Siyasal, Sosyal ve Ekonomik İstikrar

1980 ve 1990'lı yıllar siyasal istikrar ile ekonomik istikrar arasındaki ilişkileri tartışarak geçti. Üzerinde ortak anlayışa varılan görüş; siyasal istikrarın, ekonomik istikrar için 'olmazsa olmaz’ bir gerek şart olduğu idi. Siyasal istikrar, ekonomik istikrarı sağlayabilmek için gerek şarttır ama yeter şart değildir. Yani siyasal istikrarın varlığı ekonomik istikrarı sağlamak için gerekli olmakla birlikte, tek başına bu amacı sağlamak için yeterli olamaz. Siyasal istikrarın yanında sosyal istikrarın varlığı da şarttır.

Siyasal istikrar deyimini, siyasal iktidarın, toplumdan aldığı yetkiyle, yasal düzenlemeleri yapması, ülke yönetimini istikrarlı bir biçimde yürütmesi ve yaptığı işlerde halkın desteğini alması olarak tanımlarsak yanılmış olmayız. Ekonomik istikrardan kastım ise çok daha objektif ölçülerle tanımlanabilecek bir şeydir. Ekonomik büyümenin potansiyel büyüme dolayında sürdürülmesi, işsizliğin düşürülmesi, enflasyonun, bütçe açığının, cari açığın denetim altında tutulabilmesi gibi konular ekonomik istikrarın varlığını gösterir. Sosyal istikrar, bir toplumun sosyal konularda iktidar ile genel olarak benzer düşünceye ve davranışa sahip olması olarak tanımlanabilir. Yaygınlaşan sokak protestoları, toplumun çeşitli kurumlarından gelen başkaldırılar, sosyal istikrarın zayıfladığının göstergesi olarak kabul edilebilir.

Burada konu ettiğim ekonomik istikrar orta - uzun dönemli istikrardır. Kısa dönemde siyasal istikrarın varlığı, ekonomik istikrarı sağlayabilir. Bunu orta - uzun döneme yaymanın yolu, siyasal ve sosyal istikrarı kullanarak, toplumun ihtiyaç duyduğu yapısal reformları yapmaktan geçiyor.

Bu tanımlar çerçevesinde baktığımız zaman bir ülkede orta – uzun dönemli ekonomik istikrarı sağlayabilmenin yolunun siyasal istikrarın yanı sıra sosyal istikrarı da sağlamaktan geçtiğini söyleyebiliriz. 

Acaba siyaset ile ekonomi arasında sosyal istikrarın da varlığı şartıyla oluşan bu doğru yönlü ilişkinin tersi de doğru mudur? Yani ekonomik istikrar sağlanırsa siyasal istikrar da sağlanabilir mi? Yoksa burada da sosyal istikrarın katalizörlüğü gerekli midir? Bu soruya benim yanıtım olumludur. Yani bir ülkede siyasal istikrarın sağlanabilmesi için ekonominin istikrarlı olmasının yanında başka şeyler de gereklidir. Toplumun siyasal ve sosyal konulardaki talepleri, ekonomideki istikrara ek olarak yanıtlaması gereken talepler olabilir. Örneğin bir toplumda adalet sistemi iyi çalışmıyor ve insanlar buna baş kaldırıyorsa o zaman bu olayın çözümü siyasal ve ekonomik istikrarın sağlanmasından öte bir şeydir.

Aşağıda Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçtiği 1950 yılından bu yana tek başına yüksek oyla iktidara gelen siyasal partilerin iktidar dönemlerinde bu üç istikrarın nasıl göründüğünü özetlemeye çalıştım.

Siyasal İstikrar
Sosyal İstikrar
Ekonomik İstikrar
Adnan Menderes ve DP
 1950 - 54
+++
+++
+++
 1954 - 57
+++
++
+
 1957 - 60
+
-
--
Süleyman Demirel ve AP
1965 - 69
+++
+++
+++
1969 - 71
+ / -
--
-
Turgut Özal ve ANAP
1983 - 87
+++
++
++
1987 - 91
+ / - -
--
+ / - -
Tayyip Erdoğan ve AKP
2003 - 2007
+++
+++
+++
2007 - 2011
+++
++
++
2011 - Devam
+ / -
--
+ / - -

Yerel seçimlere giderken Türkiye, siyasal istikrarı devam eden, sosyal istikrarı tümüyle bozulmuş, ekonomik istikrarı da bozulmakta olan bir görünüm sergiliyor. Siyasal istikrarı sağlamış görünmesinin altında yatan neden siyasal iktidarın, TBMM'de çoğunluğa sahip olması ve buna dayanarak istediği yasaları çıkarabilme gücüne sahip bulunmasıdır. Ekonomik istikrardaki bozulma; büyümede ivme kaybı, işsizliğin artması, enflasyonun yükselmesi, dış finansman yapısının sıkıntılı hale gelmiş olmasından kaynaklanıyor. Sosyal istikrardaki bozulma ise sokaklara yansıyan hareketlerden doğuyor. Herhangi bir haksızlık ya da hukuksuzluk toplum katmanlarından derhal tepki görüyor. Ki bu, Türkiye'de daha önce pek alışık olmadığımız bir durum.

Bozulmakta olan ekonomik ve sosyal istikrar bir süre sonra siyasal istikrarı da bozacaktır. İşin kötüsü sosyal ve ekonomik istikrarın bozulması farklı bir siyasal istikrar ortaya çıkmasını sağlamayabilir. Bu son söylediğim de kısa dönemli bir analizdir. Toplumun haksızlık ve hukuksuzluğa başkaldırısı orta - uzun dönemde toplumu ileri götürecek bir gelişmedir.

Yorumlar

  1. sosyal istikrar bozuldu mu yoksa bu başkaldırılar bir küçük azınlığın başkaldırsı mı?...sanırım tüm bunları 30 martta göreceğiz hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence meseleye bugünkü durumla bir yıl öncesini karşılaştırarak bakmak gerek. Bir yıl önce küçük bir azınlık bile başkaldırmıyordu. Demek ki sosyal istikrarda bir bozulma var. 30 Martta göreceğimiz şey siyasal istikrarın ne durumda olduğu.

      Sil
    2. İstikrarsızlığa bir önceki döneme bakarak karar vermek son derece yanlıştır hocam. Yaptığınız analizde ilk dönemlerde ilk dönemlere kıyasla bozulma oldugunu söylüyorsunuz bunu da güç sarhoşluğuna bağlıyorsunuz ve toplumun bozulmasından bahsediyorsunuz. Acaba olaya tersten bakarsak bozulmuş bir toplumu düzenleyici uygulamaların yarattığı rahatsızlık bir takım küçük grupları harekete geçirmesinden ibaret olması muhtemel değil mi? Eğer ki toplumun büyük kesimini rahatsız etmiş olsaydı girdiği tüm seçimlerden oylarını artırarak çıkması pek muhtemel olmazdı. Ayrıca toplumsal olayların nedenlerinden bir tanesi de muhalif kesimlerin siyasi olarak temsil olunmadığı noktada bireysel olarak kendini temsil etme çabası olabilir. Şiddet ancak sözle kendini ifade edemediğin noktada ortaya çıkar bu da bunun bir yansıması. Eğer demokrasi sandıksa ve hala tüm siyasi partilerin toplamından daha fazla bir oy alan parti varsa o zaman sorun iktidarda değil muhalefette iktidarı değiştirmek çözüm üretmez, istikrar da getirmez. Çözüm insanların hukusal çerçevede sesini duyurabildiği bir muhalefetten geçiyor. Bir seçim barajın altında kalıp diğer seçimlerde yüzde onlar da gezen bir parti hala bunu bir başarı olarak görüp aynı genel başkanla devam ediyorsa bu kişilerin temsili mümkün değildir.Bu nedenle parlementer sistemin acilen terkedilmesi gerekiyor

      Sil
    3. Bir takım küçük gruplar diye tabir ettiğiniz muhaliflerin oranı %55, siyaset öyle kirlendi ki artık toplum akpliler ve akpli olmayanlar olarak ikiye bölündü, Mahfi bey de bu bölünmeye vurgu yaptı sanıyorum

      Sil
    4. Yukarıdaki yorumcunun yaklaşımında da görüleceği üzere ülkemizde maalesef sosyal istikrar siyasal istikrar ile karıştırılıyor. AKP'nin seçimleri kazanabilmesi, hükümet kurabilme ve yasalar oluşturabilme gücüna sahip olması siyasal istikrardır. Ama sosyal istikrarın olup olmadığı iktidar partisini aldığı oylardan anlaşılmaz, muhalefete oy veren kesimin iktidar partisine olan yaklaşımından anlaşılır. Iktidar partisine oy veren vatandaş hükümetin icraatlarından elbette genel anlamda memnundur ki oyunu bu şekilde kullanmayı tercih etmiştir. Ama muhalif birisinin sadece iktidar partisine oy vermemiş olması ile iktidar partisinden nefret etmesi ya da sokaklara çıkıp gösteriler düzenlemesi apayrı olgular. İkinci durum ülkede bölünmüşlüğün arttığına potansyel sosyal çatışmalara işaret ediyor. Tekrar etmekte fayda görüyorum:Bir ülkede sosyal istikrar olup olmadığını anlamak için iktidarın aydığı oy oranına değil muhalif insanların siyasal iktidara olan yaklaşımlarına bakmak gerekir.

      Sil
    5. Yorumlarınızı bir siyasal partiye ya da bir başka siyasal partiye endeksli olarak yaptığınızda sorgulama yeteneğinizi terkediyorsunuz demektir. O zaman bilimselliğin ve objektif değerlendirme niteliğinin dışına çıkar, yanlışı doğruyu göremezsiniz.
      Demokrasi asla tek başına sandık demek değildir. Eğer öyle olsaydı Evren'in seçilmesi ya da Mısır'daki seçim dünyanın en demokratik rejimini getirmiş olurdu.

      Sil
  2. Hocam Fransa'da halk 1789'da ayaklanmış ve baskıcı rejim yerini demokrasiye bırakmış ve her alanda aydınlanma hakim olmuştur. Bizim ülkede böyle bir örnek veremiyoruz. Askeri baskılar ile bir dönem belli başlı önlemler alınmış ama halk bunu benimsememiştir. Çoğunluğun benimsemediği bir şeyinde ömrü uzun olmaz. İşte bu yüzden batı bizden fersah fersah önde. 1789 nerde 2014 nerde. Ben geleceğimiz konusunda ümitsizim. Böyle gelmiş böyle gider.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelecekten umudu kestiğimiz anda her şeyi kabullenmek durumuna düşeriz.

      Sil
  3. Mahfi Bey sizce bu istikrar kalemi tamamen hükümetin verimliliğine mi bağlı, yoksa içeriden veya dışarıdan bir takım müdahaleler olabilir mi? Yani örneğin yabancı bir ülke Türkiye'yi desteklerse bu 3 kalemin yolunda gitmesi daha ihtimal midir veya yabanı bir ülke Türkiye'ye sabotaj yaparak bu 3 kalemi sekteye uğratır mı? Türkiye ne yaparsa kendi mi yapar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mutlaka dış dünyanın da etkisi vardır ama bence iç dünyanın etkisi yüzde 60'ların altına inmez. Yüzde 60'ı düzgün tutabilirsek yüzde 40'ın etkisini de savuşturabiliriz.

      Sil
  4. Genclerimize güveniyorum,olaylarin cok güzel temel analizini yapmissiniz,tebrikler hocam....

    YanıtlaSil
  5. Sendikaların sesinin kısık, toplumsal muhalefetin düşük olması Türkiye'nin istikrarı. Önemli olan istikrarın gelir adaletiyle paralel gitmesi değil midir? Onun dışındaki istikrar belli kesimlerin istikrarı olmakla kalmaz mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer ekonomik büyüme yüksek, enflasyon ve işsizlik düşükse o zaman gelir dağılımı da düzelir zaten.

      Sil
  6. Mahfi Bey
    Siyasal iktidar da özellikle ekonomik istikrar icin ama kismen de sosyal istikrar icin tüm umutlarini 30.Mart secimlerinde alinacak yüksek oy oranina baglamis durumda. Bu oy oranin sosyal catismalari ve ekonomik darbogazi yok edecegine inaniyorlar. Biraz tavuk ile yumurta hikayesi ama aslinda sosyal istikrarin toplumsal barisin tesis edilmesi ile yeniden kazanilmasi ve mali reformlar ile sicak para bagimliliginin azaltilmasi ile ekonomik istikrarin saglanmasiyla oy orani %50, hatta belki daha da üstüne cikacaktir. Benim görüsüme göre gecmiste neden %50 oy aldiklarini iyi teshis edememis durumdalar. Bu sebeple, secimlerde AKP %50 oy alsa da secim sonucunun Türkiye'ye sosyal ve ekonomik alanlarda kalici istikrar getirmesini beklemiyorum. Bunun sonucunda da yeni siyasi istikrarsizliklar olusacaktir.
    Saygilarimla
    Selim Kavcik

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir toplum bu şekilde bir konuma itilmişse aynı yönetimin buradan bir barış ortamı ve dolayısıyla sosyal istikrar yaratması mucize olur.

      Sil
  7. baktığımızda,1.dönemlerinde her şey güzel gidiyor daha sonra sallantılar baş gösteriyor acaba iktidara geldiklerinde devlet faydası gözetilirken daha sonra kendi faydalarını maksimize ettikleri için mi böyle bir sonuç oluyor hocam ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam bilemiyorum ama sanırım güç sarhoşluğu kavramı bunu açıklamakta en doğru kavram.

      Sil
  8. Ekonomik istikrar sağlanmazsa hiç bir şey istikrarlı olmaz.Bir insan açsa sorun yaratır.Bu tip sorunlu insanların oluşturduğu toplumun sosyal yapısı bozuk olur.Başka bir deyimle sosyal istikrar olmaz.Bu iki tip istikrarın sağlanamaması kesinlikle siyasal istikrarı bozar .Bu durum kesimler arasında çatışmaya neden olur.Fertlerin ve toplumun kazandığı değerlerde kaybedilir.Bence bu istikrar tipleri ancak ve ancak ters yönlü çalışılır.Hatta Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi teorisini düşünürsek fertler ve onların oluşturduğu toplum önce yaşam için gerekli ihtiyaçlarını sağlamalı ki kendini tatmin etsin veancak ondan sonra toplumun refahını arttırmak için (siyaset yapması ) çalışması anlamlı ve değerli olsun.Aksi halde hem fertler hem toplum değer yaratamayacağı gibi o ana kadar kazandığı değerleri de kaybeder.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ekonomi ters gitmeye başlayınca işler bozuluyor. Ama işler de yapısal reformlara dayanıyor ve onlar yapılamadığı için ters gidiyor. Yani tavuk ve yumurta meselesi.

      Sil
  9. hocam keşke cumhuriyet dönemini de alsaydınız hadi o zaman kurtuluş mücadelesi vardı almadınız ama 1938-1950 dönemini ismet inönüyü de bu analize katmamanız biraz sanki yanlı bir tutum sergilemenize yol açmış bence o dönemini de katmalıydınız ismet inönü de tek başına iktidardı o zamanlarda da vardı sokak eylemleri ama eylem yapan vatan haini ilan ediliyordu rejim karşıtı diye yafta yapıştırıyorlardı idam ediyorlardı halbuki alakası yok eylemler sadece bugün yok her zaman ve her dönem olmuştur ve o dönemde çoğu insan haksız yere idam edilmiştir 68 kuşağı da böyledir tarafsız olarak düşünürsek bu toplum dindarlara yapılan zulmü de unutmadı unutmayacak 18 yıl bu ülkede ezan türkçe okundu kuranlar toplatıldı rahmetlik dedem hep anlatırdı askerler kapıya gelirmiş her gün ve son olarak 1970 lerde ecevitin %42 ile tek başına iktidar olduğu dönemleri eklemeliydiniz 1938-1950 yi de eklemeliydiniz bence taraflı bir duruş sergilemişsiniz kusura bakmayın benim düşüncem böyle

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanki bu dönem cumhuriyetten başka bir dönemmiş gibi söz ediyorsunuz.
      İnönü dönemine gelince orada çok partili demokrasi yok. Dolayısıyla 1950'ye kadar yapılan seçimler ve alınan oylar bize bu ilişkiyi test edecek imkanı vermez. İnönü dönemini almama nedenim odur. Bunu da zaten yazıda çok partili dönemi aldığımı belirterek söyledim. Ecevit tek başına hiçbir zaman iktidar olamadı. Konu ettiğiniz dönemde Erbakan ve MSP ile koalisyon yapmıştı.
      Kusura bakacak bir şey yok çünkü taraflı davranmamı gerektirecek bir neden yok.
      Her dönemi kendi koşulları içinde değerlendirmek gerekir. Eğer bugünkü koşullarla dün olanları değerlendirmeye kalkarsak Osmanlı padişahlarını kardeş, çocuk ve torun katili olarak görürüz.

      Sil
    2. Günün koşulları tabi ki önemli ancak bence cumhuriyet tarihinde kilit noktadır en önemli dönemdir 1938-1950 arası.Çünkü Atatürk öldükten sonra İsmet İnönü çok büyük yanlışlar yapmıştır zaten 1937 de Atatürk'ün onu görevden alması onun ileri görüşlülüğünü gösterir.insanları daha da muhafazakarlaştıran bence işte Atatürk sonrası dönemdir o yüzden sol partiler o dönemden sonra tek başına iktidar olamadılar.Çünkü insanlara baskı yapıldı zulmedildi insanların dini değerleri yerle bir edildi ve bu insanlar din engellendikçe dini savundu eğer o dönem bu insanlara bu kadar baskı yapılmasaydı özgürlükler eskiden beri var olsaydı bugün çok farklı bir Türkiye görürdük bence bugün tek başına iktidar değilde koalisyon hükümeti görebilirdik eskiden muhafazakarlar eziliyordu şimdi beyaz türklere aynı muamele yapılıyor bu bir gerçek ikisi de son derece yanlış bana göre...yıllardır ezilen aşağılanan bu dindar insanlar şimdi adeta beyaz türklerden intikam alıyor son derece yanlış iyiliğe iyilik her kişinin karı kötülüğe iyilik er kişinin karı

      Sil
  10. İlminizi karşılıksız paylaştığınız için kendim ve mensubu olduğum milletim adına size teşekkür ederim. Minnettarım. M.Tanju KALE

    YanıtlaSil
  11. Hocam sosyal istikrar konusuna taraflı yaklaşmışsınız. Bu ülkede kavga tarihle yaşıttır. İlk kardeş kanıda bu topraklarda akmıştır! Dünya ülkelerinin türlü kumpas çevirip hesap yatığı bir ülkede yazınız sığ kalmış hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendi kusurumuzu başkalarında arayarak geldiğimiz nokta budur. Eğitim ve yargı reformu yapmaya kalktık da bize engel olanlar mı oldu? Ya da cari açığı düşürmek için yapacağımız yapısal reformlar yabancılarca mı engellendi? Bu düşüncelere takılırsanız komplo teorilerine girer orada kalırsınız.

      Sil
    2. Hocam eğitim konusunda yanlışlar doğrulardan fazladır ülkemizde. Yargı konusunda yeni anayasa süreci ve cemaat-hükümet çatışması sanırsam reform kelimesinin Türk yargı sistemine ne kadar uzak olduğunu anlatıyor. Yapısal reformlarda bende geç kalındığını geç kalmayı bırakın yapılmak istenmediğini düşünüyorum. Düşüncelere takılmak değil hocam her ihtimali düşünerek olaylara geniş çerçeveden bakmak benimkisi.Şöyle ki 24 Ocak 1993, 5 Şubat 1993, 17 Şubat 1993, 17 Nisan 1993, 25 Mayıs 1993, 2 Temmuz 1993 1993 bu ülkenin yaşadığı tek karanlık yıl değil hocam yaş olarak siz büyüğümüzsünüz çok daha iyi bilirsiniz. Şimdi hocam bana komplo teorilerine saplanıp kalırsın diyorsunuz ya Vatanım, Milletim komplolara saplanmış tek ben değilim beraberiz.

      Sil
  12. Hocam, ekonomik olarak önümüzdeki 5 senenin - ve/veya -- olarak geçeceğini varsayarsak (siz de katılır misiniz?), siyasi ve sosyal istikrar çok kolay sağlanamayacak gibi duruyor. Sizin bu konuda görüşünüz nedir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aşağı yukarı aynı görüşteyim. Beş yıl mı sürer bilemem ama uzun bir süre böyle gidecek gibi duruyor.

      Sil
  13. Sevgili hocam sunu anlamak istiyorum gezi olaylarından beri ortalığı yakıp yıkan, devleti milyarlarca lira zarara uğratan bu insanlar ne istiyor? neyin peşindeler? eğitimse eğitim kitaba kadar ücretsiz'' ben ilkokuldayken bir tane kitabı bulabilmek için alabilmek için babam ne zahmetlere katlanıyordu anlatamam '' simdi yüksek lisans eğitimimi görüyorum ve üniversitedeyim herkes özgür istediği gibi giyinebiliyor istediği yerde gösterisini yapıyor istediği insanla gezip dolaşabiliyor. Bir hastaneye gidiyorum gitmeden önce sıram alınmış istediğim doktoru seçmiş ve istediğim saatte muayene oluyorum, hastaneden çıkıp hemen ilacımı alabiliyorum. bundan on sene önce birçok ilacı elde edemiyorduk ve babaannemin ilaçsızlıktan gecelerce nasıl inlediğini ben çok iyi hatırlıyorum. bunları saymam da ki sebep sudur ki; herkes gayet özgür ve sosyal refah gayette artmış durumda bunları bahane ederek sokaklara düşen insanların yakıp yıkma sebepleri terörizmden ve batı şakşakçılığından başka bir şey değildir. Ekonomik ve siyasi istikrarın onunu bazı ufak tefek sosyal meseleleri''gezi olayları gibi''bahane ederek kesmeye çalışıyorlar , yolsuzluk gibi konularda kumpas kurmaya çalışıyorlar '' Menderes'te olduğu gibi'' olay bundan ibarettir. Bu olayları memleketimize yaşatan kesimden dileğim şudur ki artık ideolojik sempatizanlığı bırakıp at gözlüklerinden kurtulsunlar ve gerçek dünyaya dönsünler. Bu sempatizanlıktırki onlara iyi yapılan her şeyi kötü gösteriyor. Yüz yıl önce yasayan insanların değil bugünün düşünürlerinin fikirlerinin benimsesinler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanırım bu insanlar çok basit iki şeyi istiyorlar: (1) Benim düşünceme, inancıma, yaşam tarzıma, ne içeceğime, kaç çocuk yapacağıma, kılık kıyafetime karışma, (2) Benden topladığın paraların hesabını bana ver. Bütün demokratik ülkelerde olan şey bu zaten. Onu istiyorlar. Gezi olaylarında ortalığı yakıp yıkmayanlar da bir önceki dönemde bunları istemiyorlar mıydı? Bunlar da sanırım aynı şeyi istiyor.

      Sil
    2. Hocam aralik 2013 rezervlerden asagi yukari 3,5 milyar dolar Ocak 2014 te rezervlerden 5,6 milyar dolar kullanmisiz.Buna rahmen dolarin devamli yukselmesi gerekirken siyasi ve dis nedenlerden oynaklik fazla.Halbuki finansman acigimiz var ve kur fazla yukari dogru yuksemiyor.Aceba net hata ve noksandaki girisler dolayisi ile kur hareketleri denertim altindami ne dersiniz.Tesekkurler

      Sil
    3. Sayın hocam zaten herkes istediğine inanmıyor mu istediğini almıyor mu , istediğini giymiyor mu? Bence bazıları buldu da bunamaya başladı. Biliyorsunuz ki kapitalist sistemin içerisinde yaşıyoruz çalışan emek veren herkes kazanır evine ekmek götürür. Çalışmayıp ortalıkta partizanlık peşinde koşanlar aç kalır. Hele de milli servete bu şekilde zarar verirse eline hiç birşey geçmez. Haklarını arayacaklarsa hesap soracaklarsa kanunla hukukla sorsunlar. Devlete millete masum insanlara zarar verilerek hesap sorulmaz . Bugün ve geçmişte bu tarz anarşist hareketlerin peşinde koşan insanlar benim gözümde teröristten öte olmadı bugünde olamaz.. cevap ve açıklamalarınız için teşekkürler iyi akşamlar hocam.

      Sil
    4. Hocam size sorularım var. 1)Düşünce suçundan dolayı içerde olan var mı? İnancını yaşayamayan var mı? Yaşam tarzından dolayı fiziki olarak aile hayatına müdahale edilen var mı? İçtiğine karışılandan kasıt yeni kanunsa orayı geçelim. Çok ileri medeniyet olarak görülen Avrupada bizden çok önceleri var olan uygulamadır şuanda ülkemizde uygulanan! Kanun zoruyla insanlara çocuk mu yaptırtılıyor ülkemizde? Söylenen sadece temenniden ibarettir. Kılık kıyafet kanunu değiştirildi de kolluk kuvvetleri vasıtasıyla insanlar zorlanıyor mu? 2) Paraların hesabıda verilen hizmetlerle ortada değil mi? Türkiye'nin 2001 den sonra geldiği noktayı en iyi bilenlerden biri sizsiniz yıllarca devlet görevinde bulundunuz. Demokratik ülkelerde insanların düşüncelerine,özgürlüklerine saygı vardır. Ama ne yazıktır biz Gezi Parkı süreciyle toplum olarak kendimize olan saygımızı kaybettik. Kaldı ki bireyler olarak birbirimize saygı gösterelim.
      Saygılarımla ...

      Sil
    5. Bu sorularınıza ben olumlu yanıt veremiyorum. Siz verebiliyorsanız sorun yok.

      Sil
    6. 1) Hapisteki gazeteciler / Gizlice yasaklanan kurtaj
      2) Meclise bir turlu gelmeyen sayistay raporu / Oransal olarak ucup giden gizli odenek / degistirilmis ihale kanunu

      Komik de yazmamissin Trol, paranin hakkini ver bari...

      Sil
    7. Klavye delikanlısı yaşından dolayı sanırım öğrenememişsin herkes kendine yakışanı yapar ! Sen ve senin gibilerin yakışanı da düşüncelerinden dolayı insanlara hakaret ve insanları aşağılama !

      Sil
    8. Karşılıklı suçlamalara devam etmeyin. Herkesin kendisine göre görüşü var, bütün görüşler saygı değerdir. Bir tek önerim var: Meselelere bakarken taraftar gözlüğünüzü çıkarıp bakın. O zaman eksikleri fazlaları görebileceksiniz.

      Sil
    9. Uslubun hosuna gitmemesi gercekleri degistirmiyor. Trol lafini da bizzat efendileri Sumeyye diyor.

      Biraz daha yazayim, alir oynarsiniz:

      1) Yasaklanan internet siteleri / otekilestirilen toplum gruplari (biliyorsunuz A..., afedersiniz R...) / dagitilan sinav sorulari / bir anda yerleri degistirilen yargi ve emniyet mensuplari / sansurlenmis basin (hatta oto-sansur) / liselerin bir gunde imam hatip lisesi yapilmasi

      2) Issizlere zorla odetilen 213 tl cik / ozellestirme ruhuna tamamen aykiri harac mezat satislar / dunyanin diger ulkeleri gibi kredi bollugunda yapilmasi gereken yatirimlarin yapilmamasi / cumhuriyet tarihinin en buyuk batik kredisini devlet bankasinin ustlenmesi

      egleniyor muyuz? en azindan toplumun bir kismi eglenmiyor ve hakli tepkisini gosteriyor.

      Hocam bu konuyu da boyle acmak istemezdim sitenizde ama gercekleri yadsiyarak sadece kendimize kotuluk yapariz. o yuzden kacilamayacak gercekleri belirtiyorum. 2 yazida da kisi suclanmamis ve yorum yapilmamistir.

      Sil
  14. Hocam troller gelmiş sanki :)

    YanıtlaSil
  15. Merhaba hocam yazınızı gene ilgiyle okudum ama yorumları daha bir ilgiyle takip ettim. Bugünler de bu üç konuda konuşacak günah keçisi aranıyor.Siyasal, Sosyal ve Ekonomik durum hakkındaki hiçbir söz genel kabul görmüyor, kutuplaşan insanları daha da çok geriyor analizler. Fatih Altaylı'nın 5 haziran 2013 teki aşağıda linkini verdiğim yazısında anlattığı hikaye de belleğimde yer etmiş onuda yorumlara baktıkça hatırladım saygılarımla teşekkürler.
    http://www.haberturk.com/yazarlar/fatih-altayli/850123-ozur-toptan-degil

    YanıtlaSil
  16. Hocam yazdiginz yazıya tam olarak katılmamakla birlikte bizim asıl sorunumuz çağın gerisinde kalmak oldugunu düşünuyorum. Sosyal, kültürel, ekonomik anlamda avrupanin çok çok gerisindeyiz. Mesela bir ingiltereyi ele aldığımızda 60 yıl gerisindeyiz. Ama kimseyi de beğenmiyoruz. İstikrardan bahsedecek bir durum olmadığını düşünüyorum. Varsa neyin istikrarı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerisinde kaldığımız temel şey eğitim. Avrupa ve uzak doğu bilimsel eğitime yönelirken biz tam tersine yarım yamalak olandan da uzaklaşıp bilim dışı eğitime yöneliyoruz. bilim okutulmazsa, insanlar soru sormaya, analiz yapmaya, mevcut anlayışlara başkaldırmaya yönlendirilmezse bir toplum ileri gidemez. Atatürk boşuna "Hayatta en hakiki mürşit ilimdir" dememiş.

      Sil
  17. Elinize sağlık hocam, her zamanki gibi etraflı ama anlaşılır bir yazı olmuş. Siyasal istikrar ve ekonomik istikrar ikilisini bize en iyi anlatan 24 ocak kararları olmuştur, güçlü bir yönetim yapısal reformlar için olmazsa olmazdır her halde, ama siyasal istikrar sürdürülebilir ekonomi için yeterli değil bunun yanında sosyal istikrardan bahsediyorsunuz. Merhum Turgut Özal'ı iyi tanımak, ki ekonomi tarihimizin en önemlilerinden, hem ekonomist hemde siyasetçi olması yönü ile ekonomi ve siyasi istikrarı daha iyi anlamamızı sağlar, 80'lerin ikinci yarısı tecrübesiz bir siyasetçi olan Erdal İnönü'nün suçlamalarına pek cevap vermiyor. Oğlunun anlattığına göre ülkede güçlü bir muhalefetin de olması gerektiği inancındaymış. Sorum tam olarak burada, sosyal istikrar için güçlü muhalefetlere bu da ekonomik istikrara neden olmaz mı, yani kesin üstünlük içgüdüsü ile hareket etmiş ve hala günümüzde de bunu devam ettiren siyasetçiler sosyal istikrarsızlığın ve nihayetinde ekonomik istikrarsızlığın en büyük sorumluları değiller mi? Saygılar hocam,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence faturayı siyasetçilere keserek bu işin içinden çıkamayız. Sorumluluk asıl olarak topluma aittir. Sonuçta o siyasetçileri biz seçiyoruz ve biz ne sipariş ediyorsak onlar da onu yapıyor. Siyasetçiler de biziz sonunda. Yani herşeyin sorumluluğu bizim ortak sorumluluğumuzdur.

      Sil
  18. Kürtajın yasaklanması dolaylı yoldan çocuk doğsun demek değil mi? Tecavüzcünün çocuğu bile doğacak! Amaan be dayanamadım yazdım.

    YanıtlaSil
  19. Gezi parki sayesinde toplumsal saygimizi kaybetmedik aksine toplumsal sayginin nasil olmasi gerektigini gosterdik.Mevcut hukemetinin aslinda ekonomi olarak mevcut eski yapinin ustune gelip sadece gunu kurtarmak adina populist politikalar izleyip (sicak para destegiyle) ekonomiye kattigi hicbir sey olmadigini gormek lazim.Hocamin bunu kanitlar nitelikte bircok yazisi bulunmaktadir.Dunyada tutuklu gazeteci sayisinda ilk siralarda yer almamiz belli bir kesimin ibadethaneleri devlet tarafindan kabul edilmemesi yasam tarzina mudahalede kanunsal olarak degilde aslinda cok sevdigimiz mahalle baskisi adi altinda siyasi agizlardan soylenen demecler ve gece ondan sonra yasaklanan malum olay vb....Olaylara bizlerden daha tarafsiz bakabilen ve durumu bilimsel olarak yaziya dokup bizleri gercek manada aydinlatan degerli hocam cok cok tesekkurler.Ancak gozlerin kor kulaklarin sagir oldugu bu donemde umarim herkes yaptigi yanlislarxan doner.

    YanıtlaSil
  20. Bir toplumun en temel konularda düşünce birliği yoksa o zaman bu tartışmaların bir noktaya varması ve uzlaşma yaratması mümkün değildir. Ne yazık ki Türk toplumu en temel konulardaki en temel uzlaşma olanaklarını kaybetmiş görünüyor. Bir ülkede düşünce özgürlüğü ya vardır ya yoktur ya da yarım yamalak varsa da bunu engelleme çabası vardır. Bana göre düşünce özgürlüğü var, sana göre yok, ötekine göre yarım var olmaz. Biz tanımları değiştirdik. Şimdi herkesin kendine göre tanımı var. Öyle olunca toplumsal uzlaşma olanağı kayboldu. Her konuya futbol takımı taraftarlığı gözlüğüyle bakıyoruz.
    İnsanı doğru düşünmekten uzaklaştıran şey taraftarlıktır. Herkes bir şeye taraftar olabilir ama önemli olan ona bile eleştirel gözle bakabilmektir. Eğer bunu başaramazsak taraf olduğumuz grubun, partinin, takımın yaptığı hataları, yanlışları, yasa dışılıkları göremeyiz. Öyle olunca da tartışmalar anlamsız ve sonuçsuz kalır.

    YanıtlaSil
  21. Hocam günaydın.Sizin gibi düşünmekle beraber Nato üyeliğimizle hatta Menderes hükümetinin ülkemizi ABD'ye bağlamasından beri gelen hükümetler ve Ordu'muz bunlar tarafından yönetilmektedir.Milli Eğitim'de bile ABD'nin söz sahibi olduğunu bizzat bir kaç yıl önce muvazzaf albaydan duymuştum.İliklerimize kadar ABD içimizde.Hükümetleri getiren de o götüren de.Bunu elbette dahili taşeronlarla yapıyor.Onlara da pay vererek ülkeyi birlikte soyuyorlar.Bankerzede krizlerinde de, banka iflaslarında da 50 milyar dolarların ABD'ye kaçtığını okuduk.Süzerleri bilirsiniz.Emlak Bankasından aldığı krediyi ödemedi, ABD'de kendisine bir milyon dolara banka kurduZ.burnu çimento fabrikası arsasını da yıllarca kazılmış olarak bıraktı.Hastalığı doğru teşhis etmeden düzelemeyiz.Selamlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Atatürk'ün iki sözü bence bütün diğerleri arasında en değerli ve en önemli sözleridir: (1) Hürriyet ve istiklal benim karakterimdir. (2) Hayatta en hakiki mürşit ilimdir. Türkiye bu iki sözden uzaklaştıkça demokrasiyi de ekonomik özgürlüğünü de kaybediyor.

      Sil
  22. Böyle bir yazının altına hükümeti destekleyen yorumların bulunmasını anlayamıyorum. Mahfi Bey'i takip edenlerin bana hak vereceği gibi kendisi hükümet ile ilgili olumsuz herhangi bir yorumda bulunmamıştır.

    Teşekkür ederiz hocam,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ben kişilerle uğraşmam çünkü sorun sistemdedir. Sistemi düzeltemezsek kişiler değişir olaylar değişmez. Sistemi değiştirmenin tek yolu ise bilimsel eğitimden, sorgulayıcı, analitik düşünen ve gerektiğinde başkaldırabilen kuşaklar yetiştirmekten geçer. Son kırk - elli yılda bunun tersini yaparak sistemi ileriye doğru değil geriye doğru değiştiriyoruz.

      Sil
  23. Hocam Merhaba,

    Özellikle tablo çok açıklayıcı olmuş. İki adet sorum olacak.

    1-Tabloda özellikle sosyal istikrar bölümünü hazırlarken hangi nesnel kriterleri veri aldınız?(Öğrenmek için soruyorum)
    2-Kalkınma iktisadı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir? (Ayrı bir bilim dalı mıdır? Neden bu gün önemini yitirmiştir? vb...)

    Saygılarımla,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 1- En çok baktığım sokak olaylarıydı. Bu olayların toplumsal huzursuzluğun yani sosyal istikrarsızlığın en net görüntüsüdür.
      2- Kalkınma iktisadı çok önemli bir daldır. Bu konuda gelişme, kalkınma ve büyümenin farklarını anlatan bir yazı bloğumda var.

      Sil
  24. Sayın Mahfi Bey, yazdığınıza katılmamak mümkün değil bunu belirtmek isterim.

    Bizler ne yazık ki, gerçeklerin üzerinden tartışmalar gerçekleştiremiyoruz. Siyasi sloganlar üzerinden tartışıyoruz. Öyle ya, bilimsel yaklaşabilsek tartışmalarımız yöntemler üzerinden olur, ne üzerinde fikir birliği olmadığımızı net bir şekilde görür, çözümler üretebilirdik.

    Ama bir algı var, her iki ya da üç veya dört tarafta. (Bu taraflar o kadar çoğaldı ki ülkemizde sağlıklı bir durum mu bilemiyorum.)
    Bizim yaptığımız herşeyi kabullenirsen bizdensin, değilsen bizden değilsin. Şimdi ben bir icraatı övsem, hükümetin herşeyini savunmak mecburiyetindeymişim gibi bir algı var, siz hükümeti eleştirseniz, muhalefetin geçmişte,şimdiki zamanda her yaptığını savunmak mecburiyetindeymişsiniz gibi bir beklenti var.

    Böyle olduğunda tartışmalar sağlıklı bir şekilde gelişmiyor. Yapılan doğrular bir sonrakine aktarılamıyor, yanlışlar tecrübeye dönüşmüyor. Herşeyi silbaştan yeniden tecrübe edinerek öğreniyoruz, sonra bir karmaşa, tarihsel hafızamız siliniyor, aynı hatalara tekrar düşüyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Maalesef bu toprakların gelenekleri böyle bir tarafgirlik kültürü yaratıyor. Hepimiz tuttuğumuz tarafı sonuna kadar savunuyoruz. Öyle olunca da uzlaşma çıkmıyor. Koalisyon hükümetlerinin başarısızlığı da bundan.

      Sil
  25. Değerli Hocam,

    Sizin haklı olarak ısrarla ve de tekrarla söylediğiniz, yapısal reformlar yapılmadan, popilist politikalarla tabir caizse havanda su döveceğiz söylemlerini saklı tutarak Kutadgu Biligten çok önemli ve de bugünler için kesinlikle geçerli olan ''Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gökyüzü yerinde duramaz'' sözünün ne kadar önemli olduğunu belirtmekte fayda var sanırım. Futboldan, siyasete, iş dünyasına kadar her kesimde yaratılan yandaş- benden olan ve karşıdakiler, bana darbe yapacak olan olağan şüpheliler, manifestosuyla hareket eden iktidar, benim için adalet '' bana tabi olandır'' yanlış bir o kadar fecaat politikalarla geldiğimiz nokta burası olması kaçınılmazdır. İnsanların ölümlerinin üstünün örtüldüğü, saklandığı, korunduğu, sadece benden olmadığı için ''bedelini ödersiniz'' söylemleri, ölümlerin döviz kurlarını hiç etkilemediği akıllara durgunluk verecek aymazlıklar, isterseniz Dünyanın 1. ekonomisi olun istikrarı, başka bir ifade ile kaosu engelleyemezsiniz. ''Sizin altınıza gieyecek donunuz yoktu, benim sayemde giyiniyor, yiyecek buluyor, doktor buluyorsunuz'' kibirli söylemleri yerle yeksan olur. Adeleti bulamayan herkesim de ister futbol ister diğer kesimler olsun sokaklara dökülür. Tarihimizde ilk defa milyonlar sokağa dökülüyor, bunun nedenleri araştırılıp yatıştırlıcağına, yangına körükle gidilmektedir. Belkide bu çatışma ortamından nemalanmak ve beslenmek ilkeleri diye de düşünebeiliriz.

    Size en derin saygılarımı sunuyorum. ''Kral Çıplak'' diyecek sizin gibi değerli aydınlarımız olduğu sürece benim umudum tükenmiyecek. Umarım Siyasi partilerin başındakiler de görebilir!...

    Selamlar, sevgiler...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler. Umutların tükendiği yerde duramayız. Umut her zaman var olmalı.

      Sil
  26. Hocam elinize, emeğinize sağlık gayet güzel yazı olmuş, böyle ekonomik sosyal bir analizin altından bile siyasal bir şeyler çıkarmaya çalışanlara cevap vermek bile hata bence. Birileri 1930 ları bugünün dünyasından eleştiriyor,ama aynı yöntemi başkaları kullanıp fatih, kanuni cani kardeş katiliydi miydi o zaman deyince kızıyorlar diğerleri de saplanmış kalmışlar bakunin marxın vs kitaplarına adamların yüzyıl önceki bilgilerine bir gram bir şey katmadan sokakta aylak aylak eylem peşinde koşuyorlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkesin bizim gibi düşünmesini beklememiz doğru olmaz. Bugün düşünce özgürlüğüne getirilen engellere nasıl karşı duruyorsak aynısını bizden farklı düşünenlere yapmamamız lazım. Küfür olmadıkça her görüş saygındır ve yanıtlamaya çalışmak gerek.

      Sil
  27. Mahfi Hocam yazınızın sonunda ''İşin kötüsü sosyal ve ekonomik istikrarın bozulması farklı bir siyasal istikrar ortaya çıkmasını sağlamayabilir.'' demişsiniz, burası ilgimi çekti. Sağlamayabilir çünkü sorun tek başına iktidar olan hükümetlerin seçmenlerinden aldıkları güçleri kendini bilmezce kullanma hırslarından kaynaklanıyor. DEMOKRATİK OLARAK geçişmiş ülkelerde sosyal ve ekonomik istikrarın bozulması siyasal iktidarın aynada kendisine bakmasına yol açar ve siyasal istikrarda da düzelme gerçekleşir ama bizim gibi ülkelerde bu tip iktidarlar aynaya bakmazlar çünkü aynalar gerçeği olduğu gibi gösterir. Bu öyle bir durumdur ki, adı yolsuzluğa karışmış siyasal iktidar olmasına rağmen güçler ayrılığı yok sayılır, Anayasa hayret içinde sakız olur çiğnenir, sistem çökmüştür ama buna da İLERİ DEMOKRASİ denir. Demokrasi seçimlerde çok oy alıp iktidar olmak değil, demokrasi o kadar oy almanıza rağmen o koltuğu şartlar bırakmanızı gerektirmişse bırakabilmektir. Bugün AKP mitinginde Başbakan'ın kullandığı hiç sevmediğini bildiğim İsmet İNÖNÜ'ün o meşhur sözünü tekrar yazarak yorumumu bitirmek isterim. ''Bir ülkede namuslu insanlar en az namussuzlar kadar cesur olmadıkça o devlet için kurtuluş yoktur.''

    YanıtlaSil
  28. Merhaba değerli hocam,

    Ekonomik, sosyal ve siyasi istikrarın birbirini etkilediğine kesinlikle katılıyorum. Yapmış olduğunuz tespitler gerçekten çok yerinde. Benim sizin yazdıklarınıza ek olarak düşündüğümse bizdeki ekonomik istikrarırın yer yer siyasi ve sosyal istikrardan bağımsız olduğu. Bu tespitimin de dayanağı kısa vadeli düşünülen ekonomik poltikalar ve uluslararası ekonomik sistemin tüm tehditlerine açık oluşumuzla tek taraflı Türkiye'yi olumsuz etkiliyebilecek bağlarla sisteme içerilmemiz. Bu olumsuzlukların başında üretim tarzımız, ürettiğimiz mal ve hizmetler, ihracat ve ithalatımızın yapısı, tasarruf oranlarımız yer alıyor.

    YanıtlaSil
  29. Saygılarla hocam öncelik merhabalar,

    Dumlupınar Üniversitesi İşletme Bölümü 4.sınıf öğrencisiyiz. Cari açık ile ilgili bir araştırma yapıyoruz. Türkiye'nin cari açığı hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz. Sizin de yazınızı araştırmamız içerisinde bulundurmayı çok istiyoruz.

    Sevgilerle...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda bu blokta yazılarım var, onlara bakabilirsiniz.

      Sil
  30. Hocam ben de size basit bir soru sorucam.. cevaplarsanz cok sevinirim. Bugün Türkiye'deki enflasyon arz enflasyonu mu, yoksa talep enflasyonu mudur? Bir hocamız arz enflasyonu yani maliyetlerin artışndan kaynaklanan bir maliyet enflasyonu oldugunu soylemşti. Fakat ülkemizde tasarruf oranlarının çok düşük olması benim aklıma talep enflasyonunun da olabilecegini getirdi. Siz ne düşünüyorsunuz? Şimdiden teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'de bugün her ikisi de etkili. Son dönemde talepte ciddi bir gerileme olduğu için ağırlıklı olarak maliyet enflasyonu (özellikle kur artışından kaynaklanan) etkili görünüyor.

      Sil
  31. "2011-Devam" / "Siyasal İstikrar" değeri tanımladığınız soyut kritere nazaran bile bir hayli taraflı olmuş. Siyasi istikrarın önceki dönemlere göre düştüğünü söylemek çok zor. Hükümetin oy oranlarında pek düşme yok, önümüzdeki yerel seçimlerde açık ara farkla birinci parti olacağı konusunda herkes hem fikir, bir sonraki hükümeti de başka bir parti yada bir partiler koalisyonunun kurmasını kimse beklemiyor. Hem siyasi istikrar, hem de siyasi istikrar beklentisi bu dönemde daha önceki dönemlerden farklı görünmüyor.

    Belki daha somut bir kriter belirleseydiniz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Siyasal iktidarın oy oranında düşme olmayabilir. Ama ona karşın eskisi kadar güçlü kalabilecek mi sizce? Eskisi kadar dışarıda ve içeride itibarı olabilecek mi? Eskisi kadar kolay ve rahat yönetebilecek mi ülkeyi? Siyasal istikrar oy oranının yanında biraz da bunlar değil midir?

      Sil
  32. Siyasi istikrarı güçlü hükümet olarak tanımlıyorsunuz sanırım.

    "İçerideki itibar" tanımı gereği oy oranı değil mi? Oy oranı en yüksek olan parti halkın itibar ettiği parti değil midir? "Dışarıdaki itibar", askeri güce, ekonomik büyüklüğe, dünya ekonomik sistemi ile entegrasyona ve hükümetin kendi halkı tarafından aldığı desteğe bağlı ise nisbeten ağır değişen diğer parametreleri bir kenara koyduğumuzda nicel olarak hükümetin oy oranıyla tanımlanıyor sanki. Yönetmek, hiçbir zaman kolay olmadı. Yıllarca elinde silahla bekleyen bir ordunun, meclisi/başbakanlığı basma tehdidiyle yönetildiğini unutuyoruz sanırım memleketin. Eğer 2003-2007 döneminde bir siyasal istikrarın varlığından bahsediyorsak şu anda siyasal istikrar zirve yapmış olmalı değil mi sizce de? Evet, eğer siyasal istikrarı güçlü hükümet olarak tanımlıyorsak, hükümetteki partinin oy oranıyla birebir doğru orantılıdır.

    Siyasal istikrar deyince benim aklıma ise şöyle bir sıralama geliyor, istikrarsızdan istikrarlıya doğru;

    1. En kötü durum, ülkenin işgal edilme potansiyelinin yada kaybedeceği bir savaşa girme olasılığının yüksekliği. (Ukrayna)
    2. Bir sonraki durum, ülkenin rejim değiştirmesi olasılığının varlığı. (Suriye, Venezuella)
    3. Bir askeri darbe olasılığı.
    4. Ülkenin bir sonraki seçim döneminde bir hükümet çıkaramama olasılığı. (İtalya, Yunanistan)
    5. Ülkenin bir sonraki seçim döneminde bir koalisyon hükümeti çıkarması beklentisi. (Büyük çoğunluk)
    6. Bir sonraki seçim sonucunda bir hükümetin çıkacağı ancak hangi partinin lider olacağının bilinmemesi. (Başkanlık sistemi ile yönetilen herhangi bir ülke)
    7. Ülkeyi bir sonraki dönem hangi partinin yöneteceğinin büyük oranda belli olması. (Neredeyse tüm diktatörlükler, Rusya ve Türkiye gibi ender demokratik ülkeler)

    Güçlü hükümet böyle bir şey olsa gerek değil mi? Belki anlatmak istediğiniz "istikrar" değildi, ama eğer konu siyasi istikrarsa son 30 yılın en istikrarlı zamanını yaşıyoruz kesinlikle. Umudum bu istikrarın hükümet değişse bile (belki 3-5 seçim dönemi sonra) bozulmayacağı yönünde.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bence siyasal istikrarın tek bir ölçütü vardır: İktidarın muktedir olabilmesi. Yani iktidar olduğunda karar alıp uygulayabilecek güçte olması. Son on yıldır siyasal istikrar vardı. Ama son bir yıldır yok. Çünkü siyasal istikrarın en temel kaynağı sosyal istikrar. Bugün Türkiye'de sosyal istikrardan söz etmek mümkün değil. Bu durumda oy oranı hiç bir şeyi göstermez. Bir zamanların Demirel'in bir parti için kullandığı bir söz vardı: "İktidar olabilirsiniz ama muktedir olamazsınız." Bugün ne yazık ki bu durumdayız.

      Sil
  33. Sayın Hocam . Size çok teşekkür ediyorum . Yazılarınızı büyük bir ilgi ile takip ediyorum . Özellikle bir kaç gün sonra okumayı tercih ediyorum , çünkü yorumları okumakta bir o kadar keyif verici oluyor . İyiki varsınız ..

    YanıtlaSil
  34. ogreciyim ve yazilarinizi ilgiyle okuyorum, politik istikrarsizligin ekonomik buyume uzerindeki olumsuz etkilerini merak ediyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

Faizin Doğuşu ve Yasaklanışı