıyor.

Yorumlar

  1. Çin'de biraz sıkıntı var gibi. Büyüme verileri istenilen düzeyde değil ve ithalatları durgun seyrediyor. Zorunlu karşılıklarda bir 50 baz puan indirime gittiler ama ne kadar etkili olacağı tartışmalı. Kriz ABD'de patladı ve avrupaya sıçradı. Acaba Çin de ki sallantıyla gelişmekte olan ülkelere de krizin yayılmaya başladığını söyleyebilir miyiz ? Kimse bu ihtimalden bahsetmiyor. Aslında piyasaların Çin'e olan duyarlılığının altında yatan en büyük sebep bu ama kimse duymak istemediği şeyleri dillendirmiyor. Çin gözlem altında tutulmalı. Büyük dikkat edilmeli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet benim de korkum Çin'den. 2012'de gyü den kriz beklememin nedeni de oydu.

      Sil
  2. Hocam ondalıkları ayırmak için virgül kullanmanız dikkatimi çekti. Nokta kullanan bankalar bile var. Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında ben de 3 yıl önceye kadar öyle kullanıyordum sonra düzelttim.

      Sil
    2. Maalesef bilimsel yayınlarda ondalık ayracı olarak nokta kullanılması, ekonometri paket programlarında virgüllerin hata olarak algılanması, yıllardır alıştığım virgül kullanımının bende aşınmasına neden oluyor. Küçük ama önemli bir detay :)

      Sil
  3. Kriz Amerika kıtasında ortaya çıktı, ancak sonrasında Avrupa'ya tranfer oldu. Krizin ilk evresinde ABD karşılıksız Dolar basabilme gücünün de yardımıyla önce şirketlerine likidite enjekte etti, sonra da piyasalarda kalan toksik hale gelmiş varlıkların değerlerini artırmak suretiyle finansal kuruluşlarını da kurtarmış oldu. Avrupa'nın derdi ise şirket değil ülke kurtarmak boyutuna ulaştığında her zaman olduğu gibi yaşlı kıta yavaş hareket etti ve kriz bu safhaya ulaştı. Burada çeşitli komplo teorileri Almanya'nın bu duruma bilinçli yavaş müdahale ederek kıtanın kontrolünü güçlü ekonomisi nedeniyle eline aldığını belirtiyor. Yine de gelinen son noktada gezegenin yumuşak karnı IMF'in tahminlerine baktığımızda da belirttiğiniz gibi Avrupa olarak öne çıkıyor. ECB'nin düzenlediği son devasa likidite operasyonlarında, bu fona başvuran bankalar bu paraların büyük kısmını tekrar ECB'ye gecelik olarak geri yatırarak bir nevi ileride çıkabilecek zincirleme bir bankalar arası kredi krizine yönelik bilançolarını hedge etmeyi tercih ediyorlar. Aklımdan geçen karanlık senaryoda ise belki de bunun faydalı bir yönü olduğunu düşünmekteyim. Şöyle ki eğer Avrupa bankaları bu likiditenin bir kısmını şu aşamada yüksek seyreden İspanya ve İtalya tahvillerine yatırsalar, ilk evrede bu durumun pozitif etkisi görülerek faizler gerilese, ancak sonrasında yeni bir problem halinde tekrar faiz yükselişi halinde bu defa bankaların riskleri katlamalı bir şekilde büyümeyecek mi? Çünkü benzer durumlarda bilindiği gibi alış tarafı zayıf kalır ve hacimsiz satışlar sert fiyat hareketleri yaratabilir. Dünyanın siyasal sınırlarının yeniden belirlendiği mevcut konjonktürde en zor olan yakın geleceği tahmin etmek olacaktır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de dünyanın yakın geleceğini tahmin etmek çok zorlaştı. Konu yalnızca ekonomi değil. Benim aklımdaki senaryo ise uzak gelecekte daha küçük devletlerin federatif yapılar içinde ortaya çıkacağı bir dünya. Kent devletleri gibi.

      Sil
    2. Benim tahminim ; İlerde dünyanın tek hakimi biz olacağız. Çünkü herkes uzaya gidecek biz burada kalacağız bu akaryakıt fiyatları sayesinde yerimizden kıpırdayamayacağız : http://www.mytravelcost.com/petrol-prices/

      Sil
  4. Mahfi Bey yazınızdan anladığım ki Soros'u da okudum. Yeni bir kriz dalgası bir önceki krizlere rahmet okutacak herhalde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben 2012 yılında böyle bir kriz bekliyorum. O nedenle de tahmin yapmadım.

      Sil
  5. Göstergeler sekmesine eklediğiniz İMF Avrupa tahminlerini inceledim Norveç çok göze batıyor diğer İskandinav ülkelerinin yanı sıra tüm Avrupa dahil mevcut konjonktürden tek etkilenmeyen ülke olarak görünüyor istikrarlı büyümesi devam ediyor en düşük işsizlik oranına sahip İsviçre ile kafakafayalar sadece ufak enflasyon artışları var. En büyük handikapları Nüfus ve nüfus artışlarının çok çok düşük olması. Düşününce bizde olmayan her unsur onlarda var, onlarda olmayan unsurlara da biz sahibiz. İspanya'nın sahip olduğu işsizlik oranı ise facia gibi her 4 kişiden biri işsiz. Avrupa bölgesi için en çok sıkıntı teşkil eden ülkeler arasında Yunanistan, Portekiz ve İspanya başı çekiyor. İMF'nin 2013 Avrupa tahminleri iyimser görünüyor. Türkiye için büyüme 2011 deki yüzde 8.5 tan sonra sert fren yaptığını 2013 içinde benzer beklentilerin olduğunu gösteriyor. Ve 2012 enflasyonu çok fazla 2011 de zaten 6.5 gibi yüksek bir oran varken 1 yılda yüzde 62 gibi artış daha bekleniyor 2012 tahmini 10.6 2013 için 7.1 oranına gerileyeceği öngörülmüş. İşsizlik oranları ise daha çok can sıkacak gibi görünüyor. Yıldan yıla istikrarlı şekilde artıyor (2011-9.9) (2012-10.3) (2013-10.5)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten de Norveç o tabloda bir yldız gibi parlıyor.

      Sil
  6. Hocam, Japonya başta olmak üzere, gelişmiş ekonomilerin nasıl borç batağına düştüğünü sizden okumak isterim. Eminim bunu merak eden çok kişi vardır?

    YanıtlaSil
  7. Japonya'nın nasıl bu duruma geldiği gayet açık herkes tahmin ediyordur diye düşünüyorum. 2011 tsunami felaketinin Japonya'ya maliyeti 50 milyar doları aşmıştı. Ayrıca birçok üretim tesisi ve işyeri büyük zarar görmüştü. Henüz o kriz ortamını atlatamadan ardından nükleer felaket meydana gelmişti. Bu nükleer felaket tüm dünyayı ekonomik ciddi derecede etkilemişti ki doğal olarak bundan en çok etkilenen Japonya oldu. Ayrıca hükümet ortaya çıkan zararın karşılanması için 235 milyar dolarlık fon ayırdı fakat o bile yeterli olmadı. Yani 300 milyar dolara yakın bir rakam söz konusu. Bu çok çok ciddi bir rakam zaten başlıbaşına. Ayrıca Tayland'daki sel felaketleri de Japonyayı olumsuz etkilemişti. Bunlara ek olarak Japonya nın önemli ihracat bölgesi olan Avrupa'daki borç krizleride Japonların ihracatına darbe vurdu. Ayrıca dolar karşısında son 1 yıldır değer kazanan yen üretim maliyetlerini arttırdı bu durum Japon ürünlerini pahalı hale getirdi bu da hem rekabet güçlerini hemde ihracatçıların karlarını düşürdü. Başka ekleyebileciğim Japonya nın dev firmaları büyük düşüş içerisindeler. 320 milyonluk nüfusu ile A.B.D de en çok satılan otomobil Toyota idi. Ancak hatalı üretimden kaynaklanan ABD deki kazalardan sonra ABD hükümetinin ihtarıyla büyük prestij ve pazar kaybettiler. Yılların elektronik devi SONY eski günlerini mumla arıyor sadece oyun konsolu alanında tutunabildiler bugünlerde zor durumda oldukları haberleri dolaşıyor. müzik televizyon telefon piyasasında tutunamadılar özellikle Amerikan APPLE firması Japon teknoloji firmalarını tek başına saf dışı bıraktı diyebiliriz. Daha aklıma gelen iflasın eşiğinde 5 ten fazla dev Japon firmaları var. Japonya zor bir dönemden geçiyor. Ancak yaşanan bunca olumsuzluğa rağmen Japonya'ya para akışı devam ediyor kriz dönemlerinde ciddi yatırımcılar bu durumu fırsat olarak görüp yatırım yaptılar. Japonya üreten, hertürlü teknolojinin en iyilerinden olduğu hatta teknolojiye yön veren ciddi derece ihracat yapan bir ülke Japonya nın başına gelenler büyük bir ekonomide olmasaydı altından kalkamazlardı diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazdıklarınızın hepsi doğru ama Japonya bu felaketlerden çok daha önce de dünyanın en borçlu ekonomisiydi. Yani bu duruma düşüşü eski bir olgudur.
      1995 Japonya'nın borç stoku / GSYH oranı yüzde 91, 2000'de yüzde 140, 2012'de yüzde 236.

      Sil
  8. Benim aklımda kalan 1945 te ABD Japonya'ya atom bombası ile vurduktan sonra Japon ekonomisi en az 50 yıl geriye dönmüştü. Silbaştan başladılar özellikle 80 lerden sonra sanayide ARGE ye önem verip sonucunu aldılar. Zaten 70 li yıllarda dünyanın en geniş 2. GSMH sine sahiptiler. 1990 tarihinde de sanayi ulusları arasında kişi başına düşen GSMH si ile birinci olmuşlardı. 95 yılına kadar ki 5 yıllık süreçte ne oldu da bu duruma geldiler sorusu kalıyor geriye. Bu soruyu çok merak ettim biraz araştırdıktan sonra bazı sonuçlar elde ettim. 2. dünya savaşından 90 yılına kadar aynı siyasi parti görev yapmış siyasi istikrar varmış 90 yılından sonra bozulmuş, 90 yılına kadar görev yapan iktidar kurduğu dev bankalar sayesinde ihtiyaç duyulan finansmanı oldukça elverişli koşullarda elde etmiş, banka mevzuatına devlet güvencesi koymuşlar, çalışan işçilere hayat boyu iş garantisi vermişler, daha sonra bu süreç olumsuz yönde ilerlemeye başlamış, istenilen ölçüde sorgulanmadan krediler verilmiş büyük çoğunluğu geri ödenemeyince bankalar zor durumda kalmışlar. 90 yılından sonra gayrimenkul ve hisse senetleri suni olarak yani spekülatif şişmiş 92 yılında korkunç bir çöküş olmuş. bu dönemden sonra Japon ekonomisi durgunluğa girmiş ve işsizlik artmaya başlamış halkın ekonomik yapıya ve geleceğe olan güvenini kaybetmesi nedeniyle tüketim eğilimi çok fazla azalmış azalan tüketim eğilimi nedeniyle fiyatlar düşmüş ve ekonomik durgunluk başlamış. Japonya milli hasılasının da yüzde 60 ı tüketimden oluştuğu için bu durgunluk etkili olmuş. Ayrıca ortalama hayat sürelerinin uzun oluşu düşük olan doğum oranlarıda bir etken. Yani anlaşılan 1990 yılına kadar açık vermemişler ama KÖPÜK ekonomisi yaratmışlar bu durum bunun sonucu olmalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru bir analiz. O zamandan beri devasa bütçe açıkları verilip halk harcamaya itilmeye çalışsa da bu gerçekleşemiyor ve Japon ekonomisi canlanamıyor.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi