Türkiye Ekonomisinin Bugünkü Sorunları

I. İki farklı dönem
Türkiye ekonomisi 2003 ile 2014 arasında AKP tarafından yönetildi ve yönetilmeye devam ediyor. Türkiye ekonomisinin bugünkü sorunlarını teşhis edebilmek için bu 13 yıllık dönemi ikiye ayırarak incelemek doğru olacak: 2003 ile 2012 yılları arasındaki 10 yıllık birinci dönem ve 2013 sonrasında şimdilik 2 yılı geride kalan ikinci dönem. Bu ikinci dönemin ilkinden ciddi farklılıkları var ve bu farklar Türkiye ekonomisinin bugünkü sorunlarını oluşturuyor.

Bugünün temel ekonomik sorunları
1. Büyüme düşüyor
Türkiye ekonomisi, 2003 ile 2012 yılları arasındaki on yıllık sürede yüzde 5,1 büyüdüğü halde 2013 – 2014 (ilk yarı) yıllarında yüzde 3,7 oranında büyümüş bulunuyor. 2014 yılının tamamında ilk yarıdaki yüzde 3,3’lük büyümenin daha da düşeceğini tahmin ediyoruz. Bu durumda bu son iki yıldaki büyüme ortalaması yüzde 3,4 dolayına gerileyebilir. Buna göre büyüme ilk döneme göre ikinci dönemde 1,7 puan gerileme sergileyecek demektir. İktidarın ilk on yılında yüzde 5’lik büyüme potansiyelini yakalamış olan Türkiye son iki yılda potansiyelinin ciddi biçimde gerisine düşmüş görünüyor. Büyümedeki düşüşün olumsuz bir etkisi de vergi gelirlerinde ortaya çıkıyor. Dolaylı vergilerin ciddi ağırlık taşıdığı sistemde vergi gelirlerinde artış enflasyonun altında kalıyor.

2. Cari açık başka sorunlar yaratarak düşüyor
Büyümedeki düşüşün doğal sonucu cari açığın da gerilemesi olarak karşımıza çıkıyor. Son iki yılda cari açık önce yüzde 9,9’dan 7,4’e oradan da yüzde 6’nın altına gerilemiş bulunuyor. Cari açıktaki gerileme iyi haber gibi görünse de iki sıkıntılı gelişme söz konusu: (1) İlk on yılda yüzde 5,1 oranındaki ortalama büyümeye yüzde 5,2 oranındaki cari açık eşlik ederken son iki yıldaki yüzde 3,4’lük ortalama büyümeye yüzde 6,7 oranındaki cari açık eşlik ediyor. Bir başka deyişle Türkiye büyümesini düşürse bile cari açığını aynı oranda düşüremiyor. (2) Cari açıktaki düşüş, ithalat ve dolayısıyla ithalde alınan KDV’yi de düşürdüğü için vergi gelirlerinde enflasyon veya kur artışıyla paralel bir artış ortaya çıkamıyor.  

3. Bütçe açığı şimdilik iyi görünüyor ama sorunlar var
Bütçe açığı ilk 8 ayda denetim altında görünüyor. Açık 2,7 milyar TL, buna karşılık yaklaşık 31 milyar TL faiz dışı fazla söz konusu. Bu görünüm ilk bakışta olumlu bir hava veriyor. Buna karşılık ilk 8 ayda bütçenin faiz dışı harcamaları yüzde 13,5 artarken bütçenin vergi gelirleri yüzde 7 artmış bulunuyor. Yani harcamalar enflasyonun yaklaşık 4 puan üzerinde artarken, vergi gelirleri enflasyonun 2,5 puan altında artıyor. Vergi gelirlerindeki bu düşük artışın temel nedeni Türk vergi sisteminin dolaylı vergilere olan bağımlılığına dayanıyor. Tüketim harcamaları düşünce KDV ve ÖTV gibi harcamalardan alınan vergilerin, cari açık ve dolayısıyla ithalat düşünce ithalde alınan KDV miktarı yeterince artamıyor. Sonuçta vergi tahsilatındaki artış enflasyonun gerisine düşüyor. Harcamaları bu şekilde ayarlamak mümkün olamadığı için Türkiye bir seferlik gelirlere dayalı bütçe yapısıyla idare etmeye devam ediyor.

4. Enflasyon düşürülemiyor
Ağustos ayı itibariyle 12 aylık TÜFE enflasyonu yüzde 9,5. Bu oran dünyanın en yüksek enflasyon oranlarından birisine işaret ediyor. Büyümenin hızla düştüğü bir ortamda enflasyonun böyle yüksek bir düzeyde seyretmesi son derecede sıkıntılı bir görünümü ortaya çıkarıyor. Büyüme, potansiyelin altına düşmüşken böyle yüksek bir enflasyonun varlığı sıkıntıyı giderek büyütüyor.

5. Siyasal istikrarsızlık artıyor
Birçok konuyu olduğu gibi siyasal istikrar meselesini de yanlış anlıyoruz ve seçimlerin tamamlanmış olmasını, tek başına iktidar olunmasını, siyasal istikrar için yeterli sanıyoruz. Oysa Türkiye’ye yatırım yapan yabancılar siyasal iktidarın kurumlarla (Merkez Bankası, yargı, sivil toplum örgütleri gibi) kavgalı olmasını ciddi bir siyasal istikrarsızlık olarak kabul ediyor. Bir başka konu Türkiye’yi batıdan giderek uzaklaştıran dış politika alanında ortaya çıkıyor. Türkiye, özellikle IŞİD ile ilişkilerinde samimiyetsiz bir ülke olarak algılanıyor. Bu algılama doğru olmayabilir ama algı böyle.

Ekonomik istikrarın temel taşlarından birisinin siyasal istikrar olduğu konusunda kuşku yok. Ne var ki siyasal istikrar seçimi kazanıp tek başına iktidar olmaktan çok daha başka bir şey. Hatta bazen tek başına iktidar olmak, eğer bu güç kurumlarla kavga etmek, onların bağımsızlığını tehdit etmek aşamasına geliyorsa. siyasal istikrarsızlığın nedenleri arasında bile kabul edilebiliyor.

6. Dış finansman işin anahtarı
Önümüzdeki bir yıl içinde Türkiye’nin dış finansman ihtiyacı kabaca 210 milyar dolar (170 milyarı bir yıl içinde vadesi geleceği için ödenmesi gereken dış borçlar, kalanı ise cari açık.) İç tasarrufun yetersiz kaldığı bir ortamda dış finansman ihtiyacının bu kadar yükselmiş olması Türkiye’nin kırılgan ekonomilerin başında yer almasına yol açıyor. Bu dış finansman baskısı faiz – kur kısır döngüsünün de temelini oluşturuyor.

Fed’in bizi olumsuz etkileyebilecek kararları, jeopolitik risklerdeki artış gibi bizim elimizde olmayan nedenlerle dış finansmana erişim sıkıntısıyla karşılaşmamız halinde faiz – kur kısır döngüsü bizi daha ağır biçimde etkileyecek gibi görünüyor.

II. Temel ekonomik sorunların yarattığı ortam
1. Faiz – kur kısır döngüsü
Türk vatandaşı bugün tasarrufuna karşılık negatif faiz alıyor. Bankaların mevduat faizi kabaca yüzde 9’lar düzeyinde. Buradan yüzde 15 stopajı düştüğümüzde net faiz yüzde 7,7’ye geriliyor. Bugünden bir yıl sonrasına bakıldığında enflasyonun yüzde 8’in altında olacağını söylemek kolay değil. Bu durumda reel faiz negatif demektir. Yani parasını bankaya ya da tahvile yatıran Türk vatandaşı negatif faiz alıyor. O nedenle de tasarrufunu artırmıyor. Buna karşılık yabancı yatırımcılar paralarını Türkiye’ye yatırdığında yüzde 6’ya yakın reel faiz elde ediyorlar. Çünkü onların ülkesinde enflasyon yüzde 2 dolayında bulunuyor. Bizim sistemimiz Türk tasarrufçunun birikimini yabancı tasarrufçuya aktarmaya yarıyor.

Bu aşamada faizi düşürdüğümüzde Türk tasarruf sahibi daha da kaybediyor ancak yabancı yatırımcı da getirisi düştüğü için parasını alıp gidiyor. Onlar gidince kur yükseliyor. Bu kez Türk tasarruf sahipleri faiz kazanamadığı TL’den çıkıp anaparayı korumak için dövize dönüyor. Bu aşamada telaş başlıyor ve faizi yükseltiyoruz. Böylece faiz – kr kısır döngüsünde bocalayıp duruyoruz.

2. Kısa vadecilik
Türkiye’de siyasal iktidarlar çözümleri hep kendi siyasal ömürlerine göre ayarlamaya çalışıyorlar. Bu ömür de çok uzun bir ortalamaya sahip olmadığı için uzun vadeli çözümlere hiç girişilemiyor ve kısa vadeli, daha çok günü kurtarmaya yönelik, geçici çözümler geliştiriliyor. Oysa kısa vadeler birbirinin üzerine eklenince uzun vade oluyor. Dolayısıyla kısa vadede geçici olarak çözdüğümüz sorunlar orta – uzun vadede karşımıza daha büyük sorunlar olarak çıkıyor.

Tarihinin hiçbir aşamasında yapısal reformları kendi kararı ve isteğiyle gerçekleştirememiş bir ülke Türkiye. Bu reformları ya yabancılar söylediği için ya da krize girdiği için zorunlu olarak yapmış. Onun için uzun vadeli çözümleri hep elinin tersiyle itmiş ve kısa vadeli çözümlerle zaman kazanmaya çalışmış.

AKP iktidarı, Türkiye’de çok partili demokratik yaşama geçildikten sonra en uzun süre iktidarda kalmayı başarmış bir iktidar. Eğer ilk on yıl içinde bu sözünü ettiğimiz yapısal reformlara girişmiş olsaydı halen devam etmekte olan bu ikinci döneminde bu sorunların pek çoğunu aşmış olacaktık. Tabii bunları yapsaydı o dönemde oy kaybı ne kadar olurdu ya da iktidarda kalmayı sürdürebilir miydi bunu bilemeyiz. Çünkü bu yapısal reformların bir bölümü oy kaybettirici adımlar.

III. Kritik soru
Bugün geldiğimiz aşama artık kısa vadeli çözümlerin yetmeyeceği bir aşama. Yani kendi isteğimizle yapmadığımız yapısal reformları zorunlu olarak yapmamız gereken aşamadayız. Bu noktada karşımızdaki iki alternatiften birisini seçmek durumundayız: (1) Orta -  uzun dönemde rahata kavuşmak için kısa dönemde sıkıntı çekmeyi göze alacağız ve yapısal reformları kriz çıkmadan yapacağız. (2) Orta – uzun dönemi kadere bırakıp günü kurtaracak çözümlerle bu sıkıntıları erteleyebildiğimiz kadar erteleyip kısa vadede sıkıntıya girmeyeceğiz. 

Sizce hangisini yapacağız? Yapısal reformlara girişip geleceği mi kurtaracağız yoksa geçici çözümlerle günü kurtarmaya devam mı edeceğiz?   

Yorumlar

  1. kıymetli hocam önümüzdeki süreçte enflasyon giderek artacak gibi görünüyor katılıyor musunuz?Ve artık satacak bir şey kalmadığından borçlar artacak mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer yapısal reformlara hemen girişmezsek sıkıntı artacak. Sadece borç alanında değil.

      Sil
  2. bence bir doğum sancısı yaşıyoruz yeni bir ekonomik yapıya geçişte yaşanan sıkıntıları aslında yaşıyoruz. beyanlardan da anlaşıldığı gibi artık tüketen toplum yapısından artık üreten toplum yapısına geçmeye çalışmamızın sancılarını çekiyoruz sadece zamana ihtiyacımız var galiba.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke dediğiniz gibi doğrum sancısı olsa bunlar.

      Sil
    2. Yandaş medyadan dinlediğiniz masallarla değişim sancıları sandığınız o sancılar, kanserli ekonominin kanser ağrıları.
      Doğa ahmaklığı bağışlamaz. Daha çok sancı görecek sevgili halkımız.

      Sil
    3. Ne yazık ki kendini halkın üstünde göklerde gören bir avuç ahmağa ise doğa çok bonkör davranıyor...

      Sil
  3. Hocam sizinki de soru mu, tabi ki geçici çözümlerle devam edeceğiz. 2015 de genel seçimler var, anayasayı değiştirecek bir çoğunluk peşindeyiz. FED in faiz artırımı ile pahalanacak dış kredi sorunu kaçacak sıcak para , çözüm süreci , işid belası olacakları düşünmek bile istemiyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ak partili olduğunuz suçluluk psikolojisinden belli sataşacak yer arıyorsunuz.

      Sil
    2. Sayın Eğilmez,dış ticaret haddinin düşük olması ve ihracat rakamlarının arttığı dense bile ithalata oranla büyük farklar taşıdığı ayrıca üretmeden tüketen bir toplum olduğumuzdan dolayı cari açığı kapatmak mümkün gözüküyor mu?

      Sil
    3. Evet doğru diyorsunuz farkın kapanması zor.

      Sil
  4. Hocam, bütün bu dedikleriniz doğru. Günü kurtaracak politikalar üretip sistemik sorunları olduğu gibi bırakıyoruz.

    Fakat Avrupa da, hatta Japonya, Çin ve hatta ABD de, yani bütün dünya da aynı durumda diyemez miyiz? 2008 krizindeki yapısal sorunların hangisi çözüldü? Hep para politikası olsun, mali politikalar olsun ileri atılmaya çalışılmadı mı?

    Bugün Türkiye, İspanya'dan veya İtalya'dan daha kötü durumda mı yani?

    Üstelik şu anda dünyada öyle bir hava var ki, riskler kimsenin umrunda değil. İspanya'ya %2 faizle para sokan yatırımcılar "aa ama Türkiye'nin böyle yapısal sorunları varmış, oraya para sokmayalım " demiyor ki. Risk iştahının bu kadar bol olduğu bir ortamda cari açık hiç bir şey ifade etmiyor, keyifler yerinde. Direkt yatırım ile değil de sıcak para ile fonluyormuşuz, ee ne olacak? Zaten parayı koyacak yer arıyor yatırımcı... Yarın bir gün bu hava değişir, sermaye akışı terse döner, o zaman olmayan döviz rezervlerimiz ve dev finansman açığımız ile doları 3TL'de görürüz belki ama o gün gelmediği sürece sorun yok.

    Konjonktür değişene kadar yapısal sorunların semptomlarını hissetmeyeceğiz. Her şey yolunda gibi hissedeceğiz o güne kadar. Politik irade de bu durumdan gayet memnun, her gün "Herşey yolunda!" diye tekrarlıyorlar ve başka bir cümle duymak istemiyorlar.

    Konjonktür değişince de yapısal reform vs kimsenin düşünecek hali kalmayacak zaten. Kaldı ki konu Türkiye ile alakalı değil, tüm dünya aynı durumda olacak... Hatta belki daha kötü durumda olacak onlar, ama sonuçta bizim ülkede ne olacağı belli, TL devalüe olunca batanlar batacak, hayat devam edecek.

    Yani kafamızı takacağımız bir şey yok herşey fıstık gibi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Biz bildiklerimizi, gördüğümüz eksiklikleri ve bilebildiğimiz kadarıyla çözümleri söyleyelim de sonra biliyordun da niçin söylemedin denmesini.

      Sil
    2. Bildiklerimizi, gördüğümüz eksiklikleri ve bilebildiğimiz kadarıyla çözümleri, yalnızca cok sınırlı izleyicisi olan kişisel blog sayfalarında değil, çok sayıda izleyicisi olan TV programlarında da söylemeliyiz. Yoksa bu söylenenler, niye bunları zamanında anlatmadınız diye sorulduğunda,"aslında ben söylemiştim" diyebilmekten öte önemli bir yarar sağlamaz.
      Saygılarımla

      Sil
    3. Sayın Ersoy sonuna kadar haklısınız!

      En azından işaret fişeğini yakmak için:

      (Not: 1974’ün o meşhur işareti olan “Ayşe tatile çıksın.” cümlesine benzer bir işareti evire-çevire “DARBE” ye getirip; “işte gördünüz; birilerini darbeye kışkırtmak için bu kez Mahfi Bey’in beynine sızmaya çalışıyorlar.” komplosunu kuran ve kuracak olan kesimleri konu dışında tutarak belirtiyorum!)

      Mahfi Bey’in Mısır seyahati sırasında, piramitler önünde çekilmiş bir fotoğrafı var.

      Oradaki hasır şapkayı da giyerek, bir megafonla, Taksim’in ortasındaki Cumhuriyet Anıtı önünde şahsi sivil itaatsizlik eylemini bir kez gerçekleştirse; emin olalım bu ülkedeki “akademi!” de; kıpırdanma, 34 yılı aşkın süren ölü toprağını üzerinden silkme emarelerini belki gösterir!

      Mahfi Bey’den sadece bu blog sitesinde yazdığı yazıların paragraflarından seçe seçe bir adet A4 kağıda aktardığı metni o anıtın önünde okumasını ve bu eylemin videosunun yayılmasını “başlangıca vesile olması için!” can-ı gönülden temenni ederiz!

      Gaza gelmek başka; “bilim!” in ışığında sivil itaatsizlik eylemleri gerçekleştirmek başka!

      Sil
    4. dolar 3ü görürse demişsin dolar 4ü gördü.

      Sil
  5. Hocam cevabı belli çok kolay bir soru sordunuz..soru basit ama son derece önemli tabii...yazıdan çıkardığım sonuç: siyaset bilminin kurallarıyla / yasalarıyla iktisatın yasaları çelişiyor..genellikle siyaseten doğru olan iktisaden yanlış olur bizde..eğer siyasette ahlak faktörü öne çıksaydı iktisat siyaset ilişkisi rasyonel olurdu..buradan hareketle insan kalitemizin yetersiz olduğu sonucu çıkıyor ortaya...son 12 yıllık ak dönemde ahlak ve demokrasi çok zaafa uğradı..siyasette başarı ölçüsü kısa vadede maksimum çıkar sağlamadır...bir de, din tüccarlarının sömürüsüyle afyonlanan kitleler hep sağ iktidarları getirdi..geleceğe umutla bakabilmek için aşırı iyimser olmak gerekiyor..1 yıl içinde 170 milyar doları bulabilmek ne demek? Türkiye'nin eti ne budu ne?.bunun anlamı geleceğimizi küresel güçlerin irade ve yönetimine terk etmektir.. yani sağcı iktidarların hep yaptığı şey.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslına bakarsanız Türkiye üzerine düşenleri yapsa 170 değil 250 milyar doları da bulur. Ama üzerine düşenleri yapmak kaydıyla.

      Sil
    2. Aslına bakarsanız Türkiye, dışardan gelecek paralarla günü kurtarma hesapları yapmamak için ne gerekiyorsa onu yapmalı.

      Sil
  6. Hocam bütün bu sorunları topladığımızda Türkiye'de ekonomik kriz ihtimalini yüzde kaç olarak görüyorsunuz?

    YanıtlaSil
  7. hocam bize öğretilen tasarruf yaparsak büyüyebileceğimiz ama tasarruf yapmamız için üretim olması lazım devletin daha iyi istihdam olanaklarına sahip olması ve insanların iş bulması lazım bunları başarmadan nasıl tasarruf yapacağızda üreteceğizde cari açık kapanacakta büyüme artacak??bu ülkede her şey tersten işliyor hocam.faiz artınca enflasyon azalır ama bızde faız azalınca enflasyon azalıyor anlamış degılım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. geçmiş dönemlerde tasarruflarını artıran gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelere baktığımızda, halkın daha az tüketmesi ve daha çok tasarruf etmesi dolayısıyla iç piyasadaki olumsuzluğu (iç piyasada satılamayan mal fazlası da diyebiliriz) ihracatla aştıklarını görüyoruz. ihracat için daha rekabetçi fiyatlar ve verimlilik artışını hızlandıran endüstrilerin oluşması gerekiyor. bu sayede hem tasarruflar artıyor, hem ihracat arttığı için cari açık azalıyor ve dış pazarlardaki sürekli ve dinamik rekabet ortamı sayesinde verimlilik artıyor. bu da büyümeye yansıyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu kısır döngüyü aşması benzer yollardan geçmesini gerektiriyor. ancak Türkiye gibi hizmet sektörlerinin ağır bastığı ve çeşitli olduğu bir ülkede iç tasarrufların artması sonucu atıl kalacak hizmet sektörü kaynaklarının da ihracatçı endüstrilere yönlendirilmesi gereği önemli bir sorun. uzakdoğu ülkeleri bu sorunu pek zorlanmadan aştılar. ancak Brezilya, Türkiye gibi ülkelerin aşması kolay değil. iç tüketim ve kaynak dağılım kalıplarını bozmadan tasarrufları artırıp cari açığı azaltmanın tek yolu ise Rusya gibi doğal kaynakları mümkün olduğunca sömürmek.

      Sil
  8. ekonomik problemlere borçluluğu da eklemek lazım diye düşünüyorum. banka dışı özel kesim borcunun GSYH'ye oranı 2003'te %23'tü. 2013 sonunda %82 oldu. %15-25 arası kredi büyüme oranlarıyla ileriki yıllarda daha da artacak. bazıları "efenim borçlulukta birçok ülkeye göre daha iyi durumdayız" diyebilir ancak o "birçok ülke"de faizler bize kıyasla çok daha düşük ve vadeler çok daha uzun. yapısal reformlarla faizler düşebilir ve vadeler uzayabilir ama şu yapısal reform meselesinin artık bir hayal olduğu çok net belli. dolayısıyla "kritik soru"nun cevabı da. bırakın yapısal reformları 2015 seçimlerinden sonra eğer IŞİD'le savaşa girmez ve merkez bankasının bağımsızlığını koruyabilirsek göbek atmak lazım. bir de Fed'in 2017'de parasal sıkılaştırmaya başlaması durumu var.

    YanıtlaSil
  9. Sayın Hocam,

    Geçen ay memlekette bir müteahhit ile konuşmamda 5 aya kadar kriz bekliyoruz onun için yeni binaya hiç başlamayı düşünmüyoruz,elimizdekini satsak yeter demişti. Bu tesbitin doğruluğu yanlışlığı bir yana olası ekonomik sıkıntının sonuçlarını en çok çekecek olan sokaktaki vatandaşa nasıl bir yol haritası önerirsiniz. Tasarrufu olan vatandaş ne yapmalı. Yumurtaları sepete nasıl dağıtmalı ? Çok teşekkürler

    YanıtlaSil
  10. acemi iktisatçı19 Eylül 2014 14:24

    mahfi bey faiz oranlarının düşmesi doları nasıl etkiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. faiz oranlarının düşmesi yabancı yatırımcıyı kaçırır, bu da piyasada doların azalmasına sebep olur. Piyasada azalan dolar ile birlikte USD/TL paritesi artmaya başlar.

      Sil
  11. Hocam yazdığınız makale ve yaptığınız analiz ile yine çok iyi zamanlama yakalamışsınız teşekkür ederiz. Ben de sabahtan düşünüyordum FED'in dünkü kararı ile faiz arttırımına gitme ihtimalinin dahi piyasalarımızda sebep olduğu sıkıntı ve dolardaki ani yükselme eğiliminin kısa-orta ve uzun vadeli ekonomimize muhtemel etkilerini. Hocam şahsi beklentim -siz şüphesiz daha iyi bilirsiniz ve değerlendirirsiniz- FED'in faiz arttırımına gitme ihtimali, kimi uzmanlar tarafından ülkemizde tahvil faizi oranlarının %13-14'lere ulaşabileceğinin tahmin edilmesi, Avrupa Merkez Bankası'nın faiz indirimine gitmesi ve Euro Bölgesi'ndeki deflasyon, kriz, birliğin zayıf halkası ülkelerin durumu, birliğin geleceği, dolarda beklenen kuvvetli artış ihtimali (ki bu noktada bence MB döviz rezervleri ve diğer para-maliye -reeskont,munzam karşılık vb politikası- tedbirleri önem kazanıyor), aynı şekilde bölgemizdeki siyasal olaylar, sıkıntılar, enerji savaşları, hükümetin politikaları, genel seçimin yaklaşması gibi husus ve olayların beraberce değerlendirilmesi muhtemel risklerin ve alternatif maliyetlerinin hesaplanması fevkalade önemli diye düşünüyorum.

    Bu şartlarda genel seçime gittiğimiz günlerde hükümetten çok cesur kararlar beklemek zor gibi geliyor bana. Yani kısa vadeli tedbirler ile durumu idare etme yolu tercih edilecektir kuvvetle muhtemel ekonomik hususlarda. Faiz oranlarında çok büyük indirimler veya düşüş yolunu tercih edeceği kanaatinde değilim MB'nın. Faiz dışındaki maliye ve para politikalarına daha fazla ağırlık verebilir sanıyorum MB. Genel seçimlere kadar maliyetlerde oluşacak muhtemel artışların mal ve hizmet bedellerine yansıtılmayacağını, sabit gelirlilere de bu politika doğrultusunda mümkün mertebe düşük oranlarda zamlar yapılabileceği kanaatindeyim. Saygılarımı sunarım hocam.

    YanıtlaSil
  12. Hocam bu yapısal reformların neler olduğuna dair bir yazı bekliyoruz artık sizden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle bir yazım var zaten: http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html

      Sil
  13. "Asla uzun vadeli düşünme..." anlayışını halkların beynine zerk etmeye devam ettikçe sadece Türkiye'nin değil; dünyanın ilerlemesi mümkün değil!

    "An" ı yaşa...

    "Geleceği düşünme..."

    "Geçmişe saplanıp kalma..."

    "Sadece yaşadığın şu saniyenin kıymetini bil..."

    UYARI:

    Bencillik Devri ~ Ben Devri (The Century of the Self)

    Hazırlayan: Adam Curtis (İngiliz belgesel ve film yapımcısı)

    Yayın yılı: 2002

    Bölümler:
    1. Bölüm: Mutluluk Makineleri (Happiness Machines)
    Türkçe altyazılı video: http://vimeo.com/22918234

    2. Bölüm: Rıza & İkna etme mühendisliği (The Engineering of Consent)
    Türkçe altyazılı video: http://vimeo.com/23204840

    3. Bölüm: Herbirimizin kafasının içine birer polis yerleştirilmiş: Bütün bunları kafamızdan kovmalıyız (There is a Policeman Inside All Our Heads: He Must Be Destroyed)
    Türkçe altyazılı video: http://vimeo.com/23485787

    4. Bölüm: Kettering’de şarap yudumlayan sekiz kişi (Eight People Sipping Wine in Kettering)
    İngilizce video: http://www.dailymotion.com/video/x17b3nc_the-century-of-the-self-eight-people-sipping-wine-in-kettering-4_news

    YanıtlaSil
  14. Merhaba Mahfi Bey

    Yazınız yine çok güzeldi ellerinize , emeğinize sağlık .Kafama takılan bir kısım vardı.
    Faiz-Kur kısır döngüsü başlıklı kısımda.

    “Buna karşılık yabancı yatırımcılar paralarını Türkiye’ye yatırdığında yüzde 6’ya yakın reel faiz elde ediyorlar”

    Yabancı yatırımcılar ülkemize para sokarken yıl sonu - yıl başı döviz kuru farkından dolayı ayrıca bir maliyetleri olmuyor mu (son gidişata baktığımızda doların önümüzdeki süreçtede yükseliceğini varsayıyorum) ?, Türk yatırımcı ile kazanç kıyaslaması yaparken bunuda dikkate almalımıyız , yoksa göz ardı edilebilicek bir oran mı bu ?

    Diğer bir sorum ,

    “Türk tasarruf sahibi daha da kaybediyor ancak yabancı yatırımcı da getirisi düştüğü için parasını alıp gidiyor”
    http://www.fxstreet.com.tr/economic-calendar/interest-rates-table/
    Bu siteden baktığım verilerde ,bizden yüksek faiz veren iki ülke görüyorum, Mısır ve Brezilya. Mısır’ın politik durumu ortada , Brezilya için ise durumların hiç iyi olmadığını okudum. (http://www.bbc.com/news/business-28982555) bunun haricinde bir kaç yazı daha okumuştum.
    Bu durumda yabancı yatırımcıların paralarını alıp gitme süreci bu kadar net bir şekilde gerçekleşir mi ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle yapmalıyız. Yabancı yatırımcı Türkiye'ye gelirken kur riskini alıyor. Bir zamanlar TL değer kazandığı için daha da karlıydılar, şimdi ise TL değer kaybettiği için onlar da faizden yemiş oluyorlar. Fakat çok kısa vadeli gelip gittiklerini düşünürsek kur riskini de minimize ediyorlar.
      Yabancı yatırımcı bu üç ülkede de çok kısa süreyle kalıyor. Yani tam anlamıyla yüksek risk - yüksek getiri - kısa vade formüllü bir sıcak para akımı söz konusu oluyor.

      Sil
  15. Sayın Hocam,

    Geçmiş yazılarınızdan birinde enflasyonun talep yönlü mü yoksa maliyet yönlü mü olduğu konusunda net bir tablonun ortaya çıkmadığını; ilk etapta talep enflasyonunun daha baskın gözüktüğünü söylemiştiniz.

    Hem TCMB'nin, hem BDDK'nın uyarı ve uygulamaları; toplumu artık daha az tüketip daha fazla tasarrufa teşvik etmek hususunda sonuçlarını vermeye başladı (Kredi kartı kullanımının azaltılmaya çalışılması, taksit imkânlarına getirilen kısıtlamalar vd.): Talebin gitgide azalmaya başlaması = Tüketimin yavaşlaması.

    Ağustosun ikinci yarısından itibaren dolar küçük zikzaklar çizerek de olsa yükselmeye devam ediyor.

    Ülkede fabrikaların çoğunun üretim hatlarının nabzını ölçebilmek için aslında hem dolar, hem euro daki dalgalanmalara verdikleri tepkileri izlemek yeterli. Üretim için gerekli olan hammadde, yarı-işlenmiş mamul vb. ithâli kurlardaki aşırı dalgalanma nedeniyle artık geçmişe nazaran daha pahalı.

    Bu pahalılık direkt maliyetlere yansıdığından; şirketler kemer sıkma politikalarına başlamaya mecbur kalıyor: Talebin erimesi siparişleri de gitgide azaltıyor, kurlardaki aşırı dalgalanma şirketin hammadde dış-alımlarında (ithalatta) daha titiz davranmasına, dış-alımı (ithâli) azaltması ve hatta dış-alımı sonlandırması üretim hızını yavaşlatıyor ve belki de üretimi durduyor, tesis içinde maliyeti arttıran/arttıracak olan departmanlar kapatılıyor, çalışanlar ücretli/ücretsiz izinlere gönderiliyor, çalışanlara ödenen maaşlarda kesintiye gidiliyor, erteleme yapılıyor ve yavaş yavaş işçi çıkarmaya başlıyorlar. Bunun net örneğini TÜİK'in yayınladığı son istihdam verilerinde; mevsim etkilerinden arındırılmış işsizlik oranıdaki artışla: %9,9 ve tarım dışı işsizlik oranındaki artışla gördük: %11,1.

    Siz eğer talep enflasyonu söz konusu ise bunun çözümünün görece daha basit ve uzun tutmayacak bir süre içinde gerçekleşebileceğini söylemiştiniz. Ama eğer maliyet enflasyonu söz konusu ise daha yıkıcı sonuçları olabileceği uyarısında bulunmuştunuz.

    Şimdi artık başka bir etaba geçmeye başladığımızı; maliyet enflasyonunun daha baskın gözüktüğünü söyleyebilir miyiz? Maliyet enflasyonunun düşürülmesi için alınacak önlemler daha mı ağır ve bu önlemlerin sonuçları neler olabilir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet haklısınız bu yeni etapta maliyet enflasyonu daha baskın ortaya çıkıyor. Bunun da temel nedeni kurdaki artışlar. Önceleri USD ve Euro yükselirken Euro daha fazla yükseliyor bu da gelirin maliyetten fazla artmasını sağlıyordu. Şimdilerde durum tersine döndü ve USD Euro'dan fazla artıyor ve dolayısıyla maliyetler gelirden daha fazla yükseliyor. Faizin maliyetler içindeki payı kur kadar fazla değil. Faizi düşürseniz bu kez kurlar daha da yükseliyor ve maliyeti vuruyor. Zor bir durum. Türkiye'nin yabancılar açısından görünümü; risklerin arttığı bir ülke görünümü. Eğer Fitch, Türkiye'nin görünümünü durağandan negatife çekerse bu daha da olumsuz bir etki yaratacak.
      Yapılması gereken şeyler ne yazık ki artık kısa vadeli değil. Türkiye'nin yapısal reformlara (ama reform olarak) başlaması, batı ile aynı yönde adımlar atması ve dış politikada riskli ülke görünümünü ortadan kaldırması lazım.
      Ne yazık ki bunlar olabilirliği yüksek işler değil.

      Sil
  16. Bu sabah NTV'de söylediklerinizin geniş bir yazısı olmuş. Ama kaç kişi bunu dinliyor, okuyor, ya da okuması gerkenler okuyor mu onu bilmiyorum.

    YanıtlaSil
  17. hocam sızın gıbı bır bılım ınsanının bu kadar az takıpcısı olması ulkemızın ne kadar egıtımsız cehaletle dolu olduğunu gosterıyor.

    YanıtlaSil
  18. Mahfi bey aydınlatıcı analiziniz için teşekkürler. Bence bu durum günü kurtarmak şeklindeki politikayla devam edecek. Tüm sinyaller bu yönde bu sinyalleri söyle sıralayabiliriz.
    1. Merkez Bankası bağımsızlığına müdahale edilmesi faiz düşürerek kısa vadeli çıkar yol arama
    2. Dışardan ve içerden gelen haklı eleştirilere kulak tikama hatta gereksiz sert tepki verme en son örneği kredi derecelendirme kuruluşlarına verilen tepkiler.
    3. Çalışan kayıplarına verilen anlık tepkiler ve sonrasında olaylar unutulmaya yüz tuttugunda alınacak tedbirlerden vazgeçme
    4.is dünyasının sorunlarını eskiyi hatırlatarak bu halinize sükredin daha fazlasını istemeyin der gibi cevaplar vermek.
    5. Istinasiz her konuda eski yeni kiyaslamasi yapılarak eksiklerin üstünü kapatmak
    6. Ekonomi ortamında insanların yaşadığı tedirginlik.
    7. Hukuk kurallarını hiçe sayacak şekilde soylemde bulunmak en basit bir özel bankanın zıt bir kutba ait olduğu için batirilmaya çalışılması
    8. Toplumun oyu kendisine yetecek kadar olan kısmına iyi diğer kısmına acımasız ve duyarsız davranmak
    .
    .
    .

    YanıtlaSil
  19. Şu anki ekonomik sistem sürdürülebilir değil. Sağlam olan tek sistemimiz de( inşallah bankacılık ) inşaata kaynak sağlamakla meşgul. Rant ekonomisi, tüm üretenleri bu alana toplayacak kadar hoş kokular veriyor. Adamlar da enayi değil ya efendim, 5 yılda kazandığını 5 ayda kazanmak varken niye kendini zorlasın. Bu sistem dolar getirmez. Montaj sanayiniz ne kadar döviz getirirse onunla idare etmek zorunda kalırsınız. Şu an zaten farkındaysak idare etmeye başladık. Kişi başı gelir takıldı kaldı, büyüme 2023 vizyonuna göre çok düşük, ihracatta sanayi oranı düşüyor, işşizlik çift hanelere dayandı, yüksek teknolojili ürünlerin ihracattaki payı düşüyor, kredi derecelendirme kuruluşları uyarıyor. Bir de bunlara siyasi paranoyayla karışık popülizm de eklenince bak sen düğüne... Hocam yorumlarınız bize ışık tutuyor size şükranlarımı sunuyorum. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  20. Piyasalar açısından düşünürsek FED ve AMB kararlarına göbeğimizden bağlıyız. Yurtdışı kaynaklı aleyhimize olabilecek olayları kendi iç dinamiklerimiz (hikayelerimiz) ile tolere edemiyoruz. yani FED faiz arttırımına başladığında "önemli değil biz zaten şunu yapıyoruz fazla etkilenmeyiz" diyecek pozitif hikayemiz yok..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Cumhuriyetin ilk kuşaklarının dış borçlanmaya niçin soğuk davrandıklarını artık anlıyoruzdur sanırım.

      Sil
  21. king oyunundaki erkek almaz durumundayız,2 erkek almayalım derken 8 erkek de elde kalacak :)) gibi

    YanıtlaSil
  22. Hocam yazılarınızdan istifade ediyoruz. Bu yazınızı da okudum her Başlıkta yapılan açıklamalarınıza camlı bakış açıları ile eleştiriler getirilebilir. Ekonomi psikolojidir beklenti ve bakış açısına göre; büyüme; ithal ikame ile büyüyen bir ülkede ithAlat frenleniyor ve cari açık Düşüyor ise Büyümenin düşmesi normal değilimdir. Faiz konusu yazınızda belirtilenin aksine yerli tasarrufuyla göre sıcak para getiren yabancı kur riski ile birlikte daha fazla zarar etmez mi sıcak paradaki Düşüş buradan gelmiyor mu. siyasi istikrar seçimler ve kongre Süreci atlatıldı ancak Bahsettiğiniz çatşmalar gezi 17-25 Aralık geçti kurumlardaki değişim ve Yapılanma da bitti bitecek. Uzun vadeli Yapısal reform konusunda 13 yıllık Süreci toptancı bir yaklaşımla eleştirirseniz ne kadar doğru olabilir. Tabi iktisatçı değiliz kısa tutalım sanırım hocam sizde duygusal bir yazı yazmışsınız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazıda duygusal tek bir cümle bile yok. Her şeyi iyi gösterdiğimiz, sorunları halının altına süpürdüğümüz sürece bu sorunları çözemeyiz.
      Ben yönetici olsam "iyi gidiyorsunuz" diyenleri değil "sorun var, çözüm biraz zor ama var" diyenleri daha can kulağıyla dinlerdim.

      Sil
    2. Yönetim dersi ilk soru
      bir işletme neden batar ve sorun yaşar(ülke de aynı kapsama girer)
      Öğrencilerin sunduğu yüzlerce farklı cevap 'global kriz. Doğal Afet. Teknolojik gelişmeler vb.'
      Ve hocanın bulunamayan asıl cevabı vermesi tek neden kötü yonetimdir.
      Soyleki iyi yönetilen bir yer tüm oluşan ve oluşabilecek sorunları çözme yolunda olur. Bu sorunları birilerini suclayarak sorumluluktan kurtulmaya çalışmaz.
      Ne yazikki öyle bir haldeyiz ki iyi olan hersey yöneticinin bize lütfu kötü giden hersey art niyetlilerin komplosu peki asıl soru sen neden yönetimin başından yukardaki tarz yaklasimlardan dolayi artık her sorun için halka bir adres gösteriliyor. Daha nediyelim ki yöneticinin sorumlu olmadığı yerde kim neden sorumlu olabilir.

      Sil
    3. Evet her kaybedilen maçtan sonra hakemi suçlamak, federasyona kabahat bulmak ya da karşı tarafın komplolarına sorumluluk yüklemek bizim futbolumuzun özetidir. O nedenle 30 yıldır aynı manasız futbolu oynamaya devam ediyoruz. Ve bu özet aslında bütün bir sistemin özetidir.

      Sil
    4. Kirmizisu red water, hocanızın yazılarından pek de fazla istifade edemediğiniz anlaşılıyor. Bir fikir söylemeye kalkışırken önce kullanılacak kavramları bilmek gerekir. Bir kere,"ithal ikamesi" sizin sandığınız şey değildir. İkincisi, kâr azalmasına zarar denmez.Üçüncüsü, "siyasi istikrar" da sizin sandığınız şey değildir. Toplumun çok büyük ve en dinamik kesimleriyle kavgalı biri seçim kazanırsa siyasi istikrar oluşmaz aksine siyasi istikrar bozulur. Hırsızlık savlarının üstü zorbalıkla örtülürse o da ortadan kalkmaz yalnızca soruşturulması ertelenmiş olur.
      Ayrıca yazınız baştan sona, anlatım, Türkçe ve yazım yanlışlarıyla dolu. Yazıdaki tek doğruya yakın şey "iktisatçı değiliz kısa tutalım" sözü. İyi ki kısa tutmuşsunuz da sergilenen yanlışlar bu kadarla kalmış. Yazınızla ilgili bir olumlu cümle kurmak gerekirse: Bilgi düzeyiniz yazınızdan anlaşılan politik görüşlerinizle çok uyumlu.

      Sil
  23. Güzel yazı için. Teşekkürler.

    Ak parti iktidarını iki döneme ayırmanız çok doğru. fakat bunda akpartinin politika değişikliği ile yaptığı bir durum değil bence. 2 durum söz konusu 1.si küresel siyaset 2.si küresel ekonomi

    bu ikiside akpartinin devrilerek yeni bir ikidarın geçmesini istedi bu ikinci dönemde bana göre

    takım tutar gibi parti tutmayı sevmem ve doğru olarak görmem , sadece ülkemize her anlamda
    (büyüme,refah,huzur,dini vicdani düşünce siyasi özgürlükler,ekonomik atılımlar vb.) katkı sağlayacak iktidarların başta olmasını isterim.

    Akp ikinci dönemde neden bu durumda ?

    abd nin parasal genişlemeyi durdurması ve faiz artırımı sinyalleri ile Küresel ekonominin sıcak para kaynağının azalacak olması nedeniyle
    ve
    Küresel siyasetin , artık Türkiyede bir siyasi istikrarın , büyümenin, gelişmenin, ve bölgesinde güç olmasının daha fazla istenmemesi nedeniyle
    bu durumda.

    Abd ye para girişi olacaksa ki bu para girişi abd dışındaki ülkelerde siyasi krizler ile desteklenmeli

    küresel ekonomi ve küresel siyaset , gelişmekde olan ülkelerde ve dünyada bir kaos ortamının hazırlanması ve ülkelerin zaten var olan iç siyasi yaralarına parmak basarak yarayı büyütme çalışması sürdürüyor

    Sonuçta şu anki Hükümetimiz den istediğim
    1- yerli yatırımcıya daha büyük destek verilerek , kendi otomobilimizin , kendi cep telefonumuzun , bize ait yerli ürün olan herşeyin daha fazla desteklemesi ve ithalat edilen ara mallarda vergilerin artırılarak, üreten yerli sanayicimize de daha fazla destek verilmesi. ve bunların tez zamanda , siyasi söylemlerden kaçınılarak derhal yapılmaya başlanması

    2- sosyal medyada, tv kanallarında , reklamların haricinde dizilerde bile yerli malı kullanmaya teşvikini artıracak ve
    tüketim toplumundan üretim toplumuna geçişi hızlandıracak ve bu uğurda milli bilinci artıracak adımlar atılması.

    hisseanaliz.net - gezen

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben farklı düşünüyorum. AKP iktidarı 2. dönemde bu durumda çünkü ilk dönemde özelleştirme gibi büyük avantajları kullanarak işleri büyütürken bir yandan da yapması gereken yapısal reformları yaparak dışa bağımlılığı azaltamadı. Yukarıdaki yoruma verdiğim yanıtı izninizle burada tekrarlayacağım: Her kaybedilen maçtan sonra hakemi suçlamak, federasyona kabahat bulmak ya da karşı tarafın komplolarına sorumluluk yüklemek bizim futbolumuzun özetidir. O nedenle 30 yıldır aynı manasız futbolu oynamaya devam ediyoruz. Neden çünkü başkaları (mesela Almanya, mesela Belçika mesela İzlanda) yapısal reformlara girişip futbola altyapı eğitimini sokarken biz bunu yapmadık. Ve bu özet aslında bütün bir sistemin özetidir.

      Sil
  24. Hocam yapısal reformlar konusunu daha geniş anlatabilirmisiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazının sondan 3. paragrafında geçen farklı renkle yazılmış yapısal reformla ifadesinin üstüne tıklarsanız bu konuyu geniş geniş anlatan yazımı okuyabilirsiniz.

      Sil
  25. Merhaba Hocam, benim şahsi kanaatim kısa vadede devam edeceğiz. Ama umarım yanılırım ve uzun vadeli gerçekçi yapısal reformlarla Türkiye'nin kalkınması sağlanır.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  26. Hocam lütfen bu sorumu sadece sizin şahsınıza yönelik ve en azından bu sayfanıza yorum yazan kişilere yönelik olduğunu düşünmeyiniz. Sorumu lütfen geniş ölçekli düşününüz.

    Bazen şöyle bir algı oluştuğu kanısındayım (bunda yanılma payım elbette var; yüzde yüz haklı olduğumu iddia etmiyorum):

    Diyelim ki bir ekonomik krizin yaklaşmakta olduğunu bilimsel veriler ortaya koyuyor. Yani spekülasyona mahal verecek hiç bir unsurun var olmadığını varsayalım (Hükümet/paralel çatışması, kredi derecelendirme kuruluşlarına aba altından sopa göstermeler, merkez bankasına laf atmalar vb. şimdilik bir kenara koyalım.)

    (Eğer bir ekonomik kriz geliyorsa) bundan siz, uyarı yapan diğer iktisatçı, akademisyen, düşünür kesimi, en azından bu sayfaya yorum yazan kişiler (şahsım da dahil) etkilenmeyecek de; bu krizin gelişinden haberdar olmayan herkes etkilenecek gibi bir algı zaman zaman meydana geliyor diye düşünüyorum.

    Yani bir uçurumun kenarına ağır veya koşar adımlarla yaklaşıyoruz; buradan aşağıya düşeceğini bilerek yürüyenler var, ve bilmeyerek yürüyenler var; şeklinde bir ayrım yapabilir miyiz? Ve çoğu zaman bilenler kesiminde olanların büyük bir kısmı bu krizden hiç etkilenmeyecekmiş gibi bir ruh hali içine giriyor olabilir mi? "Ben/biz/çoğumuz vb. krizin geleceğini zaten biliyorduk o nedenle hiç etkilenmeyeceğiz veya az hasar göreceğiz. Bize siz felaket tellallığı yapıyorsunuz; Türkiye'nin ilerleyeceğine inanmıyorsunuz diyenler şimdi otursun dizlerini döve döve düşünsün!" gibi bir algı?

    Sorum biraz iktisat dilinin dışında oldu, daha çok sosyal-psikoloji alanına girdiğinin farkındayım ama en azından tecrübeli bir akademisyen olarak sizin de bu algı konusunda bir görüşünüz olduğunu tahmin ediyorum. Fikrinizi bizlerle paylaşır mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu analize katılıyorum. Bence dörtlü bir görünüm var: (1) Sıkıntıyı görenler ve önlem alınması için uyaranlar, (2) Sıkıntıyı görüp önlem alanlar, (3) Sıkıntıyı görmeyenler, (4) Sıkıntıyı görmezden gelenler.
      Eğer bu sıkıntı bir krize dönüşecekse bunların hepsi zarar görecektir. Belki 2. grupta olanlar daha az zarar görebilir.
      Toplumun zarar görmemesi için ilk iki grupta olanların 4. gruptakileri de ikna ederek hep birlikte konuyu 3. gruptakilere anlatmaya çalışması lazım. Çünkü burada en kritik durumda olan grup siyasal alanda karar alıcı konumunda olduğunu varsaydığımız 3. grup. Onu ikna edemedikleri sürece 1,2 ve 4, grubun alacağı önlemler sadece kendi durumlarını bir miktar kurtarmaya yarayabilir.

      Sil
  27. "Devletin malı deniz yemeyen domuz"
    "Her koyun kendi bacağından asılır"
    "Çaldıysa çaldı benim paramı çaldı"
    "Cebimden cüzdanımı çalsa yine ona oy veririm"
    "Çalıyorlar ama çalışıyorlar"
    ...
    ...
    Bütün bu söylemleri geliştiren bir toplum, kısa vadeli, hatta günlük düşünmekten vazgeçebilir mi ??

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazdığınız söylemleri ve benzerlerini geliştiren bir toplum layık olduğunu bulur ve bulmaktadır. Doğa ahmaklığı bağışlamaz.

      Sil
  28. Hocam yazınızda ilk 8 aylık açık 2.7 milyar tl faiz dışı fazla 31 milyar tl diye geçiyor. Türkiye her sene 50 milyar tl ye yakın faiz mi ödüyor bir de bu faiz ödemelerinde 2000 yılından önce alınan borçların payı var mı ? Bu büyük bir rakam değil mi ? Bir de hocam haftalık açılan repo ihalelerinin mali yükü bir sene için ne kadar oluyor bu konu hakkında bir bilgi var mı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2000 yılından önce alınan borçlar çoktan ödendi bitti. Onların vadeleri bir kaç yıldan daha uzun değildi. 2013 yılında faiz ödemelerinin tutarı dediğiniz gibi 50 milyar TL idi. 2013 yılı toplam bütçe giderlerinin 408 milyar TL olduğunu dikkate alırsak faiz ödemelerinin çok büyük bir tutar olmadığını (bütçenin yüzde 12,3'ü, GSYH'nın yüzde 3,2'si) görebiliriz.
      Repo ihaleleriyle ilgili veriyi bulamadım.

      Sil
  29. Saygıdeğer Hocam

    Milli gelir denklemini şu şekilde yazarsak M*V=C+I+G+X-M
    Sol kısım finansal piyasayı sağ kesim reel kesimi ifade ediyor dersek sol tarafı para politikası araçlarıyla sağ tarafı maliye politikası araçlarıyla değiştirebiliyoruz dersek

    Maliye politikası araçlarını kamu harcamaları , kamu gelirleri, bütçe ve borçlanma diye ele alırsak kamu harcamaları sağ taraftaki G ile ifade edersek kamu gelirlerini denge denklemi olan X-M=(S-I)+(T-G) ifade edecek olursak kamu gelirleri T olursa , borçlanmayı (T-G) ile ifade edecek olursak ve üç maliye politikası aracını bütçe sürecinde izleyebiliyorsak
    Maliye disiplini için makro bir disiplin diyebilir miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güzel özet olmuş. Evet maliye politikası da para politikası da aslında makroekonominin birer parçasıdır. Maliye politikası ABD ve İngiltere de makroekonomi kitaplarında yer alır. Avrupa'da ise maliye ve maliye politikası makroekonomiden ayrı bağımsız bir disiplin olarak ele alındığı için ayrı bir ders olarak okutulur. Türkiye, Avrupa etkisinde kalarak maliyeyi ayrı bir disiplin halinde ele almaktadır. ABD ve İngiltere'de makiye denince finans anlaşılır. Yani özel kesimin nasıl finansman sağladığı vb incelenir. Avrupa'da ise kamu kesiminin bütçesi, vergiler vb anlaşılır.
      Maliye bir makro disiplindir.

      Sil
  30. Baştan söyleyim AKPli değilim, ancak "yapısal reformlar" yazınızın alt başlığındaki enerji bağımlılığının azaltılması hususunda bu hükümetin oldukça ciddi bir çaba içerisinde olduğunu, lakin uzun süredir devam eden "petrol arama" faaliyetlerinden, bir türlü istenilen sonucu alamadığını hatırlatmak da boynumuzun borcu. Çevresi, dünyanın en zengin petrol ve doğalgaz yataklarıyla çevrili bir ülkede bu kaynaklara bir türlü ulaşamamak, ya ciddi bir beceriksizlik ya da ciddi bir jeolojik şanssızlık mıdır sizce ? Veyahut bizim bilmediğimiz bir şeyler mi dönüyor sayın hocam ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu eski bir konu. Petrol, doğal gaz ve kaya gazı aramaya devam etmek lazım. Ben komplo teorilerine fazlaca itibar etmem. Bizim bilmediğimiz bir şeyler dönüyorsa da bize yazıklar olsun. Yıllardır arayıp da bulamadığımız bir petrol rezervi varsa o da bizim ayıbımız. Ama ben sanmıyorum. O nedenle faturasını denetleme sorununu bu şekilde çözme imkanımız yok. Bizim yapmamız gereken şey enerjiyi daha tasarruflu kullanmak, güneş ve rüzgar enerjisini daha fazla hayatın içine sokmak olmalı.

      Sil
    2. hocam bence artık nükleer enerji santrallerini bir an önce kurmalıyız zararlı olma ihtimaline karşı faydalı olma ihtimalini de göz önünde bulundurmak lazım çevreci geçinen arkadaşlar gelişmiş ülkelere bir baksınlar hepsinde nükleer santral var ve bir şey olduğu yok Japonya da olmuştu çok büyük bir sorun artık japonya bitti kendine gelemez dendi ama adamların şimdilerde ne halde olduğu ortada. . .tabi bir de şöyle bir gerçek var eğer nükleer santrali türk firmalar türk işverenler çalıştıracak ve niteliksiz türk işçiler çalışacak denetimi de vurdumduymaz niteliksiz sırf hükümetin yandaşı diye görmezden gelen denetçiler yapacaksa çok büyük bir risk tehlike kesinlikle vardır sonuç olarak başlangıçta yazıyı yazarken farklı bir düşüncedeydim ama fikirlerim şu an değişti galiba biz bu işi beceremeyiz Soma faciası asansör faciası ortada bunlar böyleyken nükleeri hiç düşünmek dahi istemiyorum artık.

      Sil
  31. Kıskanmayın hocam Erdoğan sizden milyon kat daha iyi bir Ekonomist. Bulur bir çözüm. Buradan böyle yazmakla uluslararası sermaye güçleri ile savaşılmaz.
    Özet: bekara karı boşamak kolay

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ne yazık ki çoğu kişi sizin burada yazdığınız gibi düşünüyor. Uluslararası sermaye ile savaşıyor olsak sizce sürekli olarak onlardan borç alıp köprü, yol vb yapmaya çalışır mıydık? Birisiyle hem savaşıp hem de ondan borç almak mümkün müdür?
      Ben bekar değilim. Ya siz?

      Sil
    2. sadece milyon kat daha iyi bir ekonomist mi sadece hadi ama yapma milyon kere iyi bir lider, milyon kere şefkatli biri, milyon kere iyi bir baba, milyon kere iyi bir cumhurbaşkanı, milyon kere iyi bir hitabetçi, milyon kere namuslu, milyon kere şerefli, milyonkere yakışıklı değil mi arkadaşım lütfen bunları da belirtin ayrıca sadece Mahfi hocadan değil Türkiyede pardon yeryüzünde yaşayan herkesden daha iyi diyecektim.

      Sil
    3. önce eleştirdiğin kişinin yaptıklarına bakacaksın arkadaşım uğur mumcunun dediği gibi bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayacaksın. Cehalet ne güzel , herşeyi biliyorsun!!!

      Sil
  32. Hocam turkiyede maliye bolumunu bitirenlere ayni zamanda iktisatci demek dogru mudur

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir kişinin gerçek anlamda iktisatçı olması bölüm veya fakülte bitirmekle olmuyor. Bırakın maliye bölümünü ekonomi (iktisat) bölümünü bitirenler bile iktisatçı olamıyor. İktisatçı olmak için analiz yeteneğine sahip olmak gerekiyor. Yani ekonomik bir olayı anlayıp yorumlamak ve bir sonuca varmak yeteneği gerekiyor. O nedenle Türkiye'de ekonomi, iktisat, maliye, işletme vb okumuş onbinlerce insan var ama iktisatçı sayısı son derecede az.

      Sil
    2. hocam güncel ekonomiyi finans dünyasını takip etmeyen iktisatçı olur mu?

      Sil
  33. Mahfi Bey,

    Hep duyarız bu yapısal reformlar yapılması gerekliliğini ama bu yapısal reformların ne olduğunu kimse söylemez.

    Nedir bu yapısal reformlar. Siz başbakan ya da ekonomi bakanı olsaydınız ne yapardınız somut yapısal reform olarak?

    Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazının sondan 3. paragrafında geçen farklı renkle yazılmış yapısal reformlar ifadesinin üstüne tıklarsanız bu konuyu geniş geniş anlatan yazımı okuyabilirsiniz.

      Sil
  34. Hocam ağzınıza sağlık.Çoğu insan yabancıların Türkiye de mevcut -450 milyar dolar kısa vadeli riskinin olduğunu ve piyasanın bu riski boşaltıp gidecek kadar derin ve likit olmadığını söylüyor.Yani bu ekonomiye borç verenler aslında sıkıntı olduğunu çok iyi biliyorlar ancak şu anda çıkamıyorlar kapı biraz dar.Aslında bir kriz olsa Türkiye de kimin parası batacak?Yabancılar batacak?Birazcık tuzağa düştüler çıkmaya kalksalar kendileri çok zarar görecek bu durumda uluslararası kredi kuruluşları çoktan not düşürme kararını verdi.Enflasyon düşmüyor cari açık ve büyüme döngüsü sıkıntılı vergi gelirleri düşüyor faizin düşmesi konusunda TCMB piyasalar sıkıntıda hükümette bile kafalar karışık bu durumda not düşürmenin geciktirilmesi yabancı kuruluşların baskısı ile oluyor gibi geliyor bana siz ne dersiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      MB'nın son yayınladığı verilere göre yabancıların Türkiye'de sahip olduğu hisse senetleri toplamı 67 milyar dolar, DİBS toplamı 57 milyar dolar ve mevduat hesapları toplamı 48 milyar dolar. Yani sıcak para toplamı 172 milyar dolar. Ayrıca 1 yıl içinde Türkiye'nin ödemesi gereken dış borç tutarı 167 milyar dolar.
      Yani yabancı yatırımcıların burada oldukça fazla alacağı var. Ama kimse bir yerden bütün parasını alıp gitmez. Riski arttığı yerde kazanç da artar ve kazançtan yararlanmak isteyenler çıkıp gitmez. Yeter ki biz faizi yapay şekilde indirmeye kalkmak gibi ekonomi dışı işlere girişmeyelim.

      Sil
  35. İşin zorluğu birazda şu açmazda yatıyor. Ama ilk önce şu soruyu sormak gerekiyor gibi. Türk Ekonomisi kimin ekonomisi?
    Soru saçma gelebilir, ama etrafımıza bakalım herkez kendi ekonomisinin derdinde. Yani kararlar alınırken, harcamaya yapılırken GSYH ya en fazla katkıyı nasıl yaparım diye düşünülmüyor doğal olarak. Örnek;

    İthalatçı ucuz döviz sebebiyle yurtiçi faaliyetlerinden kar elde ediyor olabilir. Vergisini veriyor, işçi çalıştırıyor, yurtiçinden mal ve hizmet alımı yapıyor, yani çarkı döndürüyor olabilir. Nasıl düşünsün ki ithalatı arttırdığını, buradaki üretimi kestiğini. Çünkü birebir o sorumlu değil.

    Vatandaş İthal cep telefonunu bayiye peşin olarak ödedi diyelim. Peki gerçekten ödenmiş mi oluyor? Ülke yıllar boyu cari açık verdiği için, ülkenin borcu/yükümlülüğü artmış oluyor aslında.

    Yıllar boyu cari açık vermek ne demek; yani geçmiş yıl borçları ödenmiyor, döndürülüyor demektir. Artı faiz maliyetine katlanarak. Hatta o yılki ithalatın bir kısmı da ödenmiyor demektir, cari açık tutarı kadar. Yani vatandaşın yurt içinde ithal ürünün ücretini ödemesi, ithalat borcumuzun ödendiği anlamına gelmiyor.

    Ülke ekonomisindeki işbölümünün çok farklı kişi ve kurumlarca gerçekleştirilmesi ekonominin nereye gittiği hakkında bir fikre sahip olunmasını engelliyor doğal olarak. Vatandaş bakıyor çevresine avm ler dolu, caddeler, sokaklar taşıtlardan geçilmiyor, heryer inşaat. Ekonomi iyi demekki diyor. Bir kurum gelipte, ülkenin cari açığı arttı, üzerinize düşen borç şu kadar, şu vakte kadar ödeyin demediği için farkına varamıyor,hissetmiyor,umursamıyor.

    Baştan şu şekilde de sorulabilirdi, borç/yükümlülük artıyor, ama bu borç/yükümlülük kimin?

    Kimse bu borcu birebir üstüne alınmıyor :) Böyle bir alınma olsa, herkez bu borcu nasıl öderiz diye düşünecek, hesap soracak, çözüm üretecek. Ben çarkımı döndürüyorum nasıl olsa. Göbekten Türk Ekonomisine bağlı olduğumuzu düşünmeden, bilmeden.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kapitalizmin doğasında bu var: "Herkes kendi çıkarını maksimize etmek peşinde koşarken toplumun çıkarı maksimize olmuş olur." Dolayısıyla herkes bu sistemde kendini, kendi kazancını düşünüyor. Bunda büyük bir sakınca yok. Yeter ki oyun, kurallara uygun, rekabete uygun olarak oynansın. Bizdeki sorun burada. Bizde oyun kurallara uygun oynanmıyor. Daha doğrusu devlet, kuralları kendine uygun olduğunu düşündüğü kişilerin lehine ve ötekilerin aleyhine eğip büküyor. Bunu sadece ekonomide değil bütün alanlarda yaşıyoruz.

      Sil
    2. Sayın Çimen’e ve bu blog sayfasını ziyaret eden herkese,

      Konuya yaklaşımınız muazzam. Teşekkürler.

      Bir de “sınıfsal açı” dan yaklaşalım:

      Soma’da bir facia yaşandı.

      5 aya yakın süre geçti; önlemler “tam manâsı ile!” alındı mı?

      Hayır; alınmadı!

      Peki:

      Soma’daki insanlar “ekmek parası!” kazanmaya mecbur mu?

      Evet; mecbur!

      Bu insanların farklı sektörlerde işe girmeleri için kamu ve/veya özel sektör yeni imkânları “tam manâsı ile!” yarattı mı?

      Hayır; yaratmadı!

      Elde-avuçta kalmayınca, ve farklı sektörlerde işe girmek imkânı da ortada olmadığına göre; bu insanlar tekrar maden ocağına dönmeye mecburlar mı?

      Evet; mecburlar!

      Niçin?

      Çünkü; hayatlarını idame ettirmek için “ekmek parası!” kazanmaya mecburlar!

      Peki:

      3 Mart 1992’de Kozlu/Zonguldak’taki olay; 13 Mayıs 2014’te Soma/Manisa’da tekerrür etti mi?

      Evet; etti!

      Aradaki 22 yılda herhangi bir değişim olmuş mu?

      Hayır; olmamış!

      Peki:

      6 Eylül 2014’te bir başka “Büyük İnsanlık!” yere çakıldı mı?

      Evet; çakıldı!

      Yarın “yeni olaylar!” vuku bulacak mı?

      Evet; bulacak!

      Peki:

      Bu “kısır döngü!” nereye kadar devam edecek?

      Bu satırların yazarı “Adsız” kişi de dahil olmak üzere çoğunluğumuz:

      Akıllı cep telefonu, tablet, masaüstü bilgisayar vb.’leri ile sayın Eğilmez’in blog sayfasına “sadece yorum yazmak!” la yetinmeyip;

      “Devrim” i;

      “Beyinlerimiz içinden!”,

      Evlerden,

      Sokaklardan,

      Parklardan,

      Meydanlardan,

      Okullardan,

      Üniversitelerden,

      Tarlalardan,

      “Şantiyeler!” den,

      “Alışveriş Merkezleri!” nden,

      “Bankalar!” dan,

      “Sigorta Acenteleri!” nden,

      Karton bardak içinde ağzımızı yaka yaka içtiğimiz o içeceğin satıldığı “coffee shop!” lardan,

      Bir telefon satın almak için önünde saatlerce kuyrukta beklenilen “…store!” lardan,
      .
      .
      .
      Ve

      Fabrikalardan

      başlatana kadar “kısır döngü!” devam edecek!

      Peki:

      Döngüyü kırmaya niçin “şimdi!” başlamıyoruz?

      Çünkü:

      “ Asıl açıklanması gereken:

      Neden aç insanın çaldığı ya da sömürülen insanın greve gittiği değil;

      Neden aç insanların çoğunun çalmadığı ve sömürülenlerin çoğunun greve gitmediğidir

      ?! ”

      Wilhelm Reich (1897-1957)

      Sömürülen Mahfi Eğilmez gibi!

      Veya

      Sömürülen Timur Çimen gibi!

      Veya

      Sömürülen “Adsız” kişi gibi!

      Demek ki; “çoğumuzu!” henüz adam akıllı, evire çevire, kemiğimizde ilik kalmayasıya vantuz gibi sömürmemişler!

      Demek ki; “çoğumuzun aklı!” nın başına gelmesi için daha fazla musibete ihtiyacımız var!

      Demek ki; bir ateşin de “kendi vücudumuza!” düşmesi gerekiyor:

      Can havli ile “su” istememiz için,

      Boğazımız yırtılırcasına “sesimi duyan var mı?” diye bağırmamız için!

      Sil
  36. Merhaba Mahfi Bey,
    Öncelikle ekonomi ile ilgilenmeyen benim gibi kişilere koşulsuz verdiğiniz bilimsel veri ve yorumlar için teşekkür ederim,
    Makalenizden ülkemiz için sıkıntının yaklaştığı hissi uyanıyor, bu durumdan daha az zarar görmek için ne gibi önlemler almamızı tavsiye edersiniz?
    Teşekkür ederim. Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Umuyor ve diliyorum ki ülke olarak sıkıntıyı, gereken önlemleri alarak az hasarla atlatırız.
      Kişisel olarak verebileceğim bir tavsiye yok ne yazık ki. Çünkü herkesin portföyü ve düşüncesi farklı.

      Sil
  37. Hocam yapilmasi gereken yapilsal reformlari ve bu reformlaron yapilmasi dahilinde iktidara oy kaybettirecek olmasini biraz acar misiniz ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yazının sondan 3. paragrafında geçen farklı renkle yazılmış yapısal reformlar ifadesinin üstüne tıklarsanız bu konuyu geniş geniş anlatan yazımı okuyabilirsiniz.
      Bunların neden oy kaybettireceğine gelince. Bütçeyi bir seferlik gelirlerle ayakta durur halden çıkarmak için atılması gereken adımlar: Mesela dolaysız vergilerin tabana yayılması ve oranlarının biraz artırılması, kamu harcamalarının kısılması, gereksiz kamu personelinin işten çıkarılması, emeklilik yaşının daha da yükseltilmesi, eğitimin baştan aşağıya değiştirilmesi, bilimsel hale getirilmesi ve örneğin din derslerinin seçimlik yapılması, sağlık harcamalarının düşürülmesi ya da kişisel katkıların artırılması hep oy kaybettirici adımlardır.

      Sil
    2. Hocam gerçekci olmamız gerekirse bir iktidarın bunları yapacağına inanmak neredeyse imkansız. Örneğin sadece bunlardan birisi kamu personelinin işten çıkarılması yapılsa, ülke batıyor yaygarasının kopacağı ve bu algının düzeltilemeyecek kadar ilerleyeceği neredeyse %100 bir gerçek. Şans eseri, iktidara gelen herhangi bir parti bunların hepsini yapabilse bile günah keçisi ilan edilip indirileceği ve sonrasında gelen iktidarın bu reformlar sayesinde ülkenin refahının artmasıyla "biz geldik böyle oldu" söylemi geliştireceğini tahmin etmek zor değil. Yani yine bu reformları yapmaktan vazgeçilmesi söz konusu olacaktır. Peki bu reformları yapmanın yolu nedir sizce ? Tüm siyasi partiler toplantı yapıp bunlar konusunda hemfikir olup meclisin tamamen destekleme ihtimali varmıdır ? iktidar bu şekilde kendine yol bulabilir mi ? Yoksa bu sefer de muhalefet iktidar döneminde olmuş olur diye destek vermekten vazgeçer mi ?

      Sil
  38. Yazını için teşekkürler.

    Faizlerin enflasyondan düşük olması durumunda 0'a yakın reel faiz elde ediliyor. Peki tüketici tasarrufunu bankaya yatırmazsa yine zarar etmez mi? Daha doğrusu faize yatıdıgında kardan mı zarar ediyor? Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mesele mevcut tasarrufların bankaya yatırılması değil. İnsanları daha fazla tasarruf edip onları da bankaya yatırmaya teşvik etmek. Türkiye'de gelir arttığı halde tasarruflar artmıyor. 12 yıl önce kişi başına gelir 3 bin doların altındayken tasarrufların GSYH'ya oranı yüzde 18 idi şimdi kişi başına gelir 10 bin doların üstünde ama tasarrufların GSYH'ya oranı yüzde 13'ün altında. Gelir arttıkça tasarrufların artması gerekirken bizde azalıyor. Çünkü faiz düşük. Öyle olunca insanlar tasarruf etmek bir yana kredi alıp harcama yapıyor.

      Sil
  39. Hocam dolar/ tl yıl sonu tahmininiz 2.50 mi? Yoksa herhangi bir değişiklik yaptınız mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O tahminimi Mayıs ayında yenilemiştim. İlgili yazım burada: http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/2014-tahminleri-alt-ust-oldu.html

      Sil
  40. Mahfi Bey, bu cümlenize katılıyorum;

    Kapitalizmin doğasında bu var: "Herkes kendi çıkarını maksimize etmek peşinde koşarken toplumun çıkarı maksimize olmuş olur."

    Ama burada bahsedilen toplum veya ekonomi; dünya ekonomisi. Yani dünya ekonomisinin çıkarı maksimize oluyor. Bizim örneğimizdeki Türk Ekonomisinin karı maksimize olmadığı, tasarruf oranımızdan, yani cari açığımızdan belli.
    Bu söz bana ithalatla ihracat birbirine eşittir cümlesini de hatırlattı. Denktir ama dünya ekonomisinde denktir. Türk Ekonomisinde değil.

    Bizim ekonomimiz yurtiçi tüketim(üretim) ağırlıklı. Yani hanehalkının harcama kalıpları belirliyor büyüme oranını, cari açığı. Aslında yukarıda anlatmak istediğimi şu şekilde de anlatabilirim.

    Bir aile düşünelim, adam eve para getirip karısına veriyor. Eş kocasının bu parayı nerden bulduğunu bilmiyor, maaşıdır diye düşünüyor ama gerçekte kocası başka birinden borç almıştır. Tabi eşi bu durumu bilmediği için, harcama kalıplarını değiştirmiyor avmlerde, orda burda harcıyor.

    Bizimde durumumuz esasında böyle. Etrafta para dönüyor, bankalar bizi arayıp kredi vermek istiyor. Biz de harcama kalıplarını değiştirmiyoruz gaza bastıkça basıyoruz. Bu ilizyonu yaratan şey, ülkeye akan ama borcumuzu/yükümlülüğümüzü arttıran döviz.

    Şimdi Avrupa Merkez Bankası para bolluğuna boğacak dünyayı, dolayısıyla bizi. Seviniyoruz. İlkinden umarım ders almışızdır da, bu para bolluğundan daha az hasarla çıkarız.

    Şimdi FEDi konuşuyoruz, ne zaman faizi arttıracak diye, 3-4 sene sonra Avrupa Merkez Bankasını konuşuyor olacağız. Değişen tek şey, şuan 220 milyar dolara ihtiyacımız var ise bir yılda, 4 sene sonra 450 milyar USD ye ihtiyacımız olacak.

    YanıtlaSil
  41. Hocam merhaba,

    Yazılarınızı, kitaplarınızı beğeniyle takip ediyorum. Çoğunluğun aksine yazılarınız içinde bulunduğumuz durumu tüm objektifliğiyle yansıtıyor.

    Büyüme rakamları içinde yer almakla birlikte ürettiğimiz çoğu üründe, özellikle inşaat sektöründe, bir kalitesizliğin mevcut olduğunu düşünüyorum. Gelişmiş ülkelerde yollar, binalar, köprüler vs bizdekilerden çok daha uzun ömre sahipler. 5-10 yıl önce yaptığımız binaları yıkıp yeniden inşa ediyoruz, yollar her yıl bakımdan geçirilmek zorunda kalınıyor. Dolayısıyla esasen kamu eliyle yaptırılan ya da kamunun denetim görevini yerine getirmemesi nedeniyle kaynakların israfı söz konusu. Sonuç olarak büyümüş gibi görünmekle birlikte refahımız o ölçüde artmıyor. Arazi nedeniyle oluşan rant da zaten bozuk olan gelir dağılımını daha da bozuyor. Ekonomideki yapısal dönüşümlerin yanında başta eğitim olmak üzere çoğu alanda reformlara ihtiyacımız var.

    YanıtlaSil
  42. Hocam, el insaf: Nasıl yerel yatırımcı negatif reel faiz alırken yabancı yatırımcı pozitif reel faiz alıyor? Yabancı yatırımcı parasını TL cinsinden tahvile çevirdi mi 8% faiz alıyor, doğru. Ama parasını sonra tekrar dolara çevirdiğinde, yıl içinde dolar TL'ye karşı değer kazanacağı için (ülkeler arasındaki enflasyon farkından dolayı), doların TL karşısında 10% artması ile o da aynen yerel yatırımcı gibi negatif reel faizle karşılaşabiliyor.

    YanıtlaSil
  43. Merhaba hocam Türkiye için makro ekonomik sorunlar nelerdir madde halinde yazsanız çok sevinirim şimdiden teşekkür ederim 😊

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi