Kriz Halinde Camı Kırınız


Şimdiye kadar her büyük ekonomik dönüşüm kriz yarattı. Son iki yüzyıla bakarsak bunu açık olarak görebiliriz. 19. yüzyılın ortalarında başlayan ve kapitalizmin tarım ve ticaret ekseninden sanayi eksenine kaymasına yol açan sanayi devrimi, 1870’lerde başlayan ve 1890’lara kadar süren Uzun Depresyona neden oldu. Niçin? Çünkü sistem değişimine hazır bir altyapı yoktu. Ardından mal ticaretinde serbestlik en üst düzeye çıktı, serbest ticaret yeni itici güç oldu. Bu değişim 1930’larda Büyük Depresyona yol açtı. Niçin? Çünkü sistem bir kez daha değişmiş ama buna uygun altyapı geliştirilememişti. Bu kaostan çıkış büyük ölçüde Keynes tarafından formüle edildiği için Keynesyen sistem denilen yeni bir ekonomi politikası uygulamasıyla sağlandı. Politikanın özünde ekonomiyi ve dolayısıyla piyasaları canlandırmak için etkin kamu müdahalesi öngörülüyordu.

Binalarda bazı katların duvarlarında küçük bir cam kutu gömülüdür. İçinde bir düğme vardır, zemini genellikle kırmızıdır ve üzerinde tehlike halinde kırınız gibi bir ifade vardır. Yangın gibi hallerde camı kırıp içerideki düğmeye basarsanız alarm faaliyete geçer ve görevliler yetişir. En azından o görüntünün verdiği izlenim budur. Keynesyen politikalar da kapitalist sistem için aşağı yukarı aynı anlama geliyor. Kriz halinde camı kırıyorsunuz ve kucağınıza Keynes’in Genel Teori kitabı düşüyor.  

Büyük Depresyondan 2000’lere gelinceye kadar irili ufaklı birçok piyasa krizi yaşandı. Ve her seferinde Keynesyen politika uygulamaları imdada çağrıldı. O kendi kendine düzeleceği varsayılan, görünmez elin düzenleyeceği düşünülen piyasa, Keynesyen müdahaleler olmaksızın kendi kendine hiç düzelemedi, görünmez el de görünmemeye devam etti. Her krizde camı kıran birileri oldu ve Keynes’in kitabını bir daha okuyarak krize müdahale edip çözüm sağladılar.

Kapitalizmin yarattığı ve içinde yaşamaya devam ettiğimiz son kriz olan Büyük Resesyon, bir başka sistemik dönüşümün sonrasında çıktı. 1980’lerden başlayan ve son 20 yılda doruk noktasına erişen kapitalizmin küreselleşmesinin temel dayanaklarından birisi sermaye hareketlerinin küresel çerçevede serbest kalmasıydı. Yani paranın dilediği gibi hareket edebilmesi, dilediği ülkeye yatırım yapabilmesi ve yine dilediği zaman geri dönebilmesi sistemi. Bu, çok önemli ve kapsamlı bir dönüşümdü ama başlangıçta kimse tam olarak olayın farkına varamadı. IMF, yarım yüzyıldır bu siteme geçilmesini destekliyor ve üyesi olan ülkelere sermaye hareketlerini serbest bırakmalarını (konvertibileteye geçiş) öneriyordu. Sonunda bu önerilenler yaşama geçti ve küresel sistemde sermaye hareketleri serbest kaldı. Ne var ki altyapı yine bu büyük dönüşüme hazır hale getirilmemişti. Ve kriz çıktı.

Önceki krizleri anlamak biraz daha kolay. Çünkü o zamanlarda IMF gibi kurumlar yoktu. Sistem değişirken bunun altyapısını planlama imkanı çok daha kısıtlıydı. Ama bu kez bu krizin öngörülememesi ve önlenememesi gerçekten kabul edilebilir bir şey değil. 50 yıldan uzun süre bu sisteme geçilmesi için öneriler getiren IMF'nin, bu süre içinde bu dönüşümün altyapısının nasıl olması gerektiğine ve bu dönüşümün kötüye kullanılmasının nasıl önlenebileceğine ilişkin hiç bir görüş geliştirmemiş olduğu ortaya çıktı.

Sonuçta ister Küresel Kriz diyelim ister Büyük Depresyon diyelim bu kez de kriz çıktı. Ve biz yine camı kırarak Keynes’in Genel Teori kitabını ellerimizin arasına aldık. Ne var ki bu kez anladık ki kitap bu krize geçmişte olduğu kadar yararlı olamıyor. Çünkü Keynesyen model, sermaye hareketlerinin bu kadar serbest olduğu bir sisteme göre dizayn edilmiş değil. Sermaye hareketleri bu çapta serbest değilken para basıp dağıtarak birçok sorun çözülüyor, ekonomik yaşam canlandırılabiliyordu. O paralar büyük ölçüde basıldığı yerde harcanıyor, kasabın eline geçen para, manava ondan marangoza dolaşarak sistemin yeniden ayağa kalkmasına yardım ediyordu. Bugün artık bu o kadar kolay değil. FED ya da AMB parayı dağıtıyor ama para dağıtıldığı yerde harcanmıyor, çoğunlukla daha yüksek faiz veya getiri veren ülkelere gidiyor. Asıl istenen yerde canlanmaya tam olarak yol açamadığı gibi gittiği yerde de ekonomilerin ısınmasına yerli paraların aşırı değerlenmesine neden oluyor. 

Özetle tehlike halinde camın kırılması yetmiyor artık. Avrupa eğer toparlanamazsa geçici bir süre için sermaye hareketlerine kısıtlama bile önerilebilir. Yani bir zamanlar tek tek ülkeler için Tobin vergisine karşı çıkanlar bir bakarsınız sermaye hareketlerine toplu kısıtlamayı savunmaya başlamış.       

Yorumlar

  1. Hocam elinize sağlık
    Çok yararlı bir yazı olmuş.

    Ali aydin

    YanıtlaSil
  2. 1873 ile 1896 arasında ABD ekonomisi reel anlamda %50 büyümüş. Bu nasıl "Uzun Depresyon"? Sakın o dönemde fiyatlar genel seviyesi kümülatif olarak %30 düştüğü ve bu da banka karlarını olumsuz etkilediği için banka ekonomistleri tarafından böyle etiketlenmiş olmasın? Ama birçok ürünün karneye bağlandığı, tüketici refahının azaldığı 2. Dünya Savaşı yılları "boom" yıllar olarak adlandırılıyor. Vay anasını!
    1930'ların krizine gelince altın standardının olduğu yani sistemin sınırsız rezerv yaratamadığı bir parasal sistemde M2 para arzı altın rezervlerinin 12 katına çıkarsa tabi ki birçok banka batar, mevduatlar buharlaşır ve deflasyon olur. Sakın 1930 krizinin asıl nedeni mal ticaretinde serbestlik değil de aşırı borç-aşırı kredi-aşırı para arzı olmasın?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uzun depresyon Avrupa krizidir asıl olarak.
      Büyük Depresyondaki aşırı borç, aşırı kredi ve aşırı para arzının ardındaki neden ticaretin serbestleşmesi

      Sil
    2. Boom yılları 2. Dünya savaşı yılları değil, sonrasıdır. Bundan sonraki 25-30 yıl Batı dünyası eşi benzeri görülmemiş ölçüde büyüme kaydetmiştir.

      Sil
    3. Gerçekten o yıllara ilişkin istatistikler çok ilginç. ABD'de 1930-1933 yılları arasında ortalama işsizlik %18'miş. Bu bardağın boş tarafı. Dolu tarafı nüfusun %82'si işini korumuş. Ve bu %82'lik kesimin reel ücretleri 1930-1933 döneminde %3-4 gibi düşük bir oranda da olsa artmış. Fakat, aynı dönemde şirket karları %93 (yanlış okumadınız) azalmış! "Depresyon" denilen şey çalışanların değil aslında patronların depresyonu olmuş.

      Sil
  3. Ustadim
    Acaba olay sadece paranin rahatca dolasmasi mi?
    Oyle olsa nicin ortak para biriminde olmayan ulkeler de bu krizden etkileniyor? pazarlari daraldigi icin mi? yoksa nemalar kesildigi icin mi?
    Sizin sozunu ettiginiz Global finans krizi ile bizde gecmiste yasanan bankerler krizi arasinda bir benzerlik kurulabilir mi?
    saygilarimla
    ismail boy

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Başka nedenler de var ama onların çoğu bundan kaynaklanıyor.
      İki kriz arasındaki fark benzerliklerden daha fazla.

      Sil
  4. Hiperglobalizmin sonuçları bunlar.Önlenmesi çok zor tabi etkin vergiler hızını yavaşlatabilir

    YanıtlaSil
  5. Bu krizden İktisat Teorisi anlamında öğrendiğim 2 şey var ;
    1- İktisat herzaman sosyal bir olgudur.Mühendisliğe dayalı,matematiksel iktisal sosyal iktisat politikalarına yetersiz kalmıştır. Ve finansal çözümlemeler hariç,olayın iktisat politikası ayağına dahil edilmemelidir. bugün yapılan çözümlemeler, hep matematiksel iktisat ayağıdadır.Parasal teoriler,finansal türevler vs...gibi. ancak krizin çıkış reçetesini,reel iktisat politikasında görüyorum. Özellikle etkin para politikası ile güçlendirilmiş maliye politikasında...
    2-Ortak para,ortak devlet bir hayal oldu..Eğer ülkeler kendi iç borçlanmalarını kendi para cinsinden yapıp,kendi finansal kuruluşlarını ve halkını fonlama şansına sahip olsalardı uzun dönem maliye politikası ile bu krizden çıkabilme şansı mevcut olacaktı.

    YanıtlaSil
  6. Mahfi hocam sistem bu tip krizlere çare olamıyorsa ki olamıyor, artık makro iktisat kitaplarının yeniden yazılmaya başladığını söyleyebilir miyiz? yani artık iktisat anlayışı fakültelerde okutulan iktisattan hangi iktisada doğru gidiyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Makroekonomi kitapları değil ama içindeki ekonomi politikaları bölümü yeniden yazılmaya gidecek.

      Sil
  7. Merhaba Mahfi Bey,

    "Asıl istenen yerde canlanmaya tam olarak yol açamadığı gibi gittiği yerde de ekonomilerin ısınmasına yerli paraların aşırı değerlenmesine neden oluyor"

    cümlenizdeki yerli paraların aşırı değerlenmesine bir örnek verebilir misiniz? Benim bu cümleden anladığım eğer yerli paralar değerleniyorsa Yunanistan'ın drahmi'ye geçmesi mantıklı olmaz mı? Yunanistan için yerli para euro mudur, drahmi midir?
    Cahilliğimi bağışlayın sormak istediğim yerli paradan kastımız nedir?

    Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. tabii ki drahmi Adsız kardeşim..yunanistan eninde sonunda kendi para birimine dönecek,bunun aksi aB'nin yunanistanı sonsuza kadar desteklemesi beslemesi demek..Yunanistan drahmiye geçse de uzun süre (amiyane tabirle) debelenmeye devam edecek..umarım eski yunan tanrı ve tanrıçaları onları korur..(bizim Tanrımız da bizi korusun,zira ülke bölünmeye doğru gidiyor abd-pkk-barzani şeytan üçgeni sayesinde)..iktisadi krizler konusunda benim de karınca kararınca misali söyleyeceğim şey şu: krizlerin ,buhranların özü çıkar çatışmasıdır..bir tarafta kazananlar,diğer tarafta kaybedenler vardır..tarih boyunca bu süreç devam edegelmiştir..bundan sonra da böyle devam edeceğini sanmıyorum..küresel ekonomi küresel siyasetle iç içe geçmiş olduğundan ekonomik sorunlar,krizler yalnızca ekonomi bilgisiyle,mantığıyla izah edilememektedir artık..iktisatçı olmayan birinin görüşü de bu,yerseniz ! (son cümle şakaydı)

      Sil
    2. Mesela TL yerli paradır ve 2010 yılı öncesindeki sıcak para girişleriyle aşırı değerli kalmıştır. Aynı şey Brezilya Reali için de geçerlidir.
      Yunanistan için bu saatten sonra mantıklı çözüm kalmadı. Bütün çözümlerin mantıksız olması gerekiyor.

      Sil
  8. Krizi net/basit ve tam hedefden açıklamaya çalışan bir yazı ;yazının arkası ise asıl heyacanın başladığı yer çözüm 'denemeleri' olur umarım.

    Sağlıcakla,

    (Sizin yoğunlaştığınız alana girmiyor ama yazıdaki konu için ne düşündüğünüzü belki paylaşırsınız:
    http://www.bilgeyatirimci.com/2012/08/01/birakiniz-yapsinlar-birakiniz-gecsinler/ )

    YanıtlaSil
  9. Mahfi Hocam peki alınacak karar petrol fiyatlarını yükseltmez mi?

    YanıtlaSil
  10. Üstat peki Avrupa eğer toparlanamazsa ve geçici bir süre için sermaye hareketlerine kısıtlama getirilirse bundan Türkiye nasıl etkilenir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Petrol fiyatları yükselmeyebilir o biraz büyümeye dönüşle yani taleple ilgili.
      Bu tür bir kısıtlama olursa TL değer kaybeder.

      Sil
  11. Yazinizi okuduktan sonra Marx i andim.Marx kapitalizm üzerine incelemeler yaparken,kapitalizmin malilesmesinin sistemin sonu olacagini ve asilamayack bir kriz yaratacagni söylemisti(kaldi ki o dönemde birakalm malilesmeyi kapitalist sistm yeni yeni filizlenyrdu.)Marx buyuk bir öngöruyle kapitalzmin malilesmesini öngörmutur ve bi cikarimda bulunmustr.Peki malilesme sonucu kriz savi gercek olan Marx in sistemin cökecegne dair tezi gercklsck mi? Her krizi kendi temel savlarina dahi ters dusen argumanlarla asmayi basaran kapitalist sistm bu krizi hangi taktikle asacak?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Marx'ın öngörüleri ve analizleri olağanüstüdür. Ama kapitalizmin esnekliğini de ihmal etmemek gerekir. 1874'den itibaren yaşanan her krizde kapitalizmin bu kez batacağı ve Marx'ın haklı çıkacağı söylenmiş ama kapitalizm her seferinde o krizi aşacak bir çıkış bulmuştur. Üstelik krizleri aşarken sizin de dediğiniz gibi bazen kendi tezleriyle çelişen yaklaşımlarla aşmıştır. Bunu da aşacak çözümü bulabilir mi bilemem ama esnekliği kırılmasını engelliyor onu biliyorum.

      Sil
    2. "Kapitalizm" bir sistemden çok insanlar arası ticari ilişkilerin "doğası"nı açıklayan kanunlar bütünüdür gibi geliyor bana. Dolayısıyla, iyi bir gözlemcinin "doğada" ortaya çıkması olası sorunları önceden tahmin etmesi takdir edilebilir ama "sistemin çökmesi" ifadesini fazla gerçek dışı buluyorum.

      Sil
  12. Hocam, paranın serbest bırakılması aslında küresel gücün sermayalerinin diğer ülkelerin ekonomilerini bir anlmada ele geçirmek ve kendine bağlı kılmak değilmiydi? Örneğin yabancı fast food zincirleirn burada istihdam yaratması tedarik zinciri oluştrması tamam ama kazandığı parayı kendi ülkesine götürmesi ve küresek siyasi aktörlerin yeri geldiğinde "bak benim sermayedarım şu kadar istihdam yaratıyor ve senden tedarik sağilıyor" diyerek bir nevi Küresel siyasal gücün etkiside altında bırakmak değil miydi amaç?Ama beklenmeyen gelişmeler hesapları bozdu.Küresel sermayeye sırtıunı dayayan ülkelerde yabancı üretimin ekonomi yarattığı alanda kendi ekonomisini yaratmayınca (yabancı sermayeye ayıp olmasın diye) o alnlarda kriz çıkınca doğal herkes etkiliniyor: Dhah önceki bir yazınızdan da anlaşılacağı gibi "deniz bitiyor mu"?Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam amaç bu muydu bilmiyorum. Çünkü sermaye dediğimiz şey o kadar uluslar arası bir şekil aldı ki kimin malıdır kimin cebidir hepsi karıştı.

      Sil
  13. Günümüzün Keynesyen ekonomistlerinden hoşlanmıyorum. Son derece politize olmuş insanlar. Büyük bankalarla, devletle menfaat ilişkileri, elde ettikleri makam-mevki-pozisyon nedeniyle doğruları söyleyemiyorlar. Doğruları söyleyemedikleri gibi susmasını da bilmiyorlar ve birçoğu halka yalan söylüyor. Hepsini geçtim "Üstad" dedikleri Keynes'e de haksızlık yapıyorlar. Keynes "işler iyi giderken kamu bütçe fazlası versin, kenara köşeye para koysun" demiş en azından. Bunların danışmanlığını yaptığı ekonomi yönetimleri işler iyi giderken de bütçe açığı verdi. Keynes, bir reel faiz regülatörü olarak altının parasal sistemde olması gerektiğini söylemiş Bretton Woods'ta. Peki 1971'te "bundan sonra Keynesyenim" diyen Nixon ne yapmış? Altını parasal sistemden tamamıyla dışlamış, %100 fiat money sistemine geçmiş. Çok önemli bir regülatör-denetleyici olan altını pasifize etmiş yani Keynes'in kemiklerini sızlatmış.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepsini aynı torbaya koymak doğru olmaz herhalde.
      Keynes paranın karşılığını altın olarak tutmaya devam eden Churchill için alaycı bir makale yazmıştır.

      Sil
    2. Türkiye'deki Keynesyen eğilimli ekonomistleri kast etmedim. Bizde onlardaki gibi büyük banker(aristokrat)-ekonomist(clergy) tarzı bir toplumsal yapı yok. Keynes, doğrudur klasik bir "gold-coin" standarda karşıdır (ülke içinde halkın para birimini sabit bir pariteden istediği an altına çevirebildiği sistem). "Gold-exchange" denilen Bretton Woods tarzı uluslar arası bir altın standardını savunmuş en başından beri. Churchill 1926'da 1. Dünya Savaşı öncesindeki pariteden (1 pound=4,86 dolar) "gold-bullion" standardına geçmiş (pound'un 400 ons ve katları şeklinde altına redeemable olduğu sistem). Keynes'in Churchill için yazdığı "alaycı" makalenin ana noktasını "sen İngiltere'nin hala 1800'lü yıllardaki ekonomik gücünde olduğunu mu sanıyorsun? Dış ticaret açığı veren bir ülkenin parası (yani pound) dolara karşı devalüe edilmeli" şeklinde diye hatırlıyorum.

      Sil
    3. Yazım hatasının düzeltmesi: Churchill İngiltere'yi 1926 değil 1922'de gold-bullion standardına geçiriyor. 1931'de ise İngiltere altın standardından tamamen çıkarak pound'u devalüe ediyor.

      Sil
    4. Doğru hatırlıyorsunuz. "The Economic Consequences of Mr. Churchill."

      Sil
  14. Sayın Eğilmez tüm yazılarınız zevkle okuyorum. Hatta bir kısmını biriktiriyorum. Fenerbahçeli olmanızı anlatan güzel yazınız da dahil. Yine çok güzel yazmışsınız. Ancak benim krizle ilgili düşüncelerim biraz farklı. Çok mu komplo teorileri üretiyorum acaba?

    Küçük güzeldir (E.F Schumaer) di sanırım okuduğum bir ekonomi kitabının adı. Dinazorların tarih sahnesinden silinmesinde yeterli yiyecek bulamamaları önemli rol oynamıştır diye düşünenlerdenim.

    Kapitalist sistemin öncelikle robinson ile cuma nın, mometzuma ile cortesin sistemi olduğuna inanıyorum. Bir efendi bir de üreten karşılığının olduğu, vahşi doğayla uyumlu ancak hiçde adil olayan bir sistem. Altın karşılıklarının ortadan kalktığından beri üzerine 100 $ işareti koyduğunuz kağıt parçasıyla cumaların alınterini, böbreğini, çocuğunu ve hatta ruhunu satın alabilirsiniz. Evet kapitalist sistemin en büyük özelliği belkide esnek olması. o kadar esnek ki sistemi kendi amaçlarınız için kullanabilirsiniz. Eğer sistemin kural yapıcısı sizseniz.

    Tarih sahnesindeki büyük imparatorluklara baktığınızda hepsi savaşlarla, kanla büyümüşler.
    Yeni imparatorluklar önce bunu denediler, sanayilerinin ağırlıklı kısmını silah sanayi eksenine kurdular. Ancak bu onlara yetmedi, daha çok istediler. Efendi olmak, erk e sahip olmak buydu. Ve savaşlardan elde edilemeyecek kadar çok şeyi elde etmek sermayenin globalleşmesi ile oldu. Ancak halen bazı cumalar emekle efendinin değerlerini değiştirip biriktirmeye devam ediyorlardı. Bu cumalar mometzuma dan farklı olarak savaş için gerekli teknolojiyi de ürettiklerinden kortesin teknolojik üstünlüğünden etkilenmiyorlardı. Bu durumda cumaların biriktirdiği değerlerin geri dönebilmesi daha doğrusu bu kağıtların harcanıp cumaların yeni kağıtlar biriktirmeye çabalamaları için farklı bir savaşa ihtiyaç vardı.
    Bu savaş kısa süreliğine küçük bir rol değişimi amacı güden küresel ekonomik krizdi. Beklentim itici güç hidrokarbonlar tükenene dek sistemin çöküşüne devam edeceği, sonrasında üretilecek yeni teknolojilerin şekillendireceği farklı bir sistem...
    sevgi,saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında esprili benzetmeniz kapitalizmin tarihsel gelişimini güzel özetlese de bu durum bugünkü birbirine kenetlenmiş sistemde çok da mümkün değil. Bugünkü sistem artık efendisini dinlemeyen bir Frankenstein gibi. Planlanması öyle geçmişteki kadar kolay değil.

      Sil
  15. Hocam adam smith in görünmez eli; sistemde her daim aksaklıkların olduğunu ve de bu aksaklıkların esneklik ie giderilebileceğini betimliyor bence.
    daha geçenlerde libor skandalı yaşandı.

    insanlardaki bu hırs olduktan sonra sistemin çarklarında her daim arıza görebilmemiz bene çok normal.

    bunlar bizim gördüklerimiz tabii. kim bilir görmediğimiz neler vardır.

    kapitalizmin kendi disiplini olmadığı sürece krizleri meşrulaştırmak gayet olağan bana göre.

    Tabi ozellikle altini cizdiginiz her sefernde keynesyen cozum uygulanip ardindan eguncel gordukleri kendi sistemlerine geri donmeleri zaten sivrisinek olan yerde yorgani uzerimize cekip sinekler gitiginde sicak oldu diye yorgani geri atmaya benziyor. mesele batakligi kurutabilmek.
    insanlar ne de olsa tuketime iyice ozendiriıyor bilinc zayiflatiliyor. sanirim bu krizi atlatsak bile bundan sonra cikacak krizlerin arasindaki sure daha az olacak oncekilere gore.

    YanıtlaSil
  16. Ek olarak basılan para piyasaya aktarilamiyor likitide tuzağı ni da gören yok. Güya keynesyen çözümle kurtaracaklar piyasayı.

    Bülent ortaçgil den gelsin şarkı:
    Belki benim kağıt param bi şekilde döne dolaşan senin cebine girmiştir.

    YanıtlaSil
  17. Çok hoş bir yorum tesekkurler

    YanıtlaSil
  18. Hocam , kapitalist sistem kriz çıkarır denetim mekanizması gelir etkisini azaltmak için faturayı genele keser temizlik yapar ve gider. Sonra kapitalizm yaramaz çocuk gibi sistemin tanımadığı başka virüsler üreterek tekrar kriz yaratır. Sonra Keynes gelir yine fatura genele kesilerek ortalık toparlanmaya çalışılır. Ama artık durum değişti teknoloji o kadar gelişti ki Keynesyen önlemler bile çaresiz kalıyor. Mortgage krizini hatırlarsak seküritizasyon yapılan sub prime mortgage kredileri öyle güzel paketlenip satıldı ki borçlu alacaklı ilişkisinde tam anlamıyla ipin ucu kaçtı. Bu kadar curcunada olan hep aşağıdakilere olur. Bende burdan aşağıdakileri mahvetmek uğruna sadece para düşünen insanlara bir Ömer Hayyam dörtlüğü göndereyim ; Ezeli sırları ne sen bilirsin ne de ben
    Bu muammayı ne sen okuyabilirsin ne de ben
    Perde ardında sen ben dedikodusu var amma...
    Perde kalktı mı ne sen kalırsın ne de ben
    Saygılar .. :)

    YanıtlaSil
  19. Hocam çok güzel özetlemişsiniz elinize sağlık. Benim aklımda bir iki plan var acaba uygulanabilir mi sormak istedim.
    Birincisi; Acaba G20 nin zorlada olsa anlaştığını varsayarsak ve devletlerin kendi parası iç dolaşımda kullanılsa ve tüm dış ticaret altınla gerçekleştirilse! Bu gün yaşadığımız kontrolsüz para dolaşımını yönetebilme şansı oluşurmu?
    (Eleştirim; ABD kesinlikle karşı çıkar ve olmaz, bu işten en çok onlar zaralı çıkacak.)
    İkincisi; Aslında bir dunya bankamız var peki neden bir dunya paramız yok? Artık bu kadar globalleşmişken dunya parasına ihtiyaç duyuluyor. Yine altına bağlanan ve tüm dış ticaret ve para alışverişinde(iç piyasalarda değil) dunya para birimi kullanılsa sorunlar düzelirmi? yoksa bu sadece yeni bir para birimi daha mı getirir. Tabiki sadece para birimi oluşturmak değil sermaye akışlarına bir çeki düzen vermek en doğru yol olacaktır.
    Başka bir bakış açısı ve yorum ise, sistemde böyle bir problem çıkacağı biliniyordu, artık insanlara kurallar dikte edilemiyor, demokrasi sayesinde bu bitti. Ancak alınması gereken kararlar ve kurallar insanlığı ölümden korkutarak sıtmaya ikna etme tekniği ile yürütülüyor. Bu gün Almanyanın yapmak istedeiği ve büyük bir risk aldığı konuda tam olarak buna örnek oluşturuyor. Bu konuda ki yorumum ise Almanya Büyük Germen İmparatorluğunun temellerini atıyor.:)
    Yani alınacak önlemler aslında belli, belki ulusal para birimleri kaldırılması gerekiyor, peki devletleri ve toplumları buna ikna etmek mümkünmü? Değil. Öyleyse sistem bir yerde karaya oturduğunda nasıl olsa yardıma çağrılacak birileri olacak(Derviş Bey gibi). Onlarda sizin para biriminizi 15 günde ortadan kaldırabilir. Karar alacak hükümet bulamıyorlar sonrasında teknokrat hükümetler geliyor işin başına.
    Kararlarda hiç bir sorumluluğu olmayacak kurtarıcı hükümetler!
    Bence dünya yolunu böyle bulacak. Çünkü yürekli ve toplumların refahını düşünen liderler yok günümüzde, devlet memuru tipi liderlik devrinde yaşıyoruz. Hiç inisiyatif alamayan personel gibi, hiç bir şey yapamayan zayıf liderler..
    Çözüm önerim; tüm ülkelerde güçlü hükümet, güçlü para birimi(altına bağlanmış) ve düşük vergi sistemi olacaktır. Aslında tamda hükütmetin yaptığı gibi. Bütün sorunlar bu şekilde ortadan kaldırılabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünya parası meselesi Eurodan da ha zor. Ekonomiler arasında bu kadar fark varken tek para ve tek para politikası işlemez. Bakın Euro'da bile işlemedi.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

GSYH’de Dünyada Kaçıncıyız?