Ekonomi Evrensel Bir Bilim midir?
Ekonomi pozitif bir bilimdir ama dayanağı insan olan her
bilim gibi insanların davranışları, anlayışları ve yaklaşımlarından etkilenir.
İnsan davranışları, anlayışları ve yaklaşımları ise toplumun geleneklerine göre
biçimlenir. Her toplumun kendine göre farklı gelenekleri vardır. Ekonomi birçok
konuda evrensel olsa da yöresel uygulamada faklı etkilenmelere sahne olabilir
ve o nedenle de her yerde aynı sonuçları vermez. Fizik bilimlerde kanunlar,
teoriler her yerde aynı ölçülerde geçerli olabilir ama ekonomide böyle bir
kesinlik yoktur. Üstelik bu farklılıklar sadece toplumsal yapıya göre değil,
zamana göre de değişiklikler gösterir. Çünkü zaman değişir, koşullar değişir,
insan da değişir. İnsan değiştiğinde ekonomi de değişir. Düne kadar
hanehalklarının pek borçlanmadığı bir toplum olan Türk toplumu bugün borçlu bir
toplum konumuna geçmiştir.
Belirli bir dönemde geçerli olan ekonomi kanunları ya da
teorileri başka bir dönemde geçerliliğini kaybedebilir. Örneğin klasik ekonomi
teorisinin belkemiğini oluşturan kanunlardan birisi “her arz kendi talebini
yaratır” biçiminde özetlenebilecek olan Say kanunudur. Bu kanun ekonominin
henüz tam olarak parasallaşmadığı ve takas (trampa, barter) ekonomisinin büyük
ölçüde geçerli olduğu dönemlerdeki durumu son derecede güzel biçimde
özetliyordu. Çünkü pazara satmak için koyununu getiren kişi onu pazara satmak
için koltuk getirmiş kişiyle değiş tokuşa soktuğunda her arz gerçekten de kendi
talebini yaratmış oluyordu. Ama ekonomi parasallaşıp da takas olayının yerini
parayla satınalma alınca işler karıştı. O zaman arzın mı talep yarattığı,
talebin mi arz yarattığı yoksa ikisinin de birbirini etkileyen bir ortamın mı
oluştuğu konusu net biçimde belirlenememeye başladı. İşin içine para girmeden
önce arz, talebi yaratıyordu, işin içine aracı olarak para girince talep arzı
yaratmaya başladı. Buna karşılık günümüzde bazen reklamlar öylesine etkili
olabiliyor ki bazı konularda arzın talebi yarattığına da tanıklık
ediyoruz.
Zamana göre değişebilen ekonomik kanunlara bir başka örnek
de İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in (1533 – 1603) danışmanı Sir Thomas
Gresham’ın adını taşıyan Gresham Kanunu’dur. I. Elizabeth’in babası 8. Henry, o
zamanki İngiliz parası olan ve gümüşten kestirilerek yapılan Şilin’in
içeriğindeki gümüşü yüzde 40 oranında azaltarak yerine diğer metalleri
koydurtmuş, böylece vergileri arttırmadan para miktarını artırarak kamu
harcamalarını karşılamaya yönelmişti. Tamamı gümüş içeren Şilinlerle yüzde 40’ı
başka metaller içeren Şilinler piyasada birlikte işlem görmekteyken bir süre
sonra tamamı gümüş olan Şilinler piyasadan kaybolmaya başlamıştı. Gresham bu
konuyu I. Elizabeth’e sunduğu raporda dile getirmiş ve tamamı gümüş olan Şşilinlerin
eritilerek gümüş olarak satıldığını ve piyasada giderek yalnızca karışık
metalli şilinlerin kaldığını belirtmişti. Gresham bunu ‘kötü para, iyi parayı
piyasadan kovar’ biçiminde formüle etmişti. Bu kanun, madeni paranın egemen
olduğu dönemde geçerliydi. Günümüzde artık çok büyük ölçüde kağıt para geçerli.
Birçok ülkede yüksek enflasyonun varlığı yerel paraların değer kaybına ve
sermaye hareketlerinin serbestliği çerçevesinde özellikle birinci derecede
rezerv para olarak kabul edilen Dolar’ın yerel parayla birlikte kullanılmasına
yol açıyor. Bu olguya teknik ifadesiyle ‘para ikamesi’ ya da sokak diliyle ‘dolarizasyon’
adı veriliyor. Bu gibi durumlarda, Dolar giderek yerel paranın yerini alıyor,
sözleşmeler, fiyatlandırmalar, ölçümler yerel paradan çok Dolara göre yapılır
hale geliyor. Bunun bir örneğini 2000’ler öncesinde Türkiye’de de yaşadık.
Hatta halen kısmen yaşamaya devam ediyoruz. Hala bazı satış anlaşmaları veya
kira sözleşmeleri Dolar ya da Euro üzerinden yapılıyor. Dolar veya Euro’nun
değer kaybı yerel paraya göre çok daha az olduğu için bu paralar işlemlerde
tercih edilebiliyor. Sadece işlemlerde tercih edilmekle kalmıyor mevduat
hesapları da bu paralar üzerinden açılabiliyor. İşte bu durumda eğer para
ikamesi çok yüksek düzeye çıkmışsa, örneğin ülkedeki işlemlerin yarıdan fazlası
Dolar ya da Euro ile yapılır hale gelmişse o zaman ‘iyi para kötü parayı kovar’
yasası işlemeye başlıyor. Buna da Thier Kanunu adı veriliyor. Görüleceği üzere
zaman değişmiş madeni paradan kağıt paraya geçilince ‘kötü para iyi parayı
piyasadan kovar’ biçimindeki ekonomi kanunu, tam tersine dönerek ‘iyi para kötü
parayı piyasadan kovar’ biçimini almıştır.
Ekonomi kanunları zaman geçtikçe değişime uğramanın yanısıra
yere ve ekonomik örgütlenme biçimine göre de değişebiliyor. Bugün ABD, İngiltere
veya Almanya’da ekonomi farklı kanunlara göre işlerken Afrika veya
Avustralya’daki ormanlarda yaşayan izole kabileler arasında farklı bir yasaya
göre işliyor. ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya’da piyasa ekonomisi kuralları
ve gelişmiş bir parasal ekonomi geçerliyken aynı durum Avustralya veya Afrika’daki ormanlarda izole olarak yaşayan
kabileler arasında söz konusu değil. Bu kabileler arasında kabile şefinin
koyduğu kurallara göre biçimlenen bir ekonomik sistem ve takas ekonomisi egemenliğini
sürdürüyor. Bir Amerikalı cebinde Dolarlarıyla bu kabilelerin arasına girse ve
Dolarları karşılığında bir şeyler satınalmak istese muhtemelen hiçbir şey alamaz.
Oysa her ikisi de yani Amerikalı da söz konusu kabile üyeleri de aynı zaman
diliminde yaşıyorlar. Ne var ki yaşadıkları yerler, içinde bulundukları
ekonomik sistem farklı. Ve bu farklılık bir tarafta geçerli olan ekonomik
kanunların öteki tarafta geçerli olmasına engel oluyor.
Ekonomi biliminin kanunlarının, teorilerinin geçerliliği
zamana ve yere göre değiştiği için bu anlamda evrenselliği de tartışma
konusudur. Onun için her ülkenin, genel ekonomik referanslardan yararlanarak, kendi
koşullarına uygun ekonomi politikaları üretmesi gereklidir.
Bu durumu özetleyen hoş bir iktisatçı şakası var: “Ekonomi,
tümüyle karşıt düşünceleri savunan iki kişinin, Nobel ödülünü
birlikte aldıkları tek daldır.”
ekonomi non-deterministic bir bilim dalı, içinde duyguları olan insan faktörünün oluşu karmaşıklığını çok artırıyor bu yüzden sayısal yaklaşımlar elde patlıyor (şimdilik) belki ilerde quantum bilgisayarları felan keşfedilirse bu durum bir nebze düzelir ya da daha da karmaşıklık artar. bu yönü bir bakıma da güzel, herkes bol keseden yorum yapabiliyor işte. Benim diyen insan bile yanılabiliyor, yeni yetme bir acemi bile acayip yükselebiliyor. Nevi şahsına münhasır diye bir tabir var dı, o tabir ekonomiye uyuyor aslında.
YanıtlaSilBana sorarsanız işin güzel yanı da o. 100 yıldır değişmeden kalmış kanunlarla ve teorilerle devam etse sıkıcı olurdu.
Sil"kötü para iyi parayı piyasadan kovar" tezi günümüzde de geçerli hocam. "kötü para", mal veya hizmet alıcısının alışverişinde para alacaklısına vermek istediği para, "iyi para" ise para alacaklısının almayı istediği paradır. günümüzde herhangi bir mal-hizmet satışı karşılığında dolar veya euro istediğinizde yahut ileriki dönemlerde yapılacak ödemeleri döviz olarak talep ettiğinizde karşı tarafın (para borçlusunun) suratı büyük ihtimalle değişir. "TL olsa daha iyi olur, dövizin ne olacağı belli olmaz beni zor durumda bırakabilir" der. ki para borçlusunun belki bankada önemli miktarda döviz mevduatı vardır ancak döviz değil de TL olarak ödemeyi tercih etme ihtimali daha yüksektir. eğer para alacaklısı pazarlık marjı yüksek olmayan biriyse (mesela pazarda domates satıyorsa, o TL ile satmazsa TL ile satan başkasından alırsınız) "kötü parayı" kabullenmek zorunda kalır. ama para alacaklısının pazarlık marjı yüksekse (mesela İstiklal caddesinde çok iyi bir yerde olan bir dükkanın sahibiyse) bir şekilde para borçlusu "iyi parayı" bulur ve para alacaklısına öder.
YanıtlaSilbir örnek de ortaokul mezunu olan amcamla aramda geçen bir diyalogdan. bir gün amcama elindeki altınları neden bankaya yatırmadığını sormuştum. bankaya teslim ettiği altını bankanın bir başkasına borç verebileceğini, yatırdığı altını geri istediğinde sıkıntı çıkabileceğini söylemiştim. kendisine elindeki TL'leri neden bankaya yatırdığını sorduğumda, "kağıt para yeğen arkasında devlet garantisi var iyi kötü. bir de kağıt parayı matbaada basarsın altın öyle mi?" demişti. bu sözleri söyleyen amcam iktisatın "i"sini okumuş değil, tarımla geçinen bir ortaokul mezunu. yani "iyi para altın" finansal sisteme güven problemi nedeniyle pek girmezken "kötü para TL" finansal sistemin sürekli içerisinde.
Hoş bir örnek ama altın bugün bizim anladığımız anlamda para işlevi görmüyor.
Silbence yeni yazmaya başladığınız kitabınızda "Gresham kanunu artık geçerli değil" cümlesini kullanmamalısınız. gelişmekte olan ülkelerin tamamında yerli paranın dolaşım hızı, dövizin dolaşım hızından fazladır ve yerli para dövize kıyasla piyasada çok daha boldur. bankalar yerli para cinsi kredi verirken 2-3 şart öne sürerken, döviz kredisi verirken 5-6 şart öne sürerler (iyi parayı piyasaya sürmek yerine elde tutmayı tercih ederler) ama bazen yerli para öyle hızlı değer kaybeder ki hiç kimse yerli para karşılığı mal satmak istemez. böyle durumlarda esasen yerli para "para", yani değişim aracı olma işlevini kaybeder. aslında şöyle demeliyiz: "kötü paranın değişim aracı işlevi görmesi şartıyla; mal-hizmet alıcılarının pazarlık gücü satıcılardan fazlaysa kötü para iyi parayı kovar, mal-hizmet satıcılarının pazarlık gücü alıcılardan fazlaysa iyi para kötü parayı kovar" unutmayalım ki VIII.Henry zamanında da kaliteli kumaş almak istiyorsanız iyi parayı satıcıya vermek zorundaydınız veya daha fazla kötü para vermeniz gerekirdi.
Silekonominin birçok sektöründe alıcıların pazarlık gücü satıcılardan fazladır ve Grasham kanunu ekonominin büyük bölümünde geçerlidir. ama satıcının güçlü olduğu (örneğin lüks ürünler, iyi lokasyondaki kiralık gayrimenkuller, ithal hammadde gibi pazarlar) piyasalarda iyi para hakim olur.
altın konusunda Buffett'ın bir sözü var: "altın, JP Morgan'ın dediği gibi paradan başka bir şey değil ancak günümüzde sadece merkez bankacıları ve köylüler için para. her ikisi de sürekli altın istifliyor. merkez bankacılarla köylülerin tek ortak yanı belki de bu"
Keyifli bir yazıydı. İktisadın rakamlardan uzak ve sosyolojiye yakın bu sanatsal boyutunu seviyorum. Elinize sağlık hocam saygılarımla...
YanıtlaSilTeşekkürler. Biraz iktisat, biraz sosyoloji ve belki ağırlıklı olarak da felsefe var.
SilBiz genel ekonomik referansları elimizin tersiyle itip macera arıyoruz sanırım sayın hocam.
YanıtlaSilBu bizim bir nevi karakterimiz.
SilHep eskiye tabi olarak bilim mi olur ya da gelişme mi olur?
SilGenel ekonomik referansları da insanlar oluşturdu günün şartlarına göre sonuçta.
İktisat bir hayat biçimi aslında. Güne uyanırken ve gece yatağımıza girdiğimiz ana kadar, aslında bunu görebilmek mümkün. Ekonomiden bireyler olarak en üst düzeyde yararlanmalıyız. birey olarak, yatırımcı olarak, piyasa yapıcı olarak ekonomi her yerde. Bunu da sizin gibi değerli bir hocamdan yaşayarak, izleyerek, gözlemleyerek alabilmek çok güzel bir şey. Emeğinize sağlık hocam.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim.
SilEylül ayına çok güzel bir yazı ile başladınız hocam. Teşekkürler.
YanıtlaSilhocam döviz açığı ile tasarruf açığı aynı kavramlarmıdır?yoksa aralarında bir fark varmıdıır?
YanıtlaSilTasarruf açığı genellikle iç tasarrufların GSYH'ya oranı ile yatırımların GSYH'ya oranı arasında tasarruflar aleyhine oluşan fark için kullanılıyor. Döviz açığı ise döviz cinsinden varlıklar ile döviz cinsinden borçlar arasındaki borçlar aleyhine oluşan farkı anlatıyor. İkisi aynı şey değil.
SilHocam müthiş bir yazıydi,elinize sağlık bana doktrin hocami hatırlattıniz.Faiz ve enflasyon çıkmazından sonra bu yazı iyi geldi..
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilBen de size birkaç gündün bu soruyu daha doğrusu "Evrensel olmayan bilim olur mu diye soracaktım" ama hangi konunun altında yazacağımı düşünürken siz bu yazıyı yazdınız. Enteresan değil mi? Beni bu soruyu düşünmeye sizi de bu yazıyı yazmaya sebep olan etkenler aynı mıdır acaba? Dünya üzerinde birileri insanları topluca düşünce yönlendirmeleri mi yapıyor acaba?
YanıtlaSilBenim fikrim evrensel olmayan bilim de değildir.
Temel bilimler dışındakiler bilim değildir kanımca.
İyi günler.
Bu konu benim üzerinde öteden beri yazdığım çizdiğim bir konu. Son dönemde yeniden düşünmemin nedeni dünyanın çeşitli yerlerinde farklı uygulamalar yaparak daha iyi sonuçlar alabilen ekonomilerin bulunması. Aynı şeyi Türkiye'nin de yapabileceğini düşünüyorum. O nedenle bu konuyu bir kez daha gündeme getirmek istedim.
SilAslına bakarsanız fizik de değişiyor. 400 yıl önce dünyanın evrenin merkezi olduğu teorisi kabul ediliyordu. Bugün farklı bir yerdeyiz. Yarın daha da farklı bir yerde olmayacağımızı bilmiyoruz. Yeni fizik bilimler belki yere göre değişmiyor ama zamana göre onlar da değişiyor.
Hocam bahar döneminde tanıdım sizi güz döneminde kaldığım/bıraktığım dersleri geçmem için ilham kaynağı oldunuz, iktisatın güzel yanını gösterdiniz. Teşekkür ediyorum Saygılar.
YanıtlaSilTeşekkür ederim, sizlere bir yararım oluyorsa ne mutlu bana.
SilHocam çok güzel bir yazı ellerinize sağlık.Yayınladığınız yazıları da ilgiyle takip ediyorum.Bir işletme mezunu olarak iktisata olan merakımı arttırdınız.Aslında belki yeri burası değil ama sizin tecrübelerinize dayanarak bir sorum olacaktı.Hocam ben işletme bitirdim ve iktisat üzerine tezli yüksek lisans yapma hakkı kazandım.Aynı anda işletme içinde tezli yüksek lisans kazandım.Ben daha çok ilgimi çeken iktisatı düşünüyorum ancak biraz kararsızım çünkü zorlanacağımı ve alan dışı olduğum için akademik olarak devam etmekte zorluk çekeceğimi düşünüyorum.Şayet devam edersem de iktisat tarihi alanını düşünüyorum.Siz bu konu hakkında ne düşünürsünüz?Sizce zorlanır mıyım ve gelecekte akademik olarak yükselmekte zorluk çeker miyim?
YanıtlaSilİktisata merakınız ve ilginiz varsa bence o alana girin. İktisat Tarihi ayrıca çok zorlanacağınız bir alan değil. Buna karşılık çok çalışılması gereken bir alan. Özellikle bu toprakların iktisat tarihi ne kadar araştırılsa yeni şeyler çıkıyor.
SilHocam yani tasarruf açığına cari açık döviz açığına ise net yatırım pozisyonu diyebilirmiyiz?
YanıtlaSil2)hocam kitapta sanki ikisi aynı şeymiş gibi kullanılıyor kafam karıştı.güngör uras hocada döviz açığını cari açık olarak adlandırıyor?
(1) Bir anlamda diyebiliriz. Belki uluslararası net yatırım pozisyonuna doğrudan yatırımları çıkararak bakarsak bunu daha rahat diyebiliriz.
Sil(2) İç tasarruf açığı cari açığa eşittir. Kitapta doğru kullanılmış.
hocam merhabalar türkiyede enflasyonun önlenmesi için temel para politikaı aracı olarak faizi kullanırsak talep enflasyonu mu yoka maliyet enflasyonu mu önce sorunun teşhis edilip sonra faiz aracını buna göre kullanmak gerekir değil mi hocam. talep enflasyonu varsa faizi artırmak gerekir maliyet enflasyonu varsa faizi azaltmak gerekir dersek doğru olur mu. bugunku sartlard maliyet enflasyonunda çok talep enflasyonu vardır turkıyede dıyebılırmıyız hocam.saygılar
YanıtlaSilTam doğru olmaz. Çünkü faiz maliyet enflasyonunun nedenlerinden birisidir. Örneğin Türkiye'de kur artışı maliyet enflasyonunu faizden çok daha fazla etkilemektedir.
SilBu sabah bir haber.
YanıtlaSilBankalar 6 ay ve daha uzun süreli vadeli mevduat kabul etmiyor.
Diğer yandan ne diyoruz ? "Türkiye'de tasarruf oranı çok düşük"
Tiyatroya devam..........
Çok güzel ve ekonomi biliminin pozitif bilimlerden farkını çok net vurgulayan, çağdan çağa, toplumdan topluma değişebilirliğini ön plana çıkaran ve temel iktisadi sorunların neden sürekli değişik teorilerle açıklanmaya ( Bütün İktisada Giriş kitaplarının girişinde bahsedilen ve en temel sorun olan Ne, kimin için, ne kadar üretilecek vb gibi ) ve çözülmeye çalışıldığının sebeplerini izah eden bir makale olmuş teşekkür ederiz Sayın Hocam.
YanıtlaSilBu konuyu açmanız bir işletme öğrencisi olarak fakültede iken Hukuka Giriş hocamızın arada belirttiği "Hukukta iki kere iki nadiren dört eder." sözünü hatırlattı. Hukukta aynı olayda birbirine zıt iki görüş hukuken muteber gerekçelere sahip ise doğru kabul edilebilmektedir doktrinde. Bazı Hukuk Felsefecilerine göre Ahlak ve Hukuk gibi normatif disiplinlerin bilim olup olmadığı doktrinde tartışmalı olarak değerlendirilmiş. Ben de ekonomi gibi sosyal bir bilim dalında iki kere iki genellikle dört eder diye ddüşünmüşümdür hep. Sizin tarihten ve zamanımızdan sunduğunuz örnekler bunu doğrulamakta diye düşünüyorum. İktisadın Felsefesi, insan davranışlarının ekonomik olayları etkileyen psikolojik ve sosyal psikolojik tesirleri bence son derece önemli ve bazen mantıksız gözüken tercihleri açıklayabilmekte. Yani özellikle iktisad biliminde model olarak sunulan tam rekabet piyasası gibi belirli varsayımlar altında insanların her zaman bilinçli, rasyonel davranıp tercihlerde bulunabileceklerini varsaymak ve veri olarak doğrudur diye kabul etmek iktisat bilimi için her zaman geçerli olmayabiliyor diye düşünüyorum. Bence bu bilinmezlik ve zaman zaman öngörülmezlik bizler gibi sosyal bilimciler için zannediyorum iktisat bilimini zevkli ve araştırmaya yönelik kılıyor. Saygılarımı sunarım.
Teşekkür ederim. Çok doğru. İşin bu tartışmalı yanı bu bilimleri zevkli ve dinamik kılıyor.
SilHocam tufeye talep enflasyonu ufeye maliyet enflasyonu dersek son yillarda maliyet enflasyonu artmis durumda bunun nedeni faizin yuksek olmasi mi yoksa faiz dusuk oldugu icin artan kur mu.bu ayristirmayi nasil yapicaz hocam.saygilar
YanıtlaSilBu bazen gecikmiş bazı artışların sonradan yansıması şeklinde de oluyor. Yani talep yeterli olmadığı için maliyete gelen artışları fiyata yansıtamayan üretici talep artınca bunları yansıtıp satış fiyatını artırıyor.
SilBu ayrıştırmayı yapmak biraz zor ve zahmetli. Buna karşılık kurun etkisinin faizden yüksek olduğunu söylemek mümkün.
Bence ekonomi evrensel bir bilim olamaz. Dünya'da hükümetlerce yerleştirilmiş sistem çoğunlukla kapitalist serbest piyasa ekonomisi olduğu için öyle algılanmış olabilir. Globalleşen ekonomilerde dengeleri serbest bıraktığınızda fiziğin termodinamik ve istatistik yasalarına uyacağı için ekonomi evrensel midir yanılgısı oluşur. Oysa evrensel olan fizik yasalarıdır. Serbest piyasa ekonomisi de bu yasalara tam olarak uygun davranır. Örneğin ekonomilerde de tıpkı fiziksel sistemlerde olduğu gibi entropi, olasılık yoğunluğu, istatistik dağılımlar üzerinden analizler yapmak mümkündür. Ekonominin evrensel olmaması bir dezavanataj değil aslında avantajdır. Ülkeler istedikleri parasal sistemi oluşturarak kullanabilirler. Örneğin bugün kendi parasal sistemimizi oluşturup ülke çapında kullanabilseydik, jeopolitik önemimizi ve ülke kaynaklarını çok daha yüksek verimle kullanacağımız için dünyanın gelişmiş ekonomileri tarafından büyük bir tehdit olarak algılanırdık. Dolayısıyla büyük devletlerin isteği kendi kuralları ile oluşturdukları ve 'sözde' evrensel olduğunu düşündürdükleri -yazınızda bahsettiğiniz- kanunlarla globalleşmenin istisnasız yayılması ve tüm dünyanın mümkünse pazar olarak kendilerine tabi olmasıdır diye düşünüyorum.
YanıtlaSilHocam merhaba,
YanıtlaSilBankacılıkta kaldıraç oranı ve sermaye yeterlilik rasyosu arasındaki farkı anlatabilir misiniz acaba. Teşekkür ederim.
.d
Silgüzel bir sosyonomi yazısı olmuş hocam elinize sağlık
YanıtlaSil