Enflasyonla Büyüme ve Küçülme: Türkiye Ekonomisinin Son 17 Yıllık Deneyimi

Türkiye son 17 yılda yüksek enflasyonlu büyüme ve yüksek enflasyonlu küçülme (slumpflasyon) arasında savrulup durmuştur. Arada birkaç kez de kısa dönemli enflasyon içinde durgunluk (stagflasyon) yaşamıştır.

Bu dönemleri grafik üzerinde göstermeden önce metinde ve grafikte geçen kavramları tanımlayalım.
Yüksek enflasyonlu büyüme (YEB): Bir ekonomi büyürken enflasyonu da yüksek kalıyorsa o ekonomide yüksek enflasyonlu büyüme hali var demektir. Uygulanacak ekonomi politikasının karşılaşacağı en önemli zorluk büyümeyi korurken enflasyonu düşürmeye çalışmaktır. Bu durum daha çok yüksek ithal girdisine bağımlı ekonomilerde kurdaki artışların yansıması yani maliye enflasyonuyla ortaya çıkar.

Slumpflasyon: Bir ekonomide yüksek enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi küçülüyorsa o ekonomide slumpflasyon (enflasyon içinde küçülme) hali var demektir. Ekonomik krizlerin en zoru budur. Çünkü burada bir yandan enflasyonu düşürmeye uğraşırken bir yandan da ekonominin küçülmesini önce durdurmaya sonra da büyümeye döndürmeye yönelik bir ekonomi politikası uygulamak gerekmektedir. Slumpflasyonun resesyonla benzerliği ikisinde de ekonominin küçülmeye girmiş olasıdır. Farkı ise slumpflasyonda ekonomi küçülürken bir yandan da yüksek enflasyonun devam etmesidir. Slumpflasyon, yüksek ithal girdisi kullanan ekonomilerde kurdaki artışların yarattığı enflasyon ve ekonominin büyüme ivmesini kaybetmesi, beklentilerin bozulmasıyla ortaya çıkar.

Stagflasyon: Bir ekonomide enflasyon olgusu yaşanırken ekonomi büyümüyorsa o ekonomide stagflasyon (enflasyon içinde durgunluk) hali var demektir. Enflasyonun yüksek, büyümenin +/- 1 aralığında olduğu durumu (devam etmemek kaydıyla) stagflasyon olarak kabul edebiliriz. Stagflasyon halinin çıkışı da slumpflasyona çok benzer. Genellikle stagflasyonun arkasından ekonomi slumpflasyona girer.

Türkiye tarihinde enflasyonla büyüme arasındaki en uzun süreli birliktelik yüksek enflasyonlu büyüme durumudur. Bunu slumpflason izliyor. Stagflasyon genellikle birkaç aylık dönemler halinde, bir çeşit slumpflasyona geçiş dönemi olarak karşımıza çıkmış görünüyor. Resesyon genellikle enflasyondan bağımsız olarak yalnızca iki çeyrek üst üste yaşanan ekonomik küçülmeye göre tanımlanıyor. Buna karşılık eğer bu tür küçülmeye yüksek enflasyon eşlik ediyorsa bu tanım yetersiz kalıyor. Örneğin gelişmiş ülkelerde yüzde 1 – 3 dolayındaki enflasyona iki çeyrek üst üste ekonomik küçülme eşlik etmişse ve bu durumu resesyon olarak tanımlamışsak o zaman yüzde 10 dolayındaki bir enflasyona eşlik eden küçülmeyi aynı çerçeveyle tanımın içine sokamayız. O nedenle Türkiye’de resesyon son 20 yılda hiç görülmemiş, onun yerine slumpflasyon görülmüştür diyebiliriz.

Aşağıdaki grafik, Türkiye’de üçer aylık dönemler (çeyrekler) itibarıyla büyüme ve enflasyonun (TÜFE) seyrini ortaya koyuyor (kaynak: TÜİK GSYH ve TÜFE verileri.)


Türkiye, 2004 ile 2008 yılları arasında yüksek enflasyonlu büyüme yaşadı. 2008 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 10,94’lük enflasyon eşliğinde yüzde 0,9 oranındaki büyümeye düşünce stagflasyona girdi. Ekonomi burada duramadı ve düşüşe devam etti. 2009 yılında ilk üç çeyrekte yüksek enflasyonla birlikte ciddi küçülme ortaya çıktı (slumpflasyon.) 2009 yılının son çeyreğinde büyümeye geri dönen ekonomi, 2016 yılının üçüncü çeyreğine kadar kesintisiz yüksek enflasyonlu büyüme patikasında kaldı. 2016 yılının üçüncü çeyreğinde enflasyon yüzde 8’in üzerindeyken ekonomi yüzde 0,8 küçüldü ve ekonomi stagflasyonla karşılaştı. 2016 yılının dördüncü çeyreğinden 2018 yılının üçüncü çeyreğine kadar yüksek enflasyonlu büyümeye geri dönen Türkiye, 2018 yılının son çeyreğinden başlayarak yüksek enflasyon içinde küçülme yaşamaya başladı. Bir başka ifadeyle slumpflasyona geri döndü. Bu olgu 2019 yılının üçüncü çeyreğine kadar sürdü. 2019 yılının son iki çeyreği ve 2020 yılının ilk çeyreğinde yüksek enflasyonlu büyümeye geri gelen ekonomi bu kez de 2020 yılının ikinci çeyreğinde slumpflasyona girdi.

Görüleceği gibi Türkiye, son 17 yılda enflasyonsuz büyüme ya da hatta enflasyonsuz küçülme diye bir durum yaşamamıştır. Enflasyonun yüzde 5’ler dolayında olduğu istisnai yıllar büyümenin yüksek gerçekleştiği yıllardır.

Türkiye’nin öncelikle düşük enflasyonla yüzde 5’ler dolayında bir büyümeyi gerçekleştirmesi gerekiyor. Bunun da yolu riskleri düşürerek kuru doğal yoldan denetlemekten geçiyor. TL’nin, riskleri düşürememekten kaynaklanan sürekli değer kayıpları ekonominin sağlıklı büyümesinin önündeki en önemli engel olarak görülüyor. Çünkü grafikten açıkça görülebileceği gibi yüksek enflasyonla beslenen büyüme bir süre sonra önce stagflasyona sonra da slumpflasyona çarpıp duruyor.

Yorumlar

  1. Yüksek enflasyon büyüme ile istikrarlı büyüme sürdürmek bu kadar zorken neden hala aynı yolu deniyorlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Eğilmez,
      Öncelikle bütün paylaşımlarınız için size teşekkürü bir borç bilirim.
      2022 Yılında 2021 sonunda başlayan yüksek enflasyon hepimizin bildiği gibi artık çok yüksek enflasyona dönmüş durumda maalesef. 2021 Yılında büyüme oranımız ise % 11 gibi yüksek bir oran olarak açıklandı.
      2022 Yılında görünen o ki enflasyon artarak yükselmeye devam edecek. Belki yaz aylarında bir miktar törpülenebilir ancak sonbahar itibariyle seçim ekonomisine de girileceği düşünülürse enflasyon çok daha fazla artabilir mi acaba.
      Bu konuda sizin yüksek bilgi ve tecrübenize danışmak isterim.
      2022 Yılında enflasyon ve büyüme için neler düşünmektesiniz acaba ?
      Sizin yukarıda paylaştığınız grafikten ve bilgilerden hareketle ekonomide çok yüksek enflasyonla ciddi bir küçülme yani burada sizin detaylı bir sekilde açıkladığınız gibi ekonominin slumpflasyona girme ihtimali var mıdır ?
      2022 Yılı büyüme oranı yıllık bazda eksi bir değer olarak mı çıkar, yoksa 2022 birinci çeyrek biraz büyüme, devamı yaz aylarında turist giriş vs. nispeten ortalarda olduğu için 2022 yılı büyüme oranı pozitif olarak deklare edilebilir mi acaba ?
      Değerli görüşlerinizi paylaşabilirseniz çok memnun olurum.
      Saygılarımla,

      Sil
  2. Riskleri düşürmek için de,daha önce düşmüş bazı şeyleri kaldırmak gerekiyor..liyakat gibi..vb.vb..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet. Hukukun üstünlüğü, demokrasi, liyakat gibi.

      Sil
    2. Hepsi bir dengesizliğin ortaya çıkardığı farklı kavramlar. Dengenin ana pradigması üretim ve tüketimle başlıyor. Ana pradigmadaki dengesizlik yani Türkiye için arz veya uretim eksikligi. Bunu çözmeden ve bunun iktisatta ana pradigma olduğunu anlamadan. enflasyonun anasana pradigmadaki eksiklikten veya
      dengesizlikten ortaya cıktığınıın altını kalınca cizmeden. Enflasyonu anlatamazsın anlatırsan hem eksik anlamıs hemde eksik anlatmışsın gibi olur. İktisatçılar bu sekilde temel gerceklikten kopuyorlar. Onlara fikirlerini temelle bütünlestirerek anlatmalarını tavsiye ediyorum. Hem fikirleri pazehir olur. Hemde kolay anlaşılır.

      Sil
    3. Sermaye, yerleşmek ve büyümek için uygun ortam ararken önce hukukun üstünlüğünü arar; o varsa, ikinci sırada pazara bakar, o da varsa yerleşir. Onun yerleşip yeşermesi ile arz artar, talep ile dengelenir ve artıya da geçer. Arz talebin üstüne çıkınca enflasyon yok olmaya başlar. Büyümeyi sürdüren arz başka pazarlara satış yapmak ister (ihracat). Toplumun dış ticaret fazlası oluşursa kişi başı milli gelir yükselir. Faizler düşer... falan filan... malumun ilamı

      Sil
  3. Süleyman Demirel dönemi gibi onlarca yıl bol enflasyonlu, yüksek faizli dönem yaşama şansımız yokmu sizce ? Yani hiperimsi enflasyon tek seçenek olabilir mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vat tabii ama o dönemlerde de başka sorunlarımız vardı. Ayrıca o dönemde enflasyon bugünkü ölçüm yöntemiyle ölçülseydi o kadar yüksek çıkmayabilirdi.

      Sil
    2. işin sırrı burada :)

      Sil
    3. O donemlerde bizim uretip ihracat ettigimiz urun ve hizmetlerin niteligi neredeyse rakipsiz alici buluyordu. Yani dogru durust bizimle ayni uretim eksenine ayni urun ve hizmeti ureten ayni pazarlara mal ve hizmet satmak isteyen ulkeler neredeyse yoktu. Dolayisiyla yuksek enflasyon ve yuksek faiz ekonomide buyumeyi surdurulebilir bile kiliyor hem tasarrufu arttiyordu hem de issizlige merhem oluyordu(Philips Egrisi).

      O donemlerde ayrica kamu maliyesinin vergi alaninda yeni vergiler icad etme var olan vergileri arttirma ya da vergi denetimlerini sikilastirma gibi alani da soz konusuydu hem de cok fazla kimsenin de canini yakmadan(mesela sigara alkol vergileri vs gibi...) ama sirf kolaylik olsun diye sirf populizm olsun diye bu yapilmadi yapilmadigi icinde bol enflasyonlu yuksek faizli surec egemen kilindi.

      Hos seda bu duzenden halk da memenundu. Cunku tasarruf edebiliyor okuma yazma bilmeyen adam bile is bulabiliyordu.
      Yalniz duzen 90larin baslarindaki dunya degil artik ayni uygulama sanmiyorum ki islesin islese bile fakirlik fukaraliktan baska bisey getirecegini acikcasi sanmiyorum.

      Sil
  4. Kuru doğal yoldan düşürmek ne anlama geliyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Riskleri düşürebilirsek (mesela CDS primi 100'ler dolayına inerse) kur böyle artmaz. TL değer kazanır. Yani dolar satarak müdahaleyle değil.

      Sil
  5. Bu iktidar hiçbir işe karışmayıp ekonomiyi 3-5 aklı başında bürokrata bıraksa eminim 6 ayda enflasyon düşmeye, ülke yavaş yavaş kendi potansiyeli ile toparlanmaya ve büyümeye başlar.

    Gölge etme, başka ihsan istemez misali yani...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mahdut, mantıken; eğer hiç bir şey yapmazlarsa düzeliyorsa, bunlar bozmak için uğraşıyor demektir.
      Bilinçli bir tercih var Türk ekonomisini küçültmek için.

      Sil
    2. Mahdut bey,
      Bu isler burokratla degil bereketle olur berekette dua ile helal kazancla olur. Enflasyonu dusurecek sey bereket+dua+helal kazanctir.
      Bir ortadogu islam felsefesine sahip esmer sakalli biri olarak benim gorusum bu yone

      Sil
    3. Anonim 15:27

      Şu anda iktidarda olanlar, ülkeyi savaşla kazanılmış ganimet olarak görüyorlar. Onlara göre tüm laik demokratik güçlere karşı büyük bir cihadın sonunda tüm ülkeyi kazandılar, yani artık kendi malları, nasıl isterlerse öyle harcarlar. İnsan kendi malının küçülmesini değil mantıken baktığımızda büyümesini isteyeceğinden, şu anda yaptıkları tüm girişimler aslında kendi kafalarına göre büyütme çabaları. Öte yandan, bilgi birikimlerinin yetersizliği ve kör ideolojik saplantıları onları sürekli yanlış yapmaya sürüklediğinden, her yaptıkları iş kötü sonuçlanıyor. Yaptıkları her yanlışı başka bir yanlışla düzeltmeye çabaladıkça da her geçen gün daha çok batıyorlar.

      Hep birlikte batıyor olmasak onların batması hiç umurumda olmayacak ama ne yazık ki ülke böyle bir zihniyete teslim edildi. Tüm islâm "devletleri" aslında böyledir, körfez ülkelerine bakarsanız adı devlet olan, ama aslında bir ailenin malı olan toprak parçaları ve üzerinde yaşayıp onlara hizmet etmekle yükümlü insanlar görürsünüz. Aynı zihniyeti dünyanın en değerli coğrafyasına sahip olmakla birlikte Arap ülkeleri gibi zengin doğal kaynakları bulunmayan 780 bin kilometrekarelik ve 80 küsur milyonluk, kendine has bir nüfus yapısına sahip bu ülkeye uyguladığınızda sonuç ne yazık ki böyle saçma sapan bir düzen oluyor işte...


      Sil
  6. Peki bu durumda serbestliğin genişlemesi ve işletmelerin büyüme tarzları enflasyonda etkili olur mu, elbette enflasyonun değişmesi için birçok sebep var ama bu en azından geçici süreliğine bir çözüm olabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece risk yaratmamak, mevcutları azaltmak bile çözüm getiebilir.

      Sil
  7. Çiller zamânı her hafta mallara(tekstil) zam gelirdi..
    Şimdi de aynı sarmala girdik gâliba..
    Verilerimiz için teşekkürler.. 59buçuk*..

    YanıtlaSil
  8. Gerçek bir yapısal reform ve her dalda üretim desteği ve artışı şart ama imkânsızı istemekle eşdeğer... Uygulanan ve uygulanacak politikalar tam tersi çünkü... Aya dört şeritli yol yapılınca düzelecek her şey..Teşekkürler Mahfi bey....

    YanıtlaSil
  9. Çok temiz ve anlaşılır bir anlatım. Türkiye'nin durumunu iyi anlıyoruz. Teşekkürler hocam.

    YanıtlaSil
  10. Olmuyorsa olmuyor deyip şu düşük enflasyon sevdasından vaz geçip büyümeye odaklansak olmaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. E zaten 40 yıldır tersini söylesek de yaptığımız şey bu.

      Sil
  11. Hocam enflasyon neye göre hesaplanıyor? (Biliyorum saçma bir soru ama aşağıdaki bilgiler kafa karıştırıyor.)
    2002 yılında çeyrek altın 32 TL 2020 yılında çeyrek altın 767 TL. 24 kat artmış. Yani % 2396 enflasyon. 2002 yılda buğdayın tonu 410 TL. 2020 yılında buğdayın tonu 1650 TL. Yani 4 kat artmış. % 402 enflasyon.
    2002 yılında 1000 kğ buğday 22 çeyrek altın, 2020 yılında 1000 kğ buğday 2 çeyrek altın (Dünyada ki bütün ürünler için bu denklem üç aşağı beş yukarı geçerli.). Çiftçi 20 kat fakirleşti mi? Paranın değeri 20 kat düştü mü? Ya da altın neden 24 kat değerlendi. Bunun adı enflasyon mu yoksa 20 kazananın 19'una el koymak mı? Uzunluğu ölçmek için metre kullanılır. Metre hep aynı uzunluktadır. Bir gün kısalıp bir gün uzamaz. Yoksa hiç bir ölçü birbirini tutmaz.
    Enflasyon için parayı ölçü kabul ediyoruz. Sanki ölçümüz bir gün uzayıp, bir gün kısalıyor. Hiç bir ölçü birbirini tutmuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Altın özel bir durum 30 yıl dolar bazında geriledikten sonra yükselmeye başladı, üstelik bizde son 6 yılda dolar 4 katına çıktı. Altın 10 yılda 10 katına cıktı ki bununla kıyaslarsanız herşeyin fiyatı, yani altına bağlı enflasyon negatif çıkar.

      Sil
  12. Hocam aynı dönemdeki Borç/GSYH oranındaki artışın büyüme ve enflasyona etkisi nasıl olmuştur/ önümüzdeki dönemde nasıl olur ?

    YanıtlaSil
  13. Hocam , bunun bir de Almanya , Japonya ya da G.Kore versiyonu var mı son 17 yıl için ? Onu da ekleyerek yazıyı genişletebilir misiniz ki biz de başarılı örnek nasıl olur görelim . Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  14. Ulkede namussuzlarin sayisi namuslulardan cok oldugu surece bu dertler bitmez..
    Vergi kaciran, hileli kazancı meşru sayan, din tüccarları, yobazlar, hepsinin toplamı enflasyonu, stagflasyonu vs. oluşturuyor....biz de boşuna konuşuo duruyoruz....
    Yine de durum değerlendirmesi yapmak güzel bir sey...
    Teşekkürler hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Şimendifer, malın sahibi malına sahip çıkmalı. Devletin sahibi de devletine sahip çıksın.
      Bizim millet devletine sahip çıkmadı, çıkmıyor, yapacak bir şey yok.

      Sil
  15. Mağdem kriz var neden herkesde lüx arabalar var lük telefonlar var hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam çok ilginç geldi bu sözünüz. İnanın ben de bunu anlamakta zorlanıyordum. Lütfen biraz daha açar mısınız? İnsanlar TL güvenmedikleri için mala mı hücum ediyorlar?

      Sil
  16. Hocam sanki hükümet hep sizin dedidlğinizin tersini yapıyor. Acaba diyorum kastettiğinizin tam tersini söyleseniz daha mı iyi olur :)
    Bu arada çok açıklayıcı bir yazı ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kahve bricinde buna 'ters manyel' denir.
      Bir yararı olmaz sadece ben itibar kaybetmiş olurum.

      Sil
    2. Siz doğruları söylemekten vazgeçmeyin hocam, emeğinize sağlık

      Sil
  17. Hocam bir ekleme yapmak isterim sizin de düşüncelerinizi öğrenmek maiyetinde: Resesyon tabirini kullanan Gelişmiş Ülkelerde enflasyon eşliğinde büyümeye "Reflation" deniyor. Yani aslında YEB'in de bir nevi karşılığı Gelişmiş Ülkeler nezdinde mevcut. Ama onların yüksek enflasonu aslında Fed'e göre ~%2 seviyesi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Reflasyon bir kriz halinden çok bir politika. Yani deflasyona girmiş bir ülkeden fiyatların yeniden makul bir enflasyona dönmesini sağlamak için alınan önlemler bütünü.

      Sil
    2. Haklısınız, biri sebep biri sonuç gibi oluyor bu durumda.

      Sil
  18. Hocam bir zamanlar 5-5-5 hedefi diye birşey vardı,%5 büyüme,%5enflasyon,%5 kamu borc/gsyh oranıydı galiba,ne çabuk unutuldu..artık böyle hedeflerde konmuyor,neden acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü Türkiye'de siyasetçinin itibarı inanılmayacak kadar yıprandı. Onunla birlikte bürokrasi, Merkez Bankası itibarı da yıprandı. Bu ortamda kimse konulacak hedefe inanmaz.

      Sil
  19. Hocam İstanbul Üniversitesi İktisat bölümünü okumayı düşünüyorum. Sizce iyi mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi okuldur İ.Ü.İktisat Fakültesi. Ama günümüzde okulda okutulanlara ek çalışmalar yapmanız mesela hukuk, muhasebe, sosyoloji ve en önemlisi lisan öğrenmeniz gerekiyor.

      Sil
    2. Hocam muhasebe mezunuyum inanin bu ulkede en buyuk hata universite okumk. Hatta daha da buyugu yuksek lisansi da bu alanda yapip 30 lu yaslarda evde diplomalarla dolu bir odada ekonomi haberlerini takip etmektir. Saygilarimla

      Sil
  20. Hocam, türkiye de enflasyonlu büyüme nasıl birşey birkaç örnek vermek isterim.

    Herşeyden önce satacağı malın üzerine etiket koymaktan kaçınan ortadoğu ticaret kültürünün parçası olduğumuzu üzülerek hatırlamak lazım.

    Ülkeye para gelir, inşaat sektörü hızlanır, demir-çelik sektörü tatlı kârın etkisiyle heryıl %20 büyür fakat aralarında anlaşan üreticiler her yıl nisan ayı geldiğinde piyasaya aşırı üretim kapasitelerine rağmen malı kısıtlı arz ederek fiyatı yükseltirler.

    Aynı dönemde çimento sektöründe dolar bazında düşen elektrik ve petrokok kömürü fiyatlarıyla maliyeti ortalamada 20$/ton iken hep beraber anlaşıp kendi satış bölgelerinde (ağırlığına göre düşük fiyatta olması gerekçesi arkasına sığınan fabrikalar türkiyeyi satış alanları olarak bölüşmüştür) 90 $/ton fiyatına satar.
    Rekabet kurumu var diyeceksiniz, onlar sadece göstermelik, geçmişte firmalar arası anlaşma metinlerini bulduklarında bile sonuç sıfır olduğunu gördük. Artık kimse ortada delil bırakmıyor tabiki.

    Aynı dönemde basit bir inşaat malzemesi satan nalbur dükkanı bile nasıl benzer aşırı kâr marjıyla çalıştığını yakınen gördük.

    Benim gördüğüm piyasa sisteminin denetimsiz, ahlaksız ve dahası terörize olması enflasyonlu büyümede çok etkili.

    Diş doktoruna gidiyorsunuz, meslek örgütü fiyat belirlemiş onu uyguluyorlar. Dolar ne kadar artarsa diş dolgusu fiyatını o kadar artırıyorlar. Baksanız ithal dolgu maddesi, fiyatın % 10 unu bulmaz, muayenehane aletleri dolar bazlı sürekli ucuzluyor. Hepsi bir yana dolar sabit olduğu yıllarda da enflasyon var diye zam yapıyorlardı. Alın size başka bir kartel!

    Benim gençliğimde bulunduğum şehirde vergi rekortmenleri hep eczaneler olurdu. Şimdi belirli oranda kontrol altına alınmış olsalarda, hiçbirşey üretmeyen sadece başkalarının ürettiği sağlıkla ilgiĺi mallar satan bu bakkal dükkanları sahipleri krallar gibi yaşayacak paralar kazanıyorlar. Niye ilaçlar ingiltere gibi markette satılmaz. Ilaç kutusunun üzerine veya başka yere kullanım şekli yazılması çok mu zor. Zaten aç millet birde onları zengin etmek zorunda mı. Alın size başka kartel! ve yapısal verimsizlik!

    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Paylaşımınız için teşekkür ederim.

      Sil
    2. Selam, bazı ilaçları ingiltere deki gibi markette satarsak, bizim vatandaş doktor yerine market reyonundaki tezgahtara sorar, en ucuzunu alır. Şifasını da bulur!

      Yakındığınız konular, sizi devlet ve hükümet karşısında destekleyen örgütlerinizin olmamasından kaynaklıdır. Siyaset ve devlet sizi dışlamış ise yapmanız gereken, ingilizlerin de yapacağı gibi devlet ve siyaseti dışlamanız, sizin de güç olduğunuzu göstermenizdir.

      Ortadoğu kültürü etkisindeki türkiye bunları yapamaz.

      Sil
    3. Devlet ziraat odalarına yetki verse, onlarda domatesin kilogram satış fiyatıni 50 lira belirlese, uymayan üreticiyi cezalandırsa ne şenlik olurdu değilmi. Bence iki satır kanuna bakar. Ne de olsa o insanlar klimalı yerlerde oturarak kazanmıyor. 35-40 derecede ter döküyorlar, haklarıdır. Birisi 4 yıl birşeyler öğreniyor, diğeri ömür boyu eziyet.

      Sil
  21. kısaca yapısal reformlar.

    YanıtlaSil
  22. Hocam merhaba. Maliye/İktisat ile ilgili anı / otobiyografi okumayı çok seviyorum.Sizin ve Ertuğrul Kumcuoglu'nun bu alandaki kitaplarını okudum.Bu alanla ilgili kitap önerisi yapabilir misiniz ?
    Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum,teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Pek fazla da yok galiba. Eskilerden Erhan Bener'in Bürokratlar'ı vardı.

      Sil
  23. Çin gibi bir örnek var iken, toplum hak-hukuk-demokrasi gibi kavramların ekonomiye etkisi olduğunu düşünmüyor. Ekonomik problemlerim çözülsün, sonra hukuka-eşitliğe bakarız diyor.Aradaki ilişkiyi bu siyaset ortamında anlatmak da mümkün değil gibi.
    Ek olarak, toplum olarak devletin bizim paramızı kullandığının farkında değiliz. Çoğumuz devlete yıllık ne kadar vergi verdiğimizi bile bilmiyoruz.
    Hocam standart bir ailenin gelir vergisinden-ÖTV sine kadar aylık/yıllık ne kadar vergi verdiği konusunda bir yazı hazırlasanız ne güzel olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çin güzel bir örnek olmuyor. Finans ve Pazar olarak bağımlı bir güç.
      Her sonradan görmenin kendini mahallesinin sahibi sanması sorunu onlarda da görülüyor.
      Ucuz işçiliğini satan bir devlet.

      Avrupa, Türkiye'yi birliğe almak istemiyordu. Türkiye tüm sorunlarına rağmen AB ile sıkı pazarlık yapabilen bir siyasi sisteme sahipti. İyi veya kötü AB politikalarında türk siyasetçiler halka ve meclise hesap verirdi.

      AB, bunu kırmak için, malum kişiyi kullandı. Şimdi, Türk sorunu AB karşısında yok. Ağzına vur ekmeğini al noktasına Türkiye getirildi. Sorumluluk sahibi bir siyasetçi de türkiye de yok.

      Dış politika ustalığı ile Ab, Türkiye yi çinleştirdi. Pazarda, teknolojide ve finansta bağımlı bir ülke haline geldi türkiye.

      İlerleyen dönemde, türkiye ortalama işçi ücreti, Çin, Tayland, Bangladeş seviyelerine geldiğinde Avrupa firmaları siyasi, hak, hukuk, demorasideki tabloyu önemsemeden ucuz işçilik için geleceklerdir.

      Beğenin ya da beğenmeyin, seçilmiş son başbakan davutoğlu, eski bir siyasi pazarlık refleksi ile ab ile mülteci görüşmelerinde, türklere vizesiz dolaşım hakkını şart koymuştu. Ab nin türk politikalarına ve projeksiyonuna da aykırı bir pazarlık unsuru idi. Neticede şikayeti davutoğlunun patronuna ilettiler. Patron gereğini yaptı, davutoğlunu uçurdu. yerine kendi adamını koydu, sonra türk halkını da ikna edip tek başına dümeni eline aldı!

      Türkler pek bir şey okumayı bilmezler, yakın tarihlerini de okumazlar. Türkiye de entellektüel insanların beğenmedikleri son 5 yılda yapılanlar, ab nin doğu sınırları politikası. türkiye yansıması daha çetin oluyor.

      bu gidişat altında, sorularınıza gelince; st bir ailenin ne kadar vergi verdiği sorusu önemli bir soru. Yeni Türk Siyasi rejiminin inşası ve finansal devamını sağlamak için yüksek miktarda vergi gerekir. Türk halkını zaman ile fakirleştirecektir. Halk fakirleştikçe, siyasi rejim alternatifsiz kalacak, sonrasında da sürekliliğini sağlayacaktır.

      Önümüzdeki dönem için, uzakdoğunun ucuz iş gücü ülkelerinin kişi başı gelir seviyelerini inceleyiniz. Türkiye o grup içinde bir yerde olacak. O seviyedeki gelire düşene kadar vergi yükü ve alım gücü düşecek. O seviyeleri gördüğünde AB firma yatırımları ile o seviyelerde tutulacaktır.

      Tıpkı Çin gibi, dış pazara bağımlı ve YP dış borcu yüksek olan türkiye, politik kontrol altında olur. Ben eskiden türkiye yi parçalarlar diye düşünürdüm, ancak nato dan çıkmayacağı belli gibi. öyle olunca, finans ve pazar ile fakir bir ülkeyi kontrol altında tutacaklar. AB ve Batı için Türkiye ile savaşmaktan daha az maliyetli bir çözüm bu.

      Sil
  24. Saygıdeğer hocam ekonominin dümenini teknokratlara teslim etmek sizce bir çözüm olabilirmi? Mevcut hükümet buna yanaşırmı. Yada geminin su aldığının farkindamı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam Karaoğlan, hem MB hem de hazinede yeterince iyi bürokrat kadro var. Özellikle uzmanların bile ilk başta anlamakta çok zorlandığı swap hamleleri, onların muhasebeleştirilmeleri, hangi miktar nereden kaynak transferi yapılacağı çok iyi finansal hesaplama gerektiren işlemler.

      Hükümet o kadrolar olmadan bu alengirli işleri yapamaz.

      O kadrolara da işleri yönetsin diye yetki ve dümeni vermez.
      O kadrolar işin hesap kitap kısmını yapmak ile yükümlü.

      Sil
    2. İyi bürokrat yalnızca konuları iyi bilen bürokrat demek değildir. Aynı zamanda ülke çıkarlarına aykırı siyasal kararlara da karşı çıkabilen bu uğurda istifayı göze alabilen bürokrat demektir.
      Buna karşılık ekonominin dümeni bürokratlara teslim edilemez, bu siyasilerin işidir. Ama siyasiler bu konularda karar alırken mutlaka bilgili bürokratlara danışarak, onların önerilerini dinleyerek karar almalıdır. Siyasetçi, kendisiyle aynı görüşte olmayan ama gerçeği söyleyen bürokratı mutlaka dinlemelidir. Bürokrat emir eri değildir. Eskiden bakanlıklarda en üst düzeyde Müsteşar unvanlı bir bürokrat olurdu. Müsteşar kendisiyle istişare edilen kendisine danışılan kişi demektir ve siyasi değildir. Bu unvan kaldırıldı ve siyasi olan bakanın altına yine siyasi olan bakan yardımcısı kondu. Bu büyük bir hatadır.

      Sil
  25. merhabalar hocam öncelikle şunu merak ettim büyüme rakamları geçen yılın 2. çeyrek rakamlarımı karşılaştırılıyor yoksa 2.çeyreğe kadarki yıllık büyümemi hesaplanıyor Türkiye düşük kur yüksek faiz politikası uyguluyor idi yani yababcı sermayenin reel getirisi yüksek oluyordu dövizi sabit bir seviyede tutamaz isek yabancı yatırımcının reel getirisi azalır ve ülkemizden kaçar şimdiki uygulanan kur faiz politikası nedir ithal ürünlere uygulanan vergi artışları ile döviz ne kadar dizginlenebilir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyüme rakamları Türkiye'de bir önceki yılın aynı çeyreğine göre hesaplanıyor. Aslında Türkiye düşük kur yüksek faiz politikası uygulamıyordu. Türkiye reel pozitif faiz uyguluyordu. Bugün ise reel negatif faiz politikası uyguluyor yani tasarrufa enflasyonun altında faiz veriyor. Yabancı sermayenin getirisinin yüksek olmasının nedeni bizde enflasyonun yüksek olmasından kaynaklanıyor. Yani neden faiz değil enflasyon. Bizim çözmemiz gereken sorun faiz değil enflasyon.

      Sil
  26. Hocam selamlar,
    Sizinle ve ekonomik kavram/kuramlarla tanışmam, ekonomi anlamında ülkemde ve dünyada olup biteni anlama ihtiyacı hissetmem malesef çok yeni. Eğitimde temel inancım öğrenmenin gerçekleşmesi için önce ihtiyacın fark ettirilmesi gerektiğidir. İhtiyacımın bile farkına varmadan 40 yaşına gelmiş biri olarak geç kalmışlık hissi yaşıyorum haliyle. Hissiyatımı anladığınızdan emin olduğum için uzatmak istemiyorum. Benim durumumda olan milyonlarca diplomalı cahil (bunu itiraf etmeyenler varsa kendilerinden özür dileyerek) adına özetle merak ettiğim, keşke yapılsa dediğim husus şu: örgün eğitim içerisinde "ekonomi okuryazarlığı" gibi bir kavram çerçevesinde neler yapılabilir? Bu konuyu MEB in radarına sokmak mümkün müdür?
    Çocuğum aynı duruma düşmesin diye şimdiden merak uyandırmak adına, naçizane anladığım kadarıyla (sizin temel kavramlar kitabı, big ideas simply explained gibi kitaplardan özet halinde ekonomik terimleri ve iktisadi işleyişi anlatmaya çalışıyorum. 12 yaşında ama az çok anlayıp merakla soru sormasını şaşkınlıkla ve sevinçle izliyorum. Bu nedenle erken yaşlarda bu eğitime başlanabilir diye düşünüyorum.
    Hürmetler...

    Ayrıca propaganda ve gerçek haberin ayırdımına verebilmeleri için "medya okuryazarlığı" kavramı da benzer çerçevede düşünülebilir.
    Tekrar şükran ve saygılarımı sunuyorum.

    YanıtlaSil
  27. artık okuyucu yorumları da, ekonomiden çıkıp siyasete girmeye başladı.
    millet demek ki, bu siyasi yapıdan ekonomi ümidini kesmiş, çareyi başka yerlerde arıyor.

    YanıtlaSil
  28. Hocam kışın kaynak sıkıntısı yaşanır mı?

    YanıtlaSil
  29. 1960'da Boğaz'da köprü yoktu,kimsenin evinde TV,buzdolabı yoktu,1980'de iki köprü ve herkesin TV ve buzdolabı vardı,Süleyman Demirel'in aklına "1930'larda,40'larda köprü yapabildiler mi,evlere buzdolabı TV getirdiler mi" demek aklına gelmemiştir çünkü saçmadır,1930'lardaki yönetim devasa altyapı,ağır sanayi yatırımları yapmış ki sen onun üzerine buzdolabı fabrikası kurabilmişsin,Bugün ise havalimanı yapıyoruz ve Almanya bizi kıskanıyor.

    YanıtlaSil
  30. Hocam yazılarınız hem öğretici hem de yol gösterici oluyor.. Ekonomiyi tek başına ekonomi olarak değil çok daha geniş perspektiften ele almak gerektiğini çok iyi anladık.

    Verdiğiniz bilgiler ve emekler için çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  31. hocam elinize saglik. Bu grafikte bir de ilgili donemlerdeki USDTL degisimlerini gostermek de cok faydali olacaktir.
    Sevgiler

    YanıtlaSil
  32. Hocam teşekkür ederiz.Grafiği devam eden yıllar içinde tekrar yayınlayabilirmisiniz?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi