Avrupa Batar mı?
Yunanistan batar mı? Euro’dan
çıkar mı? İspanya sallanır mı? İtalya bu durumdan çıkabilir mi? gibi sorularla boğuşurken birden kendimizi Euro bölgesi dağılır mı sorusuna yanıt
ararken buluverdik.
Euro bölgesinin asıl sıkıntısı
yüksek miktardaki kamu kesimi borçları, yüksek miktardaki bütçe açıkları ve
bunların finansman sorunlarından kaynaklanıyor. Aşağıdaki tabloda Euro
bölgesinin başlıca ekonomilerinin brüt kamu kesimi borç stoklarının ve 2012
yılındaki finansman ihtiyaçlarının GSYH’larına oranlarını sunuyorum (Oranlar
için IMF, Fiscal Monitor, April 2012.
http://www.imf.org/external/pubs/ft/fm/2012/01/pdf/fm1201.pdf)
http://www.imf.org/external/pubs/ft/fm/2012/01/pdf/fm1201.pdf)
Ülke
|
Brüt Borç Stoku / GSYH (%)
|
2012’deki Finansman İhtiyacı / GSYH (%)
|
Almanya
|
78,9
|
8,9
|
Fransa
|
89,0
|
18,2
|
İtalya
|
123,4
|
28,7
|
İspanya
|
79,0
|
20,9
|
Hollanda
|
70,1
|
14,9
|
Belçika
|
99,1
|
19,3
|
Portekiz
|
112,4
|
26,7
|
İrlanda
|
113,1
|
15,3
|
Yunanistan
|
153,2
|
IMF ve AB
denetiminde
|
Türkiye
|
36,0
|
7,5
|
Almanya’yı bir kenara bırakırsak
Euro bölgesinin önde gelen bütün ekonomilerinin hem borç yükü olarak hem de
finansman bulma açısından ciddi sıkıntı içinde olduğunu görürüz. Örneğin
İtalya, 2012 yılında GSYH’sının yüzde 30’una yakın bir miktarda finansman
bularak vadesi gelen borçlarını ödemek ve bütçe açığını kapatmak zorunda. Bu
borçların büyük bölümü vadesi gelen tahvillerin yenileriyle değiştirilmesi
yoluyla yapılıyor olsa da yeni tahvillerin faizlerinin eskilerine göre
arttığını ve yeni bir yük getirdiğini dikkate almak gerek.
Bu ekonomilerin finansman
ihtiyacını aslında geçmişte hep birbirlerinden karşıladıklarının unutulmaması
gerekir. Örneğin İspanyol Hazinesi borçlandığında, çıkardığı tahvilleri kendi
yurttaşları, bankaları ve kurumları dışında örneğin Almanlar, Fransızlar,
İtalyanlar alıyordu. Oysa şimdi Almanya hariç o ekonomiler de aynı şekilde
borçlanmak durumundalar. Bir başka ifadeyle bu bölgeye Çin’den ya da gelişme
yolundaki ekonomilerden kaynak girişi olmazsa sıkıntının çözümü kolay
olmayacak. Düne kadar bu ekonomilerden gelişme yolundaki ekonomilere kaynak
akıyordu şimdi bu akımın tersine dönmesi bekleniyor. Kuşkusuz bunun
gerçekleşebilmesi için de faizlerin yükselmesi gerekiyor.
Euro bölgesi bu açmazdan
çıkabilir mi? Bu sorunun benim açımdan yanıtı evet çıkabilir şeklinde. Çünkü bu
bölgedeki ülkeler arasındaki ticaret ve finans akımları oldukça eski bir tarihe
dayanıyor ve bölgeyi toparlayabilecek kadar güçlü görünüyor. Ne var ki bu
durumdan çıkış göründüğünden daha uzun bir süreye yayılabilir.
Tabloya karşılaştırma amaçlı
olarak Türkiye’yi de ekledim. Türkiye, Euro bölgesi ekonomileriyle
karşılaştırılamayacak kadar rahat bir görünüm taşıyor. Buna karşılık finansman ihtiyacının önemli bölümünü bu ülkelerden sağlamak durumunda bulunduğu için görünümün rahatlığı kadar da rahat bir konumda olmadığını vurgulamak gerekiyor.
Avrupa Birliği konusunda olmazsa olmaz kriterlerden biri ekonomik anlamda Maastricht kriterleri değil miydi? Acaba mevcut durumda Avrupa Birliği'ne bağlı ülkelerden kaç tanesi bu kriteri yerine getirebilmekte? Bir de "Yalan Dünya" yazınızda belirttiğiniz bilanço makyaj hileleri olmasa durum ne olurdu acaba? Avrupa aslında dediğiniz gibi çoğunlukla borç-kredi ilişkisini kendi kıta sahanlığında kurmuş durumda. O yüzden bir nevi krize bu kadar yavaş müdahale etmeleri aslında kendi bacaklarına sıkmaktan farklı olmadı. Gezegenin ekonomik gücü Asya kıtasına kaydığından bu krizin en önemli çıkış ayağını da onları bu krize finansör etme planları oluşturacak gibi. Ancak bu duruma öncelikle ABD'nin de izin veriyor olması gerekli çünkü mevcut durumda Asya ABD'nin tahvillerine bir geri dönüş nakit akışı oluşturmakta. Üstelik oldukça düşük getirisi olmasına rağmen. Yeter ki gezegen yönetimi için bu yol artık uygulanabilir durumda olsun, Arap Baharı ve Gop'larda yaşanan gelişim süreci yeni bir evreye geçiş için hazırlıklı duruma gelmiş olsun.
YanıtlaSilSanırım yalan dünyanın en az yalan olduğu iki yer ABD ve AB. Onların paraları rezerv para olduğu için GSYH'larını şişiremiyorlar. O nedenle de borç oranları çok yüksek çıkıyor. Yalan dünyanın asıl örneği parası rezerv olmayan gelişme yolundaki ekonomiler.
SilHocam merhaba, aynı zamanda yıllık enflasyonları ortalama olarak %2 olduğundan ötürü de cari fiyatlar ile hesaplanırken GSYH oranları deflatör anlamında daha az yanılsama yaratıyorlar. Ama rezerv para olmalarının belirttiğiniz dezanatajı yanında karşılıksız rezerv para yaratabilmeleri tarifsiz bir güç aslında. Bu şekilde şirketlerine likidite enjekte ediyorlar ve diğer ülkelerdeki özelleştirmelerden faydalanmak suretiyle küresel hedeflerine erişebiliyorlar. Sanki karşılıksız para basabilmenin verdiği gücün yalan boyutu diğer yalan dünya üyelerine göre daha bir baskın. Maastricht kriterlerine gelince de hatırladığım kamu borcu/gsyh oranı max. %60 oranını geçmemeliydi. Lisetede ben pek göremedim hocam bu oran altında ülke Almanya dahil. Sanki dağılmış da birlik ismi konmuyor gibi. Saygılarımla..
SilAvrupa dağılmaz ama Kuzey avrupa ülkelerinin daha çok söz sahibi olabileceğini düşünüyorum bu ortamda belkide Almanyanın yanında yer alacaklardır..Zaten dağılması özellikle ABD ninde işine gelmez..
YanıtlaSilAvrupa, birbiriyle çok iç içe ticari ve mali ilişkiler içinde bir bölge. Güney dağılırsa kuzeyin ayakta kalması da kolay olmaz. En sağlam görünen Almanya'nın bir 15 - 20 yıl içinde ne durumda olacağı açık değil. Çünkü büyük ölçüde mekanik sanayiye dayanıyor. Yani elektronikte Japonya, ABD, Çin hatta Kore düzeyinde değiller.
Silborç yükünün fazlalıgı daha fazla kemer sıkma getirir. buda vergilerin yükselmesi refahın düsmesine neden olur. refah seviyesindeki azalma satılalma güçünü etkiler buda özellikle dış ticaretinin(ithalat+ihracat) % 60 ını yanınını AB ile yapan türkiyeyi derinden etkiler
YanıtlaSilEvet endişemiz bu yüzdendir zaten.
SilMahfi Bey Türkiye verilerimiz yalan olabilirmi?
YanıtlaSilBöyle düşünebilmemiz için devletin yerine üretebildiğimiz kendi verilerimizin olması gerekir. Aksi takdirde hiçbir istatistiği kullanamayız.
SilDegerli hocam
YanıtlaSilEuro bölgesindeki krizin TÜrkiye'yi olumlu yönde etkileyecegi yönünde bazi görüslerde var.Örnegin Avrupa daha az adetlerde alımlar yapacagı için lojistik avantajından dolayı ihracat siparişlerinin Türkiye'ye kayması gibi bir görüş hakim.Sizin bu konuda görüşünüz nedir ? Katılıyormusunuz.
Bu görüşde bir yere kadar haklılık payı olduğunu düşünüyorum. Ama yine de Avrupa'nın ithalatındaki genel düşüşün olumsuz etkisinin bu tür Türkiye'ye yönelişlerden doğacak kazanımlardan daha büyük olabileceği kanısını taşıyorum.
SilHocam kesinlikle katılıyorum...dahası da var, bir ihracatçı olarak çok korumacı politikalar uygulandığına da bizzat şahit oluyoruz...ki gün geçtikçe o pazarlarda yer almak için yerel ortaklıklar dışında bir çıkış yolu göremiyoruz..ayrıca bu ortaklıklarda maliyetler dikkate alındığında polonya gibi ülkelerde üstlenmek iyi olabilir...bilmem siz ne dersiniz
SilÇok doğru bir gözlem. Özellikle Avrupa'nın yaşadığı bu kriz onları giderek daha fazla korumacılığa ve içine kapanmaya itebilir. En doğrusu yerel ortaklıklar yapmak. Bu tür ortaklıklar yarın öbür gün korumacılık tamamen kaybolsa bile o pazarın içinde daha fazla iş yapabilmek için yararlı olabilir. Polonya doğru bir seçim diye düşünüyorum.
SilAvrupanın batması için ABD ve Çin yok edin sonra bu tartışmayı devam ederiz. ;)
YanıtlaSilTorunlarinizin torunları göre bilirse ne güzel :). Herseyde hayır var. Tabi nerde ne olacağını kimse bilemez.