2014'de Uygulanan Ekonomi Politikasının Değerlendirilmesi
Ekonomi politikasını 4 ana başlıkta toplayarak
değerlendireceğiz: (1) Maliye politikası (vergi, harcamalar, teşvikler,
dışticaret ve subvansiyon politikalarının bütünü.) (2) Para ve kur politikası
(APİ, zorunlu karşılıklar, kur ve faiz politikasının tümü.) (3) Makro ihtiyati
politikalar (kredi kısıtlamaları ve diğerleri.) (4) Yapısal reform
politikaları.
2014 yılında Türkiyenin bunları nasıl uyguladığını
özetleyerek bu uygulamalardan ne sonuçlar aldığına bakalım.
Maliye politikası
Türkiye, 2014 yılında ne sıkı ne de gevşek olarak
adlandırılamayacak, nötr sayılabilecek bir maliye politikası uyguladı. Bunu üç
göstergeye bakarak değerlendirmek mümkün: (1) Faiz dışı fazla geçen yıldaki
gibi yüzde 2 dolayında bulunuyor. (2) Vergi gelirlerinin faiz dışı giderleri
karşılama oranı geçen yıla göre düşmüş durumda (geçen yılın 11 ayında yüzde
96,5 olan bu oran bu yılın 11 ayında yüzde 92'de kalmış bulunuyor.) (3) Faiz
dışı giderlerdeki artış geçen yıla göre yüzde 14’e ulaşırken vergi
gelirlerindeki artış yüzde 7,8 dolayında kalmış görünüyor. İlk gösterge sıkı
bir politika uygulamasına işaret ederken ikinci ve üçüncü gösterge uygulamada
gevşemenin göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu sonuca ulaşırken küresel
kriz ortamında düşen büyümeyle vergi gelirlerindeki düşüşü normal bir gelişme
olarak aldığımızı, buna karşılık harcamaların enflasyonun bu kadar üzerinde
artmasını gevşek maliye politikasının bir göstergesi olarak kabul ettiğimizi
vurgulayalım.
Bu üç göstergeyi bir arada ele alırsak 2014 yılında bütçe
açığının büyümesine izin vermeyen ancak bu açığı vergi gelirlerinden çok bir
seferlik gelirlerle kapatan bir maliye politikası uygulamasına tanık olduğumuzu
söyleyebiliriz. Ki bu uygulama son yıllardaki bütçe uygulamalarının da özeti
gibidir. Günümüz küresel kriz koşulları altında 2014 yılındaki maliye
politikası uygulamasını yıllık uygulama olarak başarılı kabul edebiliriz.
Para ve Kur Politikası
2013 yılında Merkez Bankası, faizi arka plana atarak hatalı
bir para politikası uygulaması yürüttü ve 2014 yılına sorunlar devretti. Bu sorunlar,
2014 yılının başında, iç ve dış siyasal ve jeopolitik sorunlarla birleşince
döviz kurları denetimden çıktı. Merkez Bankası, 2013 yılı boyunca faizi düşük
tutmak yolundaki ısrarını bırakmak ve politika faizi oranını yüzde 4,5’dan
yüzde 10’a yükseltmek zorunda kaldı.
Merkez Bankasının Ocak 2014’de politika faizini artırması
doğru bir para politikasına atılmış ilk adımdı. Bu adımdan sonra kurlar,
gösterge faizi ve enflasyon denetime altına alınmaya başlandı. 2014 yılında
para ve kur politikasının kur politikası bölümü başarılı olarak
değerlendirilebilir.
Para ve kur politikasının para politikası bölümünün başarısını
değerlendirebilmek için, enflasyon hedeflemesinde öngörülen yüzde 5’lik oranın
tutturulup tutturulamadığına bakmak gerekiyor. 2014 yılı enflasyonu yüzde 9
dolayında olduğuna göre hedefe çok uzak kalmış bir uygulama söz konusu demektir.
Bu da Merkez Bankası’nın uyguladığı para ve kur politikasının para politikası
bölümünün başarısız olduğunu ortaya koyuyor.
Makro ihtiyati Politikalar
Makro ihtiyati politikaların Türkiye uygulaması daha çok
kredi artış hızını sınırlamak amacına yönelik bir önlemler demeti olarak uygulamaya
sokuldu. Bu durumda makro ihtiyati önlemlerin başarılı olup olmadığını
görebilmek için kredi miktarı artışlarına bakmak gerekir. Kredi stokundaki
artışı, 2013 yılında 2012 yılına göre yüzde 31,9 iken, 2014 yılında 2013 yılına
göre yüzde 16,9’da kalmış bulunuyor. Buna göre alınan makro ihtiyati önlemler
başarılı olmuş ve kredi artışı geçen yıla göre yarı yarıya düşmüş görünüyor.
Yapısal Reform Politikaları
Yapısal reformlar alanında ilk olarak cari açığı düşürmek
üzere 2012 yılında yürürlüğe giren teşvik paketi uygulamasından alınan
sonuçlara bakmak gerekiyor. 2013 yılında uygulamalarla ilgili yapılan
değerlendirmeler sistemin henüz beklenen sonucu vermediği yolundaydı.
Sanayicilerin çoğu, büyük umutlarla yürürlüğe sokulan yeni teşvik paketinin
eskilerden farklı olmadığını anlatıyordu. 2014 yılı sonuna geliyoruz bu paketin
ulaştığı sonuçlarla ilgili resmi bir açıklamaya rastlamadık. Artık üzerinde
bile durulmaz olduğuna göre ortada istenen sonuçlar yok demektir. Buna karşılık
cari açıkta oldukça ciddi bir düşüş yaşandı. Cari açığı denetleme amacına
yönelik teşviklerden bir sonuç alınamadığına göre cari açıktaki düşüşün
büyümenin düşüşüne bağlı olarak ortaya çıktığını kabul etmek gerekiyor. Yeni
teşvik paketi cari açığın düşürülmesine herhangi bir katkı getiremediğine göre başarı
da söz konusu değil demektir.
2014 yılında bütçe açığı denetim altında tutulmuş olsa da vergi
sisteminde dolaylı vergilerin dolaysız vergiler aleyhine iyice büyümüş olan
payını değiştirecek ya da bütçede bir seferlik gelirlere dayalı düzeltmelerin
yerini alacak gelirlere dayanacak yapısal reform adımları atılmadı. İşsizlik oranını
düşürmeye yönelik düzenlemeler ise sonuç vermedi. Ve bunun sonucu olarak işsizlik
oranı çift haneye yerleşti. Tasarrufları artırmak konusundaki söylemlere karşın
mevduat artışı 2013 yılında 2012 yılına göre yüzde 22,8 iken 2014 yılında 2013
yılına göre yüzde 11,4’de kalmış yani mevduat artış hızı önemli oranda
gerilemiş bulunuyor.
Buna göre 2014 yılında yapısal reformlar alanında herhangi
bir adım atılmadığını ya da atıldığı öne sürülen adımlardan olumlu bir sonuç
alınamadığını söyleyebiliriz.
Sonuç
Yukarıda yaptığımız değerlendirmeler ışığında, 2014 yılında
uygulanan maliye politikasının; bütçe açığını düşük düzeyde tutarak ve faiz
dışı fazla yaratmak suretiyle kamu borç yükünün düşmesini sağlayarak başarılı
olduğunu söyleyebiliriz. Para ve kur politikasının kur politikası bölümünün
yılbaşında denetimden çıkan kurları, faiz politikasından alınan destekle,
denetim altında tutarak başarılı olduğunu, buna karşılık para politikası
bölümünün enflasyona hedefine yaklaşmayı bile sağlayamayarak başarısız olduğunu
ifade edebiliriz. Kredi artış hızındaki düşüşe baktığımızda makro ihtiyati
politikaların başarılı olduğu anlaşılıyor. Son olarak yapısal reform konusunda
ekonomi politikasının tümüyle başarısız olduğunu vurgulayabiliriz.
2015 yılının, petrol fiyatlarındaki düşüşün yarattığı olumlu
ortama ve yılın ilk 4 ayında baz etkisiyle ortaya çıkacak enflasyon
gerilemesine karşın daha fazla çaba isteyeceğine dikkat çekelim.
Hocam Kaleminize Sağlık;
YanıtlaSilHocam ben bir üniversitede doktora öğrencisiyim yaklaşık bir yıldır Türkiye'nin geçmişten bugüne büyümesini inceliyorum. Sonuç olarak vardığım görüş:
Türkiye'de büyümenin en büyük sebebi tüketim ki ben buna yıllık tüketim demiyorum "geleceğin tüketimi" diyorum. çünkü vatandaşların %75 (genel) 5-3 yıllık kredi çekerek gelecekteki kazanımlarını geçmiş yıllarda zaten harcadıkları için büyümemiz o yıllarda yüksek oldu ve şuanda da büyümemiz yavaşladı (diğer nedenleri katmaz isek) Sizin de yazınızda belirttiğiniz gibi geçen seneye oran ile kredilerde ve mevduatta düşüş var ve büyümemizde düşük.
araştırmama göre bu kredi kullanan vatandaşlar borçlarını bitirdiklerinde aynı şekilde tekrar kredilere yönelirler ise (tabi yoğurdu üfleyerek yemezler ise) tekrardan gelecek büyümelerden çalacakları için 2017-2018 yıllarında yüksek büyümeler ile karşılaşacağız.
NOT: Hocam mutlaka diğer etkenler de var kabul ediyorum ama etrafımda kredi çekmeyen bankaya borcu olmayan bir Allah'ın kulu yok. AKP'nin faiz lobisi dediği şey aslında bu kendi iktidarı için ekonomiyi büyütmek için faizler düşsün ve yatırımlar arttığı gibi tüketimde hızla artsın istiyor. Ekonomi zor durumdayken gelen parti biliyor ki ekonomi zor durumdayken gidecek....
Geleceği yemek konusundaki gözleminize katılıyorum. Bunun da nüfusun çoğunun genç olmasıyla ilgisi var. Çünkü yaşlı insanlar artık kalan ömürleri azaldığı için borçlanmayı tercih etmiyorlar. Oysa genç insanlar, önlerinde daha uzun bir yaşam süresi olduğunu düşünerek daha kolay borçlanabiliyorlar.
SilEk olarak belirtmek istediğim bir nokta Türkiye'de ki tasarruf ve tüketim oranlarını incelediğinizde AB ülkeleri yüzdesinin çok altında yer alıyor.Bizdeki tasarruf oranı %10 'larda yer alırken avrupada bu %20-25 seviyelerinde seyrediyor.BES 'i devletin destekliyor olması, kredi kartlarındaki bazı düzenlemelerde bu tasarrufları artırmak adına yapılmış çalışmalar...
SilEk olarak Mahfi Hocamında bahsettiği gibi genç nüfusun kolay borçlanabilmesi ile alakalı durum söz konusu.Bununla ilgili olarak da zaten gelir hipotezleri vb teorileri kullanarak çeşitli yorumlar yapabiliriz.
Mahfi bey, her iki dönemde vergi gelirlerinin faiz dışı giderleri karşılama oranı %90 ise, vergi gelirlerinin artışı %7,8, faiz dışı giderlerinin artışı % 14 olmasını tam anlayamadım. Sanki karşılama oranı bu yıl %90 dan daha düşük olması gerekirdi. Eğer karşılama oranı her iki dönemde %90 ise, vergi gelirleri ile faiz dışı giderlerinin artış oranı birbirine yakın olması gerekmez miydi?
YanıtlaSilYukarıda bahsettiğiniz mevduat+fon artışında, döviz cinsinden mevduatlar da dahil mi? Yada yurtiçi yerleşiklerin sahip olduğu mevduat+fon tutarı mı oluyor? Aslında bu kapsamda aklıma takılan bir husus daha var. Biliyorsunuz birçok hesaplamalar yurtiçi yerleşiklik kapsamında açıklanıyor. Eğer yabancı girişim, bir yıldan fazla yurtiçinde faaliyet gösteriyorsa yurtiçi yerleşik firma kapsamında değerlendiriliyor. Diyelim ki 2013 yılında faaliyete başlamış yabancı bir girişim ilk önce yurtiçi yerleşik sıfatını kazanmadığı için bu kapsamda değerlendirilmiyor, 2014 yılında ise yurtiçi yerleşik sıfatını kazandığı için sahip olduğu mevduat+fon bu hesaplamalarına dahil ediliyor. Ve bu durum sanki 2014 yılında elde edilmiş gibi oluyor. Tabi bu tam tersi de olabilir; yabancı girişimin şirketini satıp ülkeden çıkması gibi. Bu şekilde mi oluyor, yoksa yabancı girişim ülkede bir firmaya ortak olduğunda ya da şirket kurduğunda hemen yurtiçi yerleşik girişim sıfatını kazanıyor mu?
Tespitiniz çok doğru. 2013 için yılsonunu almışım. 11 aylık sonucu alınca farklı çıktı. Düzelttim teşekkür ederim.
SilMevduat + Fon TL ve dövizin toplamı.
Son örnekte değerlendirmeler yıldan yıla değişiklik göstermediği için sonucu etkilemez diye düşünüyorum.
Ben teşekkür ederim.
SilSonucu etkiler anlamında değil de, merak ettiğim için sordum. Yurtiçi yerleşiklik kapsamına girmesi, girişim yılında mı oluyor yoksa bir yıl geçtikten sonra mı?
Yurtiçi yerleşikliğin tanımı için TCMB stesindeki ödemeler dengesi yöntemsel açıklama da gerekli bilgi var:
Silhttp://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/94562f9f-fa7d-471e-89f9-c0e0e00cf99f/odemet.pdf?MOD=AJPERES&CACHEID=94562f9f-fa7d-471e-89f9-c0e0e00cf99f
Merhaba, dolardaki hareketlenmenin aslinda devam edebilecegi fakat noelden dolayi dis piyasalarin kapali olmasi hareketi kisitladigina dair yorumlar okuyorum. Noel tatili sonrasi dolar tahmininiz nedir ? Iyi calismalar.
YanıtlaSilFed'den yeni bir açıklama gelmediği ya da yeni bir dış politika değişikliği olmadığı taktirde fazla bir oynama beklemiyorum.
SilHocam elinize sağlık. Enflasyonu düşürebilmek için faiz artırımı bir çözüm olmakla birlikte, kalıcı olarak düşürebilmek için dışa bağımlılık oranımızı en asgari düzeye indirmek gerekiyor diye düşünmekteyim. Bu da sizin yıllardır üzerine basa basa söylediğiniz ve yazıp çizdiğiniz gibi yapısal reformlardan geçiyor.
YanıtlaSilhttp://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html
http://www.mahfiegilmez.com/2012/01/nedir-bu-yapsal-reformlar.html
http://www.mahfiegilmez.com/2013/09/ekonomide-yapsal-reformlar.html
Aynen katılıyorum.
SilEllerinize sağlık hocam. Para Politikasının başarılı olması için nasıl bir yol izlenmesi gerekir? (2015 yılında Türkiye için) Teşekkürler.
YanıtlaSilAslında çok basit enflasyonla faizi tutarlı götürüp reel faize izin verecek bir politika yeterli olur. Ama bunun için ilk yapılacak şey faizin enflasyon yarattığı inancından sıyrılmak gerekliliğidir.
SilHocam bence yıllardır yolu ne olursa olsun dışarıdan gelen döviz sayesinde içeride çoğu tüketim ve inşaat yatırımı olan hızlı bir ekonomik aktivite dönemi yaşadık. Bol bol borçlandık, kredi büyümeleri bu döviz girişi olmasaydı hızla artan kur yüzünden mümkün olmazdı. Bu tip bir ekonomik sistem bence döviz girişi yavaşladığı oranda daha yavaş bir seviyede dengeye gelmesi kaçınılmaz. Mevcut üretim teknolojimiz aynı seviyede kaldığı sürece, düşük katma değerli malları çevre ülkelere çok büyük hacimde satabilmemiz halinde durumun kriz koşulları üzerinde kalabileceğini düşünüyorum. Mevcut üretim yapımız ile iç pazarı bir şekilde kontrol edebiliyor ve üretimi sınırlayarak fiyat oluşturabiliyorsanız kar edebildiğiniz halde, düşük katma değerli ihracat ürünlerimiz de bu duruma eklenince kimsenin yatırım yapmadığı bir ülke olduk. Uzun yıllardır sanayinin içinde olan birisi olarak söyleyebilirim ki; inovasyon, verimlilik gibi terimler ne kadar ağızlarda sakız yapılsa da gerçek de herkes sadece pazarlama teknikleriyle hedefleri vurmanın peşinde.
YanıtlaSilSayın Hocam,
YanıtlaSil2015'ten başlamak suretiyle; bankalar başta olmak üzere, gayrimenkul sektöründeki her oyuncunun, 'ipotek teminatlı menkul kıymet (İTMK)' veya 'ipotekli konut finansman sistemi'ni topluma satmak için canla başla çalışacağı üzerine söylentiler yayılmakta.
'İktisatçı' ismi duyuldu mu, Türkiye'de şu soru ilk sırada yer alır: Emlak balonu var mı? Varsa ne zaman patlar?
İktisatçıların verdiği genel cevap ise, balonun bölgeden bölgeye, şehirden şehre fark gösterdiği; bu nedenle toptan bir emlak balonunun varlığından en azından şimdilik söz edilemeyeceği, yollu olur.
İTMK, aslında bankaların pazarlama ürünleri arasında her zaman vardı. Ama özellikle 2011'den itibaren Türkiye'de ekonominin yavaşlama emareleri göstermesi, ve 2014 yılı itibariyle de büyük bir ekonomik krizin ayak seslerinin gittikçe yükselmesi, bankaları artık İTMK satmaya iyiden iyiye yönlendirmiş olabilir.
Ocak/Şubat2014'ten itibaren, hükümet ve diğer kurumlar, döviz kurlarındaki dalgalanmanın ve enflasyonun önünün bir nebze alınması için, toplum genelinde tasarrufları artırıcı bir dizi önlem aldı. En başta elektronik ürün kategorisindeki bir çok cihaza 'taksitle ödeme'nin kaldırılması ve diğerleri.
Şimdi 2015'e giriyoruz. Geçen haftalarda 'Mastercard' şirketinin Türkiye'deki operasyonlarından sorumlu üstdüzey bir yönetici bir röportajda şunu iletti:
"Geçmiş 3 yıllık tablo ile 2014 yılını özel olarak kıyasladığımızda karşımıza şu sonuç çıkıyor: Türkiye'de yaşayan her kesimden insan, 2014'te yavaş yavaş kredi kartı kullanımını azaltmaya başladı. 'Kredi çekmek' konusunda bankalara artık daha az gitmeye başladı. Bunda tabii, TCMB'nin 28-29 Ocak 2014'te aldığı faiz artırım kararının etkisi başta olmak üzere; hükümetin, BDDK'nın devreye soktuğu tasarruf artırıcı önlemlerin de etkisi var. Döviz kurlarındaki dalgalanmanın hala devam ediyor olması ve enflasyonun yüksek seyretmesi peşi sıra geliyor. İnsanların çok büyük bir çoğunluğu ekonominin iyiye gitmediğini 2014 boyunca gözlemlediği için; artık kredi kartlarına yönelmeyi terkedip, mevduat kartlarına (ATM kartı) yönelmeye, yani cebinde var olan parayı harcamaya başladı. Bu durum da doğal olarak insanları harcama yaparken daha dikkatli düşünmeye sevkediyor. 2015 içinde de bu daralmanın devam edeceğini şimdiden görüyoruz."
Sayın Hocam,
Şu ifadelerin ne demek olduğunu siz de gayet iyi biliyorsunuz:
Mortgage-backed security (MBS),
Secondary mortgage market,
Collateralized mortgage obligation (CMO),
Collateralized debt obligation (CDO),
Credit default swap.
2005'te patlak verip (temeli 'MBS' ve 'CDO'), 2007 boyunca ABD içinde yayılan ve en sonunda Ağustos/Eylül 2008'de bir yanardağ gibi kükreyip bütün dünyayı saran 'küresel ekonomik kriz' tüm hızıyla devam ediyor. 2015'te de devam edecek...
Yukarıda aktardığım 5 ifadenin, özellikle ABD içindeki krizin temelini oluşturduğunu biliyoruz. Hatta şimdi bunlar yüksek lisans tezi olarak öğrenciler tarafından inceleniyor!
Türkiye'de ekonominin daralmaya devam etmesi, (reel sektör ayakta zor duruyor, onu hariç tutuyorum) bankacılık ve finans sektörünün de kâr oranlarını gıdım gıdım eritiyor.
Bu daralma sebebi ile Türkiye'deki bankaların yürüyebilmek için yeni kana ihtiyaçları var. Uzun süredir dışarıya pek göstermedikleri (ne kadar tehlikeli olup/olmadıkları konusunda ödevlerine çalışmışlar mı, orasını bilemiyorum!) 'İTMK'yı artık günyüzüne çıkarıp, insanlara peynir-ekmek gibi satabilmek için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar!
Yukarıdaki 5 ifadeyi niçin özellikle yazdığımı 'İTMK'nın açılımından çok iyi anladığınızı biliyorum!
Şimdi,
"Eğer 'gerçek' bir emlak balonundan söz edeceksek; buna 'İTMK'ların satılmaya başlanmasından sonra şahit olacağız." diyebilir miyiz hocam?
Görüşlerinizi merakla bekliyorum?
İyi bir özet yaptınız. Evet sanırım diyebiliriz.
SilHocam çok güzel bir yazı teşekkür ederim öncelikle .Müsadenizle size şöyle bir soru sormak istiyorum.Günümüzde hangi ekonomi politikası daha etkin olarak kullanılmalı sizce ? Şimdiden teşekkür ederim...
YanıtlaSilTeşekkürler.
SilHer ekonomi ve her durum için farklı yanıtı var bu sorunun. Ama sorduğunuz Türkiye ise bence bütün politikaların eş-anlı uygulanması gerekiyor.
hocam gunumuzde genc nufus orani gittikce azliyor genel nufus icindeki payi. Bu irandan turkiyeye japonyay abdye brezilyaya ve avrupaya kadar asagi yukari boyle cinde de boyle.onumuzdeki on yil icinde bu surec gittikce elirgin hale gelecek. Bu var olan genc nufus malumunuz evlenmiyor evlense de gec evleniyor veyaparsa da gec ve tek cicuk yapma egiliminde. Artik baby boom denen kusak da emeklilik evresine girmeye basladi girmeyenlerde zaten cogunlukla kendi isinin kurucusu konumunda. Sizce bu tablo gelecek on yilda issizlik oranlari basta olmak uzere tuketimi petrol gida vs... oranlarni nasil etkiler. Malumunuz 60 larda 2. dunya harbinin sonrasinda genc nufus azdi ama bu henc nufusun issizligi zamanla azaldi ve bu genc nufus baby boom denen kusagi yartti o donem ekonomiler icin en parlak donemdi. hatta bu baby boom denen kusak buyudu zengilesti 90 larda borsalarin parlamasina bile neden oldu bazi yorumculara gore. Her neyse benim soruma donecek olursak azlan uremeyen genc nufusu n oldugu belirgenlesecegi donemde ekonomiye etkisi nasil olur.
YanıtlaSilBu durum Avrupa'da yaşanıyor.Nüfus her geçen gün yaşlandığı için tüketmeyen ve dolayısıyla üretimi ve yatırımı teşvik etmeyen bir nüfus yapısı oluştu Avrupa'da. Dolayısıyla Avrupa'nın yeniden eski günlerine dönmesi zor. Oysa kapitalizm daha çok tüketmeye ve dolayısıyla daha çok üretmeye dayalı bir sistem. Bu durumda kapitalizmin geleceği oldukça sıkıntılı görünüyor. Sisteme yeniden dinamizm veren şey Çin gibi Hindistan gibi yüksek nüfuslu ülkelerin tüketim toplumu haline gelmesinde yatıyor. Onun da bir sınırı var tabii.
Silkisaca gelecek nufus projeksiyonun onumuzdeki doneme etkilerini merak ediyorum. lutfen ayrintili yanitlarsaniz ve /ve ya bu konuda bir yazi yayimlarsaniz gercekten cok sevinirim
YanıtlaSilHocam faizler düştüğünde kredi çekmek için en uygun zaman mı oluyor?
YanıtlaSilTabii.
SilHocam, birkaç gündür 2015'in olumlu geçeceği yönünde bahar havası estirmeye çalışıyorsunuz. Fazla değil, 1 hafta 10 gün kadar önce 2015'in hiç de iyi geçmeyeceğini söylüyordunuz.
YanıtlaSilOlumsuzdan olumluya geçiş yapmanızın gerekçesi ise petrol fiyatlarının 2015 boyunca düşük kalmaya devam edeceğini tahmin etmeniz.
Fakat yine de ortada eksik kalan faktörler var gibi hocam.
Rusya'nın en büyük ticari ortaklarımızdan biri olduğunu hepimiz biliyoruz.
Petrol fiyatlarının düşük seyretmesi, her ne kadar ithalatçı konumunda olan Türkiye gibi bir ülkenin, 'girdi maliyetleri', 'enflasyonun petrol ayağı' gibi alanlarda muazzam iyileştirmeler yapacağını öngörseniz de; aynı zamanda Rusya'nın ticaret yapma hacminin de daralmaya başlayacağını pek dikkate almıyormuşuz gibi hissediyorum.
FED'in faiz artırımını şimdilik hikaye dışı tutuyorum, çünkü o alan zaten patlayacak. Saat işliyor, sadece patlama vaktini bilmiyoruz!
Rusya'nın ticaret hacminin daralması derken kastettiğim ise şu:
...
Rusya’dan sağlanan gelir ayağında…
İhracat, turizm ve bavul ticareti var.
Kabaca 15 milyar dolar civarında bir rakam.
Yarısı kriz sebebiyle uçup gitse…
7-8 milyar dolar kayıp var demektir.
Giderden tasarrufu da hesaplayalım.
Petrol fiyatı her on dolar düştüğünde…
Türk ekonomisinden 1.5 milyar dolar daha az çıkıyor.
50 dolarlık düşüş 7.5 milyar dolar tasarruf demek.
Özetle düşük petrol faturasından kazandığımızı…
Ucuz petrolle krize giren Rusya’da kaybediyoruz.
Bilançonun dip toplamı böyle!
...
Avrupa bölgesinin de (AB içi/dışı farketmez) büyük kısmı 'petrol', 'doğalgaz' vb.'leri için Rusya'ya bağımlı, biliyoruz.
Fiyatların düşmesi Avrupa'nın da maliyetlerinin azalmasına yol açacak. Böylelikle ellerinde kalan geliri, yeni yatırımlar yapmak için, üretimlerini artırmak için kullanacaklar. Türkiye'nin de Avrupa'ya yarı/tam işlenmiş hammadde, mal vb. ihraç yönünden yüzü gülecektir; diyorsunuz, buraya kadar size katılıyorum.
Ama yeterli olur mu hocam? Petrol fiyatlarının düşmesi ile Avrupa'da ekonomik görünümün pozitife dönmesi (ihtimali), Türkiye'yi nasıl tekrar ayağa kaldırabilir ki?
O kadar güçlü mü bu bağ; hele dövüz kurları dalgalanmaya devam ederken?
Petrol fiyatlarının düşük seyretmesi, tek başına, nasıl 2015 için Türkiye'de bahar havası estirebilir ki?
Umarım, iyimser gözükmek için yapılmış zorlama bir yorum değildir bu.
Bir değerlendirme aktarayım:
=====>
=====>
YanıtlaSil'Ekonomiye fil kaçmış'
Enis Berberoğlu
26 Aralık 2014
Meşhur hikayedir... Gözleri görmeyenleri bir filin etrafına toplamışlar...
Hayvanın kulağını tutan 'yelken', bacağına sarılan 'sütun' sanmış. Bakıyorum da, necip milletimizin ekonomi algısı aynı engelden muzdarip.
Ekonomide, piyasada her oyuncu kendi pozisyonuna aşık.
Seçici algı ile:
Bankacı, döviz düşükse,
Müteahhit, yeni kamu ihalesi açılırsa,
Ahali, kredi kartı limiti yeterliyse;
Günü kurtarıyor, yarın için umut besliyor.
İyi ve güzel de... Ortada dolaşan fili ne yapacağız?
*
Filimizin adı Farsça adıyla 'bonyad' olsun...
Tercümesi 'vakıf', ama demeye dilim varmıyor.
Bizdeki yüzlerce yıllık vakıf geleneğini kirleten...
Modern zaman tarikat yuvalarının İran modeli...
Bonyad sistemi aslında Şah döneminin icadı. Fakir, fukaraya yardım amaçlı hayır vakıfları...
'İran İslam Devrimi'nin siyasi ve ekonomik dinamosuna dönüştü. En büyüğü 'Mustazafin ve Cambazan' adında. Kağıt üzerinde ezilen ve gazilere yardım amaçlı.
12 milyar doları ve 400 bin çalışanı var. Ülke tekstil üretimindeki payı yüzde 20.
Gazlı içecekler pazarının yarısına sahip.
Lastik, tuğla, kimyasal, gıda...
Aklınıza hangi alan gelirse hepsinde faal.
Bonyad ekonomisi hakkında rivayet muhtelif.
İran ekonomisinin üçte birine hakimler...
5 milyon kişiye iş veriyorlar...
10 milyonlara yardım dağıtıyorlar diyen var.
Konuşan çok, işin aslını bilen sadece mollalar.
Malum İran petrol ve doğalgaz ülkesi.
Ülke gelirinin neredeyse tamamı iki kalemden.
Gelirin kimlere, nasıl dağılacağı kararı ise tekelden.
Bizde ise mantar gibi biten vakıf taklitlerinin...
Gelir modeli çok daha karışık mecburen.
*
Rus lideri, delikanlı kardo (kardeş) Putin.
Petrolle gelen petrolle gider misali...
Putin ekonomisi iflasın eşiğinde.
Peki bize nasıl yansıyacak?
Onlarca uzmanı dinledim, okudum.
Yanlış anladıysam düzeltin...
Rusya'dan sağlanan gelir ayağında...
İhracat, turizm ve bavul ticareti var.
Kabaca 15 milyar dolar civarında bir rakam.
Yarısı kriz sebebiyle uçup gitse...
7-8 milyar dolar kayıp var demektir.
Giderden tasarrufu da hesaplayalım.
Petrol fiyatı her on dolar düştüğünde...
Türk ekonomisinden 1.5 milyar dolar daha az çıkıyor.
50 dolarlık düşüş 7.5 milyar dolar tasarruf demek.
Özetle düşük petrol faturasından kazandığımızı...
Ucuz petrolle krize giren Rusya’da kaybediyoruz.
Bilançonun dip toplamı böyle!
Ama bir de sermaye girişine bakarsak...
Arap Şeyhi, Rus oligarkı parası artık hayal...
Batılı fonlar da ek risk faizi bekliyor.
O yüzden, nutukla faiz düşer sanan mollalar...
Akıllarına düşen soruyla irkilsin, uykuları kaçsın:
- Ya faiz artarsa!
(http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/enis-berberoglu/ekonomiye-fil-kacmis-690858/)
Herşey hep kötüye de gitme iyiye de. Bazen herşey kötüye gidebilir. Bazen herşey iyiye gidebilir. Ama her zaman herşey ne iyeye gider ne de kötüye.
SilEğer petrol fiyatları düşmeseydi bizim durumumuz daha mı iyi olacaktı daha mı kötü? Bu soruya vereceğiniz yanıt benim ekonomide bahar havası mı estirdiğim yoksa gerçekçi bir analiz mi yaptığım sorusunun da yanıtı olacak.
hocam diyelim ki sigortalı olarak çalışıyoruz ve asgari ücret alıyoruz diyelim bekarız da. asgari geçim indirimi 90 lira diyelim. aldığımız asgari ücretin 90 lirasını aslında bize devlet mi veriyor yoksa işveren mi hocam? bir türlü anlayamadım.
YanıtlaSilDevlet bu parayı işverenden alıp size verseydi kimden almış olacaktınız? Devletten mi işverenden mi? Bence devletten. O halde burada da devletten aldığınızı düşünmek lazım.
SilHocam japonyada ricardo barro hipoezi varsa neden turkiyede neden diger ulkelerde yok japonyann ozelligi nedir
YanıtlaSilJaponya vergi oranlarını düşürüp kamu borçlanmasını ciddi oranda artırma yoluyla kamu harcamalarını artırdı. Bunu uygulayan başka ülke yok.
SilHocam,
YanıtlaSilTahvil alım programının bitmesi ile hepimiz FED faizi ne zaman artırır, sorusuna odaklandık.
Size basit gelecektir ama yine de öğrenmeliyim:
1) FED yıllardır elinde biriktirdiği tahvilleri artık satmaya mı başlayacak?
2) Bu nedenle başlayacak olanın adı 'tahvil satım programı' mı?
3) Bunun için kullanacağı tek yöntem faizi artırmak mı? Başka yollar da mevcut mu?
(1) Fed tahvillerin vadesi geldiğinde Hazineye verip parasını oradan alacak.
Sil(2) Böyle bir program yok
(3) Faiz artırımını bunun için değil bilançosunu normale döndürmek için yapacak.
Hocam, TCMB'nin siyasal baskılar yüzünden faiz artırımında geç kalması ve nihayetinde önemli bir oranda artışa gitmesi buna ek olarak yıl boyunca hatırı sayılır miktarda da rezervlerini eritmesine rağmen, doların yıl sonu itibariyle tekrar faiz arttırımına neden olan seviyelerin üstünde seyretmesi, kur politikasını nasıl başarılı kılıyor ? aydınlatırsanız sevinirim.
YanıtlaSilTCMB'nin faizi düşük tutması sonucu ortaya çıkan başarısızlık 2013'e ait. 2014 başında dolar kuru 2,40'ı geçmişti. Yılsonunda 2,30'larda olduğuna göre demek ki 2014 başında yaptığı faiz artırımı dolar kurunu denetlemekte başarılı olmuş.
SilMahfi hocam sizce Putin artık herkesin bahsettiği gibi 21. yüzyılın en büyük lideri mi?
YanıtlaSilHerkesin böyle bir şeyden bahsettiğini sanmıyorum. Bırakın 21. yüzyılın en büyük lideri olmayı Putin önce koskoca Rusya'yı elektronik devriminin içine sokacak yapısal dönüşümü yapsın yani önce kendi ülkesinin lideri olsun.
SilHocam faiz dışı fazla tam olarak ne oluyor?
YanıtlaSilBütçe gelirleri - Faiz dışı giderler = Faiz dışı fazla.
SilŞu yazıma bakabilirsiniz:
http://www.mahfiegilmez.com/2013/02/butce-dengesi-ve-faiz-ds-denge.html
Hocam son paragrafta bahsettiğiniz baz etkisini açıklayabilir misiniz? Teşekkürler..
YanıtlaSil2014 yılının ilk 4 ayında enflasyon yaklaşık 5 puan artmıştı. Bu yılın ilk 4 ayında bu kadar artmayacağı tahmin ediliyor. Diyelim ki 2,5 puan artsa demek ki enflasyondan 5 puan çıkacak 2,5 puan girecek. Bu durumda enflasyon bu etkiyle 2,5 puan gerileyecek demektir. Buna baz etkisi deniyor.
SilABD'deki büyüme dinamikler karşısında , Türkiye'deki faiz oranları hakkındaki öngörünüz nedir??
YanıtlaSil