Özelleştirme


Özelleştirme dar anlamda kamu kesimi elinde bulunan şirket paylarının özel kesime aktarılması, geniş anlamda ise kamu kesimi tarafından yönetilen üretim birimlerinin yönetiminin özel kesime devri olarak tanımlanabilir.

Konuya dar tanım çerçevesinde yani kamu mülkiyetinin ya da şirket paylarının özel kesime aktarılması olarak bakarsak iki durumla karşılaşabiliriz: (1) Kamu kesimi, elinde bulunan bir şirketin mülkiyetini tümüyle özel kesime satarak devredebilir. Bu durumda o şirket artık özel kesim şirketi haline gelir. (2) Kamu kesimi elinde bulunan şirket paylarını (bir bölümünü ya da tamamını) özel kesime satarak devredebilir. Diyelim ki bir anonim şirkette özel kesim yüzde 49, kamu kesimi de yüzde 51 pay sahibi ise ve kamu kesimi yüzde 51 payını özel kesime satarak bu işletmeden çekilirse özelleştirme yapılmış olur. Buna tam özelleştirme diyebiliriz. Kamu kesimi yüzde 51 payının diyelim ki yüzde 31’ini satıp yüzde 20’sini kendisinde tutmaya ve yönetimde söz hakkını muhafaza etmeye devam ederse buna da kısmi özelleştirme diyebiliriz.

Konuya geniş tanım, yani şirket yönetiminin özel kesime devri olarak bakarsak farklı özelleştirme uygulamaları çıkabilir karşımıza: (1) Kamu kurum ve kuruluşlarının özel kesime kiralanması. Bu durumda kiralama süresi boyunca yönetim ve karar alma mekanizması özel kesime geçtiği için bunu süreli özelleştirme olarak tanımlamak mümkündür. (2) Bir mal ya da hizmetin üretim ve dağıtımını sağlamak üzere özel kişilere imtiyaz verilmesi. Örneğin kamu tekeli altında olan elektrik dağıtımı işinin bir özel şirkete imtiyaz olarak verilmesi halinde özelleştirme söz konusudur. (3) Yönetimin özel kesime devri. Bir şirketin mülkiyeti kamuya ait olarak kalmaya devam ettiği halde o şirketin yönetiminin özel kesime devri de özelleştirme olarak kabul ediliyor. Örneğin bir devlet üniversitesinin yemekhanesinin işletilmesi özel bir şirkete bırakılmışsa süreli bir özelleştirme söz konusu olmuştur. (4) Mal ve hizmet üretimindeki kamusal tekellerin kaldırılması. Türkiye için bunun en tipik örneği Tekel idaresinin örneğin rakı üretimi üzerindeki monopol hakkının kaldırılması olmuş, bu monopolün kaldırılmasıyla birlikte birçok özel kesim kuruluşu rakı üretimine girmiştir.

Özelleştirmeyi dar anlamda özelleştirme yani mülkiyetin kamu kesiminden özel kesime devri olarak ele alırsak Türkiye’de bu şekilde özelleştirmede pay devri birkaç yolla yapılıyor. Bunlardan ilki blok satış yöntemidir. Bu yöntemde devre konu işletmedeki bütün kamu payları çoğu kez ihaleyle satışa çıkarılıyor ve en yüksek bedeli teklif edene satılıyor. İkinci yöntem bir şirketin şirket olarak değil de tesis ya da varlıklarının ayrı ayrı satışa sunulması yoludur. 5 farklı fabrikası olan bir kamu üretim holdinginin bu 5 fabrikası ayrı ayrı satışa sunuluyorsa bu yöntem uygulanmış demektir. Üçüncü yöntem kamu kesimi hisselerinin halka arz yoluya satışı, dördüncü yöntem ise bir şirketteki kamu hisselerinin İMKB’de satılması yöntemidir. Bu yöntemde kamu kesimi elindeki şirket hisselerini borsada satışa çıkarır. Bu ana yöntemler dışında yarım kalmış tesislerin satışı veya bedelli devir gibi yöntemler de uygulanmaktadır.

Aşağıdaki tabloda 1985 yılından bu yana yapılan özelleştirmelerin yöntemin şekline göre ve getirdiği getiriye göre sıralamasına yer veriliyor.

  

Milyon USD
1985 - 2010
2011
2012
TOPLAM
Blok Satış
20.257,1
0
170,5
20.427,5
Tesis/Varlık Satışı
12.429,7
1.352,0
63,6
13.845,3
Halka Arz
7.053,3
0
0
7.053,3
İMKB'de Satış
1.261,1
0
0
1.261,1
Yarım Kalmış Tesis Satışı
4,4
0
0
4,4
Bedelli Devirler
713,8
6.,5
77,5
720,3
TOPLAM
41.719,3
1.358,4
234,1
43.311,8

Tablo bize Türkiye’de özelleştirme uygulamalarında kullanılan ana yöntemin blok satışı olduğunu gösteriyor. 43,3 milyar dolarlık özelleştirmenin yarıya yakını blok satış yöntemiyle gerçekleştirilmiştir. Bunu tesis ve varlık satışı yöntemi izlemektedir. En düşük getiri yarım kalmış tesis satışından gelmiş görünüyor.

Tablonun gösterdiği önemli bir durum da 2011 ve 2012 yıllarında yaşanan ivme kaybıdır. Gerek özelleştirilecek kamu paylarının artık azaldığı gerekse küresel krizin etkilerinin arttığı bu yıllarda özelleştirme hız kesmiş görünüyor.

Yorumlar

  1. Hocam yazı için çok teşekkürler
    Şunu merak ediyorum; bu özelleştirilen Varlıklarımızın özünde Tasarruflarımız var.Dolayısıyla bu Varlıklardan elde edilen gelir,Bütçe'de Gelir olarak gösterilebiliyor.Fakat Özelleştirildiği zaman,Bütçe'de Gelir olarak kaydedilemiyor(IMF bunu kabul etmiyor) yani ayrı bir kalemde gösteriliyor çünkü devamlılığı yok.Dolayısıyla Varlıklarımız azalıyor ve Gelir'de azalmış oluyor.Bütçe'de azalan bu Gelir kalemi nasıl doldurulmuştur? Satılanların yerini hangi Varlıklar almıştır veya Özelleştirilenlerin yeri dolmuşmudur yada 1985-2012 yılları arasındaki yatırımlarımız,özelleştirmeye kıyasla artmışmıdır?

    Sorumun sistematiğinde bilgi eksikliğimden dolayı hatalar olmuşsa kusuruma bakmayın.Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. IMF bu tür gelirleri kamu geliri olarak saysa da bütçe geliri olarak kabul etmiyor.
      Özelleştirilen bir ekonomik kuruluş üretime devam ederek kâr elde eder ve devlete vergi öder. Özelleştirme bence yalnızca gelir elde etmeye yönelik bir hamle değildir. Ben devletin doğrudan üretimin içinde olmasına karşıyım. Diyelim ki devlet de özel kesim de süt üretiyor ve diyelim ki ikisinin sattığı sütler de bir nedenden dolayı bozuk çıktı. Bu durumda denetimi kim ve nasıl yapacak ve cezayı kim verecek? 197'lere kadar özel kesimi desteklemek üzere devletin üretimin içinde olması gerekliydi ama bugün artık değil. Devlet üretim yapmamalı, devlet denetim yapmalı. Üretilenler sağlığa uygun mu? Vergisi ödeniyor mu? Bunlara bakmalı.

      Sil
  2. işin uzmanı değilim ama duyduklarım şöye: stratejik önemi olan bir kuruluşunu ? Fransa özelleştirmemiş..Eğer doğruysa,şaibeli bir şekilde satılan Türktelekom kendisini amorti etmiş ve kar transfer ediyormuş..başka şeyleri kabul ederim ama telekomun özelleştirilmesini bir yurttaş olarak hala içime sindirebilmiş değilim..hiç kullanmadığım halde sırf internet nedeniyle her ay sabit ücret ödüyorum..özelleştirmeye karşı çıkmak çağ dışı kabul ediliyor en iyisi artık susayım.Saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doç.Dr. Özhan Çetinkaya'nın Kit Ve Özelleştirme adlı kitabını alıp inceleyiniz. Türk Francetelecom da 1998'de özelleştirilmiştir.Telekom satışının koşulları, nedenleri çok ayrıntılı olarak anlatılmıştır. ''Devlet iktisadın içinde değil üstünde yer almalıdır.'' Devletlerin asli görevi tam kamusal mal dışında mal ve hizmet üretmek değildir. Denetleme görevi aslidir. Özelleştirme ''amorti etme'' gibi basit kavramlarla ifade edilemez. Önemli olan mümkün oldukça tam rekabete yaklaşarak tüketicinin fayda maksimizasyonunu arttırmaktır. Ayrıca İngilizler ilk kez telekomlarını özelleştirerek işe başlamışlardır. Telekom özelleştirmeleri her zaman ilk sıralarda yer almıştır. ''stratejik'' koşullarda özelleştirme yasaları ile korunur. Lütfen özelleştirme koşullarını iyi okuyunuz !

      Sil
  3. Anladığım kadarıyla bu Gelir kalemi Vergilerle doldurulmuştur, Teşekkürler Hocam

    YanıtlaSil
  4. Lafa gelince herkes fiyat kontrolleri ve devletin üretime müdahale etmesine karşı. Ama nedense "para politikası" söz konusu olunca işler değişiveriyor. Faiz, paranın fiyatı ama yarı kamu kuruluşu olan merkez bankası paranın fiyatını her Allah'ın günü manipüle ediyor. Bazen faiz koridorunu kullanıyor, bazen açık piyasa işlemleri yapıyor. Ara sıra karşılıklarla oynuyor. Olmadı döviz alıp satıyor. Fakat sürekli müdahale, sürekli manipülasyon. Bahanesi de hazır: "efenim, finansal istikrar için bu gerekli. Maazallah piyasaları başıboş bıraksak medar-ı iftiharımız bankalarımızın hali nice olur? hem bankalar uzun vadeli kredi vermese yatırımlar azalır" vs. vs. Kardeşim bu bankalara ben mi dedim 3 ay vadeli mevduat toplayın sonra 10 yıl vadeli kredi verin diye? Bankaların "borrow short-lend long" kar hırsı ve neticesinde aktif-pasif vade uyumsuzluğu dolayısıyla vatandaşın sırtında bir yığın yük var. Kişi başı 50 bin TL mevduat garantisi. Adamın 500 bin TL'si var, 10 ayrı bankaya yatırıyor yani bütün mevduatı kamu garantisi altında. Başka herhangi bir sektöre devlet bu derece bi kıyak çeksin diğer sektörler ayağa kalkar, yer yerinden oynar. İş bankalara gelince nedense millet efsunlanıyor mudur nedir anlamak güç. Zaten Henry Ford zamanında "halk parasal sistemin nasıl işlediğini bir anlasa sabaha kalmaz devrim olur" demiş. Yerden göğe kadar haklı. Uzun vadeli krediler ve yatırımlara gelince; bugün alınan kredi gelecek dönemin tüketimini öne almaktan başka birşey değil. ABD'nin ve Avrupa'nın hali ortada. Özel sektörün borçlanma kapasitesi dolmuş. Türkiye'nin ki de gün gelecek dolacak. Kısır döngüyü kırmanın tek yolu özel sektör borcunu eritmek, onun da yolu belli: iflas-temerrüt-yapılandırma-enflasyon. Bu borç öyle normal yollarla, ödeyerek erimez. Ama enflasyon olursa aparatçik merkez bankalarının kredibilitesi ortadan kalkacak ve bazı gruplar siyasi güçlerini kaybedecek. "Güçler" savaşında kaybeden ise ana babalarının günahlarını çekmeye mahkum genç nesiller olacak!

    YanıtlaSil
  5. Aynen Sizin dediğiniz gibi gazetecilik eğitimi almış fakat ülkesi İspanya'da artık iş bulamayan 26 yaşındaki genç kadın gazetecinin Almanya'da dediği gibi ''ebeveynlerimi affetmiyorum ,geleceğimi harcamışlar''

    YanıtlaSil
  6. Devlet piyasada üretici değil, denetleyici olmalı deniyor ama dünyada böyle bir örnek yok gibi. Sermaye siyaseti satın alıyor, baskılıyor hatta seçtiriyor. Eee o zaman kim kimi denetleyecek? Devletin sütü bozulunca devlet memurunu yargılarız ama sermayeyi yargılamak kolay mı? Dünyada tam rekabet piyasası olan bir ülke, büyük piyasa gösterin. İktisat kitaplarındaki pek çok teorik bilgi gerçek yaşamda maalesef karşılık bulmuyor. İyi kitap ezberleyen de tam rekabet oluşsun diye geziniyor.

    YanıtlaSil
  7. Kolay değil tabii. Su ve damacana konusunda bunu net bir şekilde gördük. Denetim yapılsa da sonuç yok. Buna karşın denetim yapılamıyor ya da yapılsa da sonuç alınamıyor diye kalkıp da üretimin içine girmek de doğru değil. Çünkü denetimi yapamayan ya da sonucunu uygulayamayan bir devlet üretimi de doğru yönetemez. Bizim eski KİT görev zararlarını hatırlamakta yarar var.

    YanıtlaSil
  8. Oger Turk Telekom'un her bahcesine bir gokdelen dikiyor. Bildigim kadari ile 20 yillik bir isletim hakki ozellestirmesi idi. Sizce arkasinda nasil bir anlasma var da, bunlar Telekom'un parasi ile gayrimenkul isine girdi? Birisi neden 15 yili kalmisken parayi uzun sureli bir yatirima koyar ki?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konularda benim bilgim sizden fazla değil :)

      Sil
  9. Mahfi bey, devlet bankalarının özelleştirilmesi doğru mu(gündemdeki halkbank) devlet bankacılık yapmalı mı faydaları-zararları ile ilgili bir yazı yazabilir misiniz bu hafta

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bankaların özelleştirilmesinin diğer kurumların özelleştirilmesinden bir farkı yok. Devlet, mümkünse mal veya hizmet üretiminin içinde olmamalı. Mümkünse diyorum çünkü Cumhuriyetin ilk döneminde bu mümkün değildi ve zorunlu olarak KİT'ler kuruldu. Ama artık bu noktayı geçtik. Mal ve hizmeti özel kesim üretmeli, devlet ise denetlemeli. Bu aynen bankalar için de geçerli bence. Geçmişte Ziraat Bankası tarım kesimine, Halkbank da esnafa piyasa faizinin altında oranlarla kredi verdi ve sonunda bu nedenle doğan ve devletçe ödenmeyen görev zararları bu iki bankayı batma aşamasına getirdi. Eğer devlet bir kesimi desteklemek istiyorsa bütçesine karşılığını koyar ve herhangibir banka aracılığıyla bunu yaptırır. Parasını alacak olduktan özel banka ya da kamu bankası farketmez.

      Sil
  10. Yine farklı ama önemli bir ekonomik konu hakkındaki bilgilendirdiğiniz için teşekkürler hocam.
    Özelleştirmenin gerekli olduğunu düşünenlerdenim. Lakin düzenleme, denetim ve gözetim hususlarının devlet tarafından ele alınması hususunun özellikle ülkemizde çok önemli olduğunu düşünüyorum. Aslında ekonomik anlamda Rekabet Kurumu, SPK, BDDK, EPDK vb. kuruluşlar bu görevleri çoğunlukla kamu adına gerçekleştiren başarılı uygulamalar olarak (özerk kuruluşlar olması açısından) görebileceğimizi düşünüyorum. Bununla birlikte Sağlık Bakanlığı, Ulaştırma Bakanlığı vb. diğer ilgili devlet kurumlarının özelleştirme olsun veya olmasın her türlü alandaki denetim, gözetim hususlarını piyasanın işleyişini de bozmayacak şekilde (yani sadece belirli bir ücret karşılığı izin alma şeklinde gerçekleşmeden) yani gerek özüne yönelik gerekse olay bazlı olarak etkin ve verimli olmasının sağlanması gerektiğini anayasal olarak zorunlu tutulması gerekmektedir. Bunun da devlet ağırlığı ve hantallığından kurtarmak için bazen bağımsız denetim kuruluşları, akreditasyonlar, sertifikalar, standart kuruluşlarının vb. tarafından gerçekleştirilerek söz konusu denetim ve gözetim hususunun da özel piyasaya bırakılması ve devletin duruma göre ilke veya kural bazlı olarak bu hususta da ciddi yaptırımları olacak şekilde düzenleme ve denetim yeteneklerine sahip birimlerinin olması gerektiğini düşünüyorum.
    Belediyeler hususu ise bence tamamen ve başlı başına ayrı bir konu, keşke belediyeler de özelleştirilebilse veya en azından döşedikleri veya döşettirdikleri kaldırım taşlarının sayısına, boyutuna, döşendiği tarihe ve ne kadara mal olduğuna varıncaya kadar her türlü işlem ve faaliyetlerini kamuya açıklasalar daha faydalı olacağını düşünenlerdenim.
    Tabiki illaki bir kriz veya çok büyük olaylar olmadan yapısal değişikliklerin pek de gerçekleşmediği ülkemizde bunun nasıl yapılabileceği gerçekten çok önemli bir sorun.
    Tekrardan bizi bilgilendirdiğiniz için teşekkürler Hocam.
    İyi günler, dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok çok önemli konulara değinen bir yorum. Yazıyı tamamlamış adeta. Özelleştirme kadar, hatta belki de ondan önemli olan konu devletin özelleştirme sonrasında alacağı tavır ve yapacağı uygulamalar. Bu konu özelleştirmeye basit bir bütçe geliri olarak bakmanın çok ötesinde bir öen verilmesini gerektiriyor.

      Sil
  11. Serbest piyasa kapitalizmi uygulanacaksa devlet, kamu bankaları vasıtasıyla bankacılık faaliyetlerinin içinde olmamalı. Ama daha da önemlisi devletin/kamunun fiyat kontrollerinden kaçınması gerekir. Yarı kamusal kuruluş olan TCMB, paranın fiyatına (faize) ve döviz kuruna (iki para birimi arasındaki fiyata) sürekli müdahale ediyor. Bunlar kapitalizmin ruhuna aykırı aleni fiyat kontrolleridir. Yetmiyor, devlet bankaların yükümlülüklerini (mevduatları) garanti ediyor, ki bu da bir müdahale çünkü diğer sektörlere aynı kıyağı çekmiyor. O da yetmiyor bir de "legal tender" yasaları çıkararak devlet parasının kullanımını zorunlu kılıyor, kullanmayı reddedene cezai yaptırım uyguluyor.
    Çoğu sektör temsilcisi kamunun müdahalesinden rahatsızdır. Mesela enerji sektöründe özel sektör elektrik üreticileri, dağıtıcıları EÜAŞ ve TETAŞ'a sürekli veryansın ederler. Açık açık da eleştirirler, "kapitalizmde bunlar olmaz" derler. Ama bankacılık sektöründe tıs yok. Ara sıra kamu bankalarına çok cılız eleştiriler gelir. Bugüne dek mevduat garantisini, TCMB'nin faizi emme basma tulumba gibi yönetmesini veya legal tender yasalarını "bunlar kapitalizmde olmaz" diyerek eleştiren bir bankacı görmedim, duymadım. Eleştirirse zaten masasının üzerine boş bi koli bırakırlar. Çünkü olay "absolutely con-game".

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bankalarla ilgili eleştirinize katılsam da MB ile eleştirinize katılmıyorum. Serbest piyasa anarşi demek değildir. Legal tender yasaları da sadece kapitalizmin değil her türlü ekonomik sistemin olmazsa olmaz yasasıdır.

      Sil
    2. İçinde bulunduğumuz sistem serbest piyasa kapitalizmi değil zaten. Roosevelt, serbest piyasa kapitalizminin tabutuna son çiviyi 1933'te özel altın mülkiyetini yasaklayarak, FDIC'yi kurarak ve parasal sistemi tamamıyla siyasileştirerek çakmıştı. Ortaçağda feodalizm neyse ona benzer birşey ki bazı siyaset bilimciler "korporatizm" diyorlar. "Devlet kapitalizmi" veya "crony capitalism" diyenler de var. O nedenle yazdıklarım "marjinal şeyler"miş gibi gözüküyor. Allah'tan "yerleşik düzen" Amerikan anayasasını değiştirebilecek güce sahip olmadı. Hala eyaletlerin altın ve gümüşü para birimi olarak kullanma ve dolaşıma sürme hakları var. Gelecekte "fiat-gold dual" tarzı bir sistem en makulü gibi duruyor.

      Sil
  12. tam rekabet imkanının olmadığı alanlarda özelleştırme,fiyat ve kaliteli hizmet yönünden vatandaşın mağduriyetine tekelcinin de azami kazancına yol açar.Ayrıca ülke güvenliğini tehlikeye düşürecek özelleştirmelerin ise izahi mümkün olmayıp yol açacakları büyük zararların telafisi mümkün değildir.

    YanıtlaSil
  13. Merhaba Mahfi Bey, öncelikle yazınız ve bilgilerinizi paylaştığınız için çok teşekkürler.. Benim bir sorum olacaktı: BİST'in özelleştirilmesi hakkında düşüncelerinizi merak ediyorum. özelleşme sonucu oyuncuların sisteme girişlerinde ya da sistem içinde tavırlarında nasıl değişiklikler oldu ve özelleştirmenin oyuncular ve bist açısından artıları eksileri ne oldu ? Şimdiden teşekkürler, iyi günler..

    YanıtlaSil
  14. Değerli bilgileriniz için teşekkür ederim. Son yazınızdan itibaren 3 sene geçmiş herhangi bir güncellemede ve ya eklentide bulunacak mısınız ? iyi günler

    YanıtlaSil
  15. Hocam selamlar,
    Türkiye'de kamulaştırmayı ele aldığınız bir makale bekliyorum. Sevgiler :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi