İlk 100 Günün Üçte Biri Geçti Bile

Türkiye, 6 ay arayla iki kez genel seçime gitti. Amaç siyasal istikrarı sağlamaktı. Siyasal istikrar tanımı genel olarak farklı olsa da bizde genel kabul görmüş şekli tek parti iktidarıdır. Dolayısıyla tek parti iktidarı aranıyor ve geçmişte yaşanan olumsuz deneyimlerin de etkisiyle koalisyon hükümeti kurulmasının istikrarsızlık getireceği düşünülüyordu. 1 Kasım seçimlerinde AKP tek başına iktidar olacak sonucu elde etti ve iktidar oldu. Hükümet çevreleri hemen reformlara başlanacağını ve ilk olarak 100 günlük bir program açıklanacağını söylediler. Piyasaların beklentisi kısa sürede finansal piyasalarda rahatlama olacağı ve göstergelerin yerli yerine oturacağı ardından da ekonomik toparlanmanın sağlanacağı yönündeydi. Bugün itibariyle, konu edilen 100 günün üçte birlik bölümü tamamlanmış durumda. Henüz açıklanmış bir reform programı yok. Bakalım seçimden sonraki ilk ayda finansal piyasaların beklentileri karşılanabilmiş mi?

Borsa (BIST 100 Endeksi)

Aşağıdaki şekil BIST 100 endeksi (borsa) ve gösterge faizdeki gelişmeyi gösteriyor (BIST 100 endeksi mavi çizgi, sol eksen, gösterge faiz kırmızı çizgi, sağ eksen.)


Grafikten görüleceği gibi seçim sonrasında borsada giderek hızlanan bir çöküş oluşurken gösterge faizde (ve ona bağlı olarak piyasa faizlerinde) artış olmuştur. Borsa, ekonomik gelişmelere, siyasal gelişmelere, jeopolitik risklere karşı en duyarlı alanlardan birisidir. Özellikle belirli bir yabancı portföyünün bulunduğunu düşünürsek bu dönemde bu tür olumsuz bir etkilenmenin sürpriz olmadığını kabul etmek gerekir.

Döviz Kurları
Aşağıdaki grafikte USD / TL kurunda ve Euro / TL kurundaki gelişme yer alıyor (USD / TL kuru mavi çizgi, Euro / TL kuru kırmızı çizgi.)


Grafikten görüleceği gibi USD / TL ve Euro / TL kurunda seçimden sonraki 35 günde dalgalanmalar olsa da pek bir değişiklik olmamış. Yalnız son günlerde Euro / TL kuru yukarıya hızlı bir yöneliş yapmış görünüyor. Bunun da nedeni 3 Aralık tarihli AMB toplantısı sonrasında açıklanan AMB kararlarının piyasaları tatmin etmemiş olması sonucu Euro’nun olduğundan daha değerli olması gerektiğini düşünen piyasaların Euro’ya olan taleplerini artırmış olmaları. Dolayısıyla bu bir aylık dönemde kurlar aslında Türkiye’ye sorun çıkarmamış görünüyor.

Merkez Bankasının Faizleri ve Piyasa Faizi
Aşağıdaki grafik; TCMB’nin politika faizinde (PF), ağırlıklı ortalama fonlama faizinde (FF) ve piyasa faizlerini temsil eden gösterge faizdeki (GF) gelişmeyi gösteriyor (PF mavi çizgi, FF kırmızı çizgi, GF yeşil çizgi.)


Grafik; TCMB’nin, uzun süredir yüzde 7,5 olarak sürdürdüğü politika faizini (PF) bu dönemde de değiştirmediğini, piyasayı asıl olarak fonladığı faiz olan ağırlıklı ortalama fonlama maliyetinin de (FF) yüzde 8,70’lik bir ortalama oran etrafında küçük çaplı dalgalanmalar yaşadığını gösteriyor.

Bu faizlerle TCMB, piyasada oluşan faizleri düşürmekte başarılı olamamış görünüyor. Çünkü aynı dönemde gösterge faiz (GF) yüzde 10,30’luk bir ortalama etrafında küçük dalgalanmalar yaşamış aşağı yönlü bir yönelmeye girmediği gibi yukarı yönlü bir eğilim sergilemiş bulunuyor.

Riskler (CDS Primi)
Aşağıdaki grafik; Türkiye’nin finansal piyasalar tarafından algılanan risklerini gösteren CDS priminin gelişmesini ortaya koyuyor. 


Grafikten görüleceği gibi Türkiye’nin risk primi 1 Kasım seçiminden bu yana, arada bir iniş dönemi yaşamış olmasına karşılık, genel olarak artış eğilimindedir. Bu artış Rusya krizi sonrasında biraz daha hızlanmış görünüyor.

Sonuç
Kuşkusuz bu gelişmede dış etkenlerin önemli payı var. Çünkü bu dönemde bir yandan Fed’in faiz artırımına ilişkin beklentiler güçlenirken bir yandan da AMB’nin piyasaları tatmin etmeyen açıklamaları etkili oldu. Bunlara ek olarak dış siyasal konjonktürdeki bozulmalardan da söz etmek gerekir. Rus uçağının düşürülmesiyle başlayan kriz, borsada satışları ve dolayısıyla değer kayıplarını hızlandırdı.

Türkiye ekonomisi 2004 – 2008 dönemi arasında ulaştığı güçle dış etkilere direnebiliyordu. Ama artık o gücünde değil. Bu gerçeği ne kadar erken kabul eder ve önlem alırsak o kadar az fatura öderiz. İlk 100 günün 35 gününü kaybettik. Sanki yine buralarda en ünlü teori olan ‘Bize bir şey olmaz teorisinin’ arkasına geçecekmişiz gibi bir görünüm var. 


Yorumlar

  1. Güzel bir haftasonu dileğiyle üstad, elinize sağlık...

    YanıtlaSil
  2. Üstat,

    Yazınız için teşekkür ederim.

    2016 yılında da başkanlık sistemine ilişkin gereksiz tartışmalarla daha fazla vakit kaybedeceğimizi ve bunun da ekonomimize ilave bir olumsuz katkı sağlayacağını söylemek yanlış olmaz herhalde.

    İyi pazarlar,
    Cafer Demir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Çok doğru biz hep bu tür üst yapı konularıyla zaman kaybedip dururken altyapı altımızdan kayıp gidiyor.

      Sil
    2. Hocam selamlar,

      Hiç negatif bir şey olduğu yok.ülke 12 yıldır olabilecek en iyi şekilde yönetiliyor.hep reform vs. Bahsediliyor ama yapmayınca da bir zarar görmüyoruz.biraz enflasyon biraz faiz her yerde var.bize birşey olmaz.

      Rahat olalım,Türk milleti çileyi sever,dayanır.
      Saygılar

      Hasan

      Sil
    3. Hasan, kisin ortasinda yakacak gaz bulamazsan haber ver tezek gondereyim.

      Sil
    4. Zaten sorun da bu ya... Bize bir şey olmuyor gibi geliyor ama bir yere de gidemiyoruz. Sıkışıp kalmışız bir aralıkta ve işin garip tarafı toplumun bir kesimi dışında şikayetçi de değiliz.

      Bir yerlere gitmek riskli. Neden risk alalım ki? O kadar uzun süre kıt kanaat geçinmeye alıştı ki toplum, artık refah vb nedir olanaksız geliyor. Kendi içinde bir statüko oluştu. Bu da değişim yönündeki motivasyonları yok ediyor.

      İ.İ.

      Sil
    5. Türk milletinin en fazla inandığı teori"Bize bir şey olmaz teorisidir." Ne var ki bu teori gerçekle örtüşmüyor. Sürekli bize bir şey oluyor ama biz farkında değiliz. 1952'de kurtarmaya gittiğimiz gariban Kore bugün gelişmiş ülke, biz hala gelişmekte olan ülkeyiz. Biz "bize bir şey olmaz" derken Koreliler muhtemelen "bize bir şey olur, iyisi mi gerekeni yapalım" dediler.

      Sil
    6. gerçekten de bir şey olmuyor Mahfi Hocam, siz bizden daha eski ve bilgilisiniz; tarihi de daha iyi biliyorsunuz. adnan menderes, demirel,darbeler,özal,koalisyonlar ve şimdi AKP...çok az bir toparlanma ve refah dönemi olsada bizim coğrafyalarda savaş,entrika,darbeler eksik olmaz ve bu işler olaylarda kültürümüze işlemiş...evet 3-5 aydından fazlası şikayetçi değil. bir Halktan halkın kendisi değil yöneticiler sorumludur. yerimizde sayıyor diyorsanız bunun nedeni,1600 lardan beri en yukarıdan aşağıya yönetim kademesinde olanlardır.suçu millette,gariban teyzemde,köylü amcam da,mühendis ahmette aramayalım.

      saygılar
      Hasan

      Sil
    7. Yine saçmalamışsınız "Bize bir şey olmaz teorisidir."...

      Medeniyetimizin mayası "Bir lokma, bir hırka"dır! Sadece matematik ve sadece para ile programlanmış iktisatçıların bazıları bunu anlayamaz...

      Sil
    8. "Bir lokma, bir hırka" anlayışını söyleyenler kendileri bir eli yağda diğeri balda olan ve halkın kıt kanaat yaşamasını isteyenlerdir. Bu gibi bir anlayış ancak yokluk ortamında geçerlidir ve hemen her toplumun geçmişinde bir dengi vardır. Bu dönemler o toplumu, kültürünü ve tarihsel dönüşümünü açıklayamaz. Eğer geçmişimize bakıp bir yanda inanılmaz zenginlik birikimi ve diğer yanda da sefaleti göremiyorsanız kültürümüz hakkında konuşmamalısınız.

      İ.İ.

      Sil
    9. Bana tezek yakacaksın diyen adsız arkadaş, bak büyüme oranı kaç çıkmış ! ülke herşeye rağmen büyüyor, bunun önü kolay kesilemez. en zor krizlerde bile sallanmadı bu ülke. Mahfi hocam ne diyorsunuz %4 büyümeyeye hiçte az değil,ithalatın biraz gerilemesi,dış kaynakların artması buna neden olmuş olabilir mi?

      Hasan

      Sil
    10. arkadaşım 9000usd/kafa üst orta gelir değil mi? brezilya da orta gelir tuzağında, meksika da burda, g.afrika daha da kötü! onlar bu halleriyle bizi geçsinler de 'biz niye yapamadık'ı konuşuruz...

      Sil
  3. Hocam, Türkiye ekonomisinin 2004 – 2008 dönemi arasında ulaştığı gücün arkasında ne vardı?...O zaman ne yaptıkta şimdi yapamıyoruz?...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AB ile müzakereye başlamıştık ve bütün dünya bu işi ciddiye alıp Türkiye'ye dünyanın likiditesini yağdırmıştı. Bir yandan bu döviz girişleri, bir yandan özelleştirme gelirleri derken iyi bir çıkış yakalamıştık. Sonra AB üyeliği işleri tavsayınca ve biz onun yerine yeni bir öykü koyamayınca işler tersine döndü.
      Bu konuda bu blogdaki Biat Kültürü ve Günümüze Yansımaları başlıklı yazımda şunları yazmıştım:
      "Türkiye, biat kültürüne dayalı bu sistem çerçevesinde refah artışı yaşar gibi olduğu bütün dönemlerde yeni bir buluş yaparak ya da teknolojiyi geliştirerek değil, önceki dönemin birikimini ya da geleceğin gelirini harcayarak refah artışı sağlamıştır. Bunun ilk örneği Menderes dönemidir. Menderes, II. Dünya Savaşında yemeyip, içmeyip biriktiren toplumun birikimini harcayarak tarımda büyük atılım yapılmasının ve ekonominin büyümesinin önünü açmıştır. Mevcut birikimin harcanması bitince gelişme de durmuştur. İkinci örnek Özal dönemidir. Özal, iktidara gelir gelmez altyapı yatırımlarını artırmaya girişmiş ve bunun için yetersiz olan kamu gelirleri sorununu, kamu kesimi harcamalarını ve dolayısıyla kamu borçlanmasını artırarak çözmüştür. Çözüm geçici olduğu için gelişme de geçici olmuş, kamu kesimi daha fazla borçlandırılamaz hale gelince ekonomi sıkıntıya girmiş ve 2000’lerin başında çökmüştür. Son örnek Erdoğan dönemidir. Erdoğan, iktidara geldikten sonra yoğun bir özelleştirme hamlesi başlatmış, bütün bir Cumhuriyet döneminde kurulan kamu işletmelerini özel kesime ve yabancı yatırımcılara satarak, devrederek gelir elde etmiş ve bunları yatırımlara yöneltmiştir. Bu dönemde özel kesim şirketleri ve hane halkları hızla borçlandırılmış, geçmişte kamu kesimine yüklenmiş olan ‘borçlanmaya dayalı harcamayı artırarak büyüme modeli’ bu kez ‘özel kurum ve kişilerin borçlanarak harcama yapması ve ekonomiyi büyütmesi modeline’ dönüştürülmüştür. İlk 5 – 6 yıl refah artışı yaratmış gibi görünen bu modelde özel kesimin ve hane halklarının borçlanma sınırına gelip dayanmasıyla sağlanan gelişmenin hızı kesilmiş, Türkiye öteden beri hep içinde bocaladığı orta gelir tuzağından çıkmayı başaramamıştır."

      Sil
    2. Hocam bu bağlamda önemli projelerin toplantılarına katılmış eski bir İstanbul büyükşehir belediyesi çalışanı olarak bir sorum olacak, özelleştirme rakamları elimizde var, peki yerel yönetimler tarafından gerçekleştirilen satışların rakamları? Örneğin bir gece İl Özel İdare lav edildi ve yeniden kuruldu, ancak tüm malvarlığı ibb'ye aktarıldı ve gerisini tahmin edersiniz.. İstanbul'da bakanlıklara, orduya ait alanlar önce devlet kurumu olduğu için ihalesiz TOKİ'ye ordan özel sektöre verildi. İBB'nin merkezi alanda neyi varsa satıldı. İBB 3.köprüye ulaşım sorununu çözme amaçlı değil, yeni satılabilecek yerler elde etme amaçlı bakıyor. İstanbul'da her yer gökdelen - avm doldu. Bunlar ciddi bedeller ödüyor - yarattıkları ulaşım talepleri için (20milyon dolar civarlarında m2 ye göre) şimdi bu İBB'nin çok değerli arazilerinin satışları özelleştirme rakamları içinde yok,ancak bu arazilerin fabrikalardan daha değerli olduğunu biliyoruz, gerek Toki, gereksese yerel yönetimler tarafından yapılan satışların bir kabada olsa rakamı varmıdır? Ben özelleştirme gelirlerininden daha çok olduğunu düşünüyorum oldukça kaba işlemler ile... Saygılar

      Sil
  4. Güzel bir yazı hocam. Ellerinize ve kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  5. Hocam elinize saglik,

    Ilgisiz olacak ama dusuncenizi merak ediyorum; Misir'in yeni merkez bankasi baskani sizce develuasyona karsi daha fazla direnebilecek mi?

    Saygilar

    YanıtlaSil
  6. hocam elinize sağlık kolay gelsin

    YanıtlaSil
  7. Hocam zaten ekonominin bocalamasinin nedenini 7 haziran seçim sonuçlarına bağlayıp 1 kasım sonuçlarıyla 2004-2008'e donulecegini sanmak denklemi fazlasıyla basit kurmak olmuyor mu? Dünya ortam değişti, görmek lazım. Yeni hikaye mülteci bekciligi ve Rusya'ya ters giderek batıya yanasmak olabilir mi? Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ama toplumun önemli bir bölümü bu dediğiniz gibi sanıyor olayı. Yeni hikaye buysa eğer bu bizi kurtarmaz.

      Sil
  8. Hocam yazılarınız için teşekkürler öncelikle...Dokuz Eylül Üniversitesi öğrencisiyim.Derslerimde İktisat Profesörü Yaşar UYSAL ve sosyal medyada da sizi takip etmek çok keyifli ve öğretici. Daha önceki yazılarınızdan eldi ettiğim bilgilerle şu soruları sormak istiyorum; şuanda bulunan iktidar yapısal reform için bir çok fırsat elde etti ve hala elinde fırsat var ve yapısal reform yapmalı şeklinde yorumlarınız vardı, benim merak ettiğim öncelikle devlet kendisi fabrika kurabilir mi özel sektörün desteği olmadan? Ve gelişmiş ülkelerde bu durum nedir? Devlet teşfik ile özel sektöre mi yaptırıyor yoksa devlete ait fabrikaları mevcut mu? Veya Özel sektöre teşvik mi yetersiz üretim yapamamaları konusunda?...Geçici ve kısmi ithal ikamesi yöntemiyle, içeride üretilmesi mümkün olduğu halde ithal edilen malların üretilmesini sağlamak için teşvik sistemini etkin biçimde kullanma hedeflenmeli demişsiniz ne gibi teşfikler yapılabilir? Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mahfi hoca yillar once Radikal gazetesinde yazarken, Sumerbank'i "devlet ayakkabi utermez, devlet gomlek uretmez" seklinde elestirmisti (ve hakliydi). Devlet fabrika isletmez. Isletirse verimli olmaz, bir arpaliga donusur ve zarar eder. Bunun bedelini de sonucta vergileriyle halk oder.

      Sil
    2. Devlet geçmişte birçok fabrika kurdu. O zaman olay farklıydı. Özel sektörün yeterli sermayesi, bilgi birikimi yoktu. O nedenle gerekli üretim birimlerini devlet kurdu ve işletti. Bu tür girişimlere günümüzde gerek yok. Günümüzde özel sektör fabrika kuracak ve işletecek güce ve kapasiteye sahip. Eğer yararlı olacağı ama başlangıçta karlı olmayacağı düşünülen bir alanda özel sektörün yatırım yapması isteniyorsa vergi indirimleri, vergi ertelemeleri, ucuz elektrik sağlanması gibi teşvikler uygulanabilir.
      Buna karşılık bazı özel bölgeler özel sektörün teşviklere karşın gitmediği bölgeler. Mesela doğu ve güneydoğu Anadolu bu durumda. İşte oralarda devlet bence fabrika da kurmalı işletme de açmalı. Aksi takdirde orada işsiz kalan insanların teröre katılmaktan başka çaresi kalmıyor.
      Adsız arkadaşımızın yorumuna katılıyorum. Genellikle devlet işletmeleri verimsiz oluyor. Ama bence verimli olsa da devlet yukarıda değindiğim istisna dışında üretimle uğraşmamalı. Çünkü o zaman üretimin kalitesini kim denetleyecek? Diyelim ki devlet süt üretimiyle uğraşıyor ve diyelim ki bazı sütler bozuk çıktı ve insanlar dava açtı. Bu durumda devlet öteki süt üreticisinin bozuk süt üretmesi halinde hangi hakla ceza uygulayacak?

      Sil
  9. Hocam Marshall yardımı olmasaydı farklı bir Türkiye olur muydu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu bilemeyiz. Bugünkü koşullarla o günü değerlendirmek zor.

      Sil
  10. Pazar günü icin bu kadar insani buraya yazinizi okuyabilmek icin cekebilmek cok buyuk basari hacam ayrica yaziniz icin cok tesekkuler:)

    Herkese iyi hafta sonlari.

    YanıtlaSil
  11. Net hata noksan diye bir şey var hocam ne krizi . Bize bir şey olmaz .Kriz gelsin de AKP gününü görsün diye bekleyenler beklemeye devam edecekler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her şeyin kanıtı da anahtarı da net hata ve noksan.

      Sil
  12. Hocam sizce devlet tarım ve hayvancığı ne şekilde desteklemeli. Şuan yapılan politikalar olumsuz sonuçlar veriyor. Hatta geriye gidiyoruz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen eğer geçmişte sorun yoksa ya da sorunlar daha az ise geçmişte neler yapıldığına bakmak lazım. Biz daha çok sorunlu olan uzak geçmişimize bakmayı ama sorunsuz ya da az sorunlu olan yakın geçmişimize bakmayı ihmal ediyoruz.

      Sil
  13. Çok teşekkürler hocam. Yazılarınızın devamı benim için önemli. Emeğinize sağlık. Bana kattığınız farkındalık büyük.

    YanıtlaSil
  14. Bilgilendirme için teşekkürler hocam ..

    YanıtlaSil
  15. Erdoğan Rejimi'nin ekonomi modeli ve eğitim zihniyeti orta gelir tuzağını aşamaz.

    YanıtlaSil
  16. hocam enflasyon mu gini kat sayisini daha cok bozar yada deflasyon mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ikisi de bozar. Hangisinin daha çok bozacağı derecelerine göre değişir. Deflasyon daha çok üst gelir gruplarını etkiler buna karşılık işten çıkarmalar olursa alt gelir gruplarında da gelir kayıpları doğurur. Enflasyon düşük gelir gruplarını daha çok etkiler.

      Sil
    2. tsk ederim hocam ayni dusunacedeyhim fed faiz artirdiginda enlasyon yukselecek gibi cift haneli bir rakam 2016 ve daha sonrasi icin sizin tahminde bu şekildemi ?

      Sil
  17. Hocam elinize sağlık....

    YanıtlaSil
  18. Hocam kabine dışı kalan Ali Babacan için ne düşünüyorsunuz?Ekonomik olarak Türkiye ne gibi kayıplar yaşayabilir?Bu kayıpları Mehmet Şimşek ile telafi edebilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben kişilere değil sisteme bakmayı tercih ederim her zaman. Türkiye, eğer yapısal reformları hakkıyla yapmazsa yokuş aşağı gitmeye devam eder.

      Sil
    2. iyide 5 yildir ikisi yokmuydu reform nerde? bu hukumetende kimse reform beklemesin cunku reform yapacak kimse yok savaş kriz ac kapa demokrasi bunlar olur

      Sil
  19. Hocam orta ve uzun vadede euro'nun yönüne ne görüyorsunuz?Dolar ve Euro için sene sonu tahmininiz ne?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doların yönü yine yukarı, Euro için bir şey demek zor.

      Sil
  20. Hocam bu arada kısa orta ve uzun vade sözü ne kadar süreler için geçerli?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kısa dönem-uzun dönem: Ekonomi biliminin kısa ve uzun
      döneme bakışı öteki bilimlerin bakışından farklıdır. Örneğin finans
      biliminde kısa dönem bir yıldan kısa süre için, orta dönem
      1 ile 5 yıllık süre için, uzun dönem ise 5 yıldan uzun süreler için
      kullanılan deyimlerdir. Ekonomi biliminde konu bu tür zaman
      dilimleriyle açıklanamaz. Ekonomi biliminde kısa dönem en az
      bir değişkenin değiştirilemediği bir dönemdir. Diyelim ki üretimde
      kullandığımız bütün girdileri artırabildiğimiz halde sermayeyi
      artıramıyoruz. İşte bu durumda kısa dönemden söz ediyoruz
      demektir. Kısa dönem, bazı hallerde bir gün, bazı hallerde bir ay,
      bazı hallerde bir yıl veya daha uzun bir süre olabilir. Ekonomi biliminde
      uzun dönem bütün değişkenlerin değiştirilebildiği, hiç-
      bir şeyin sabit kalmadığı dönemdir. Bu da, bazı hallerde bir yıl,
      bazı hallerde bir ay bazı hallerde bir gün veya daha kısa bir sü-
      re olabilir
      Kaynak: Mahfi Eğilmez,Mikroekonomi,s. 16

      Sil
  21. Yapısal reformların geçikmesi ve dünya da yaşanan ekonomik daralma, gelişme olan ülkelerde sıcak para darlığı gibi konular dışında birde jeopolitik riskleri artan Türkiye ekonomisinin tekrar rayına oturması biraz zaman alacağa benziyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biraz iyimser bir bakış açısı umarım sadece zaman kaybettiğimizle kalırız.

      Sil
  22. Guney Kore bu tuzagi nasil acti beraber ciktik biz bo yola,o yillarda bizim sitasiler ve isadamlari hangi yalnisi yaptilar ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O gün yaptığımız yanlışlar bugün yaptıklarımızdan pek farklı değildi. Ya da o gün yaptığımız ve doğr sandığımız şeylerle bugünküler arasında pek bir fark yok.

      Sil
  23. Hocam Merhaba evdeki hesap çarşıya uymadı. Şuanda Rusya ile ilgili ciddi sıkıntılar oluştu tüm hesaplar sil baştan yapılacak. Bu krizi küçümseyen iş adamları bile var bize bir şey olmaz mantığı saygılarımla...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bize bir şey olmaz teorisi Türkiye'nin en yaygın kabul görmüş teorisidir.

      Sil
  24. Hocam konu dışı ama kamuya cok alım oluyor bu ilerde sıkıntı çıkarmaz mi bu nun sonu nereye kadar

    YanıtlaSil
  25. İçinde bulunduğumuz siyasal ve ekonomik durumdaki buhranların asıl sebebi,Türkiyeyi yönetenlerin izlediği suriye Politikasıdır. Doların yükselmesi, Borsanın düşmesi ve hepsinden önemlisi Rusya ile yaşanılan sorunların asıl sebebi 4 yıl önce Suriye de karışıklık çıktığında
    Ülkeyi yönetenler B planı olmadan Suriye Rejiminin yıkılmasına odaklanması ve 3 ayda Emevi camisinde namaz kılmak hülyaları ile çıkılan yolda 4 yıl sonunda Türkiye adeta ateş çemberi içinde kalmıştır. Akdeniz Savaş gemileriyle doludur.Mısırda,Suriye ve İsrail de Büyükelçimiz yoktur.Irakla Kriz yaşamaktayız ,Rusya ile savaş dönemlerini andıran gerim içindeyiz velhasıl bütün bu olumsuzlukların asıl sebebi Suriye politikasıdır.Biran önce prakmatik düşünceyle hareket edilip Siyası kriz yaşadığımız ülkelerle uzlaşı yolunu aramamız gerekir.izlenen politikalarde yüzseksen derece dönüş yapılmasını gerektirecek durum olsa bile. Ancak bu kaotik ortamdan bu şekilde çıkılabilir.

    YanıtlaSil
  26. Hocam iktisat ogrenciyim ve sure gelen makallerinizi takip ediyorum tez calısmasına benzer bir makale tarzında bir calısmam olacak ekonometri dersi icin guncel olaylardan bir model kurup degiskenler olusturmam gerekiyor mesela turkiye-rus ucagı dusmesi sonrası ekonomide oncesi ve sonrası gibi buna benzer bir konu yardımcı olur musunuz?

    YanıtlaSil
  27. Hocam iyi gunler. Yarın açıklanacak reform paketi piyasaları etkiler mi? Doların yönü yukarı genel olarak demiştiniz bu paket açıklanınca az da olsa dolarda bir gevşeme olur mu? Piyasa icin onemli bir şey mi sizce? Tesekkur ederim.

    YanıtlaSil
  28. hocam bu cds primlerini kim belirliyor allahın aşkına? faiz gibi, kredi derecesi gibi tek bir kaynağı olmasa gerek -who determines cds country risk premium yazınca zurich.com çıkıyor, bir nevi global sigortacılık gibi geldi bana ama AIG'yi de hatırlatmadı değil...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı