Kafa Karışıklıkları İçin Rehber
Tüketmeden üretim
olmaz
Bir yerde üretim yapılması için bir tüketim talebi olması
gerekir. Eğer bir ülkede çoğunluğun dini inançlarına göre domuz yenmesi günah
olduğu için domuz etine talep yoksa ve o ülke domuz eti ihracatı da
yapamayacaksa orada domuz üretmenin hiçbir anlamı olmaz. Yani bir yerde tüketim
için talep olmalıdır ki orada üretim de olsun. Tüketim ile üretim bir
madalyonun iki yüzü gibidir.
Üretimi artırmadan
büyüme olmaz
Bir ekonomi üretimini artırarak büyür. Sağlıklı olanı budur.
Bir de ithal ederek büyüyen ekonomiler vardır. Onlar bir süre sonra ithalat
yapacak kadar döviz bulamazsa büyüyemez, küçülmeye başlar.
Yatırım yapmadan
üretim artmaz
Ekonominin büyümesi demek yeni üretim kapasitelerinin (yeni
fabrikalar, yeni atölyeler, yeni işyerleri vb) yapılması ve bu yolla üretimin
artırılması gerekir. Eğer bir ekonomide gömlek tüketimi yüksekse o zaman gömlek
üretimini artırmak para kazanmak için akıllıca bir yoldur. Gömlek üretimini
artırabilmek için yeni üretim tesisleri kurmak gerekir. Yani yeni yatırımlar
yapılması yoluna gidilir.
Tasarruf olmadan
yatırım olmaz
Yatırım yapmak için sermaye gerekir. Sermayenin bir bölümü
özkaynak ile karşılansa bile bir bölümü borçlanarak karşılanır. Borçlanmanın
kaynağı ülkenin yaptığı tasarruflardır. Eğer yatırımların miktarı
tasarruflardan fazlaysa o zaman dışarıdaki tasarruflardan borçlanma yoluna
gidilir. Yani tasarruf ithal edilir.
Faiz, tüketimin,
tasarrufun, üretimin ve yatırımın belirleyicilerinden biridir
Tasarruf yapılması için enflasyonun üzerinde faiz elde
ediliyor olması gerekir. Kimse kimseye biriktirdiği parayı bedavaya
kullandırmaz. Enflasyonun üzerinde bir faiz varsa insanlar tüketimini kısar
tasarrufunu artırır. Üretimde kullanılacak borçlanmanın veya yatırım yapmak
için kullanılacak sermaye için alınacak kredinin faizi ne kadar düşükse bu
kullanımlar o kadar artar. Üretimi veya yatırımı arttırmanın sonunda elde
edilecek getiri, bunları yapmakta kullanılacak kredinin faizinden yüksek
olmalıdır ki bu işlere girişilsin. Faiz ne kadar düşük olursa getiri o kadar
artacağı için düşük faiz yatırımı ve üretimi arttırır.
Buraya kadar anlattıklarımızı
bir toparlayalım
Üretimin artmasını dolayısıyla ekonominin büyümesini
sağlayacak yatırımlara kaynak oluşturan tasarrufları arttırmanın yolu,
insanları tüketimden vazgeçirecek yükseklikte faizi vermekten geçiyor.
Tasarrufları kullanan yatırımları artırmak için ise faizi düşürmek gerekiyor.
Bugünkü tartışmaların
nedeni
Günümüzde yaşanan faiz tartışmalarına taraf olanlar baktıkları taraftan konuya yaklaşıyorlar. Yatırımların artmasını ve dolayısıyla
büyümenin hızlanmasını isteyenler faizlerin düşürülmesini ve yatırımlara bu
yolla destek olunmasını istiyor.
Cari açığın artmaması, kurların denetim altında kalabilmesi
için yabancı kaynak girişinin devam etmesi gerektiğini söyleyenler faizlerin
hızlı düşürülmesinin yanlış olacağını öne sürüyorlar. Faizin düşürülmesi
gerektiğini savunanlar, mevcut enflasyonun maliyet enflasyonu olduğunu ve
maliyetlerin bir unsuru olan faizlerin düşürülmesinin enflasyonun düşmesine
yardımcı olacağını vurguluyorlar. Faizlerin hızlı düşürülmemesi gerektiği
kanısında olanlar, hızlı düşüşün tüketimi arttırarak talep enflasyonuna yol
açacağını ayrıca bu adımın tasarrufları daha da düşürerek dış finansmana daha
çok bağımlı kalacağımızı anlatıyorlar.
Merkez Bankası ne
yapsın?
Demek ki faiz öyle bir düzeyde olacak ki hem tasarruf
sahibini hem de yatırımcıyı tatmin edecek, aynı zamanda da faizden beklenen
diğer işlevler olan enflasyon ve kurların denetim altında kalmasını sağlayacak.
Merkez Bankası bu kadar farklı istek ve ihtiyaçları aynı anda çözmeye
çalışıyor. Herkesi tatmin etmeye çalışmak kimseyi tatmin etmiyor. Aynı zamanda
da enflasyonla mücadeleyi ve kurları denetim altında tutmayı zorlaştırıyor.
Kafa karışıklıkları
giderilebilir mi?
Herkesi tatmin etmeye ve bir yandan da enflasyonu ve kurları
tutmaya imkan olmadığına göre ne yapmak gerekir? Bir mucize olmazsa bir taşla
üç kuşu aynı anda vuramazsınız. Bunu ekonomi politikasına uyarlarsak karşımıza
şu önerme çıkar: “Amacın neyse onu belirle ve elindeki araçlarla onu yakalamaya
çalış.”
Merkez Bankası’nın amacı kendi yasasındaki hükme göre fiyat
istikrarını sağlamak yani enflasyonu düşük tutmak. Buna karşılık enflasyonu
yükselten tehditler var: Yüksek talep ve dolayısıyla yüksek tüketim, düşük
tasarruf, kurlarda yükseliş yönündeki oynaklık. Bu tehditleri önlemek için
Merkez Bankası’nın kullanabileceği en etkin araç faiz politikası.
Merkez Bankası, faiz politikası aracılığıyla tüketimi kısıp tasarrufları arttırırsa enflasyonu ve kurları dolayısıyla da cari açığı denetim altına alabiliyor. Bu durumda faizler yüksek kaldığı için yatırımlar fazla artmıyor ve büyüme düşüyor.
Kafanız daha da mı karıştı? Ekonomi politikasını uygularken
öyle bir önlem alacaksınız ki herkesin en iyi ikinci seçeneğini hayata geçirmiş
olacaksınız. Kolay bir iş değil. Ekonomi politikasını tanımlarken bilim ile
sanatın bir karışımıdır diye tanımlamamızın nedeni de bu zaten.
Üstad gerçekten harika bir çalışma olmuş elinize sağlık.Aslında temelinde bu kadar basit olan bu sarmalı, kurum sınavlarına hazırlandığımız çeşitli kaynaklardan ve bir o kadar da karışık grafik ve şemalardan ne yazık ki anlayamıyoruz. Dediğiniz gibi temelde işin özü; konuya ne taraftan baktığınızdır..
YanıtlaSilHocam yine güzel bir yazi elinize saglik. Hocam sizden bir ricam olacak acaba Türkiye nin diş ticaret yapisini hedefleri ve diş ticaret politikasıni etraflica değerlendiren guncel makale veya makaleler önerebilir misiniz. Hatta sizin yazilarinizdan olursa onerebileceğiniz bu konuyla ilişkili varsa cevap verirseniz müteşekkir olurum. Saygilar...
YanıtlaSilTeşekkür edetim. Dışticaret yazısı yazacağım.
SilHocam elinize saglik. Kafa karışıklıklarini giderdi mi bilmiyorum ama ortaya koydugunuz durum bir kısır döngü, neredeyse bir paradoks oldu. Icinden nasıl çıkacağız? Yetersiz ozkaynak ile uretim yapmaya calisan ve bankalar olmadan hayatini devam ettiremeyen bir uretim kesimimiz var. Bu paradoksu devlet ve dogru teşvikler cozer mi acaba?
YanıtlaSilSaygilarimla
Teşekkürler.
SilAslında sistem çalışıyor ama o kadar karışan var ki düzgün çalışamıyor. Devlet teşvikleri ise teşvik etmemek için yapılmış gibi. Onun için bu işi devlet çözebilir mi emin değilim.
Hocam öncelikle elinize sağlık. Ben Başbakan'ın sırf maliyet enflasyonu var düşüncesiyle faizleri düşürün dediğini sanmıyorum. Tamamen popülist bir yaklaşım ve ekonomi bilgisi olmayan insanların gözlerini boyamak için yapılmış bir söylem içerisinde. Benim tahminime göre Başbakan'ın kendisi de şu an faizlerin 5 puan aşağı inmemesi gerektiğinin farkında ama bunu dile getir(e)miyor ve popülist davranıyor. Erdem Başçı'da bu oyunun içerisinde ve Başbakan onu piyon olarak kullanıyor. Bu sayede Başbakan kendini halkın önünde sevimli bir hale sokup ''İşte görüyorsunuz ben faizleri düşür diyorum ama düşürülmüyor'' imajı vermeye çalışılıyor. Doğru ya da yanlış olabilir ama benim görüşüm bu yönd
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilDediğiniz doğru diyelim. Bu durumda Başbakan halkın gözünde "sözünü emrindeki adamlara geçiremeyen bir yönetici" konumuna düşmüş olmaz mı?
Başbakan Merkez Bankası'nın siyasetten bağımsız olduğu izlenimini vermek istiyor. Böyle sahte atışmalar içerisine girerek demokratik bir ortam varmış izlenimi vermeye çalışıyorlar bence. Erdoğan'ın dediğini yapmayan yöneticinin yaşama şansı var mı bu ülkede sizce hocam ? Ayrıca Erdoğan'ın ''sözünü emrindeki adamlara geçiremeyen bir yönetici'' konumuna düşmek gibi bir çekincesi olacağını sanmıyorum. Öyle olmadığını tapelerden gördük zaten. Bir telefonla her şey halloluyor. Bilemiyorum belkide ben çok karamsarım ama düşüncem bu şekilde. Güvenim kalmadı ülkedeki hiçbir kuruma.
SilHocam, "Dediğiniz doğru diyelim. Bu durumda Başbakan halkın gözünde "sözünü emrindeki adamlara geçiremeyen bir yönetici" konumuna düşmüş olmaz mı? " demişsiniz. Aslında haklısınız, bu Başbakan açısından eksi hanesine yazılacak bir unsur.
SilAma diğer yandan; sıcak para eroinmanı haline gelmiş ülke ekonomisi için her haliarda, er ya da geç yıkıcı bir krizin kaçınılmazlığını artık o da idrak etmiş olamaz mı ? Bu durumda elinde "Ben demiştim. Benim dediğimi yapmalıydınız" kartının bulunmasını istiyor diye düşünüyorum (MB'nın zaten söylediği gibi bir faiz indirimi yapmayacağını bilerek).
2013 Mayıs'ında FED'in parasal sıkılaştırma kararı ve ardından başlayan Gezi protestolarında, daha ilk günlerinden durup durduk yere Faiz lobisini suçlaması da benzer bir hazırlık gibi geliyor bana. Böyle yıkıcı bir kriz gerçekleştiğinde bu kart BB'nı, kendi seçmeni nazarında, bu işin sorumluluğundan tamamen arındarabilir mi? Tabii ki hayır. Ama yine de özellikle son 1 yılın gelişmelerine baktığımda, bu mazaretin ciddi oranda da alıcısının olabileceğini düşünüyorum. Sonuçta kriz kaçınılmaz ise, elinde hiç mazeret olmamasından daha iyidir.
Hocam elinize sağlık çok güzel bir yazi;günümüze baktigimizda ne zaman ihracat yükselse ithalatta yükselir 1960-70 g.Kore yerli üretime dayali sanayi stratejisi benimserken biz ithal ikameci politikalar benimsedik şahsi kanaatim bunun etkilerini Od.Denge de hala hissediyoruz ancak size sormak istediğim Turkiyenin kalkinma planlarına baktigimzda katma değer yuksek alanlarda üretim yapmak yaziyor bu 1.siniftaki bir ekonomi öğrencisinin dahi verebileceği bir cevap lakin katma değeri yuksek alanlarda üretim yapmak için emeğin verimliliğinin arttirilmasi akabinde arge ve sermayenin verimliliğinin arttirilmasi gerekmez mi mevcut eğitim sistemimizde sizce bu mümkün mu ve 2023 de ilk on ekonomi hedefi mevcut koşullar altında gerçekçi mi yoksa revize edilmesi gerekir mi?ikinci sorum bazi çevreler uzun vadede dolarin uluslararası rezerv para özelliğini yitireceğini düşünüyor bu görüşe katilirmisiniz katilirsaniz gerçekleşmesi için zaman ongorunuz var mi Saygilarimla ve bize yazilariniza yorum yapma sansi verdiginiz ve yapilan yorumlara cevap verdiğiniz içinde ayrica teşekkürler
YanıtlaSilKore'nin uyguladığı yerli üretime dayalı sanayi stratejisi ile bizim zamanında uyguladığımız ithal ikameci sanayi stratejisi arasında görünürde pek bir fark yok. Ama biz kuralları doğru koysak da uygulamayı doğru yapmadığımız için onlarla aynı hedefe varamıyoruz. Sorunumuz bu. Biz kuralları koyuyoruz ve uygulamayı başkası yapacak sanııyoruz.
SilEğitim kalitesini yükseltmeden, eğitimi yeniden bilimsel bir çerçeveye oturtmadan işgücü verimliliğini de teknolojiye ulaşımı da arttıramayız. 2023 hedeflerinin gerçekçi olduğunu ya da en azından yaptıklarımızla hedeflerimizin aynı doğrultuda olduğunu düşünmüyorum.
Doların uluslararası rezerv niteliğini kaybedeceğini düşünsek bile bunun oldukça zaman alacağını sanıyorum.
Teşekkürler.
YanıtlaSilHocam Merkez Banksaı'nın görevi sizin de dediğiniz gibi fiyat istikrarını sağlamak: Hükümetin isteği ise faiz indirimi bu durumda MB faiz indirimine gitmesi yanlış olmaz mı? MB'nın şuanki politikasına devam etmesi gerekmiyor mu? Faizleri uzun dönemde başka yöntemlerle indirilemez mi?
Saygılarımla,
Evet ama MB önümüzdeki aylarda enflasyonun ineceğini tahmin ediyor bu durumda yaptığı faiz indirimi doğru. Ne var ki bunu siyasetçinin istediği gibi 5 puan indirim biçiminde yaparsa işler karışır o zaman enflasyondaki iniş de tersine dönebilir.
Siloh be nihayet anladım! faiz her derde deva bir araç değilmiş....bir ilaç düşünün, hem romatizmayı,hem kanseri hem ülseri iyileştiriyor...merkez bankası da elinde 80 çeşit ilaç olan bir hastane değilmiş demekki
YanıtlaSilÇok hoş.
SilHocam cok net ve anlasilir bir aciklama yapmissiniz. Kimin neyi ne icin istedigini umarim anlamasi gerekenler anlar. Tesekkur ederiz.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilMahfi Bey yine çok güzel bir yazı emeğinize sağlık.
YanıtlaSilSayın Ege Cansen'in Sözcü gazetesindeki bir makalesinden bir bölümü paylaşmak isterim;
FED başkanlarından Greenspan’e “geri kalmış ülkeler niçin geri kalıyor?” diye bir soru sorulmuştu. O da, bunun iki
sebebi vardır. Birincisi “sub-optimization”, ikincisi “kötü muhasebe”dir cevabını vermişti. Sub-optimization, “bir sistemin (mesela bir havalimanının) maksimum verimle ulaşmasına, onu oluşturan parçaların verimlerini tek-tek maksimize etmeye çalışmak engeldir” demektir. Yani sistemin bütünsel veriminin maksimize olması için, onu meydana getiren parçaların bazılarının “düşük verimde” çalışması gerekir."
Hocam Merhaba,
YanıtlaSilBir ekonominin büyümesi için üretim üretimin gerçekleşmesi için tüketim gerekli demişsiniz. Türk Halkının tüketim konusunda pek probleminin bulunduğunu düşünmüyorum ancak kazanç ve tasarruflar düşük bu yüzdende borçla tüketiyoruz diye düşünüyorum. Böyle midir? Bir diğer konu her ekonomist katma değeri yüksek ürünler üretmekten bahsediyor ancak bunu nasıl yapabileceğimizi kimse anlatmıyor. Birilerinin aklına bir iş yapmak geldiğinde ya tarımsal üretim ya cafe restaurant gibi yerler açmak geliyor. Katma değeri yüksek ürünler nelerdir? Üretimi nasıl finanse edilir? Çok merak ediyorum.
Son olarak, devlet ve özel sektör dış borçları ile ilgili bir kaynağa ihtiyacım var tavsiye edebileceğiniz bir kaynak var mıdır?
Yazınız için teşekkürler,
Evet bir ölçüde böyledir. Yani tüketimdeki artış önemli ölçüde borçlanarak sağlandı.
SilKatma değeri yüksek ürünlerin en tipik örneği son çıkan google gözlüğüdür. Sanırım 85 dolara mal ediliyor ama 1500 dolara satılıyormuş.
Dış borçlarla ilgili son kitaplar hangisidir bilmiyorum. Veri ihtiyacınızı hazine müsteşarlığı ve tcmb sitesinden karşılayabilirsniz.
Mahfi Bey, verdiğiniz örnekten yola çıkarak, ülke bazında düşündüğümüzde, o 85 dolar maliyette ülke içinde tamamı yerli girdilerle üretiliyorsa, 1500 usd nin tamamı yurtiçi katma değer oluyor değil mi?
SilÜlkemizin ürettiği katma değerlerin düşük kalmasının bir sebebi de, önemli bir oranda ithal girdiler ile üretiyor olmamızdır. Yüksek katma değer derken, illa yüksek teknoloji ürünü olarak algılamamak lazım belki de.
Aynen öyle. Eğer kendi kumaşlarımızla ürettiğimiz takım elbiseleri kendi markamızla satsak biraz daha az kazançlı da olsa aynı sonuca ulaşırız. 150 yıldır tekstil işindeyiz dünya çapında bir tek markamız yok. Onun için Çin ucuz satıyor diye kızıyoruz. Çünkü 150 yılın sonunda hala bu işe yeni giren Çin ile aynı şeyi yapmaya çalışıyoruz. Normal olarak son 30 yılda biz de İngiliz, Fransız, Amerikalı, Alman, İtalyan ya da İspanyol gibi markamızı üretip kumaşı Çinden alıp dikişi Vietnam'da yaptırıp marka satıyor olmamız gerekirdi.
SilHocam merhaba,
YanıtlaSilTCMB etrafında dönen tartışmaları anlamak için son derece yararlı bir yazı.Elinize kaleminize sağlık.
Ekonomin en kırılgan konusu cari açık.Cari açığın da en büyük nedeni dış ticaret açığı.Dış ticaret açığını ve dolayısıyla cari açığı azaltmak için faizi düşürmek gerekmez mi.Düşük faiz yüksek kur ile ithalat pahalı,ihracat ucuz hale gelmez mi.
Saygılarımla
İbrahim İnce
Evet ama o zaman da kur çok yükseliyor ithalat pahalılaşıyor ve o da enflasyonu vuruyor.
SilMahfi bey, paylasimlariniz o kadar doyurucu ve ogretici ki son bir kac yildan beri takip ettigim size yurekten tesekkur ediyorum.
YanıtlaSilBerk Kibarer
benim anladığım şudur:faizleri düşürecekler.enflasyonun altında reel faiz alacağımız için paramızın tamamıyla döviz almalıyız.Bu kadar basit.Bu işler satranç masasındaki hamlelere benzer.karşı taraf hamle yapar yatırımcıda hamle yapaarrrrrr.
YanıtlaSilOlay budur.
SilMerhaba hocam,
SilEvvela size, sonra yorum yapan arkadaşlara teşekkürler. Kısaca faiz ile kur arasındaki ilişkiyi özetleyebilir misiniz? Adsız mahlası ile yorum yapan arkadaşın dediği: "enflasyonun altında alınan reel faiz, neden paramızın tamamıyla döviz almamıza vesile olsun?". Cahilliğimi bağışlayın.
İyi çalışmalar.
Galiba sorumun yanıtını ufak bir araştırmayla buldum. Eğer faizler düşerse sıcak para girişinde azalma olacak, döviz bulmakta zorluk çekilecek ve kur yükselecek (TL'nin değeri düşecek). Biz, faizin düşme ihtimali durumunda döviz almışsak hasbelkader kazanç sağlamış olacağız. Her ne kadar ekonomi sizin de sürekli dile getirdiğiniz gibi 1 ya da 2 parametreye bağlı olmasa da, bu konudaki yorumum doğru mudur?
SilHocam... mevzuyu yine harika bir şekilde sadeleştirmişsiniz... aklınıza sağlık...
YanıtlaSilTeşekkürler
SilBu sarmaldan kurtulmanın yolu düşük yada sıfır faizdir. Tasarruf yapmanın yegane şartı yüksek faiz değildir, şirketlerinde bankalardan borçlanmasına gerek yoktur. Dikkat ederseniz faiz düştüğünde gayrimenkul talebi artmaktadır. Kişiler tüketebileceklerinden yüksek gelire sahipse ve faiz düşükse şirketlere ortak olarak girişimcilere kaynak yaratabilir. Bu şekilde hem şirketler hem tasarruf sahibi gelir elde edebilir. Şimdi şirket batar ve tüm parasını kaybederse ne olacak derseniz, bu riski sigortalayacak yada kaynak ihtiyacı olan şirketleri analiz edip puanlayacak finans kurumları oluşturulabilir.
YanıtlaSilTartışmanın belkemiği orası zaten. Bu sarmaldan kurtulmanın yolu düşük faiz midir yoksa enflasyonu mu düşürmektir? Buradan da ilk soruya geliyoruz yüksek enflasyon yüksek faizin sebebi midir sonucu mu?
SilŞurdan da bakamaz mıyız? Yapısal Reformları yapmaya karar verdik diyelim. Bu bir acı reçete olacak.
YanıtlaSil1- TL nin değerini düşürmekle mi başlamalıyız? Tabi burada iç içe bir çok soru var. Kurun seviyesini ayarlama gücümüz var mı? Demek istediğim faiz silahını kullanarak kuru yükseltebilir, düşürebiliriz, ama istediğimiz seviyelerde tutunmasını her zaman sağlayabilir miyiz? Çünkü yazınızda belirttiğiniz gibi öyle bir kur seviyesi olmalı ki, hem ihracatı hem turizmi teşvik edecek, hem de dış borç servislerini tehlikeye çok sokmayacak.
2- TL yi düşürmek, muhakkak ki bu aşamada enflasyona sebebiyet verecektir. %5 enflasyon hedefi demek ki sıcak parayla mümkün şu aşamada. Sıcak paranın yerini cari fazla alana kadar yani yapısal reformların sonuçlarının olumlu olmasına kadar %5 enflasyonu göremeyeceğiz demek midir? Öyleyse %5 enflasyon neden olmuyor diye hesap sormamak lazım. OVP de %5 enflasyon hedefi koyulduğunda sıcak paradan vazgeçmeyeceğimiz anlamına da geliyor değil mi?
3- Dış borç servisimizi sıkıntıya sokmadan, markalaşmadan, düşük katma değer üretim yapısıyla GSYH nın %5 kadar bir cari açık vermeye devam ederek bir büyüme mi istiyoruz? Evetse, TL değerli, Enflasyon %5 (Ki bu yapıyla da %5 hedef tutturulamıyor) olacaktır. Değilse, yapısal reform süreci boyunca Enflasyon yüksek (tahmin edemiyorum belki %10), ihracata, turizme destek olacak rekabetçi bir TL olmalı.
4- Aslında en kısadan şu sorunun cevabı verilmeli. Değerli bir TL ile ülkemizin ihtiyacı olan bu yapısal reformlar gerçekleştirebilinir mi? Cevabı hayırsa, %5 enflasyon inadından vazgeçmek gerekiyor belki de.
Bu dediklerinizi yapmak için en uygun zaman 2006 - 2009 arasıydı. Ekonomimiz açısından en iyi dönem oydu. Ve biz bu dönemde yapısal reformları yapacak yerde konut ve AVM yaparak hızlı büyümeye çabaladık.
SilŞu an için yapısal reform zamanı değil diyorsunuz sanırım, ya da işimizin çok daha zor olduğunu söylüyorsunuz.
SilAB parasal genişleme kararı alırsa bu uygun bir zaman mı olur sizce?
Ve bu durumda rekabetçi olmayan değerli bir TL ile bu yapısal reformlar hayata geçirilebilir mi?
Uygun bir zaman ise, işe faizlerden mi başlamalıyız? Faiz takıntım var diye sormuyorum yanlış anlamayın:) Hani ihracatı arttırabilmek için TL nin değerini düşürmek işleri kolaylaştırıyor. Dövizin değerini faiz silahı ile belirleyebildiğimiz için soruyorum. Ve şunun da farkındayım, TL yi rekabetçi bir seviyede tuttuğumuzda herşey güllük gülistanlık olmayacak.
Faizler düşük seviyelere geldiğinde, tüketim artabilir, ama eğer kurun seviyesini ayarlama gücümüz var ise, düşük faizin sağladığı fiyat avantajını, kur maliyeti götürürse ithal mala olan talep artmayabilir. Tabi TCMB böyle bir gücü var ise, dövizin bol olduğu bir dönemde.
Sizi bir pazar günü bile rahat bırakmıyoruz:) Size ne kadar teşekkür etsek azdır.
SilEvet şu an için yapısal reform zamanını kaçırmış durumdayız.
SilUygun zaman enflasyonun düştüğü, faizlerin de zorlamayla değil enflasyonla düştüğü, büyümenin yüzde 5 veya üzeri olduğu, risk priminin düştüğü, dış finansmanın daha çok yabancı yatırım olarak geldiği zamandır.
Şu anda biz ne risklere ne de kurlara hakimiz.
Yapısal reform sakinlik ister, destek ister. Türkiye bugün sakin değil. Her konuda kavga içinde.
Pazar günü siz beni okuyup sorduğunuza göre benim de sizi okuyup elden geldiğince yanıtlamaya çalışmam doğal. Bu hem çalışma hem dinlenme oluyor benim için. Teşekkürler.
Hocam elinize saglik. Durumu cok guzel ozetlemissiniz.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilBenim teknik bir sorum var hocam.Hangi harcamalar yatırım olarak sayılmaktadır.Örneğin vatandaş bankadan tasarrufunu çekip ev satın aldığında bu yatırım harcaması mıdır?Şirketlerin yaptığı hangi harcama yatırımdır?Kamunun yaptığı hangi harcama yatırımdır?Teşekkürler.
YanıtlaSilEkonomi açısından yatırım yeni bir üretim kapasitesi yaratacak olan bir harcamadır. Yeni bir ev yapılması yatırımdır ama mevcut bir evin satın alınması tüketimdir. Şirketlerin üretimi artırmak için yaptığı örneğin yeni bir bina yatırımdır. Kamunun otoyol yapması yatırımdır.
SilMehmet Fatih Turan- Hocam düşük faiz alim gucunu arttirip daha fazla tuketmemize yol acmaz mi? Sayet böyle olmasi durumunda dis ticaret acigimiz da artacak daha cok borclanmayacak miyiz? Hassa dengeler fazlasiyla mevcut. Teşekkür ederim
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz. Faiz düştükçe tüketim eğilimi artar. Tasarrufların tüketime kaymasının yanı sıra düşük faizle kredi kullanıp tüketim harcaması yapma eğilimi de artar. Bu ithalatın da artmasına yol açar.
SilMerhabalar hocam bu karsilikli bilgi paylasimlari icin sizin öncülüğünüzde herkese teşekkürler.Dusuk faizler alim gücünü tetiklediginden ithal mallara olan talep artmayacak midir en bariz örneği teknolojik ürünler ve otomobiller.Boyle olmasi durumunda dis ticaret acigi katlanmayacak midir?
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilYukarıda yanıtladım.
Hocam bu faiz indiriminin yada geçmişteki faiz arttırmalarının TL üzerinde baskı yaratıp yaratmaması ne anlamı geliyor.Baskının olması yada olmaması ne demek ? Teşekkürler
YanıtlaSilFaiz indirimi tüketim için para talebini artırırken faiz artırımı tüketim için para talebini düşürür.
Silhocam yazınızda ''Bir de ithal ederek büyüyen ekonomiler vardır. Onlar bir süre sonra ithalat yapacak kadar döviz bulamazsa büyüyemez, küçülmeye başlar.'' diye belirttiniz. hocam açıkçası bu mekanizmanın nasıl işlediğini çok merak ediyorum yani bir ülke diğer ülkelerin gözünde itibarsız bir duruma düşüp ve alacağı borçlarıda nasılsa ödeyemez düşüncesinden hareketle mi diğer ülkeler borç vermez yani senin cari açığın çok yüksek ve riskli bir ekonomi olduğun için sana bu kadar borç vermiyorum mu der ve borç vermediğinden de üretiminden fazla tüketim yapamayacağımızdan yani cari açık veremeyeceğinden mi büyümesi düşer bu şekilde mi anlamalıyım
YanıtlaSil2) hocam basit olarak aklıma şu örnek geliyor örneğin benim gelirim 1000 lira fakat harcama yapmam gereken tutar 2000 lira diyelim eğer ben bu 1000 lirayı benim borcumu ödeyebileceğime güvenen arkadaşlardan alırsam harcamalarımı sürdürebileceğim yada bankalarda faiz oranları düşük olarak görüyorsam bu 1000 lirayı bullup harcamaları sürdürebileceğim. Yok arkadaşlarım benim bu borcu ödeyebileceğime güvenmiyorsa ve de bankalarda faizlerin yüksek olduğunu düşünüp borç almıyorsam anca gelirim kadar tüketeceğim demektir. Hocam bu basit örnekten yola çıkarak şunu söyleyebilirmiyiz ; cari açıkla büyüyen bir ülkeye belirli bir zaman sonra eğer ülkenin riskleride çok artmışsa ülkeler ,çeşitli finans kurumları borç vermemeye başlar verse de yüksek faiz talep etme noktasına gelir eğer borçlanan kişiler,kurumlar bu faizi yüksek buluyorlarsa borçlanmazlar ve cari açık veremezler bunlardan dolayıda büyümesi düşer .bu şekilde düşünsem eksik yada yanlış mı düşünmüş olurum
Örneğin Yunanistan böyle bir ekonomidir. Aslında kendi ürettiği ve ihracat, gemi taşımacılığı ve turizmden elde ettiği gelirler diyelim ki 150 milyar dolardır. Ama Yunanlılar 200 milyar dolarlık yaşamak istiyorlar. Borçlanarak da böyle yaşıyorlar. Borçlanma sonsuza kadar süremeyeceği için gün gelip battılar. Kimse borç vermez oldu. AB olmasa toparlanmaları da mümkün olmayacaktı.
SilDüşünce mantığınızda bir eksiklik yok.
sizin söylediğiniz herşey teori. gerçekler bunlar değil. elin oğlu tüketimi de üretimi de belirliyor. siz daha ne anlatıyorsunuz.
YanıtlaSilTeori dediğiniz şey gökten zembille inmez. İnsanların yaşadığı pratiklerden türetikir. Çözemediğiniz her konuyu elin oğluna atarsanız teorilerin en kötüsü olan komplo teorisine esir düşmüş olursunuz. Hatalarımızdan ve eksiklerimizden elin oğlu değil biz sorumluyuz.
Silmerkez bankası, "beyefendi"nin damadı berat albayrak'a göre "statükonun son kalesi" (http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/albayrak/2014/04/07/acik-mektup) "beyefendi"yle berat albayrak'ın aynı görüşte olduklarına adım gibi eminim. diğer ifadeyle 2015 seçimlerinden sonra merkez bankasının hazine müsteşarlığı tarzı hükümete direkt bağlı bir kurum olması yönünde adım atılmasına kesin gözüyle bakıyorum. tabii kurbağayı hemen kaynar suya atmayacaklar, ılık suda kısık ateşte yavaş yavaş. piyasalar buna alışacak ve bir kanun değişikliğiyle merkez bankası bağımsızlığı güme gitmiş. bence artık merkez bankasının bağımsızlığı nasıl teminat altına alınır? meselesini değil, 2015 seçimlerinden sonra hükümet nasıl bir yol izler, merkez bankasının bağımsızlığını kaldırmayı ne kadarlık bir zamana yayar, bunun piyasalara etkisi kısa-uzun vadede ne olur? sorularını tartışmanın zamanı geldi.
YanıtlaSilhocam iktisat öğrencisiyim makroekonomi hocamız yazılarınızı takip etmemizi tavsiye etmişti.
YanıtlaSil1)"yapısal reformlar" derken tam olarak neyi kastediyorsunuz?
2)ben maliye'nin siyasetin elinde fazla hor kullanıldığını düşünüyordum sizin yazılarınızı ve yorumları okudukça bu görüşümü paylaştığınız şeklinde yorumladım, doğru mudur?
teşekkürler, elinize sağlık
(1) Yapısal reformların ne olduğu konusunda bu blogda iki yazım var.
Sil(2) ülkedenlkeye değişiyor. Türkiyede siyaset son dönemde maliyeden çok para politikasına özellikle faizlere karışma peşinde.
Kafa karışıklıkları giderildi mi?
YanıtlaSilKesinlikle hayır. Ancak giderilmesini beklemek zaten en başta hata olurdu. Sizin yazınızın satır aralarındanda anladığımız kadarıyla bu işin doğası bu. Bu kadar net ortadayken herşey bir türlü toparlanamayan ve sürekli birilerine göre mutlaka yanlış olan kararlar almak zorunda kalınan bir alan.
Zaten aksi olsaydı buna "ekonomi" değil "fizik" derlerdi; ki aslına bakarsanız fizikte bile bazen mutabakat sağlanamıyor toplumlar arasında.
Çok dogru burada esas olan genel egilime göre harekettir.
SilHerşeyi kafamda yerli yerine oturtmamı sağlayan yazılarınız için size minnettarım. Kendi adıma ve benim gibi ekonomiyi anlamaya çalışan arkadaşlarım adına size çok teşekkür ediyorum.
YanıtlaSilTeşekkür ederim
SilTürkiye'deki "faiz tartışması" ile iktisat bilimindeki "faiz tartışması" aynı mı ??????????
YanıtlaSilBakış açıları farklı da olsa benzer yanları var.
Silsayın hocam anlamakta zorluk çekiyorum başbakan neden faizleri indirin diyor? faizler insin madem sıfır olsun yatırım artsın. türk lirası değer kaybetsin döviz rakamları uçsun daha az ithalat yapalım daha az ithalat yaptığımız için enflasyon çıksın işsizlik insin.
YanıtlaSilbaşbakanın bu söylemi yıllardır en fazla reel faiz veren ülkemizde yine kendisi başbakan değil miydi?
dünya konjonktründe enflasyon hedeflemesi uygulayan ülkelerde faizin belli bir seviyenin üstünde olması gerekmez mi?
dünyada sol politikalar düşük işsizlik yüksek enflasyon isterken sağ politikalar düşük enflasyon yüksek işsizlik politikaları gerçekleştirmezler mi ki başbakan uzun zamandır düşük enflasyon yüksek işsizlik politikalarını isterken nerden çıktı da bu sefer sol politikalara merak sardı bu gündemi değiştirmek için uydurulmuş şeyler midir? anlamıyorum hocam siyasetçinin kanında var galiba dün akı savunurken bu karayı savunmak. saygılar...
Ben bu söylemin kendi seçmenine yönelik bir söylem olduğu kanısındayım.
SilTartışmanın bilimsel bir yanı olduğunu düşünmüyorum. Ama zorunlu olarak bilim ile açıklamaya çalışıyorum.
Hocam yine çok guzel yazmışsınız tebrik ederim. Ekonomi bilimi zaman zaman doga bilimleri karsinda biraz hor gorulur, hatta zaman zaman bilim olmamakla bile suçlanir. Fakat bence ekonomi en zor doga bilimlerinden cok daha zorlu bir alan. Cunku tum teorilerin icinde cok bilinmeyenli bir insan faktoru var. Bundan dolayi ekonomide kesin yargilara ulasmak cok zordur. Bu yuzden ben ekonomiyi biraz utopik bir alan olarak da goruyorum. Yazini gercekten konunun bu tarafina iyi bir aciklama getirmis.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilÇok doğru, insanın içinde olduğu her bilim dalı gibi ekonomi de değişken faktörlere sahip bir bilim dalı.
Sayin Hocam, anladigim kadariyla hukumetin faizlerden rahatsizliginin temel sebebi kendi etkinliklerinin kisitlanmasi. Bu da demek oluyor ki, MB faizleri dusurdugunde olusacak olan atil paranin dogrudan hazine araclarina gidecegini varsayiyorlar. Ama, yatirimcilar da bunu gorup enflasyon korkusuyla hisse senedi, doviz, vs. araclara yonelmez mi? Faiz vermezsek cari acik nasil finanse edilecek? Reel faiz zaten eksilerde degil mi?
YanıtlaSilEsas olarak emlak balonuna dayalı bütün büyüme modelleri faizi düşürmeyi temel hedef alıyor. ABD, İngiltere ve İspanya, onlardan önce uzakdoğu, krize girmeden önce hep düşük faizli emlak balonlu büyüme modeli uygulamışlardı.
SilHocam,
YanıtlaSil"Cari açığın artmaması, kurların denetim altında kalabilmesi için yabancı kaynak girişinin devam etmesi gerektiğini söyleyenler faizlerin hızlı düşürülmesinin yanlış olacağını öne sürüyorlar" diyorsunuz.
Bunda bir terslik yok mu ? Faizlerin düşmesi kurun artmasına, kur artışı ihracatın artıp ithalatın azalmasına ve böylece cari açığın azalmasına neden olmaz mı *
İhracatın yüzde 60 oranında ithalata bağlı olduğunu düşünürsek kurlarda bir noktadan sonraki artış bu etkiyi yaratmayabiliyor.
SilHocam peki bir ülkenin ekonomisinin küçülmemesi veya yavaş da olsa büyümesi için asgarî tasarruf/GSMH oranı ne kadar olmalıdır?
YanıtlaSilBu ekonomiden ekonomiye farklılık gösterir. Türkiye'nin potansiyel büyümesini sağlaması için gerekli olan yatırım / GSYH oranı % 20'nin üstüdür. Demek ki cari açık vermemek için gerekli tasarruf / GSYH oranı da % 20'nin üzerinde olmalıdır. Yatırımlarla tasarruflar arasındaki fark cari açıktır.
SilHocam ve üstadım, sarih biçimdeki eserleriniz, neredeyse bir paragrafta ciltlerce ekonomi kitabını özetleyiveriyor. iyi ki varsınız.. Size bir sorum olacaktı hocam.. Merkez bankası, hazinenin borçlanma ihtiyacından dolayı para piyasalarını olumsuz etkilemesini nasıl önleyebilir?
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilBu, tabii ki borçlanmanın miktarına ve zamanına göre değişir. Eğer çok sık ve yoğun bir borçlanma varsa piyasaların olumsuz etkilenmesini önlemek zor iştir. Eğer Hazine borçlanması piyasada likidite sıkıntısı yaratıyorsa MB bunu açık piyasa işlemleriyle (APİ) gidermeye çalışır. Yani piyasadan tahvil alıp karşılığında para verir. Aslında bu işlemin Hazine'ye doğrudan para vermekten fazlaca da bir farkı yoktur. Hazine borçları geri öderken piyasada likidite fazlası oluşuyorsa o zaman da MB yine APİ yoluyla bu kez tahvil satıp likiditeyi geri çekmeye çalışır.
Merhaba Hocam, şöyle bir düşüncem var, faiz bir sonuçtur, bir ekonomi ne kadar sağlıksızsa faiz de o kadar yüksek oluyor, hasta bir insanın ateşinin yükselmesi gibi, faizin yüksekliği de ekonomideki hastalıklı yapının( düşük tasarruf, daha az katma değerli üretim, yetersiz sermaye,yanlış politikalar vb..) bir sonucudur, böylede düşünebilir miyiz..
YanıtlaSil