Tutankhamun'un Gizemli Ölümü
Tutankhamun’u Mısır’ın en çok
konuşulan firavunlarından biri konumuna getiren iki şey var: (1) En zengin
kalıntılar onun mezarında bulundu, (2) 19 yaşında öldüğü ve ölüm nedeni
bilinmediği için hakkında en fazla spekülasyon yapılan firavun konumuna geldi (aşağıda
solda Tutankhamun’un mezarından çıkan Lapis Lazilu taşlarıyla bezeli altından
yapılmış maskesi, sağda altından yapılmış ve sırt kısmında kendisinin ve karısı
ve kızkardeşi Ankasenamun’un resimleri olan tahtı.).
Tutankhamun’un ölümü konusunda
bugüne kadar başlıca üç kuram ortaya atıldı. Bunları ve ardında yer alan
kanıtları sıralayalım.
İlk kuram atlı arabadan düşerek
öldüğü iddiasına dayanıyor. Tutankhamun’un mumyası üzerinde yapılan incelemeler
ve çekilen röntgen filmlerindeki görüntüler başının arka tarafında bir darbe
izi olduğunu, bacağında bir kırık olduğunu ve kaburga kemiklerinde de çeşitli
zedelenmeler olduğunu gösteriyor. Buradan hareketle ileri sürülen kurama göre Tutankhamun’un
atlı arabadan düşerek ağır yaralandığı ve bir süre sonradan yaraların etkisiyle
öldüğü tezi öne sürülüyor. Tutankhamun’un avlanmayı çok sevdiği ve atlı
arabasını hızlı kullandığı yolundaki bilgiler atlı araba üzerindeki resimleri
ve mumyasında saptanan kemik kırıklarıyla bir araya gelince bu tezin en önemli
kanıtları halini alıyor. Buna karşın bu kırıkların ölümden önce mi yoksa sonra
mı olduğu konusu bir türlü çözülemiyor.
İkinci kuram genç firavunun bir
nedenle bacağının kırıldığı, kırık yarasının mikrop kaptığı ve tedavi
edilemediği için öldüğü iddiasına dayanıyor. Mısır tıbbının ne kadar ileri
gittiğini ve böyle bir yarayı iyileştirmekte hiçbir sorun olmayacağını bilenler
için bu iddia çok fazla taraftar bulmuyor.
Üçüncü kuram genç firavunun bir
cinayete kurban gitmiş olabileceği iddiasına dayanıyor. Tutankhamun’dan sonra
karısı Ankesenamun Hitit kralı Şuppiluliuma’ya bir mektup yazarak kendisiyle
evlenip firavun olması için bir oğlunu Mısır’a yollamasını istiyor.
Şuppiluliuma prens Zannanza’yı Mısır’a yolluyor ama Zannanza öldürülüyor ve
Mısır tahtına yaşlı başvezir Ay geçiyor. Ay, tahta geçebilmek için
Ankesenamun’la evleniyor. Bu gelişim çizgisi Tutankhamun’un Ay tarafından
organize edilen bir cinayete kurban gittiği izlenimi doğuruyor.
Tutankhamun, sapkın firavun
olarak bilinen ve çok tanrılı Amon dinini terk ederek tek tanrılı Aton dinini
kuran Akhenaton’un oğlu. DNA testlerine gelinceye kadar
Tutankhamun’un annesinin Kiya olduğu düşünülüyor ama Tutankhamun’un doğduğu
sırada Kiya’nın 50 yaş dolayında olması bu inancı sarsıyordu. KV35 numaralı
mezarda bulunan isimsiz kadın mumyası üzerinde yapılan DNA testleri bu kadının
Tutankhamun’un annesi ve Akhenaton’un de kız kardeşi olduğunu ortaya koydu. Bu
durumda Tutankhamun, Akhenaton ile Akhenaton’un kız kardeşi olan bu isimsiz
kadının çocukları. Tutankhamun’un mumyasından alınan örnekler üzerinde yapılan
testler ayrıca genç firavunun kanında sıtma mikrobu bulunduğunu da ortaya koydu.
Eski Mısır’da kardeşler arası evlilik normal karşılanıyordu. Tutankhamun da
kendi kız kardeşi Ankesenamun ile evlenmişti (Aşağıda solda Akhenaton’un Kahire
Müzesinde sergilenen belden aşağısı kayıp heykeli, sağda Tutankhamun’un annesi
olduğu belirlenen isimsiz kadının Firavunlar Vadisindeki KV35 numaralı mezarda
bulunan mumyası.)
Kardeşler arası evlilik o
dönemlerde yalnızca Mısır’da değil başka yerlerde de normal karşılanıyordu.
Yalnızca Hititler, kardeşlerin birbiriyle evliliğini yani ensest ilişkiyi
yasaklamış ve bunun karşılığını ölüm cezası olarak yasalarına yazmışlardı.
DNA testleri Tutankhamun’un ölüm
nedenlerine ilişkin kuramlara bir yenisini ekliyor: Kardeşler arası evliliğin
getirdiği hastalıklar. Her ne kadar kanında sıtma mikrobu bulunmuş olsa da
Tutankhamun’un sıtmadan değil kardeşler arası evliliğin getirdiği sorunlardan
öldüğü anlaşılıyor. Tutankhamun, Kohler 2 olarak anılan bir çeşit kemik
erimesinden muzdaripti. Mezarında bulunan yüzden fazla baston onun yürüme
zorlukları çektiğini ortaya koyuyor. Mısır tıbbının sıtma ya da kırıkları
iyileştirebileceğini ama kardeş evliliğinin sorunlarına çare bulamayacağını
varsaymak bu yeni iddiayı daha kabul edilebilir bir tez haline getiriyor.
Hocam bu sorumun yeri burası olmadığımın farkındayım daha önce siz yazılarınız da da değişmiştiniz fakat tam emin olamadım özür dileyerek sorumu yöneltiyorum; hocam bir ülkenin cari açığına tasarruf açığı deniyor ve cari açığını azaltmanın yollarından biride tasarrufları artırılması gerektiği görüşüdür; hocam bunun sebebi ne kadar çok tasarruf edersek yatırımlara o kadar kaynaklık eder ve içeride üretilemeyip dışarıda aldığımız aramallarını burada üretebiliriz ve tasarrufların artmasından dolayı ülkede daha çok yatırım yaparak bir nebzede olsa ithalatı düşürebilmemiz dolayısıyla mı cari açığı azaltmanın en doğru yolu olarak tasarrufları artırmak gerektiği görüşü savunulmaktadır?cevabınız için şimdiden teşekkür ederim sağlıcakla kalın
YanıtlaSilBir nedeni sizin söylediğinizdir ama bir nedeni de üretim için gerekli parasal kaynağı (ithalat gerektirenler hariç) dışarıdan değil içeriden bulabilmektir.
SilEkonominin yanında bu tarz tarih yazilari sizi diger ekonomi yazarlarından ayiriyor. Bu guzel bilgiler icin teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkürler. Aslında bu tür ek meraklar asıl alamım için de çok yararlı oluyor.
SilHocam,
YanıtlaSilKoklesmis geleneklerin son derece normal kabul ettigi uygulamalardan biri olan ensesti (fucuru), diger ihtimaller arasindan, izole etmek ve yasaklanmasini kabul ettirmek hic de kolay olmamis olsa gerek.
Hititlerin yasaklamis olmasini bu bakimdan cok ilginc buluyorum.
Devrin imkanlarini dusunursek, deneyler sonucunda bu karara varmis olduklarini soylemek zor.
Cok bariz, kolay itiraz edilemez ev sarsici bir (dizi) vaka yasamis olmalari daha akla yakin?
Acaba 'karar gerekcesi' neydi?
Bu baglamda bir bilgiye hic rastladiniz mi?
Hititlerde ensestin yasak olmasının kaynağı konusunda bir bilgiye rastlamadım. Ama Hititler bu bölgenin yerleşik halkından değiller, kökenlerinin Avrupa'da olduğu sanılıyor. Eğer bu doğru ise ortadoğuda kökleşmiş olan ensest ilişkinin normal algılanmasından farklı bir geleneğe sahip olmaları ve o geleneği buraya taşımış olmaları akla en yakın olasılık.
SilHocam ben lise 3.sınıf öğrencisiyim arkadaşımın tavsiyesi üzerine bloğunuzu takip etmeye başladım her ne kadar ekonomi yazılarınız beni aşsada tarih, deneme ve felsefe yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum ve bana derslerim haricinde çok şey katıyor Allah sizden razı olsun. Hocam soruma gelince benim merak ettiğim ve kafamı kurcalayan bir konu var; hepimiz Hz Adem ile Havva anamızdan gelmemize rağmen yeryüzünde birbirinden farklı ırk ve etnik köken mevcuttur. Kürtler ,zazalar çerkezler vs gibi.her birimiz biyolojik olarak birbirimizin kardeşi olduğuna göre bu etnik kökenler nereden gelmektedir? hepimiz kardeş olduğumuza göre doğal olarak o hangi ırktansa bizimde o ırktan olmamız gelmiyor mu ? Acaba birbirinden farklı etnisite oluşmasının sebebini dillere bağlayabilirmiyiz ?
YanıtlaSilHocam yukarıda tam olarak şunu sormak istedim; kürtler lazlar, çerkezler ayrı bir etnik kültür olarak sınıflandırılmasının sebebi nedir? Farklı dil grublarından olduklarından mı bir kişiye ( Kürt laz zaza deniyor)? Kısacası bu etnik kültürlerin çıkış noktası nedir? acaba bir grub bir Araya gelip kendilerine göre dil oluşturduktan sonra bu alfabeyi benimseyenlere Kürt zaza laz vs mi deniyor? Bu etnik kültürler böyle mi doğmuştur? ( hocam bu sorularım öğrenme dışında hiç bir artniyet taşımaktadır ) bu konuyla ilgili benim seviyeme uygun olarak bana önerebileceğiniz kitap veya film önerisi vArsa verebilirseniz sevinirim ?
YanıtlaSilBunlar, doğal evrim ve sosyal evrim çerçevesinde incelenmesi gereken konular.
SilBu konuda size Alaeddin Şenel'in İlkel Topluluktan Uygar Topluma adlı kitabını önerebilirim.
SilEvliya Çelebi Seyehatnamesi'nin bir yerinde bir olay anlatılır. Sarayın taşradaki bir görevlisi ''yazı yazarken kalemin üstüne düşmüş, kalem kalbine saplanmış ve ölmüş '' diye. Bu firavunun ölümü de sanırım böyle. İktidara hakim ideolojiye ters düşerseniz, özellikle Mısır gibi din adamlarının firavundan bağımsız bir sınıf olarak örgütlenmeye çalıştığı bir ortamda ekonomik sistemi besleyen çok tanrılı inanca karşı bayrak açarsanız at arabasından düşebilir, denizde boğulabilir, kalbinize kalem saplanabilir. Ya da benzer tuhaf bir ölüm olayı, tarihe düşülen inandırıcı olmayan bir kanıt...Mısır'da çok tanrılı inanç, tanrılarla diyalog halindeki oğul firavun , firavunu ölümsüz yapmak için devasa piramit inşaatları bir ekonomi oluşturuyordu. Din adamları ise bir sınıf değildi henüz ama firavuna hükmeden bir sınıf olmak için de gittikçe güçleniyorlardı. Benzer biçimde toprak sahipleri de güç peşindeydiler. Muhtemelen bu genç firavun, babası kadar deneyimli değildi. Babasını ortadan kaldıramayanlar onu kaldırdı. Çünkü sonraki firavun tek tanrı inancını ortadan kaldırıyor. (ben öyle okudum diye anımsıyorum ya da) . Tabi belirtmek gerekir ki tek tanrı inancı değil mesele yani sorun tek tanrı ya da 10 tanrı değil, tek tanrı imparatorluğa evrilmeyi gerektiriyor. Yani yeni bir ekonomi. Yeni ekonomi eski ekonominin sahiplerini ürkütüyor. Bizim tarihimizde de çok örneği var aslında. Fatih'in zehirlenmesi, 2.Murat'ın ani ölümü ya da Genç Osman'ın hiç de kılıfa gerek duyulmayan katli gibi.
YanıtlaSilÇok doğru ve güzel bir özet. Teşekkür ederim.
SilKarlı kış gününde yaz güneşi gibi oldu bu yazınız. Teşekkürler.
YanıtlaSilBiraz da sizden ekonomi tarihi ya da tarihlerdeki ekonomi modellerini bekliyoruz Mahfi Bey....
Mustafa Köprü
Teşekkürler.
SilÖyle bir kitap çalışmam var ama uzun sürecek gibi görünüyor.
Hocam kitaplarınızın yeni baskısı yok galiba öğrendim kadarı ile
YanıtlaSilpeki 2004 vb baskılı kitapları alsak bugün ki baskıdan pek bir farkı olur mu?
Light Günlük, Anitta'nın Laneti, Hattuşa'dan Kaçış, Hitit Ekonomisi, Makroekonomi, Kolay Ekonomi, Küresel Finans Krizi eski ve yeni baskıları arasında fark olmayan kitaplarım. Buna karşılık Hazine ve Ekonomi Politikası kitaplarını yeniliyorum. Yıl bitmeden yeni halleri piyasaya gelir.
SilAntik Mısır, Mezopotomya, İran gibi tarihde bilimin ilk buluşlarının olduğu , kültürel mirasların yoğunlaştığı bu bölgelerin günümüz dünyasında "gelişmemiş bölgeler" kısmında yer alması tesadüf müdür? Ya da siz bunun nedenlerlni neye bağlarsınız Mahfi Bey?
YanıtlaSilMustafa Köprü
Bu konularda çeşitli kuramlar var. İklimden yönetim zaaflarına hoşgörüden dine kadar uzanan pek çok nedene bağlama eğilimi mevcut. Bereketli hilal denilen ve ilk yerleşik uygarlıkların ortaya çıktığı bu alanda bereketliliğin olması bu topraklarda yaşayanları tembelliğe rahatlığa itmiş olabilir. Ama bu oluşumları tek bir nedene bağlamak doğru değil.
Silhttp://m.hurriyet.com.tr/kose#!article=23090289&id=260 hocam bu bağlantıda ege cansen hocamızın faizler düştü ise döviz kuru neden artmıyor başlığında ne anlatmak istediğini tam olarak anlayamadım. tam ters olması gerekirken olmadığını mı izah etmeye çalışıyor teşekkürler saygılar iyi çalışmalar
SilBir ülkede faiz yüksekse risk de fazla yüksek değilse ve üstelik döviz kuru da fazla oynamıyorsa o ülkeye Yabancı para girişi artar. Çünkü yabancılar kendi ülkelerinden daha fazla faiz kazanacakları yere paralarını yollarlar. Yabancı aranın bollaştığı yerde döviz kuru düşer yani TL değerlenir. Faizler düştükçe yabancı ilgisi azalır ve bu durumda yabancı para girişi düşer ve yabancı para kıtlaşmaya başlayınca da döviz kuru yükselir yani TL değer kaybeder. Faizler düştüğü halde döviz kurunun artmama nedeni faizlerin yabancılar açısından hala yüksek olmasıdır. Bu mekanizmanın niçin böyle olduğunu anlatan yazım bu blogda yayınlanmıştı: Türke Başka Yabancıya Başka Reel Faiz.
SilHocam merhabalar
YanıtlaSilHocam yaziniz yine cok guzel olmus
Bir sorum olucakti ben universite ogrencisiyim bi konu hakkinda arastirma yapyorum bilgi ekonomisi finansmani ve gelismis ulkelerle turkiye arasindaki farkliliklaryla ilgili bi yaziniz varsa benimle burdan veya adresimi de veriyorum paylaşabilirsiniz (burhanelmas.tr@gmail.com)Teşekkürler
Teşekkürler, başarılar.
SilBu konuda bir yazım yok.
Mahfi Bey ; bu konuyla ilgili son yıllarda okuduğum en iyi tarihsel kurgu roman serilerinden biri olan Paul Doherty'nin üçleme roman serisini şiddetle tavsiye ederim. serinin özellikle 2. ve 3. kitapları ilgi sahanızda olan Hititleri de anlatıyor. kitapların yazarı Paul Doherty, kitapların isimleri Batıdan Gelen İblis, Çakalın Yılı ve Kobranın Yılı...
YanıtlaSilKız kardeşlerle evlenme Antik Mısır Amon çok tanrılı inançlarda vardı. Onlar bunu Osiris-İsis, Seth ve Neftis adlı tanrı ve tanrıçaların kardeşler olmasına rağmen birbirleriyle evlenmesinden almışlardı. Dolayısı ile firavunların kız kardeşleriyle evlenmeleri onları Tanrı seviyesine çıkarıyor, halkın nazarında kutsal kılıyordu. Su sapık inanç daha önce Antik Mısır firavunlarında yokken XVII. Sülale zamannıda bir nevi kadınsal tip sergileyen ve erkek olduğu halde memelerini büyüten Senakhtenre Ahmose'nin oğullarından Seqenenre ile kız kardeşi Appotep'i evlendirmesiyle meydana çıkmış, bu evlilikten XVIII: Sülale'nin kurcusu Ahmose dünayya gelmişti. Ahmose de annesi Ahhotep tarafından kız kardeşi Ahmose Nefertari ile evlendirildi ve bu evlilikten sonra XVIII. Sülale'nin firavunları için ub kız kardeşlerle evlenme yasal hale getirildi. III: Amenofis'in oğlu IV. Amenofis Mittani kralı Suttarta'nın kızı Tadukhepa ile evlenmişti. Aslında bu kraliçe babası için gönderilmiş, ancak Mısır'a geldiğinde babası ölmüştü. Tadukhepa'nın adını Nefertiti koydular. IV. Amenofis kız kardeşiyle evlenmediği için yasal olarak Amon rahipleri ona karşı çıktılar. Onun kız kardeşlerinden biriyle evlenmeye zorladılar. IV. Amonofis ilek olarak saltanatının 2. yılında Aton tanrı adını kullandı, bu onun rahiplerin sözlerini dinlemediğinin işaretiydi. Rahipler ona karşı bir araya gelip darbe yapmadan IV. Amenofis o yıl rahilreni sultasını ortadan kaldırdı ve onların siyasetle uğraşmalarını yasakladı. Saltanının 6. Yılında ise sarayı ve başkenti Armena'ya taşıdı. Ancak Kraliçe nefertiti ona erkek çocuğu vermiyor, hep kız çocuğu dünyaya getiriyordu. Beşinci kız çocuğu Neferneferure'yi dünyaya getirince Mant ayında Akhenaton Annesi Tiye'den olma kız kardeşiyle birlikte oldu, Aralık ayında Tutankhatun dünyaya geldi. Akhenaton saltanatının 13. yılında Rames ve Anen adlı vezirlerine Ay isimli bir vezirin daha ilave etti. Vezir Ay karanlık bir şahsiyette ve gizli güçleri vardı. Onun bu gizli güçelirnden biri hasatlıklar üretmekti. Okuyup üflüyor, cinleri kafasını taktığı kimse üzerine gönderiyor, böylece ona hastalık veriyordu. Çok geçmeden Akhenoton'un lüzende çıbanlar çıkmaya başladı. Bir yıl içerisinde yüzü oyuk oyuk oldu, çok çirkinleşti. Bu durum onu düşünmeye sevketti. Acaba tektanırılı inancı getirmekle, çok tanrılı inançları yasaklamakla yanlış mı yapmıştı? Veziri Ay'a danıştı. O olabilir dedi. Vezir Anen ve Vezir Rames de olabilir dedi. Bunun üzerine bir yıldan beri büyük kızını ve eşi Semenkhere'yi alel acele Thebes'e gönderdi. Bir yıl sonra Nefertiti 6. kızını dünyaya getirdi. Büyük kızından Thebes'e neden gönderildiklerini öğrendi. Akhenaton ikisini Tehebes'e Amon rahipleriyle arayı bulmak, tek tanrılı innacı getirmekle yanlışlık yaptığını söylemek için göndermişti. Bu Nefertiti için baradğı taşıran son damla oldu. 1339 yılında birden bire ortadan kayboldu. Velhasıl Akhenoton tek tanrılı inancını sonuna kadar götüremmiş, ancak bu sonuna kadar götürme işini Nefertiti yapmıştı.
YanıtlaSil