Dünya Gelir Pastası ve Türkiye'nin Payı

Aşağıda üç tablo sunuyorum. Bu tabloların ilki 2002, ikincisi 2010 ve üçüncüsü de 2014 yılı itibariyle dünyanın ekonomik görünümü özetle gösteriyor.

2002
Sayı
GSYH Payı (%)
Nüfus Payı (%)
Kişi Başına Gelir (USD)
Toplam Ekonomi
154
100,0
100,0
5.491
Gelişmiş Ekonomiler
29
55,7
15,4

     ABD
21,1
4,7
38.114
     Euro Bölgesi
15,7
5,0
30.221
     Japonya
7,1
2,1
31.241
Gelişen Ekonomiler
125
44,3
84,6

     Çin
12,7
20,8
1.133
     Hindistan
4,8
17,0
492
     Rusya
2,7
2,3
2.380
     Türkiye
0,7
1,1
3.522


2010
Sayı
GSYH Payı (%)
Nüfus Payı (%)
Kişi Başına Gelir (USD)
Toplam Ekonomi
184
100,0
100,0
9.497
Gelişmiş Ekonomiler
34
52,3
15,0

     ABD
19,7
4,5
48.310
     Euro Bölgesi
14,6
4,8
31.187
     Japonya
5,8
1,9
42.917
Gelişen Ekonomiler
150
47,7
85,0

     Çin
13,6
19,7
4.437
     Hindistan
5,4
17,8
1.430
     Rusya
3,0
2,1
10.671
     Türkiye
1,1
1,1
10.002

2014
Sayı
GSYH Payı (%)
Nüfus Payı (%)
Kişi Başına Gelir (USD)
Toplam Ekonomi
189
100,0
100,0
10.772
Gelişmiş Ekonomiler
37
43,1
14,7

     ABD
16,1
4,5
54.597
     Euro Bölgesi
12,1
4,7
31.807
     Japonya
4,4
1,8
36.332
Gelişen Ekonomiler
152
56,9
85,3

     Çin
16,3
19,3
7.589
     Hindistan
6,6
17,7
1.627
     Rusya
3,3
2,0
12.926
     Türkiye
1,0
1,1
10.482
Not: Tablolardaki ekonomi sayısı IMF üyesi ekonomileri gösteriyor. IMF üye sayısı son 20 yılda artış gösterdiği için ekonomi sayısı da artmış görünüyor.

Bu tablolara bakarak dünyayı, toplam nüfusu 100 kişi olan ve toplam geliri (GSYH) 100 USD olan dışa kapalı bir köy olarak düşünürsek görünüm şöyle oluyor: Bu 100 kişilik köyde yaşayan 5 Amerikalının kişi başına geliri 4 USD, 5 Avrupalının kişi başına geliri 2,5 USD olarak bulunuyor. Köydeki 2 Japon’un kişi başına geliri 2,4 USD, 19 Çinlinin kişi başına geliri 0,7 USD, 2 Rus’un kişi başına geliri 1,7 USD, 1 Türk’ün kişi başına geliri 1 USD olarak çıkıyor. Geri kalan 66 kişinin kişi başına geliri de 0,6 USD.    

(1) Gelişmiş ekonomilerin sayısında artış söz konusu. Son 12 yılda terfi liginden gelişmişlik statüsüne çıkan ekonomiler oldu. Bunların bir bölümü Euro bölgesine dahil oldukları için bu statüye geçerken bazı uzakdoğu ülkeleri de hızlı gelişerek bu gruba geçtiler. .
(2) Tablolardaki çarpıcı gelişmelerden birisi gelişmiş ekonomilerin dünya GSHY’sındaki paylarının azalmasına karşılık gelişen ekonomilerin GSYH paylarındaki artış. ABD, Euro Bölgesi ve Japonya’nın GSYH paylarında ciddi gerilemeler görülürken Çin ve Hindistan’ın paylarında hızlı artışlar ortaya çıkmış görünüyor. Rusya’yı da işin içine katarsak dünyada bir eksen kaymasının söz konusu olduğunu görebiliyoruz.
(3) Türkiye, 2002 ile 2010 arasında dünya GSYH’sı içindeki payını yüzde 0,7’den yüzde 1,1’e yükseltmeyi başarmış olsa da 2014’de payı yüzde 1’e gerilemiş bulunuyor. Bu, bizim daha önce yaptığımız 2002 – 2014 döneminin ilk bölümünün başarılı ikinci bölümünün başarısız olduğunu ortaya koyan (http://www.mahfiegilmez.com/2015/04/akpnin-ekonomide-13-yl.html) analizimizi doğrulayan bir saptama.
(4) Herhangibir yıldaki dünya GSYH’sını o yıl dünya nüfusuna (yıl ortası nüfusu) böldüğümüzde dünyada kişi başına yıllık ortalama geliri buluyoruz. Dünya vatandaşı için bulduğumuz bu gelir ortalama geliri ifade ediyor. Örneğin kişi başına dünya geliri 2002’de 5.491 USD iken 2010’da 9.497 USD’ye, 2014’de 10.772 USD’ye yükselmiş durumdadır.
(5) Ortalama bir Amerikalının yıllık geliri bu süre içinde sürekli olarak artarken Avrupalıların ortalama kişi başına geliri neredeyse hiç artmamış, Japonların ortalama kişi başına geliri önce artmış sonra gerilemiş görünüyor. Amerikalının refah düzeyi artarken Avrupalının refah düzeyi yerinde saymış, Japonun refah düzeyi ise gerilemiş.
(6) Çin ve Rusya kişi başına gelirini hızla artırırken bu artış Hindistan’da daha yavaş bir tempoda ilerlemiş. Bunun nedeni Hindistan’da nüfus artışının ötekilere göre çok daha hızlı olmasıyla açıklanabilir.
(7) Türkiye, kişi başına gelirini 2002’den 2010’a kadar hızla artırmış ve 2002’de yakalayamadığı dünya ortalama kişi başına gelir düzeyini 2010’da geçmiş görünüyor. Buna karşılık 2014 yılına gelindiğinde Türkiye’de kişi başına gelir dünya ortalamasının gerisine düşmüş. Buna ‘orta gelir tuzağına yakalanmak’ deniyor. (Orta gelir tuzağının ne olduğu konusunda http://www.mahfiegilmez.com/2012/12/orta-gelir-tuzag-ve-turkiye.html.)


Veri kaynakları: 
IMF, WEO Database, April 2015, www.imf.org.
www.census.gov
www.tuik.gov.tr

Yorumlar

  1. Ellerinize sağlık hocam :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Hocam, bu rakamlar satın alma paritesine göre hesaplanmış diye düşünüyorum. Nominal gelir rakamları olsa, sonuçlar ciddi oranda değişirdi. Sizin düşünceniz nedir?

      Sil
    2. Haklısınız satın alma gücüne göre rakamlar ve sonucu çok değiştiriyor

      Sil
  2. Ellerinize sağlık;
    AKP'nin ilk yıllarında enflasyon ve milli gelir hesaplama yöntemi değiştirilmişti. Bir sabah kalktık ki; enflasyonumuz düşmüş ve 3500 $ olan milli gelirimiz 10 Bin $ civarına gelmişti. Bu bağlamda, verdiğiniz tablolarda bir hata olabilir mi?
    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tablolar tümüyle IMF data setinden alınmıştır.

      Sil
    2. Hocam onlarda bizim hükümetin verdiği bilgileri kullanıyorlar arkadasin dediği dogru

      Sil
    3. Elbette öyle ama bunların yanlış olduğunu söyleyebilmek için bizi,m de bir data seti üretmemiz gerekir.

      Sil
  3. Hocam,
    Çok açık ve güzel bir program olmuş,Tesekkur ederiz.
    http://www.cnbce.com/video/cnbcecom-a-sorun-17415

    Tüm para birimleri Dolara karşı erirken,Sadece Rus Rublesi yukselmistir.60'dan 50'lere yükselmiştir.
    Rusya ve Rus rublesinin gidişatı sizce olumlu mudur ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rusya eğer batıyla sorununu çözerse Ruble hızla toparlanabilir.

      Sil
  4. Üstat Günaydın,

    Bir yazınızda satın alma gücü paritesine göre hesaplanmış kişi başına gelir rakamlarına da yer vererek ülkelerin sıralamasını yaptığınızı hatırlıyorum. Bu kritere göre bir Türk vatandaşının geliri dünya vatandaşınınkine göre nerede acaba?
    Konu hakkında bir çalışma var ise, paylaşabilirseniz çok sevinirim.
    İyi hafta sonları.
    Cafer Demir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Onu da ayrıca derlemek gerekir. Aslında IMF sitesinde bunlar var. Böyle bir çalışma da yapılabilir.

      Sil
    2. Hocam merhaba,
      kısaca önceki büyümeden koptuğumuzu birilerine bağlamadan şapkayı önümüze koymamız gerekiyor... büyümeyi inşaat odaklı yaparsak elbette bi şekilde paylıyor bunuda anlamış olduk...Peki sizce mevcut durumumuzla nasıl büyüyebiliriz? ya da neler yapmalıyız?
      Tşk.

      Sil
    3. Mevcut durumumuzla büyüyebilmemiz için ya cari açığı ya da bütçe açığını artırmamız gerekiyor. Ya da şapkayı önümüze koyup yapısal reformları yaparak sürdürülebilir büyüme düzenine geçmemiz gerekiyor.

      Sil
  5. hocam merhabalar dolar artışı konusunda bir soru soracaktım. merkez bankası seçim nedeniyle faizi arttıramıyor. piyasaya ne kadar dolar sürse o da satılacak. bu durumda elinde kalan tek şey rok mudur? saygılar hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rok da pek bir işe yaramıyor. MB zor durumda.

      Sil
    2. Rok ne ola ki?

      Sil
    3. R.O.K.:

      *Rokaları Ortasından Kesin

      *Rakıları Ortalıktan Kaldırın

      *Rasim Ozan Kütahyalı

      *Rezerv Opsiyon Katsayısı

      ifadelerinin hepsinin kısaltılmasıdır sevgili Adsız.

      Sil
    4. ROK rezerv opsiyon katsayısı demek. Blog arama bölmesine ROK yazar tıklarsanız benim konuyla ilgili yazım çıkar.

      Sil
  6. Dogum gününüz kutlu olsun...

    YanıtlaSil
  7. hocam turkiyenin payi 12 yilda yuzde olarak 1.5katina cikarken kisi basina 2.7katina cikmis 12 yilda dunyadaki gelirler yaklasik olarak 1.8 katina cikmis olmasi gerekir yanlismi dusunuyorum

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru düşünüyorsunuz. Türkiye'nin önündekileri yakalayabilmesi için Çin gibi hamle yapması lazım.

      Sil
  8. Hocam, lütfen yanlış anlamayın, amacım özelinizi ifşa etmek değil.

    İlk olarak Hocam, siz emekli misiniz? Diyelim ki üniversitede ders vermiyorsunuz, CNBC-e'ye çıkmıyorsunuz ve kitaplarınız da yok. Bu üçünü hariç tutarsak, siz şu an emekli misiniz? Hatırlarsınız birkaç yıl öncesine kadar 'Emekli Sandığı', 'SSK' ve 'Bağ-Kur' olarak üç dal vardı. Şimdi bu ayrımlar kalktı ve hepsi 'Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK)' havuzunda toplandı.

    Şahsınızın hem kamuda, hem özel sektörde çalıştığı dönemler var. (Eğer şu an emekli iseniz) 'emekli sandığı' kısmından mı emekli gözüküyorsunuz? (Eğer şu an emekli iseniz) meslek kısmında ne yazıyor?

    'Hazine müsteşarlığından emeklidir.' & 'Maliye müfettişliğinden emeklidir.' & 'Serbest meslek emeklisidir.' gibi ?

    (Not: Dolandırıcı değilim, şüphelenmenize gerek yok Hocam.)

    Son sorum: Evinizde, üniversitedeki odanızda, TV'de yaptığınız programda eğer size tahsis edilmiş bir oda var ise vb. bütün bu yerlerdeki kitaplığınızda takriben kaç kitabınız var?

    (Türkçe, yabancı dil, iktisat, iktisat dışı diye ayrım yapmadan soruyorum.

    Okunan kitap adedinin çokluğu ya da azlığının bir kişinin ve bir toplumun dünyayı çok iyi anladığı anlamına tabii ki gelmez. Yani burada niceliğe vurgu yaparak; 'vay be.. Mahfi Hoca ne kadar da çok kitaba sahipmiş ve bunları okumuş!' gibi bir çıkarım yapmak amacında değilim.

    Her ne kadar niceliğe vurgu yapmak istemesekte, adedin çokluğu; bir kişinin veya toplumun kendini dar kalıplara mahkum etmediğinin, farklı düşünce ve akımlara açık olduğunun, kendi görüşleri ile uyuşmayan kitapları bile okuyup anlamaya çalıştığının bir göstergesidir. Son sorumu size bu çerçevede sordum Hocam.)

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Emekliyim. Henüz bu kurumlar birleşmeden o zamanki Emekli Sandığından emekli olmuştum. Kartımda emekli müsteşar yazıyor.
      Kitaplarımın sayısını bilmiyorum. Çünkü dört farklı yerde dağılmış durumda. Ama okuduğum kitapların çoğu ekonomi dışı konulardadır.

      Sil
  9. Mevcut dünya düzeninde geri kalmış ülkelerin gelişmiş ülkeleri yakalaması gibi bir durum söz konusu olamaz. Geri kalmış ülkeler daha kendi doğal kaynaklarından bile doğru düzgün istifade edemiyor ve çok düşük maliyetle bu kaynakları gelişmiş ülkelerin kullanımına sunuyor. Türkiye özeline gelirsek, tarım ve hayvancılık gibi çok önemli bir stratejik unsuru 1950 ve sonrasında izlenen liberal politikalarla kaybetmiş bulunmaktayız. Doğal kaynaklarımız ucuza başkalarının kullanımına sunulmuş vaziyette, sanayide ise zaten teknolojik altyapımız olmadığı için Çin ve Hindistan gibi ülkelerle başa çıkmamız imkansız. Kısacası bizim için çıkış yolu görünmüyor. Jeopolitik dersek onun da süresi belli gibi. Petrol önemini kaybettiği an oda biter.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dedikleriniz aynen Kore için de geçerli. Ama onlar gelişmişler ligine terfi ettiler. Nasıl biliyor musunuz? Buluş yaparak, teknoloji üreterek. Onu nasıl yaptılar? Eğitimi son 30 yılda tümüyle bilimsel eğitime çevirerek. Eğitim sorununu çözmeden buluş yapmak, buluş yapmadan da gelişmiş ekonomi olmak mümkün görünmüyor.

      Sil
    2. Görünen ekonomimizde gelişmiş ülkeleri yakalamamız için hocamın belirttiği gibi eğitimin öncülüğünde katma değerli ürünlerle pazar genişletmek doğru yoldur, ne kadar bir süre alır bilemem ancak bu öncelikle iktidarların hedefinin niyetine bağlıdır.
      Jeopolitik önem konusunda sadece petrol değildir konu , uyuşturucu insan kaçakçılığı ve silah yolu Türkiye üzerindendir bundan dolayı jeopolitik önem uzun yıllar kalıcıdır.
      Saygılar.

      Sil
    3. Bunlarda varsa yoksa emperyalizmfobia. Ne olsa emperyalizmden dis guclerden ordan burdan. Kalkinamazsak da ondan fakirlikte ondan aclikta ondan yere dusseler mevcut dunya duzeninden kaynaklanir. Yahu Guney Kore ya baksa anlayacaklar Finlandiyaya baksa anlayacaklar. Bunlarda bulus yapmak yok bunlarda bilim yapmak yok bunlarda icat yapmak yok bunlar inaovatif dusunmek yok inavasyon yok. Bunlar hala analog dusunceyle hareket eden varliklar. Bunlarin matematigi de yabanci dili de zayif bunlarin calismakda da gozu yok bunlar fakirlik issizlik aclik derler ama asgari ucretli adama sormazlar niye 4 tane yaptin diye ?Nufus planlamasi dersin o emperyalislerin bizim uzerimizdeiki oyunu derler. Inovatif dusunce dersin bizim ole burjuva konformist dusunce ile isimiz olmaz derler. Calisma dersin calissak da ne yazar emperyalisler somuruyor derler. Yer alti kaynaklari dersin cikarsak ne olur emperyalistler elimizden alir derler, Girisimcilik dersin yoooo derler biz burjuva olmayiz is kurmayiz sendikalasip is yeri batiriririz derler. Bulusculuk dersin bilimsel sicrama dersin olmaz hele bi bakalim marx bu konuda ne demis sonrasi allah kerim derler . Icad dersin bizim burjuva icadlarla isimiz olmaz derler. Tarim dersin eklelim bicelim dersin uretelim satalim dersin yooo biz tarimda makinelesmeye karisyiz derler. Yahu dersin sanat yapalim deneysel olsun avangarde olsun bu zzmana kadar ki yapilari klasik olanlari yerle bir etsin dersin yoo biz boyle seyleri sevmeyiz biz belgesel film fotograf cekeriz izlenimci klasik toplumsal sanat yapariz derler ...varsa yoksa kapitalizm yeni mevcut dunya duzeni emperyalizm buruvazi derler yere dusseler ABD den ABD emperyalizminden biliriler..

      Sil
    4. Güney Kore örneğinin çok doğru olmadığını düşünüyorum. Güney Kore, politik nedenlerle 1970'lerde Batı Refah Sistemi içine dahil edilmiş bir ülkedir. Aynen 19. yüzyılda Yunanistan için olduğu gibi. Bugün hepimizce bilinen elektronik, otomotiv, beyaz eşya markalarının geliştiği piyasa Amerika pazarıdır. Amerika'ya gitmiş olanlar bilirler. Büyük sübvansiyonlar ve vergi indirimleri ile Güney Kore markalarının gelişmesi ve bu sayede Güney Kore'nin refah seviyesinin artırılması bizzat Batı Sistemi tarafından sağlanmıştır.

      Sil
    5. Her konunun bir açıklaması vardır. Herkes bize düşman dediğimizde konular bitiyor zaten.

      Sil
    6. Sayın Güngör,

      Tekrar tekrar hatırlatmak zorundayız:

      1. Dar düşünüyorsunuz.

      2. Kapitalizm; 'sadece sizin' gündelik hayatınızda tecrübe ettikleriniz değil.

      3. 'Sol'un ne olup / ne olmadığı hakkında en ufak bir fikriniz yok. Bir kanıt yeterli: 'Bilim', 'buluş', 'icat' ve hattâ 'girişimcilik' ile ilgili Marx'ın fikirleri ve sizin yukarıda yazdıklarınız arasında %1 oranında bile ilişki yok.

      Lütfen yanlış anlamayınız; maksadımız ne size ne de başkasına 'patronluk' taslamak değil; 'gerçek bilgiye ulaşma yolunda' beyninize dokunarak destek olmaktır:

      1. 'Sol' literatürü sağlıklı şekilde öğrenmeden lütfen 'sol' ile ilgili ahkâm kesmeyiniz. Literatüre hakim olarak görüşlerinizi beyan etmeniz; daha olgun bir zeminde müzakere yürütmemize yol açacak. Literatüre hakim olmayan kişi ve kişilere ilk önce bu litaretürü anlatıp, öğretmeye çabalamak bu yorum sayfalarında pek mümkün gözükmüyor. İlk önce karşı çıktıklarınızı sağlıklı şekilde öğreniniz; ondan sonra görüşlerinizi beyan ediniz.

      2. 'Sol' literatürü kendinize öğretirken; aynı anda kapitalizmin de ne olup / ne olmadığını öğrenmeye başlayacaksınız. Son kez belirtmek gerekirse; kapitalizm; 'sadece sizin' gündelik hayatınızda tecrübe ettikleriniz değil.

      Verimli haftasonları...

      Sil
    7. Yani fikirlerimizi ortaya serip, tartışarak çözüm bulmaya çalışma yollarını kendi ellerimizle kapatmış oluyoruz değil mi Hocam?

      "Bu masa bize ait ve bizim fikirlerimiz çerçevesinde konuşacaksak; buyrun sandalyeler hazır, oturun konuşmaya başlayalım. Fakat farklı şeyler söylemek niyetindeyseniz; bu masaya yaklaşmayı aklınızdan bir saniye bile geçirmeyin." zihniyeti devam ettiği için bir adım ileri gidemiyoruz. Bütün mesele "Masanın sahibi kim? Bu masanın bir sahibi veya sahipleri olmalı mı?" kaynağından başlıyor gibi gözüküyor; siz ne dersiniz Hocam?

      Daha somut bir ifade ile:

      "Çoğunluğun diktasını" demokrasi zannediyoruz!

      "Azınlığın diktasını" demokrasi zannediyoruz!

      "Çoğulculuk" denen "gerçek demokrasi"yi bu dünya hiç yaşadı mı? Bir cevap bulamıyorum!

      Peki siz Hocam, siz ne düşünüyorsunuz?

      Sil
    8. Serbest pazar dunyasinda domatesin curukse peynirin bozuksa alicin tek olsun senin curuk domatesini bozuk peynirini alsa bile bir yere kadar gidersin karsindaki adam keriz mi senin bozuk domatesine curuk elmana bozulmus eksimiz peynirine para versin baban bile olsa basar fircayi. Amerika Amerikan halki salak mi guney korenin uzun yillaar gelismesi icin bozuk imallarini alsin dunya salak mi turkiye salak mi onlarin cep tellerini kullansin, Iste Adsiz tarzi bir yaklasim tam anlamiyla komple komplo teorisinin baska feoadal sol ornegidir. Feodal solcularin neden gelismediginin bir baska versiyonudur. Feodal solcularin yaptigi filmler bile berbat ve sefil ikilemi bulundurmaktadir. Bunlar bulus icad ve teknoloji yapamaz bunlar bilim yapamaz.

      Sil
    9. Türkiye'de sizin eleştirdikleriniz sol düşünceyi ve marksizmi yanlış anlamış lümpen proleter kesimler. Ancak marksizmi çekip alırsanız bugünkü batı düşüncesi ve uygarlığı çok şey kaybeder. Bugünkü düzeyine de soldan gelen bu eleştiriler olmadan ulaşamazdı. Bir düşünceyi eleştirirken daha özenli bir dil kullanmak gerek. Gördüğüm kadarı ile uslubunuz eleştirdiğiniz kesimlerden hiç de farklı değil.

      Sil
    10. "Her konunun bir açıklaması vardır. Herkes bize düşman dediğimizde konular bitiyor zaten."

      Batı'nın bize düşman olduğunu düşünmüyorum. Bu adamların ruhunda pragmatizm vardır. Pragmatizm adamların hayat felsefesidir. "Batı" kendi refah seviyesini koruyabilmek için bazı ülkeleri kullanmak ister. Kullanabilmesi için o ülkelerin çok güçlenmesini, halkının uyanmasını istemez. O yönde bir takım faaliyetlerde ve müdahalelerde bulunur. Ülkelerin rejimlerini bile gerekirse değiştirtir kendi adamlarını iş başına getirebilmek uğruna. Etinden, sütünden faydalanabilmesinin yolu budur.

      Sil

  10. Rakamlar böyleyken ekonomik mucize yarattık hikayesi biraz bu fikraya benziyor.

    fıkraya göre napolyon tekrar dünyaya gelmiş.

    beyaz saraya gitmiş washington'a. abd başkanı barrack obamayla görüşmüş.yemek yemişler. obama'ya ;

    'başkan' demiş 'benim elimde sizin sahip olduğunuz silahlar olsaydı waterloo savaşını kesinlikle kaybetmezdim.'

    daha sonra napolyon rusyayı ziyaret etmiş.rusya devlet başkanı vladimir putinle görüşmüş.kremlin sarayında putinle yemek yerken putine dönüp;

    'sayın putin sizin elinizdeki kgb'ye benzer güçlü bir istihbarat teşkilatı gizli servis bende olsaydı asla waterloo savaşını kaybetmezdim' demiş.

    daha sonra napolyon türkiyeye de gelmiş.başbakan tayyip erdoğanla görüşmüş, yemek yemişler.yemekten sonra napolyon, tayyip erdoğana:

    'mösyö tayyip' demiş 'sizin elinizdeki mükkemmel basın benim elimde olsaydı waterloo savaşını kaybettiğimi hiç kimse duymazdı'

    YanıtlaSil
  11. Hocam oncelikle iyi ki dogmussunuz iyi ki hem bize hem de ekonomiye yön verebilecek şekilde yetistirmissiniz kendinizi. Aklima bir soru takildi da. Ulkedeki mallarin fiyatlarinin dis ulkelerdeki mallardan daha cok artmasi sonucunda döviz kuru nasil etkilenir. Reel kur : nominal kur *(dis ulke fiyati/ ulke ici fiyatlari ) formulune gore ülke ici fiyatlar artisi sonucubda reel kurun ayni kalabilmesi için nominal kurun da artmasi gerek. Mantik olarak ise malları kendi pazarlarimizdan almak yerine ithal ederiz böylece doviz miktari azalir ve kur artar. Eksik düşündüğüm hesaba katmadigim şeyler nelerdir Acaba

    YanıtlaSil
  12. EKONOMİST JAN PRIEWE'NİN EKİM 2014 TARİHLİ;
    'AN ASSET PRICE THEORY OF EXCHANGE RATES'
    MAKALESİNİ OKUMANIZI ÖNERİRİM!

    (Ömer ADIYAMAN
    omeradymn@gmal.com
    @omradymn)

    ‘Ak Saray’ın hükümetle ters düşen ekonomi politikalarını belirleyen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ‘ekonomiden sorumlu’ danışmanları Yiğit Bulut ve Cemil Ertem’in tezlerine bir itiraz da hükümete yakın gizlinot.com sitesinin kurucusu gazeteci Ömer Adıyaman’dan geldi.

    Adıyaman, Erdoğan’ı doğru bilgilendirmemekle suçladığı Bulut’a, “Artık üst perdeden bant/kur/seviye konuşmayı bırakın da biraz oturun bu konular üzerine çalışın. Hoş bundan sonra çok vaktiniz olacak!” diye seslendi.

    HER İKİSİ DE 'NOT EDİLDİ ve NOTLAR VERİLDİ'

    Ömer Adıyaman, gizlinot.com’da yayınlanan ‘Dolar, Yiğit Bulut, uyarı ve yorum üzerine!’ başlıklı yazısında, Erdoğan’ın faiz politikalarına sert çıkışlar getirdiği Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’la 11 Mart’ta ‘Ak Saray’da yaptığı toplantıyı hatırlattı.

    Yazı için:
    http://www.gizlinot.com/dolar-yigiit-bulut-uyari-ve-yorum-uzerine/3922/

    Bu toplantı öncesinde danışmanlar Bulut ve Ertem’in Erdoğan’ı doğru bilgilendirmediğini kaydeden Adıyaman, “Zaten o olayda her ikisi de ‘not edildi ve notları verildi'” dedi.

    BEYANNAMENİN ERTESİNDE BU TONDA YAZMASI GARİP

    Sözü aynı zamanda Akşam yazarı olan Cemil Ertem’in 16 Nisan tarihli yazısına getiren Adıyaman, AKP’nin seçim beyannamesinde “Enflasyon hedeflemesi temel para politikası rejimi olmaya devam edecektir” denilirken, Ertem’in enflasyon hedeflemesinden acilen çıkılması gerektiğini yazdığına dikkat çekti. Adıyaman, Ertem’in bu görüşü savunabileceğini, ancak beyannamenin açıklandığı günün ertesinde bu tonda yazmasını garip bulduğunu belirtti.

    ARKADAŞ; NE ZAMAN AKILLANACAKSIN SEN?

    Cemil Ertem’e yönelik kısa eleştirilerinin ardından Yiğit Bulut için, “‘Dolar şu seviyeyi bu seviyeyi asla geçmez’ falan deyip geçtiğimiz aylarda rezil olmasına rağmen yine dayanamamış kur tahminleri yapıyor” diyen Adıyaman, ‘Başdanışman’ın, “Euro -dolar paritesi 1 üzerinde kaldığı sürece son atağın başladığı 2.55-2.63 bandı üstündeki değerler piyasa gerçeklerine aykırı ve spekülatiftir” açıklamasına dikkat çekti.

    Bulut’a ‘Vay vay vay!’ nidasıyla,“Arkadaş seni daha kaç kere uyarmak gerekecek? Ne zaman akıllanacaksın sen?” sorusunu yönelten Adıyaman, “Yiğit Bulut nedir ve neyin analizini yapar derseniz cevap basit: “Grafikçi” olmaya çalışmaktadır!” dedi.

    ++

    YanıtlaSil
  13. ++

    GRAFİKÇİLERİN KÖTÜ BİR TAKLİTÇİSİ

    ‘Grafikçi’ ifadesini aşağılama ve kinaye amacıyla kullanmadığını dünyada ‘Chartists’ adı verilen bir ekol bulunduğunu belirten Adıyaman şöyle devam etti: “Grafikçiler temel olarak piyasa hareketlerinde beklentiler ve spekülatif operasyonlar dahil “temel göstergeler dışında” faktörlerin fiyatlarının belirlendiğine inanırlar. Grafikler üzerinde her faktör ve operasyonun sonucunun zaten yansıdığını düşünürler. Bu yüzden grafikçidirler.”

    Adıyaman, ‘bu tarzın kötü bir temsilcisi -daha doğrusu taklitçisi-‘ olduğunu söylediği Bulut’un grafikler üzerinden dünyayı ve piyasaları çözme çabasını ‘komik ve yetersiz’ bulduğunu ifade etti.

    YİNE REZİL OLACAK ve YANILACAK

    “Grafikçi denilen ekol aynı anda yüz modeli çalıştırıp binlerce çapraz kontrolle bile elde ettiklerini sunarken mütevazi davranır. Bizde maşallah Yiğit Bulut tek grafikle her soruya cevap veriyor!” diyen Adıyaman, Bulut’un sonuçta yine rezil olacağı ve yanılacağı öngörüsünde bulundu.

    Cumhurbaşkanı’nın başdanışmanı olarak konuşan birinin sorumlu davranması gerektiği uyarısında bulunan Adıyaman, “Her kur hareketinde ortaya atlayıp “şurayı aşmaz, burdan döner, şurada durur” gibisinden laflar etmek son derece tehlikeli. Hatalar yaza yaza defter doldu Yiğit bey!” dedi.

    ÜST PERDEDEN ATMAYA GEREK YOK

    Yazısının sonunda Bulut’a “Önce bir kere bu panik ataklardan ve gündem gelme çabandan vazgeçin. İkincisi, kur teorisi konusunu tekrar bir okuyun” önerisinde bulunan Adıyaman, şöyle devam etti: “Bu konuda 2008 krizinden beri akademide ciddi bir deprem yaşanıyor. Eski teoriler sarsıldı. Kur hareketlerini izahta iktisat teorisi çuvalladı. Herkes şaşkın ve mütevazi iken sizin bu tarzınız çok çocukça ve komik kaçıyor! Bu konuda dünyada neler konuşulduğuna, ne tarz çalışmalar yapıldığına bakın. Bu konuları önce bir ÇALIŞIN, üst perdeden atmaya gerek yok.”

    BUNDAN SONRA ÇOK VAKTİNİZ OLACAK!

    Adıyaman, bir ‘iyilik yaparak’ ekonomist Jan Priewe’nin Ekim 2014 tarihli ‘An Asset Price Theory of Exchange Rates’ makalesini okumasını tavsiye ettiği Bulut’a, “Döviz kurları konusunda hiç kimsenin iddialı laflar edemeyeceği, teorilerin çöktüğü ve grafiklerin şaştığı bir dünyadayız. Artık üst perdeden bant/kur/seviye konuşmayı bırakın da biraz oturun bu konular üzerine çalışın. Hoş bundan sonra çok vaktiniz olacak!” diye seslendi.

    “Priewe, (bilmiyorsundur belki) eleştirel bakışıyla finans teorisinde önemli bir isimdir. Bu makalesinde iktisatta kur teorisinin darboğazını / krizini anlattıktan sonra yeni teori alternatiflerine değiniyor. Makalede 1970-2014 yılları arasında DM/Euro ve ABD doları paritesinin gelişimini tüm teorilerle test ediyor.”

    Priewe'nin makalesini okumak için:
    http://www.lai.fu-berlin.de/disziplinen/oekonomie/Workshop-Currency-Hierarchies/Paper-Priewe.pdf

    TEORİSYEN KESİLENLERİN HAVASI FENA SÖNDÜRÜLÜR; SÖNDÜRÜLDÜ DE!

    Bulut’un Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve başdanışmanlık kartvizitiyle milleti yanlış yönlendirmeye hakkı olmadığınıu söyleyen Adıyaman yazısını şöyle sonlandırdı: “Sırada Cemil Ertem var. Ertem’in akademik görünümlü ama inanılmaz hatalarla dolu sakat yaklaşımını detaylı anlatacağım. Ekonomi şakaya gelmez. Üst perdeden konuşanın, ev ödevini yapmadan büyük teorisyen kesilenlerin havası fena söndürülür. Söndürüldü de.”

    http://www.diken.com.tr/basdanisman-yigit-buluta-mahallesinden-teorisyen-kesilenlerin-havasi-sondurulur/

    YanıtlaSil
  14. Hocam dolar artisinin bankacilik sektorune ne gibi etkileri olabilir ve ne yönden olabilir acaba

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İki etkisi olabilir: (1) Dolarla aldıkları borçların TL karşılığı artar ve öderken borç TL cinsinden artmış olur. Aynı miktarda Dolar mevduatları atmamışsa sıkıntıya girebilirler. (2) Dolarla verdikleri kredilerin TL karşılığı artacağı için bu kredileri alanlar ödeme zorluğuna düşebilir o zaman da bankalar bunları tahsil etmekte zorlanabilir.

      Sil
  15. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  16. Hocam ellerinize sağlık. Doğum gününüzü tebrik ederim. Her şey güzel de bu GSMH rakamları sanki gerçek ekonomik altyapıyı çok yansıtamıyor gibi geliyor. Hizmet sektörü, finansal getiriler, fikri mülkiyet hakları bu kadar dolara boğulmuş ekonomilerde imalat sanayilerinin gerçek gücünü yansıtmıyor. Keza ham madde ihracatına dayalı ekonomiler için de geçerli bu. Bence infrasutructure alt yapı yatırımları da dikkate alındığı zaman bu dönemin galipleri Çin, Almanya, Japonya. Kaybedenler Amerika, Ingiltere, Rusya. Biz maalesef ortada bir yerdeyiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Dediğiniz doğru olsa da herkes her ekonomi için aynı ölçü kullanıldığına göre kıyaslamalar doğrudur diye düşünüyorum. Amerika ve İngiltere hızla toparlanıp kazananlar arasına girmeye başladı.

      Sil
  17. Hocam, her yazınızın soru/ yanıt kısmında, eğitimin bir toplum için önemini örnekler vererek açıklamanız çok hoş. Keşke etkili ve yetkili kişiler de anlayabilse! Eğitimimizin kalitesi, üniversite öncesi eğitimin yap- bozlarıyla ilgili sanırım. Örnek verdiğiniz ülke Kore'nin, 14 yaş grubu öğrencilerine sorduğu bir matematik problemi internette dolaşıyor. İşletme mezunu birisi olarak ben, soruyu da açıklanan yanıtı da anlayamadım. Anlayıp- çözebilenler, sanırım ülkemizin istisnalar kısmında yer alanlardır.
    Bu arada doğum gününüzmüş; sağlıklı ve mutlu yıllar dilerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Evet biz olaya eğitimi Kore düzeyinde bilimselliğe çekemezsek hayal görmekle yetiniriz.

      Sil
  18. Hocam bu yıl Türkiye'de kriz olsa bunun iktisadi temeli ne olur göre?

    YanıtlaSil
  19. Hocam dünya bankasının verilerinde ülkelerin kişi başı gelirlerini karşılaştırırken anlamlandıramadığım bir durumla karşılaştım, izah ederseniz memnun olurum.
    Şöyle ki dünya bankasının verilerin göre sabit 2000 doları ile Güney Kore'nin kişi başına milli geliri, Suudi Arabistan'ınkinden fazla görünüyorken(23 bin'e 18 bin dolar), 2013'te cari dolar ile iki ülkenin de kişi başı milli geliri 25 bin dolar görünüyor. Eğer ikisi de aynı tip dolar ile hesaplanırsa 2013 cari dolarıyla eşitken sabit 2000 dolarıyla hesaplanınca da Güney Kore ile Suudi Arabistan'ın per capitasının eşit olması gerekmez mi? .Mesela Türkiye'nin sabit 2000 dolarıyla per capitasını dolar enflasyonuna 2013'e yani cari dolara çevirince Türkiye'de bir farkılık olmuyor verileri mukayese edince. Fakat Suudi Arabistan ile Güney Kore'yi karşılaştırınca iki ülkenin per capitası sabit 2000 doları ile farklı çıkıyor.
    Hesaplamayla ilgili bir durum mu var yoksa verilerde mi sıkıntı olabilir?

    2000 doları ile:

    https://www.google.com/publicdata/explore?ds=d5bncppjof8f9_&ctype=l&strail=false&bcs=d&nselm=h&met_y=ny_gdp_pcap_cd&scale_y=log&ind_y=false&rdim=region&idim=country:ZAR:CHN:IDN:MYS:THA:KOR&ifdim=region&tstart=-289512000000&tend=1351483200000&hl=en&dl=en&ind=false#!ctype=l&strail=false&bcs=d&nselm=h&met_y=ny_gdp_pcap_kd&scale_y=log&ind_y=false&rdim=country&idim=country:KOR:SAU&ifdim=country&tstart=-306471600000&tend=1366059600000&hl=en_US&dl=en&ind=false

    Cari dolar ile:

    https://www.google.com/publicdata/explore?ds=d5bncppjof8f9_&ctype=l&strail=false&bcs=d&nselm=h&met_y=ny_gdp_pcap_cd&scale_y=log&ind_y=false&rdim=region&idim=country:ZAR:CHN:IDN:MYS:THA:KOR&ifdim=region&tstart=-289512000000&tend=1351483200000&hl=en&dl=en&ind=false#!ctype=l&strail=false&bcs=d&nselm=h&met_y=ny_gdp_pcap_cd&scale_y=log&ind_y=false&rdim=country&idim=country:KOR:SAU&ifdim=country&tstart=-306471600000&tend=1366059600000&hl=en_US&dl=en&ind=false

    YanıtlaSil
  20. Hocam kafamda tam olarak netlesmemiz bazi seyler var . Cari acik ithalat ile ihracat rasindaki fark. ihracatin icinde ozel sektörün uretim yapabilmek için disaridan aldigi mallar var. Ozel sektor ithalat yaptikca ozel sektör kesiminin borcu artıyor (son yillarda kamu borcu ile ters yonde giden özel sektor borc stoku). Biz bu olusan cari acigi ithal ettigimiz mallari verimli kullanip hem icerde üretip büyümeye hem de ihracatta kullanip cari aciga olumlu etki yaparak kullanabilirsek bu olusan borç stokunun negatif bir etkisi kalmaz değil mi ?

    Yani cari acik nereye kadar artarsa sorun yaratmaz sorusunun cevabi aslinda o cari acigi olusturan giderleri bizim nasil kullandigimizdir ? Yanlis ya da eksik düşündüğüm yerleri belirtebilir misiniz mahfi hocam. Elinize sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cari açık yalnızca ihracat ithalat farkı değil. Bu ikisinin farkına dış ticaret dengesi deniyor. Bunlara görünmeyen kalemler (turizm gelir giderleri, navlun, sigorta vb gelir ve giderleri) eklenip çıkarılıyor ve cari açık öyle bulunuyor.
      Borç alacak dediğimiz kısmın cari açıkla bir ilgisi yok. Onlar cari açığın nasıl finanse edildiğini gösteriyor.
      Cari açık nereye kadar artsa bizim için sorun doğurmaz sorusunun yanıtı bizim bu cari açığı nereye kadar borç vb ile finanse edebileceğimizle ilgili. Eğer yabancılar bizim cari açığımızın arttığını görür de borç vermeyi keser ya da faizi sürekli artırmaya başlarsa cari açık bizim için limite gelmiş demektir.

      Sil
  21. Merhaba. Yazınız için teşekkür ederiz. Tablolarda göze çarpan değişimlerden, 2010 ile 2014 yılları arasındaki Japonya'nın usd cinsinden kişi başı gelirinde meydana gelen düşüşü nasıl açıklayabiliriz? 2011 senesindeki tsunami sonrası üretim kapasitesinin azalmasına mı bağlamalıyız yoksa 90'lar seviyesinde gezinen $/¥ paritesinin 120 noktasına dayanmasına mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Japonya 25 yıldır büyüyemiyor. Büyüme sıfıra yakın, enflasyon yok, faiz sıfıra yakın. Bu durumda Japon halkı para harcamıyor. Geleceği karamsar gördüğü için para biriktiriyor. Talep düşük olunca üretim, yatırım, inovasyon düşüyor.
      Abe son dönemde bunun nedeninin Yen'in aşırı değerli olmasıyla doğduğu görüşünde olduğu için şimdilerde Yen'e değer kaybettirmeye çalışıyor.
      Bir ekonomide yüksek enflasyon yüksek faiz kadar hatta ondan da kötü olan şey sıfır enflasyon ve sıfır faizdir.

      Sil
  22. Hocam allah size uzun ömür versin bizi böyle aydınlattığınız için sorularımızı yanıtladığınız için. Valla yeriniz çok büyük her gece 11de ekonomi programınızı internetten izlemeden uyuyamıyorum alıştım baya :) kendinize dikkat edin hocam spor yapın sağlıklı beslenin . kalın sağlıcakla

    YanıtlaSil
  23. Euro bolgesi gelirleri artmamış ancak gelir dağılımı bakımından incelendiğinde 'ortalama' Amerikalı ile ortalama Avrupalı arasında Avrupalı'lar daha zengindir. ABD'de gelir dağılımı gelişmiş ülkelere göre oldukça bozuk bildiğiniz üzere. Gene Türkiye ile Rusya karşılaştırıldığında Rusya'nın gelir dağılımı daha düzgün görünüyor. Bizde 2005'ten bu yana belirgin bir artış var.

    YanıtlaSil
  24. Hocam,

    Israrla okumanızı öneririm.

    QE'nin aslında hem ABD içinde, hem dünya genelinde bizlere anlatıldığı kadar 'pozitif etkisi' olmadığı üzerine çok önemli bulguları sunan bir yazı.

    *
    HOW THE FED IS MAKING THE RICH RICHER AND LEAVING YOU BEHIND

    Economist Gerald Epstein & Juan Antonio Montecino

    (Interviewed by Lynn Parramore, author and cultural theorist, April 16, 2015)

    When it comes to what goes on in the marble corridors of the Federal Reserve, Americans tend to be suspicious. For different reasons, both the right and the left have challenged Fed policies aimed at bolstering the economy in the wake of the Great Recession. In two papers for the Institute of New Economic Thinking's Working Group on the Political Economy of Distribution, "Have Large Scale Asset Purchases Increased Bank Profits?" and the forthcoming "The Impact of 'Quantitative Easing' on Expected Profits: Explaining the Rise and Fall of the Fed's QE Policy," economist Gerald Epstein and his colleague Juan Antonio Montecino sought to find out who in the economy has tended to benefit from the Fed's actions. They conclude that Wall Street and wealthy Americans were the big winners from policies like quantitative easing, while the rest saw little improvement in their economic lives. End result? Inequality has gotten worse.

    >>> Lynn Parramore: Complaining about the Fed is something of a national pastime. What is it about this institution that attracts so much criticism?

    >>> Gerald Epstein: People in America get really angry at the Federal Reserve and at the "money system" in general during economic crises. The Fed draws hostility because of its power, its insulation from democratic accountability, its lack of transparency, and because of its historical and structural connections to finance. It has a lot of power in the economy because it has a big impact on the supply and cost of credit, that is, interest rates. It also plays a key role in supervising banks and historically has seemed to take it easy on the banks when it shouldn't have, such as in the lead up to the financial crisis. Bankers themselves govern the Fed to some extent, and then there's the classic revolving door where Fed officials come from and then go back to the financial sector. Fed officials tend to believe that the institution should have a large measure of independence from democratic control, even though in law it is under the ostensible control of Congress.

    So critics, often for good reason, are concerned that the Fed is wielding its vast powers in the interests of the banks and not in the interests of the people. After the financial crisis, Americans have perceived that the banks have been bailed out, but a significant proportion of the population is still in serious economic trouble.

    (...)

    YanıtlaSil
  25. (...)

    >>> Lynn Parramore: Many libertarians want to audit the Fed or just plain end it, while conservatives like Rick Perry label the Fed's actions treasonous. On the other side of the political spectrum, members of the Occupy Movement and progressives like Bernie Sanders and Elizabeth Warren challenge the Fed's ties to Wall Street. How do people with such vastly different ideologies end up distrusting the Fed?

    >>> Gerald Epstein: On the surface, it may look like the right wing and progressive criticism of the Fed is similar, but there are key differences. Many of those on the right distrust the Fed and want to eliminate its power in the belief that the private economy, including the private banks, will be much more efficient, productive and even democratic if they are left to themselves: in other words, the criticism of the Fed really reflects a desire to cripple the government in the service of increasing the power and authority of the market. The perspective of most progressive critics is quite different: they don't want to destroy the power of the Fed to regulate the macroeconomy and finance. They want to regain control over it so that it better serves the interests of the whole population.

    So the right wants to destroy the power of the Fed to increase the power of finance; and the progressives want to reorient the Fed so that it will stop protecting the interests of finance and protect the interests of the broader population instead.

    >>> Lynn Parramore: In the past several years, the Fed has been experimenting with a program of quantitative easing (QE) to pump money into the economy. Why did the Fed do it and how does it work? Who exactly does it work for?

    >>> Gerald Epstein: Quantitative Easing (or QE) is an overly mysterious term. The actual term used by the Fed is a program of Large Scale Asset Purchases (LSAP) which is even clunkier, but more accurate. In the aftermath of the financial crisis of 2007-2008, the Fed used its power to create money and bought over $3 trillion of financial assets of various kinds in order to raise the price of those assets and lower interests, and to provide more liquidity and credit to the economy. This was supposed to make it easier for people and business to get access to cash to spend.

    The question of why the Fed did this is the subject of our papers . There were actually multiple reasons for the program and it is difficult to sort out their relative importance in the Fed's thinking.

    At first, the Fed wanted to keep the large banks from going bankrupt. Officials believed, of course, that if banks went under, the entire economy would be dragged down with them. But they were also interested in helping out the banks on their own terms. In our "Bank Profits" paper we discussed the close ties between the Fed and the banks, and that is significant here. Our research shows that these initial purchases of assets by the Fed in 2009-2010 did increase bank profits, especially the large players. So the Fed's policy of QE succeeded in helping these financial institutions make more money.

    (...)

    YanıtlaSil
  26. (...)

    >>> Lynn Parramore: What about later? Did the Fed's actions continue to be a boon to the banks?

    >>> Gerald Epstein: As time moved on and the economy failed to rebound, Fed officials became concerned about the need to continue large-scale asset purchases (quantitative easing) to improve a broader swath of the U.S. economy. They wanted to increase credit and liquidity to restore profitability in the broader economy as a goal in and of itself. But they also hoped that this would lead to more investment and job creation. In our companion paper "The Impact of QE on Expected Profits," Juan Montecino and I look at three rounds of quantitative easing from 2009 till when it ended in 2014. We show that investors expected QE to benefit financial, construction and auto firms in the first two rounds of QE, but by the third round, only certain financial sectors were expected to benefit, and only to a modest extent. We argue that this lack of effectiveness in promoting corporate profits eroded the political support for QE and that contributed to the Fed's decision to end it.

    >>> Lynn Parramore: A lot of people have argued that the Fed's policies have helped the broader economy overall. For example, Paul Krugman suggested this in a recent New York Times op-ed. Do you agree?

    >>> Gerald Epstein: There have been many studies of this issue. The impact of QE on generating more lending by Wall Street to Main Street and in generating more employment and increasing overall investment in the economy is quite modest. QE probably limited the initial collapse of the economy, and likely had a very small positive impact on economic growth, but its broader impact on jobs and growth in the economy seems not very big.

    >>> Lynn Parramore: Krugman didn't say much about how low rates affects the price of assets like stocks. Should we be concerned about asset prices going up?

    >>> Gerald Epstein: The evidence is quite clear that QE has increased certain asset prices in the economy. These include the assets the Fed bought directly, such as mortgage backed securities and long term government securities. There is also evidence that QE contributed to an increase in corporate bond prices. But what most people see is the big run-up in equity (stock market) prices in the last several years. Interestingly, it has been much harder to show that QE has caused the big rise in the stock market. A major part of the problem is that there are many possible factors that could have led to the stock market boom and it is hard to isolate the impact of QE.

    But there is no doubt that the Fed's large-scale asset purchases have caused major increases in a number of asset prices in the economy. This is especially true of mortgage backed securities and corporate bonds, and quite possibly of equities as well. For those people and institutions holding those things, the run up in prices has been a wealth bonanza.

    (...)

    YanıtlaSil
  27. (...)

    >>> Lynn Parramore: How have the Fed's actions impacted economic inequality in the U.S.?

    >>> Gerald Epstein: Our papers suggest that initially, QE contributed to a pretty significant increase in inequality. It raised asset prices, which are owned primarily by the wealthy, while having relatively small if any positive impacts on bank lending, employment, wages or economic growth, so ordinary people haven't had much help. By the third round of QE in 2012-2014, the effects had likely muted quite a bit. There were probably not big impacts on asset prices from QE and the positive effects on employment growth might have strengthened somewhat.

    But in the big picture, I think the evidence points to the conclusion that QE and other aspects of Fed policy increased inequality pretty significantly. This is reinforced if you take into account all the other non-standard measures the Fed used to bail-out the banks early on in the crisis.

    >>> Lynn Parramore: Lately we hear a lot of worry about what will happen if the Fed raises interest rates. How might the average person feel it if this happens?

    >>> Gerald Epstein: Here's the interesting thing: the fact that QE and lowering interest rates almost to zero has worsened inequality, does not mean that raising interest rates will help reduce inequality. Economists have long known — and recent work by IMF economists supports this — that increases in interest rates normally worsen inequality, at least partly by reducing employment and wage growth.

    So raising interest rates might lead to some initial reductions in wealth by lowering asset prices, but it could also take a bite out of your paycheck and dampen your prospects of finding a job. It's a bit of damned if you do and damned if you don't.

    >>> Lynn Parramore: What kind of Fed policies would help close the inequality gap in the U.S.?

    >>> Gerald Epstein: The Fed needs to adopt new tools, on its own and perhaps in cooperation with the other parts of the U.S. government, to improve the economy from the bottom up. This includes increasing facilities for debt forgiveness for under-water mortgages and excessive student loans; increased credit facilities for small businesses and cooperatives; helping to underwrite mechanisms for creating affordable housing in cities; and more restrictive enforcement of financial regulatory rules to help reign in excessive banker risk and pay.

    But the Fed cannot reduce inequality on its own; far from it. This requires a concerted effort by the government, broadly speaking, to support a variety of efforts. These include things like raising the federal minimum wage, eliminating unfair restrictions on union organizing, increased fiscal spending on needed infrastructure with a condition that these jobs will be decent paying jobs. Of course, this is just the tip of the iceberg, and far from the question of the role of the Federal Reserve.

    Source:
    http://www.huffingtonpost.com/lynn-parramore/how-the-fed-is-making-the_b_7079636.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıyı okudum ve tamamen katılıyorum. Şu cümle yazıyı özetliyor: the Fed wanted to keep the large banks from going bankrupt --> Fed, büyük bankaları iflastan kurtarmak istedi. Şu an ECB de, parasal genişleme ile piyasaya para pompalayarak, Avrupa ülkelerinin bankalarını kurtarmaya çalışıyor... Halkı değil. Uygulama, başarısız olacak. ABD de de başarısız oldu. Halktan saklanıyor. Borsalar da şişti, dünya finans sisteminin küresel çöküşü yakındır...

      Sil
    2. Paylaşım için teşekkür ederi. Önemli bir değerlendirme.

      Sil
    3. Ah ingilizce ah yaktin bizi hic bisey anlamadim

      Sil
  28. Hocam,

    Özel sektörün 420 milyar küsürlük borcunun bahsedilen ilk 2015 vadesi 100 küsür milyar doların tam olarak ödemesi ne zamandır?

    Yavaş yavaş ödenmeye başladı mı acaba ?Bu borcun ödeme durumu nedir acaba ? Bunları nereden nasıl takip edebiliriz ?

    İyi ki varsınız hocam.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Önemli olan bir yıl içinde bulunması gereken döviz miktarı. Bu miktar eskiden gelen borçlar için 165 milyar dolar. 40 milyar dolar da yeni borç gerekiyor (cari açık için) eder yaklaşık 200 milyar dolar. Sorun budur. Bunları ancak olay bittikten sonra izleyebiliyoruz. TCMB web sitesinden.

      Sil
  29. hocam bu olması gereken kur sizce ne olmalı? bu neye bağlıdır? direkt piyasa şartları dışında mesela şuan kur değerli mi değersiz mi bu neye göre belirleniyor hocam. saygılar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bilinen en basit yöntem Big Mac indeksi. ABD'deki Big Mac fiyatıyla Türkiye'dekini kıyaslarsanız doğru kuru bulmuş oluyorsunuz. Tabii bu çok yüzeysel bir değerlendirme ama yine de bir çok açıdan en iyi ve basit değerlendirme bu.

      Sil
    2. Kesin yanlış baktım, Amerika'da Big Mac : 3.99$ Türkiye'de 9.25 TL Türkiye'dekini Amerika'dakine bölünce 2.31 çıktı. Hocam güncel BigMac fiyatlarını nerede bulabiliriz? :)

      Sil
  30. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  31. Dün CHP'nin açıkladığı ekonomi paketi ile ilgili bir yazı düşünüyor musunuz? Ekonomist olmadığım için pakette söylenenlerin olabilirliğini siyasetten bağımsız sizden öğrenmek istiyorum. Saygılarımla...

    YanıtlaSil
  32. Sn. Hocam bu çok faydalı olan çalışma için teşekkür ederim. Çalışmada 2010 yılı ve sonrası gelişen siyasi olayların etkilerinide incelemek ve vurgu yapmak faydalı olabilir. Hükümette olan partinin kapatılma çalışması ve sonrasında gelişen tatsız olayların yatırımcıyı endişelendirdiği ve yapılacak yatırımların beklemeye geçtiğini ve bu olayların caydırdığını düşünüyorum. Ayrıca Sn. Cumhurbaşkanımızın bahsettiği yatırımlar üzerine bürokrasinin de etkilerini incelemekte fayda var. Galataport dahil kaç yatırımı bu şekilde kaçırdık bu yönde bir veri çalışma elinizde mevcutmudur?

    Diğer yandan Sn. Kılıçdaroğlunun seçim beyannamesinde yer alan asgari ücret, dar gelirliler, mazot, emeklilere vb yönelik vaadlerinin ekonomik büyüklüğü ve etkilerini ve vaadlerin olabilirliğini içeren bir yazınızıda bekliyorum.

    YanıtlaSil
  33. Hocam chp nin vaatlerinin binde 1 uygulanma ihtimali var midir

    YanıtlaSil
  34. merhaba hocam sizi sabah dinledim 100 kişilik köy ile yolda giderken ışığım çaktı ,işte bazen büyük resmi görmek için resmi küçültmek gerekir.

    ama sonuçta siz son soruyu sorunca canım sıkıldı ben bu geliri hak etmiyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı