Sanayi Üretim Endeksini Okuma Dersi
GSYH’nın önemli bir bölümünü oluşturan, hizmetler sektörü
üzerinde de etkili olan sanayi sektörünün yönünü görmek ve gelişim trendini
izlemek için Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından her ay 5067 sanayi
işyeri ve 1868 madde kapsanarak sanayi üretim endeksi hesaplanıyor. Endeksin
temel yılı 2010 yılı. Endeks, madencilik ve taşocakcılığı sektörü, imalat
sanayi sektörü ile elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme sektörleri üretim ve
dağıtımı faaliyetlerini kapsıyor.
Sanayi üretim endeksi içinde madencilik ve taşocakçılığı
sektörünün ağırlığı yüzde 6,05, imalat sanayi sektörünün ağırlığı yüzde 81,1,
elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve dağıtım sektörünün ağırlığı
yüzde 12,44’tür. Görüleceği üzere esas ağırlık imalat sanayi alt sektöründe
bulunuyor.
Ölçümün yapıldığı ay söz konusu işyeri içinde üretilen miktarlar
ile işyerinin hammadde ve malzemesini vermek suretiyle bir başka işyerinde ürettirdiği
miktarların toplamı satış birim fiyatları esas alınmak suretiyle endekse dahil ediliyor.
Aylık sanayi üretimine ilişkin veriler seçilmiş 5067 işyerine
ve 1868 madde sorgulanarak anket uygulanması suretiyle toplanıyor.
Bu şekilde toplanan verilerle sanayi üretim endeksi
hesaplanıyor ve geçmiş ay ve bir önceki yılın aynı ayındaki endeks verileriyle
karşılaştırılarak sanayideki ve alt sektörlerindeki üretim değişimi (büyüme
veya küçülme) hesaplanıyor. Takvim ve/veya mevsim etkilerinden arındırılmamış olarak
yapılan bu ilk hesaplama söz konusu etkilerden arındırılmak suretiyle de
yapılıyor ve karşılaştırmalarda kullanılıyor.
Takvim etkisinden
arındırma: Elimizdeki veriyle karşılaştırmaya esas alınan verinin elde
edildiği dönem arasında hafta sonu tatili, resmi tatil, bayram tatili gibi
süreyi etkileyen farklılıkların giderilmesine takvim etkisinden arındırma
deniyor.
Mevsim etkisinden
arındırma: Elimizdeki veriyle karşılaştırmaya esas alınan verinin elde
edildiği dönem arasında hava koşulları, sosyal, kültürel ve dinsel etkiler nedeniyle
ortaya çıkan farklılıkların ortadan kaldırılarak karşılaştırma yapılmasına mevsim
etkilerinden arındırma deniyor.
Takvim ve mevsim
etkisinden arındırma: Elimizdeki veriyle karşılaştırmaya esas alınacak
verinin elde edildiği tarih arasındaki hem takvim hem de mevsim etkisi
farklarının giderilmesine takvim ve mevsim etkilerinden arındırma deniyor.
Bu açıklamalardan sonra bugün açıklanan Eylül 2014 ayı
sanayi üretim endeksi verilerini bir tabloda toparlayarak onların üzerinden bir
değerlendirme yapalım.
Sanayi Üretimi Endeksi
|
2014 Eylül
|
2014
Ağustos
|
2013 Eylül
|
Arındırılmamış
Toplam Sanayi Üretimi
|
129,0
|
114,9
|
123,9
|
Takvim
etkisinden arındırılmış Toplam Sanayi Üretimi
|
125,9
|
114,4
|
123,2
|
Mevsim
ve takvim etkisinden arındırılmış
|
122,6
|
120,5
|
120,1
|
Önceki
yılın aynı ayına göre değişim (takvim etkisinden arındırılmış))
|
2,2
|
5,2
|
6,5
|
Bir
önceki aya göre değişim (mevsim ve takvim etkisinden arındırılmış)
|
1,7
|
-1,1
|
4,9
|
Madencilik ve taşocakçılığı sektörü, imalat sanayi sektörü ile
elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve dağıtım sektöründe 1868 madde
üreten 5067 işyerini kapsayan ve 2010 yılını temel alan yani 2010 yılı üretim endeksini
100 kabul eden anket sonucunda Eylül 2014’de sanayi üretim endeksi 129 olarak
hesaplanmıştır. Geçen yılın Eylül ayında bu endeks 123,9 olarak hesaplanmıştı.
Demek ki geçen yılın aynı ayına göre, yani son bir yıllık sürede mevsim ve/veya
takvim etkisinden arındırılmamış sanayi üretimimiz yüzde 4,1 artmış bulunuyor.
Takvim etkisinden arındırılmış olarak baktığımızda sanayi
üretiminde son bir yıllık artışın yüzde 2,2 olduğunu görüyoruz. Mevsim ve
takvim etkisinden arındırarak baktığımızda i,se artışın yüzde 1,7 olduğu ortaya
çıkıyor.
Hangi gözlükle bakarsak bakalım sonuçta Eylül ayında sanayi
üretiminde bir canlanma olduğu açıkça görülüyor. Endekste yüzde 81,1 ile en
büyük ağırlığa sahip olan imalat sanayinde Eylül ayı kapasite kullanım oranı
yüzde 74,4, Ağustos ayı kapasite kullanım oranı yüzde 74,7 olarak açıklanmıştı.
İmalat sanayi kapasite kullanım oranındaki gerilemeye karşılık sanayi üretiminde
artış ortaya çıkması ilginç görünüyor. Gelişmenin yönünü yansıtma açısından sanayi
üretim endeksinin, kapasite kullanım oranından daha gerçekçi olduğunu geçmiş
deneyimlerle biliyorum. O nedenle sanayi üretim endeksine daha fazla değer
veriyorum. Bu çerçevede 2014 yıllık büyüme oranının ilk tahminim olan yüzde 3’ün
biraz üzerinde çıkabileceğini düşünüyorum.
2014 ilk çeyrek sanayi üretim artışı 5,3 büyüme 4,7
YanıtlaSilikinci çeyrek sanayi üretim artışı 2,6 büyüme 2,1
üçüncü çeyrek sanayi üretim artışı 3,5 büyüme ya 2,9 ya 3,0 (T) otomatiğe bağladık. ne kadar sanayi artışı büyüme 0,5 puan ıskonto edile! arada bir altın ticareti etkisi oluyor da hesap şaşıyor biraz
sanayi üretim ANKETİNDEN hesaplanan artışla büyüme arasındaki korelasyon bizde %90 üzeri. amerika'da %60 küsürlerde. acaba biz mi büyümeyi çok iyi ölçüyoruz yoksa onlar mı ölçemiyor? bence ikisi de değil. kayıtdışı ekonomisi çok olan az gelişmiş ülke klasiği. %90 üzeri korelasyonu görünce bana hep bir gülme geliyor nedense. bizdeki sanayi üretimi-büyüme korelasyon grafiğini yabancı bir iktisatçıya göstermiştim. onun da ilk tepkisi gülümsemek olmuştu :)
ABD'de hizmet sektörü bizdekinden çok daha büyük.
SilABD'de tarım GSYH'nın % 1,i, sanayi yüzde 19'u, hizmetler yüzde 80'i
Türkiye'de tarım GSYH'nin % 9'u, sanayi yüzde 29'u, hizmetler yüzde 63'ü.
Bu durumda Tr'de sanayi ile büyüme arasındaki bağ ABD'dekinden çok daha güçlü demektir.
sanayi üretiminin %25-30 yer kapladığı 1960-70'li yıllarda da korelasyon %60-70 aralığında. amerikada sanayi/GDP payı %19 bile değil %16,5 ama mesele bizdeki veri toplama sorunu. onlar da sanayi üretim anketini birkaç bin firmaya sorarak yapıyorlar ama asıl GDP verisini 300 binin üzerindeki firmadan derledikleri verilerden oluşturuyorlar. zaten o nedenle tarım dışı istihdam verisi için şahıslara gönderilen anketlere değil de yine 300 küsür bin firmaya gönderilen anketlerden derlenen NFP rakamına bakıyorlar. hadi %70-80 civarı anlaşılabilir de %90 üzeri korelasyon mu olur hocam? oradan patlıyor olay zaten.
SilOlmaz tabii ben de onu savunmak için söylemedim.
SilKayitdisi ekonominin sanayi uretimi uzerindeki (cok onemli ve buyuk) etkisi kesinlikle goz ardi edilemez.Hem yapilan ozellestirmeler(her turlu kurumun taseron firmalara verilip bunlarin denetlenmemesi sonucunda -belki bir sure sanayi uretiminde artis ve bir buyume gerceklesmisse de -sonucta bu bir yerde patlak verdi.) is kazalarinin gundeme gelmesine sebep oldu.Nitekim bu firmalarda calisanlarin cogunun kayitdisi oldugunu yetkililer de biliyor.Yaziniz icin tesekkurler...Servan Tekin
SilHOCAM 2014 2013 FARKI 4.1 DEGİL 5.1 OLACAK SANIRIM
YanıtlaSilFark 5,1 puan ama yüzde 4,1.
Sil((129 - 123,9) / (123,9)) x 100 = % 4,1.
Hocam ben biraz daha farklı soru sormak istiyorum ;gerek özel sektör gerek hane Halkları devletin harcamalarını finanse etmek amacıyla vergi vermektedir. Eğer ya hiç vergi verilmeseydi yada çok az miktarda vergi verilseydi bunun harcamalara etkisi ne olurdu şeklide bir soruya cevap bulamaya çalıştım.şu kanıya vardım,Yanlışım varsa duzeltirseniz sevinirim
YanıtlaSil1)eğer bizler vergi vermeseydik harcanabilir gelirimiz vergi vermediğimiz tutar kadar artacaktı ve Bu tutarın bir kısmını tasarruf olarak ayırıp bir kısmı harcanacaktı bu şekilde dalga dalga harcamalar büyüyecekti.fakat vergi verdiğimizde ise harcanabilir gelirimiz azalacak fakat devletin eline para geçtiğinden devlet bunu direk harcamalara kanalize edecektir örneğin devletin eline 100 lira geçtiyse bunun direk 100 lirasını harcayacak bu şekilde dalda dalga harcama büyüyecektir. Ama ilk durumda Özel sektör vergi vermediğinden eline eskisine nazaran 100 lira fazla para geçse 100 liranın hepsi harcamaya konu olmayacak bir kısmı tasarruf olarak ayrılacak diğer kısmı harcanacaktır. Bundan dolayı hiç vergi vermediğimiz durumla vergi Verdiğimiz durumu mukayese ettiğimde belki vergiler hanehalkının gelirini azaltıyor ama bu vergiler kamu harcaması neticesinde ekonomiye Döndüğünden daha fazla harcamaya katkı yaptığı sonucuna ulaşıyorum katılırmsınız.
Bir başka boyutu daha var. Eğer hiç vergi verilmeseydi kamu kesimi memur ve işçi istihdam edemezdi. Bu da yüksek gelirinden alınan vergilerle istihdam edilen daha düşük gelirli ama daha çok harcama eğilimli insanların istihdam edilememesine ve gelir elde edemeyip harcama yapamamasına yol açardı.
SilHocam bir de bunu Sayısal olarak örnek verirsek Çok doğru olmasada kabaca fikir vermesi acısından MPC=0.80 olsun ve özel sektör hiç vergi vermese eğer geliri 100 lira ise bunun 0.20 sinin tasarruf olarak ayırıp kalanını harcayacak bu şekilde harcamalar dalga dalga büyüdüğünden c/(1-c) formülünden milli gelir 4 katına çıkacak ve harcamalar toplam 400 lira artacaktır. Eğer özel sektör elinde ki gelirinin 20 lirasını devlete verirse özel sektörün elinde 80 lira kalacak Ve MPC=0.80 varsayımı altında bu da aynı şekilde c/(1-c) hızlandıran çarpanı sayesinde harcamalar 320 lira artacak ayrıca devletin eline vergilerden dolayı 20 lira geçtiğinden bunu direk harcamalara konu edeceğinden 1/(1-c) formülünden harcamalar 5 katına çıkacak ve kamu 20 liralık gelirle 100 lira harcama yapacak. Kısacası hiç vergi verilmediğinde toplam harcamalar 400 lira artarken işin içine vergiler girdiğinden ve kamunun harcama çarpanı daha büyük olduğundan toplam harcamalar 420 lira artacaktır. hocam işin. Içine kamu girdiğinde harcamaların daha fazla artacağını Sayısal olarak kanıtlamaya çalıştım katılırmsınız ?
SilObama göreve geldiğinde çevresindeki ekonomi danışmaları da muhtemelen 1/(1-c) filan dediler de adamcağız 700-800 milyar dolar harcama paketiyle krizden çıkılacağını zannetti. bir de ne görsün.. 2010 Kasım'da ara seçimlerde hezimete uğradı. doğal olarak başdanışmanların hepsini şutladı. tabii Senato'nun sadece 3'te 1'i yenilendiği için durumu 2014 seçimlerine kadar idare etti ama şimdi Senato da gitti elinden. demem o ki keşke hayatta her şey bu kadar basit olsaydı da 20 liralık kamu harcamasıyla tak 100 lira gelir artışı elde edebilseydik.
SilYukarıdaki arkadaş yanlış düşünüyor, çünkü özel sektörün toplam harcamasının gelirinden az olduğunu varsayıyor. Şöyle açıklıyım: Özel sektör 100 lira kazansın, bunun 80'ini tüketime harcasın (C), 20'sini tasarruf etsin (S). Ama özel sektörün toplam harcaması sadece C değil ki, buna ilaveten bir de I var, yani yatırımlar da var işin içinde. Mesela özel sektör yatırımı I=25 olsun. Bu durumda özel sektör gelirinden fazla harcama yapmış oluyor (gelir 100, harcama 80+25=105). Bu anlattığım "hypothetical" da değil; Türkiye'de durum tam olarak böyle. Yani özel sektör devlete nazaran harcama yapmaya daha meyilimli bile olabilir. Burada daha önemli olan soru şu: Özel sektör parayı kime harcıyor, kamu sektörü kime? Hangisi yerli üretim malları almaya daha meyilimli, hangisi yabancı mallara? Yerli mallara yönelimi yüksek olan kesimin harcamalarının artması ekonomiyi daha çok canlandırıcı etkide bulunacaktır.
SilMerhabalar sayın hocam, konu dışı olacak ama altının bugünlerde inişli çıkışlı grafik göstermesini neye bağlıyorsunuz ve önümüzdeki bir ay için altın yatırımcısına ne önerirsiniz? Teşekkürler.
YanıtlaSilAltında bekleyin derim.
SilPetrol fiyatlarinin dusmesi euro bolgesinde deflasyona etkisi nasil olur ? ezber bozan bir soru ama merak ediyorum. Sonucta yine hatta maliyet eksenli ana basat kalem uzerinden bir fiyat dusunden bahsediyoryuz.. Euro bolgesindeki deflasyon egilimine etkisini cok merak ediyorum. Bir de bu ulkelrdeki butcelere katkisi ve buyumeye etkisini yine merak ediyorum bu petrol fiyatlarinin dusmeinin. Hos seda artik herkes petrol fiyatlarinin en kotu ihtimalle ki bu bile yuksek bir rakam cogu yorumcuya gore 85 dollar seviyesinde sabitlenecegi yonunde.
YanıtlaSilSaygilarimla yanitlarsaniz sevinirim
Euro bölgesinin deflasyonist bir eğilim içine girmesinin nedeni petrol fiyatlarının yüksekliği değildi. O nedenle de petrol fiyatlarının düşüşü tek başına tersi etkiyi yaparak Euro Bölgesinin bu eğilimden çıkmasının yolunu açamaz. Talebi canlandırmak lazım. Euro bölgesinin sorunu AMB'nin bir türlü karar alıp tam olarak ortaya çıkamaması.
SilThomas Piketty 19 Kasım 2014'te Türkiye'ye geliyor.
YanıtlaSil"TÜRKİYE'DE BU KADAR ÇOK MİLYARDER OLMASI DEHŞET VERİCİ; SERVET VERGİSİ KOYUN!"
(Barış Balcı, Hürriyet, 11 Kasım 2014)
Yazdığı 21. yüzyılda Kapital kitabı ile tüm dünyayı sarsan Fransız ekonomist Thomas Piketty düşük oranda bile olsa zenginlere getirilecek servet vergisinin Türkiye’de şeffaflık yaratacağını belirtti. Piketty, Türkiye’nin Japonya’dan daha çok dolar milyarderi olması için ise “Dehşet verici. Servet eşitsizliğinin sadece yetenek ve inovasyonla alakalı olmadığını gösteriyor” diye konuştu.
Başbakan Ahmet Davutoğlu 9 maddelik ekonomide reform paketini açıklarken Türkiye’de ekonomik büyümenin yanı sıra gelir adaletsizliği tartışmaları da gündeme iyice yerleşiyor. Ekonomilerde gelir dağılımı ölçen Gini katsayısı açısından Türkiye Avrupa’da en kötü ülke durumdayken, yılda 10 bin dolardan az kazanan yetişkinlerin oranı da yüzde 75’i geçti. Yüksek hızla büyümeye çalışan Türkiye’de büyümenin yanında gelir adaletsizliği de çözüm bekliyor. Ancak durum sadece Türkiye’ye özgü değil. Son birkaç yıldır başta ABD ve Avrupa olmak üzere en zengin yüzde 1’in elindeki servetin yüksekliği tartışılıyor. Bu tartışmayı kitleselleştiren ise Fransız iktisatçı Thomas Piketty oldu. Piketty yazdığı 21. Yüzyıl’da Kapital kitabı özellikle İngilizce’ye çevirildikten sonra ABD’yi salladı. Paul Krugman kitap hakkında “Gelecek 10 yıla damgasını vuracak” derken ‘başyapıt’ olarak nitelendirilen kitapta sanayileşme ve küreselleşmenin sanıldığı ölçüde zenginleşmede demokratikleşme yaratamadığı, servet getirisinin ekonomilerden daha hızlı büyüdüğü ve bu durumun zengin yüzde 1’in kemikleşmesine yol açtığı vurgulandı.
Kitap kasım itibariyle Türkçe olarak da raflara yer alırken Türkiye’de artan gelir eşitsizliği tartışmalarını Thomas Piketty’ye sorduk. Verdiği cevaplar Türkiye ekonomisinin sadece büyüme ekseninde tartışılmaması gerektiğinin altını çizen bir uyarı niteliğinde oldu.
Balcı: Kitabınızda servet getirisi ve ekonomik büyüme arasındaki makasın daha da açılmasını engellemek için küresel bir vergi sistemi öneriyorsunuz. Bu hayata nasıl geçebilir? Keynes’in hayal ettiği uluslararası kurumlar sayesinde mi? Yoksa ABD öncülüğünde mi?
Piketty: Küreselleşme sürecinde daha çok finansal şeffaflık ve mali adalet sağlamak için her ülkeden katkıya ihtiyacımız var. Avrupa ülkeleri bu konuda daha öncü olabilir. Finans için daha sosyal modelleri var. İlkesel olarak dünyaya bu konuda liderlik etmeleri gerekebilir. Ama ne yazık ki genelde koordine olamıyorlar. ABD İsviçre bankalarına karşı yaptırımlar uygulamaya başladıktan sonra Avrupa’da finansal varlıkların dolaşımının yönetilmesi konusunda bazı ilerlemeler kaydedildi. Bir yerlerden başlamak için Avrupa’da, en azından Euro Bölgesi’nde daha çok politik ve mali birliğe ihtiyacımız olmalı.
Balcı: Son dönemde Türkiye’de de gelir adaleti konusu ısındı. Credit Suisse’in raporuna göre Türkiye’de yılda 10 bin dolar altı kazanan yetişkinlerin oranı yüzde 75’i geçti. Orta sınıf son yıllarda kan kaybediyor gibi. Siz bu trendi nasıl yorumlarsınız. Bu trendi tersine çevirmek için hangi reformları önerirsiniz?
Piketty: Diğer gelişen ülkelerde olduğu gibi Türkiye’nin eğitime ve yeteneklere geniş çaplı bir yatırım yapmaya ihtiyacı var. Bu da yeterli finansman ve vergi gelirleriyle olabilir. Türkiye’nin gelir ve servet konusunda daha çok şeffaflığa da ihtiyacı var. Orta sınıf ve dar gelirliler, zenginlerin daha az vergi ödediğini, burada bir adaletsizlik olduğunu gördüklerinde kamu harcamaları için vergi ödemeyi kabul etmezler. Mali adalet başarılı bir kalkınma stratejisinin anahtarlarından biridir.
>>>>>
>>>>>
YanıtlaSilBalcı: Yine Credit Suisse servet raporuna göre Türkiye’de 37 dolar milyardeki varken bu rakam Japonya’da 15. Bu sanki dünyaya inovasyondan çok zengin ürettiğimizi gösteren bir istatistik. Sizce servet vergisi bu durumu değiştirmek için Türkiye gibi bir ülkede işe yarar mı?
Piketty: Evet, net servete, başlangıçta düşük oranlı, sonraki aşamalarda artan bir verginin Türkiye gibi ülkede çok faydalı olacağını düşünüyorum. Hiç olmazsa bu vergiyi getirmek, farklı servet gruplarının yıldan yıla nasıl faaliyetler gösterdiğini ortaya çıkaracak ve kamuoyuna daha fazla bilgi ve şeffaflık sağlayacak. Gelir ve servet dinamikleri hakkında güvenilir kamusal bilginin eksik olması, demokratik tartışmayı çok zor hale getirir. Eğer Türkiye’nin Japonya’dan fazla dolar milyarderi varsa, bu kesinlikle dehşet verici bir durum. Bu, servet eşitsizliğinin sadece yetenek ve inovasyonla alakalı olmadığını gösteriyor.
Balcı: Gelişen ülkeler istikrarsız büyüme oranları ile boğuşuyor. Sizce eşitsizlik bizim ne derece sahiplenmemiz gereken bir konu? Ne olursa olsun öncelik büyüme mi olmalı?
Piketty: Servet eşitsizliği, sermaye kaçışı, vergi kaçırma ve genel olarak finansal şeffaflığın eksikliği gibi konuların Avrupa ve ABD’ye göre Türkiye, Brezilya ve Çin gibi ülkelerde daha önemli olduğunu düşünüyorum. Bu alanlarda ilerleme kaydetmek için ülkelerin güçlerini birleştirmesi gerekir. Hepimizin çözmemiz gereken basit bir problemi var. Eğer kamuoyunu küreselleşmenin sosyal ve mali adaletle birlikte gerçekleşebileceğini ikna edemezsek, insanlar giderek milliyetçi çözümlere itibar gösterecek. Adaletsizliğinin zararlarına dikkat çekti. Piketty 19 Kasım’da Galatasaray Üniversitesi’nde halka açık bir konferans verecek.
SERVET DAHA HIZLI BÜYÜYOR
Geniş yelpazeli tarihsel veri ve araştırmalarınızla servetin reel ekonomiden daha çok büyüdüğünü ortaya koydunuz. Bu durumun devam etmesi küresel ekonomide nasıl sonuçlar getirebilir? Öncelikle servet getirisinin oranının ekonomik büyüme oranını geçmesinin her zaman servetin reel ekonomiden daha hızlı büyüdüğü anlamına gelmediğini açıklığa kavuşturmak isterim. Bu daha çok büyük servet eşitsizliklerinin süreklileştiği ve nüfustaki küçük grupların kümülatif servetleri aracılığıyla geçinmesine işaret eder. Örneğin servet getirisi (r) yüzde 5 ve ekonomik büyüme (g) yüzde 1 ise servet sahipleri sermaye gelirlerinin sadece 5’te 1’ini harcayarak servetlerini ekonomik büyüme oranında artırabilir, geri kalanını da harcarlar. Bu geleneksel patrimonyal (servetin babadan oğla geçen) toplumların çalışma şeklidir. Kitabımdaki bulgulardan biri de beklenenin aksine modern çağın endüstriyel büyüme dönemiyle bu durumun çok da değişmediği yönünde oldu.
19 KASIM’DA TÜRKİYE’DE
ECOLE D’Economie de Paris’te ekonomi profesörü olan Thomas Piketty ününü yazdığı ‘21. Yüzyılda Kapital’ kitabı ile katladı. 2013’te basılan kitap Fransa’da büyük ses getirse de dünyanın en çok tartıştığı iktisat kitabı unvanını Harvard Üniversitesi tarafından ABD’de basılmasından sonra getirdi. Paul Krugman gibi sosyal demokrat iktisatçılar tarafından yüceltilen çalışma Financial Times gazetesi tarafından “Excel hatalarıyla” gündeme geldi. Piketty ise bazı hataların olduğunu kabul etse de bunun teorisini değiştirmediğini söyledi. Öyle ya da böyle Piketty’nin servetten sağlanan getirinin aşırı büyüdüğüne dikkat çeken bu çalışması gelir adaletsizliğini ekonomik tartışmaların merkezine oturttu. Piketty’nin kitabından sonra IMF, Dünya Bankası gibi kurumlardan daha çok gelir adaletsizliğine yönelik çalışmalar gelmeye başladı.
( http://www.hurriyet.com.tr/ekonomi/27553240.asp )
Yüksek iktisadî konuya ilgi az olmuş.
YanıtlaSilBelki de Türkiye ekonomisinde yavaşlama iyiden iyiye arttığı için, A'dan Z'ye her tür şirket borçlarını çevirmekte zorlandığı için, piyasada para sıkıntısı (özellikle Dolar) olduğu için, yani kısaca millet herşeyi bir kenara bırakıp boğazındaki ekmeğin derdine geçmişte hiç olmadığı kadar düştüğü için hocamızın sitesini ziyaret etmek eskiden olduğu kadar feyz verici olmaktan çıkmış, bu ve benzeri siteleri takip etmeyi lüks tüketim kategorisine sokmuş olabilir! (Tabii bu bir varsayım. Umarız gerçekte böyle değildir!)
SilPiyasa konularına (altın, döviz, para, borsa, dolar vb) ilgi her zaman yüksek, sanayi üretimi, büyüme, işsizlik gibi makro konulara ilgi daha düşüktür.
SilMahfi Bey, imalat sanayi kapasite kullanım oranı ile sanayi üretim endeksinin aynı yönde ilerlemeyişinin nedeni şu şekilde olabilir mi?
YanıtlaSilKapasite bir önceki aya göre artmıştır, ama üretim artışı bu ayda kapasite artışını tam yakalayamadığı için kapasite kullanım oranı bir önceki aya göre düşük kalmıştır. Aslında belki bu serinin yanında kapasite artışlarını gösteren bir seri de yayınlansa, sanayi üretim endeksiyle beraber daha iyi anlaşılabilir gelişmenin yönü.
Hocam iktisat tarihi kürsüsü ile ilgili neler söylerseniz? Ayrıca merak ettiğim bir konu var. Yüksek lisansta İktisat Tarihi'ne yoğunlaşmak için matematik isterler mi? Nasıl bir ders programı vardır? Ayrıca Türkiye'de İktisat Tarihi kürsüsü olarak parlayan bir okul var mıdır özellikle?
YanıtlaSilmerhaba hocam , globalleşme endeksi hakkında bigi alabilir miyim , şimdiden teşekkürler :)
YanıtlaSilDHL’nin yayınladığı Dünya Küreselleşme Endeksi Raporu (GCI – Global Connectedness Index) 125 tane ülkeyi, bu ülkelerin küreselleşme düzeyini ortaya koyabilmek açısından ithalat, ihracat, yatırım, bilgi ve insan kaynağı transferi kriterlerine göre ele alıp değerlendiren bir endeks.
YanıtlaSilRapor burada: http://www.dhl.com/en/about_us/logistics_insights/studies_research/global_connectedness_index/global_connectedness_index.html#.VlE_I9RuzEd
teşekkurler hocam :)
SilHer konuyu açık bir dilde çok güzel açıklıyorsunuz Hocam, Ekonomiyi sizin sayenizde sevdim.
YanıtlaSil