Korikorodan
Çocukken babam bir dizine beni,
öbür dizine kardeşimi oturtur masallar anlatırdı. Çoğu kendi uydurduğu
masallardı. En sevdiğimiz masal korikorodan masalıydı. Ayrıntısını
hatırlamıyorum şimdi ama bir yerinde şöyle bir şeyler geçiyordu “…ormanda
yürürlerken ağaçların arasından birden bire koskoca bir korikorodan çıkmış.”
İkimiz birden hemen sorardık “korikorodan nedir?” Babamın anlattıklarından hayalimizde
canlandırdığımız kadarıyla, korikorodan, ejderhayla dinozor arası, ağzından
burnundan ateşler çıkaran apartman boyunda bir yaratıktı. Tam bir masal
canavarı. Bize sevimli bir canavarmış gibi gelirdi. Sonra Herkül gibi biri
gelip korikorodanı öldürür, kardeşim de ben de Herkül benzeri adamın başarısına
sevineceğimize korikorodana acırdık.
Ne zaman enflasyon canavarı deseler gözümün önünde korikorodan canlanıyor. Kim bu canavarı öldüreceğim dese başlıyorum canavara acımaya.
Korikorodan masalından sıyrılarak
düşünebilirsek ekonomik sorunların ancak ve ancak ekonomik yaklaşımlarla
çözülebileceğini anlarız. Enflasyonu düşürmenin yolu, bu konuda üretilmiş
ekonomik teorileri gözden geçirmek ve dünya uygulamalarından çıkan pratik
sonuçları teoriler çerçevesinde formüle ederek ilgili ülkeye uyarlamaktan
ibarettir. Önce parasal önlemlerin alınması hemen ardından mali politika
önlemlerinin yaşama geçirilmesi ve eğer ihtiyaç varsa yapısal değişikliklerin
hızla tamamlanması zorunludur. Herşeyden önce bunları sapmalara meydan vermeden
yaşama geçirecek bir siyasal irade gereklidir. Siyasal irade eksikliği söz
konusuysa o zaman korikorodan masalları devreye girer.
Milton Friedman “enflasyon her
zaman ve her yerde parasal bir olgudur” diyor. Genel olarak doğru bir tanılama.
Bir ülkede mal az, para çoksa enflasyon olur. Enflasyonu düşürmek için ya malı
çoğaltmak veya parayı azaltmak ya da ikisini birden yapmak gerekir. Kısa
dönemde malı çoğaltmak pek kolay değildir. O zaman kısa dönemde öncelikle parayı
azaltmaktan başka çare yoktur. Tersine mal azken parayı da çoğaltıyorsanız o
zaman korikorodan öyküleri anlatmaya başlayacaksınız ve korikorodanı öldürecek
bir Herkül’e ihtiyaç duyacaksınız demektir. Eğer enflasyonu bilimsel olarak
çözmeye niyetliyseniz, o zaman Merkez Bankası’nın zaman zaman artırmak zorunda
kaldığı faizi anlayışla karşılayacaksınız.
Eğer, insanların kafasında faiz
lobisi paranoyalarına dayalı korikorodanlar yaratmaya başlarsanız bilimsel
olmayan yollara sapıyorsunuz demektir. Bilim dışı düşünmeye itilmek Türk
toplumunun giderek kaderi haline geliyor. Analitik düşünmeyi çocuklarına
öğretemeyen, onların soru sormasını hoş karşılamayan bir toplumun enflasyonu
bilimsel yöntemlerle düşürmeye çalışması da faiz yükseldiğinde kimin zarar edip
kimin kâr edeceğini anlaması da kolay değildir.
21’nci yüzyıla enflasyonda dünya birincisi olarak giren Türkiye’nin aradan geçen 14 yılda hala aynı yerlerde olması, sorunu korikorodan öyküsü olmaktan çıkarıp bilimsel yaklaşımlarla çözmeye yanaşmamasından kaynaklanıyor. Sartre’ın ünlü “Düşünce özgürlüğünün olmaması özgürlük eksikliğinden değil düşünememekten kaynaklanır” sözünü şöyle değiştirebiliriz sanıyorum: “Bilimsel düşünme eksikliği, düşünme eksikliğinden değil, bilim dışı düşünmekten kaynaklanır.”
21’nci yüzyıla enflasyonda dünya birincisi olarak giren Türkiye’nin aradan geçen 14 yılda hala aynı yerlerde olması, sorunu korikorodan öyküsü olmaktan çıkarıp bilimsel yaklaşımlarla çözmeye yanaşmamasından kaynaklanıyor. Sartre’ın ünlü “Düşünce özgürlüğünün olmaması özgürlük eksikliğinden değil düşünememekten kaynaklanır” sözünü şöyle değiştirebiliriz sanıyorum: “Bilimsel düşünme eksikliği, düşünme eksikliğinden değil, bilim dışı düşünmekten kaynaklanır.”
Not: Bu yazı benim ilk gazete yazımın (aynı adla 20 Ocak 1998 günlü
Yeni Yüzyıl Gazetesi’nde yayınlanmıştır) yenilenmiş halidir.
Hocam, bir ülkenin büyümesi için o ülkede enflasyon olması şart mıdır? iyi çalışmalar...
YanıtlaSilÜzerinde genel olarak anlama sağlanmış görüşe göre yüzde 2 dolaylarında bir enflasyon ülke ekonomisini canlı tutan, büyümeye yardım eden bir enflasyon oranı olarak kabul edilir ve sıfır enflasyona tercih edilir.
SilHocam tıpkı korikorodan gibi size takılan isimlerden bazıları: "faiz baronu", "28 şubatçı", "finans lobilerinin tetikçisi" ve tabii iktidarı eleştiren çoğu kişi gibi potansiyel bir "darbeci, faşist, militarist, ırkçı, kemalist, ulusalcı bir devletçi"siniz muhtemelen.
YanıtlaSilbu lakaplara çoğu kez gülüyorum ama tabii acı bir gülümseme. tüm bunları söyledikten sonra da şunu ekliyorlar: "ya bu mahfi kimin adamı, kimin için çalışıyor. bi türlü çözemedim" bu cümle hiç kimsenin adamı olmadığınızın itirafı oluyor.
birikimlerini enflasyona karşı korumaya çalışan bir orta sınıf insanından "korikorodan" çıkarmaya çalışıyorlar.
Evet bütün yaşamları boyunca birilerinin adamı olmaya alışmış, bağımsız düşünmeyi başaramamış olan insanlar karşısındakileri de öyle düşünür. Faizi arttırmak gerektiğini söylediğinizde birileri faiz lobisi der, bir süre sonra işler değişince faizi inirmek gerektiğini söylediğinizde başka birileri iktidara yağ çektiğinizi söylerler.
SilBöyledir bu işler.
Dünyada en büyük değer bence kimsenin adamı olmamak, bağımsız düşünebilme ve konuşabilme gücünü terketmemektir. İsteyen istediğini düşünsün. Önemli olan insanın kendisi için ne düşündüğüdür.
Hocam çok güzel yaklaşım. Biz toplum olarak ve dolayisiyla yonetenlerde ilkesel olarak değil konjokturdeki olgulara sovenist bir yaklasim ile geçici çözümler üretmekten başka birşey yapmıyorlar. Oyleki sadece ekonomi politikasinda değil diğer politik eylemlerde de ayni durum gecerli.
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilHocam unutmadan bu konuyla ilgili bir tecrübemi de paylaşmak isterim:
YanıtlaSilbaşbakanın "faiz sebep enflasyon netice. faiz düştükçe enflasyon iner" tezinin en çok tartışıldığı günlerde iktidara yakın 2 internet sitesinde konuya ilişkin görüşümü yazdım. başbakanın "faiz => mevduat(para arzı) artışı => enflasyon" şeklindeki yaklaşımının doğru olmadığını, Türkiye'de bunun yerine "düşük reel faiz => yüksek kredi artışı => para arzı artışı => iç talep => enflasyon" mekanizmasının çok daha geçerli olduğunu yazdım.
ilk internet sitesinde "Sayın Başbakanımız", "AK Parti" kelimelerini kullanırken, ikinci internet sitesinde "RTE" ve "AKP" kelimelerini kullandım. ilk sitede, yorum yapan diğer yazarlardan bazıları beni haklı buldular, haklı bulmayanlar ise kibar bir şekilde yorumuma katılmadıklarını yazdılar. ikinci sitedeki yorumuma karşılık ise yaylım ateşine tutuldum. oysa ki her 2 sitede de aynı şeyi yazmıştım.
bu tecrübem insanların içeriğe değil şekle bakarak reaksiyon verdiklerinin, bilime pek değer vermediklerinin güzel bir kanıtı oldu.
Çok doğru bir gözlem.
SilSadece bilime değer vermediklerinin değil, değerlerine saldırmadan da karşı görüşlerin ifade edilebileceğine dair güzel bir kanıt olmuş. Çok güzel bir sosyal deney kurgulamışsınız.
SilTeşekkürler
Silbilim adamları sokak kavgasında dayak yer. bence kavgadan uzak durun. artık kahramanlar iyiler değil.
Silnormal zamanlarda kötülüğe güzellikle karşılık verilir. fakat bu gibi zamanlarda, başka bir tür kötülük gereklidir.
farkındaysanız yine faiz konuşuyoruz. şu ülkede bir gün gelse de şunu konuşsak: biz otomobilde mercedesi nasıl geçebiliriz? pazarda mercedes'i, bmw'yi, audi'yi geçmek için ne gibi tasarımlara gitmeliyiz? yeni tasarladığımız cep telefonları kaç satacak? acaba ülkeye ne kadar milyar döviz getirecek? samsung'u geçebilecek miyiz yoksa rakibimiz iphone mu olacak? bir gün de bunları konuşalım... REEL EKONOMİYİ...GERÇEKLERİ...
YanıtlaSilFaiz turnusol kağıdı gibidir de onun için hep onu konuşuyoruz. Faiz konusunu bilimsel olarak ele alamadığımız sürece öteki konuları da bilimsel olarak ele alamayacağız demektir. Bilim dışına çıktığımız için de mercedesi geçemeyiz.
Silfaiz konuşmak için fazla bişey bilmeye bilim adamı olmaya gerek yok.paranın kirasıdır faiz.elinde para basma yetkisi olan bir zümre para arzını belirleyerek kendi zenginliğini arttırabilir.şöyleki para arzını kıstığında(faizi yükselttiğinde) insanlar nakit sıkıntısı çekeceği için ellerindeki malı ucuz fiyattan satmak zorunda kalırlar.bu zümrebu malı ucuza alır. daha sonra bu zümre faizleri düşürerek parayı piyasaya sürer bankaları vasıtasıyla ve elindeki malın fiyatını şişiriraynı malı size tekrar pahalıdan satar. sömürü düzeni hep böyle sürer gider. siz bu süreçlere isterseniz fiyat spekülasyonu diyin isterseniz enflasyon diyin.olan olay bundan ibarettir. birileri kağıt üzerinde zenginleşirken, çalışan üreten kesim hep fakir kalır.bu bir yaşam biçimidir; birileri hep zengindir birileri ise hep fakirdir. işte size bilim. oturun bunları araştırın. bilim adamı topluma sırt çevirmez, toplumun içinde yaşar, toplumun sorunlarına yabancı kalamaz.
SilFaiz konuşmak için fazla bir şey bilmeye gerek yoktur dediğiniz anda mesel bitmiştir. Oysa faiz konuşmak için bütün bir ekonomi teori ve uygulamasını bilmek gerekir. Ne yazık ki çoğu kişi bu şekilde düşündüğü için bugünkü tartışmaları faiz lobisi düzeyinde kalmaya mahkumdur.
Silfaiz iktisadi bir kavram değildir, siyasi bir kavramdır. para bir siyaset aracı olduğuna göre, faiz de tamamen parasal bir kavram olduğuna göre, faiz siyasi bir kavramdır. parayı kağıt parçasından ayıran arkasındaki siyasi güçtür. aksi halde aklı başında hiçbir insan kağıda bir rakam yazılmasını ve bunun bir alım gücünün olmasını kabul edemez.çünkü adaletsizlik hissi oluşturur ve ahlaksız bir eylemdir.siz faiz uygularsınız ya da uygulamazsınız, ya da belli bir oranda uygularsınız. bu tamamen siyasi bir tercihtir.
SilFaizin siyasal bir kavram olduğunu söylediğiniz anda zaten bilim bitmiş demektir. Bilim dışı yollara gideceksiniz demektir. Benim orada söyleyebileceğim bir şey yok.
Silben öyle düşünüyoum hocam.
Silfaiz dediğiniz şey bir kağıdın üzerine rakam yazıp bunun alım gücünü kullanmak değildir de nedir???
bir varlık olarak karşılığı yoktur. bedeli ödenmemiş bir zenginlik değildir de nedir???
faiz siyasal bir kavramdır, çünkü para siyasal bir kavramdır.(ben sarı çizmeli mehmet ağa olarak gidip para bassam benim paramı kullanır mısınız? tabi ki kullanmazsınız. neden? çünkü benim siyasi gücüm yok)
silah siyaseti, siyaset parayı yönetir...
"faiz kavramının iktisadi sonuçları vardır" derseniz tamam.ama sadece iktisadi değil başka sosyolojik, psikolojik vb sonuçları da vardır. zaten amaç da odur. siyasetin amacı toplumları yönetmektir...
Değerli hocam, peki şuna da cevap verebilir misiniz?
YanıtlaSilBiz, sizin blimsel düşündüğünü söylediğiniz kişilere, onların, aslında bir takım ezber bilgiler ile beyinleri doldurulmuş ve bunu bilim sanan, kapitalizmin birer papağanı olduklarını nasıl anlatacağız? Bilimin bu olmadığını, bilimin, doğadan ve insandan kopuk olamayacağını, onların laboratuvar ortamlarında üretildiklerini, gerçek bilim adamlarının ancak ve ancak toplumun ve doğanın içinden çıkabileceğini onlara nasıl anlatacağız?
Önce düşünce özgürlüğü sonra ifade özgürlüğü olacak. Ki bunları anlatalım.
Silhocam acizane ben enflasyonu devletin ve toplumun tercihi olarak goruyorum. yani enflasyon bir kader degildir bir tercihtir. o yuzden bu faiz tartismalari bana canbaza bak canbaza gibi geliyor. izlenmek istenen bir politaka var. o da, biraz enflasyonla buyumeyi saglamak. eger tutarsa , "bak faiz lobisine karsi durduk ulke buyudu" demek. ne de olsa genel secimler yaklasiyor. ne dersiniz hocam?
YanıtlaSilEnflasyonla büyüme eskiden rağbet gören bir yaklaşımdı ama şimdi artık rağbet görmüyor. Ama yorumunuzun ikinci bölümüne katılıyorum. Yani faiz lobisi diye hayali bir düşman yaratıp onunla savaştığını topluma göstererek prim yapmak tercih ediliyor.
Silmahfi hocam tesekkurler.1998 yilindaki yaziniz gecerliligini koruyor.demekki bizim cozume bakis acimiz degismemis.yillar iktidarlar degissede. herkese iyi pazarlar
YanıtlaSilBilim nedir degerli hocam?
YanıtlaSilDogadan,toplumdan kopuk bir bilim olur mu?
Zengin bir zumrenin kendi zenginligini surdurmek amacina hizmet etsinler diye yetistirdigi, kendi kurumlarinda sertifikalandirdigi, misyonerlere bilim adami diyebilir miyiz?
Genetik biliminin kurucusu Mendel fakir bir koyluydu. Evinin arka bahcesinde, yasamini surdurmek icin yetistirip sattigi fasulyeleri, gozlemlerken elde ettigi verileri kayit etti.bu verileri inceleyip aralarinda bir iliski oldugunu kesfetti ve bu calismalar genetik bilimini dogurdu.
Simdi hocam birisi kalkip bize diyor ki, bu ulkede bir insan aclikla bogusurken birisi de 1M dolarlik otomobiliyle geziyorken, bunu gozlemleme, bu normal diyor. Biz ise bilim insaninin yapmasi gerekeni yapip bunu gozlemliyoruz ve bunun sebebi faizdir,sicak paradir diyoruz. Tezimiz bu. Ama bizim bilim adami dedigimiz kisiler bize diyor ki, siz faiz takintilisiniz, bu normal diyorlar.
Tipki mendeli mendel yapan o fasulyeler oldugu gibi, bizi iktisatci yapan da iste o resimdir. Ac adama sirt cevirmis bir dusunceden bilim cikmaz.
Sevgili dostum, bilim adamı durduğu yerde yüksek faizi savunmaz. Eğer sizi yönetenler cari açık vererek büyüme modelini hayata geçirmişse o zaman bununla uyumlu durum faizin artırılmasıdır. Bilim adamı bunu söyler. Yani der ki eğer cari açık vererek büyüyeceksen o zaman faizi düşürürsen cari açığı finanse edemezsin ve o zaman da büyüyemezsin. Bunun toplumdan veya doğadan kopuklukla ne alakası var.
SilAma eğer şunu diyorsanız biz başkasının parasıyla geçinelim ama onlara faiz de vermeyelim o zaman bu sistem yürümez. Bilim adamı bu gerçeği söyler.
Bizi niçin cari açıkla büyütüp dış borca mahkum ediyorsunuz diye siyasetçiye soramayan insanlar da gerçekleri söyleyen bilim adamlarını faiz lobisine hizmetle suçlarlar. Faizi artıran bilim adamları değildir. Faizi artıran ülkenin riskini artıran siyasertçilerdir.
sorun tamamen siyasidir. size sorumluluğu atamayız. suçlu siyasilerdir. buna katııyorum. fakat sizden bir bilim adamı olarak da şunu söylemenizi beklerim: siyaset yönetenler, uyguladığınız politikalar bu ülkede kalkınma yaratmaz, sizin sıcak paraya dayalı büyüme modeliniz bu ülkede sosyal düzeni bozmaktadır, musluğun başındaki zenginleri daha zengin, fakirleri daha fakir yapmaktadır.bu politikalarınız yanlıştır. diyebilmelisiniz-eğer gerçekten bilim adamı olduğunuza inanıyorsanız. nitekim siz sokaktaki aç adamın neden aç olduğunu sorgulamak zorundasınız-eğer gerçekten bilim adamı iseniz ve bunun sebeplerini siyasilere iletebilmelisiniz.(toplumdan kopuklukla alakası burada hocam, ben şantiyede, aylık 750tl'ye günde15 saat çalışan, hiçbir sosyal güvencesi olamayan,yarın işe gelip gelmeyeceği namussuz patronunun iki dudağı arasında olan, zavallı insanlar gördüm bu ülkede.siz bunların gözlerine hiç baktınız mı? bu insanların neden böyle yaşamak zorunda olduğunu hiç düşündünüz mü? o zaman bunun sebebinin hükümetin uyguladığı sıcak para politikalarından kaynaklandığını da hiç kimseden korkmadan söyleyeceksiniz.)
SilModel bize ait değil. Model siyasal iktidarın modeli. Eğer sizin dediğiniz sorgulamayı yapamasam buradan aylardır yıllardır yapısal reformları yapmak gerekir diye yazar çizer miydim? Ben üstüme düşeni yapıyorum. Buradan karşılıksız olarak bildiğimi, doğru olduğunu düşündüğümü yazıyorum, anlatmaya çalışıyorum. Siz ne yapıyorsunuz? Bana talimat vereceğinize siz de bir şeyler yapsanıza.
Silben sizin pozisyonunuzda olsam inanın çok şeyler yapardım.elinizi taşın altına koymanız gerekir diye düşünüyorum.birşeyler yapmıyorsunuz demiyorum hakkınızı teslim etmek zorundayız.fakat bence daha aktif olabilirsiniz.daha fazlasını da yapabilirsiniz.en azından bazı şeyleri daha yüksek sesle ifade edebilirsiniz hocam.hukukçuların mücadelesi, meslek odalarının mücadelesi çok takdire değer diye düşünüyorum.devletin en tepesindeki insanları karşılarına almak pahasına mesleki mücadelelerini sürdürüyorlar.bence bu ülkede iktisadi politikalar temelinden yanlıştır ve ülke insanına zarar vermektedir.bunlar dile getirilmeli bedeli her ne olursa olsun.sizler bu mesleğe hayatınızı verdiyseniz daha falzlasını yapabilirsiniz.
Silsaygılar.
[1. BÖLÜM]
Sil[Toplam 3 bölümlük yorum]
Mahfi Bey de dahil olmaz üzere, ülkemizdeki iktisatçıların azımsanamayacak bir bölümü "bilim yolu" içinde kalarak toplumu (dikkat buyurun sadece "siyasetçileri" değil) uyarmaya her zaman çalışıyor.
Buna şimdilik bir kişi daha eklemek istenirse; bir diğer değerli iktisatçımız Ege Cansen'in;
10 dk.'lık "Kapitalizm nereye gidiyor?" başlıklı - http://sozcu.web.tv/video/mijgjw1zewk
ve
16 dk.'lık "Nasıl zengin olunur?" başlıklı - http://sozcu.web.tv/video/enz9zenpl2u
röportajlarını da izlemeniz tavsiye edilir.
Öyle gözüküyor ki, Mahfi Bey gibi bilim insanları seslerini daha fazla duyurmak için ne kadar çaba sarfetseler de; "mikrofon-amplifikatör-hoparlör" düzeneğinin başındaki kişiler ve/veya gruplar başka!
Bu kişiler ve/veya gruplar; toplumun duymasını istediği şeyleri söyleyen kişilerin sesini yükseltirken, duymasını istemedeği şeyleri söyleyenlerin sesini kısabiliyor!
Doğal olarak soracaksınız; "peki kim bu düzeneğin başındaki -kişi ve/veya gruplar- ?!" Bunu da bu blogun ziyaretçileri düşünüp bulsun!
Aslında perdenin arkasında saklanıyor değiller. Onlar da bizim gibi etten-kemikten, onlar da bizimle aynı havayı soluyor, onlar da bizimle aynı geminin içinde...
Sadece "A partisi, B partisi, C partisi veya Z partisi" önermelerini yaparak işin içinden sıyrılamayacağımızı artık görmek zorundayız!
Ayrıca bu "düzeneğin başındaki kişiler"in kimliklerini bulmaya çalışırken çok derin komplo teorilerine inmenize de gerek yok; gündelik hayatta sürekli yapılan "algı yönetimi"ni gözlemlemeniz yeterli.
Örneğin:
Bu ülke topraklarının yetiştirdiği nadide sanatçılardan biri olan "(M.N.S.) Münir Nurettin Selçuk"un eserleri çok kaliteli, ders verici ve aynı zamanda dinlendiricidir. Fakat "düzeneğin başındaki kişiler"in bakış açısına göre, bu eserleri toplumun dinlemesi mümkün değil çünkü toplumun algı düzeyine göre "çok ağır!" kalıyor. Bu nedenle TV'de, radyolarda, internette her mecrâda ve albüm satış mağazalarında M.N.S. ve nicelerinin çalındığına, albüm satışlarının yükseldiğine dair herhangi bir dikkat çekici ize kolay kolay rastlamazsınız!
Sistemik bir sorunlar silsilesinin tam ortasında olduğumuz ortada!
Ve bu sorunların varlığı o kadar uzun süre görmezlikten gelinmiş ki; sorunların çözümüne nereden başlayacağımıza dair kendi çapımızda kafa yorarken "Korikorodan"dan daha tehlikeli gözüken "Godzilla" tarzı bir canavarla karşılaştığımız için elimiz-ayağımıza dolaşıyor, ipin ucunu kaçırıyoruz, tansiyon yükselmeleri yaşıyoruz; iyimser yaklaşımla da olsa, kötümser yaklaşımla da olsa; ister-istemez kalp kırabiliyoruz!
Tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var:
"Tüketim kültürü" denilen kavram 21. yüzyılda; ya bambaşka bir aşamaya evrilecek, ya da yok olup gidecek!
"Marketing (pazarlama)" denilen kavram 21. yüzyılda; bambaşka bir aşamaya evrilecek, ama yok olup-olmayacağını kestirmek çok zor!
"Faiz" denilen kavramı da yukarıda verilen iki örnek zemininde tekrar değerlendirmekte fayda var.
Geçtiğimiz haftalarda, bir ekonomi TV kanalına, Türkiye'de nakliyat & lojistik sektöründe faaliyet gösteren şirketlerin YKB ve yardımcıları katılmıştı.
[Devamı 2. bölümde]
[2. BÖLÜM]
SilSöylediklerinin özeti şu idi:
"Gözlemlerimize göre; 2011'in ortalarından itibaren tüm dünyada, sadece Türkiye özelinde değil, mal sevkiyatında ağır ağır bir azalma yaşandığını saptıyoruz. Nakliyat sektörü aynı zamanda; reel sektörün üretim kapasitesinin nabzını ölçen iyi bir göstergeçtir, neredeyse bir tansiyon aleti ile eşdeğerdir...
'Avrupa ülkeleri ve Türkiye' özelinde bir değerlendirme yapacak olursak; orada ekonomiyi bir türlü hızlandıramadıkları için Türkiye gibi 'yarı mâmul - yarı hammadde' üretimi üzerine uzmanlaşmış komşu bir ülkenin mallarını Avrupa'ya taşıyacak Türkiye menşeli nakliyat firmaları ile anlaşmaya yanaşmak istemiyorlar.
Çünkü kendi ülkeleri içinde üretim maliyetleri zaten çok yüksek; bir de üzerine bizim gibi 'substitute goods' ve 'by-products' üreten ülkelerin malları ve nakliyat sektörü devreye girerse, işin içinden hiç çıkamayacaklar!
Ağustos/Eylül 2008'de ABD'de dev yatırım bankası Lehman Brothers'ın çöküşüyle bir virüs gibi tüm dünyaya yayılan 'küresel ekonomik kriz'in sonuna henüz gelmedik; belki yarısında bile değiliz!
Evet (2008-2014) gibi bir karşılaştırma yaptığınız zaman üzerinden baya uzun zaman geçmiş, ama elimizdeki mâli tablolar gösteriyor ki; 2008 öncesine göre sipariş oranları (doğrudan bağlantılı olarak 'sevkiyat & nakliyat oranları' da) hâlâ çok düşük seviyede ve bu seviyelerin eski hâline geldiğini görmek, yeni rekorların kırılmaya başlandığı nâbzı hissedebilmek için uzun zaman beklememiz gerekecek!
Pastanın gitgide küçüldüğünü Türkiye artık kabul etmek zorunda!
'Katma değeri yüksek' ürünler üretmek üzerine, toplum olarak, ciddi ciddi kafa yormaya bir an önce başlamazsak; şu an içinde olduğumuz 'Orta Gelir Tuzağı'ndan çok uzun yıllar çıkamayacağız! Bununla birlikte, ekonominin yavaşlaması bir zincirin halkaları gibi birbirini etkileyerek; en tehlikeli halkalardan biri olan istihdâmı da vuracak! Bunun öncü sarsıntılarını biz kendi sektörümüz içinde hissetmeye başladık!
Türkiye'de herkesi; küçülen pastada en azından sahip olduğumuz dilimi koruyabilmek için 'yapısal reformları' derhâl gündem maddelerinin ilk sıralarına almalarını çağırıyoruz!"
[Devamı 3. bölümde]
[3. BÖLÜM - SON]
SilBu blog sayfasını ziyaret eden herkesin; aşağıda yazılan referansları daha önce incelemiş olsalar bile bir kez daha ciddi ciddi değerlendirmesi tavsiye edilir:
(Ve bu referansları sadece bilgisayarınızın, cep telefonunuzun veya tabletinizin başında siz izlemek ve okumakla kalmayın, en yakınınızdaki kişilerden başlayarak onlara da okutun, izletin, öğretin! Tıpkı Mahfi Bey'in bu blogla en azından bizler için yaptığı gibi!)
Belgesel: The Century of the Self (Bencillik Devri ~ Ben Devri)
Hazırlayan: Adam Curtis (İngiliz belgesel ve film yapımcısı)
Yayın yılı: 2002
Bölümler:
Bölüm 1: Happiness Machines (Mutluluk Makineleri)
Türkçe altyazılı video: http://vimeo.com/22918234
Bölüm 2: The Engineering of Consent (Rıza & İkna etme mühendisliği)
Türkçe altyazılı video: http://vimeo.com/23204840
Bölüm 3: There is a Policeman Inside All Our Heads: He Must Be Destroyed (Herbirimizin kafasının içine birer polis yerleştirilmiş: Bütün bunları kafamızdan kovmalıyız)
Türkçe altyazılı video: http://vimeo.com/23485787
Bölüm 4: Eight People Sipping Wine in Kettering (Kettering’de şarap yudumlayan sekiz kişi)
İngilizce video: http://vimeo.com/70388245
Kitap: Aylak Sınıfın Teorisi
Yazan: Thorstein Veblen
Çeviren: Zeynep Gültekin & Cumhur Atay
Yayınevi: Babil Yayınları-İstanbul
Kitap: Toplumun McDonaldlaştırılması
Yazan: George Ritzer
Çeviren: Şen Süer Kaya
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Kitao: Görünmeyen Ekonomi - Dünya Gerçekte Nasıl İşliyor?
Yazan: Stephen J. Dubner & Steven D. Levitt
Çeviren: Süreyya Evren Türkeli
Yayınevi: Boyner Holding Yayınları (2006)
Kitap: Kapitalizm Hakkında Size Söylenmeyen 23 Şey
Yazan: Ha-Joon Chang
Çeviren: Belgin Tupal
Yayınevi: Say Yayınları
Kitap: Sanayileşmenin Gizli Tarihi
Yazan: Ha-Joon Chang
Çeviren: Emin Akçaoğlu
Yayınevi: Epos Yayınları
Kitap: Oblomov
Yazan: İvan Gonçarov
(Birden çok yayınevi ve çevirmen tarafından Türkçe’ye kazandırılmış.)
Kitap: Karakter Aşınması / Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri
Yazan: Richard Sennett
Çeviren: Barış Yıldırım
Yayınevi: Ayrıntı Yayınları
Kitap: Modernite Nasıl Unutturur
Yazan: Paul Connerton
Çeviren: Kübra Kelebekoğlu
Yayınevi: Sel Yayınları
Hocam Merhaba, korikorodan bahsediyorsunuz ama bizim onu öldürecek Herkülümüz var farkında değilmisiniz. Bilimsel olmaya da gerek yok çünkü çok üzerimize gelirse Herkül üzerine bir toma yollar biraz gaz sıkar biraz da bağırır işi bitirir. Nede olsa biz korikorodanı iyi tanırız.
YanıtlaSilEmeğinize sağlık
Hocam kitaplarda şöyle bir ifade geçiyor enflasyonun çok yüksek olduğu zamanlarda iş adamları gelecekteki belirsizlikten dolayı yatırım yapmayabilirler deniyor .hocam iş adamları neden yatırım yapmaz daha somut örneklerle ifade ederseniz çok sevinirim acaba yüksek enflasyon dönemlerinde yapacakları projelerin bugünkü değerini mi hesaplayamazlar yada başka bir şeyden mi yatırımlarını ertelerler ? Saygılar
YanıtlaSilYüksek enflasyon belirsizlik demektir. Yatırımın en sevmediği ortam belirsizliğin egemen olduğu bir ortamdır. O nedenle yüksek enflasyon ortamında yatırımlar azalır hatta bazen durur. Buna karşılık bu ortam uzun sürerse yatırımlar bu belirsizliği de hesaba katarak yeniden başlatılır. Türkiye geçmişte 30 yıl iki haneli enflasyon yaşadığı halde yatırımları kör topal yürüdü.
SilHocam şunu çok merak etmişimdir enflasyon ortamlarında kimler kazanıyor ve kimler kaybediyor ?örneğin benim aklıma şu geliyor enflasyonun yüksek olduğu zamanlarda faizlerde yüksek olduğu için paranın reel ekonomiden yani üretimden çekilip daha yüksek ve daha riskiz görünen bankalara yatırılabiliyor bu ise ülkede ki üretimi ve gelir dağılımını olumsuz etkileyebiliyor.hocam bunun haricinde enflasyondan kimlerin kazanıp kimlerin kaybettiği konusunda neler ekleyebiliriz
YanıtlaSilBu dediğiniz doğru. Buna ek olarak enflasyonda ücretliler ve diğer sabit gelirliler kaybeder. Aslına bakarsanız enflasyonda herkes kaybeder. Çünkü fiyat artışlarının hemen tüketiciye yansıtılması o kadar kolay değildir. Talep düşer, satış azalır.
SilHocam neredeyse bütün iktisatçıların ortak noktası enflasyonun sıfır olmasını değilde % 2 civarında olmasının aslında daha iyi olduğu savunuluyor.bunun mantıksal izahını yapmamız mümkün mü? Örneğin bir mal sepeti düşünürsek ve bu sepetin içine belirli ağırlıklara göre malları koyarsak ve endeksinde 100 çıktığını varsayalım ertesi sene yine aynı sepetin endeksi 100 olursa enflasyon olmamış olur bu tüketiciler açısından çok iyi bir durumdur fakat neden üreticiler için iyi bir durum olmuyor ?
YanıtlaSilFiyatların düşük bir oranda artıyor olması tüketicinin satın alımlarını ertelemesini engeller. Yani tüketici enflasyondan korunmak için almayı planladığı şeyi bir an önce alır. Bu da ekonomiyi canlı tutar. Enflasyonun sıfır olduğu bir ekonomide ise tüketici satın almakta acele etmez. Örneğin Japonya uzun süredir sıfır dolayında (hatta bazen eksi) enflasyon yaşıyor ve kimse mal satın almakta acele etmiyor. Sonuçta Japonya yıllardır doğru dürüst büyüyemiyor.
SilHocam gerçekten döviz faiz ve borsa üç kağıt ekomisimidir ?bu konuda ki yorumlarınızı merak ediyorum
YanıtlaSil2) hocam halka arz edilecek bir anonim şirketin çıkarttığı hisse senetlerinin nominal değeri illa 1 tl olmak zorunda mı yoksa örneğin ilk defa çıkarırken bunu 5 tl den de arz edebilir mi?
Döviz, borsa ve faiz, reel sektörün parasal alana yansımasıdır. Reel sektör ve parasal sektör bir madalyonun iki yüzüdür. Biri üç kağıtsa öteki de üç kağıttır. Döviz, borsa ve faiz manipülasyona daha açık olduğu için böyle algılanabilir. Bir ekonomide reel sektör ne ise döviz, borsa ve faiz de odur.
SilDiğer sorunuzun yanıtını 1 TL olarak biliyorum ama sonradan değişiklik oldu mu bilmiyorum, bunu bir borsa uzmanına sormanızı öneririm.
Merhaba hocam, konuyla alakalı değil ama Piketty'nin 21. Yüzyılda Kapital kitabı ile ilgili bir yazı düşünüyor musunuz? Bu kitabın Türkçe çevirisi konusunda bir çalışma olduğunu duydunuz mu?
YanıtlaSilhocam bazı iktisatçılar " sabit fiyatlarla" tabirini çok kullanıyor. Kişibaşı gelir, gsyh vs hesaplamalarda bu kavramı kullanıyorlar. 1- Fiyatları nasıl sabit tutuyorlar, 2- neden sabit tutarak hesaplıyorlar. sanırım 2. sorunun cevabı reel artışı ölçmek ama Mantıklı açıklamasını tam anlamıyla yapamadım, yardımcı olursanız sevinirim. teşekkürler
YanıtlaSil“korikorodan nedir ?” kork-oradan kelimesinin bozuk hali olsa gerek !
YanıtlaSilNeden "Kısa dönemde malı çoğaltmak pek kolay değildir."
YanıtlaSilİthal edilen, tarımsal ürünler ve bir çok sanayi ürünü için, Japonya, Çin'in Kore'nin 100 yıl önce yapabildiği gibi üretim tesisleri yapmak, lüks ithalatı (otomotiv başta) kısmak ve enerji tasarrufuna gitmek, Israf havaalanları, hastaneler, otoyollar, ve kanalar yapabilen bir ülke için çok mu zor..?!
Mesela ayçiçeği yağı ve buğday kıtlığı var bugünlerde. Hemen çoğaltabilir misiniz ayçiçek ve buğday üretimini. En az bir mevsim alır değil mi? Kısa vade odur işte.
Silhttp://www.halkizbiz.com/diyalektik-makale,2422.html
YanıtlaSilMahfi bey, umarım ekteki bağlantıdan ulaşıp sizin bu yazınızı da bilimsel olarak doğrulayabilecek arkadaşımız Murat Adıtatar'ın yazısını okuyup sizde değerlendirebilirsiniz.
Bilimsel olarak yapılmaya çalışılan bu algı çalışmaları insanların nasıl Enflasyon gibi konularda da yönlendirilebileceğinin sizinde bahsettiğiniz gibi güzel bir tanımlaması olduğunu düşünüyorum. Paylaşmak istedim.
Saygılarımla.