Ekonomi Dediğin Bir Çelişkiler Yumağıdır
Antoine de Saint Exupery’nin çok
sevdiğim bir sözü var: “Yaşam, kitapların öğrettiğinden çok daha fazlasını
öğretir bize.”
Ekonomi kitaplarını okuyan herkes
ilk anda dünyadaki bütün ekonomik krizleri çözebileceğini düşünür. Okuduklarını
sindirmeye, bunları yaşama uyarlamaya başlayınca okuduklarının yaşamdan kopuk
olduğu düşüncesine kapılır ve hayal kırıklıkları yaşar. Bir süre sonra orta
yolu bulur ve birden çok hedefe aynı anda ulaşmanın zor olduğunu, ekonominin
aslında bu tür çoklu hedeflere ulaşmada tercih yapmaya yarayan bir disiplin
olduğunu kavramaya başlar. O anda mutlak doğrular yerini göreli doğrulara
bırakır. İktisatçı olmaya atılan ilk adım odur.
İnsanın ilk ekonomik faaliyeti
tüketimdir ve onbin yıl öncesine kadar da hemen hemen tek ekonomik faaliyeti
olarak kalmıştır. Her şey tüketimle başlar. Tüketim olmadan üretim olmaz.
Tüketilmeyecek bir şeyin üretilmesinin anlamı yoktur. Üretim ya kendi
tüketimini karşılamak için ya da başkalarının tüketim talebini karşılamaya
yönelik satış için yapılır. Ve aslında biraz farklı yollardan ikisi de aynı
kapıya çıkar.
Ekonomik olay tüketimle başlar. Tüketim
talebi üretim faaliyetini yaratır. İnsanların doğadaki vahşi bitkileri
ehlileştirmesi ve vahşi hayvanları evcilleştirmesi üretim faaliyetinin
başlamasına neden olmuştur. Ardından üretim dallanıp budaklanmıştır. Bugün
geldiğimiz aşamada o kadar çok reklam vardır ki üretimin mi tüketimin mi önce
geldiği karışmıştır.
Üretim yapabilmek için fabrika
gibi büyük ya da atelye gibi küçük üretim tesisleri kurmak gerekir. Bu tesisler
bina, makine, hammadde, elektrik, su vb gibi girdilere ihtiyaç duyar. Ayrıca
bunları bir araya getirip üretimi gerçekleştirecek olan işçilerin istihdam
edilmesi, gerekir. Bütün bunları yapacak olan girişimcinin bu üretim tesisini
kurmasına yatırım denir. Yatırım yapabilmek için para gerekir. Para da
tasarrufla sağlanır. Yatırımcı bu yatırım için ya kendi tasarruflarını kullanır
ya da bankalardan başkalarının tasarruflarını kredi olarak ödünç alır.
Demek ki ekonomik devrenin
halkaları şöyledir:
Tüketim - Tasarruf - Yatırım - Üretim
- Tüketim
Ekonomik büyüme dediğimiz şey
yatırımlarla sağlanır. Çünkü yeni yatırım demek üretimin artması demektir.
Üretim artması ise ekonomik büyüme demektir. Demek ki ekonominin büyümesi yani
toplumsal refahın artması için yatırımları artırmak şart. Bunun da yolu
tasarrufları artırmaktan geçer. Çünkü sonsuza kadar dış dünyadan borçlanarak ya
da sermaye çekerek tasarruf ithal etmek mümkün değildir.
Gelir (Y) iki faktörden oluşur:
Tüketim (C) ve tasarruf (S.) Bunu bir
denklem olarak yazabiliriz: Y = C + S
Bunun anlamı şudur: Tüketim
gelirin tasarruf edilmeyip harcanan kısmı, tasarruf ise gelirin tüketilmeyen
kısmını ifade eder. Yani C = Y - S ya da S = Y - C.
Tüketim olmazsa üretim, tasarruf
olmazsa yatırım olmaz. Yatırım olmayınca üretim artmaz, üretim artmayınca
ekonomik büyüme olmaz, ekonomik büyüme olmayınca toplumun refah düzeyi
yükselmez.
Bu durumda tüketimi mi teşvik
etmek gerekir tasarrufu mu? Bu sorunun tek ve kesin bir yanıtı yoktur. Yanıt
ekonominin durumuna bağlıdır. Eğer ekonomide enflasyonist bir gidiş varsa
tasarrufları, deflasyonist bir gidiş varsa tüketimi teşvik etmek doğru olur.
Üretim yalnızca ülke içindeki
birimlerin tüketim talebini karşılamaya yönelik olarak yapılmaz. Yurtdışı
talebi karşılamak yani ihracat yapabilmek için de üretim yapılır. Bu durumda
denklem ve dengeler daha da karışır.
Türkiye’de 2011 yılında yatırımların
GSYH’ya oranı yüzde 22, tasarrufların GSYH’ya oranı yüzde 12’dir. Yani arada 10
puanlık bir tasarruf açığı söz konusudur. Bu durumda Türkiye tasarruflarını mı
artırmalı, yatırımlarını mı kısmalı yoksa karma bir yaklaşım mı uygulamalıdır?
Türkiye’de 2011 yılında GSYH’nın yüzde 70’i özel tüketim harcamalarına
gitmiştir. Bu oran ABD’de % 70, Çin’de % 30 dolayındadır (Çin’de tasarrufların
GSYH’ya oranı % 50’nin üzerindedir.) Türkiye Amerikalılar gibi yüksek oranda
tüketim harcaması yapmaya devam mı etmelidir yoksa Çinliler gibi yüksek
tasarruf oranlarına çıkmaya mı çalışmalıdır?
Bu kadar karmaşık ve çelişkili
hedefler yumağının yanına bir de uygulanacak ekonomi politikası araçlarını
koymak gerekir. Eğer tasarrufları artırmaya karar verilmişse faizleri artırmak
gerekir mi? Faizler artarsa yatırım yapmak hala çekici olur mu? Eğer tüketimi
artırmaya karar verilmişse vergileri düşürmek gerekmez mi? Vergiler düşürülürse
bütçede ortaya çıkacak açık nasıl karşılanır?
Ekonomide karar almak ve o
kararları uygulamak kolay değildir çünkü her amaç birbiriyle çelişir. Üstelik o
amaçlara ulaşmaya yarayan araçlar da kendi aralarında çeşitli çelişkiler
taşır.
Özetle söylemem gerekirse ekonomi
bilimi kesin doğruları olan, evrensel anlamda geçerli yaklaşımlara sahip bir
bilim değildir. İstediği kadar yüksek matematik kullansın, istediği kadar bazı
kavramlarını fizikten ödünç almış olsun sonuçta insan ve toplum davranışlarına,
tepkilerine, algılarına ve beklentilerine dayanır. Bunlar da her toplumda
geleneklere, kültüre göre farklı biçimlenirler. O nedenle her toplum için
farklı ekonomik yaklaşımlara ihtiyaç vardır.
Küresel sistemin krizden
çıkamamasının nedenlerinden birisi siyasetçilerin her yerde aynı modelleri
kullanmaya çalışmasıdır. Oysa her ekonomi, genel yaklaşımları referans alarak
kendi toplumuna uygun modeli geliştirmek zorundadır. Her krize girdiğimizde
Keynesyen modele geçip krizden çıkınca klasik modele geri dönerek bu
çelişkileri aşmak mümkün olmuyor. Eskiden ekonomik sistem böylesine entegre
değilken, herkes kendi parasını kendisi basarken böyle bir genel model daha geçerliydi.
Ama bugünkü entegre küresel sistemde bu mümkün değil.
Ekonomik amaçlar birbiriyle
çelişir. Ekonomi politikası bu çelişkiler arasından bir amacı seçip onu
yakalamaya çalışır. Siyaset ise seçilen amaç ve feda edilen amaçlar konusunda
toplumu ikna etmeye çabalar.
Hocam gene harika bir yazı yazmışsnız.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilSize (Timothy'ye)aynen katılıyorum Mahfi Bey yine harika, harika olduğu kadar da işlevsel, yani belki ekonomi dalından ama sanıyorum daha çok da benim gibi ekonomik dışı alandan okumuş insanlara,siyasetçilere, hatta özel sektöre kitaplar, grafikler dışında "bildiğini okuyan" gidişatın görmezden gelinemeyeceğini çok iyi öğretiyor, çok sağolsun. Güzel sanatlar, çevre, edebiyat ve diğer alanlarda da böyle kişiyi düşündürmeye yönlendirici, adeta klişe düşünce kalıplarından ve moda görüşlerden arındırmada katalizörlük yapan ve konuyu en üst düzeyde özümsemiş, ama diğer alanlardaki uzmanlara ve halka çok sade bir dille basit bir şekilde; ne ki gereksiz analojiler, teşbihler yaparak konuyu "dağıtma"ya ihtiyaç duymayacak bir ustalıkla bunu başarıyor değerli düşünürümüz Mahfi Hocamız. Tarih alanında var böyleleri: Prof. Dr. İlber Ortaylı. Diğer alanlarda pek yok. Şahsen ben yazıyı okuyunca kafamdaki tüketim üzerine klişenin, iktisat dalı dışından bir okur vatandaş olarak ne kadar cahilce ve önyargılı olduğunu görerek hazreti Ali'nin öğrenme üzerine özdeyişini anımsadım. Karşı düşüncede (veya eksik donanımda) olanların kafalarındaki soru işaretlerini peşinen yanıtlayan, -Dünya Bankasının da yönetimdeyken çok takdir ettiği- Hazine Müsteşarımız, gereksiz ve vakit kaybında, üretken olmayan türünden kaotik düşünceyi ve polemikleri de önlemiş oluyor. Bizim gibi, devlet-siyaset adamlarının, kitapların "kesin" bilgilerinin rahatlığını benimsemiş kişiler için böyle bir öğreticinin olması bir şanstır. Mahfi Hocamızın "Ekonomik olay tüketimle başlar. Tüketim talebi üretim faaliyetini yaratır. İnsanların doğadaki vahşi bitkileri ehlileştirmesi ve vahşi hayvanları evcilleştirmesi üretim faaliyetinin başlamasına neden olmuştur. Ardından üretim dallanıp budaklanmıştır" görüşü bana hemen kendi alanımın (doğayı koruyarak biyoçeşitlilik muhafaza/doğa ve ilgili sektörlerin, kurumların, (bir yerde, karar-vericilerin ve politika belirleyicilerin bir bilim bürokratı olarak) yönetimi veya hiç değilse, en azından, şimdilik, "yönlendirilmesi" veyahut da, daha mütevazi bir terimle rehberlik) başta doğa koruma ile iç içe beslenme ve gıda sektörü üzerinde önemli, stratejik konusu kültür bitkilerinin doğadaki akrabalarının (Crop Wild Relatives) önemini biri kez daha, -üstelik bu kez çok ilginç bir perspektiften!-, yani demek ki (şimdi öğrendim burada)ekonominin tarihsel başlatıcısı. Bu konuda Mahfi Hocam izin verirse, ismini de vererek, Avrupalı bürokratlarla birlikte yaptığım çalışmalarda bu temel görüşünü yazmak isterim. Hocam, böylece Avrupa'nın çevre çalışmalarına da katkıda bulunmuş olacak, çünkü şimdiye dek, Avrupalı meslektaşlarım, mesai arkadaşlarımla çalışırken hiç bu yönde bir sunum, makale, rapor, konuşma duymadım (Kopenhag'ta 2008'de yaptığım sunumdan önce Oxford, Cambridge, Aarhus Üniversiteleri akademisyenlerinin de çevre (biyoçeşitlilik-doğa-ekonomi ilişkisi dizi sunumları) ekonomisi çalıştayında böyle bir görüşe (saptamaya, tespite) asla rastlamadım. Bu konuda Aksaray Üniversitesinden (Önceden Tarım Bakanlığı TAGEM Genel Müdürlüğü Tarla Bitkileri Araştırma Enstitüsünden) değerli bilimci Hocam Dr. Alptekin karagöz'ün yayınları okunabilir. Ekonomiye de onun görüş katkısı büyük olmalı. Mahfi Hocamı da, Alptekin hocamı da, Avrupa için Avrupalılarla birlikte bilgi ve izleme (monitoring, çevresel verileri değerlendirme, raporlama, AB Komisyonun (Avrupa'da bütün sektörler için politikalar belirleme sürecinde kullanımı için) bilim ve politikayı karar-vericiler, politika belirleyiciler ve Avrupa kamuoyu için kesiştirmek) projelerde çalışırken hep ararım, benzerleri Avrupa'da da neden yok, diye?...
SilÇok teşekkür ederim, çok naziksiniz.
Silhocam borsa da spekülatif hareketlerle çalınan paraların ekonomiye katkısı nedir...veya şirket batacaksa şirketi borsa da halka niye açarlar...göz yuman varsa..bu işin itirafçısı ahlaklı bir Allahın kulu yokmu...bu işin hırsızlarına kim göz yumuyor
SilHocam , Roubini krizi çözmek için vergileri düşürüp maaşlara zam yapmalılar diye önerilerde bulunurken niye medyaya atomu parçalamış gibi yansıtılıyor peki.İktisat 2. sınıfta biz de öğrendik bunları ama sesimizi duyan yok :) Ayrıca çözüm bu kadar basitse neden Yunanistan'da uygulanmıyor yada uygulatmıyorlar mı?
YanıtlaSilTeşekkürler
Evet durum budur. Hiç bir şey göründüğü kadar kolay değil. Sırtında yumurta küfesi olmayan akademisyenler ve yorumcular şöyle yapın derler. Ama öyle yapıp da sonuç alamayan siyasetçi seçimi kaybeder, akademisyene bir şey olmaz. "Dediklerimi tam uygulamadılar, uygulasalar böyle olmazdı" deyip çıkar işin içinden.
Siltoprakbank da çalışırken izmir şubesinde elinizi sıkma şerefine erişmiştim....keşke hep ekonomi yönetiminin politik anlamda içinde kalabilseydiniz....sizin gibi gerçek yönderlerlerle sırtımız yere gelmezdi ama neyse..en azından şimdi bizlere ışık tutuyorsunuz...iyi çalışmalar,sağlıklar dilerim....
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, ama bazen en üst düzeyde görevli olsanız bile sizin kararlarınız ya da önerileriniz uygulanamıyor.
SilKeynes'in güzel bir sözü vardır hocam,'Ekonomistlerin ve siyaset filozoflarının düşünceleri ,ister doğru ister yanlış olsun,genellikle zannedildiğinden daha güçlüdür.Doğrusunu söylemek gerekirse,dünya neredeyse yalnızca bu düşünceler tarafından yönetilmiştir.Kendini entellektüel etkilerden bütünüyle kurtardığını zanneden eylem adamları,aslında geçmişteki bir ekonomistin kölelerinden ibarettir'.
YanıtlaSilÇok hoş bir sözdür.
Silhocam bir iktisat doktora öğrencisi olarak yazılarınızı takip etmekteyim.her yeni yazınızı sabırsızlıkla bekler ve yavaş yavaş okurum.bu yazınız tıpkı diğerleri gibi gerçekten çok harika.ellerinize sağlık..saygılarımla
YanıtlaSilÇok teşekkürler. Doktora çalışmalarınızda başarılar.
SilHocam, sanki bu yazı sezonun özeti gibi olmuş. Dersler bitti arkadaşlar, iyi tatiller seneye görüşürüz gibi:)Harika bir yazı. Saygılar.
YanıtlaSilBize tatil yok. Twitter Üniversitesi kısa aralar verse de yaz maz demeyip devam edecek. Çok teşekkürler.
Silyazınızın en güzel özeti şuydu bence hocam:
YanıtlaSil"Her krize girdiğimizde Keynesyen modele geçip krizden çıkınca klasik modele geri dönerek bu çelişkileri aşmak mümkün olmuyor. "
ayrıca roubini de umut taciridir. dünya'daki en zevkli en ucuz yoldan para ve popülerlik kazanmanın yolu budur. haybeden akıl vermek.
tıpkı şu diyeti yapın da zayıflayın şu faydalı bunu yiyin bunu kaynatın diye sürekli açıklama yapan doktorlar gibi.
bir de büyüme için yatırıma gerek varsa bu yatırım nereye kadar sürecek?
sonsuza kadar süreceğini iddia etmek zor. sanırım sistemin çökeceğine olan inanç da buradan kaynaklanıyor biraz.
İnsanların tüketim açlığı sürdükçe yatırım da sürecek. Örneğin dizel araba daha az yakıyor denince birçok kişi benzinli arabalarını satıp dizel arabaya geçiyor. Ya da 3D televizyon çıkıyor haydi onları almaya gidiyor insanlar.
SilHocam tüm yazılarınız gibi harika olmuş. Kanımca ekonomik amaçlar gibi, ekonomik araçlar da birbiriyle çelişir. Faiz yatırım ters ilişkisi gibi.
YanıtlaSilTeşekkürler, doğrudur.
Sil"Küresel sistemin krizden çıkamamasının nedenlerinden birisi siyasetçilerin her yerde aynı modelleri kullanmaya çalışmasıdır. Oysa her ekonomi, genel yaklaşımları referans alarak kendi toplumuna uygun modeli geliştirmek zorundadır. Her krize girdiğimizde Keynesyen modele geçip krizden çıkınca klasik modele geri dönerek bu çelişkileri aşmak mümkün olmuyor. Eskiden ekonomik sistem böylesine entegre değilken, herkes kendi parasını kendisi basarken böyle bir genel model daha geçerliydi. Ama bugünkü entegre küresel sistemde bu mümkün değil."
YanıtlaSilOkuma özürlü siyâsetçiler ve hatta bâzı "temelinde bilgi olmadan" ekonomi konusunda fikir beyân eden "akademisyen" ve "gazeteciler", hiç olmazsa bu paragrafı okusalar... Sâdece Türkiye'de değil, Amerika'da da, Avrupa'da da...
Mahfi bey, her zamanki gibi, yine yüzlerce sayfalık bir kitabı dolduracak bilgiyi bir makâle içinde özetlemişsiniz. Aklınıza, elinize, kaleminize sağlık.
Sâdece bu temel prensip bile uygulamada kalsaydı, bence bugün küreselleşme nedeni ile yayıldığı söylenen iktisâdi ve tabii ki sosyal sorunların hiçbiri, en azında bugün ulaştığı çözümsüz boyutlara gelmezdi. Yine en azından küreselleşme olgusunun dünyayı ve genel iktisâdi sistemi çöküşe götüren en baş etken olduğunu tartışmıyor olurduk. Belki de küreselleşmenin iyi yanlarını daha fazla konuşuyor ve nasıl daha da ileri götürülebileceğini, sağladığı/sağlayacağı faydaları konuşuyor, tartışıyor olurduk.
Ama şimdi sâdece girilen bataklıktan, bataklığa girilmesine neden olan sisteme dokunmadan nasıl çıkılacağı tartışılıyor. Tabii daha da batarak...
Bugün gelinen noktanın genel sistem sorunu olduğunu açıkça ifâde etmeden, çözüm aramanın da fayda sağlayacağına inanmıyorum.
Krizler, küresel değil de "yöresel" oldukları sürece, belki iki sistem arasında geçişlerle geçici rahatlama sağlayan ve politikacıları hiç de hak etmedikleri "başarılı görünen" çözümlere ulaşıldı ama, iş küresel boyuta geldiğinde, bu olmuyor artık. Bugün çözüm arayışlarında yaşanan çelişkiler de bence buradan kaynaklanıyor.
Tekrar teşekkürler, Mahfi bey. Siz hârika yazıyorsunuz, ayrıca bizi de daha çok düşünce üretmeye motive ediyorsunuz.
Saygılarımla,
Çok teşekkür ederim, her zamanki nezaketinizle beni yüreklendiriyorsunuz.
SilMahfi hocam,
YanıtlaSilŞu sıralar yüksek lisans çalışmamla uğraştığım için yazılarınızı "çok düzenli" takip edemiyorum. Bir ay sonra, muhteşem blog'unuzu önüme açıp not alarak yazılarınızı tek tek okumayı planlıyorum, genel bir tekrar olması açısından. Emeklerinizden dolayı gerçekten teşekkür ederim..
Saygılarımla,
Teşekkür ederim, yüksek lisansda başarılar dilerim.
SilHocam, demek ki çelişkiler yumağında talebin farklı araçlardaki marjinal değişimi aradaki net değişimi getiriyor. Yine herşey talebi kestirebilmek...
YanıtlaSilÖyle görünüyor
SilKapitalizmin kurallarının ve öğretilerinin neredeyse tüm dünyayı sardığı günümüzde siyasetçilerin her yerde aynı kuralları uygulamaya çalışması aslında şaşılacak bir durum gibi durmuyor.krizlerden çıkışta uygulanacak politika seçimleri bile kapitalist uygulamalar iken nasıl bir ülke diğerinden farklı ekonomi politikaları uygulayabilir
YanıtlaSilKapitalizm her eri sarsa da Türkiye'deki kapitalizmle ABD'deki ve Çin'deki farklı. Çünkü Türk, Amerikalı ve Çinlinin olayalara yaklaşımları, algılamaları, beklentileri farklı.
SilSayın Mahfi Hocam, Türkiye'deki, ABD'deki ve Çin'deki kapitalizmin farklılığını ortaya koyan algıları, yaklaşımları, beklentileri; 1)Sosyokültürel farklılık, 2)Riziko alma cesareti (girişimcilik),3)Siyasi (tarihi-diplomatik geçmişte izlenen yollar) mi yönlendiriyor merak ettim Hocam? Eğer sizin verdiğiniz örnekte olduğu gibi, yine bu üç ülkeyi seçersek, doğal kaynakları yönetme, çevre kirliliği/kalkınma/ısınma ikilemi (Üçlemi :)) kriter alındığında üçü de aynı yönde görünüyorlar (kalkınma öncelikli, kalkınan ülkeler için de daha da kalkınmayı sürdürme eğilimi). Aralarında belki bir katsayı farkı olmalı ama böyle bir farklılaşma yürürlükte görünmüyor. Örneğin, ben varsayamam ama, ekonomilerinin dirençliliği, makroekonomideki denge vb göstergelerde mi farklılıklar var? Şimdi aklıma geldi, tipik bir farklılık, yine Çin'de var, Siz ne dersiniz? Çin kapitalist de olsa, çevreyi çok hızlı bir şekilde kirletiyor ve atmosferi ısıtıyor da olsa, Çin halkı çok az gıdayla, çok dar evle, konutla, yani çok az tüketimle yetinebilme özelliğine (gücüne) sahip ve fazla ücret beklentisine sahip değil (?). Bu üç toplumun bireylerinin tüketim alışkanlıkları farklı ama daha fazla ekonomik katma değer yaratmak, ortalama ülke gelirini artırmak için kaynakları kullanma, tüketim yöntemleri benzer galiba. Bir Cambridge Üniversitesi yayınında okumuştum, çevre koruma masraflı bir iş. Ancak önceden bu masraf ödenmezse, sağlıkta maliyetler yükseliyor. Çok cahilce, acemice ve ekonomi bilimine uzaktan bakarak da olsa, şöyle bir tahminde bulunabilir miyim: borsa, para (finans) ekonomisi daha hızlı akıyor, işliyor, ve daha yüksek bir ivmeyle nakit kazanca dönüşebiliyor; böylece ülkelere daha hızlı yatırım yapma, daha hızlı karar verebilme (fırsatları kaçırmama) ve küresel ölçekte rekabette, dış ticarette nispi bir hız kazandırdığı için mi acaba, doğal kaynaklar sermayesine (kapitaline) ve insana kapitaline (insan sağlığında masrafların istenmediği halde düşürülememesi) sermayesine pek öncelik verilmiyor? Onca OECD yayınlarında doğal kapitalin görece ihmal edildiği savlanan önemi OECD kurucu ve üye ülkelerini "temize çıkaran" bir temenniler (ekonomik dışsallıkların, ekosistem servisleri ödeme gibi araçların altının defalarca çizilmesi), törensel bir olumlu imaj geliştirici idealizm manzumesi mi acaba? Çünkü kanımca OECD sekretaryasında da, -bir yandan- işdünyasının, özel sektörün, finans kapitalin belirli bir ağırlığı zaten vardır. Yoksa biz çevre ve doğa konularına ve doğal kaynakların temelli tükenmemesi için doğal kaynak yönetiminin diğer sektörlere içselleştirilmesine ilgi duyanlar, ütopya modasına ve zihinsel egzersizine, akademik, mesleki spekülasyon yapma hedonizmine "çevreciler" olarak fazla mı kapılıyoruz (yönlendiriliyoruz)? Ekonomi de galiba ekosistem gibi son derece karmaşık (Sizin yazı başlığınız da bu zaten) Vaktinizi aldım değerli Hocam, teşekkürler.
SilHocam şiir gibi yazmışsınız yine elinize sağlık.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.
SilElinize saglik hocam ve herkesin kandili mubarek olsun
YanıtlaSilÇok teşekkürler, sizlerin de.
SilOrtodoks iktisat anlayışına karşı az ama öz bir yazı olmuş hocam, teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilHocam
YanıtlaSilyaziniz bana gecmiste IMF in dayatmalarini hatirlatti, Krize dusen her ulke yardim icin IMF i cagirdiginda IMF de O ulkenin kulturel yapisina bakmadan herkese elindeki hazir receteleri sunmaga kalkiyırdu, ve bunun sonucu olarak da IMF receteleri ile surdurulebilir bir kalkinma saglayan ulke ornegi dunya uzerinde gorulmuyor
Yaniliyor muyum yoksa?
saygilarimla
ismail boy
Bir ölçüde haklısınız. Ne var ki IMF'nin amacı ülkeyi kalkındırmak değil, ödemeler dengesi sıkıntılarının çözümüne yardımcı olmaktır. IMF'nin çok ender başarılı olduğu ülkelerden birisi Türkiye'dir.
SilThe first rule of economics is scarcity of the resources. The first rule of politics is to disregard the first rule of economics
YanıtlaSilHoş bir sözdür gerçekten de.
SilHocam yine çok beğenerek okudum. Tespitleriniz çok isabetli ve çok öğretici iktisat bilimini sizinle sevdiğimi belirtmek istiyorum. Çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.
YanıtlaSilHocam elinize sağlık..Çok gerçekci ve ufuk açıcı bir yazı.
YanıtlaSilGenelde uzakta durup kahve ağzıyla eleştirmeyi seven bir toplumda bilgi ve tespitler içeren bakış açınızı takdir ediyorum herzaman.
Yaklaşık 1 yıl önce yazdığınız bir yazı vardı; ''amerika büyük buhran sonrası keynesyen modeli benimseyip para basıp ekonomiyi ısıtmyı hedeflemişti'' keza bunda başarılı da oldu.İçinde bulunduğumuz konjonktür ise bu kadar global bir ekonomi iken amerikanın yine piyasaya para sürmesi ne denli başarılı olur? wall street gibi bir yerde bu düşünülemez mi peki? o zaman tekrar düşünmek gerek... yazılarınızdaki tutarlılık da gözlerimizden kaçmıyor; bu yüzden de yukarıdaki paragraflarda tatile mi giriyoruz hocam yorumundan sonra yaptığınız yorum içimi rahatlattı. Mahfi Bey ben bankacıyım inanın tüm samimiyetimle söylüyorum sizin sayenizde ekonomi okumaya başladım ve işimde ekonomiyi çok fazla kullanmaya başladım bunun yararını ise çok fazla görüyorum.
YanıtlaSilKitaplarınızın tamamını okudum diyebilirim. İlk okuduğum küresel finans krizini okuduğum zamanlar aynı sizin yorumunuz olan ''evet bu ekonomi denen şey ne kadar basitmiş; demiştim; lale krizleri ve diğer krizleri okurken ne kadar basit hatalar yapmışlar ilginç dedim. Oysa ben olsam diye cümleye başlamıştım:)derken makro ekonomi hazine diğerleri ve en son da kolay ekonomi.
Her salı ve perşembe yazdığınız gazeteyi merakla alır okurdum. O yazmadığınız dönem çok üzülmüştüm.Sanki işimde kolum kanadım kırılmıştı. Şimdi iyi ki burada yazıyorsunuz. Daha sabah petrol ve altın makalelerinizi derleyip; bana sadece 10 dk randevu veren müşterimle 1,5 saat boyunca söyleşi yaptık ve görüşme sonrasında bir daha ne zaman görüşebiliriz? cevabında aklıma ilk siz geldiniz. ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM .SAYGILARIMLA . BANKACI...
Çok teşekkür ederim, yararım oluyorsa ne mutlu bana.
SilHocam ben de diğer arkadaşlar gibi teşekkür ediyorum bu hoş yazınız için.
YanıtlaSilYazınızın bana düşündürdüklerini kısaca paylaşmak istiyorum. Genel olarak toplumun zeki insanları ekonomi ve finans alanında kafa yoruyorlar çalışmalar yapıyorlar tavsiyelerde bulunuyorlar. Kimisi böyle, kimisi şöyle diyor. Siyasetçi onların dediklerinden etkileniyor, topluma bakarak etkileniyor ve bir şekilde orta yolu bulmaya çalışıyor. Bir şekilde konjonktürel olarak devam eden kimi zaman artan kimi zaman düşen bir devinim oluşuyor ve böyle sürüp gidiyor.
Bu devinim sırasında belki de önemli olan hususlardan birisi bu işin içindeki kişilerin karşı karşıya kaldığı maliyet ve getiri olguları. Ekonomide yanlış kararlar alınmasının (burada ülke gerçeklerine uygun olmayan kararları kasdediyorum) sadece seçim ve koltuk kaybetme maliyeti ile ülkenin ve toplumun kendisine çıkan maliyet ve bedeller arasında bir dengesizlik olması da sanırım bu karmaşanın devam etmesinin sebeplerinden birisi. Çünkü ekonomide ve genel olarak yönetimde yanlış kararların alınmasının bedeli:
-genellikle bu tür tercih ve ekonomik durumların hiç birisinden haberi olmayan kişilere işsizlik olarak,
-ülkenin diğer ülkelere göre sağlık, yol emniyet vb. hizmetlerin olması gerektiği seviyede olmaması gibi kalkınmanın beklenenden düşük olması olarak,
-insani gelişimde endekslerinde çok arkalarda kalarak,
-gelir dağılımının bozuk olması veya yeterince iyileşmemesi olarak,
-kişi başı gelir seviyesinin düşük olması gibi
çok yüksek maliyetlerle topluma ve gelecek nesillere çıktığını düşünüyorum.
Bu noktada belki düşünülmesi gereken durumlardan birisi de sadece ekonomik politikaların ülke gerçeklerine uygun olarak uygulanması değil ekonomik karar alma mekanizmasının da ülke gerçeklerine uygun olarak tasarlanması gerekliliğidir. Çünkü karar alma mekanizması hazır reçetelere göre ayarlanmamış bir sistemin veya başka ülke sistemlerinden uyarlanmış bir sistemin, ülke gerçeklerine uygun olarak ekonomik politikaları uygulamasının çok da mümkün olamayacağını düşünmüyorum. Tabi ki burada karar alma mekanizmaların uluslararası sistemle tam entegre olarak çalışmasının da mutlak bir gereklilik olduğunu düşünüyorum. Yoksa yukarıdaki yorumların birisinde belirttiğiniz gibi karar alma mekanizmasında bulunsanız bile birçok politikayı istemenize rağmen uygulayamıyorsunuz.
Bence buradaki en temel performans ve hedef ölçütlerinin belirli zaman kriteri konularak diğer ülkelere göre kalkınma, gelişmişlik, kişi başı gelir, gelir dağılımı vb. hususlardaki durumunuzdaki gelişimin olduğunu düşünüyorum.
Yazınız bu şekilde birkaç farklı konuda belki de dağınık olarak çeşitli şeyler düşünmeme sebep oldu, kısaca paylaşmaya çalıştım. Hocam, bu oldukça bilgilendirici temel noktaları aktarmanız çok faydalı oluyor tekrardan teşekkürler.
Çok teşekkür ediyorum. Yorumunuz yazıya anlam katıyor.
SilÇok teşekkür ederim. Bence cevabın hayır olması gerektiği çok açık, o nedenle vurgulamaya gerek duymadım.
YanıtlaSilHocam yazınız gerçekten ekonomi biliminin temellerini ve gerçek hayata yansımasını veren güzel bir örnek. Selamlar
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHocam yazılarınızı büyük bir keyifle, ilgiyle takip etmekteyim. Sizin de bazen değindiğiniz gibi kapitalist ekonomi de sürekli bir ekonomik büyüme arzusu yatmakta. Oysa gezegenimizin kaynakları belli. Yani sürekli büyümenin ve daha çok tüketimin sonsuza dek sürmeyeceği kesin. Bu durumda ya yeni gezegenler keşfetmemiz gerekecek ya da başka bir çıkış yolu bulmamız lazım. Bu çıkış yolu sizce ne olabilir ?
YanıtlaSilSaygı ve sevgilerimle..
Av.Ahmet Egesel
Çok teşekkür ederim. Dediğiniz gibi yeni gezegenler keşfetmenin dışında bu işin bir sonu var gibi görünüyor.
SilHocam ekonomi bilginizin yanında ifade edebilme kabiliyetiniz çok takdire şayan.tebrik ediyorum.istifade etmemize imkan verdiğiniz için teşekkürler.
YanıtlaSilHocam ekonomi bilginizin yanında ifade edebilme kabiliyetiniz çok takdire şayan.tebrik ediyorum.istifade etmemize imkan verdiğiniz için teşekkürler.
YanıtlaSil