Türkiye’nin Heterodoks Ekonomi Politikası Uygulamaları

Türkiye, her zaman ilginç bir ekonomi görünümü sergileyen bir ülke olmuştur. Zaman geçtikçe ilginçliği de artıyor. Bu ilginçliği bazı konularda heterodoks ekonomi politikası uygulamalarına girip çıkmasından kaynaklanıyor. Son yıllarda bunun örnekleri çoğaldı. Bunlara değineceğim bu yazımda ama önce kavramları yerli yerine oturtmaya çalışalım.

Ortodoks, Yunanca orthos (doğru) ve doxa (inanç, öğreti) sözcüklerinden oluşan doğru inanç, heterodoks ise, yine Yunanca heteros (farklı) ve doxa sözcüklerinden türetilmiş farklı inanç anlamına gelen sözcükler.  

Ekonomi alanında geleneklere, genel kabul görmüş görüşlere dayanan öğretiye ve yaklaşımlara ortodoks ekonomi yaklaşımı, bu yaklaşıma dayalı olarak geliştirilen ekonomi politikasına da ortodoks ekonomi politikası adı veriliyor. Buna karşılık ekonomi alanında geleneksel görüşlerin ve yaklaşımların dışındaki yaklaşımlara heterodoks ekonomi yaklaşımı, bu yaklaşımlara dayanılarak oluşturulan ekonomi politikası uygulamalarına da heterodoks ekonomi politikası deniyor. 

Türkiye zaman zaman Ortodoks uygulamaların dışına çıkarak heterodoks uygulamalara giriyor. Bunu daha çok ekonomi politikası alanında görüyoruz. Bu konuda özellikle para politikası alanında bazı örneklere verilebilir. Örneğin Merkez Bankasının birden fazla faize sahip olması bu tür uygulamalara örnek olarak verilebilir. Dünyada merkez bankaları genellikle bir faizle piyasaları yönlendirmeye çalışırken (buna politika faizi, referans faizi, merkez bankası faizi gibi adlar veriliyor) bizim Merkez Bankası elindeki 3 faizi de (haftalık ihale faizi, gecelik borç verme faizi, geç likidite penceresi faizi) bu amaçla kullanabiliyor. Son dönemde daha da ilginç bir uygulamaya imza atarak heterodoks politikanın bile ötesine geçti ve geç likidite penceresi faizi gibi farklı amaçlarla kullanılmak için dizayn edilmiş olan faizi referans faizi haline getiriverdi. Bunu yaparken haftalık ihale yoluyla borç verme işlemini yürürlükten kaldırdı ve dolayısıyla adı politika faizi olan haftalık ihale faizini de elimine etmiş oldu (buna karşın dünya listelerinde bizim merkez bankasının faizi olarak hala yüzde 8 oranındaki haftalık ihale faizi görünüyor.) Bugünkü uygulamada Merkez Bankası, bankalara vereceği borcun yüzde 10 kadarını gecelik borç verme faizi (yüzde 9,25) ile ve yüzde 90 kadarını da geç likidite penceresi faiziyle (yüzde 12,25) veriyor. Böylece, Merkez Bankası’nın faizi dünya listelerinde yüzde 8 olarak görünse de gerçek yaşamda ortalama yüzde 11,95 dolayında geçekleşiyor.
 
Bir başka örnek bu yıl ortaya çıktı: Para ve maliye politikalarının iki farklı yönde hareket etmesi. Ortodoks yaklaşım ekonomi politikasının iki temel alt politikası olan para ve maliye politikalarının aynı yönde uygulanmasının ya da eğer bu politikalardan birisi etkin diğeri izleyici konumunda kalacaksa izleyici konumunda kalacak olanın tarafsız (nötr) kalması gerektiğini vurguluyor.

Merkez Bankası, enflasyonu düşürmek için para politikasını sıkılaştırmışsa maliye politikasının, sıkılaştırılmış olan para politikasına destek vermesi ve mümkünse onun da sıkılaştırılması, mesela kamu harcamalarının azaltılması gerekir. Ya da bu mümkün görünmüyorsa en azından mevcut durumunu koruyarak desteğini o şekilde vermesi gerekir. Eğer para politikası sıkılaştırılmışken maliye politikası gevşetiliyorsa yani mesela kamu harcamalarında artışa gidiliyorsa o zaman para politikasından beklenen sonuç alınamaz.

Bir at arabasını çeken iki at düşünün. Bu iki at araba okunun iki yanına koşulmuş ama koşum takımları biraz gevşek tutulmuş olsun. Bu durumda atlardan birisi arabayı sağa çekerken diğeri sola çekerse araba bir sağa bir sola gider ve hızlı yol alamaz. Hızlı yol alamamanın yanında bu şekilde farklı yönlere çekilme sonucu arabanın oku da kırılabilir. Para ve maliye politikaları arabayı çeken iki ata benzer. Aynı yönde hareket etmezlerse ekonomiye zarar verebilirler.

Türkiye, 2016 yılın son çeyreğinde büyümede ivme kaybı işaretleri vermeye başlayınca o zamana kadar ilk sırada yer almış gibi duran enflasyon hedefi yavaş yavaş masadan kalkmaya ve yerine yeniden yüksek büyümeye dönüş hedefi konulmaya başlandı. Bu çerçevede son 15 yılın en önemli ekonomik hedeflerinden birisi olan kamu mali disiplini yani bütçe açığı ve kamu kesimi borcunu düşürme yaklaşımı da geri plana itildi. Vergilerde indirimler, ertelemeler ve kamu harcamalarında artışlar gündeme alındı. Yani maliye politikası gevşetildi. Bunu ilk 6 ayın sonunda ulaşılan yüksek miktardaki Hazine nakit açığı, Hazinenin daha yılın ilk 7 ayında borçlanma limitine gelip dayanmış olması açık biçimde ortaya koyuyor. Buna karşılık Merkez Bankası, enflasyonla mücadeleye devam ediyor ve ortalama faizi yüzde 11,95 ortalama tutuyor. Özetle söylemek gerekirse Türkiye, 6 aydır sıkı para politikası ve gevşek maliye politikası uyguluyor gibi görünüyor.

Bu aşamada bir soru geliyor akla: Acaba Türkiye gerçekten sıkı para politikası uyguluyor mu? Bunun yanıtı enflasyon oranında gizli. Bütün dünyada enflasyon oranları tarihi düşük düzeylerde iken Türkiye’de niçin 2 haneli enflasyon var?

Merkez Bankası önceki 5 yılda, uzun bir süredir uyguladığı enflasyon hedeflemesine dayalı para politikasını uygulamaya devam etmiş ama bir türlü enflasyonu, hedeflediği oran olan yüzde 5’e indirememişti. Bu yıl da aynı hedefi koydu. Üstelik bu yıl önceki 5 yıla göre daha yüksek bir faiz uygulayarak para politikasını biraz daha sıkılaştırdı. Merkez Bankası’nın dün açıkladığı enflasyon raporunda yılsonu için enflasyon tahminini yüzde 8,7 olarak belirlediğini gördük. Bu tahmin, hedefe göre çok yüksek oranda bir sapmaya işaret ediyor. Dünyada enflasyonun çok düşük düzeylere indiği bir dönemde bizdeki enflasyonun bu kadar yüksek olması Merkez Bankası’nın gerçekten sıkı para politikası uygulayıp uygulamadığı sorusunu gündeme getiriyor. Türkiye, yıllardır yarı gevşek, yarı sıkı para ve maliye politikası uyguladığı için arabanın okunu kırmadan ekonomiyi idare ediyor ama enflasyonu da düşüremiyor.

Türkiye ne kadar ilginç bir ekonomiyse ekonomi bilimi de o kadar ilginç bir bilimdir. Birden fazla hedefi aynı anda yakalama gibi bir şans ancak ve ancak her şeyin aynı anda iyiye gitmesini sağlayacak beklenti değişikliği dönemlerinde olabilir. Mesela Türkiye böyle bir dönemi 2003 – 2008 arasında yakalamış ve bir yandan büyümeyi yükseltirken bir yandan da işsizliği ve enflasyonu düşürmeyi başarmıştı. Bugün o beklentilerden uzaktayız. O nedenle bize o günlerdeki gibi doğrudan yabancı sermaye gelmiyor, onun yerine yüksek getiriden yararlanmaya çalışan sıcak para geliyor. Bu gibi durumlarda birden fazla hedefi aynı anda yakalamak ve o hedefleri sürdürebilmek bir taşla iki kuş vurmak kadar zordur.  

Heterodoks politikalar, büyük ölçüde Ortodoks politikaların sulandırılmasına dayanır. Türkiye heterodoks politikaları da sulandırarak iyice farklı politikalar uyguluyor. Sonuçta arabanın oku kırılmıyor ama hedeflere de varılamıyor. 

Yorumlar

  1. Hocam saygılar. Yüksek getiriden yararlanan sıcak para, bana müsade bu kadarı yeter deyip ülkemiz dışına kaçarsa durumumuz iyice vahim bir tablo oluşturacak sanırım. Bu hukuk ve adalet sistemi içerisinde çok uzun zaman durmayacaklarıda ortada sanırım. Türkiye neyapıcak? Nasıl düzeltıcek bu tabloyu? Vağrolan tablo bile izaha muhtaç. Ama hesap veren yok. Üstüne üstlük hergün vatandaşı geren bir siyasi iklim. Kabus gibi hocam. Emeğiniz için teşekkürler. Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dediğiniz gibi sıcak para yüksek getiri için gelir ve üretim odaklı olmadığı için hukuk adalet sistemi konusunda kayıtsızdır ama değindiğiniz siyasi gerginlik onlar için de bir belirsizlik oluşturuyor fakat ülke risk priminin göstergesi olan CDS primleri son 3 ayın en düşük seviyesinde sanırım şu anda Mahfi hocanın birkaç yazı öncesinde anlattığı piyasa çelişkisini yaşıyoruZ

      Sil
    2. Bencede. Piyasa çelişkisi. Teşekkürler.

      Sil
    3. Bir hatanız var bence. Sıcak paranın hukuk ve adalet kaygısı falan yoktur. O sadece karını transfer edip edemeyeceğini düşünür. Elin adamına ne bizim demokratik yaşamamızdan. Sabit yatırım için gelen adam ancak düşünür "yarın darbe olur mu? ekonomi çöker mi?" diye. Sıcak para biz faizi vaadettikçe durur.

      Sil
    4. Acaba Suriye, Afganistan, Irak gibi ülkelerde de durum aynımı? Oralara sıcak para gidiyormu? Acaba. Türkiye nin yolu yol değil bence. Yakında sıcak soğuk para tartışma konusu olmaktan çıkacak böyle giderse. Hergün şehit. Hergün çatışma. Çökmüş TSK. Çökmüş demokrasi. Dolup taşan ceza evleri. Sizce biz normal sayıla bilecek bir ülkemiyiz?? Yoksa cinnet halinde bir ülkemiyiz? En kötüyü düşünmek ve hazırlık yapmak gerekir bence. İyisi olursa yanımıza kar kalsın. Ancak benim gördüğüm, 100yıl sonra aynı yere parçalanmış bir toplum olarak tekrar geldiğimiz. Saygılar

      Sil
    5. Sevgili Spiderman, dediklerinde gerçek payı da olsa, yabancı yatırımcı bu tür "düşük yoğunluklu savaş"'ın bu ülkede performans kaybına yol açmadığına ikna oldu. Türkiye kendi savaşını ya da sorunlarını finanse edebiliyor. Yani borcunu ödemediği olmadı ve çalışan bir ekonomisi var. Verdiğin örneklerdeki durum ile Türkiye demek ki aynı kefede değil ki adamlar para vermeye devam ediyor. O ülkelerin sorunu demokrasi eksikliği değil. Zaten onlarda hiçbir zaman hukuk devleti olmadı. Kaddafi ya da Saddam'a borç versen adamın yarın kafasına esip geri vermemesi söz konusu olabilir. Zaten bu adamlar petrol paraları ile teröre destek verdikleri için kendilerine karşı Batılı yaptırımlar vardı. İstesen de bu adını andığın ülkelere para veremezsin. Bizde zaten hergün şehit ve çatışma dediğin durum 30 senedir eksik olmadı gibi. Bu borsayı çökertmedi, devletin maaşları ödeyememesine yol çamadı ve dediğim gibi borçları faizi neyse hep ödedik. IMF bile destek verdiğine göre bu ülkede bir iş var. Yani bu ülkeye adamlar borç verir, hem de yüksek faizle. Bu belirttiği durumlar faizin artmasına yol açar sadece. Yoksa sıcak para sahibi bizdeki yargı sürecinin uzun sürmesi, tutuklu gazeteciler vb vb aldır, internet sansürü vb vb aldırmaz. Bunlar sadece Türkiye'nin "daha yüksek riskli ülke" konumuna konup daha yüksek faiz ödemesine yol açar. O dertleri çeken sen ve ben oluruz ama para sahibi buna aldırmaz.

      Sil
    6. Aynı fikirde değilim. Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizi yaşanmak üzere. Onların getirdiği kaynaklar morfin etkisi olsun, bunlar uyanmasın bizde böl parçala yöneti rahat rahat uygulayalım stratejisi. Bugün artık bir ordumuz bile yok. Var ise de, emir komuta zinciri yok. Ki bu coğrafyada vağrola bilmemizin vazgeçilmez koşulu güçlü ordu. O da ergenekon poyraz ve son olarak sümüklü vaizin peşinde çökmüş bir ordu. Bugün terör e destek veren ülke olarak suçlayıp, emperyalist devletler bizi işgal etse. Kuşatsa. İnan dünyanın kılı kıpırdamaz. Yunanistan 18 adamızı işgal etti ve çekili toplarını ayrıca askerlerini çıkarttı bu adalara. Batık ekonomisi ile acaba kimden yüz buldular? Abd, İngiltere, Almanya, Fransa, İsrail, Rusya. Bence hepsinin tahütü ile 18 adayı antlaşmaları hiçe sayarak kuşattılar. Sanırım bu oyun bizim tahminlerimizden çok öte. Yinede senin haklı çıkman dileğiyimdir. Saygılar.

      Sil
    7. Haa birde Kaddafi, saddam örnekleri vermişsin. Ben durumumuzu onlardan Çok farklı görmüyorum malesef. Bugün sayın cumhurbaşkanı dışında karar verme kudretinde kimse yoksa bu ülkede, ve işaret ettiği ceza evinde başköşede yerini alıyor ise, ben O ülkelerden farkımız kalmadı derim. Saygılar

      Sil
    8. Şuan ağlıyorum 😢😢

      Sil
  2. Değerli Hocam, eşsiz bir üslupla çok faydalı bir yazı olmuş. elinize emeğinize sağlık.

    YanıtlaSil
  3. Her zamanki gibi müthiş isabetli bir yorum olmuş, elinize sağlık sayın hocam. Heterodox davranmayı yenilikçilik/orijinallik gibi okuyanlar da var, ama ben çaresizliğin kamuflajı olarak görüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Doğru tespit.

      Sil
    2. hoca bütün olumsuz bakış açılarına "Doğru Tespit édiyor,,,para politikası piyasayı manupüle etmek değil miydi ?,,,alsana manipulasyon

      Sil
  4. Teşekkür ederiz hocam elinize sağlık. Peki sizce bu heterodoks politikaların uygulama sebepleri neler olabilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mesela Merkez Bankası, faizi kendi başın kolayca artıramadığı için bu tür dolambaçlı yollara girdi diye düşünüyorum.

      Sil
  5. Hocam faiz bu kadar yüksek olmasına rağmen nasıl oluyor da reel yatırımlar devam ediyor?...Reel faiz düşük olduğu için mi?...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Reel yatırımlar ( makine teçhizat sermaye malı ithalatı) negatifte

      Sil
    2. Hangi konuda heterodoks değiliz ki?

      İşsizlik oranları, enflasyon oranı, büyüme oranı, PISA'ya alternatif sınav başarı oranları, ihracata yeni kalemler ekleyerek ihracat, dış ticaret dengesi oranları vesaire... Hetero derken beynimizi homo hale getirdiler ki, beyin bizim ise bu da saygı duyulacak bir tercihtir.

      Sil
    3. Heteroscedasticity test ile bakmak lazım beyin bizim mi değil mi diye.

      Sil
  6. "Sulandırılmış heterodoks politika"dan sonraki aşama "saldım çayıra, mevlam kayıra" politikası olacak herhalde. Belki o zaman mevlam yüzümüze bakar da biraz toparlanırız :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendi yüzüne bakmayanın yüzüne Mevlam da bakmaz muhtemelen.

      Sil
  7. Elinize sağlık hocam.Çok aydınlatıcı olmuş.

    YanıtlaSil
  8. Sayın Hocam bu güzel analiziniz için teşekkür ediyorum. Her zamanki gibi çok değerli tespitleriniz var. Sizden istirhamımız 2017 yılı aylık yaklaşık 14 yazı ortalamanızın ağustos ayında da düşmemesi. KPSS A Grubu Maliye eğitimcisi olarak değerlendirmelerinizi çok faydalı buluyorum. Tekrar teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim. Bundan sonraki aylarda yazı sayımda azalma olabilir çünkü yıl sonundan önce bir kitap yetiştirmeye çalışıyorum.

      Sil
  9. Çok güzel bir yazı, heterodoks politikanın temelinde Neler olabilir? Benim ilk aklıma gelen populizm ve korku...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Temelinde tabii ki siyasal baskı var. TCMB bağımsız bir şekilde karar alabilse Merkez Bankasının politika faizi halâ fiili olarak haftalık repo ihale olurdu...

      Sil
  10. İstediği kadar ortodoks heterodoks olsun hocam.. terör, fetö, suriyeliler ve suriye falan filan derken..

    ülke resmen slumpflasyonda...

    ya da biz "bottleneck'de (şişeboynu)" kalan bir piyasadayız demir-saç sektörü,sanayisi olarak... başka piyasalarda işler yolundayken bizde olan biten birşey yok..

    asgari ücret dondurmaları, ücret ayarlamasını falan biz heterodoks olarak bilirdik ama anlattığınıza binaen:

    IS-LM ANALİZİNİ gözünüz önüne getirin.. IS eğrisi "bütçe açığını patlatacak kadar" sağa kayarken LM eğrisi de sola kayarken bu faiz'in kesinlikle ve kesinlikle artması gerekir..

    Faizle oynamayı, düşük tutmayı falan nasıl beceriyorlar hocam. dünyadaki faiz oranlarından da haberim yok işin gerçeği ama ülkemizde dini mantıkla "faize" savaş açmış bir hükümet var. dini açıdan son derece makbul ve mantıklı... fakat ülkeye de DÖVİZ'in gelmesi son derece elzem!

    3 çeşit faiz tipi yazmışsınız ama bu tiplere tam olarak vakıf olamadım şahsım adına.. dünya üzerinde bütün merkez bankalarında tek tip faiz oranı var ve bütün işlemler bu tek tip üzerinden mi yürüyor yani?

    "S.S."

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında MB'nin üç çeşit faizi görünürde var. Sonuçta bankalara ortalama maliyetine bakmak lazım. O da yüzde 11,95 dolayında.

      Sil
  11. Neredeyse 40 yıldır hızı artarak devam eden, kentleşme, dış borç, rant düzeni, üretimin cezalandırılması sistemi bakalım ne kadar süre daha devam edebilecek. Duvara tosladığımızda elimizdeki varlıklarımız borçlarımızı ödemeye yetmez ise ne ile ödeyeceğiz. Gerçek vatan, millet sevgisi ne imiş göreceğiz.
    Bir tarafta 20$ a mal ettiğini 50-60 $ fiyat ile satabilme (fiyatı kendi belirleyen) ayrıcalığı olan çimento, demir çelik, gübre (kimya), otomotiv gibi oligopol sektörler diğer taraftan kente göçten beslenen rant düzeni üzerinden zenginleşen bir kesimin kuşkusuz yakıtını dışarıdan gelen para oluşturuyor. Yoksa halkın ürettiği katma değer bunların dişinin kovuğunu doldurmaz.
    Diğer tarafta ise sadece bugün karnını doyurduğuna razı, geniş halk kitlesi. Teknoloji ve bilgi birikimlerinin yetersizliği yüzünden ürettikleri ne olursa olsun yaşam maliyetlerini bile karşılamaktan uzak bu kesim için yol, her geçen gün üretmemek şekline dönüşüyor. Kıyasıya rekabet ortamında pozisyon avantajı yakalayıp ticaret ve borçlanmak ideal mesleğe dönüşmüş.
    Ülke insanlarının yarattığı katma değeri ve borçlanma yolu ile gelen kaynakların önemli kısmını kolaylıkla ele geçirme imkanı olanlar için hayat bu kadar kolay olduğu sürece bu ülkede her türlü innovasyonun, dünya sıralamasında yerimizi değiştirebilecek teknolojik gelişimin (sözde tersi söylemleri her gün duysak da) gereksiz ve tehlikeli görülmesi gayet doğal. Geri kalanların ise bu işleri yapacak finansal, teknolojik birikime ulaşmak imkanları imkansıza yakın olduğu gibi, umutsuzluk, dışlanmışlık, sömürülme, vs. olumsuz psikolojik yaşam ortamlarından dolayı toplumu sürükleyecek işlere imza atmaları bence imkansız.
    Para ve maliye politikaları sonuçta kısa vadede iktisadi faaliyetin yönünü belirlese de bence orta ve uzun vade de etkili olacak bu ülkede başta hukukun üstünlüğü, piyasa sisteminin haksız rekabeti önleyecek şekilde çoğulcu, sağlıklı yapıda çalışır olması, insanların faydalı bir iş yaptıklarında bunun karşılığını doğru şekilde alacaklarına olan inançlarının gelişmesi olacaktır.
    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2 Ağustos 17:45 iyi güzel yazmışınız 10 üzerinden 10...

      Sil
    2. Sn 17:45 herkes durumundan memnun gibi amma velakin...lüks arabalar çoğaldı & lüks rezidans lar & ...duvara toslamk lik bir hal yok gibi ...

      Sil
    3. Bravo. İçinde yaşanılan ortamı dışarıdan görmekte çok büyük sorunları olan bir toplumuz. Hepimiz kendimizce bir "büyük gerçek" olduğundan ve onu sadece kendimizin anladığından çok eminiz. Bu nedenle bu tür nesnel bakış açılarına muhtacız. Teşekkürler.

      İ.İ.

      Sil
  12. Hocam gene 2 sorum olacak.
    1- Dün bir yerde Avrupa Bankasının verdiği kredilerde son 10 yılın ortalaması olan yıllık 1.900m$ ın 500m$ indirilmiş olduğunu ve ilaveten Tanap için olan kredinin tamamen kaldırıldığını okudum. Bu bilgi doğrumu?
    2- Telekomun %55 hisse sahibi Suudi Öger'in Türk Bankalarına 3.600m$ kredi borcunu ödeyemeyek iflas ettiğini de duydum. Doğru mudur?
    Bu bilgiler doğruysa neticeleri ne olur? Özellikle Türk Bankaları bu yükü nasıl kaldırır? Hazineden mi alacaklar bu paraları? Alamazlarsa nasıl bir problemle karşılaşırlar? Ödeme zorluğuna girerler mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1. Bunu bilmiyorum.
      2. Bunu ben de okudum. Bu bilgi birçok yerde yer aldığına göre doğrudur diye düşünüyorum.
      Türk bankaları görebildiğim kadarıyla piyasadan borçlanmada bir sıkıntı çekmiyorlar.

      Sil
    2. Bankalar icin esas risk faizlerin artmasi. Bankalar kara kara faizler daha fazla yukselir mi acaba diye dusunuyorlar. Ne guzel dusuk faiz doneminde keyifleri yerindeydi. Simdi banka iflaslari baslayabikir.

      Sil
  13. Başka bir sorum daha var hocam,
    İhracat artmış ama ithalat azalmış. İthalatda azalmanın sebebi yatırım malı ithalatı düşmüş. Bu şu manayamı geliyor? Artık fabrikalar üretimi yavaşlatıyor. Ama ara mal ithal ederek fason iş yapan kobiler işlerine devam ediyor. u doğruysa eğer fasonculuğun kar marjı üretimden düşük olduğunu varsayarsak (herhalde öyledir) aslında net gelirimiz azalmış, yani cari açığımız artmış mı oluyor? Eğer tüm bunlara EVET diyorsanız biz neden ihracatımız arttı diye göbek atmaya davet ediliyoruz? (Üstelik Euro/$ ın 1.18 lerde olduğu bu avantajlı dönemde oluyor bunlar) Bizim gemide bir kaptan var mı diye sorasım da geliyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef bu dediğiniz doğru. Biz hep bir gözümüzü kapatıp diğer gözle bakmaya koşullandırılıyoruz. Yatırım malları ithalatının düşmesi demek üretimimizin ve dolayısıyla gelecekte ihracatımızın düşeceği anlamına geliyor.

      Sil
  14. heterodoks politikalar sürekli uygulandıkça inandırıcılığını ve etkisini kaybediyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur bunlar kısa sürede uygulanıp kaldırılması gereken politikalar.

      Sil
  15. Hocam heterodoks program ile cold turkey program aynı mı aralarında fark var mı

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hetorodoks politika normalden farklı politika anlamına gelirken, cold turkey para arzının şiddetli bir şekilde azaltılmasıdır.heterodoks politikada para arzı azaltılacak diye bir şey yok artırıladabilir. Mesele olması beklenenden farklı bir şey uygulanmış olmasıdır heterodoks politikada.

      Sil
    2. Adsız 18:00 çok iyi yanıt.

      Sil
  16. Bu iki politikanın uygulanması sonucu faiz kesin artacak diyebiliriz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Belirsizliklerdeki artışlar daima faiz artışıyla sonuçlanır.

      Sil
  17. Ne Merkez Bankası'nın ne de mevcut Hükümetin Türkiye'de enflasyon hedeflemesi gibi bir derdi ve planı yok. İktisat teorileri de bunu zaten açıklayamaz. Bu modelin adı "Bisiklet" modelidir. Sürekli pedal çevireceksin, sürekli piyasaya para süreceksin, sürekli dışarıdan sıcak para girişi yapacaksın, sürekli KGF, sürekli teşvik, ki bisiklet yoluna devam edebilsin, pedalı çevirmezsen düşersin!. Bisiklet modelinde Dolar hedeflenir (kur bile demedim dikkat Dolar). Sebebi de doları olduğunca baskılayıp içerideki vatandaşın kolay ithalat yapıp ucuza cep telefonu ve ucuza sığır ithal ederek 4,500 TL'lik telefon eşliğinde ucuza kebap yemesidir. Bu arada Türkiye, ABD'den sonra 400000 baş ile dünyanın en çok sığır ithal eden 2. ülkesidir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz 4.500 TL'den kaçalım biraz daha uygununu alalım dedik telefon hatalı çıktı. Ana kartı yandı niye yandı anlamadım. Burdan LG G4'ü almakla hata ettiğimi itiraf ediyorum. Soğuk su içeceğime değil de içindeki bilgiler ve numaralar gitti ona üzülüyorum.

      Sil
  18. http://www.dagarcikturkiye.com/cumhuriyet-tarihinde-bu-ay.html

    Cumhuriyet tarihinde bu ay ne olmuş bakalım. Sığır ithal eden ülkenin Cumhuriyetler derdi olmaz çünkü hiçbir ay'ı bilmezler.

    YanıtlaSil
  19. Sayın Eğilmez, Türkiye Cumhuriyeti'nin heterodoks ekonomik politikalar uygulamaya başladığından bahis açmışsınız. Sanayileşmiş çoğu ülke; zenginliğinin doruğuna ulaştıkları halde, başka ülkelerin kendi bulunduğu mertebeye erişmesini engellemek için, oraya tırmanmasını sağlayan merdiveni iter. O ülkelerin, kendi uygulamış olduğu gelişme politikalarını kullanmasını Türkiye' nin 2013 Mayıs ayından bu yana maruz kaldığı siyasi,ekonomik, stratejik,askeri kuşatmalar bunu açıkça göstermektedir.

    Ancak bu stratejinin gözden kaçan bir yönü daha var. Şöyle ki zengin ülkeler günümüzde bile, o sakladıkları “merdiven”i çıkarıp kullanıyorlar; gizli gizli ya da başları sıkıştığı zaman devletçi ve korumacı politikalara başvuruyorlar.

    Önce şu genel tespiti yapalım: Gelişmiş ülkeler yabancı sermayeyi kendilerine çekmek için çaba gösterirken, aynı yabancı sermayeye kısıtlamalar da getirmektedir. Peki neden? Ulusal çıkar var da ondan! Söz konusu kısıtlama ve kontroller başlıca şu hususlarla ilgilidir: Yabancıların belirli sektörlere girişinin –mevzuat ya da devlet tekelleri yoluyla- engellenmesi, yabancı yatırımların izne tabi tutulması, ülke ekonomisine sağlayacağı katkının ispatlanması, yabancılara satılan hisselerin %50’nin altında tutulması, yabancı sermayeli şirketlerin yönetim kurulu üyelerinden çoğunun o ülke yurttaşlarından olması...

    Batı’nın zengin ülkelerinde başta yabancı sermaye olmak üzere liberalizm uygulamasına getirilen olan kısıtlama ve kontrollere somut örnekler çokça verilebilir.

    AMERİKA’DA VE KANADA’DA

    Önce ABD… Bu ülke bilindiği gibi dünyada liberal ekonominin bayraktarıdır; tabiî işine geldiği zaman… Ulusal çıkarları gerektirdiğinde, piyasa ekonomisi falan dinlemez, liberalizmi bir tarafa bırakır, hemen müdahaleciliğe sapar. Özellikle petrol, savunma araçları ve ilaç gibi sanayilerini koruma hususunda çok duyarlıdır. Bunun en son örneklerinden biri, Amerika’nın en büyük petrol şirketlerinden Unocal’ın, Çin’in devlet kontrolündeki CNOOC şirketi tarafından satın alınmasının engellenmesidir. İkinci bir örnek ABD Başkanı’nın, çelik sanayini korumak için gümrük vergilerini %30 oranında artırmasıdır. Bu işlem, ABD’nin bizim gibi ülkelere seve seve dayattığı liberalizmin mantığına aykırı, düpedüz korumacı bir uygulamaydı. Öyle ki Dünya Ticaret Örgütü bile ABD’nin yeni tarife politikasının yasa dışı olduğunu ilan etti.
    Bir diğer zengin ülke, Kanada 1993’de telekomünikasyon sektörünü, kimliği ve egemenliği açısından hayatî saydığını ilan etmiştir. Bu alanda faaliyet gösterecek tüm şirketlere ait hisselerin çoğunluğunun Kanadalıların elinde bulunmasını yasal hükme bağlamıştır.












    Batı’nın zengin ülkelerinde başta yabancı sermaye olmak üzere liberalizme getirilmiş olan kısıtlama ve kontrollere ilişkin bazı örnekler verdim yukarıda. Bunların hepsi gelişmiş ülkelerle ilgili. Hepsi sanayileşmiş, gelir düzeyleri yüksek, sosyo-ekonomik birçok sorunlarını çözüme kavuşturmuş ülkeler… Söz konusu ülkeler geçmişte, çok geniş ölçülerde devletçi-müdahaleci politikalar uyguladılar. Ne zaman ki kalkınmalarını gerçekleştirdiler, o zaman liberalizm savunucusu kesildiler. Ancak gerektiğinde liberalizmin tam tersini yine yapıyorlar. Yukardaki örneklerde olduğu gibi.Sayın Eğilmez görüldüğü gibi heterodoks politikayı gelişmiş batı ülkeleri bizden çok daha önce uygulama koymuşlar,biz daha yeni farkına vardık,onların uyguladıkları esnek ve değişen,değişken politikaları uygulamaya koyuyoruz herhalde.Ve bazı batılı devletlerin,Türkiye'ye karşı son zamanlarda uyguladıkları anlaşılmaz, hırçın politikanın sebebi bu olabilir mi diye düşünmemek elde değil.
    Hollanda'nın patriotları apar topar çekmesi, Almanya'nın 6 milyar euroluk, mülteci yardımını,PKK ile mücadele kanunu değişiklik şartına bağlaması ve fetöcülere sığınma hakkı vermesi, ABD'nin yine aynı yöndeki politikaları.
    Demek ki makyavelist politika çağına girmişiz.

    Kaynak: Prof.Cihan Dura

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. o çağda ne yazık ki alt sınıflara yer yok. Bu sistem dünyayı kaosa sürükleyecek gibi duruyor. Filler tepişiyor çimenler eziliyor.

      Sil
    2. Herşey iyi giderken, kredi notumuz yükselirken, AB fasillari bir bir açılırken, yabancı yatırım lebaleb gelirken bizim başarımız oluyor da yabancı sermaye kaçınca, işler sarpa sarınca Batı hep bize oyun oynuyor oluyor değil mi?

      Siz güçlü olun, bilime, eğitime, hukukun üstünlüğüne gereken önemi verin, dahilde ve hariçte gerilimi arttırıcı söylemden uzak durun. kimse size sizin istemediğiniz birşey yapamayacaktir kolay kolay.

      Entelektüel ifadelerin arkasına gizlenerek, trol gibi davranmayarak muktedirlerin her politikasını savunmak inanın, en azından düşünebilen kesim için, gülünç kaçmaya devam ediyor.

      Sil
    3. Ali Hakan bey, Mahfi bey in yazısıyla sizin yorumunuzun hiç alakası yok. Yazı para ve maliye politikasyla alakalı, siz ise gelişmiş ülkelerin kendi stratejik kurumlarını yabancılara kaptırmamaya çalışmasından bahsetmişsiniz. Bunlar yeni olaylar değil, hiçbir ülke kendi know-how'ının başkasının eline geçmesini istemez. Ben kendi stratejik kurumlarını paşalar gibi satan bir tane ülke biliyorum. O halde size şunları sormak isterim,
      1. Türkiye'nin stratejik kurumlarını (petkim, telekom vb.) yabancılara hangi hükümet satmıştır?
      2. Bu satışlar yapılırken elde edilen parayla aynı hükümet ne yapmıştır? Arge yatırımları mı yoksa duble yollar mı?
      3. Ayrıca bu dışarıdan bizi çok sıkıştıryorlar iddianızı biraz daha açar mısınız. Mesela ABD ve AB bize, güneş enerjisi, bilişim, elektrikli araçlar vs. ye para vermeyin her köşeye bir avm dikin yanına da havuzlu rezidans yapın mı demiştir?
      4. AB ülkelerinde tarım ve hayvancılık konusunda çalışanlara onca teşvik verilirken, Türkiye'nin bu sene yaklaşık bir milyon hayvan ithal etmek istemesinin sebebi nedir? Hatırlatırım Türkiye bir zamanlar tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten birkaç ülkeden biriydi. Sahi, hangi hükümet zamanında kurbanlık koyun ithal eder olduk?
      Yanıtlarsanız sevinirim

      Sil
    4. Peki;Et fiyatlarını düşürmek için yerli besiciyi yem,mazot,mera vs.gibi yerel imkanlarla desteklemek ve böylece yerli imkanları koruyup kollayıp sürekliliğini sağlamak yerine ithalata izin verip bu üreticilerin ölüm fermanını imzalamak ,hatadan dönülmek istendiğinde bunun en az 4 sene süreceğini gözardı etmeye ne dersiniz?Biz Ülke olarak bizlerce sabote ediliyoruz.

      Sil
    5. Ali Hakan beyin değindiği noktayı ( batının işine geldiğinde korumacı , milliyetçi politikaları savunması ama gelişmekte olan var ülkelere liberal politikalar önermesi ,dayatması) Dani Rodrik de bir kitabında ( one economics many recipes) bahsetmişti. Batının gelişme yolunda uyguladığı korumacı politikalar ve yerli sanayiyi destekleyen teşvikler vermesi stratejik sektörlerde yerli üretimin güçlenmesi için bariyerler oluşturulması bunlar şu anda savundukları ideolojik çerçeveyle tabantabana zıt.Ben şahsen bunların tutarsızlığını açıklamakta güçlük çekiyorum.

      Sil
    6. Ali Hakan bey, Batı'ya bir güzel "giydirmişsiniz" tamam neden olduğunu anlıyorum. Size birkaç sorum olacak.
      1)Batı'nın elinde bulundurduğu gücü biz elimizde bulunduruyor olsaydık "ulusal çıkarlar" konusunda aynı müdahaleleri biz de yapmaz mıydık? (Bu ülkeler arasında bir siyasi mücadeledir. Tarihte görebilirsiniz güçlü olma isteği hep olmuştur.)
      2)"ABD çelik sanayini korumak için vergileri %30 arttırmış." demişsiniz. Peki bizde neden çiftçiyi, sanayiyi korumaya ve geliştirmeye yönelik değişiklikler yapılmıyor da, ithalatı özendirici değişiklikler yapılıyor? (Yoksa bizim "ulusal çıkarlarımız" yok mu?)
      3)Benden önce de soran olmuş ama bizim telekomünikasyonumuzun kimliği ve egemenliği hayati değildi onun için mi yabancılara satıldı?
      Son olarak da şunu belirtmek isterim. Herkes "yapısal reform" diye dolaşıyor ya işte o yapısal reformlara en başta EĞİTİMDEN başlamalı.

      Sil
    7. Sayin ali hakan bey analizlerinize tamamen iştirak ediyorum politikalarda esnek davranmak hatta ters köşe yapmak tecrube gerektirir yarış yaparken tam gaz giderken fren lambasini hafifce pedala dokunarak arkadan gelen rakibinizi yaniltabilirsiniz Türkiye 15 yildir 2009 haric büyüme sergiliyor ekonomide durgunluklar olsada büyük devaluasyon lar fahiş enflasyon lar gorulmuyor büyük yatirimlar devam ediyor 15 yildir büyük kriz beklentisinde olanlar yanildiklarini bir türlü kabul etme durumunu idrak etmeden felaket senaryolarinin peşindeler ben otobüsu kullanan şoför u usta görüyorum 2001 ve 1994 krizlerinde isletme yoneticidiydim neler yaşandı biliyorum ve karamsar olamıyorum

      Sil
    8. Recep Bey

      15 yildir büyük yatirimlar devam ediyor diyorsunuz.

      Lütfen bana iktisadi anlamda, ülke ekonomisinin lokomotifi anlaminda sadece 3 tane büyük yatirim sayarmisiniz.?

      Fakat sadece köprü, otoyo, tünel ve AVM disinda örnekler olsun.

      Sil
    9. Bizim çok iyi anladığımız iş ne herkes biliyor. Zeytin üretimi doğal sebeplerle düşer, hemen iktidara yakın tayfa izni alıp Suriyenin ne olduğu belli olmayan dünyada kimsenin satın almadığı zeytinyağını Tunus üzerinden Türkiye' ye getirir. Rafine edilse bile ihraç edilmekte zorlanan bu yağ, çok tatlı kar bırakırken, üreticiyi yok etmek görevini çok mükemmel yerine getiriyor. Bırakın bu işleri, ürettikçe düşmanlarınızı (sizi sırtınızdan vuranları) besliyorsunuz! Üretmeyin!...

      Sil
    10. Araba kullanmayı bilmeyene her şoför usta görünür.

      Sil
  20. Sayın Hocam,
    bu konuya da bir "DOSYA AÇSANIZ" !!!

    == 2003-2015 yılları arasında Türkiye tarım ve gıda ithalatı için 400 milyar
    TL ödedi. ==

    Türkiye;
    - buğdayını, Rusya, Almanya, Fransa ve Ukrayna’dan temin etti.
    -Arpayı İngiltere ve Hırvatistan’dan sağladı.
    -Samanını Gürcistan’dan aldı.
    -Pamuğunu ABD, Yunanistan,Türkmenistan ve Hindistan’dan getirdi.
    -Soyayı Arjantin’den,
    - mısırını ABD, Arjantin ve Brezilya’dan ithal etti.
    - Çeltik ve pirincini ABD, Vietnam, İtalya ve Tayland’dan sağladı.
    - Mısır ve Çin’den kuru fasulye aldı
    - Kanada’dan yeşil mercimek ve nohut ithal etti.
    - ABD, Ukrayna ve Kanada’dan bezelyesini,
    - Bulgaristan’dan kurbanlık koyun,
    - Şili, Uruguay ve Fransa’dan büyükbaş
    hayvan,
    -Bosna ve Hersek’ten lop et ithal etti.

    Kaynak: http://www.cumhuriyet.com.tr/m/haber/ekonomi/600660/Tarimda_milli_cokus..._Hayati_urunler_uretilmiyor.html

    http://www.sozcu.com.tr/2017/ekonomi/domates-ve-enginari-bile-ithal-eder-olduk-1836718/amp/

    ### Peki biz ne üretiyoruz hocam??? ###

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında uzun zamandır tarım ve hayvancılık dosyası açmayı düşünüyorum. Bakalım ne zamana denk gelecek.

      Sil
    2. Bunları da ithal ediyoruz. İhracatın ithalatı karşılama oranına da bakmak lazım.

      Sil
    3. Mahfi hocam herşeyi dışardan alan bir ülke ( iğne iplik et buday, oto teknoloji bilişim ürünleri vs...ancak petrol d.gaz yok ve ihracat çok az ) var mı ?

      Sil
    4. Konya büyüklügündeki Hollandanin yillik Tarim ürünleri ihracati 120 milyar Dolar

      Türkiyenin Tarimsal ürün ithalati 400 milyar TL

      Tarim konusu kesin yazilmali.

      Sil
    5. Hocam merakla bekliyorum. Dünyada da hayvancılık bizim gibi azalıyor mu acaba istikrarlı mı.

      Sil
  21. Hocam yazılarınızı okuyoruz, azıcık iktisadî altyapımızla kendimizce yorumlar ve mukayeseler yapıyoruz. Bu duruma çok üzülüyoruz. Bişeyler bilmenin ve sorgulamanın, gerçeğin peşinde olmanın acısı.ne dersiniz, cehalet hakikaten mutluluk değildir değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sorunun yanıtını bilmiyorum. Bazen aynı şeyi düşündüğüm oluyor.

      Sil
  22. Sayın taiknot; Siz benim yorumumu acele ile olsa gerek anlamamıssınız herhalde.Şöyleki,Mahfi Bey'in ilgili yazısının ana ekseni "ortasına"," heterodoks"ekonomik yaklaşımlar üzerine idi.Bende ABD,AB ülkeleri liberal- kapitalist ekonomi modelinin uzun yıllar tavizsiz,yılmaz uygulayıcısı ve savunucusu iken son yıllarda bu modelin temel felsefesi, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler iken bu geleneksel"Ortodoks"anlayışın dışında korumacı, rekabeti engelleyici politikalar uygulama başladıklarını örneklendirmeye çalıştım.Bu örneklerden yola çıkarak,ve de gelişmiş oldukları halde çıkarlarına öyle geldiği için farklı" heterodoks" politikalar uyguladıklarını belirtim.Daha sonrada bizde,ekonomik çıkarlarımız neyi gerektiriyorsa onu uygulamakta tereddüt etmememiz gerektiği yolunda görüş belirttim.Bunun makyavelist bir anlayış olduğunu ve dünyada böyle bir anlayış yerleşmişse bizimde bundan kaçış luksümüzün olamıyacağını vurguladım.Sizce Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak bizler oyunu kurallarına göre oynamamamız mı gerekiyor?
    -Sorular bahsine gelince;Siz herhalde Zengin bir ülkede fakir, veya fakir bir ülkede zengin biri olarak yaşamak istemezsiniz zannımca.Özelleştirmeyi birileri,devletin borçlanma gereği düşmesin,azalmasın diyerek önlemeye çalıştılar,sizde ona bakar Türkiye' deki parababalarının, egemen çevrelerinin bakış açısıyla olaylara bakıyorunuz herhalde.Adı geçen sratejik dediğiniz kuruluş satılmadı.Şaşırdınız tabiki.Belli süre içinde, belli yatırım larıda gerçekleştirmek şartıyla belli süreliğine işletme hakkı devredilmiştir.
    - Özelleştirmeden sağlanan gelirler ile,önce devletin borç oranı % 80' lerden % 36' lara düşürüldü, sonra 300 bin derslik yapıldı, sonrada binde üç olan ar- ve harcamalar % 1 yükseltildi,ve bununda somut sonuçlarında biri savunma sanayiideki yerlilik oranı % 30' lardan % 70' lere yükseltildi.
    -Son zamanlarda ülkemizde ABD,AB ülkelerini masum,makbul,zaman zaman da bazı köşe yazarları mazlum gösterme yarışma girdiler.Bunlar birde kerli ferli olanlar.Neyse onları bir kenara bırakalım.Belki bunları sizde biliyorsunuz.Bir örnek umarım yeterli olur.Fransa enerjisinin %70' yakınını nükleerden sağlıyor.Peki Türkiye' nin nükleer santral yapımına karşı çıkan güya çevreci sivil toplum kuruluşunun adını söylemeyi izninizle size bırakıyorum.
    -Sayın taikonot bu sorunun kendi içinde yanlışı var ama ben yinede cevaplayayım izin verirseniz.Serbest ekonomilerde ihtiyaça bağlı ihracat, ithalat malumunuz kaçınılmazdır.Sizin ve benim ve diğerlerinin kullandığı şu telefonların hemen hemen hepsi ithal ürün ve her yıl yaklaşık 5-6 milyar$ döviz ödüyoruz.Devlet yasaklayabilir mi?yasaklar.Peki çözüm mü? Tabiki değil.Et tüketimi artmış,her her yer de onlarca lokanta, restoran, kebapçı açılıyor.Vatandaşın alma, tüketme güçü var, talep var.Önümüzde kurban bayramı olduğu için bu ihtiyaça bağlı olarak ithalat kararı alınmış olmalı herhalde.
    Tabiki sorunun kalıcı çözümü olmalı bunada sektörün ve devletin ilgili birimleri karar verecektir.
    Şimdi baştaki,sorunun kendi içinde sorunlu olduğu konusu,hem ülke battı,bitti, bitirildi gibi kaygılar taşıyorsunuz,hemde canlı hayvan ithalatından şikayet ediyorsunuz.Biten,batan ülke veya ülkeler canlı hayvan veya başkaca ürün- ler için döviz bulup ithalat yapamazlar.Maalesef bu ülke yaşınız müsait mi bilmiyorum ama 70 cente muhtaç bırakılan günlerden geldi buralara...Bu ülke hepimizin..ve hepimize de yeter inşallah...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ali Hakan bey ben ucundan yetiştim o günlere. Bizim burda bir nine var o baya yetişmiş hatta geçmiş o günleri. Şimdi her şey var ama huzur yok diyor. Siz hala borçla bir şeylerin yapıldığını anlamıyorsunuz. Ne üretiyoruz da o dediklerinizi alabiliyoruz ben de bunu anlamıyorum.

      Sil
    2. Sayın C,

      Ali Hakan rumuzlu arkadaş defalarca yazdı: Önemli olan borç miktarı değil, çevrilebilir olması. Kendisi tipik ve ideal bir AKP yurttaşıdır, muhtemelen kredi kartı borcunu başka bir bankanın kartıyla nakit çekerek, o borcu da başka bir bankadan tüketici kredisi alarak çeviren ve bu sayede bol bol ithal etle kebap yiyip her ay ithal telefonunu değiştiren mükemmel bir yurttaş, yani tam istendiği gibi. Ee bu düzenin bozulmaması için de tek şart var, o da AKP'ye düzenli olarak oy vermek. Yoksa ona göre sıkıntı yok yani. Ülkede satılan falan da bir kamu kuruluşu yok zaten, sadece işletmeleri kiralanıyor. Müthiş yatırımlar her yerlerden fışkırıyor, ülke uçuyor, kaçıyor. Söyleyin o nineye otursun oturduğu yerde. Ne demek huzur yok? Birileri "balkonunda hero yazan tişört kurutuyordu" diye ihbar ederse görür o huzuru...

      Sil
    3. Yanıtlarınız için teşekkür ederim Ali Hakan bey, bunların üzerine bende bir iki kelam edeyim. Öncelikle, ben yerli üretim, ar-ge olmadan ülkemizin gelişemeyeceğini ve sürekli dışa bağımlı, net dış ticaret açığı veren ve tam bağımsız olamamamış ülkeler grubunda kalacağına inanalardanım. Serbest piyasaya inanıyorum ama yerli olan herşeye başka bir gözle bakarım ve elimden gelen desteği veririm. O batılı ülkelerin vatandaşları ve devlet yöneticileri de aynı şekilde davranıyorlar. Yanıtlarınıza gelince;
      - Benim örneğini verdiğim kuruluşlar satıldı, öyle kısa süreli devir falan değil. Daha niceleri satıldı. Bunlar stratejik mi? Vallahi BASF ve Henkel Almanya için ne kadar stratejik ise, Petkim de Türkiye için o kadar stratejik. Kararı okuyucular versin. Bu kuruluşar özelleştirilmeden önce birilerinin çifliği miydi? Muhtemelen öyleydi ama yabancılara gidince daha mı iyi oldu. Bundan emin değilim. Diğer örnek Telekom'a girmiyorum bile, onula ilgili son dönemde medyada çok haber çıkıyor zaten.
      - Devletin borcu düştü de özel sektör ve hane halkının borcu ne hale geldi? Zaten Mahfi Bey'in yazılarının önemli bir bölümü onlarla ilgili, onlara bir bakın isterseniz. Aman canım özel sektör borçluluğundan bize ne, devletin suçu mu? derseniz. Devletin elinde özel sektörün ve hane halkının kontrolsüz borçlanmasını önleyecek bir çok enstruman var. Zaten bunlar kullanılmadığı için "kırılgan beşli" ye tepeden giriş yaptık. Bakalım sonumuz ne olacak.
      - Derslik yapılsın diye senelerdir ötv ödüyoruz. ÖTV nin çıkış amacı neydi bir hatırlayın isterseniz.
      - Ar-ge konusunda devletin çıkardığı yasayı destekliyorum, yaptıkları en hayırlı işlerden birisi oldu. Ama yasada birçok boşluk ve eksik var, bu yüzden sulandıran da çok, bu konu çok uzar burada yerimiz yetmez.
      - Savunmada yerlilik oranı arttı ama sizin dediğiniz mertebede değil. Merak etmeyin en kritik parçalar hala dışarıdan geliyor. Kısacası bazı ülkeler istemezse, ne yerli tank, ne yerli helikopter nede yerli gemi çalışmaz. Acı ama gerçek, kendini kandırmaktan iyidir.
      - Nukleer enerji konusunda aynı fikirdeyiz. Ama benim sorum onunla ilgili değildi. Bugün dünya üzerinde güneş ve rüzgar enerjisinden en çok yararlanabilecek bir coğrafyada yer alan Türkiyede, bu konularda neredeyse hiç ar-ge yapılmamasını nasıl açıklıyorsunuz? Rüzgar türbinleri Danimarkadan, photovoltaik ler Çinden geliyor. Devletin bu konularda verdiği ar-ge teşviklerini yabancılarla kıyaslayın, durum acıklı. Yabancı dediysem, Hindistan bizden çok ar-ge yapıyor bu konularda.
      - Elektronik ile Tarım-Hayvancılık çok farklı konular. Türkiye hiçbir zaman elektronik üretiminin öncü ülkelerinden olamadı ama hayvancılık ve tarımda kendi kendi kendine yetiyordu en azından. Bu neden bitti? Bu politikalarda hiç hata yok mu?
      - Cep telefonu demişken, 90 lı yıllarda Aselsan yerli cep telefonu çıkarmıştı hatırlar mısınız? Daha bu sektör emekleme çağındaydı, eğer arkasında durulsa ve diğer firmalar da teşvik edilmiş olsa, bugün 4-5 milyar dolar net açık vereceğimize, belki 1-2 milyar açık verirdik.
      - Asgari ücreti, ortalama et fiyatına bölün, halkın alım gücü neymiş ondan sonra konuşalım
      - 70 cente muhtaç muhabbeti yaklaşık 40 senelik, şu anda da her yıl gelmesi gereken 40 milyar$ sıcak paraya muhtacız, aralarında çok fark göremiyorum. Görende kasalar dolar dolu, nereye harcayacağımız bilemiyoruz sanacak.

      Sil
  23. Hocam merhaba,

    Benim merak ettiğim ancak konuyla kısmen alakası olan bir başka şey var. Bildiğiniz gibi merkez bankalarının reaksiyon fonksiyonlarını tahmin etmek mümkün. Bu konuda Türkiye de dahil olmak üzere çeşitli ülkeler için yapılmış ampirik çalışmalar da mevcut.

    Taylor kuralına göre faizin, çıktı ve enflasyon açığı ile pozitif bir ilişkisi olmalı. Yani enflasyon hedeflenenden ve/veya gelir, potansiyel seviyesinden yüksek ise faiz artmalı diyor bu kural.

    Türkiye verisiyle yapılan ve değişkenlerin 1990-2000 yılları arasındaki değerlerini kullanan ampirik çalışmalar gösteriyor ki enflasyon açığının tahmin edilen kat sayısının işareti negatif ve istatistiksel olarak anlamlı. Yani sanki enflasyon coştukça faiz düşüyor (bu durum 2001 yılından sonra özellikle enflasyon hedeflemesi başladıktan sonraki dönemler için farklı; teoriyle tutarlı sonuçlar alan tebliğler var).

    Benim merak ettiğim 2000 öncesi için geçerli olan ve teoriyle tutarsız bu sonuca karşı sizin yaklaşımınız, bu duruma sebebiyet verebileceğini düşündüğünüz nedenler nelerdir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1) Teori ABD gibi ülkelerde geçerli bizim gibi ülkelerde geçersiz olabilir. Çünkü birşok açıdan kapitalist sistem gibi görünse de arada çok fark var.
      (2) Bizde enflasyon ölçümleri doğru olmayabilir.
      (3) GSYH ve dolayısıyla çıktı açığı yanlış ölçülmüş olabilir.
      (4) Hepsi bir arada olabilir.

      Sil
    2. Yanıtlarınızın hepsine katılmakla beraber sabit kur rejiminin ve enflasyon hedeflemesi olmamasını da olası nedenler arasında gösterebilir miyiz hocam?

      Sil
    3. Haddime mi bilmiyorum ama kendimce tahmin edeyim:

      1999-2000 arası ile 2001 sonrası ekonomimizde ciddi niteliksek farklılıklar var. Öncesinde finans ayağı bu kadar önemli veya güçlü değildi ve esas olan reel sektördü. Enfasyon yüksek ise para harcanır yani tüketim artar ki bu da üretimde artış demek. Bu süreç faizin düşmesine yol açmış olabilir. 2001 sonrası ise para parayı çeker mantığıyla ve daha global süreçler içinde yaşandığı için (dış borç yani dolar bazlı borç ile) finans ağırlıklı oldu. O nedenle enflasyon-faiz ilişkisi olması gereken yani teorinin öngördüğüne yakın bir noktaya geldi. Naçizane görüşüm budur.

      Sil
  24. Hocam mümkünse kitabın konusunu öğrenebilirmiyiz ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiyedeki Değişimin Sosyo Ekonomik Analizi

      Sil
  25. Yapılan tahminlerin tutmaması

    1.Gerçekçi olmadığı için
    2.Yüksek kayıtdışılık sebebiyle (kayıtsız işçi, faturasız satış vs.) doğru veri olmamasından kaynaklandığını düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  26. Hocam ekonomideki dengesizlikleri göz ardı ettiğimizde, halka baktığımızda önceki dönemlerde olan zengin olma gayretinin şu an zengin görünme çabasına dönmeside durumu daha da vahim hale getirmektedir diyebilir miyiz? Tabi ki bu teoremden uzak milyonlarda var ama özellikle genç nüfusu düşünür isek.

    YanıtlaSil
  27. Hocam TÜFE 10,90'dan 9.79'a düştü, ÜFE ise 14,87'den 15,45'e yükseldi. ÜFE'deki artış zamanla tüketiciye yansıyacaktır ve kaldı ki Euro'da ki son artışlar bu hesaplamalara yansımış değil.

    Gelecek aylarda tek haneden ümidimi kestim. Çünkü euro/dolar paritesi düşerse bundan dolar nemalanır diye düşünüyorum. Bu da tüfe ve üfe görünümünü bozar ve bize yol,su, elektrik olarak döner. Yapısal reformları yapmıyoruz, para politikamızı bir yandan sıkıp diğer yandan maliye politikamızı gevşetiyoruz. Diğer yandan piyasayı canlandırıp enflasyonun düşmesini bekliyoruz.

    Bu kadar tutarsız şeyler ile nereye varmaya çalışıyoruz gerçekten anlamakta güçlük çekiyorum.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Son 50 yılımız bu tür tutarsızlıklar geçti. Çünkü gelen her iktidar orada kalmayı birinci hedef seçti.

      Sil
  28. sayın hocam ,bankaların merkez bankalarında zorunlu tutması gereken parayıda devlet, kredi olarak kullanabilirsin demesi kısacası malın mülkün neyin varsa onları nakit sayıp kredi olarak verebilirsin demesi açıkçası beni ürkütüyor.niye ürkütüyor derseniz bu çabalar bana çaresiz kalan birininin son çabaları gibi gözüküyor.bir miktarda bankada paramız var,alsammı almasammı diye düşünüyorum.eski günler,magduriyetler aklıma geliyor.hükümetin bu çabaları sizce doğru çabalarmı yoksa benmi abartıyorum.BİR FİKİR VEREBİLİRMİSİNİZ SAYIN HOCAM İYİ GÜNLER

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu karar yemini alındı acaba

      Sil
    2. Ne yazık ki haklısınız. Keşke size yanılıyorsunuz bakın şunlar da var diyebilseydim.

      Sil
  29. Hocam tmb kendisine enflasyonla mücadeleyi görev edinmiş durumda,yazınızda da bahsettiğiniz gibi aynı anda birbiriyle çelişen hedeflere ulaşmak mümkün değil,tamda burada merkez bankasının enflasyon hedeflemesinden vazgeçip istihdam hedeflemesine geçmesi daha akılcı olmaz mı? Türkiye'nin bana göre en büyük sorunu üretememek katmadeğer yaratamamak dolayısıyla işsizlik istihdam sorunu. İşsizlikle mücadeleye odaklanılsa bir çok şey zaten kendiliğinden dolaylı olarak düzelecektir yani işsizlik azalırsa üretim artacak ihracat artacak cari açık azalacak ekonomi büyüyecek ve artan üretimle enflasyon düşecektir.
    Tabi ki bu işlerin bu kadar kolay olmadığının farkındayım hocam ama en azından teorik anlamda bir değerlendirme yaparsanız çok sevinirim.


    Katkılarınız için teşekkür eder,iyi çalışmalar dilerim hocam.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Enflasyonla mücadele TCMB'nin kendisine görev edindiği bir şey değil. O görevi kanununa yazarak devlet vermiş bulunuyor. O nedenle onun değişmesi için yasada değişiklik yapılması lazım. Ne var ki MB elindeki araçlarla bu dediğiniz görevi yapamaz.

      Sil
  30. Benim tecrübeme göre heterodoks davranışlarımız sadece ekonomide değil, toplumun diğer bütün alanlarında da var. Hatta kendi içimizde, yapımızda da var. Buna çok alışmışız bize tamamen normal geliyor. Mış gibi yapmamız, bilgiç davranmamız, kendimizi üstün, görgülü, kaliteli görmemiz içimize sinmiş. Yalnız bunları bir birimize yapıyoruz, yabancılara karşı daha Ortodoks davranıyoruz. Ekonomide de kendi iç piyasamızda bir birimizi kandırıp heterodoks politikalar izliyoruz, dış piyasada ise Ortodoks politikalar izliyoruz. Bence tam tersi yapılmalı, iç piyasada Ortodoks politikalar, dış politikada ise heterodoks politikalar izlenmesi gerekir. Hiç bir devlet, başka bir devletin kendinden daha zengin, daha huzurlu, daha güvenli , daha sağlıklı olmasını istemez ve bunlar için ne gerekirse yapar. Kendi ,iç piyasasında rüşvet vererek iş almasına şiddetle karşı çıkar ancak, kendi şirketlerinin rüşvet vererek başka bir ülkede iş almalarını görmezden gelir. Bizde ise maalesef tam tersi yapılıyor. Sonra başka ülkeleri heterodoks politikalar izliyor diye şikayet ediyoruz, mız mızlaşıyoruz, Havlu atıyor, mağdur ve mazlumları oynuyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü başta eğitim olmak üzere ekonomiyi etkileyecek her alanda yanlış yoldayız.

      Sil
  31. Hocam MB'nın yılsonu enflasyon hedefi 8,7 mevcut resmi enflasyon 9,7. Yani hedefin tutması için Ağustos-Aralık döneminde enflasyon her ay negatif gelmeli ki MB'nın hedefi tutsun. Bunun olmayacağı belli iken neden böyle saçma sapan hedefler açıklıyorlar? Dürüst olmak o kadar da zor bir şey değil bildiğim kadarı ile, hatta habire dolap çevirmeye çalışmaktan çok daha kolay bir iş. Neden bir de bu yolu denemiyorlar? Kafalarında böyle bir mefhum mu yok acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında o dediğiniz MB'nin hedefi değil tahmini. MB'nin hedefi % 5. Benim kanaatim hedefi düşük tutmalarının nedeni ücret zamlarını düşük tutmak için.

      Sil
  32. Hocam Uluslararası İktisat kitabı önerebilir misiniz? Teşekkürler. Bir de özel sektörde mülakat aşamasında "hadi biraz da ingilizce devam edelim" dediklerinde ben konuşamayacakmışım gibi geliyor. Benim "speaking" sıkıntım var. Konuşabilen insanların önümde olduklarını biliyorum.

    Kendi dilimizi bile tam manasıyla kullanamıyoruz yabancı dil nasıl öğrenilir bir de bunu merak ediyorum. Cevap vereceklere şimdiden teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İki nacizane öneri:
      italki.com : speaking korkunu aşarsın, paraya kıy..

      trt world, NHK gibi düzgün ve anlaşılma derdi olan tv kanallarını takip et..

      Sil
    2. Halil Seyidoğlu'nun Uluslararası İktisat kitabı iyidir.

      Sil
  33. Ben biraz geriden geliyorum yorumlara yetişemiyorum. Dış borçlarla ilgili bir analiz paylaşıyorum.

    https://www.avekon.org/papers/483.pdf

    YanıtlaSil
  34. hocam sayın mehmet şimşek ikiz açığa izin vermeyiz demiş, sizce bu mümkün mü? henüz ilk 6 aydan 25 milyar bütçe açığı var iken.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cari açık % 4,8, bütçe açığı % 2. An itibariyle ikiz açık içindeyiz. Esasen Türkiye son 40 yılda, krizler dışında, daima ikiz açık içinde olmuştur.

      Sil
    2. Hocam üçüz açık vermiyor muyuz ben yine anlamadım. "S-I" dahil edildiğinde daha doğrusu denge olabilmesi için bu "S-I" ının da olması gerekmiyor mu? Sizin üçüz açık makalenizi okudum anlamadım şimdi.

      Sil
    3. Genellikle ona değinilmiyor ve sadece bütçe açığı ve cari açığa bakılıp ikiz açık deniyor.Aslına bakarsanız o kavramı da (yani üçüz açık kavramını) eğer yanılmıyorsam ilk ben kullanmıştım.

      Sil
  35. K.D.V de İngiliz Modeli? şimdilerde bu model tartışılıyor ilgili bakan ve bürokrat ve iş dünyası tarafından. Bu modelin vatandaş ve bütçe konusunda kârı ne olacak, karşılıklı kayıp ve kazancı nedir hocam? Bu meseleye siz nasıl bakıyorsunuz?
    Sizin önerdiğiniz bir model var mı hocam?

    YanıtlaSil
  36. Hocam havuz sistemi anlatan detaylı bir köşe yazınızı bulamadım.Havuz sistemini yazmanız dileğiyle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Havuz sistemi Erbakan'ın iktidar ortağı olduğu dönemde ortaya atılmış bir yaklaşım. Özü itibariyle bütün kamu paralarının aynı havuzda toplanmasını ve oradan harcanmasını öneren bir sistem.

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
  37. Elinize sağlık Hocam galiba atın ikisi de arabanın önünde değil. Siyaset atı arkaya bağlayıp ters yöne gitmeye çalışıyor. Şaka bir yana umarım kullandığımız yolun bir kenarında uçurum kaya yoktur. Yazılarınızda sadece ekonomi bilgisi değil antik yunan bilgisi ile aydınlanmak ayrı zevk sağlık dolu günler diliyorum

    YanıtlaSil
  38. Hocam tezsiz yüksek lisansı onerir misiniz?

    YanıtlaSil
  39. Hocam rezerv para kavramı sakatlıyor her şeyi. Daha doğrusu insanın içindeki dünyaya hükmetme ihtirası. Üsküdarı geçen at her şeyi kendine göre düzenliyor siz de sevmeye sevmeye tamam diyorsunuz. Hayat onlara güzel gibi duruyor ama çarkların nasıl döndüğünü anlayabilmek de en azından bana ayrı haz veriyor. Durumum elverişli değil o da başka mesele.

    YanıtlaSil
  40. Sayın taikonat;Bende yanıtlarınız için teşekkür ederim.Ar-ge konusunda sizinle aynı fikirdeyiz.Borç konusunda makro ekonomik dengeler açısından kamu borçluluğu ile hane halkı borçluluğu ayrı parametrelerdir.Türkiye nın o konuda sıkıntısı yoktur.Dünya ortalamasının altında milli gelirinin %5.9oranındadır.Özelleştirmeler konusunda Telekom'un işletme süresi 21 yıldır.Enerji ve yenilenebilir enerji konusunda bugün en yeni gelişme yaşandı.Türkiyenin 5 ayrı bölgesinde toplamda bin megavatlık rüzgar enerjisi kapasitesi kurulması için yapılacak ihaleye, 4 Alman şirketi Türk ortaklarıyla konsorsiyum olarak teklif verdi. Ayrıca, dünyada ilk 10’da yer alan Amerika, Çin ve Danimarka merkezli rüzgar türbini üreticisi şirketler de Türk ortaklarıyla ihaleye girmek üzere tekliflerini sundu. İhaleyi kazanan konsorsiyum, kanat, jeneratör tasarımı, malzeme teknolojileri ve üretim teknikleri, yazılım ve yenilikçi dişli kutusu alanlarından en az üçünde toplam 5 alanda 10 yıl boyunca Ar-Ge çalışması yapacak. Ar-Ge çalışmaları için her yıl 5 milyon dolarlık bütçe ayrılırken, yüzde 80'i yerli mühendislerden oluşan 50 teknik personel ile Ar-Ge faaliyetleri yürütülecek. Rüzgar YEKA ihalesinin kazananı, 1 milyar doların üzerinde rüzgar tesisi yatırımı yapacak. Bu projeyle kurulacak santrallerin işletmeye girmesiyle her yıl asgari 3 milyar kilovatsaat elektrik enerjisi üretilecek ve yaklaşık 1,1 milyon evin yıllık elektrik ihtiyacı rüzgardan karşılanacak. Aynı zamanda, kurulacak rüzgar tesisleri sayesinde yıllık ortalama 1.5 milyon ton karbon emisyon azaltımı sağlanacak.Bugünkü ihaleyi 30 tur süren kıran kıran bir sonunda 3.48 $/cent-KWH ile Alman Siemens-Türk Kalyon OGG kazandı.Sonuçda ülkemiz kazanacak inşallah...

    YanıtlaSil
  41. Hocam ecb piyasaya sürdüğü paraların(tahviller) ülke içerisinde kalması için bir kısıtlama getirerek enflasyonun ve büyümenin artmasını hızlandırmak isteyebilirmiler. böyle birşey olma ihtimali var mı.

    YanıtlaSil
  42. Değerli hocam
    öncelikle ellerinize sağlık,uzun yıllardır yazılarınızı takip eden bir genç olarak bizlere hep yol gösterici olup ışık tuttunuz.
    2017 yılı yeni bir Bilkent mezunu olarak,Eylül ayında Londra'da finans üzerine yüksek lisans yapmaya gideceğim. Londra'da finans ve ekonomi üzerine eğitim alan kalabalık bir Türk arkadaş grubuyuz. Sizleri orada misafir edip,hem dünya ekonomisi,hem ülkemizin yoğun gündemi hem de tecrübeleriniz hususunda bir sohbet yapmaktan çok büyük gurur duyarız. Bu konuda sizler ne düşünürsünüz,yoğun temponuzda, sizleri Güneşi batmayan ülkenin topraklara davet edebilir miyiz?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi