Ekonomi Politikasının Evrimi
Ekonomi politikası
Ekonomi politikası bazen bağımsız
bazen bir bütün olarak uygulanmaya çalışılan iki ana alt başlıktan oluşuyor:
(1) Maliye politikası (vergi politikası, kamu harcamaları politikası, borçlanma
politikası, teşvik politikası, destekleme politikası, dışticaret politikası),
(2) Para politikası (faiz politikası, APİ, karşılıklar politikası.)
Ekonomide yaşanan
istikrarsızlığın türüne ve büyüklüğüne göre iki ayrı başlıktaki konulardan bir
kaçı bir pakette toplanıyor ve adına istikrar politikası deniyor.
2000’li yıllar öncesi
1970’lere gelinceye kadar ekonomi
politikasında ağırlık maliye politikasındaydı. Para politikası ancak onun bir
tamamlayıcısı olarak kullanılıyordu. Merkez bankalarının bağımsızlığı
çoğunlukla atanma ve yönetilme bağımsızlığı olarak algılanıyor, araç
bağımsızlığı gündemde bulunmuyordu.
Bu dönemde ekonomi politikası,
maliye ve para politikası ayrımı olmaksızın ekonomik büyümeden enflasyonla
mücadeleye, işsizliğin düşürülmesinden cari açığın denetlenmesine kadar uzanan
bir alanın tamamını kapsayacak biçimde kullanılıyordu. Maliye politikasının tek
başına egemen olduğu alan bütçenin yönetilmesi, para politikasının egemen
olduğu alan ise döviz kuruydu. Onun dışında hangisinin hangi göreve yöneldiği
tam olarak ayrılmış değildi. O dönemde ağırlık maliye politikasında olsa da ekonomik
istikrarın tamamından para politikasıyla birlikte birlikte sorumlu görünüyorlardı.
1970’ler ile 1980’ler merkez
bankaları ve para politikası üzerinde yoğunlaşmayla geçti. 1980’lerden itibaren
maliye ve para politikası arasında ilk kez açık bir amaç farklılığına gidişin
adımları atılmaya başlandı. Önce merkez bankalarının bağımsızlığı
pekiştirilmeye başlandı, sonra da belirli bir amaca ulaşma göreviyle
görevlendirilmeleri gündeme geldi. Verilen görev, fiyat istikrarının
sağlanmasıydı. Bu çerçevenin oturması bir anda olmadı. Aşağı yukarı 2000’lere
kadar bu dönüşümün altyapısı ve düşünce yapısıyla uğraşıldı.
2000’li yıllar
Bazı ülkelerde bu geçişler daha
hızlı, bazılarında daha yavaş gerçekleşti. 2000’li yıllarda para politikasının yalnızca
fiyat istikrarını sağlamakla görevli hale gelişi küresel sistemin büyük
bölümüne egemen oldu. Fiyat istikrarını sağlamak paranın iç değerini olduğu
kadar dış değerini de ilgilendirdiği için bunun yanında bir de örtülü kur
politikası yer aldı. Örtülü kelimesini kullanmamın nedeni kur politikası
izlemenin özellikle Dünya Ticaret Örgütü nezdinde destek bulmamasıdır. Buna
karşın paranın dış değerindeki aşırı dalgalanmaların törpülenmesi gibi masum
bir gerekçenin arkasına sığınılarak dalgalı kurda müdahale yöntemi uygulanarak
izlenen bir kur politikasına kimse ses çıkarmadı.
Yeni gelişmeler
Son yıllarda bu politikaların ve
özellikle de para politikasının alt politikalarının çeşitlendirilmiş biçimleri
karşımıza çıkar oldu. Faiz politikası birden çok faizle çeşitlendirildi,
karşılıklar politikası kendi içinde bölümlere ayrıldı. Bir başka gelişme daha
yaşandı. Para politikasına fiyat istikrarını sağlama görevinin yanı sıra
finansal istikrarı sağlama görevi de yüklenmeye başlandı. Böylece para
politikası üç klasik politika aracını (faiz, APİ ve karşılıklar) iç fiyat
istikrarını, paranın yabancı paralar karşısındaki istikrarını (kur politikası)
ve finansal istikrarı sağlamak için kullanmaya başladı.
Makro ihtiyati düzenlemeler
Küresel krizle birlikte eski bir
yaklaşımın yeniden güncellenmesi sonucu karşımıza bir başka uygulama demeti
olan makro ihtiyati düzenlemeler çıktı. Makro ihtiyati düzenlemeler, finansal
sistemdeki riskleri önlemeye çalışan finansal düzenlemeler olarak
tanımlanabilir. Bu amaca yönelik uygulamaların çoğu bankacılık otoriteleri
(bizdeki BDDK gibi) tarafından belirlenen kurallara göre yürütülüyor. Bunlar
arasında minimum sermaye gereksinimi miktarı, sermaye yeterlilik rasyosu en çok
bilinen düzenlemeler.
Para politikası finansal
istikrarı sağlamak amacıyla kullanıldığında merkez bankalarının yeni görevi
gündeme gelmiş oluyor. Örneğin bankaların kredi hacmi mevduatının üzerinde
gidiyorsa ve bu gidişin bir finansal istikrarsızlığa neden olacağı
düşünülüyorsa merkez bankası para politikasını devreye sokarak kredileri
sınırlamaya yönelebilir. Bunun en kestirme yolu kredilere tavan koymaktır. Bu
yöntem günümüzde kullanılmıyor. Onun yerine dolaylı yöntem olan zorunlu
karşılıkların artırılması yöntemi uygulanıyor. Zorunlu karşılıklar arttırılarak
kredi artışının frenlenmesi yoluna gidiliyor.
Finansal istikrarı sağlamaya
yönelik makro ihtiyati önlemlerin ayrı bir ekonomi politikası başlığı altında
toplanması doğru değil. Bunların sağlanması amacıyla kullanılan araçlar para
politikasının araçları olduğu için bu grubu ekonomi politikası açısından o
çerçevede ele almak daha doğru görünüyor.
Ekonomi politikasının bugünkü görünümü
Bugün
geldiğimiz aşamada ekonomi politikasının alt dallarını şöylece özetleyebiliriz
Maliye politikası
|
Para Politikası
|
Vergi politikası
|
Dolaysız politikalar
|
Kamu harcamaları politikası
|
Kredi tavanı belirleme
|
Kamu borçlanma politikası
|
Faiz tavanı belirleme
|
Dışticaret politikası
|
Dolaylı politikalar
|
Teşvik politikası
|
Faiz politikası
|
Destekleme politikası
|
APİ (likidite politikası)
|
Karşılıklar politikası
|
Artık ağırlık para politikasında
Sermaye hareketlerinin eskiye
göre çok daha fazla ve esnek bir biçimde serbest kalmasıyla doruk noktasına
çıkan küreselleşme büyük bir sistem değişimi yarattı. Bu değişime teorik
altyapı da sistem altyapısı da uygun olmadığı için ortaya çıkan boşluğu
doldurabilmek için hızlı ve etkin politika uygulamalarına ihtiyaç duyuldu.
Benzer bir durum 1929 Büyük Depresyonu ile de oluşmuş, o dönemde de benzer
boşluklar çıkmıştı ortaya. O dönemdeki boşlukları Maliye ya da Hazine
Bakanlıklarının önderliğinde uygulanan Keynesyen genişletici maliye politikası
uygulamaları doldurmuştu. Küresel krizin yarattığı değişimde ortaya çıkan
boşluğu ise merkez bankaları ve onların uyguladığı yeni para politikası
yaklaşımları dolduruyor. Özetle diyebiliriz ki 20. yüzyıldaki krizlerin
çözümünde anahtar rol maliye politikasındaydı, 21. yüzyılın krizlerinin
çözümünde anahtar rol para politikasında bulunuyor.
Sermaye hareketlerinin serbest
kaldığı bir ortamda bu akımları uluslararası alanda yönlendiren en belirgin
gösterge faizdir. Para politikasının bu ortamda egemenliği eline geçirmesinin
bir nedeni de faizlere hükmeden politika araçlarına sahip olmasından
kaynaklanıyor.
faiz politikasını "dolaylı politikalar" içinde saymışsınız ama şu an TCMB'nin uyguladığı faiz koridoru politikasının "faiz tabanı ve faiz tavanı" şeklinde, yani dolaysız politikalar şeklinde çalıştığını görüyoruz. sonuçta hiçbir banka kısa vadeli mevduata %4.75'in aşağısında ve %8.75'in üstünde faiz ödemiyor. bu faizler kısa vadeli mevduatlar için (mevduatların büyük bir bölümü kısa vadeli mevduatlardan oluşuyor) faiz tabanı ve tavanı fonksiyonu görüyor.
YanıtlaSilMB'nin bir faiz belirleyip de bankaların ona uyma talimatı vermesi hali dolaysız faiz politikasıdır. Dolaylı faiz politikasında ise bankaların MB faizine uyma zorunluluğu yoktur. MB, burada bankaları kendi faizleriyle dolaylı olarak etkilemeye çalışır.
SilAmerikan ticari bankaları ve tröstlerinin türev enstrüman nosyonel büyüklüğü 1998'de 33 Trilyon dolar iken 2012 2.çeyrekte 227 Trilyon dolar olmuş. 1998'de türev enstrümanlar bilanço içi aktiflerin 7.6 katı iken 2012'de 18.3 katına çıkmış. bugün JP Morgan başta olmak üzere büyük bankaların türev enstrümanlar vasıtasıyla faiz oranları, tahvil fiyatları, emtia fiyatları, döviz kurları üzerinde muazzam bir kontrole ve dünya ekonomisini üzerinde çok ciddi etkilere sahip olduğunu görüyoruz. para politikasının sadece merkez bankasının icraatlarından ibaret olmadığını, ticari ve yatırım bankalarının türev enstrüman politikalarının fiyatlar ve faizler üzerinde en az merkez bankalarının icraatları kadar etkili olduğunu düşünüyorum.
YanıtlaSilson zamanlarda "para politikasının daha çok tercih edilmesinin nedenlerinden biri de etkisini hemen göstermesi" gibi bir düşünce hakim. ancak Türkiye'nin verilerine baktığımızda daha farklı bir tablo var. mesela 2010 yılında TL arzı %25 artarken nominal GSYH'deki artış %15 olarak gerçekleşmiş. 2011'de TL arzındaki artış %10'a gerilemiş fakat nominal GSYH büyümesi %18 olmuş. 2012'de TL arzı %13 artmış fakat nominal büyüme %10'lara gerilemiş. Türkiye'de para politikasının büyüme ve enflasyon üzerinde etkisini hemen göstermediğini, belli bir gecikmeyle gösterdiğini söyleyebilir miyiz?
YanıtlaSilİnsanların zihinlerinde değişim açısından para politikasının etkisi oldukça hızlıdır. Yani karar alıcıları daha çabuk etkiler. Ama her ekonomik uygulamanın sonuç alması belirli bir zamana ihtiyaç duyuyor. Bu arada para politikası artık para arzı üzerine kurulmuyor.
Silpara politikası kredi hacmini, kredi hacmi de büyümeyi ve para arzını etkiliyor. bahsettiğim şey para politikasının para arzı üzerine kurulup kurulmaması değil, para politikasının neticesi olan kredi hacmi ve para arzındaki değişimlerin büyümeyle çok yakın ilişkide olması ancak bu ilişkinin kendisini gecikmeli olarak hissettirmesi.
Sil2008-2012 döneminde gerçekten de maliye politikası ABD'de pek etkili olmamış. bu dönemde kamu borcundaki artış %54 ancak reel büyüme sadece %3.4 (1932-1936 arasında kamu borcundaki artış %73 reel büyüme %35) maliye politikasının etkisi açısından 1930'lu yıllarla 2000'li yıllar arasında çok fark var.
YanıtlaSilbilgi: 1932-1936 M2 para arzındaki artış %22, 2008-2012 para arzındaki artış %27
Ülkeden ülkeye ve uygulamadan uygulamaya değişiklik söz konusu olabilir. Bazı ülkelerde vergi politikası çok etkili olabilirken vergi dışılığın yaygın olduğu ve denetimin aksadığı ülkelerde vergi politikası pek etkili olmayabilir.
SilHocam merkez bankasının birden çok faiz politikası olduğunu belirtmişsiniz. Ben şunu merak ediyorum borç verme faizi ile politika faizi aynı işlevi görmez mi? Yani politika faizinin düşürülmesi de bankaların maliyetlerini düşürüyor bor verme faizinin düşürülmesi de fonlara maliyetini düşürüyor. Ama uygulamada baktığımızda politika faizinin değişmeden kaldığını görmekteyiz. Bu politikalar tek bir amaca(bakanın maliyetlerinin düşürülerek kredi faizlerini düşürmesi) hizmet etmiyorlar mı? Politika faizinizde düşürerek mevduat ve kredi faizinin düşmesini bekliyebilirmiyiz?
YanıtlaSilMB faizleri bankalar üzerinde etki yaratır. Bankalar MB'den fon kullanmakta hangi kaynağı daha çok kullanıyorsa o faiz daha etkili olur. Eğer bankalar MB'den haftalık repo yoluyla fon çekiyorsa o zaman politika faizi, gecelik fonlama ile fon çekiyorsa o zaman gecelik faiz etkili olur. Bizde son dönemde gecelik fonlama çok daha etkin bir fon kullanım aracı olduğu için gecelik fonlama faizi bankaları daha fazla etkileyebiliyor.
SilTCMB politika faizinden miktar bazlı ihale yaparak para veriyor. yarın, öbür gün %5.5'ten verdiği parayı tamamen de kısabilir. bu durum bankalar açısından belirsizlik demektir. ama yeterli teminat gösterilirse %8.75'ten herhangi bir sınırlama olmadan fon sağladığı için, yani miktar belirsizliği olmadığı için, bankalar politika faizini değil borç verme faizini dikkate alıyorlar.
SilSayın hocam fiyat istikrarı diyince enflasyona ve deflasyona sebebiyet vermeyecek şekilde politikaların uygulaması kastedilirken finansal istikrar diyince tam olarak ne kastedilmektedir?aşırı bir şekilde denetimsiz artan kredi artışı mı? Açıklarsanız sevinirim.
YanıtlaSilFinansal istikrardan kastedilen başta bankacılık kesimi olmak üzere finans sektörünün denetimsiz olarak kredi genişlemesi gibi yollara girmemesini sağlayacak politikalar kastediliyor.
Sil"Böylece para politikası üç klasik politika aracını (faiz, APİ ve karşılıklar) iç fiyat istikrarını, paranın yabancı paralar karşısındaki istikrarını (kur politikası) ve finansal istikrarı sağlamak için kullanmaya başladı." cümleniz çok önemli.
YanıtlaSilbizim merkez bankası "imkansız üçlü" kısıtı altında hem faiz hem dövizi kontrol edemediği için faiz koridorunun alt ve üst bantları arasındaki mesafe bu kadar geniş. o bandın genişliği kadar faiz üzerindeki kontrolünden feragat ediyor. döviz kurunu yönetmek için de öncelikle kredi hacmi ve dolayısıyla TL arzındaki artışı denetim altında tutmak istiyor. bu politikaların adı "finansal istikrar" oluyor ve sonuçta iyi kötü fiyat istikrarını da temin ediyor. özetle TCMB, kredi hacmi, döviz kuru ve fiyat istikrarına odaklanıyor fakat faizler üzerindeki denetiminden vazgeçmek zorunda kalıyor. örneğin şu sıralar %5'in aşağısına inen para piyasası faizleri, kurda ani bir yükseliş olursa 1-2 gün içinde tekrar %8'lere rahatlıkla yükselebilir. hatta dövizin ateşi dinmezse TCMB faiz koridorunun üst bandını tekrar %9-10'lara çıkartabilir.
Bu çok önemli katkı için teşekkürler.
SilHocam YTÜ İktisat'ta hocamız Gülsün Yay bu dönem Para Teorisi dersi finalinde bu konuyla paralel olarak 2010'dan günümüze MB politikasını sormuştu :)
YanıtlaSilTCMB'nin son üç yılda uyguladığı para politikası oldukça ilginç dönüşümler taşıyor. Güzel konu.
SilMahfi hocam merhabalar,öncelikle faydalı yazılarınız için çok teşekkür ediyorum..Konu ile pek alakası yok ama okuduğum birkaç yazıda faiz dışı fazlanın düşürülmesinin bütçeye esneklik kazandıracağı,girişimciye rekabet ortamı yaratacağı ve işsizliği azaltacağı yazıyor..sizce faiz dışı fazlanın düşürülmesi çözüm müdür?teşekkürler
YanıtlaSilFaiz dışı fazlanın düşürülmesi kamu harcamalarının artması demektir. Bu artışlar ileride kalıcı oluyor ve sorun yaratabiliyor.
Silo yazıları yazanlar reel faizlerin hep bu şekilde sıfır veya sıfırın altı gideceğini zannedenler. tasarrufları az olan, yılda en az 40-50 milyar dolar cari açık veren bir ülkenin yazarları için fazlasıyla iyimserler.
Silhocam merkez bankasının bağımsızlığın ölçen bir katsayı vardı yanılmıyorsam. hatta hatırladığım kadarıyla 60 lı 70 li yıllarda almanya gibi ülkelerin merkez bankası bağımsızlık oranlarına biz 90 larda ulaşabilmişiz. biraz dağınık oldu yorumum ama, kanımca merkez bankalarının bağımsızlık ve şeffaflığı iyi bir şeydir. hesap verilebilirliği de artmış olur böylece.
YanıtlaSilFED operasyonel anlamda son derece bağımsız bir merkez bankası ama yeterince şeffaf değil. hesap verilebilirlik anlamında da "kendi" standartları var! mesela 2009'da Bloomberg LLC lehine verilen bilgi paylaşımına ilişkin bir mahkeme kararını yerine getirmedi. mahkeme kararlarını yerine getirmeyecek kadar kendisini otonom hissediyor. yine FED, yaptığı türev işlemlerin ve fiziksel altın leasing'lerinin bırakın detayını, bu tarz işlemlerin olup olmadığına ve varsa miktarına ilişkin bilgileri bile vermiyor. FED'in GAO tarafından denetimiyle ilgili 2008-2009 kriz zamanlarında Temsilciler Meclisi'nden bir yasa geçmiş ve Obama bu yasanın Senato tarafından onaylanması durumunda imzalamayacağını, yani yürürlüğe sokmayacağını söylemişti. FED "operasyonel bağımsızlıktan" "siyasi otonomiye" kaymış durumda ama diğer taraftan Rusya,Çin gibi ülkelerin merkez bankalarının normal devlet dairelerinden hiçbir farkları yok. merkez bankacılığı bu iki uç durum arasında bir yerlerde olmalı.
SilBenim bu konuda bir tek ölçüm var: Bir MB Başkanı, hükümet başkanından talimat alıyor mu almıyor mu? Gerisi boştur. Eğer hükümet başkanı MB'nin kararları hakkında ya da onun görev alanına giren konular hakkında farklı yorumlar yapıyor ve MB'yi yönlendiriyorsa o MB bağımsız değildir. Yasasında ne yazarsa yazsın.
Silsevgili hocam bu ülkede ya birşeyler ters gidiyor yada biz ülke insanlarında terslik var.ic talep azaldikca azalıyor insanlar borçtan kafasını kaldıramıyor.Böyle giderse insanlar beyaz bayrağı çekecek .Birileride çıkıp ekonomi iyiye gidiyor diyor .Hocam sızden başka doğruları yazan yok.Bence ülke pimi çekilmiş bomba sadece kimin elinde patlayacak onu bilemiyorum.Borsa yükseliyor diye methiyeler duzuyorlar öte yandan firmaların makyajlı bilançoları göz boyuyor .Hocam sizden ricam birazdaha yukseksesle olan biteni biz koyunlara anlatsaniz da belki suruden ayrılan olur.saygılarımla
YanıtlaSilEstağfurullah.
SilBen elimden geldiğince objektif kalarak durum değerlendirmesi yapmaya çalışıyorum. İyi giden şeyler de var kötü gidenler de. Hepsini yazmak gerekir.
Tayyip Erdogan'ın arkasında Amerika var. Kabak AKP'den sonra hükümet olacak partinin başına patlayacak.
YanıtlaSilHocam merhaba,
YanıtlaSilİktisat politikası ve bu politikanın iki ana akımı para ve maliye politikalarının tarihsel sürecini anlatan yazınız mükemmeldi.Elinize ve kaleminize sağlık.
Para politikalarının 1976 yılından itibaren ön plana çıkmasına Monetarizmin kurucusu Milton Friedman'ın çok büyük etkisi olmuştur diye düşünüyorum.1980'yıllardan itibaren genel kabul görmesi para politikasının siyaset kurumuna daha az sorumluluk yüklemesinden kaynaklandı.Siyaset kurumu PP, MB tarafından yürütüldüğü için ve daha az fatura ödedikleri için PP'na dört elle sarıldı.
Maliye politikası sonuçta vergi politikasını içinde barındırdığı için siyaset kurumu tarafından çok sevilmez.Bir de PP çok hızlı sonuç verdiği ,maliye politikasının sonuçları daha uzun vadede ortaya çıktığı için hükümetlerin en çok sevdiği araç haline geldi.
İyi akşamlar
Doğrudur, teşekkürler.
Silsevgili hocam.merkez bankasının bağımsız olmadığını sayın babacan ın açıklamaları ile öğrenmiş olduk .Bankaların kredi büyüme oranı kısıtlanmış bir ülkede kaynakları yetmeyip yatırım yapmaya çalışan firmalar bu yatırımları ertelerse işsizlik nasıl azalacak anlamakta güçlük çekiyorum.saygilarimla
YanıtlaSilNe yazık ki ekonomi politikasının aynı anda bir kaç sorunu çözebilecek yeteneği yok. Hükümet anladığım kadarıyla cari açıktan çok rahatsız. O nedenle 2013'de büyümeyi fazla desteklemeyip cari açığı düşük tutmayı hedefliyor. Bu durumda da işsizlikle mücadele biraz geride kalacak gibi, duruyor.
Silmerkez bankasının bağımsızlığı biraz muğlak bir konu bence hocam.bizim gibi ihracata dayalı bir ekonomide kur dengesinin çok önemli olduğunu söyler durur reel sektör.buna karşılık aşırı değersiz tl hükümetlerin çok ta sevdiği bişey değildir.dolayısı ile gizli bir kur savaşı vardır hükümetle tcmb arasında.özetin özeti kur sepeti şuan gerçekçi mi değil mi tartışılır.
YanıtlaSilMerkez Bankasının bağımsız olması gereken konu para basma bağımsızlığı olmalıdır. Bunun da teknik karşılığı fiyat istikrarıdır.
SilEğer Merkez Bankası fiyat istikrarı gibi tek bir konuyla uğraşırsa bağımsız kalabilir. Konu arttıkça bağımsız kalabilme şansı azalıyor demektir.
Konuyla alakasız olacak ama sizin mülakat konusundaki tecrübenizden yararlanmak istiyorum.Bir mülakata girdiğinizde ilk sözünüz ne olmalı.Kıyafet seçimi nasıl olmalı.Nasıl oturulmalı.Asla yapılmayacak şeyler ne olmalı.Bu konuda yardımcı olabilirseniz sevinirim.Şimdiden tşkler.
YanıtlaSilMülakatta bilginin ve bilgiyi sunmanın yanısıra kılık kıyafet ve tavır da önemlidir. Erkekler için takım elbise, beyaz gömlek ve sade bir kravat tercihi doğru olur. Elbise lacivert, gri ya da siyah olabilir (kahverengiden kaçınmakta yarar var.) Saç traşı düzgün olmalı, jöle filan sürülmemeli. Kadınlar için sade bir kıyafet ve uygun bir makyajdan öteye gitmemekte yarar var. Ayakkabılar mutlaka boyalı olmalı. İçeri girerken "iyi günler efendim" ya da duruma göre "günaydın efendim" deyip oturun demeleri beklenmeli. Ukala değil mütevazı olunmalı. Sizinle birlikte bir grup olarak mülakata alınmış kişiler varsa fazla ukalalık etmeden onlara liderlik edebileceğinizi konuşmanızla göstermeniz gerekir.
SilCari acik konusunda ekonomi yonetimi sadece caresizlik sinyali veren, miyop adimlar atiyor. Tum enerji turlerinin fiyatlarinin absurd seviyelere ulasmasi (ekonomide ciddi "distortion"lara yol acacak sekilde), otomotivde %130 ulasan OTV, diger irili ufakli icerde uretimi olmayan cep telefonu gibi urunlerin vergilerine yapilan zamlar, tum urunlerde ithalden alinan verginin iki katina cikarilmasi, vs. Bunlarin cogunda bicak kemige dayandi.
YanıtlaSilDisari satabilecegimiz urunlerin uretilmesinde uygun ortam yaratilmasi konusu ise kimsenin ilgisini cekmiyor. 10 yil once tekstil cennetiydi bu ulke, simdi kalan tekstilci can cekisiyor, bir umut dovizde 2011'deki gibi ayarlama gelir diye bekliyor, olmadi eskiden kendi urettigi mali Cin'den ithal edip icerde satiyor, cari acigin artisina bilakis katkida bulunuyor. Elektrik ates pahasi, iscilik kaliteli ama pahali, iplik pahali, mazot/tasima pahali, nasil rekabet edebilir Cin'le Vietnam'la? Cin'de elektrik 8 cent, mazot 1 dolar, ortalama isci aylik 400 dolar.
Otomotivde yapilan hatalar inanilmaz, Macaristan'in, Slovenya'nin, Polonya'nin, vs. kaptigi otomotiv yatirimlarini okudukca ici aciyor insanin. Bir Mercedes Benz otomotiv yetkilisiyle 5-6 yil once yapimis bir roportaj hatirliyorum, ic pazarda 50 bin otomobil satacak duruma geldigimizde Turkiye'ye fabrika acmayi ciddi ciddi dusunuruz diyordu Alman yetkili. Nufusu 76 milyon olan bir ulkede zor is mi ust segmentin dunyadaki en onemli markasinin 50 bin araba satmasi? %80, %130 OTV ile imkansiz, ama piyasa serbest olsa, evet daha cok araba ithal edilir ama bu dogrudan yatirim tercihleri sayesinde daha cogu da icerde uretilir, disari satilir. Bu tur yatirimlarin son 5 yilda hepsi Dogu Avrupa'da.
Uretim odakli dusunmek, onemli FDI yatirimlarini ulkeye cekmek lazim, derdimiz samimiyetle cari acik ise, gunu kurtarmak diye bir cozum yok, kac yillik kronik problem cari acik, gun de kurtulmuyor acemice davranildikca.
Ne yazık ki hep makro ile uğraşmaktan görüntüyü kurtarmaya çaılşmaktan mikro işlere girişilemedi. Bunun acısı ileride daha kötü çıkacak.
SilSn. Mahfi hocam, hazine bakanlığı, DİBS ' leri ihale yoluyla sadece bankalara mı satar ? yoksa hem bankalar hemde TCMB 'sına mı ?
YanıtlaSil