Değişen Ekonomi Politikası ve Değişen Finansal Dengeler

2000’lere kadar Türkiye’nin ekonomi politikası kamu kesiminin harcama ve yatırımlarının önderliğinde bütçe açığı ve onun borçlanmayla finansmanına dayanıyordu. Kamu kesimi yüksek borçlanma ihtiyacını iç ve dış piyasadan karşılarken özel kesime borçlanacak imkan bırakmıyordu. GSYH’nın yüzde 10’u dolayında yüksek bütçe açığı veren Türkiye’nin cari açığı GSYH’nın yüzde 2’si dolayında seyrediyordu.  

2002’den sonra ekonomi politikamız değişti. Ekonomiye önderlik etmek kamu kesiminden özel kesime kaydırıldı. Bunun sonucunda kamu kesimi açıkları daraldı, kamu borçları düşmeye, buna karşılık özel kesim borçlanması artmaya ve cari açık büyümeye başladı. Bütçe açığının GSYH’ya oranı yüzde 2’lere düşerken cari açığın GSYH’ya oranı % 6’nın üzerine çıktı (2011’de % 9,7 ile rekor kırdı.)

Aşağıdaki tablo ekonomi politikasındaki değişimin getirdiği yeni finansal dengeleri eskileriyle karşılaştırmalı olarak gösteriyor. Tabloda verileri hem miktar olarak hem de GSYH içindeki payları olarak ele aldım. Miktar karşılaştırmaları önemli olsa da tek başına durumu açıklamaktan uzaktır. Bir ekonomide örneğin borç stoku yüzde 40 artmış demek tam olarak bir şey ifade etmez. Çünkü o ekonomide GSYH eğer yüzde 70 artmışsa bu borç stokunun oran olarak azaldığı ya da gelir artışından daha yavaş arttığı anlamına gelir ve olumlu olarak algılanması gereken bir değişimdir.


Tabloyu miktar değişimleri açısından ele alırsak her şeyin olumsuz gittiği kanısına kapılabiliriz. Oysa tabloya oransal karşılaştırmalar açısından bakarsak başta iç ve dış borçlanmalar ve bütçe açığı olmak üzere bazı göstergelerin iyiye gittiğini, uluslararası yatırım pozisyonu, reel kesim döviz pozisyonu (açık pozisyon) ve cari denge gibi bazı göstergelerin ise kötüye gittiğini görürüz. Doğru yöntem tabloyu oransal karşılaştırmalar açısından değerlendirmektir.

Bu tablo bize, yukarıda sözünü ettiğim, ekonomi politikası değişimini çok net bir biçimde gösteriyor. 2000’ler öncesinde iç ekonomik dengesini bozmak pahasına büyümeyi hedef alan Türkiye gitmiş, yerine dış ekonomik dengeyi bozmak pahasına büyümeye çalışan Türkiye gelmiştir. 2000’ler öncesinde kamu kesiminin iç ve dış borçlanmasına dönük olarak ekonomiyi finanse etmeye çalışan Türkiye gitmiş, yerine özel kesimin borçlanması ve pozisyon açmasına dayanarak büyümeyi tercih eden bir Türkiye gelmiştir.

Sonuçta ağırlık olarak kamu kesimine, bütçe açıklarına, kamu borçlanmasına dayalı ekonomi politikasının yerine özel kesime, cari açığa ve özel kesim borçlanmasına dayalı bir ekonomi politikasının konulmasıyla iç denge bozukluklarıyla finanse edilen sistem dış denge bozukluklarıyla finanse edilir hale dönüşmüştür. Bu süreç içinde kamu kesimi dengesini yapısal reformlarla düzeltmek yerine özelleştirme benzeri geçici gelir kalemleri kullanılmış ve Türkiye, borçlanan kesimi değiştirerek aynı modelin farklı versiyonuyla yoluna devam etmiştir.   

Özetle söylemek gerekirse 2002 yılından sonra ekonomi politikamız ve buna bağlı olarak finansal dengelerimiz değişmiştir. Değişmeden kalan tek şey yapısal reformları yapmaya karşı olan direncimizdir.   

Yorumlar

  1. Hocam bu konuda Saruhan Özel hocamızın bültenlerinde uzun yıllardır benzer yorumu var. Risklerin kamudan özele geçtiği, aslında sadece yer değiştirdiğine dair. Sizde bize bugünkü durumu rakamsal olarak gösterdiniz. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Hocam yine çok faydalı bir yazı yazmışsınız elinize sağlık. Ama ben şunu sormak istiyorum konudan biraz bağımsız olsa da. Ekonomide "Deadweight Loss" dediğimiz şey tam olarak nedir ekonomiyi nasıl etkiler?Az ya da cok olmasi neyin gostergesidir? Şimdiden tesekkurler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İngilizce bir ekonomi ders kitabının index bölümünden deadweight loss araması yapın o bilgiyi bulabilirsiniz. Böylelikle odevinizi kendiniz yapmış olursunuz.

      Sil
    2. Ben daha çok Türkiye ekonomisi ile alakali bir örnek varsa bunun nasil işlediğini görme amaçlı sordum bu soruyu. Yoksa ödevim olsa dediğiniz gibi kaynak bulunur problem o değil.

      Sil
  3. Hocam merhaba, dolar ve euro paritesi iyice arttı. Özellikle, dolar euro karşısında ufak da olsa öne geçti. Dövizin ve özellikle doların bu denli artışını neye bağlıyorsunuz? Çünkü, TV ve gazetelerdeki yorumcular yeterince bilgilendirme yapmıyor. Çünkü çarşıya pazara çıkınca zaten %60 seviyelerinde olan vergilendirmeyle (Kdv + Ötv) birlikte artık elimizi birşeye atmaya korkar olduk. Dolar acaba yeniden 1,80 TL seviyelerinde döner mi yoksa artık 1,90 TL'nin altına gelmez mi?

    Ayrıca BBC'deki yorumlara bakınca euro/dolar paritesinin eylül ayına kadar 1,32 ile 1,34 arasında dalgalanacağını... Bunun sebebi ise ABD ve Avrupa bölgesinde ki iyimser havadan kaynaklandığını belirttiler. Özellikle Almanya'daki seçimlerin etkili olduğunu söyleniyor. Bu konuda kısaca yorum yapabilir misiniz?


    Bir sorum da; cnbc-e'deki yazılarınız hariç TV'de yayına çıkıyor musunuz?

    < Döviz konusuna neden dediğimi de açıklayayım. Çünkü, kardeşim masaüstü bilgisayar istiyor ve 2 ay önce 1800 TL olan set şu anda 2600 TL'yi aştı. Benimde 12 gün önce emektar laptopun (5 yıllık) grafik kartı arızalandı. Bu şartlar altında da laptop almak farz oldu. 1100 TL olan alacağım laptop şu anda 1750 TL olmuş. İki haftadır blog sayfalarımda yazı yazamıyorum. Dışa bağımlılığın zararlarını görüyoruz her halde. >

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doların ve Euronun TL karşısında eski değerlerine dönmesi pek mümkün görünmüyor. Tam tersine biraz daha yukarı gitmesi beklenebilir.

      Sil
    2. Cnbce'de her akşam saat 17'de ve NTV'de her Cuma sabah saat 9,30 da yorum yapıyorum.

      Sil
  4. Elinize sağlık hocam. Hocam benim nacizane görüşüm şu; devlet borçlaninca yani kamu borcu arttığında bizim toplum da insanlar aslında kendilerinin borclandigini anlamıyorlar ve önemsemiyorlar bu durumu. Bu yüzden kişinin kendinin borçlanması borcu "hissetmesine" neden oluyor bu bi yerde olumlu. Ama sorun şu biz harcamayı bilmiyoruz; örneğin ben koyde büyüdüm ve insanlar bir traktör alırken 20 bin tl olanı değil 50 tl olanı alıyorlar, işini 20 bin tl olan işini gorecekken.bizim bilinci bir yatırım ve harcama stratejisine ihtiyacımiz var bence. Yazınız için teşekkür ederim iyi günler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kişilerin devletin borcu hakkındaki görüşlerini çok doğru tanımlamışsınız.

      Sil
  5. Değerli Hocam, yazılarınızla bizleri aydınlattığınız için teşekkürlerimi sunuyorum...Hocam, ekonomi politikaları gereği özel sektörün ön plana çıkması ve kamu sektörünün ikinci plana atılması uzun vadede ülkemize ne tür riskler ve avantajlar sağlar. Yorumlayabilir misiniz? Saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tşkler.
      Özel kesimin ön plana çıkması çok daha iyidir. Ama bu öne çıkışın yapısal reformlarla birlikte yürütülmesi gerekli. Yoksa özel kesimin nefesi bu maratona yetmez.

      Sil
  6. Yapısal reformlardan tam olarak kasıt nedir hocam? Devlet neler yapmalı kısaca yazabilir misiniz rica etsem. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda bir yazım var: http://www.mahfiegilmez.com/2012/01/nedir-bu-yapsal-reformlar.html

      Sil
  7. yazınızı okuduktan sonra aklıma geldi yazayım dedim:
    cari açık tartışmalarının en hararetli olduğu 2011 yılında, başbakan, konuşmalarından birinde cari açık tartışmalarına değindi ve "biz geldiğimizde kamu borcunun GSYH'ye oranı %70'in üzerindeydi biz %40'ın altına çektik. bütçe açığı %10'u aşıyordu biz %2'ye indirdik." dedikten sonra "2002'de 40 milyar dolar yatırım yapılırken bu rakam 2011 itibarıyla 160 milyar dolara çıktı. alınan dış borçlar yatırıma gidiyor" dedi ve salondan kızılca kıyamet alkış tufanı koptu. başbakan, kamu borç stoku ve bütçe dengesini GSYH'ye olan oranına göre kıyaslarken, iş yatırımlara gelince mutlak rakamı baz almıştı! ama cari açığın 700 milyon dolardan 77 milyar dolara çıktığını söylemeyi unutmuştu(!) (ertesi gün acaba bu durumu eleştiren bir ekonomist çıkar mı diye tüm gazeteleri taradım ama nafile tabi)
    şöyle bir araştırdım "kayıp 10 yıl" diye tanımlanan 1990'larda yatırımların GSYH'ye oranı ortalama %22 iken bu rakam 2000'lerde %20'ye gerilemiş. ama siyasetçiye konuşma metni hazırlayanlar ekonomist kimliklerini bir kenara atıp "danışman" hüviyeti kazanınca verileri manipüle etmekte çok mahir oluyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ne yazık ki öyle. O nedenle istatistik için "yalan söyleme sanatı" diyorlar.

      Sil
    2. Bir İstatistik Mezunu Olarak Alındım Şimdi:)))
      Doğru Söze Ne Hacet, Maalesef Türkiyede Siyasilerin Kurbanı Olabiliyor İstatistik

      Hocam Konudan Bağımsız Olarak Bir Hususu Danışmak İstiyorum. Geçenlerde de Görüşünüzü Sormuştum. Ekonomik Kalkınma ve Büyüme Dalında Y.Lisans Yapmaktaydım Bilimsel Hazırlık Aşamasındaydım; Fakat Bu Alanda Zorlandım Kalkınma ve Büyüme Derslerinden Kaldım. Tabi Bunda Çalışıyor Olmamın da Etkisi Var. Şimdi İktisat Politikası Alanına Başvurmayı Düşünüyorum; Fakat İktisat Teorisi ve Uluslararası İktisat Alanları da Var. Sıkılmadan, Kendi Çalışmamla Kolaylıkla Altından Kalkabileceğim Alan Hangisi Olur? Bu Alanların Artıları Eksileri Nelerdir? Tavsiyeniz ne Yönde Olur?
      Saygılarımla

      Sil
    3. İktisat politikası çok geniş olabilir. Para Politikası ve Türkiye Uygulamaları gibi bir seçim daha doğru olabilir. TCMB'nin bu alanda yayınları var. Kaynak sıkıntısı pek çekilmez diye düşünüyorum.

      Sil
    4. Teşekkür ederim hocam, iktisat politikasında yola devam etmeye çalışalım bakalım.

      Sil
  8. yine çok güzel bir yazı yazmışsınız teşekkürler. ben tıp fakültesinde okurken teorik olarak bir ilacı ağzımızdan aldıktan sonra ağızda parçalanacak özofagusu geçecek midede bir sürü şee maruz kalacak pilordan geçecek upuzun bağırsaktan çeşitli reseptörler aracılığı ile emilecek kısacası okadar çok şeye maruz kalacakki bir ilacın insana etki etmesi sanki 100 yıl alacak gibi gelirdi bana sonra mezun olup işe başladıktan sonra hasta tonsillitle geldi antibiyotik tdv başladım hasta 2 saat sonra iyleşmedim diye geri geldi.Ben 100 yıl süreceğini düşünürken hasta 2 saatte iyileşmek istiyordu.Kısacası özetleyecek olursam hastanın iyileşmesi ne 100 yıl sürer nede 2 saatte iyileşir. doktoro giderse 1 haftada gitmezse 7 günde iyileşir.son 2 yazınızda son 10 yılda çok bir şey yapılmadığını söylediğinizi anlıyorum yapısal reformlar yapılmalı diyorsunuz bundan kastınız nedir? batılı toplumlarlada magna cartayla birlik özel mülkiyete sahip olmaya geçildi bizde ise toplumun en zenginleri uzun süre bürokrasinin başındaki paşalardı(osmanlıdan kastediyorum). cumhuriyetle birlikte halk zenginleri oluşmaya başladı. Ne zaman başkasının üretmediğini üretmeye başlarsak o zaman bir üst seviyeye çıkarız diye düşünüyorum ama bunu yapmanında çok zor olduğunu düşünüyorum. Yapısal reformdan kastınız ne yarın başbakan olsanız ne yapardınız

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Yapısal reformlarla ilgili bir yazım var. Linkini vereyim: http://www.mahfiegilmez.com/2012/01/nedir-bu-yapsal-reformlar.html

      Sil
  9. Değerli Hocam, yazılarınızı ve kitaplarınızı büyük bir zevkle okuyorum. Sade anlatımınız ve batı tarzı öğretim yaklaşımınız gerçekten dikkate değer.

    Tüm bu yazınıza ek olarak bir gün de bahsettiğiniz yapısal reformlar konusunda da açıklayıcı yazı hazırlarsanız seviniriz.

    Şimdiden teşekkürler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Yapısal reformlarla ilgili bir yazım var. Linkini vereyim: http://www.mahfiegilmez.com/2012/01/nedir-bu-yapsal-reformlar.html

      Sil
  10. Hocam elinize sağlık. Kitabınızda da okumuştum yapısal reformlar için neler yapılması gerektiğini. Ve ayrıca kitabınızda özelleştirmelerin yapılmasıyla elde edilen gelirler için ''şapkadan tavşan çıkarmak'' deyimini kullanmıştınız. Hocam Türkiye'de yapılan özelleştirmelerle ilgili görüşünüz nedir ? İyi midir kötü müdür ? Sizin görüşünüzü çok merak ediyorum kısada olsa paylaşırsanız sevinirim. şimdiden teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben özelleştirmelerin doğru yapılmak kaydıyla doğru bir iş olduğuna inanıyorum. Bence devlet üretim işinde olmamalı bunu özel kesime bırakmalı. Devlet politika yapıcılığıyla uğraşmalı. İşin felsefesinin bu olması gerektiğini düşünüyorum. Buna karşılık bu tür özelleştirmelerden elde edilen gelirlere güvenip de yapısal reformları ertelemenin çok yanlış olduğu kanısındayım. Ne yazık ki Türkiye özelleştirme gelirlerini bu tür reformları yapmakta kullanmak yerine günü kurtarmakta kullanıyor.

      Sil
  11. Vakit ayırdığınız ve görüşünüzü paylaştığınız için çok teşekkür ederim hocam.

    YanıtlaSil
  12. Hocam değerli yazılarınız için teşekkür ederim.

    Benim konu ile direk alakalı olmasa da sormak istediğim bir konu var. Bugün köşesinde Asaf Savaş Akat hoca bir ''Finansal giderler bilmecesi'' adı altında bir konuya dikkat çekiyor. Net döviz yükümlülüklerimizin yıllar içinde artmasına rağmen buna karşılık gelen kar transferlerinin aynı oranda artmadığına ve hatta azaldığına dikkat çekiyor. Bunuda net finansal giderlerin eksik hesaplanması ile açıklıyor. Örnek olarakda 2008 ve 2012 yıllarındaki borç stoğunu ve buna ödenen yıllık net finansal giderleri gösteriyor.

    Ben konu hakkında biraz düşündüm ve haklı olabileceğine kanaat getirdim. Gerçi ülkemizde her yatırım yapan dış yatırımcının kâr elde edebileceğinin ve elde etmişse bu kârın transferinin mutlaka gerçekleştiriliceğinin de garantisi olmayacağını dikkat alsakda veya örnek verilen yıllar arasında düşen borçlanma maliyetinin etkisini dahil etsekte bu ölçüde finansal giderlerin düşmesini genede makul yollardan açıklıyamıyorum. Siz ne dersiniz hocam, Cari işlemler hesabında bilinçli olarak kandırılıyormuyuz yoksa bir hata mı yapılıyor? Yoksa bedava para vermekten çekinmeyen finansörlerimiz mi var???

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asaf hocanın tespiti doğru ama nereden kaynaklandığını bulamadık henüz.

      Sil
  13. Hocam, ben iktisat fakultesinde ogrenciyim ve makro ekonomiye yoğunlaşmak istiyorum. Her gun ekonomik verileri takip ediyorum yazılar okuyorum ve karşıma sürekli tahviller çıkıyor. Faizlerdeki ufak oynamalar bile konuşuluyor. Acaba tahvillerle alakalı bir yazınız var mı ya da yazmayı düşünür müsünüz? Aslında benim merak ettiğim bu tahvillerin sürekli alımının nedeni nedir? Amerikadan bahsetmiyorum onun nedenini anlıyorum. Örneğin bizim tahviller. Benim anladığım şirketler, kişiler, devletler, sürekli tahvil alımı yapıyor ve bu mantıkla örneğin 1990da tahvil alımına başlamış bir şirket 1999a kadar sürekli 10 yıllık tahvil almışsa 2000e geldiğinde artık olay bir döngüye dönüyor şuanki mantık bu mudur? Çünkü 10 yıl normal şartlarda çok uzun bir vade değil mi paranızı yatırmak için? Şimdiden teşekkürler hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorunuzun cevabı 1-Tahvilin likit olması 2-Sermaye kazancı sanırım.

      Sil
  14. Mahfi Bey,klavyenin ardinda olmanin verdigi cesaretle bir soru daha sormak istiyorum.Yorumlardan birine verdiginiz cevapda doviz'in eski durumuna inmesini beklemediginizi yazdiniz.Sedan yerine basimi sokacak bir ev alana dek nakitde kalmayi planliyorum,bunun doviz olmasi daha mi hayirli olur ? Alisverisi internetbankaciligi uzerinden yapacagim,alirken ve satarken malum,komisyon vs odeniyor.Yarinki sorumu da simdiden sorayim :) Dolarmi alsam Eu'mu ?
    Iyi calismalar.
    F.O

    YanıtlaSil
  15. Mahfi Bey merhaba,

    Yazılarınız gerçekten harika. İmkan olur da cevaplamaya değer bulursanız bir sorum olacak; "uluslararası yatırım pozisyonu" ve "reel kesimin döviz pozisyonu" ne demektir? Benim kendimce yorumum; İlki; yabancıların Türkiye de yaptığı yatırımların parasal değeri ikincisi ise acık pozisyon diye tabir edilen durum. doğru mu algılıyorum?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Uluslararası yatırım pozisyonu bizim sahip olduğumuz yabancı varlıklar (yani yabancıların tahvilleri, hisse senetleri ya da şirketleri vb)ile bizim yabancılara karşı olan yükümlülüklerimiz (yani borçlarımız, aldığımız krediler, kabul ettiğimiz mevduatlar vb) arasındaki, farktır.
      Reel kesimin döviz pozisyonu ise bankalar ve diğer finans kuruluşları dışında kalan Türk şirketlerinin döviz cinsinden varlıkları ile döviz cinsinden yükümlülükleri arasındaki farktır. Eğer yükümlülükler > varlıklar ise o zaman açık pozisyon var demektir. Ve kur arttığı anda iş zora girer.

      Sil
  16. Sayın Mahfi Eğilmez
    Yapısal reformlar ile ilgili yazınızda ilk sırada tasarrufların artırılması ve cari açığın düşürülmesinden bahsetmişsiniz. Ancak ülkemizde son yıllarda uygulanan negatif reel faiz politikası varken halkımız tasarruflarını nasıl artıracak ? Bu politika tasarruf edeni adeta cezalandırmak olmuyor mu? İnsanlar niçin tasarruf etsin ki? Uygulanan bu negatif reel faiz politikası yanlış değil mi? Teşekkürler

    YanıtlaSil
  17. Üstad çiçeği burnunda bir müfettiş yrd. olarak mütevazi şekilde yazmış olduğunuz yazılar ve yorumlar sayesinde mülakata kendimize daha çok güvenerek ve ayakları yere basarak girdik. Faydasını da fazlasıyla gördük. Emeğinize sağlık her şey için çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  18. sn hocam selamlar..bu degısımde dünyada ki global ruzgarlardan dolayı ülkemizde ucuz dovız bulunması da heralde etkılı olmustur.yoksa ozel sektor acısından bıraz zor olurdu katılır mısınız.?

    YanıtlaSil
  19. Değerli hocam
    Bir iktisat ögrencisinin yenilenebilir kaynaklar veya enerji üzerine yüksek lisans yapması nasıl degerlendırılebılır ?

    teşekkurler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İyi bir konu. İşin ekonomik yönü bir yüksek lisans tezi için iyi bir konu olarak görünüyor. Özellikle Türkiye gibi cari açığının önemli bölümü enerji ithalatından gelen ekonomiler için önemli.
      Size önerim konuyu kesinleştirmeden önce ciddi bir kaynak taraması yapmanızdır. Tez konusunu seçip sonradan kaynak sorunları yaşamamak için bir kaç gün ciddi bir kaynak taraması yapın.

      Sil
  20. Arkadaşlar araştırma görevlisi olma şartında neler aranıyor ? Türkçe bir bölüme asistan olarak atanmak için yds gerekli mi ? Hem yüksek lisans yapıp Hemde araştırma görevlisi olunabiliyor mu ? Cevaplayabilirseniz memmun olurum

    YanıtlaSil
  21. Sürdürülemez ticaret dengesi, çözüm tek: reel üretim ( Sadece bankacılık, inşaat ve turizm sektörleriyle nereye kadar. Gerçek sanayi, tarım, hayvancılık ve enerji var mı? )

    Yoksa tablodan da anlaşılacağı üzere döviz pozisyonları ve cari dengede sürdürülemez sonuçlar ortaya çıkar. Kısır döngü dediğimiz yüksek büyüme yüksek cari açık, düşük büyüme düşük cari açık ama sonunda hep açık sürer. Harikulade anlatım ve tablo için teşekkürler hocam.

    Sayglarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Ama gerçek üretimimiz de var. Otomotivden tekstile kadar. Mesele bu üretimin bizim arzuladığımız % 7'lik büyümeyi sağlayamaması. Bunlar yüzde 5 dolayında bir büyüme sağlıyor. Ya büyümemizi 5'e çekip sistemi zorlamayacağız ya da yapısal dönüşümü gerçekleştirip üretimi artırıp % 5'i zorlayacağız.

      Sil
  22. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  23. Dış Borç Stoku/GSYIH oranı küçülürken, Uluslararası Yatırım Pozisyonu/GHYIH oranı büyüyor.
    Kısa bir süre önce birinci orana bakılarak Türkiye'nin borç durumu iyidir denirken, şimdilerde ikinci orana bakılarak durum riskli deniyor. İkisi arasındaki fark nereden geliyor? İkinic oran neden daha önce pek anılmıyordu? %50 seviyesine gelmesi neden riskli görülüyor, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki oranlar ne seviyededir? Bilgi verebilirseniz sevinirim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi