Ahbap Çavuş Kapitalizmi

Tanımlar
Kapitalizmin temelini oluşturan serbest piyasa ekonomisinin özelliklerini taşıyor görünen ama aslında hükümete yakınlıkları olanlara özel kurallar uygulayan ekonomik sisteme ahbap çavuş kapitalizmi deniyor. Ahbap çavuş kapitalizmi; işadamlarının işlerini, siyasal iktidar ve bürokratlarla olan yakın ilişkilerine dayanarak yürüttüğü sistemin adıdır.  

Siyasal iktidarın ve onun talimatı altında bürokrasinin verdiği izinler, ihaleler, teşvikler ve destekler, ahbap çavuş kapitalizminin başlıca alanını oluşturuyor.  

Bence ahbap çavuş kapitalizmi bu tür işlerin arada bir yapıldığı bir düzenin değil bu tür işlerin sistemleştirilerek olması gereken ilişkilerin yerini aldığı sistemin adı. Bir başka ifadeyle bu türlü yasal olmayan, özel işler bir veya birkaç alanda bir veya birkaç kez tekrarlanıyorsa buna yolsuzluk demek daha doğru olur. Eğer bu tür ilişkiler süreklilik gösteriyorsa, siyasal iktidarla veya onun görevlileriyle çıkar ilişkisine girilmeden ihale alınamıyorsa ya da kamu ihalelerini almak için siyasal iktidarın yakınında olmak gerekiyorsa yani olay sistemleştirilmişse o zaman ahbap çavuş kapitalizminden söz etmek mümkündür.

Ahbap çavuş kapitalizmi nasıl ortaya çıkıyor
İki şekilde ortaya çıkıyor: (1) Siyasal iktidar sahipleri ya da bürokratlar, bazı işleri yapmak için işadamlarıyla çıkar işbirliğine girerlerse ya da (2) Siyasal iktidar sahipleri verdiği ihale vb’nin gelirlerini paylaşabileceği işadamlarına ihaleleri verir ve kendi özel sektörünü yaratırsa. İlki olaya özgü olduğu için sistemik bir risk oluşturmuyor, ikincisi ise sistemi ele geçirmeye yönelik olduğu için sistemik risk oluşturuyor. İkincisi, bazı hallerde ilkinin sistemin tümüne yayılmasıyla ortaya çıkıyor. Başlangıçta bir iki konuda ve bir iki işte ortaya çıkarken giderek yaygınlaşıyor ve her konuda yer altı tarifeleri ve yer altı ilişkileri gelişmeye başlıyor. Sonunda sisteme girebilmek için siyaset – kamu görevlisi – işadamı üçgeninin içine girmek gerekiyor. Bu üçgenin dışında kalanlar ya küçük işlere razı oluyor ya da sisteme girmenin yolunu arıyor.  

1980’lerde Suharto döneminde Endonezya’ya gittiğimizde Ekonomiden sorumlu Bakan Ali Wardhana, bürokrasideki yaygın rüşvetten şikayet etmiş ve devlette her işin ayrı bir rüşvet tarifesi olduğunu, tek tek bununla mücadele etmek zorunda kaldıklarını anlatmıştı. Eski siyasal kadrolar da işin içinde olduğu için ahbap çavuş kapitalizmi tam olarak yerleşmişti.   

1997 güneydoğu Asya krizi öncesinde birçok Uzakdoğu ülkesindeki durum ahbap çavuş kapitalizminin doruk noktasını temsil ediyordu. Sonradan yapılan incelemeler, siyasal iktidar – kamu görevlileri – işadamları ilişkisine dayalı, yapılmaması gereken birçok işin yapıldığını, verilmemesi gereken izinlerin verildiğini, açılmaması gereken kredilerin açıldığını ortaya koydu. Yani uzakdoğuda birçok ülkede herkese eşit ve açık yürütülmesi gereken ekonomik ilişkiler ahbap çavuş kapitalizmine dönmüştü. Güneydoğu Asya krizinin oluşmasına yol açan nedenlerin başında bu tür yolsuzlukların neden olduğu çarpık finansal yapı geliyordu.  

Ahbap çavuş kapitalizminin günümüzdeki doruk noktası olarak Rusya gösteriliyor. Her türlü ekonomik karar Putin’den geçmek zorunda. Onun onaylamadığı kişilerle iş yapılmıyor, onun onaylamadığı izinler verilemiyor. Putin de işleri hep kendi adamlarına veriyor ve karşılığını alıyor. 

Gelişmiş ülkelerde de var
Ahbap çavuş kapitalizmi aslında gelişme yolundaki ülkelerde çok daha yaygın olarak ortaya çıksa da gelişmiş ülkelerde de görülüyor. Subprime mortgage krizi ve ardından çıkan Lehman Brothers krizi bu tür ilişkilerin ABD gibi kapitalizmin en üst düzeyde geliştiği ekonomilerde de olabileceğini gösterdi. Denetimler yetersiz kalmış, bağımsız diye bilinen kurumlar bile olayı tam olarak görüp sorunu teşhis edememişti.

Gelişmiş ülkelerde daha çok büyümenin yarattığı büyünün gözleri boyaması sonucunda ortaya çıkıyor. İşler iyi giderken kimse el frenini çekmek ya da alarmı çalmak istemiyor. 

Türkiye
Türkiye, ahbap çavuş kapitalizminin tam ortasında yer alan ülkelerden birisi. İş dünyasıyla, medyasıyla, sendikasıyla, üniversitesiyle, bürokrasisiyle, bağımsız olması gereken kurumlarıyla siyasal iktidarla bütünleşme zorunluluğu içinde görünüyor. Aksi takdirde iş yapma ya da yaşama şansı yok denecek kadar az.

Geçtiğimiz hafta yaşadığımız Soma olayı, ahbap çavuş kapitalizminin tipik bir ürünü olarak karşımıza çıktı. Siyasal iktidarla ve kamu görevlileriyle iç içe olduğu için yeterince denetlenmeyen ve birçok eksikliğine karşın işletmeye devam eden bir maden ocağı işletmesi ve sonuçta ortaya çıkan facia. Olaydan önce hiç sesi çıkmayan sendika, olaydan sonra bile sesini çıkaramadı.   

Nasıl önlenir?
Yolsuzluk her yerde olabilir. Hangi önlemi alırsanız alın yolsuzluk mutlaka bir yerlerden çıkar ortaya. Mesele yolsuzluğun olayla sınırlı kalıp kalmaması meselesidir. Eğer yolsuzluk olayla sınırlı kalmayıp yayılır ve sisteme egemen hale gelirse o zaman sistem kapitalizm olmaktan çıkıp ahbap çavuş kapitalizmine dönüşüyor. Birisinde yolsuzlukların sistemi bozması söz konusu iken ötekinde (ahbap çavuş kapitalizminde) yolsuzlukların sistem haline getirilmesi söz konusu oluyor.

Ahbap çavuş kapitalizminin önlenmesinin bir tek yolu var: Hukuku üstün kılmak. Bir ülkede yargı bağımsızsa yani hesap sorulabilirlik tartışılmaz bir noktaya gelmişse o ülkede ahbap çavuş kapitalizmi yaygınlık kazanamaz. Hukukun üstün kılındığı ve hesap sorduğu yerlerde denetimler doğru yapılır, önlemler alınır. Hukukun üstünlüğü yalnızca bireylere karşı değil devlete karşı da olmalı, siyasetçi de hiçbir istisnaya tabi olmadan yargı karşısına çıkarılabilmelidir. 

Yorumlar

  1. [1. BÖLÜM]

    (Toplam 3 bölümlük yorum)

    Mahfi Bey; bir kişininin, düşünce dağarcığını sürekli genişletebilmesi için, kendi fikirleriyle uyuşmayan görüşlere açık kapı bırakması gerektiğini; “çatışmak” yerine “tartışmak” zeminini prensip edinerek; daha iyiye, daha doğruya ilerlemenin mümkün olduğunu söyler.

    Mahfi Bey; bu iklimin yerleşmesi için, bir toplumda, “sükûnet” ve “akılla dinlemek” değerlerinin yaygınlaşmış olması gerektiğini; özellikle toplumun “aydın” diyerek saygı gösterdiği kimselerin bu “yaygınlaşmayı” sağlaması için yüksek çaba sarfetmesi gerektiğini de söyler.

    Bu sebeplerle; Mahfi Bey, her ne kadar aşağıda yazılan yorumların hepsine veya bir kısmına katılmama özgürlüğüne her zaman sahip olsa da; “farklılıklar, ilerlemeyi doğurur” sözünü düstur edinmiş bir akademisyen olduğundan, bu yorumların blog sayfasında yer bulmasını seve seve kabul edeceğini umuyorum.

    * * *
    Günümüzde “rekabet” kelimesinin nereye doğru evrildiğine dair uyarılarla dolu bir yazı.

    “The Zeitgeist Movement” isimli oluşumun kurucusu ve “Zeitgeist” belgesel dizisinin yapımcısı “Peter Joseph” tarafından, facebook sayfasında kendisine soru soran bir takipçisine yazdığı cevap.

    Orijinal İngilizce metin için:
    https://www.facebook.com/peterjosephofficial/posts/685822444788247

    8 Mayıs 2014 Perşembe

    Bir takipçiden,

    “İtiraz ve soru”:

    Birçok insan “(planned obsolescence) plânlı eskime/eskitme”nin kötü bir şey olduğunu düşünüyor. Çünkü böyle bir modelin, dünyada varolan milyonlarca doğal ve insan yapımı kaynağın boş yere harcanması anlamına geldiğini zannediyor.

    Ama yanıldıklarının farkında değiller!

    Yukarıda bahsedilen model; “inovasyon ~ yenilik” dediğimiz kavramın içeriğini oluşturuyor.

    Özellikle “elektronik ürünler” üzerine sürekli kafa yoran yüzbinlerce araştırmacı; en yeni teknolojiyi ürünleri içine yerleştirmeye, daha güçlü, daha verimli, daha güncel cihazlar yaratmaya çalışıyorlar. Neden? Çünkü böyle bir sahada muazzam büyüklükte bir “teşvik sistemi” var; neredeyse bir nehir yatağını dolduracak kadar çok “para akışı” var!

    Eğer böyle bir “teşvik sistemi”, “yüksek kazanç kapısı” denilen olgular olmasa idi; bu araştırmacıları en son teknoloji ile donatılmış cihazlar üretmeye kim kamçılayabilirdi ki?!

    Bu nedenle “plânlı eskime/eskitme” modeli iyi ki var! Bu sayede en son teknolojiye her zaman erişebiliyoruz, sürekli güncelleniyoruz!

    Bu model aynı zamanda çevre problemleri ve kıtlık başta olmak üzere dünyanın en temel sorunlarının da yegâne çözüm yolu!

    * * *
    Peter Joseph’in cevabı:

    “Teknolojik ilerlemenin sürekliliğini sağlamak için; paranın tüm dünyada dolaşımını sağlamalıyız.” görüşü; “eğer bir saniye duraklarsan seni hemen yiyecek bir aslan tarafından kovalanırcasına koşmak; kalp sağlığının korunması için iyidir.” sözü ile aynı kapıya çıkar!

    Bu durumda; “bir aslan tarafından kovalanıyor olmak” tâbirine; kişinin kendi kalp sağlığı için egzersiz yapıyor olması şeklinde kabul edip, ve hattâ bunu sıradan bir sistem hâline getirip; “iyidir” denebilir mi?! Eğer kişiyi kaçması için kamçılayan bir aslan olmasa idi, bu kişi hayatında hiç bir zaman koşuya çıkmayacak mıydı?!

    Aslanın, doğal yapısı gereği, bir avcı (ve çoğunlukla “zarar verici”) özelliğini temsil ettiği varsayılıyor. Bu özelliğin, “insan”ın içinde de var olduğu, hayatta kalabilmesi için bu özelliğini dışarı vurması gerektiği; sorgulanması teklif dahi edilemez “fiziğin değişmez bir yasası”ymış gibi kabul ettiriliyor. Aslanın bu özelliği insana ikâme ettirilerek, “verimliliğin arttırılması!” uğruna, öz anlamından bile bile saptırılıyor.

    Aynı mantık; piyasa ekonomisini savunan dar görüşlü bir çok iktisatçı tarafından; “plânlı eskime/eskitme modeli ne kadar da iyi baksanıza; geçen yılla karşılaştıracak olursak daha fazla fakir, cep telefonuna, televizyona ve mikro-dalga fırına sahip oldu!” şeklinde propaganda ediliyor. Bunu söyleyerek; “piyasa ekonomisinin varlığını” ispat ettiklerini, onu tâbiri caizse “akladıklarını”, ve hattâ daha verimli, daha eşitlikçi, daha adil bir hayat getirdiğine dair methiyeler düzdüklerini zannediyorlar!

    [Devamı 2. bölümde]

    YanıtlaSil
  2. [2. BÖLÜM]

    Fakat görmezlikten gelinen veya anlaşılmayan bir durum var: “Piyasa ekonomisi (veya daha ayrıntılı ifade edecek olursak; ‘sömürü↔kıtlık↔rekabet’ düzeni)” denilen sistem; “açlığın” ve “sınıflar arasındaki dengesizliğin” başladığı yerdir!

    “Teknolojik ilerleme ve verimlilik” üzerine, günlerimizi, başı veya sonu bilerek kırpılmış, dar görüşlü referanslar içinde konuşup durarak geçirebiliriz.

    “Kanser, kişinin iştahını kesiyormuş…”,

    “Kanser, o kadar harika bir şey ki senin birkaç kilo vermene yardımcı olabilir…”,

    “Bedava yemek, bedava bir oda ve bir spor salonuna sahip olsak ne kadar da güzel olurdu... Hadi gel; bir suç işleyip hapse girelim ve kendimizi rahata kavuşturalım!”

    Son zamanlarda yukarıdaki gibi sözleri sık duyar oldum!

    Ve “yeşil doğa devriminin” hibrid (melez) elektrikli arabalarla gerçekleşeceğini de duydum. Şimdi, hemen çıkıp bunlardan 10 adet satın alacağım ve ben de devrime küçük bir katkı sağlamış olacağım!

    İşin bam teline dokunduğunuzda şunu görürsünüz:

    Dünyanın sınırlı kaynaklarının boş yere harcandığını ve ekolojik yıkıma yol açtığını bile bile; “mal veya hizmet!” satın almak, “para!” denilen nesnenin sürekli dolaşımda kalmasını sağlamak ve daha fazla endüstriyel büyümeyi teşvik etmek (bu büyümeye artık “inovasyon!” deniyor), kâinatın geleceği için mutlak iyi ve elzemdir.

    Hayır!

    “Plânlı eskime/eskitme” modeli; teknolojik yeniliklerin kâinatın bütününe sunabileceği “ilerlemek” olgusunu, sadece ve sadece, “paranın kullanımı döngüsü” içinde kasıtlı olarak tutmak plânından başka bir şey değildir!

    “Yan ürün & İkinci-derece ürün (byproduct)” dediğimiz nesne ise “daha fazla para kazanmak!” ilkesinden başka bir şey değildir!

    Yukarıda yazılan döngülerin, kendi “inovasyon!” mantığı içinde değerlendirildiğinde; ne kadar da doğru bir eylem olduğu, “ilerlemenin sürekliliği için ‘tüketme’nin şart olduğu” algısı hepimize bebekliğimizden itibaren kabul ettiriliyor!

    Bu aynı zamanda “inovasyon”un; “plânlı eskime/eskitme” modelini daha yaygın hâle getirebilmek için icat edilmiş bir kelime olduğunuda mı gösteriyor?! Hmm… Şimdi daha iyi anladım!...

    Ana akım medya tehlikeyi ne kadar görmezden gelirse gelsin, önümüzdeki 10 ila 20 yılda gerçekleşecek “enerji↔biyolojik çeşitlilik↔doğal kaynaklar” halkaları içinde başta olmak üzere devasa bir krize sürüklenmekte olduğumuzun sinyalleri mevcut.

    Bu sinyalleri hissedebilmek için bir müneccim olmanıza veya çok güçlü bir antene ihtiyacınız yok. Bahsedilen halkaların tükenmeye yüz tuttuğu dönemlerde, insanoğlunun dehşetengiz savaşlar başlattığını tarih bizlere öğretiyor! (Eğer “medya dünyası!”nın gerçeklikle bir karış bağlantısı kalmış ise, nihayetinde önlemler almak ve topyekûn eyleme geçmek için cesur adımlar başlayıncaya kadar; her tv kanalı bu “amansız tüketim kültürü!”nün bizleri nereye götürdüğü üzerine, hergün, haberler sunar!)

    Ekonominin daimi özelliği; kaynakların “sürekli kâr!” odaklı kullanılması, bu amaçta mümkün olan en yüksek seviyede verimliliğin elde edilmesi ve insanları “sağmal inek!” düzeninde tutabilmek için, keşfetmiş ve üretmiş olduğumuz hâlde, yeni ürünleri, yeni dizaynları, “zamanı geldiğinde piyasaya sürmek üzere!”, yüksek güvenlikli laboratuvarlarda ve/veya antrepolarda bekletmekten ibaret değildir!

    [Devamı 3. bölümde]

    YanıtlaSil
  3. [3. BÖLÜM - SON]

    Bu sisteme uymaya mahkûm değiliz!

    Başka yollar da var!

    Oluşumumuz “The Zeitgeist Movement”ın önerdiği “(CDS) Collaborative Design System* ~ (O.T.S.) Ortak Tasarım Sistemi”, şu an içinde yaşamakta olduğumuz ekonomik sistemden daha isabetli sonuçlar veriyor. Bilimsel yöntemlerle titizlik içinde filtrelenen demokratik bir planlama sistemi/sistemleri.

    (*CDS, merkezi bir plânlama sistemi değildir. Tüm plânların tek bir karar merkezinde alındığı bir sistem hiç değildir! Temeli; insanların hiç bir kısıtlamaya maruz bırakılmadan katılabildikleri, akışın çataklaşmadan sağlanabilmesi için bir programlamanın/programlamaların ortak kararlar ile alındığı, serbest-erişimli sistemler mantığına dayanan; ister bireysel ister toplumsal amaçlarla olsun farketmez, herhangi bir endüstriyel/teknolojik ürün üzerinde değişiklikler yapabilmek, bu değişiklikleri kısıtlamaya maruz kalmadan her zaman yapabilmek ve bu değişiklikleri yaparken uygulanan yöntemlerin tüm insanların yararına gönüllü olarak açık/şeffaf tutulduğu bir düzendir.)

    Tekrar etmek gerekirse; çoğunluğumuz, şu an sürmekte olan sistem içinde, sanki bir tuzağa düşmüşçesine, sıkışıp kalmış; resmi daha geniş açıyla görebilme yetisini kaybetmiş veya görmezlikten gelmiş; daha sorumlu, daha verimli olasılıklar üzerine düşünmekten tâbiri caizse vazgeçmiştir.

    Gerçek bir ekonomi; insanların ihtiyaçları ve toplumların refahının dengede olmasına dikkat ederek, “tüketim↔üretim” döngüsünü her zaman asgari düzeyde, ürünleri güncel kılabilmek için stratejik şekilde belirlenmiş mümkün olan en iyi üretim hatlarını her zaman açık ve şeffaf tutmayı hedefler.

    Böyle bir ekonomi sistemine geçmek bir rüya değil.

    Bugün üzerinde yaşamaya mecbur bırakıldığımız sistemi sarsmak için niyetlerimizde muazzam bir değişikliğe gitmeliyiz.

    Başlangıç için daha fazla cesarete ihtiyacımız var!

    Saygılarımla,

    Peter Joseph

    * * *
    P. Joseph’in yazdığı bu cevaptan sonra, sayfanın altındaki yorumlardan birinde, “Matrix” filminde bir karakter olan “Morpheus”un resmi üzerine aşağıdaki söz yazılarak espri yapılmış:

    “Sana ‘iPhone 8’in çoktan üretilmiş olduğunu, ama ‘6’ ve ‘7’yi tüketmeden ona asla sahip olamayacağını söylesem; ne yaparsın?!”

    Resim için (İngilizce): https://www.facebook.com/photo.php?fbid=753128634738073&set=p.753128634738073&type=1

    YanıtlaSil
  4. Geçen günlerde bir yazı yazdım, sizinle paylasmak isterim:

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Türkiye AÇK'nin tam ortasında yer alan ülkelerden birisi diyorsunuz..Bunu kesinlikle kabul etmiyorum,kusura bakmayın ama galiba siz darbecisiniz..bu yazı sayın başbakanımızın kulağına giderse çok üzülecektir....benzer iddialar paralel yapı tarafından öne sürülüyor zaten..yoksa siz paralel iktisatçımısınız?eğer öyleyse teessüf ederim...Saygılar,selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AHAHAAHAHHAHAHHAHAHHAA :D

      Sil
    2. KLASİK İKTİSATÇILAR - KEYNEZYEN İKTİSATÇILAR - MONETARİSTLER - PARALEL İKTİSATÇILAT :D:D:D

      Sil
    3. Mustafa Yüksel, Allah sana akıl, fikir versin...

      Sil
  7. Hukuk üstün olamıyor çünkü bunu gerekli kılacak şeffaf kurumlara ve en önemlisi herkesi kapsayan bir anayasaya sahip değiliz. Hal böyle olunca hukukun üstünlüğü tabiri, üstünlerin hukuku halini alıyor. Kimseye hesap soramıyorsunuz, en ufak bir eleştiri yönelttiğimizde onun bunun adamı oluyoruz. Eleştiri olamadan bir toplum nasıl gelişebilir ki ? Bu aslında bir çok sorunun birden halledilmesini gerekli kılıyor. Tek bir yapısal reformla hiç birsey düzelmez. Çünkü toplumumuzun genelinde böyle bir sorun var. Ekonomik sosyal siyasal ve daha bir çok kangrenleşmiş soruna sahibiz. Günümüzde de örneklerini açıkça görüyoruz. Ama örneğin ekonominin pembe havası i bozmamak için görmek istemeyenler çoğunlukta. Büyü bozulur yoksa. Kısa vadeli düşünce yapımızın tipik bir örneği.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emin olun sorun Anayasa değil. Sorun anayasayı ya da yasaları uygulamamak.

      Sil
    2. Hocam yüzyıllardır beri peşinde koştumuz aslında ulaşılması mümkün olmayan bir sistem "hukukun üstünlüğü , bağımsız yargı". Bu asla ve asla mümkün olmayacaktır çünkü hukuk kurallarını oluşturan da uygulayan da İNSANDIR. İnsanın duyguları, siyasi görüşü, düşünceleri vs.. kendine özgüdür ve bunu asla bir insandan soyutlayamazsınız. Hakim de bir insandır savcı da yasa koyucu da. Dolayısıyla böyle bir süreçte yargı asla ve asla bağımsız olamaz. Hukukun büyük bir bölümü yoruma dayalı olduğu için objektif hukuk kuralları yoruma dayalı hukuksal normlarda sağlanamaz. Örneğin bir yargıca göre Twitter kapatılması kişisel özgürlüğün sınırlanmasıdır başka yargıca göre bu bir özgürlük değildir ve ülkeye işlenen bir suç vardır kapatılmalıdır. Kapatılmasından dolayı twitter ' a giremeyenin hakkı engellenmekte ancak bu site üzerinden saldırıya uğrayan kişinin hakları açıkta kalmakta peki hangisi doğru? Burada mutlak hukuk aranırsa bulmak çok güç burada toplumun çıkarları eğer birey çıkarlarının üstündeyse o kural uygulanmalıdır ancak bu kural aşırıya kaçılmadan uygulanmalıdır. Bana göre twitter yada youtubenin kapatılması bizim hayatımızı felç etmez ancak eğer ülkeye saldırıların önü alınmazsa o zaman toplumsal hayat felç olabilir bu dengeyi iyi korumak lazım

      Sil
  8. Mahfi Hocam, How Asia Works diye bir kitap yayimlandi. Tavsiye ederim oldukca yararli bir kitap. Catch-up zamaninda crony capitalism pek zararli olmayabilir mi diye insan soruyor ki 97 krizi oncesi durum artik genel bir kabul. Kitaptaki orneklere bakinca Endonezya, Malezya, Tayland ile Guney Kore, Tayvan, Singapur farkli case'ler sunuyorlar. O nedenle bolgesel krizin bolge olarak adlandirip "labelling" yapmadan once galiba vakalari ayri ayri incelemek daha dogru ki siz Endonezya'ya deginmissiniz. Ancak okuyucu direkt olarak kisa yol yaratip sorgulamadan causal relationship kurmaya gidebilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet doğrudur farklı yaklaşımlar ve deneyimler var. Ama yine de bu ülkeler konusunda dikkatli olmakta yarar var. Demokrasi ve insan hakları ne düzeyde ona bakmak gerekir. Ekonomik büyüme tek amaç değil.

      Sil
    2. Katiliyorum Hocam haklisiniz. Ekonomik buyume tek amac degildir ve de olmamalidir. Katilamadigim daha dogrusu "reservation" koydugum nokta herhangi bir "sequence" olup olmadigidir. Daha duzen kurulamadan Afrika'daki gibi demokratik reformlari ve Berg Raporu gibi DB, IMF tarafindan formule edilen iktisadi politikalar yerel dinamiklerle birlesince ve de Asya "catch-up" yolunda iken "favourable conditions" yok iken hala stabil olmayan ve kalkinmaktan bir turlu nasibini alamayan bir bolge olarak karsimizda kalirken; Asya'da crony capitalism en azindan catch-up icin faydali olmus ve de otoriter rejimler ile de duzen saglanip ornek olarak Singapur'daki "nany State" bir sekilde vatandasa temel kamu hizmetlerini sunabiliyorsa once hangisi geliyor, crony capitalism hangi iktisadi-politik-sosyal kosullarda toplumun refahi icin faydali olabilir diye de dusunduruyor Asya'daki belli tecrubeler. Kisaca crony capitalism esittir yolsuzluk, fakirlik, gelir adaletsizligi, vb. demek oldukca "reductionist" olacaktir.

      Sil
    3. Sayın Kerem Bey, umarım beni yanlış anlamazsınız. Ama neyce konuşuyorsunuz? Neyi göstermeye çalışıyorsunuz? Kullandığınız ingilizce sözcüklerinin yerine Türkçe koyamıyor musunuz? Yanına parantez açıp yine ingilizcesini yazabilirsiniz. Tabi amacınız anlaşılmaksa. Türkçe bu hale gelecekse, sizin istediğiniz düzen geldiğinde, bırakın kalsın Ahbap Çavuş Kapitalizmi:)

      Sil
  9. bir Amerikalı ile bir Türk aynı telefonu kullanıyor ama tartıştığımız konular aramızda çağ farkı olduğunu gösteriyor. biz, Soma katliamı dolayısıyla çarpık kapitalizmden yakınırken, Amerikalı "kapitalizmden uzaklaştık" endişesi taşıyor. 2008-09 krizinde normalde batması gereken ancak vergi mükelleflerinin parasıyla devletin kurtardığı büyük şirketler hala rahatsızlık kaynağı. bizler sosyal-sorumlu devlet anlayışıyla işletmelerde insani çalışma koşullarının getirilmesi gerektiğini bas bas bağırırken, Amerika ve hatta Avrupa'da "nüfus yaşlanıyor, bu kadar sosyal devlet fazla, devlet ileride bunun mali yükünü kaldıramaz" tartışmaları yoğun bir şekilde yapılıyor. "çağ farkı" sadece ekonomik konularda değil, hayatımızın her alanında kendisini belli ediyor.

    YanıtlaSil
  10. Sosyalist düşüncedeki bir çok insan; kapitalist sisteme eleştirilerini yaparken ahbap-cavus kapitalizmi üzerinden yapıyorlar. Oysa bir sistem diğer sistemlerle karsilastirmali eleştirisi yapilirken onun teorik modeli üzerinden yapilmalidir. Eğer bugünkü serbest piyasa ekonomisini elestiri-analizini yapacaksak bugün var olan ile olması gereken arasında bağ kurarak yapilmasi gerekir. Bu acidan bakildiginda kapitalizm kotu değil fakat ahbap-cavus kapitalizmi kötü denilebilir. Kapitalizmin uygulamadaki en önemli dayanagi olan denetleyici ve düzenleyici kurumların bagimsiz etkin ve verimli calismasi olacagi aşikar bir durumdur. Aksi takdirde ne kadar ileri bir kapitalist düzen olsa da Amerika daki gibi kapitalizmi regulasyonlarindan arindirmak büyük sorunlara yol acacaktir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet sanırım en önemli meselelerden birisi bu. Marks'ın dönemindeki kapitalizm ile bugünkü arasında ciddi fark var. Bugünkü kapitalizme ilişkin eleştiriler için Piketty'nin Le Capital'ini okumakta yarar var.

      Sil
  11. Olayın olduğu gün tüm yönetim kurulunun göz altına alınması gerekmez miydi ? Delilleri karartmadıklarını kim söyleyebilir şimdi ? Böyle yargı süreci olur mu ? Yargıyı da ele geçiren kapitalist bir sistem.

    Kapitalizmin bir nokta da şiştiği yer.Yakın bir zamanda patlayacak bir sistemin sinyalleri bunlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte ahbap çavuş kapitalizminin öne çıktığı yer tam da burası.

      Sil
  12. Yazı için teşekkür ederim Sayın Hocam .. Çözüm HUKUK ' da deyince hayal kırıklığına uğruyoruz ..Ülkemizde son zamanlarda hukuk alanında yaşananları gördükce ümitsizliğim artıyor .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki ama hukuku yerli yerine oturtamadığımız sürece buna benzer olayları yaşamaya devam edeceğiz ne yazık ki.

      Sil
  13. Hocam her zaman ki kibarlığınızdan bu sisteme çirkinliğine oranla sevimli bir deyim koymuşsunuz. Ben olsam "yiyici iktidar, rüşvetçi patron " gibi bir ad koyardım. Not : Bürokrat da bu sistemde ama onu da siyasetçi atıyor. Asıl rüşvet yiyen iktidardaki siyasetçi yani.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah ama adını ben koymadım. İngilizcedeki crony capitalism'i Türkçeye böyle çevirmişler ben de kullandım. Crony arkadaşlık demek. Eş Dost Kapitalizmi diye de çevirmek mümkün ama ahbap çavuş kapitalizmi deyimi yerleşmiş olduğu için onu kullanmayı tercih ettim.

      Sil
  14. Hâlâ, ahbap ve çavuş olmayı tercih etmedim. Tercih ettiğimde el-etek öpmeliyim. Oysa fakir ama onurlu genç psikozuyla, aklımın anlamlandıramadığı yaşam döngümde, her yerimden kanların fışkırmasını seyrederken... umut değil belki olsa olsa ahmaklık sayılacak cinsten, ellerimi bir şey istemiyor gibi gözüktürmeme rağmen gelecekteki cehennemine çağıyorum insanlığı. Bu millet her ne şey adına olursa olsun çıkartmadığı sesin cezasını hep cehennemi yaşayarak çekmiş ve hala ayıkamamış. Aklının cezasını bedeniyle ödermiş. Spiral hayat işte ...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ahbap çavuş olmak iyi bir şey değil. Her şeyin bir karşılığı var. Bazen o karşılıklar ödenemeyecek bedellere kadar yükselebiliyor.

      Sil
  15. Bir ses ; ....sıradaki, sen evet sen adalet arayan.
    Ben- Bana mı dediniz ?
    Ses- Sana demedim, öndekine dedim. Hişt(hoşt) adalet arayan.

    Oysa yolda yürürken kendi halinde giden bir köpeğe "hoşt" demen, cümle mükevvinatın tüm adaletini bozman için yeterli bir avaz.

    Zamanı geri çeviremeyeceğine göre. ADALET istemen ve araman, boş, beyhude ve anlamsızdır. Mahkeme memurları isabetli bir karar verse dahi o adalet değil ancak zulmün telafisi mahiyetindedir, artık.

    YanıtlaSil
  16. İkide bir zeki olduğunu düşünen sosyalistler karşımıza çıkmazsa olmaz. Her ölümden sonra çıkıp kapitalizm dersleri vermeleri tam bir fıkra. Bakın size bir-iki önerim olacak 1- ideolojilerinizden kurtulun. ideolojiler katıdır ve dünyayı tam anlamıyla kavrayamaz. Ayrıca komplekssiz düşünmenizi engeller. Düşünelim; Sosyalist-komünist ülkelerin insanlara verdiği değer ortada. Sovyet deneyimi ortada. Liberal- Kapitalist ruh herşeye rağmen yaygın ve baskın. Nasıl ve neden? sorularını sık sık sormak lazım. Bakın anti-kapitalist olduğunu düşünen marksist-leninist-sosyalist-komünist-troçkist-stalinist...vs kardeşler kapitalizm esaslı bir eleştirisini yapmak istiyorsanız 2- kapitalizmin materyallerini, söylemini kullanmaktan vazgeçin. Bir de kokuşmuş perspektiflerinizi yenileyin çünkü kapitalizm kendini sizden hızlı yeniliyor. Kapitalizmin 1900' lerdeki haliyle şimdiki halinin aynı olduğunu düşünüyorsanız fena halde yanılıyorsunuz. Marks'ın çok önemli tespitleri vardı ama kapitalizmin nereye varacağını tam anlamıyla kavrayamadı nitekim sanayileşmiş ülkeler proloter devrimlerle sarsılmıyor. Kapitalist ülkelerde işçiler her geçen gün yeni haklar kazanıyor. 1800 lerin İngilteresinde fabrika bacasını temizlemek için işçi sarkıtılıyordu bacadan içeri şimdi bu mümkün mü? Ha Türkiyedeki sistem Mahfi hocamında belirttiği üzere kapitalizmin biraz eski versiyonu. Dolayısıyla sizin eleştirileriniz Türkiyeye uyar Gelişmiş ülkelere uymaz.

    YanıtlaSil
  17. Sorunlar yumağına dönmüş bu ülkede cidden bunaldık hocam sizce bizi feraha kavuşturacak ışık çokmu uzakta, yoksa edisonun büyük keşfi ampulün bulunduğu yıl olan 1873 lerde kalan zihniyet devammı edecek, saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Işık çok yakında görünmüyor ne yazık ki.

      Sil
  18. ahbapların ve çavuşların düzenini değiştirmek isteyen güç sahiplerinin yeni ahbap çavuş ilişkileri yaratmak istedikleri düşüncesi bende umutsuzluktan başka bir his uyandırmamakta. her tarafta başka başka fikirlerin uçuştuğu karmakarışık bir dünyada ne düşünmek lazım, hangi tür eylemlere geçmek lazım bilemiyorum. yaşamı savunan düşünceleri dile getirmek kendi başına değişim yaratabilecek bir güç müdür ondan da emin değilim Mahfi Bey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Zor bir durumdayız. Ve bu uzun süredir böyle.

      Sil
  19. Bence hocam,İttihat Terakkiden başlayan ve günümüze kadar gelen, Müslüman-Türk iş adamı oluşturma kaygısının yanlış anlaşılmasından kaynaklı birazda bu yaşananlar.Eğer gerçekten amaç Türk iş adamları yetiştirme olsaydı bu kadar çarpıklık yaşanmayabilirdi. Gelen iktidarlar belki de içlerini rahatlatıyorlar 'daha ne istiyorsunuz iş adamı yetiştiriyoruz' diye.
    Halbuki amacın iktidar yanlısı iş adamı değilde, sadece işine yoğunlaşmış Türk iş adamı yetiştirme olması gerekirdi diye düşünüyorum. Böyle olunca verilen tavizler havada uçuşuyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediklerinizde doğru taraflar var tabii. Türkiye, bir burjuvazi yetiştiremedi. Daha doğrusu bir sanayi ve ticaret burjuvazisi olmadı Türkiye'nin. Var sandığımız burjuvazi esnaf burjuvazisi idi. Dolayısıyla her zaman iktidarın yanı başında yer aldı. Onlar iktidarı iktidarlar da onları kullandı.

      Sil
  20. Mahfi Hocam:

    Asya Krizi'nin yaşandığı günlerde "Crony capitalism" kavramı altında, İngilizce gazetelerde okuduğum yazılarla tanıştım ahbap çavuş kapitalizmi kavramıyla. Asya'da olup bitenleri okudukça, benzer ilişkilerin Türkiye'de de olduğunu da bilerek "bizde de benzer bir düzen var" demiştim. Hatta, Susurluk kazasının hararetle tartışıldığı günlerle Asya Krizi üst üste binmişti. Asya için bedeli bir ekonomik kriz oldu ve hatta ölümlü iş kazaları da belki olmuştur. Anımsayamıyorum şu an. Fakat, bu kazadaki acı ve üzüntüyle beraber bir sistem sorgulaması da yazınız da ortaya koyduğunuz gibi büyük bir tartışma gerektiriyor. Kapitalizm mi ahlaki çöküşü beraberinde getiriyor, yoksa ahlaki zafiyet midir kapitalizmi çökertebilecek bir güç? Ahlakın bittiği yerde, hangi düzen olursa olsun çöker. Yapılan bilimsel nitelikli analizler anlamını yitirir. Bilimsel çalışmalarda, ahlak erozyonunun da bir değişken olarak yer alması gerekir. Ancak, ölçülebilmesi mümkün olmayan bir değişken olacağı için denkleme girmesi mümkün de değil.

    İçimizdeki acı ölümlere. Diğer bir acı da ülkenin geleceğine. Umut taşıyamıyorum maalesef: http://ardatunca.blogspot.com.tr/2014/05/somada-aydnlanmak.html

    Türkiye'de, toplumsal travmalarımız nedeniyle, gördüğüm ahlaksızlığın geldiği nokta nedeniyle bu kadar uzun süre bu denli üzüntülü bir süreç yaşamamıştım.

    Saygılarımla,

    Arda Tunca

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok doğru bir analiz. Ahlaki zaafiyet sadece kapitalizmi değil sosyalizmi de çökertecek kadar önemli bir zaafiyet.

      Sil
  21. Sistemin sorunlarını gidermek için öncelikle sistemi oluşturan insanın sorunlarını gidermek gerekmez mi? Tüketim hırsı kamçılanan insanın daha fazla tüketmek için başkasının hakkına göz dikmemesini sağlayacak ahlak yapısını yerleştirmeye çalışmak sorunların çözümü için bir başlangıç olabilir.Kişilerde ahlak ve vicdanı muteber kılabilirsek, geçer akçe olarak akçeyi değil de yüksek ahlakı yerleştirebilirsek "ben yaşayım sen öl" düşüncesinin de önüne geçmiş olabiliriz belki.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belki bir anlamda doğru ama bizdeki tüketim hırsı gelişmiş kapitalist ülkelerden yüksek değil. Onlar nasıl önlüyor bu işleri? Protestan ahlakı mıdır onları daha disiplinli ve daha ahlaklı tutan?

      Sil
    2. Tam da 'ulusların düşüşü'nde yazarların din olgusunu çürüttüğü bölümü okumuştum bugün
      En büyük sorunumuz zaten gelenekselleşmemiş kurumlarımızın son yıllarda iyice çürümeye başlaması.

      Sil
  22. Türkiye pastası olması gereken kadar ya da talebi karşılayacak kadar büyümüyor, ve belki de bu yüzden pastadan daha fazla pay kapma telaşında olanlar kanunları,ahlaki değerleri bir kenara bırakıyor. Pasta insanlara küçük gözüktükçe kavga büyüyor. Olan kaderi elinde olmayanlara oluyor.
    Ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımıza fırsat eşitliği yaratmadıkça, üreterek,çalışarak, ihraç ederek bu pastayı büyütmedikçe bu kavga bitmez.
    Bilmiyorum, adı ne olursa olsun şu anki Türkiye Makinasının gelebileceği en üst nokta belki de burası. Hem yazılımını güncellememiz gerekiyor, hem de motorunu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında sürekli yazılımı yeniliyoruz gibi görünüyor. Sanırım konu yazılımda ya da motorda değil. Kullanıcıların eğitimini yenilemek gerekiyor olabilir.

      Sil
  23. hocam biz sizin ahpab çavuş düzeni dediğiniz düzene feodalizm, saltanat, diyoruz. biz bu toplumu bu ahpab çavuşlardan kurtarmak için CUMHURİYETİ kurduk. sırf o ihaleler, o işler o ahpablardan çavuşlardan alınsın da milletin eline geçsin diye.

    YanıtlaSil
  24. Su anda Primitif akumilasyon yapiliyor. Hem de cumhuriyet tarihinde hic yapilmadigi kadar.
    Saygilar

    YanıtlaSil
  25. Hocam, bloğunuzu ilgiyle takip ediyorum. Teşekkürler. Ben de sizden esinle Ahbap Çavuş Baroculuğunu yazdım, AHBAP ÇAVUŞ BAROCULUĞU
    Avukatlık Kanunu, baronun genel kurul, yönetim kurulu, disiplin kurulu, denetleme kurulu gibi organlar aracılığıyla yönetilmesini düzenlemiştir. Tüm avukatların genel kurula katılma hakkı vardır ve genel kurulda yapılan seçimlerle yukarıdaki organlar oluşturulmaktadır.

    Türkiye halkının/avukatlarının, "hazırcı/kestirmeci" özelliğini farkında olan büyükşehir barocuları, kanuni düzenlemeden sapmış, oy pusulasına tüm adayların adını yazmak yerine GRUP LİSTELERİ oluşturulmuşlardır. Avukatlar da bu sapkınlığı benimsemiş, kanuni haklarını kullanmak yerine, elllerine tutuşturulan listeleri sorgulamaksınız sandığa atmışlardır.

    Baroyu kendileri yönünden kale gibi gören bu barocular, kaleye "düşmanlarını" almamak için çeşitli usuller geliştirmişlerdir. En yaygın usul, "bizim gruptan" olmayan avukatın baro yönetiminde veya ihtiyari oluşturulan kurullarında yer almasının engellenmesi, bir baro rantı yaratılarak bu rantın, "bizim gruptan" olan avukatlara aktarılmasıdır.

    Türkiye Barolar Birliği tarafından üye atanan Bilgi Edinme Değerlendirme Kurulu, Türk Akreditasyon Kurulu, Reklam Kurulu gibi kurullara avukat atanırken bu konuda duyuru yapılmamakta, avukatların aday olmasına izin verilmemekte, liyakate dikkat edilmeksizin, "bizim gruptan" bir avukat atanmaktadır.
    Barolarca üye atanan tüketici hakem heyeti, hal hakem heyeti gibi heyetlere de avukat atanırken bu konuda duyuru yapılmamakta, avukatların aday olmasına izin verilmemekte, liyakate dikkat edilmeksizin, "bizim gruptan" bir avukat atanmaktadır.
    TBB ve Baroların ihtiyari kurul, komisyon, merkez vs'lerinin çoğu zaman başkanları, bazen tüm üyeleri bizim gruptan" seçilmektedir.
    "Bizim gruptan" avukatlar da bunu büyük bir şükranla kabul etmektedir. Mümkün mertebe kendisini atayana itaat etmekte, bazen tapmakta, TBB veya baro başkanına sorgulanmaz, her söylediği, her yaptığı savunulan tanrı muamelesi yapmaktadır. Acıktığında tanrısını yemekten ise çekinmemektedir.

    TBB ve baroların liyakatle bağını kesip, "bizim grupla" iş tutma isteği, ahbap çavuş kapitalizmi benzeri bir sürecin barolarda yaşanmasına yol açmıştır....

    DEVAMI İÇİN TIKLAYINIZ, http://kvuraldogan.blogspot.com/2018/10/ahbap-cavus-baroculugu.html

    YanıtlaSil
  26. fındıkları el ile kırıp içini paketleyen köylülere şehirli gelmiş bu böle olmaz demiş fındık kırma makinası satmış. köylüler sevinmiş fındıkları atmışlar makinaya ama aşağıdan kırık fındıklar dökülmüş. bizim yargı teşkilatına izin versen memurları siyasetçileri prfları yargıla desen fındıklar kırılır. türkiye yargının ıslahı ile işe başlamalı bence. yani önce fındık kırma makinasının imalatı yapılmalı sonra çalıştırılmalı. ben size şunu sölim kısaca. bugünkü düzende türk mahkeme kararları geçersizdir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı