Son Çeyreğe Girerken Ekonomi
2014 yılının son çeyreğine giriyoruz. 2014 yılı başlangıçta
umulduğu gibi düzelmenin başlayacağı bir yıl olmadı. Tam tersine durum daha kötüye
gitti. Birçok şeyin daha da bozulduğu, zor ve sıkıntılı bir 9 ayı geride
bırakıyoruz. Son çeyrekte bir mucize olmayacağına göre bu yıl geçen yıldan daha
kötü bitecek. Sadece Türkiye için değil birçok ekonomi için.
Aşağıda eldeki son verileri
yılbaşı ve yılsonu olarak karşılaştırmalı vermeye çalışayım.
Göstergeler
|
2013 Sonu
|
2014 Son
Durum
|
Değişimin
yönü
|
Büyüme
(%)
|
4,0
|
3,3
|
Düşüyor
|
Enflasyon
(%)
|
7,4
|
9,5
|
Yükseliyor
|
İşsizlik
(%)
|
10,0
|
9,1
|
Geçen yıla göre düşüyordu, Haziran ayında artışa
geçti
|
Bütçe
açığı (%)
|
-1,2
|
-0,2
|
Düşüyor
|
Cari
açık (%)
|
-7,4
|
-6,0
|
Düşüyor
|
USD
Kuru (İlk 9 ay ortalaması)
|
1,94
|
2,16
|
Artıyor
|
İlk çeyrekte yüzde 4,7 büyüyen ve bu performansıyla
beklenenin üzerine çıkan ekonomi ikinci çeyrekte hız keserek bu kez de
beklenenin altında bir oran olan yüzde 2,1’e geriledi. Harcamalar yönünden
hesaplandığında GSYH’nın en büyük bileşeni olan özel nihai tüketim
harcamalarındaki büyümenin yüzde 0,4’e gerilemiş olması büyümeyi olumsuz yönde
önemli ölçüde etkilemiş görünüyor.
İşsizlik verilerine baktığımızda geçen yıla göre bu yıla
düşüşle başlayan işsizlik verisinin yeniden artışa geçtiğini görüyoruz. Mayıs
ayında yüzde 8,8’e kadar gerilemiş olan işsizlik oranı Haziran ayında tekrar
yüzde 9,1’e yükseldi. Önümüzdeki aylara ilişkin yapılan değerlendirmeler
işsizliğin artmaya devam edeceğini gösteriyor. Bu olumsuz gelişme, büyümenin
düşüşünü açıklayan bir görünüm sergiliyor.
Ocak - Ağustos bütçe verilerinden, bu yılın harcamalarına
dayalı vergiler olan dahilde alınan KDV’nin geçen yılın aynı dönemine göre %
0,4, ÖTV’nin ise yüzde 4,2 arttığını görüyoruz. Enflasyonun yüzde 9,5’a
ulaştığı bir ortamda bu vergilerde enflasyonun altında kalmış artış oranları
bize bu yıl tüketim harcamalarında ciddi düşüş olduğunu gösteriyor. Ki bu durum
büyüme verisiyle de örtüşüyor.
Büyümedeki düşüş, cari açıktaki gerilemeden de gözlemlenebiliyor.
Cari açık, geçen yılsonunda ulaştığı yüzde 7,4’lük düzeyden yüzde 6’nın altına
gerilemiş durumda. Türk büyüme modelinin ithalata (ve dolayısıyla cari açığa)
bağlı olduğunu bildiğimiz için bu bir sürpriz değil. Büyüme düşüyor,
dolayısıyla cari açık da daralıyor. Cari açıktaki düşüş peşi sıra ithalde
alınan KDV tahsilatını da olumsuz etkiliyor. İthalde alınan KDV’de geçen yılın
ilk 8 ayına göre yalnızca yüzde 2,5 artış gerçekleşmiş görünüyor. Kurların ve enflasyonun
çok daha fazla arttığı bir ortamda bu vergi artışı aslında gerilemeyi ifade
ediyor.
Buraya kadar anlattıklarımı bir çizelgeye dökmeye çalışayım.
Tüketim ↓ Dahilde
alınan KDV ve ÖTV ↓
Tüketim ↓ Cari
açık ↓
Cari açık ↓ İthalat
↓ İthalde alınan KDV ↓
Tüketim ↓ Cari
açık ↓ Büyüme ↓
Büyüme ↓ İşsizlik
↑
Bu çizelgeye bakınca her şeyin başlangıcı tüketimde yatıyor
gibi görünüyor. Tüketimde yani talepte düşüş ortaya çıktığında her şey kötüye
gidiyor.
Talep iki şekilde çıkıyor karşımıza: İç talep ve dış talep.
İlk çeyrekte iç talep ivmesini kaybeden Türkiye, dış talepteki artışa dayalı
olarak büyüdü. İkinci çeyrek bize iç talepte gelişme olmadığı gibi dış talebin
de zayıfladığını gösteriyor. Talep yoksa arz da olmaz. Kimse sonsuza kadar
stoklamak için üretime devam etmez. Üretim olmazsa yatırım yapılmaz, yatırım
yapılmazsa da büyüme olmaz.
Bütün bu gelişmeler birbiriyle tutarlı. Bu görünümle
tutarsız tek gösterge olarak karşımıza enflasyon çıkıyor. İç talebin ve
büyümenin düştüğü bir ortamda düşmesi gereken enflasyon yüksek kalmaya devam
ediyor. Bunun en önemli nedenlerinden birisi Dolar kurunun geçen yıla göre
yüksek seyretmesi. Geçen yılın ilk 9 ayında ortalama 1,94 TL olan Dolar kuru bu
yılın ayni döneminde ortalama 2,16 TL olmuş. Üretimi önemli ölçüde ithal
girdilere (enerjiden hammaddelere, ara mallarından yatırım mallarına kadar) dayanan
bir ekonomide Dolar kurunun artması maliyetleri önemli ölçüde yukarı itiyor. Bu
artışı denetim altına almak için daha çok yabancı kaynak çekmek gerekiyor.
Bunun için de faizi artırmak gerekiyor. O da ayrı bir maliyet unsuru.
Büyümek için yapması gereken yatırımlara dış kaynak
çekebilmekten başka çaresi olmayan ekonomilerin karşısına çıkan faiz – kur
kısır döngüsü bizim de karşımıza çıkmış bulunuyor. Bir yandan iç tasarrufları
artıralım bir yandan da yabancı kaynak çekmeye devam edelim deyip faizi yüksek
tutsak tüketimi daha da kısıp talebi düşüreceğiz. Ki o zaman büyüme iyice elden
gidecek. Büyümeyi desteklemek için talebi canlandıralım ve bunun için de faizi
düşürelim desek bu kez yabancı kaynak girişi düşecek ve kur yükselecek o da
enflasyonu iyice yukarı çekecek.
Bugünkü görünümüyle Türkiye, faiz kur sarmalının yol açtığı düşük
büyüme - yüksek enflasyon döngüsüne girmiş bulunuyor.
Hocam suan ulkedeki enflasyon talep mi yoksa maliyet enflasyonu mu? Bu faizler talep enflasyonunun sonucu gibi gorunuyor, fakat bakildiginda ortada buyume yok. O halde maliyet enflasyonu mu oluyor?
YanıtlaSilFaiz oranlarının yüksek olmasına karşın enflasyonda gerileme olmaması, döviz kurundaki yüksek seviye ile açıklanabilir. Üretimimiz de ithalat bağımlı ve döviz kuru ile doğrudan bağlantılı olduğu için şu dönemde maliyet enflasyonu etkili gibi duruyor.
SilEvet bu dönemde kur etkili maliyet enflasyonu ağır basıyor gibi görünüyor.
SilMerhabalar hocam yazılarınızı sürekli takip ediyorum (kaçırmamak için siteye aboneyim düzenli olarak mail de almaktayım). dğerlendirmelerinizle ilgili oalrak son durum demişsiniz. Bundan kasıt 3Q a göre midir. Yoksa yıl sonuna göre mi. En basitinden USD Kuru 30.09.2014 itibarıyla 2,1662 yoksa sizin öngröüleriniz üzerine şekillenen bir karşılaştırma tablosu mudur?
SilTeşekkürler.
Kaleminize sağlık hocam. Harikasınız.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilTürkiye nin durumu biraz konfeksiyon takım elbise almaya çalışan ama cekette 46 beden pantolanda 42 beden giyen adamlar gibi, bir tarafını uydursanız diğer taraf uymuyor(cari açıkla büyüme sorunu), terziye verecek paranız yok(sermaye eksikliği), zaten ortada düzgün terzi de yok ya da çok az(iyi yetişmiş insan eksikliği), uzun süreli bir diyet uygulayarak da 46 bedenden 42 bedene ineyim iradesi yok(yapısal reformları hedefleyecek siyasi irade eksikliği) ve bu liste uzayıp gidiyor.
YanıtlaSilGüzel benzetme.
Silmevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranlarına baktığımızda TCMB'nin parasal sıkılaştırma yapmaya başladığı Şubat 2014'ten bu yana artış var (Şubat'ta %9,1 Haziran'da %9,9) YoY ise Mart 2013'ten bu yana işsizlikte artış görünüyor. bütçe açığında ise sene sonundaki harcamalardan sonra muhtemelen geçen seneden daha az bir bütçe açığı verilmeyecek.
YanıtlaSilgeçen senenin cari açığı %7,9 geldi. son 12 aylık cari açık ise %6,1'e geriledi. cari açıktaki iyileşme tabloda gösterilenden biraz daha güçlü. tabii bu iyileşmenin 0,8 puanının finans hesaplarında izlenmesi gereken altın ticaretinin dış ticaret hesaplarında izlenmesi dolayısıyla olduğunu unutmamak lazım.
ikinci çeyrek büyümesi olan %2,1'lik rakamın 1,6 puanı altın ticareti kaynaklı. altın ticaretini çıkarın %0,5 kalıyor. mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik ise %10'a yaklaştı. bu durumda merkez bankasının faiz koridorunun üst bandını aşağıya çekmesine kesin gözüyle bakılıyor. siz politika(cı) faizinde bir indirim bekliyor musunuz? olursa ne kadarlık bir indirim olabilir?
MB'nin ne yapacağını tahmin etmek çok zor. Çünkü ağır baskı altında. O nedenle ne yapması gerektiğini söylemek daha mantıklı: Ben olsam hiçbir şeyi değiştirmem.
SilHocam konumuz ile ilgil değil ama işin içinden çıkamdım yardımcı olursanız sevinirim.
YanıtlaSilIS analizinde tasaruflar yatrımlaranbüyük olduğunda mal arz fazlası; yatırımlar tasaruflardan fazla olduğunda mal talep fazlası olur deniyor. Benim mantığım tam aksine hükmediyor.
Teşekkürler.
Şöyle düşün genişletici maliye politikası uyguladığında tasarruflar artar yatırımlar azalır bu da arzı arttır o halde piyasa da mal arzı fazlası oluşur bu da IS eğrisinin sağında yer alır (vice versa) tam tersi durumu da yani tasarrufların azalır yatırımların arttığı bir ortamda talep yükselecektir çünkü ne yapmış oluyorsun diğer veriler sabitken tasarruflarını eritmiş oluyorsun e böylece talebini yükselterek yatırım yapmış oluyorsun yani IS eğrisinin solunda yer almış olup piyasada mal talebi fazlası oluşturmuş oluyorsun. Umarım yardımcı olmuştur.
SilYanıt bence yeterli.
SilEnflasyon artışı ve işsizlik artışı bir stagflasyon ortamı oluşturur mu?
YanıtlaSilStagflasyon enflasyonla birlikte büyümenin sıfırlanması demek. Tabii bu teorik bir tanım. Enflasyon artarken büyüme de potansiyel oranın çok altına düşmüşse sıfırlanmasa dahi stagflasyon oluşabiliyor.
SilSayın hocam yine çok güzel ve enteresan bir analiz ile ekonomizin içinde olduğu kısırdöngüyü ifade etmişsiniz. Ben geçmişle mukayese ederek kendimce bir analiz düşündüm. 1970'li yılların sonlarına doğru Türkiye ithal ikameci, nispeten bağımsız bir ekonomi politikası izledi ve içinde bulunduğu Avrupa-Abd bloğu bu durumdan memnun kalmayarak ülkemize uyguladıkları ambargo ile darboğaza girmesini sağlayarak yine kendilerine yakın politika izlemesini sağladılar. 1980'ler sonrası tek parti iktidarının da avantajıyla ülkemizde ciddi manada kalkınma hamleleri başlamıştı enflasyon yüksek seyretmesine mukabil istihdam da yüksekti ve "Ortadirek" denilen ekonomik kesime önem veriliyordu.
YanıtlaSilNe zaman ki Nisan 2001 krizinin yaşanması ve akabinde Türkiye, Derviş politikalarıyla üretimden daha ziyade dış kaynakları ülkeye çekmeye yönelik- sizin de bahsettiğiniz gibi- 2002-2014 tek parti iktidarında, istikrarlı yönetime rağmen maalesef ülkemizde istihdamda ve üretimde ciddi artışlar gözlemleyemedik. Dünyadaki konjonktür de krizlere açıktı ama senelerdir sabit gelirlilere verilen zam oranları son derece düşük tutulmasına, mevduat faizleri de çoğu zaman negatif reel getiri getirmesine, resmi enflasyon rakamları tek hanelerde seyrediyor gözükmesine rağmen 1960'lar ve 1983 sonrası kalkınma hamlesi, ekonomideki büyüme rakamları, istihdamda artış seyrini göremedik. Şahsi kanaatim odur ki üretimi yani Gayri safi milli hasılayı arttırarak ne kadar çok mal ve hizmet üretebilirsek ekonomimiz de o kadar güçlü olacak ve fert fert bu refah seviyesinin tabana yayılmasından istifade edecektir. Bu üretimin tabi yüksek teknoloji gerektiren mamüllere yönelik olması da uluslararası piyasalarda rekabet gücümüzü arttıracaktır. Ben ülkemizin içine girdiği ekonomik kısırdöngü ve darboğazı buna bağlıyorum. Enerji konusunda sıkıntılarını çözebilen, AB'den ziyade dünyada yükselme trendi içerisine giren ekonomilerle işbirliği içerisine girebilen, üretimini arttıran ve yeni pazarlara açılabilen bir Türkiye'nin özellikle stratejik olarak güce sahip olduğu bölgelerde (Orta Asya, Balkanlar, Kafkasya, Ortadoğu ve Kuzey Afrika) ekonomik olarak nüfuzunu arttırması kaçınılmaz olacaktır diye düşünüyorum Sayın Hocam. Saygılarımı sunarım.
Teşekkürler katkınız için.
SilTeknolojik gelişme olmadığı bir ülkede dış kaynaklardan gelen paralar olmasa bu denli bir büyüme ve istikrar sağlanamazdi ve doğal olarak tek bir parti bu kadar uzun süre devam edemezdi. Önemli olan gelen bu dış Kaynakla yakalanan fırsatın ne kadar Arge ve teknolojik yatırımlara yonlendirildigidir.
Silesas dış talebi arttırarak büyüme olmalı ama o da zor çünkü biz güney kore değiliz..içinde bulunduğumuz kısır döngü ihracat çekişli büyümeye de imkan vermiyor..her duvara toslayışımızda geldiğimiz nokta: yapısal reform olmazsa olmaz
YanıtlaSilEvet ve ısrarla da duvara tosluyoruz. Oysa yapısal reform o duvarın oradan kaldırılması demek.
SilHocam size ilk kez yorum yapıyorum umarım pot kırmam :) Ayrıca belirtmek istiyorum ki ekonomi yorumunu anlayarak ve zevkle okuduğum nadir kişilerdensiniz sizi tebrik ediyorum aklınıza sağlık. Şimdi hocam o zaman bu kısır döngüden üretim yaparak yani arzı arttırarak mı çıkarız? Çünkü talebin azalmasının nedeni ihracattan dolayı ülke içi fiyatlar artıyor ve dolayısıyla talebi düşürüyor ne dersiniz?
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilEvet arzı arttırmamız lazım ama dışa bağımlılığı da mümkün mertebe azaltarak.
Mahfi bey kaleminize sağlık.
YanıtlaSilHocam,
YanıtlaSilÖnceki yazılarınızı baz alarak, butce finansmaninin ithal vergileri üzerinden büyük ölçüde sağlandığını, dolayisiyla da buyume artip cari acik arttikca butce açığının azaldığını söyleyebiliyorduk. Yanlış isem lütfen düzeltin. Burada hem cari açığı gene bütçe açığının azaldığını görüyoruz. Bunun sebebi nedir?
Saygilarimla,
Berk kibarer
Tek seferlik gelirler var. Onlar sayesinde azalıyor.
SilHocam akparti iktidarnda cari acikla buyudugumuzu solersek oncesinde nasil buyuorduk hocam yani 1980 ile 2002 arasinda butce acigiyla buyuduk diebilirmiyuz hocam saygilar
YanıtlaSilEvet bütçe açığıyla büyüyorduk.
SilHocam bu anlattığınız kısır döngü orta gelir tuzağının bir örneği sayılabilir mi? Ve bu kısır döngü sanırım bozulmayacak çünkü sorunun çözümü için öncelikle tespiti de gerekli. Bu arada bir çok akademisyenin veremediği ve sevdiremediği iktisat bilimini sayenizde binlerce kişi seviyor ve anlayarak öğreniyor. Değerli emekleriniz için çok teşekkür ederim
YanıtlaSilBu kısır döngü orta gelir tuzağının örneği değil de orta gelir tuzağını girip oradan çıkamamanın nedenlerinden birisi sayılabilir.
SilHaklısınız her hastalık gibi tedaviden önce bunun da teşhisinin doğru yapılması gerekli. Biz teşhis etmeden tedaviye girdiğimiz için yanlış işler yapıyoruz.
Nazik sözleriniz için teşekkür ederim.
Tek dileğim muhteşem finalin konut balonunun patlamasıyla sonuçlanması.
YanıtlaSilTuğla ekonomisiyle hokkabazlık yapmaya kalkanlar bu sonucu hak ettiler çünkü.
Benim anlamadığım şey şu: Resesyondan kurtulmanın formülünü hükümet "Mega projelere" ve "Daha Büyük Mega Projelere" bağlamış durumda. 3.köprü, 3.havalimanı,Kanalİstanbul, Gebze Silikon Vadisi vb.. Bu saçma değil mi?
YanıtlaSilBen hâlimizi Kars gravyerini kemiren tarla faresine benzetiyorum. Yedikçe şişiyoruz ve girdiğimiz delikten çıkamıyoruz. Ya çıkışı kemire kemire açacağız ya içerde boğulup kalacağız ya da fazla peynirden çatlayacağız.
Saçma olabilir ama bugüne kadar ekonomiyi böyle getirdiler. Yani aynı yolda devam ediyorlar. Bir anlamda (doğru çözüm olmasa bile) kendi içinde tutarlı bir adım.
SilFare peynir benzetmesi güzel oturmuş.
Biraz daha net söyleyelim. Türkiye'de bugün inşaat dursa hayat durur. Hükümet 1 gün dayanamaz. Deli gibi inşaata sarılmalarının , orman kıyı ne bulurlarsa talan etmelerinin nedeni bu. İşin garibi, bu yöntemin dediğiniz gibi bugüne kadar sürdürebilir olması.
SilSayın hocam,
YanıtlaSilDaha önce de belirttiğim gibi yazılarını mümkün olduğunca takip etmeye çalışıyorum. Aynı zamanda özel bir kurumda ders vermeye çalışan bir öğretmenim. Yazdığınız yazı ile bağlantılı değil ama iktisat eğitiminde mikro iktisadi analiz verilmeden makro iktisat öğrencilere anlatılabilir mi? böyle bir uygulamayı doğru bulur muydunuz? Biliyorum çok daha önemli sorulara yanıt veriyorsunuz ama vakit ayırabilirseniz çok sevinirim. Saygılarımla...
Ekonomi eğitiminde ilk olarak ekonominin ne olduğunu neleri kapsadığını anlatıp sonra işin temelini oluşturan arz ve talep gibi ilişkileri, piyasa dengesini ve çeşitlerini yani mikroekonomiyi anlatmak bence daha uygun. Çünkü biliyorsunuz mikroekonomi bir iktisatçının alet kutusu. Analiz yapabilmek için mikroekonomi bilgisi zorunlu. Tersi de yapılabilir belki ama öğrencinin kafası karışır diye düşünüyorum. Önce bireyin, hanehalkının, firmanın davranışlarını öğrenip oradan toplum düzeyine geçmek sistemi kafalarında bütünleştirmek için çok daha yararlı olur kanısındayım.
Silhocam türkiyenin büyüme modelinin ithalata bağlı olduğunu belirttiniz.kafama şu takıldı keynezin harcama denkleminde ki M YANİ ithalat artarsa toplam talep azalıp sola kaymıyormuydu bu yüzden de ithalattaki artış büyümeyi düşürmüyormuydu?
YanıtlaSilhocam bunu yoksa şu şekil demi düşünmeliyiz emin olamadım ama; ithalattaki artışın üretiimi artırıp artırmayacağı neyin ithal edildiğine bağlıdır diye düşünüyorum eğer ithal edilen mal türkiyede fazla üretilmiyorsa ithal edilmesi üretimi azaltmaz dolayısıyla talep eğrisini sola kaydırmaz diye düşünüyorum katılırmısınız?
2)hocam kısaca her zaman ithalattaki artış toplam talep eğrisini sola kaydırmaz ve dolayısıyla üretimi azaltmaz değil mi hocam emin olamadım yardımcı olursanız sevinrim
Eğer ithalat sadece tüketim mallarından ibaretse o zaman dediğiniz doğru olur. Oysa Türkiye'nin ithalatının yüzde 85'i hammadde, ara malı ve sermaye malı yani yatırım ve üretim amaçlı kullanılan mallar. Bunları üretimde kullandığımız için büyümeyi arttırıyor.
Silhocam bir cümlenizde üretimin olması için mutlaka yatırımın yapılması gerektiğini belirttiniz buna itirazım yok fakat illa üretim artışı için yatırım yapılmasına gerek varmı?örneğin;firma yatırım yapmadan da jkendine gelen tüketim harcamaları fazla ise kapasitesinin daha fazlasını kullanarak yatırım yapmadan da bunu başaramaz mı?yani büyümek içiin illa yatırım şart mı dediğimde olamaz mı?
YanıtlaSilayrıca yazınız kendi adıma çok yaralı oldu teşekkür ederim
Evet firmalar ellerindeki üretim kapasitesinin tamamını kullanamazlar. Bakım olur, elektrik kesintileri olur, bayram tatili olur vb. Eğer kapasite kullanımı artmışsa üretim de artar.Bununla birlikte bir ekonominin ortalama bir üretim kapasitesi kullanma oranı vardır. Bu, kriz halleri dışında çok fazla oynamaz. Mesela Türkiye için bu oran yüzde 75 dolayındadır. Talebin çok yükseldiği zamanlarda yüzde 80'e, talebin düştüğü zamanlarda yüzde 67 -68'e kadar iner. Ortalaması yüzde 75'tir. Yani 100 birim mal üretme kapasitesi olan sanayi ortalama 75 birim üretmektedir. Bu ortalamayı veri alırsak buna yeni kapasiteler eklemediğimiz sürece inişler çıkışlar dışında 75 birim üretmeyi artıramayız.
SilKapasite kullanımındaki artışlar geçici üretim artışları verir. Kalıcı üretim artışları için yeni kapasiteler kurmak, onun için de yatırım yapmak gerekir.
hocam şuna katılırmsınız eğer bir ekonomide arz enflasyonu mevcutsa fazilerin artması arz eğrisini sola kaydırarak fiyatların daha da artmasına ve üretimin azalmasına sebep olur yok talep enflasyonu varsa faizin artması toplam talep eğrisini sola kaydırarak aşırı talep artışı giderilmiş ve fiyatlar baskı altına alınmış olur desem yanılırmıyım?
YanıtlaSilEvet ama bir ekonomide raz ve talep enflasyonu genellikle karma biçimde görülür.
SilHocam mevcut bu kisir dongu ekonomisnn temelleri kemal dervis donemnde atildi diebilirmyz ak pari de devam ettrdi diebilimyz sygilar
YanıtlaSilBU eski bir kısır döngüdür. 1980'lerden beri geliyor. Yani Türkiye konvertibiliteye geçip de sermaye hareketlerini serbest bıraktığında başladı aratarak bugüne kadar geldi.
SilHocam elinize sağlık,çok net ,anlasilirbir dille anlatmissiniz,sayenizde iktisadi daha yeni anlamaya başladık
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilTR Ekonomisini bu kısır donguden kurtarmanın tek yolu yapisal reformlardır.Yapisal reformların kısa vadede gerceklestirilmesi olanaksiz oldugundan ekonomideki bu kotuye gidisin bedel bir kez daha emekcilere odetilecegi anlasilmaktadır.Her zaman oldugu gibi bu odetmenin sosyal siyasi sonucları olacaktır.Zaman kalmadı ABD de dolar gittikce deger kazanıyor.Bir paranın deger kazandıgı yerde faizin yukselmemsi olanaksiz.Turkiyede kısa zamanda krızın atesi yukselecegı anlasılıyor.Hocam bu konuda ne dudunuyorsunuz
YanıtlaSilAşağı yukarı aynı şeyleri.
Silhocam yapısal reformları yapmak siyasi iradenın kısa vadede kendı ayagına kursun sıkmıs olması demek deıl mıdır. sıyasıler kısa surelı dusunuyorlar ozellıkle 1980 sonrası neolıberalızm ruzgarlarıyla beraber. bu bana kalırsa zor iş. uzun vadede çok iyi sonuclar vrecektır ama bugunku ekonomık sıstem secımler hep kısa vadelı sonuclar uzerınen yurumuyor mu. burda da bır kısır donguden bahsedebılır mıyız hocam
YanıtlaSilEvet bu da bir kısır döngü.
SilNe var ki kısa vadeler üst üste eklenip uzun vade oluyor. AKP bu reformlara bundan 5 - 6 yıl önce başlamış olsaydı çoğunu tamamlamış ve uzun vadeyi kurtarmış olacaktı.
Hocam, size bir sorum olacak. Keynes '' Birbirimizin saçını keserek zenginleşemeyiz'' demiş. Bu sözden sadece iç tüketim kadar üretim yapan ülkelerin makro düzeyde zenginleşemeyeceğini anlıyorum. Milli gelir förmülüne göre Y= C + I + G + ( X - M ) , yüksek dış ticaret açığı veren gelişmekte ülkelerde nasıl oluyor da büyüme yüksek çıkabiliyor ?
YanıtlaSilteşekkürler...
Dışticaret açığı yüksek olabilir çünkü ithalatı ihracatından fazladır. Ama o ithalatla getirdiği malları kullanarak üretim yapıyor ve bunu içeride satıyorsa büyür. Türkiye mesela, dışticaret açığı veriyor ama ithal ettiği malları hem ihraç etmekte hem de içerideki talebi karşılamakta kullanarak büyüyor. Eğer ithalatınız sadece tüketim mallarından ibaret değilse bu dediğim olur. Türkiye'nin ithalatında tüketim mallarının payı yüzde 15 dolayındadır. Geri kalan yüzde 85 üretimde kullanılan mallardır (enerji, hammadde, ara malı, sermaye malı.)
SilÇok teşekkürler hocam
SilHocam şu anki konjoktürde enflasyon maliyet enflasyonunun yanında ihracattan da kaynaklanmıyor mu? TCMB elinden geleni yapıyor enflasyonu baskı altına altına aldı ama gıda fiyatlarına karşı parasal sıkılaştırmanın faydası var mı acaba? Enflasyondaki %2-%3 lük payda tarım ürünleri ihracatının ve fırsatçıların payı olduğunu düşünüyorum.parasal sıkılaştırmadan önce bu konnulara yoğunlaşmak gerekmez mi?
YanıtlaSilBizdeki enflasyonda henüz ihracatın pek katkısı yok. Yani içeride talep olan malları henüz dışarı satmıyoruz. Eğer öyle yapsak içeride mal kıtlaşacağı için fiyatları da yükselirdi.
SilGıda maddeleri hariç enflasyon yüzde 7,4 olarak hesaplanıyor. MB'nin hedefi yüzde 5 idi. Acaba bu durumda MB elinden geleni gerçekten yapıyor mu?
Fırsatçıların payı yeni çıkmış bir şey değil. Yıllardır var olan bir şey ise artık enflasyona neden olmaz. Bir defalık fiyat artışı yaratabilir.
kredi kuruluşlarına bize düşük puan verdiği için kızmalımıyız mahfi bey?
YanıtlaSilKredi kuruluşlarının bize niçin düşük puan verdiğini düşünmeliyiz.
SilKredi kuruluşlarına kızmak, futbolda suçu hep hakemlere bulup kendi kötü oyunumuzu eleştirmemekle aynı kapıya çıkıyor.
Kriz (buhran , bunalım) , bir örgütün üst düzey hedeflerini ve işleyiş biçimini tehdit eden veya hayatını tehlikeye sokan , acil karar verilmesi gereken , uyum ve önleme sistemlerini yetersiz hale getiren gerilim durumudur.
YanıtlaSil“Kriz bir mekanizmanın mevcut konumunu ve geleceğini etkileyen hiç beklenmeyen bir anda ortaya çıkan ve genelde önlem alınmakta geç kalınan olumsuz bir durumdur.”
2009 yılından beri devam eden para ve maliye politikaları sürdürülemez oluşu sanayi verilerin gerilemesi, iş gücü ücretlerin bastırılması, eflasyon ve döviz artışını engelleneme si, konut, mobilya ve otomotiv sektöründeki yavaşlıklar buna bağlı olarak enerji tükemindeki azalış bunları finans sistemindeki ilişkisi ve bankaların kral çıplak duruşundaki gizliliği oluşan zincirleme dalgasıyla özel sektör ve finans krizine 2015 2 çeyreginde dibi görmemiz ve tek parti yönetimin iflası olarak görüyorum. 2001 deki anayasa kitapçığı bahane edilerek çıkan kriz sistemin yapısal reformları istemesi bu günü tarih tekerrür ediyor. bankacılık krizi çıkacak gündemde yoğun olarak suçlu aranıyor. Bu günlerde sizin gibi günceli teşhis eden ve gelecek için yol gösteren bilim adamı eksikliği, yetkili adamların insiyatif alamamısı daha büyük sorun olarak görüyorum. Vatandaş olarak sadece izliyoruz....
Hocam sizin kriz öngörüleriniz ve çözüm önerileriniz nelerdir.
Ben öngörülerimi ve çözüm önerilerimi zaten buradan ve tvden paylaşmaya çalışıyorum.
SilEkonominin giderek bir dar boğaza girdiğini yıllardır söylüyorum ve çözüm olarak da yapısal önlemlere girişilmesinin şart olduğunu anlatmaya çalışıyorum. Elimden gelen budur.
Hocam konuyla alakalı degil ama bir sorum olacak izninizle.
YanıtlaSilBen yurtdısında yasıyorum ve bulundugum ülkede enflasyon düşük(%2-2.5) bandında.
Bir ev alma durumum var.Kredi süresi konusunda kararsız kaldım.
5 yıllık cekip hemen bitirebilirim ya da 25 yıl cekip zamana yayabilirim.
uzun cekmek bizim bir anlamda ayagımızı baglayacak gurbete bu işin psikolojik yanı.
Ekonomik acıdan da tahmin edebileceginiz gibi daha fazla faiz ödeme durumu var.Diger taraftada riski zamana yayma kiradan da az fiyatla evi alma durumu var.
Sizce kısa vadeli mi (5-10 yıl) yoksa uzun vadeli(25 yıl) mi kredi kullanımı daha uygun olur.
Çok teşekkür ederim.
uzun vadeli alinca faizler uygunsa, ileride belki kiraya verme bile dusunulebilinir. ulkedeki kiracilar ve ev sahipleri ne durumda?
SilUzun vadeli alın derim.
SilMerhaba hocam;
YanıtlaSilBen istanbul Üniversitesi isletme öğrencisiyim. Kitaplarını severek okuyorum özellikle ekonomiyi cok seviyorum.hatta iktisat seçmediğine bazen pişmanlık duyuyorum. Fakat soyle bi sorunum var, ornegin kitaplarınızda matematiksel açıklamalarınızı anlamıyorum ( Matris) gibi.matematigim zayıf degil ama
Matematik bilginizi tazeleseniz bu sorunu aşarsınız. Matrisler zor değil.
SilHocam,
YanıtlaSilAltının düşmeye devam edeceği kanaatindeyim ve bu yönde yatırım yspmak istiyorum. Nasıl yatırım yapabilirim.
Bu tür tavsiyeler yapmıyorum, kusura bakmayın.
SilHocam 60 ile 80 Arasi ithal ikameci anlayistan sonra neoliberal politikalarla beraber turkiye ureterek buyumuyor diebilirmyz.saygilar
YanıtlaSilDiyemeyiz. Üretmeden büyüme olmaz.
SilIyi günler Hocam
YanıtlaSilKonu dışında bir soru sormak istiyorum cevaplarsanız sevinirim.
Bugün ingiltere de olan referandum sonucunda eğer İskoçya ayrılma kararı alırsa izleyen günlerde sterlinde nasıl bir hareketlenme olur sizce
Sterlin değer kaybeder.
SilSayın Hocam,
YanıtlaSilEski ve yeni OVP karşılaştırmasında sizin de altını çizdiğiniz gibi en belirgin sapma "enflasyon"da görünüyor. Bu durumda %10'luk bir yanılma (10 göstergeden 1'inde büyük değişim var olduğu için) hükümetin ekonomi tahminini başarılı bir şekilde götürdüğünü göstermiyor mu?
Bu soru aklıma başka bir soruyu daha getiriyor. Şöyle ki: Her ne kadar enflasyon bir ekonomi için problem olsa da olmayışı da bir problem (eğer yanılmıyorsam bugün Japonya ya da Avrupa’nın yaşadığı durum) gibi görünmektedir. Bu durumda kekiği fazla olan mangaldaki et misali biraz rahatsız edici olsa çok mu zarar verir?
Emeğiniz ve zamanınız için teşekkür ederim.
Sayın Hocam
YanıtlaSilPetrol fiyatları düşerken Türkiye'de ÜFE neden artıyor ve üfeyi arttıran kalemler nelerdir yorumlar mısınız?
Teşekkür ederim.