Dünya Ekonomisinin Son Durumu


Dünyanın bir yılda yapabildiği üretimin toplam değeri yani dünya GSYH’sı kabaca 70 trilyon dolar. Yani 7 milyar dolayında insan bir yıl çalışıp didinip adam başına yaklaşık 10 bin dolarlık üretim yapıyor. Çocukları, yaşlıları, yani üretimde olmayanları düşerek hesaplarsak adam başına üretim değeri daha yukarılara çıkar kuşkusuz ama ekonomide işleri basitleştirmenin yolu ne yazık ki her şeyi nüfusa bölüp kurtulmaktan geçiyor.

2011 verileriyle baktığımızda ABD bu üretimin 15 trilyon dolarlık bölümünü yapıyor. Yani adam başına yılda yaklaşık 50 bin dolarlık bir üretim katkısında bulunuyor. Euro bölgesi yaklaşık 13 trilyon dolarlık üretim yapıyor, adam başına üretime katkıları 40 bin dolar dolayında. Çin’in dünya üretimindeki payı yaklaşık 7,3 trilyon dolar. Çinlilerin adam başına üretime katkısı 5400 doların biraz üstünde. Japonya aşağı yukarı 6 trilyon dolarlık yıllık üretim yaparak dünya GSYH’sında dördüncü sırada yer alıyor. Japonların bu üretime adam başına katkısı yıllık 46 bin dolar.

Demek ki toplam 70 trilyon dolar dolayındaki dünyanın bir yıllık toplam üretiminin yüzde 60’a yakın bölümü bu dört ekonomiden geliyor (yüzde 21’i ABD, yüzde 19’u Euro bölgesi, yüzde 10’u Çin ve yüzde 9’u Japonya’dan.)        

Türkiye’nin GSYH’sı 766 milyar dolar, nüfusu da 75 milyon kişi olduğuna göre kişi başına üretime katkısı yıllık 10 bin doların biraz üstünde. Türkiye, küresel sistemde hem gelir hem de nüfus bakımından yüzde 1’lik bir yer tutuyor.

Japonya, bu ekonomiler içinde ilk krize giren ekonomi oldu. Yaklaşık 20 yıldır krizden ve durgunluktan çıkıp eski günlerine geri dönemedi. Mali gevşeme ve parasal gevşeme denediler olmadı, tersini yapıp sıkı politikalar denediler olmadı. Birkaç küçük refleks tepkisi dışında Japon ekonomisi bilinen ekonomi politikalarına yanıt vermedi.   

ABD 2006’daki subprime mortgage krizinin ve özellikle de 2008’deki Lehman Brothers krizinin yarattığı olumsuz gidişattan sıyrılıp çıkamadı. ABD Merkez Bankası (FED) çeşitli parasal gevşeme politikaları uygulayıp ortalığa para saçmış olsa da çözüm henüz gelmiş değil. Son dönemde ABD ekonomisi biraz toparlanma içinde görünse de küresel sistemin öte tarafından gelen bozulmaların da etkisiyle bu toparlanma iyileşmeye dönüşemiyor.

Euro bölgesi 2010’dan başlayarak girdiği krizde 2011 yılında zirve yaptı. Artık normale dönüş başlar derken o yıl zirve de aşıldı. Şu sırada Euro bölgesi tarihinin en kötü dönemini yaşıyor. Yunanistan battı ama batmadığı varsayılıyor, İspanya’nın eli kulağında, İtalya için Euro’dan çıkış senaryoları tartışılmaya başlandı. Avrupa Merkez Bankası’nın likidite sağlama çabaları şu sıralarda yetersiz kalmış görünüyor. Avrupa resesyondan çıkamıyor.

Son yıllarda küresel ekonomik sistemin tek itici gücü olarak ayakta kalmayı başaran Çin’den gelen sinyaller ekonomide bozulmayı işaret ediyor. Bozulma asıl olarak büyüme oranında görülüyor. Son yıllarda yüzde 9 gibi oranlarla büyüyen Çin’in bu yılın II. çeyrek büyüme oranı yüzde 7,6 çıkınca telaş başladı. Çin Merkez Bankası, ekonomiyi canlandırabilmek için faiz oranlarını düşürdü. Oysa Çin’in sorunu kendi ekonomisinin canlanması değil. Çin, üretiminin çoğunu ihraç eden bir ekonomi yapısına sahip olduğu için asıl olarak dış talebin artması gerekiyor. Bu da Çin’in elinde olan bir şey değil. Son dönemde Çin ile ilgi asıl endişe verici konu ekonomik göstergelerin gerçekleri yansıtmadığı ve manipüle edildiği iddialarının giderek yoğunluk kazanmış olması. Eğer sayılar ve oranlar açıklananlara göre daha kötüyse Yunanistan’daki gibi, Lehman Brothers olayındaki gibi ya da Libor oranının saptanmasındaki gibi bir sorunla karşı karşıya kalacağız demektir. Böyle bir durum varsa bu, beklentilerin daha da bozulmasına yol açar.   

Türkiye, en son 2001’de krize girdi ve dinamik ekonomisi sayesinde 1 – 2 yıl içinde krizden çıkıp hızlı bir toparlanma içine girdi. Küresel krizden de fazla etkilenmedi çünkü küresel sistem içindeki yeri yüzde 1. 

Demek ki küresel sistemin yüzde 60’ı ekonomik açıdan sorunlar içinde bulunuyor. Çin de bu sorunlarla karşılaşınca işler daha da karıştı. Şimdi iki kritik sorudan ilki şu: Küresel sistemin geri kalan yüzde 40’lık bölümü sorunlu yüzde 60’lık bölümü taşıyabilecek mi? 

İkinci soru sistemin geleceği açısından çok daha önemli görünüyor: Bu kadar müdahaleye, bu kadar ortalığa para dökülmesine, maliye politikası ve para politikası bu kadar gevşetilmesine karşın ekonomiler niçin canlanmıyor?

İlk sorunun yanıtını muhtemelen bu yılın sonları ve gelecek yılın ilk aylarına doğru çok daha net bir biçimde göreceğiz. Benim 2012 yılı için tahmin açıklamama nedenim buydu. Eğer bir mucize gerçekleşmezse 2013 yılı küresel sistem için daha zor bir yıl olacak gibi görünüyor.

İkinci sorunun yanıtını da daha önce çeşitli yazılarımda vermeye çalışmıştım. Küresel sistemin en önemli unsuru olan sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, yani paranın sorgusuz sualsiz istenen yere gönderilebilmesi, sistemin altyapısını değiştirdi. Eski sistemde parayı basıp dağıttığınızda insanlar alıp büyük çoğunluğunu aynı yerde harcarlar ve ekonominin canlanmasına katkıda bulunurlardı. Yani Keynesyen sistem yüzde 80 kapasiteyle çalışırdı. Küresel sistemde sermaye hareketleri serbest kalınca durum değişti. Bugün ABD’de ya da Euro bölgesinde dağıtılan paralar bulunduğu yerde harcanmak yerine faiz nerede yüksekse, getiri nerede fazlaysa oraya gidiyor. Yani Keynesyen politikalar, sorunun olduğu yerde artık örneğin yüzde 20 etkinlikle işleyebiliyor.

Bu ikinci sorunun çözümü için eğer bir yol bulunamazsa kapitalist sistemin kurumları, sermaye hareketlerinin geçici süreyle kısıtlanmasını savunmak durumuna düşebilir. Ki bu da sistemin gelişim hatasını kabul etmek anlamına gelir. İlginç günler bizi bekliyor.   

Kurulduğu günden bu yana sermaye hareketlerinin serbest bırakılmasını temel misyon edinen, bütün üyelerini bu yola yönlendiren IMF’nin, böyle bir serbestlik halinde ekonomi politikasında nasıl bir mekanizmanın devreye sokulması gerektiğini araştırmamış olması da ayrıca tartışılması gereken bir konu.

Kimbilir belki de sıkıntı halinde görünmez elin gelip imdada yetişeceğini düşünmüşlerdi.  

Yorumlar

  1. yeni dünya ekonomik düzeni;kapitalist sistemin kurumları, sermaye hareketlerinin geçici süreyle kısıtlanması ile başlayabilir mi?
    reel ekonomi 70 TRİLYON usd ama türev piyasa hacmi 700 TRİLYON usd. ABD 1.4 trilyon usd yi Lehman Brothers vb.dağıttı.ama yetmiyor.
    gerçek bu kadar basit iken neden tüm dünya OWS takip etmiyor?
    http://occupywallst.org/
    Occupy Wall Street is a leaderless resistance movement with people of many colors, genders and political persuasions. The one thing we all have in common is that We Are The 99% that will no longer tolerate the greed and corruption of the 1%
    what are you thinking about OWS?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çünkü insanlar ne kadar kazık yeseler de yine de çalışmadan köşeyi dönme düşüncesinden kopamıyor. Suçlu bu yolsuzlukları yapanlar olsa da kabahatli bu yolsuzlukları adeta talep eden milyonlarca yatırımcıdır. Öyle olmasa yolsuzluklar bir kez iki kez yapılır ve biterdi. Ama bitmiyor.

      Sil
    2. but we are the 99%.isnt it?

      Sil
    3. % 80 köşe dönmek isteyenler, % 1 onların bu arzusunu yerine getirmeye çalışanlar, yüzde 19 da bu işlere karışmayanlar olabilir. Protesto etme hakkı olanlar o % 19'dur sadece diye düşünüyorum.

      Sil
    4. Bu köşeyi dönmek isteyenlere hiç üzülmüyorum çünki ibret almıyorlar

      Sil
  2. Dediklerinize katiliyorum ve oyle gorunuyorki bu kriz bir kısır döngü icerisinde fakat bu döngüyü kırabilecek olan avrupa birliğinin kemer sıkma politikalri yerine büyümeyi tercih etmeleri lazim.. Zateni Çin'de sınıra dayanma noktasında çünki avrupa kitasinda sorunlar bitmiyor ve dolayisiyla uretim düşüyor buda çin'i etkilemis durumdaki artik onlarda para ve maliye politikalarinda genislemeyi arttiriyorlar.
    Bence krizin anahtari Merkel'in ve avrupa merkez bankasini elinde, eger biraz daha hizli hareket eder ve büyümeyi destekler politikalar uygularlarsa bence krizden çıkılabilir.Sonuçta dünya üretiminin %19'una sahipler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyümek yetmiyor galiba artık. Büyümek için üretmek, üretmek için de tüketmek gerekiyor. Beklentiler kötü olunca da tüketim olmuyor.

      Sil
  3. fizyokratlarin dogal düzeni bu olsa gerek. zengin daha fazla zenginlesemiyor tekrar bir dengenin ihtisasi zaruri.

    YanıtlaSil
  4. Nihat Demirkan19 Temmuz 2012 21:32

    Mahfi hocam,

    USA, EU ve JP ekonomik refah toplumu olduklarından ve belli bir doyuma ulaştıklarından
    bu ülkelerde daha fazla ekonomik büyüme potansiyeli olmaması normal bir sonuç değilmidir ?

    Tüketimde sınırlarına yaklaşmış olabilirlermi ? Bunlar doğal psiko-ekonomik sonuçlar olamazmı ?

    Dünya ekonomisi hep büyüyecekmi ? Hep büyüyecekse bunun sonu nereye varacak ?

    Ayrıca türev piyasalarında 10 yıllık dünya yıllık üretimine denk bir miktar var.
    Bu büyük kumarın sonu ne olur ? Dünya finans sisteminin tümüyle çökmesi olasımıdır ?

    Bu konulardada görüşlerinizi alabilirsek, hepimizi dahada aydınlatacaksınız.
    Şimdiden teşekkürler.

    Nihat Demirkan

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ne yazık ki dünya sistemi şişirme üzerine gelişiyor. Bir yerde o balonlar patlıyor tabii.

      Sil
  5. Hocam, bir konuda Size bir e-mail atmıştım. Hala cevabınızı bekliyorum. Şimdiden teşekkürler.

    YanıtlaSil
  6. Hocam, ekonomideki kriz ve geleceği tahmin edilen diğer ülkeleri saracak krizler acaba zamanında olan aşırı tüketimden de olmamaz mı? Mesela düz mantıkla Apple ürünleri yeterince tüketilmeden yani kullanılmadan yenisini yapan ve piyasaya süren sonra tüketicinin hemen yenisini alması ne kadar normal, düz mantık bakarsak.Diğer örnek Yunanistan Türkiye'ya pamuık stan ülke. Düşün adamalar bize pamuk satıyor yani üretiğini satmış adam. Böyle ülke nasıl batar.( Düz mantık bakarsak)Bize karşı aşırı silahlanmadan mı yoksa ülkelerindeki hırsızlardan mı battı? Genel olarak bakarsak Dünya'da para birilerinin cebine çok çok fazla girdi. Birde haksızsa köşeyi dönenlere(hırsılıklara yolsuzluklara) ses çıkarmayan günlük düşünen zavallılar.Yani fakirin yanında yatacağına, zenginin ayak ucunda yatan zavallılar. Çaldığından bize de verir mantığı. Bunlar ekonomiği protesto edenleri bile sırtından vurur, şu durumda bile.Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herşey şişiriliyor. Aslında bu kadar hızlı GSYH artışı yok ama şişirilip insanlar daha zenginleşmiş gibi hissettirilip tüketim artırılıyor.

      Sil
    2. Hocam hızlı yazarken bir de kontrol etmediğimden bazı "siz" eklerini unutmuşum. Lütfen yanlış anlamayın.

      Sil
  7. Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi meselesi çok önemli sizin de belirttiğiniz gibi. Para üstünden para kazanmak çok kolay hale gelmiş durumda, parası olan böyle bir durumda neden üretsin neden istihdam yaratsın ki.Bir de uzun vadede düşünürsek; petrol rezervlerinin giderek azalması ve buna mukabil petrol fiyatlarının artacak olması büyüme önünde önemli bir engel gibi gözüküyor.Petrole göbeğinden bağlı üretim tesisleri; alternatif enerjiyle üreten tesislere nasıl dönüşecek? Bu dönüşüm kuşkusuz büyük krizleri beraberinde getirecek sizin de bu konuyu ele alan yazınızda (petrol ile ilgili yazınız) belirtiğiniz gibi.YAZI İÇİN ELİNİZE SAĞLIK DEĞERLİ HOCAM. SAYGILAR.

    YanıtlaSil
  8. Gorunmez elin calismasi icin piyasalarin tam anlamda globallesmesi gerekiyor her halde. Malum, sermaye dolasiminin olabildigince ozgurlestigi gunumuz dunyasinda, emek dolasimi hala cok kisitli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet belki de anahtar orada.

      Sil
    2. Ulusal para değerlerinin yani ülkeler arası paraların birbirlerine oranının bu kadar fazla olduğu bir ortamda o da kalıcı çözüm değil, git değerli parayı kazan biriktir ülkene geri dön çok daha refah yaşam sür mantığı olur herkeste ulusal bazda parası değersiz olan ülkeler tamamen biter yurt içi üretim olmaz gibi düşündüm bir an yanılıyor muyum acaba ?

      Sil
    3. Yazım yanlışı yapmışım. Ulusal bazda değil uluslararası bazda olmalıydı.

      Sil
  9. Kapitalist sistem zaten anomali bir canlıdır. Süreç olarak insan hayatı yanında çok büyük gibi görünse de aslında daha yeni emekleyen bir sistemdir. Sonsuz üret ve sonsuz tüket girdabına kapılmış bir sistemin kısıtlı dünyasal kaynaklarla hiç durmadan büyüyen ayrıcalıklılar yaratması mümkün değildir. Durağanlaşıp yerinde sayan ekonomileri, çöken ekonomilerin izlemesi gayet olağan. Sebebi sistemin doğasında ve hatta kuruluş nedeninde ve dahi sistemlerin devamını sağlayan jenerasyonların (gerçekte sisteme inanan eğitilmiş jenerasyonların) üretilmemesinde aramak geniş anlamda felsefi görünsede doğru olandır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yerinde bir saptama. Teşekkürler.

      Sil
    2. Değerli görüşlerinizi fikir ve bilgilerinizi paylaştığınız için ben teşekkür ederim.

      Sil
    3. Peki sistemin doğasının bizatihi sistemin devamını tehlikeye attığı hususunda ne düşünüyorsunuz? Bir yandan sonsuz sermaye birikimi ve bunun getirdiği yapısal krizler -kondratiev dalgaları- sistemin tekamülünü artırmakta, öte yandan ise sistemin sonsuz sermaye birikimi üzerine inşa edilen başat özelliğinin patlaması sürekliliği ortadan kaldırmakta. Bu temel çelişki ortada iken kapitalizmin tarihte olduğu gibi yine çelişkiyi sermaye sınıfı lehine çözebileceğine inanıyor musunuz?

      Sil
    4. Bu, benim Küresel Finans Krizi kitabımın önermelerinden birisi zaten. Kapitalizm, doğası gereği kendi sistemini kendisi tehdit ediyor. Çözüm meselesine gelince; kapitalizm, inanılmayacak kadar esnek bir sistem. O da sermayenin doğasında var. Bir bakıyorsunuz dün reddettiği sosyalist fikirlerle neredeyse işbirliğine giriveriyor. O nedenle kolay çökmeyeceğini düşünüyorum.

      Sil
    5. Bu durumda şu an tepe durumundayız. büyük savaşlar öncesinde de tepe durumuna gelmiş ekonomiler savaşla dibe vurup (tabii savaş yüzünden değil ancak savaşın başladığı zamanlar dip noktası kabul ediliyor)savaşın hemen bitiminde (hatta savaş bitmesine doğru)dipten büyük atılımlar gerçekleştirmişlerdi. Entropi ne zaman olur bilinmez ancak nasıl olacağını parayla herşeyin satın alanımayacağını özetleyen kizilderili atasözünün belirttiği şartlar oluştuğunda göreceğimiz kesin.

      Sil
  10. Sayin hocam yaptiginiz saptamalar kriz ortaminin oncesinde de konusulan fakat duyulmayan saptamalar. Ozellikle imfnin gelisen bu ortamda ne olacak biz de bilmiyoruz seklindeki guvensiz aciklamalari, gelisen dunya da kacinilmaz olarak ortaya cikabilecek yeni bir sistemin yine bugunku buyuk guclerin kendi kontrolunde dogmasi cabasi olabilir mi? Nitekim bugune kadar atilan adimlar ve yapilan aciklamalar sanki krizi daha da derinlestirip insanlari iyice bunaltir nitelikte. Imf nin aciklamalari ilkokul duzeyinde olunca insanin aklina komplo teorilerinden baska bisey gelmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Küresel sistem, kapitalizmin yeni aşaması ve bu aşamaya hazırlıksız geçildi. Sanki herşey hazırmış, öngörülüyormuş gibi başlandı ama zaman geçip işler bozulmaya başlayınca hazırlıkların hiç de yeterli olmadığı anlaşıldı. Ve bugün alınmaya çalışılan bütün önlemler dünkü altyapıya göre olduğu için tam sonuç alınamıyor.

      Sil
  11. hocam son avrupa borc krizi sonrasi hayek versus keynes olayina nasil bakiyorsunuz? tekrar keynes hakliymis donemlerine donuyoruz diyebilir miyiz? hayeke ayip ettik dedikten sonra hic de ayip etmemisiz durumu gerceklesebilir mi?:) keynes kriz donemlerinde para politikasinin kullanilmasinin cozum olmayacagini soyler, mali politikalarin onemini vurgu yapar. nitekim parasal genislemelerin henuz cozum uretemedigini gormekteyiz. zamaninda bernanke merkez bankasi adina milton friedman ve schwartza tesekkur edip banka olarak buyuk buhranda hata yaptik parasal genislemeye gitmeliydik siz hakliydiniz demisti fakat gorunen o ki parasal genisleme de cozum degil bu donemde.tam keynesin dedigine variyor durum sanki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bance Keynesyen müdahale bu kadar açık bir ekonomik sistemde yeterli değil. Sermaye hareketlerinin serbestliği demek burada dağıtılan aranın bambaşka bir yere gitmesi ve dağıtıldığı yere çok dolaylı katkıda bulunması demek. Öyle olunca da sistem 1930'ların müdahalesiyle çözülemiyor.

      Sil
    2. Hocam Merhaba,
      Herkes Merkel e tabiri caizse giydiriyor ama surayi da kaçırmamak lazım bence. Yunan ege adalarinda keyif catip rom içerken Almanlar fabrikalarda sabahtan akşama kadar çalışıyorlardi. Bekara karı bosamak kolay misali herkes çıkarsın versin yardım paketini diye bekliyor ama alman halkının emeğini de vermek istemiyor haklı kadın. Kendi ülkemiz olsa verir miydik empati yapalım. Sorum su almanya da krize girer mi?

      Çin in Yakın zamanda enflasyona mağlup olacağı tezi var hala. Sizce enflasyonu yenme şansları var mı? Enflasyon u kontrol altına almaları halinde süper güç olmaları kaçınılmaz diyebilir miyiz?

      Telefondan yazıyorum. Yazım hataları için özür dilerim

      Saygilarimla
      Kağan Kocaoğlu

      Sil
    3. Çin'in sorunu enflasyonda ziyade büyüme sorunu. O da ABD ve AB ekonomilerinin yavaşlamasından kaynaklanıyor. Çin oralara mal satamıyor eskisi gibi.
      Merkel'e kızmak anlamlı değil. Ama Almanya'nın refah artışı AB'ye sattığı mallardan kaynaklanıyor. AB alamazsa Almanya sıkıntıya düşer. Unutmamak gerekir ki Almanya mekanikten elektroniğe geçemedi. Yani geleceği sanayi açısından çok parlak görünmüyor.

      Sil
  12. Bence, Asıl sorun, abd, ab ve TR bankalarının taşınamayacak kadar büyümesi. Bulundukları ülkelere zarar verecek kadar büyüdüler. Sistemde bunun çözümü bazılarının batıp, düzgün çalışanların devam etmesi. Ama karar vericiler bankaların batmasına izin vermek yerine halkın parasını boca ederek hem adalet duygusunu bozup, sınıfları birbirine düşman ediyorlar, hemde haksız transfer yapıyorlar. Çünki karar vericiler finans içinden çıkanlar ve bankaları aileleri gibi görüyorlar. Sonrada bu futbol seyirci grupları neden birbirlerinden nefret ediyorlar diye merak ediyoruz.
    TR deki bankalar, TR ekonomisi için fazla büyük. Tabi herşey düzgün işlese belkide küçükler bile, ama şu an zarar verdiklerine ve esas alanları dışında haraç keserek para kazandıklarına göre, bu kapaya bu şapka büyük geliyor.

    YanıtlaSil
  13. hocam şurada kelime hatası olmuş:
    "Artık normale dönüş başlar derken yıl o zirve de aşıldı."

    o yıl olacak sanırım.

    "Yani Keynesyen sistem yüzde 80 kapasiteyle çalışırdı. Küresel sistemde sermaye hareketleri serbest kalınca durum değişti. Bugün ABD’de ya da Euro bölgesinde dağıtılan paralar bulunduğu yerde harcanmak yerine faiz nerede yüksekse, getiri nerede fazlaysa oraya gidiyor. Yani Keynesyen politikalar, sorunun olduğu yerde artık örneğin yüzde 20 etkinlikle işleyebiliyor."

    burada da günümüzde geçerli olan; pareto'nun 80-20 kuralına ince gönderme yapmışsınız gerçekten nefis :)

    ayrıca costas gavras ın 2005 yapımı olmasına rağmen hala güncelleiğini koruyabilen kapitalizme ince gönderme yapan Le Couperet(2005) filmi de haftasonu için çerez olsun sayfa takipçilerine :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bir de bülent ortaçgil in "eylül akşamı" şarkısını ecb ve imf gibi banka yöneticileri dinlemeli.

      "belki benim kağıt param bi şekilde döne dolaşa senin cebine girmiştir"

      velakin kendi ceplerine giriyor o para :)

      Sil
    2. Süper yorumlar, ayrıca düzeltme için (ki hemen düzelttim) çok teşekkürler.

      Sil
  14. Hocam genel sorular dünya problemleri üzerine. Ama ben daha çok bizle ilgili bir soru soracağım. Türkiye potansiyeli yüksek ama büyük pastanın sadece %1'lik dilimine sahip. Sizce bizim atağa geçmemiz gerekmiyor mu. Yani demek istediğim bu payımızı artırmak için devletin teşvikleriyle ve özel sektörün burdaki karı görmesi sonucu, daha uzun vadeli hedeflerle bu pastadaki payımızı artıramaz mıyız? Mesela benim görüşüm stratejik bir ürün olan borun ham ihracı yerine işlenerek ihracı ve borun birçok kullanım alanının yanında üniversite-sanayi işbirliği sonucunda üretilebilecek araçlar için yakıt olarak kullanılması. Bununla birlikte bugün Financial Times, dünyanın yeni bir gıda kriziyle karşı karşıya kaldığını yazdı(ABD'deki kuraklığın 50 yıldan uzun sürenin en yüksek düzeyine ulaşması tarımsal emtia fiyatlarını rekor seviyelere taşıdı). Yani bu haberden yola çıkarsak yakında ama çok yakında artan nüfus karşısında yetersiz kalan gıda üretiminin savaşların ana nedeni olması kaçınılmaz. Bence bu durumda Türkiye tıpkı İsrail'in yaptığı gibi (GDO'lu ürünlerden bahsetmiyorum) topraksız tarıma yönelmeli. Çünkü bu alanlar yeni ve geliştirilmeye müsait. Benim fikrim tabiyki bunlar.Mutlaka daha da farklı düşünen veya benim fikrimi yetersiz bulanlar ya da katkı sağlayanlar olabilr. Bence bu ve benzeri konularda Türkiye çapında gönüllü akademisyenlerin ve öğrencilerin katıldığı paneller düzenlenmeli. Biz üniversite bazı hocalarımıza bile zor soru sorarken sizin gibi saygıdeğer ve yoğun olan bir insanın çeşitli yorumcuların her sorusuna istisnasız cevap yazması gerçekten çok güzel bir davranış. Ben kendim adıma size çok teşekkür ederim. Saygılarımla

    Yücel YILDIRIM

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selamlar Yücel Bey mühim olan pastadaki payı arttırmak değil ABD ve EURO bölgesi'nin yeteri kadar pastası var sorunlarını zaten burada tartışıyoruz. Bor madenine gelince zaten o da artık uzun bir zamandır hammadde olarak ihraç edilmiyor. Çeşitli endüstri işlemlerinden geçtikten sonra ihraç ediliyor. ABD nin yaşadığı kuraklık ise Selim Atalay ın söylediklerine kadar bu kadar abartılacak bir konu değil mesele rant olabilir gibi şeyler söyledi, ABD nin zaten hali hazırda stoklarının bulunduğu ve temel gıda maddesi olan mısırın piyasaya yetecek miktarda olduğunu düşen üretim miktarında bulunan üretimi olumsuz etkilenen mısırın petrol sanayinde kullanıldığını söyledi. Bununda ancak benzin fiyatlarını etkileyeceğini söyledi. Ayrıca söz konusu kuraklık bölgesel, küresel bir sorun değil "dünya çapında" şu an su ve gıda sıkıntısı söz konusu değil hele gıda yüzünden savaşların çıkması ihtimaller dahilinde değil. Fakat gördüğümüz üzere enerji kaynakları üzerine savaşlar bloklaşmalar var sanayi devriminden bu yana hala bu durum devam ediyor. Bir ara su kaynaklarının azalması yetersiz kalması yüzünden savaşların çıkabileceği yönünde komplo teorileri çok populerdi gıda savaşından daha kuvvetli bir ihtimal en azından. Şimdi IMF ne yapacak en azından aynaya bakıp kendisiyle yüzleşecek mi, kısa sürede uzun yılların hatalarına ve bir çok ülkenin sorununa çözümü nasıl bulacak onu merak ediyoruz. Artık şapkadan tavşanda çıksa kurtarmaz fil gibi bir şey çıkması lazım ancak böyle bir şey olursa küresel finans krizi ve IMF yırtar. Belirsizlik bakalım daha ne kadar sürecek. Saygılar

      Sil
  15. Butun mutsuzlugun kaynagi istatistiler gibi gozukuyor... Ya da para karsiligi kagitlar bence uretim yeniden bicimleniyor ya da kodlaniyor...Dunyadakiler yazilimlari bilgisayarlari yemeyecekse de bilgisayarlar ya da robotlar dunyanin yiyecegini uretebilir... Daha tembel daha fazla deforme olmus bir insan nesli gelisecek... Her birey kendi makro mikro ekonomisini kurabilir... Elektigini suyunu gidasini yakacagini ureten kendi kendine yeten robotlu bireyler her biri kendi menkul ekonomisinin sahibi olabilir... Fazla hayalci gibi gelse de hic uzak degil...

    YanıtlaSil
  16. Sizlerin bu bloğa katılıp yorum yapmanız nedeniyle ben de size teşekkür ediyorum. Sonuç olarak ben kendimi bir düşünceyi ortaya koyup çerçevesini çizerek tartışmaya açan bir moderatör gibi görüyorum. Başlangıçta bu kadar yoğun yorum olacağını düşünmemiştim. Benim için de sizin ilginiz şaşırtıcı ve sevindirici oldu. Bu bloğa değer katan şey sizlerin yorumlarınızla tartışmaya katılıp işe yeni boyutlar katmanızdır.

    YanıtlaSil
  17. Hocam
    Krizdeki % 60 in ve gerideki % 40 in demografik yapilarina baktigimizda krizdekilerin buyuk bir yasli nufusa sahip olduklarini ve yasli insanin tuketim ihtiyaclarinin urunden ziyade hizmete kaydigini biliyoruz. oysa ki geiisen teknoloji sayesinde uretimin homojenlesip urun fiyatlarinin dusmesine ragmen yeterince bu % 60 tarafindan tuketilmedigini dusunuyorum,
    Ekonominin dinamikleri icinde Tuketebilmek cok sey ifade ediyor, pesi sira ticareti, uretimi, ve istihdami surukluyor, gorunen o ki artik tuketecek olanlar gerideki % 40 lik kesim, onlarin ekonomileri artik bundan sonra daha dinamik hale gelebilmelidir diye yorumluyorum, yaniliyor muyum yoksa

    saglikli ve mutlu hafta sonlari diliyorum
    saygilarimla

    ismail boy

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ABD ve Euro bölgesinde kriz öncesindeki tüketim oranı yüzde 70 idi. Türkiye'de de yüzde 70'dir. Ama krizle birlikte tüketim düştü. Tıpkı 2001 de bizde düştüğü gibi. Aslında yaşlı da olsa zengin toplumlarda tüketim eğilimi hiç de az değil.

      Sil
  18. Tüm bu makro bakış açısı içinde bencillikle suçlamayın ama demek ki azalan büyüme, tüm dünyaya enflasyon ihrac edilme riski ve global resesyon endişesi ile ben 15 yıllık ücretli bir çalışan olarak emeğimin yarattığı "değer" i bırakın arttırmayı nasıl koruyacağımı çözemiyorum..Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet en ciddi sorunlardan birisi bu ve ne yazık ki tam tatmin edici bir yanıtı yok.

      Sil
  19. Hocam bu sene maliye bolumunden mezun oldum kpss iyi gecti. kurum sinavlari ozellikle bddk ve sayistay sinavlari icin kaynak ariyorum sayistay sinavlarinda kompozisyan soruyorlar mesala kamu borclarin surderbilirligi hakkinda bir sayfa yazi bunlar icin sizden acil kaynak isimleri istiyorum lutfen yardimci olursaniz sevinirim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu makaleye bir göz atım. http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/Bulten_Turkce24.pdf

      Sil
  20. Kriz varda kime var? Bize var baştakilere bişi olmaz.Kaynak mı yok hop bi savaş, nüfus mu cok hop bi hastalık, talep mi yok hop bi ihtiyaç.Savaşta zayiat hesaplanmaz ve kazanmak için her yol mübah.Su bi şekilde yolunu elbet bulucak.Ha sistem 2+2 olmaz 2x2 olur ama sonuç belli giden gider kalan sağlar bizimdir.

    YanıtlaSil
  21. Hocam sermaye hareketlerinin serbestlesmesinin artik paranin basildigi yerde harcanmamasina sebep olduguna isaret etmeniz onemli bir yorum, bunun onune gecmek icin Tobin Vergisi gibi uygulamalar olmasi gerektigini soylerdiniz, cozum olabilir mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım artık iş tek tek ülkelerişn Tobin vergisi uygulamasıyla çözümlenebilecek aşamayı geçti. Artık bir süreliğine sermaye hareketlerinin toptan sınırlandırılması aşamasına gidiyoruz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

GSYH’de Dünyada Kaçıncıyız?