Yine Kitaplar

Türkiye Ekonomisinde Kalkınma ve Dönüşüm Taner Berksoy’a Armağan, Derleyenler: Nazım Engin, Erhan Aslanoğlu, Oral Erdoğan, Burhan Can Karahasan, Kenan Tata, İmge Kitabevi, 2018
Bu kitabın nasıl bir uğraşı sonucu bu noktaya geldiğini dışarıdan da olsa yaşadığım için kitabı derleyenlerin emeklerinin her türlü teşekkürü hak ettiğini vurgulayarak başlayayım değerlendirmeme. Kitap, Taner Berksoy’un anılarıyla başlıyor ve sonra 30 önemli akademisyenin son derecede önemli konular üzerine yazdığı makaleleriyle devam ediyor. Ekonomi ve sosyal bilimler öğrencileri için olduğu kadar akademisyenler ve konuyla ilgilenenler için de esaslı bir başvuru kitabı. Ayrıca Taner hocanın anlattıklarıyla Asaf Savaş Akat’ın iktisat öğretimi üzerinde yazdığı makale bu konularda eğitim alacaklar için de rehber niteliği taşıyor. Bendeniz kitaba Türkiye’nin dış finansmana bağımlılığı konusundaki uzun makalemle katkıda bulundum. Osmanlı’da kapitülasyonlar ve dış borçlarla başlayan dış finansmana bağımlılığın nasıl geliştiğini, nasıl sonlandırıldığını ve 1950’lerden başlayarak yeniden nasıl ortaya çıktığını ele alarak inceledim.

Önemli makalelerle dolu bu kitabı herkese öneriyorum.

İktisadi Konular Hakkında Yazmak, Deirdre N. McCloskey, (Türkçesi Pelin Tuştaş), Heretik Yayınları, 2017
Bazı okurlar bana genel olarak yazı yazmak bazıları da ekonomi konusunda yazmak için nasıl bir yol izlemek gerektiğini soruyorlar. Bu konuda kendi görüşlerimi içeren bir yazı yazacağım ama onu yazmadan önce elime geçen bu kitabı sizinle paylaşmaya karar verdim. Öncelikle şunu söyleyeyim kitap çok hoş, kısa ve öz bir kitap. Yazmak iktisatçının mesleğidir diye başlıyor ve son derecede yararlı, doğru tavsiyelerle devam ediyor. Kitap kısa kısa bölümlerden oluşuyor. Her bir bölümde son derecede basit ama yararlı öneriler yer alıyor. Yazının şekli, içeriği, tabloların nasıl oluşturulması gerektiği anlatılıyor. Kitapta, makale yazarken kullanılmasından kaçınılması gereken kelimelere de yer veriliyor. Açıkçası ben de o bölümden önemli şeyler öğrendim.

Yazmak isteyen herkes için bir kaynak kitap.

İktisat: Eleştirel Ders Kitabı, Rod Hill ve Tony Myatt (Türkçesi: Hüsnü Bilir) Heretik Yayınları, 2017.
Ekonomi, özellikle de mikroekonomi, dayandığı neoklasik yapı nedeniyle öteden beri eleştirilir. Ben daha ekonomi öğrenmeye başladığım yıllarda Sencer Divitçioğlu’nun Mikroiktisat kitabının önsözünü okuduğumda bu eleştirilerle karşılaşmıştım. Küresel krizden sonra bu eleştiriler iyice artmaya başladı. Bu kitap ekonomi bilimine yönelik eleştirileri en derli toplu ve kapsamlı biçimde ele alan kitaplardan birisi. İnsanların rasyonel olup olmadığından başlayarak piyasaların kusurlarına, marjinallik ölçümlerinin zaaflarından eşitlik – etkinlik değiş tokuşunun yanılsamalarına kadar pek çok konuyu ele alıp irdeliyor. Kitabın en önemli iddiası, arka kapağına da yansıtıldığı gibi, ekonomi kitaplarının nasıl düşünülmesi gerektiği kadar ne düşünülmesi gerektiğini de öğretmeye çalışmak gibi bir misyon üstlendiği iddiasıdır. Kuşkusuz böyle bir yaklaşım konuyu bilimsellikten çıkarıp idelojik olmaya taşıyan bir kusur. 

Günümüzde giderek daha fazla sorgulanan neoklasik teoriye dayalı ekonomik yaklaşım konusunda alternatifleri de görebilmek açısından konuyla ilgili herkes için çok yararlı olacağını düşündüğüm bir kitap. 

Kritovulos Tarihi (Türkçesi: Ari Çokona), T. İş Bankası Yayınları, 2015
İmrozlu Kritovulos 1451 – 1467 dönemini kapsayan tarihini yazmaya 1453’de başlamış ve son şeklini 1467’de Fatih Sultan Mehmed’e teslim etmiş. Esas olarak Fatih Sultan Mehmed’in bu dönemini anlatan kitap için İstanbul’un fethini en iyi anlatan kitap yakıştırması yapılıyor. Kitabın ilk kısmında (birinci kitap) Tarihin Başlangıcı bölümü şöyle başlıyor: “Evrenin yaratılışının 6959. Yılında (MS 1450 – 1) Sultan Murad şöyle başlıyor: “Evrenin yaratılışının 6959. Yılında (MS 1450 – 1) Sultan Murad 31 yılı tahtta olmak üzere 52 yıl yaşadıktan sonra vefat etti.” Bizanslılar evrenin başlangıcının M.Ö 5508’de olduğunu düşünüyorlardı.

Fatih Sultan Mehmed’in en önemli dönemini ve İstanbul’un fethini birinci elden öğrenmek isteyenler için son derecede önemli bir kaynak.    

Yorumlar

  1. hocam yenı kitabınızın çıkmasıyla birlikte yenı kitap projeleriniz neler? :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Üzerinde çalıştığım iki yeni kitap var ama onlar biraz daha zaman alacak.

      Sil
    2. Hocam sizin ütopyanızı okumak isteriz.

      Sil
  2. Hocam hazinenin borclanma yontemlerinde ihale yöntemi var okuyorum ancak anlayamiyorum, birde bu swap işlemleri bunlarla ilgilide yazi yazmaniz mumkun mü. Gazetelerde okuyorum ancak pek anlayamadim. Kaynak vermeniz mumkunmu

    YanıtlaSil
  3. Hocam, BBC'deki son yazinizla ilgili bir sey sormak istiyorum. Daha dusuk fiyatla daha cok ihracat, daha yuksek fiyatla daha az ithalat yaptığımizi yazmissiniz. Ihracatimizin yarisindan fazlasi ithal girdiye dayaniyorsa ithalat azalirken ihracat nasil artiyor? Ithalat azaliyorsa ihracatin da azalmasi beklenmez mi bizim dis ticaret modelimizde?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Azalan ithalat genelde son kullaniciya hitab eden mamul urunler, otomobil, TV gibi. Son kullanicinin talebi doviz kurlari sebebi ile dustugu icin bunlarin ithali de azaliyor. Ara mamul urunlerin ithalati da azaliyor belki ama o kadar yuksek seviyede degil mesela iplik, tohum, vs. gibi cunku bunlari her durumda ic tuketim icin bile ithal etmek zorundayiz.

      Sil
    2. İthalat sadece ihracat için yapılmıyor. İthalat ağırlıklı olarak iç tüketim için de yapıldığından, ihracat artarken ithalatın azalması mümkün.

      Sizin için demiyorum ama sanırım "net ihracat" ile ilgili görüşler ortaya konulduğunda konunun dışında olan genel okuyucu için ithalat sadece ihracat için yapıldığı algısı ediniliyor.

      Hatta o görüşlerde bir de "net ihracat" büyümemizi 2 puan aşağıya çekti denilmişse, çok kızılabiliyor ihracata. Oysa ithalat, tüketim ve yatırım için de yapılıyor.

      Oysa harcamalar yönünden iki dönem GSYH verisini birbiriyle karşılaştırırken her harcama grubundan ithalat rakamları düşülse ve öyle hesaplansa büyümeye katkılarını, ihracata hakettiği değeri genel okuyucu da verebilir. Hatta bu verilerle hangi harcama grubunda ithalatın payının arttığını da görmüş olurduk tarihsel olarak.

      Sil
    3. Biraz anladim sanirim ama tam degil. Soyle ki;
      Ithalatin azalmasini anliyorum özellikle nihai mallar acisindan. Ama ihracatim niye miktar olarak artiyor? Nihayetinde ihracatimin 1%'i bile ithalata dayaniyorsa ithalat duserse ihracatimin da dusmesini beklerim.

      1)Kurlar yukselince daha cok kazanacagi icin mi ihracatci disariya daha cok mal satiyor? Eger oyleyse uretim ve satis imkanim oldugu halde onceden kurlar dusuk oldugu icin mi daha az satiyordu?

      2)Baska bir acidan ben ne kadar satmak istesem de X ulkesi satin almak istemeli ki ben satabileyim. Bu durumda X ulkesi benden daha mi cok satin aliyor bugun? Eger oyleyse neden daha cok satin aliyor? Fiyatlarim daha makul degil ki? Kur yuksek oldugu icin maliyetlerim daha yuksek. Benimle pazarlik etse bile 1 yil onceki kur kadar dusuk bir kurdan anlasamayiz.

      3)Ben ihracatci olarak iceriye satamadigim mali disari mi satiyorum yoksa? O yüzden mi ihracat artiyor?Zararina olsa bile ya da basa bas noktasina mu razi geliyorum? Elimde kalmasın mi diyorum? Bir sekilde surumden mi kazaniyorum?

      Sil
    4. İthal edilen ara malların bazıları yurt içinde de üretiliyor.Dövizin yükselmesi nedeniyle yurt içinde üretilen ara mal görece ucuzluyor, bu nedenle ithal ara mal yerine tercih ediliyor. Ayrıca bazı ara mallar da yurt içinde üretilmesine rağmen ihtiyacı karşılamıyor.Eksiği kapatmak için ithal ara mala ihtiyaç duyuluyor. Durgunluk ve küçülme dönemlerinde ara mal ihtiyacının da azalması nedeniyle yerli ara mal, ihtiyacın daha fazla yüzdesini karşıladığı için ithal ara mala ihtiyaç duyulmuyor yada daha az ihtiyaç duyuluyor.

      Sil
    5. Cari denge fazla vermeden Turkiye duzelmez. Cari dengenin fazla vermesi icin de dolarin en az 6.30 bandina oturmasi lazimdir.

      Sil
    6. ‘Cari denge fazla vermeden Turkiye duzelmez. Cari dengenin fazla vermesi icin de dolarin en az 6.30 bandina oturmasi lazimdir.’

      Ege Cansen de aynısını söylüyor.

      Döviz kurlarının yükselmesi, Türkiye’deki üreticileri de tüketicileri de ister istemez daha az harcamaya mecbur bırakacak. Piyasadaki mal ve hizmetlerin pahalılaşması, insanları daha az harcamaya veya hiç harcama yapmamaya zorlayacak.

      Örnek olarak, Eylül ve Ekim’de yurtiçinde otomobil ve hafif ticari araç satışlarında rekor seviyede düşüş olmasının sebebi, insanların alım güçlerinin eskisi kadar güçlü olmaması. Kurların yükselmesi, Türkiye’deki insanları daha az harcamaya zorluyor. Türkiye'de insanlar harcama yapmadıkça, ilerleyen yıllarda cari fazla vereceğiz, diyor Ege Cansen.

      Peki ama ‘büyüme’ye ne olacak? Ekonomi büyümek zorunda ki, insanlar işsiz kalmasın.

      İnşaat ile, beton ile büyümenin sürdürülemez olduğu anlaşılmaya başlandı. Hormonlu büyüme, inşaat ile büyüme demek. İnşaata yatırımın sonucunda ulaşılan verim az, geleceği parlak değil, ve en tehlikelisi de; sanayi ile büyümeyi kadük bırakıyor, sakat bırakıyor, erteletiyor.

      Öncelikle, Türkiye’deki hanehalkının, her insanın, ‘inşaat’ meselesini bir rant aracı olarak kabul ettiği yıllara yayılan zihniyeti değiştirmemiz gerekiyor. Türkiye’deki insanların satın alma davranışlarını çok dikkatli analiz eden, buradan yüksek kâr elde edeceğini bilen inşaat & emlak şirketleri ve bankalar, ‘inşaat ile büyüme’yi sürekli kamçılıyor, teşvik ediyor. Artık bu gidişata son verebilmeliyiz.

      ‘Büyümek’ için ihracat yapmaya mecburuz. İhracat yaparken de çok yüksek oranda (sermaye malı, ara malı, yarı işlenmiş mal) ithalat yapmaya mecburuz. Bu kısır döngünün kırılması için, hem eğitim sistemimizde hem sanayi anlayışımızda köklü reformlar yapmayı sürekli erteliyoruz.

      Nihayetinde, Mahfi Eğilmez’in ‘yapısal reformlar’ haykırışına varıyoruz...

      Sil
    7. Iscilik ucretleri doviz kuruna gore dusuk kaldigi icin bizim ihrac mallarimizin fiyati da goreceli olarak ucuzluyor (her ne kadar bazi kalemlerin fiyati ara mal ithalatina bagli olarak artsa bile). Ayrica uretici cok dusuk karla satmak zorunda kaliyor hem uretimi hem de nakit akisini devam ettirebilmek icin. Ayrica satilan bazi mallar muhtemelen onceden uretilmis stoklardan gidiyor yani eski fiyattan ithal edilmis ara malina gore fiyatlandirilmis oluyor, o yuzden nispeten ucuza verilebiliyor. Ancak yeni uretim icin bu kadar ucuz fiyatlar surdurulebilir olmayabilir.

      Sil
    8. Adsiz 13 kasim 14:32 cok guzel bir soru yoneltmissiniz. Suan icinde bulundugumuz donem gibi donemlerde ihracati patlayan katma degeri ve ithal girdi orani dusuk olan ihrac urunlerimiz oluyor; ornegin, mermer. Ithal mermer isleme ve kesme makinelerinin ihracat edilen mermerin nihai degeri icindeki katkisi cok cok dusuk (dusunun lutfen, bu sektorde firma bir kez yuksek fiyatli sabit makine yatirimini yapiyor ama bu makineyi 20 yil kullanabiliyor). Mermerciler bu donemde kazanclarindan cok memnun olabilirler ama esasen biz mermer gibi urunlerimizi bence gercek degerinin cok altinda ihrac ediyoruz (bu ayri bir konu).
      Ali Fikri beyin aciklamasi ise bazi sektorlerimiz icin cok dogru ama buradan hareketle Turkiye ekonomisi icin genelleme yapamayiz.

      Sil
    9. Sayın Adsız 13.kasım.2018 23:19,

      Öngörünüz ithalatın veya ara malı ithalatının tümünün ihracat için yapıldığı ve ihracat içindeki ithal girdi oranının değişmediği varsayımına dayanıyor. Elbette bu varsayıma göre ihracat azalıyorsa ithalatın/ara malı ithalatının azalması gerekir.

      Ama ara malı ithalatının tamamı ihracat için yapılmıyor. Örnek olarak veriyorum ihracat bu dönemde yüzde 10 artıyorsa ve toplam ithalat yüzde 15 azalıyorsa; iç tüketim ve yatırım için yapılan ithalatın azalış oranı yüzde 15'in çok üstündedir. İnce hesap yapmak lazım ama ithalat yüzde 15 azalıyorsa, iç tüketim ve yatırım ithalatları yüzde 20-30 band aralığında azalmış demektir.

      Dolayısıyla ihracat artışıyla artan ithalat tutarı daha düşük olduğu için, iç tüketim ve yatırım için yapılan ithalat azalışı tutarından, toplam ithalat azalmış oluyor.

      Sil
    10. === 1 ===

      Adsız (13 Kasım 2018 23:19)

      Türkiye ekonomisinde ihracat yapan şirketlerin, girdi maliyetlerinin çok büyük bir bölümünü oluşturan ithalat oranları problemi onyıllar boyunca devam ediyor. Niçin? (Güngör Uras)

      “Büyüyelim de, nasıl büyürsek büyüyelim” mi diyeceğiz?


      (11 Aralık 2017, Güngör Uras)

      2017’nin 3’üncü 3 aylık döneminde (üçüncü çeyreğinde; “temmuz, ağustos, eylül ayları”nda) ekonomimiz %11.1 büyüdü. Bu iyidir...

      Makine ve teçhizat yatırımlarında önemli artış var. Bu da iyidir...

      Bu gidişle, 2017 yılında ekonominin büyümesi %7’nin biraz altında veya biraz üstünde olacak. Bu da iyidir...

      Ne var ki, üçüncü çeyrekte %11.1 büyümenin, “olağan dışı” bir büyüme rakamı olduğunu da dikkate almakta yarar var.

      2016'nın ilk iki çeyreğinde %5’e yakın büyüyen ekonomi, FETÖ belası ile üçüncü çeyrekte %0.8 küçülmüştü. Çeyreklik büyüme, önceki yılın aynı çeyreğindeki büyüme esas alınarak hesaplanıyor.

      2017 yılının ilk iki çeyreğinde büyüme oranı %5 dolayında iken, üçüncü çeyreğinde birden %11’in üzerine çıkmasının nedeni, “baz etkisi”.

      2016'nın üçüncü çeyreğinde büyüme (eksi) -%0.8 olduğu için, 2017’nin büyümesi yüksek çıkıyor. “Baz etkisi” düzeltilirse, büyümenin, %6 dolayında olduğu görülür. %6 da önemli bir büyüme oranıdır, sevinilecek bir büyümedir.

      2017 yılı ikinci çeyrekte büyümemiz %5.4 olmuştu. Mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış milli gelir zincirleme hacim endeksi, üçüncü çeyrekte, bir önceki çeyreğe göre %1.2 oranında arttı. Demek ki, üçüncü çeyrekte büyüme, bir önceki çeyreğin üzerine çıkmış durumda.

      Büyüme demek, üretim artışı demektir. Üretim artacak ki, büyüyeceğiz. Büyüme şimdilerde “hacim endeksi” ile izleniyor. 2016’nın (FETÖ belası ile gerileyen) üçüncü üç aylık dönemiyle kıyasladığımızda, 2017 üçüncü çeyrekte:

      Tarımda üretim artışı %2.8 oranında. Çok çok düşük bir üretim artışı var.

      Sanayinin genelinde artış %14.8, imalat sanayinde %15.2 gibi büyük üretim artışı var.

      İnşaat, yine, sanayideki büyümenin önüne geçmiş durumda. Büyüme %18.7’yi buldu.


      Hizmetler kesimi de hızlı büyüdü. Büyüme %20.7 oranında.

      Finans ve sigorta faaliyetlerinde beklenmedik bir durum var, %5.6 küçülme olmuş.

      Türkiye ekonomisi, 2017 üçüncü çeyreğinde %11.1’lik çift haneli büyüme oranını yakalayarak dünya şampiyonu da oldu. Türk ekonomisi 2017’nin üçüncü çeyreğinde 2016’nın aynı döneminde yaşanan FETÖ darbe girişiminin oluşturduğu “baz etkisi” ve başta Kredi Garanti Fonu (KGF) olmak üzere hükümetin uyguladığı teşviklerin etkisiyle beklentilerin üzerinde %11.1 büyüyerek, son altı yılın en yüksek çeyreklik büyümesini gerçekleştirdi.

      Büyüme ortalaması %2.5 olan AB ülkelerinin 4 katından fazla büyüyen Türkiye, Çin ve Hindistan’ı da geride bıraktı.

      → → →

      Sil
    11. === 2 ===

      Kredi Garanti Fonu (KGF) ile ekonomiye enjekte edilen ek kaynakların, vergi indirimlerinin ve ihracattaki canlanmanın, “büyüme”yi harekete geçirdiği görülüyor. Şimdi geliyoruz en zor soruya: “Büyüyelim de, nasıl büyürsek büyüyelim” mi diyeceğiz?

      %11.1 büyümenin:

      7.0 puanı özel tüketimden geldi. Kamu tüketiminin katkısı ise 0.3 puan. (“Özel tüketim”in devasa boyutta olmasının sebeplerinden biri; ihraç ettiğimiz ürünlerin çoğunun, Türkiye’de yerleşik son kullanıcıyı cezbetMEmesidir. Türkiye ekonomisinin yaptığı “ihracat miktarının artıyor oluşu” konusu sadece GDP ölçümlerinde bir unsur işlevi görmekten öteye geçmiyor; ihraç ettiğimiz ürünler, ülke içindeki insanların satın alma davranışlarını yönlendirebilecek yelpazede (çeşitte), kalitede ve fiyat skalasında değil. Türkiye’deki bankaların sergilediği “kredi satışı mahareti”ni, ihracat yapan şirketlerimizin ürünlerini tasarlayan ve pazarlama departmanlarında çalışan kişiler Türkiye içindeki son kullanıcıya yönelik sergileyemiyor. ABD merkezli Apple’ın ürettiği iPhone’un satış “rakamları”, Japonya’da da, Çin’de de, Hindistan’da da, ve hâttâ kendi iç pazarı ABD’de de iyi; fiyatı rakiplerine göre nispeten yüksek olsa bile farklı kültür & sosyolojideki insanları cezbedebiliyor. Türkiye ekonomisindeki aktörlerin yapMAdığı, fakat dünya genelinde bol olan bu ve benzeri örnekleri çeşitlendirebiliriz.)

      Yatırım katkısı 3.6 puan.

      Net ihracat 0.3 puan.

      Net ihracatın payını büyütemiyoruz.

      %11.1 büyümeyle gevşemeyelim... Büyümenin heyecanını yaşayalım ama, sürdürülebilir büyümenin ancak “sanayi yatırımları, sanayi üretimi ve ihracat” ile mümkün olduğunu unutmayalım.

      “%11.1 büyüdük de, gelirim ne kadar artacak?” diye sormayacak mıyız?


      (13 Aralık 2017, Güngör Uras)

      Ayşe Hanım teyzem soruyor: “‘Ekonomi rekor büyüdü. Milli gelir %11.1 arttı.’ diyorsunuz. Milli gelir artışından bana, ne pay düşecek? Benim gelirim, ne kadar artacak? Benim gelirimde şimdilik artış yok. Tersine, enflasyon nedeniyle satın alma gücüm eridi.” diyor.

      Türk ekonomisi 2017 üçüncü çeyreğinde büyüdü. “Büyüme”; (1) Üretime, (2) Gelire, (3) Harcamaya göre, 3 farklı hesaplama yoluyla belirlenir. Büyüme, “gelir artışı” demek. Onun için “Milli gelir arttı” diyoruz.

      Cari fiyatla milli gelir, 2017 ilk çeyrekte, 649 milyar TL idi. İkinci çeyrekte, 735 milyar TL oldu. Üçüncü çeyrekte, 827 milyar TL’ya yükseldi. Görülüyor ki milli gelir artışı var. Ve artış devam ediyor.

      Ancak %11.1 artış, 2016’nın FETÖ belası nedeniyle düşük gerçekleşen üçüncü çeyrek milli gelir rakamına göre hesaplanmış bir artış oranı olduğu için “normal” bir artış oranı değil.

      2017’nin ilk çeyreğinde gelir artışı %5.3, ikinci çeyreğinde %5.4 olmuştu. Üçüncü çeyrekte (baz etkisi, FETÖ etkisi) arındırıldığında, büyümenin; (“%11.1” değil) %6 dolayında olduğu görülür. 2017’yi, %7 dolayında bir büyümeyle tamamlarız. Bütün bunlar küçümsenemeyecek bir büyümenin işaretidir. Özetle, Türk ekonomisi büyüyor. Milli gelir artıyor.

      Ayşe Hanım: “Gelir nerede?”

      Milli gelir artınca, Ayşe Hanım teyzemin geliri de aynı ölçüde artmıyor. Öncelikle Ayşe Hanım teyzem üretici değil, tüketici. Onun geliri, emekli maaşı; sabit gelirli. “Milli gelir”, belli bir dönemde yaratılan katma değerlerin toplamıdır. Katma değer üretimin her aşamasında, “çıktı fiyatı” ile “girdi fiyatı” arasındaki farktır. Katma değer, üretime katılanlar arasında paylaşılır: (1) Üretime katılan işçi, emeği karşılığı ücret alır. (2) Üretime sermaye koyan, katkısı karşılığı faiz alır. (3) Üretim yeri temin eden, üretime katkısı karşılığı kira alır. (4) Üretimi gerçekleştiren girişimci, üretime katkısı karşılığı kâr elde eder.

      Açık anlatımla: (1) “Milli gelir”; üretim, katma değer artışıdır. (2) Üretimi gerçekleştirenler, üretim arayışının gelirini; “kira”, “ücret”, “faiz” ve “kâr” olarak bölüşürler.

      Milli gelir artınca, devlet daha çok vergi toplar. Devletin geliri artar. Devletin geliri artınca, devlet, memuruna, emeklisine daha fazla ödeme yapabilir. Hastane, okul hizmetleri daha iyi olabilir.

      → → →

      Sil
    12. === 3 ===

      Gelir dağılımında farklılık

      Her ülkede olduğu gibi bizim ülkemizde de gelir dağılımında gerçek bir adalet yok. Açık anlatımla, nüfusun belli bölümü ülke gelirinin çok azına sahipken, belli bölümü milli gelirden daha çok pay alabiliyor.

      Milli gelirin ülkede yaşayanlar arasında dağılımını Türkiye İstatistik Kurumu belirliyor.

      Nüfusun %20’lik, %10’luk, %5’lik dilimlerine göre toplam gelirin nasıl paylaşıldığı “Gelir Dağılımı” tablolarından izleniyor.

      Nüfusun %5’lik dilimlerine göre, 80 milyon nüfusun ilk 4 milyonluk en fakir bölümü toplam milli gelirin 2016 yılında %0.9’unu paylaşırken, en zengin %5’lik dilimde 4 milyon kişinin milli gelirden aldığı pay %21.4 oranında.

      Son 10 yılda (2006’dan 2016’ya kadarki dönemde), milli gelirin paylaşımında önemli düzelme olmadığı görülüyor. Ayşe Hanım teyzem gibi, milli gelirden az pay alanlar, milli gelirdeki “artış”tan da az pay aldıkları için veya hiç pay alamadıkları için; “Milli gelir artıyor, bizim gelirler artmıyor. Üstelik enflasyon, satın alma gücümüzü eritiyor.” diyerek üzülüyorlar.

      Gelir dağılımının eşit olmaması sonucu, hane halkının kullanılabilir geliri de büyük farklılık gösteriyor.

      Gelir dağılımından en büyük payı alanların kullanılabilir geliri artarken, alt gelir grubundakilerin kullanılabilir gelirlerinde çok az değişim oluyor. Bu nedenle alt gelir grubundakiler, “büyüme”nin, “milli gelir artışı”nın iyiliklerini yeterince fark edemiyor.

      2016 yılında toplam hane halkının %20’lik en fakir grubundaki 16 milyon kişi toplam kullanılabilir gelirin %6.2’sini paylaşırken (kişi başı yıllık kullanılabilir ortalama gelirleri 2016 yılında 5.880 TL iken), en varlıklı %20’lik dilimdeki 16 milyon kişi kullanılabilir gelirin %47’sini paylaşıyor (2016 yılındaki kişi başı ortalama kullanılabilir yıllık gelirleri 45.173 TL).

      İlginç olan da, son 10 yılda bu adaletsiz paylaşımda önemli bir değişikliğin olmaması.

      Sil
  4. Hocam, finansal piyasalarla reel piyasaların arasındaki fiyatlama davranışlarında özellikle son 15-20 yıldır ciddi yönde negatif fazlı korelasyon var. ve bu korelasyon giderek güçleniyor. oysa finansal piyasalar reel ekonominin bir nevi barometresidir ya da öyle bir fonksiyonunun olması gerekirdi. fakat giderek iki temel piyasa arasında ciddi bir irrasyonelleşme var sanki. bunun nedeni dünya ekonomisinin aşırı finansallaşmış olması olabilir mi?. iyi çalışmalar hocam.

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Hocam, davranış iktisadının önemi daha artacak mıdır hocam?. çünkü davranışsal iktisadi yaklaşım muhtemeldir ki; olumlu ve/veya olumsuz beklentiler ve bunların iktisat üzerindeki genel etkilerini detaylandırabilecek ve belki de fütürist bir iktisadi yaklaşımın da önünü açabilecektir. mesela finansal piyasaların olumlu/olumsuz gelişmeleri abartılı şekilde fiyatlamasında bireysel yaklaşımın önemini de ortaya koyarak mikro iktisadın daha öne çıkmasını da sağlayabilir ki zaten ekonomi tabanı da sonuçta parçalardan o parçalar da bireylerden oluşmaktadır. iktisat ilmi zaten temelinde insana dayanıyor. insanı anlayarak daha mikro yaklaşımlarla iktisat biliminin yeniden ele alınması gerektiğini ortaya koyabilir. saygılar hocam.

    YanıtlaSil
  7. Hocam ekonominin e sinden anlamayan bana ekonomiyi sevdirdiniz. Teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
  8. Mahfi bey lafı hiç dolandırmıyorum:

    Hükümete yakın topluluk, dernek, vakıf, iş insanları kulübü, oda, birlik vb.lerine konferansa-konuşmaya gittiğinizde, onların meşrebine uygun,

    Hükümete yakın olmayan topluluk, dernek, vakıf, iş insanları kulübü, oda, birlik vb.lerine konferansa-konuşmaya gittiğinizde, onların meşrebine uygun mu davranıyorsunuz?

    Kısacası, nabza göre şerbet mi veriyorsunuz?

    YanıtlaSil
  9. 24 Haziran seçimleri öncesi erken seçim olacağını, verileri analiz ederek öngörmüş ve haklı çıkmıştınız. (Net tarihin mühim olmadığını, erken seçim meselesinin mühim olduğunu söylemiştiniz.)

    Yeni veriler gelmeye devam ediyor...

    Hem yurtiçi hem yurtdışı kurumlar yayınlıyor raporlarını.

    Yeni verileri, raporları analiz ettiğinizde, hükümetin, IMF'nin kapısına gitmek zorunda kalacağını, hükümetin geçmiş söylemlerini perdeleyecek bir kılıf uydurarak ve medya bombardımanı desteğiyle IMF'ye gideceğini, bu hamlenin kaçınılmız bir sonuç olduğunu öngörüyor musunuz? (Net tarih sormuyorum.)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bunu sagir Sultan bile duydu, ögrendi. Herkes biliyor artik. Mesele bilmekte degil. Mesele bu saatten sonra IMF de care degil.

      Kurbagalari bu saatten sonra kimse kurtaramaz. Patlayincaya kadar..

      Sil
    2. Yerel Seçimden sonra herkes bekliyor IMF le anlaşmayı zaten başka yol bırakmadılar seçim için ekonomiyi daha beter duruma getirip seçim sonrası anlaşma zaten olacak Türkiyenin para çevirebilmesi için borç bulması lazım sürekli bu borcu kısa vade ile geçiştirdi ama artık dışarda musluk damlamaya başladı yani depo lazım büyük ölçekli uzun vadeli planlı bir para girişi ve bu parayı ancak IMF verir.

      Sil
  10. 1453'te gizli bir anlaşma yapılmış.

    2023'te İstanbul'un, Bizansın günümüzdeki mirasçılarına devredileceği, İstanbul'da yaşayan herkesin şehirden ayrılacağı kararlaştırılmış 1453'te.

    Haberiniz var mıydı Mahfi bey?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu dogru. Gunumuzdeki mirascisi Ankarada 1100 odali bir evde oturuyor bugun, 2023'de once butun Istanbul sonra butun Turkiye ona devredilecek ve onun tapulu mali olacak. Osmanli devletinde de butun Osmanli topragi padisahin mali degil miydi?

      Sil
    2. Hocam bu müptezel'e cevap vericekmisiniz? Yoksa kendi haline mi birakacaksiniz?

      Sil
    3. bu nedir şimdi ?

      Sil
    4. Uydurma Hadis gibi uydurma tarih yazanlara inanmayın böyle birşey olur mu oyüzden mi heryeri beton yaptık adamlara beton kalsın metrolarını yaptık yolları hazır ma şehir kullanılamaz halde dimi.

      Bu siyasi propaganda sürekli dillendirilme sebebi AK Partinin işine yarayan sürekli korku verme yok 2023 te Lozan Anlaşması bitiyor bu sahte tarikatlar gibi sahte tarih yazan suratsızlara inanmayın arkadaş

      Sil
    5. Herkese cevap vermeye çalışıyorum ama o kadar da değil.

      Sil
  11. Sayın Mahfi hocam değerli yazilariniz değerli katkılarınız için sizlere teşekkür kesinlikle bir borçtur.Gunumuz ekonomisini sizden takip etmek ve bu bilim konusunda kendimize sizlerden birşeyler katıyoruz. Kendimde okumadigim için eksiklik olarak hissettiğim Mustafa Kemal Atatürk'ün eseri Nutuk için araştırma yaptım alip okumak için onlarca kitap gördüm ve herhangi bir karar veremedim. Sizden eseri alip okumak için değerli tavsiye istiyorum. Önereceğiniz kitabı alıp okuyacagim. Siz eminimki bu eseri alıp okudunuz. Farklı farklı yorumlar var anlam veremedim. Cevap verirseniz çok sevinirim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben 4 ayrı yayınevinin Nutuk'unu okudum. Yapı Kredinin ve İş Bankası'nın yayınları iyi. Ayrıca Emre Kongar Nutuk'un en önemli bölümlerini alarak (çünkü içindeki telgraf yazışmaları çok uzun) bir derleme yapmış o da çok iyi.

      Sil
    2. Teşekkürler hocam.

      Sil
  12. Hocam yazılarınız için tşk ler.Elinize sağlık benim iki tane sorum olacak birisi 2002 den beri Amerika ve Türkiye arasındaki enflasyon farklarını üst üste koyunca dolar kuru 7100-7200 yapıyor ordan enflasyonu çıkarınca veya faizi koyunca 5Tl civarında yapıyor bu doğrumu sizce?
    Birde döviz depo ihalesi ne demektir acaba çok tşk

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 6.30 liranin alti cari denge icin sikintidir.

      Sil
    2. Döviz depo ihalesi bankaların ihtiyacı olan dövizi almaları için TCMB'nin ihaleyle satış yapmasıdır.
      Hesabınız aşağı yukarı doğru. Eğer Türkiye'nin yarattığı ilave riskler olmasa USD/TL kurunun 4,80 - 5,00 arasında bir yerde olması gerekirdi.

      Sil
    3. Hocam yani abd enflasyon -tr eflasyon farkı ,fed faizi- Tr faizi farkları = faiz- enflasyon kur degeri mi veriyor

      Sil
  13. Hocam müfettişlik ve uzmanlık kadroları için yapılan kpss a grubu sorularının kalitesi hakkında düşünceleriniz nelerdir.

    YanıtlaSil
  14. Hocam cok teşekkürler, ellerinize sağlık. Sizin sayenizde ekonomi işine iyice girdik, girdikçe de daha neler öğreniyoruz, hepsi sizin sayenizde 🙂

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah.
      Ekonomi ilk bakışta kolay görünür ama dediğiniz gibi içine girdikçe çetrefilleşir.

      Sil
  15. Hocam
    Yazınız ile doğrudan alakası yok.
    Müsadeniz ile,Finans ve Muhasebe mesleklerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz.Bu alanda kariyer yapmak isteyenlere önerilerinizi paylaşır mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ikisi de iyidir. Özellikle finansı tavsiye ederim. Finans yaparken muhasebeyi de öğrenmek gerekir. 20 - 25 yıl sonra bu mesleklerin geleceği karışabilir ama 10 - 15 yıl için geleceği var.

      Sil
    2. Hocam Teşekkürler. Finans için takip etmeyi önerdiğiniz yazar/blog/kitap listesi ve uluslararası kaynak rica etsem (Vaktiniz değerli biliyorum.Emin olun bu bilgilerden fayda sağlayacağım) Sevgi ve Saygılarımla

      Sil
    3. Son iki kitap tavsiye yazımda var bunlar

      Sil
  16. Mahfi hocam, FED'in bilanço daraltması demek, dolar yakması mı demek?

    FED bilanço daraltıyorken altının ons değeri artabilir mi?

    Yoksa fed'in bilanço daraltması bitene kadar altından uzak mı duralım?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sen bu kafa ile Dünyadan uzak dur.

      Sil
    2. Altın buralarda bir çıkar bir iner şimdilik böyle.

      Sil
    3. Hocam ons 1235 iken dolarlarımla altın ons aldım.

      Ons şimdi 1216'larda. Ne yapmamı önerirsiniz?

      Sil
  17. hocam. artık marketlerde poşetlere bile ücret alınacağı söyleniyor.konkordato ilan eden firma sayısı çok fazla....üretimi durduran fabrikalar var kısa sürelide olsa..
    biz krizi atlattık mı ? kriz daha yeni mi başladı ? yoksa kriz yok mu ?...

    YanıtlaSil
  18. Krizin varligini marketlerdeki posetlerin artik para ile satiliyor olmasindan anlayabildiyseniz.

    Türkiyede kriz mriz yok kardesim. Sen üzme tatli canini. Ac televizyonu a haber seyret.. internette milliyet, Sabah gazetelerini oku. Hergün en az 5 tane müjdeler veriyorlar.. gökten zenbille Dolar yagiyordediklerine göre.. "Bizzat" Sayin cumhurbaskaninin acikladigi onlarca güzel haberleri oku.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kriz olduğunu biliyorum elbette.son on yıldaki yoksullaşmanın da farkındayım.hocanın fikrini almak istedim sadece.

      Sil
  19. Dünyayı kitap okuyan insanlar değiştirecektir.

    YanıtlaSil
  20. HOCAM YAZILARINIZ KADAR , SORULARA VERDİĞİNİZ KISA VE NET CEVAPLAR DA ALTIN DEĞERİNDE, ÇOK ŞEY ÖĞRENİYORUM SAYENİZDE.

    YanıtlaSil
  21. Hocam, iktisadi düşünceler tarihi ile ilgili tavsiye edebileceginiz kitap nedir ?

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi