Yalnızlığımı Söylemeyin Kimseye
Nedense bir yalnızlık duygusu
çöktü üzerime bu aralar. Onca kalabalığın içinde olmama karşın yapayalnız
hissediyorum kendimi. Geçen akşam başladı bu yalnızlık duygusu. Arkadaşlarla
yemek yiyorduk. Herkesle bir şeyler konuşmama karşın kendi sesimi duyamıyordum.
Başkalarınınkini de. Bambaşka yerlerde yapayalnız dolaşıyordum sanki.
Bazen olur bu
bende. Sanki bu dünyada yaşamıyormuşum gibi. Hiç bir şeyi izlemez, hiçbir şeyi
gözlemlemez bulurum kendimi. Daha doğrusu bulamam. Eskiden böyle kaybolduğumda,
babama ya da anneme sorardım nerede olduğumu. Belki daha doğrusu nereye doğru
ilerlediğimi. Aslında bu soruyu onların da tam yanıtlayamayacağını biliyor
olmama karşın sorardım. En azından benim bir yanıt bulacağımı düşünmemi
sağlarlardı. Bu da bir şey. Artık onlar yok. Onun için yalnızlığımı daha çok
hisseder oldum böyle zamanlarda.
Ne zaman anneme gidip anlatsam
derdimi, ya da babama sorsam bulunduğum yeri, bir şeyler söylerlerdi bana.
Tuhaf tuhaf bakmazlardı. Oysa babamla konuşup ona derdimi açıp çözüm soracak
bilince ulaştığımda, yani aşağı yukarı ben 18 yaşındayken, babam şimdi benim
olduğum yaşlardaydı. Peki ama o zaman onun bilgeliğine artık benim de ulaşmış
olmam ve dolayısıyla kendi dertlerime çare üretir konuma gelmiş olmam
gerekmiyor mu? Olmuyor. Ben şimdi başkalarının sorularını yanıtlasam da kendi
sorularıma yol gösterecek olanlar yaşamıyor artık. Yani anlayacağınız ne zaman
dertlensem kendimi yalnız buluyorum.
Aslında sevmem yalnızlığı. Yani
yolculuğa yalnız çıkmayı, ya da yalnız başına yürümeyi hatta tek başına gidip
spor bisikletine binmeyi. Birileriyle sohbet etmeyi severim. Yalnızlık canımı
sıkar benim. Ama bazen öyle anlar olur ki yalnızlığı ararım. Kendimden bile
sıkıldığım zamanlar olur. Kendimin bile bana fazla geldiği anlar. Alır başımı giderim.
Uzun uzun yürür hiç bir şey düşünmeden boş boş bakarım çevreme. Geçenlerde
böyle bir duygu anında kalktım gittim Belgrat ormanına yürümeye. Tam 6
kilometrelik bir yürüyüş parkuru. Olağanüstü güzel, bol oksijenli bir yer.
Aşağı yukarı 1 saatimi alıyor o parkuru tamamlamak. Başladım yürümeye. Tam
ortalarda bir yerde yağmur indi. Benim yazılarımı okuyanlar bilir severim
yağmurda yürümeyi. Ama öyle böyle değil sırılsıklam oldum. Arabaya binene kadar
farketmedim bile ıslandığımı. Arabaya bindiğimde o yalnızlık duygusundan bir an
için sıyrıldığımda farkettim sırılsıklam olduğumu.
Pianist filmini sinemalarda
gösterildiğinde izleyememiştim. Geçenlerde televizyonda izledim. Aslında güzel
bir film ama birçok benzeri olduğu için beni fazlaca kavramadı. Bir de bu
ikinci dünya savaşı ve Alman mezalimi temasından gına geldi artık. 1981 yılında
Londra’da kaldığım 1 yıl boyunca BBC ve ITN’de o kadar çok ikinci dünya savaşı
filmi ve belgeseli izlemiştim ki “acaba bu savaş devam mı ediyor” diye kuşkuya
kapılmaktan kendimi alamamıştım. Her neyse ben filmden çok piyanist Spillman’ın
(Adrien Brody) bir Nazi subayının isteği üzerine çaldığı Frederick Chopin’in
ballad’ından etkilendim. Film biter bitmez arşivimi karıştırdım. Bendeki cd’de
Ivan Moravec seslendirmiş Chopin’in parçalarını. Filmde seslendirilen parçayı
dinlerken müziğin ortalarında bir yerde iyiden iyiye yalnızlığa kapılmış buldum
kendimi. Chopin’in müziği her nedense bu duyguyu yaratıyor bende. Sonra birden
aklıma geldi. Babam her nerede bir piyano görse, oturur başlardı Chopin’in
parçalarını seslendirmeye. İşte buydu bendeki yalnızlık duygusunun kaynağı.
Filmde tekrar duyunca anladım birden. Herhalde bir süre önce bir yerlerde
duymuştum Chopin parçasını ve başlamıştı yalnızlık duygusu beni sarmaya. Sonra
sorularımı yanıtlayacak kimse kalmadığı gerçeği düşmüştü aklıma.
Kaç yaşında olursan ol derdini
anlatacak baban ya da annen varsa yalnızlık çekmeyeceksin demektir.
Not: Bu yazı ilk kez Radikal
Gazetesinde 27 Kasım 2005’de yayınlandı.
hocam yalnızlığımı kimseye söylemeyin derken bile yalnızlığınızı bizimle paylaşmanız çok güzel. Bende yağmurlu günlerde kendimi çok yalnız hissediyorum ve yalnızlığımın neden kaynaklandığınıda bulmuş değilim sizin bunu farketmeniz çok güzel inşallah bende yalnızlığımın neden kaynaklandığını bulurum.
YanıtlaSilTeşekkürler. Umarım siz de bulabilirsiniz yalnızlığınızın nedenini.
Silah ya hocam sen ne yaptin simdi kyske andeni babani bir tek defa daha goremeni saglayabilecek bir gucum olsaydi bak icim paramparca oldu
SilSizin gibi alanında saygı gören, başarılı insanların bu tarz içten ve egodan sıyrılmış yazılar yazması çok güzel.. Başarılı olmanın illa ki kirilganliktan uzak olmayı gerektirmedigini gösteriyorsunuz.. Cesurca bir hareket bir taraftan da.. Teşekkürler..
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilSadece olduğum gibi görünüyorum.
Değerli yalnızlıktır bu Hocam. Bir de hava durumu anlatılırken söylenir ya hissedilen sıcaklık diye; işte bu da hissedilen yalnızlık.
YanıtlaSilBelki de.
Sil[1. BÖLÜM]
YanıtlaSil(Toplam 6 bölümlük referans liste)
Sayın Eğilmez'e ve bu sayfanın ziyaretçilerine hatırlatma:
"Modernite" kavramının hayatımızda meydana getirdiği erozyonu derhâl idrak etmeye mecburuz!
("Modernite" kavramı ile;
"Modernizm" ve "Modernizasyon" arasında bağ vardır. Son ikisinin, toplumlara yüklediği acı neredeyse yoktur.
Ve fakat;
"Modernite"nin hem tekil olarak "insan" da, hem de çoğul olarak "toplumlar" da meydana getirdiği yıkım büyük ölçüde görmezden gelinir!
"İktisat" disiplini de bu yıkımın birçok yönden destekçisi konumuna kasten düşürülmüştür;
Ve ironik bir şekilde birçok yönden de bu yıkımın tahlil edilip, tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için yardımcı araç da olmuştur!
"İktisat" hiçbir zaman;
"Psikanaliz",
"Sosyoloji",
Ve "siyaset"ten kopartılarak düşünülmemelidir !
Özellikle ve özellikle 1920'li yılların sonu 1930'lu yılların başından günümüze değin:
Dünyadaki iktisatçıların ekseriyetinin düştüğü yegâne tuzak;
Yukarıda bahsedilen "kopartarak yapılan düşünsel tahliller" silsilesini gönüllü olarak kabul etmiş olmalarıdır!
Ümit ederiz ki:
Bir akademisyenin naçizane çabası olan bu blog sayfasında ifade edilen her kelime;
Bugün takip edenlere,
Ve yarın takip edeceklere;
Kuvvetli bir ışık gibi yol gösterir!
"Bilim"i ve "Vicdan"ı daima yan yana düşünerek hayatınızı devam ettirebilme temennimizle;
Esen kalın.)
KİTAP #1: Modernite Nasıl Unutturur?
YAZAN: Paul Connerton
ÇEVİREN: Kübra Kelebekoğlu
YAYINEVİ: Sel Yayıncılık
ADRES: http://www.selyayincilik.com/kitaptanitim.asp?kod=798
KİTAP #2: Toplumlar Nasıl Anımsar?
YAZAN: Paul Connerton
ÇEVİREN: Alâeddin Şenel
YAYINEVİ: Ayrıntı Yayınları
ADRES: https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/kitap/toplumlar-nasil-animsar/361
İLK 16 SAYFAYI OKUMAK İÇİN:
https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/toplumlar%20nasil%20animsar.pdf
KİTAP #3: Ekonomik Çelişkiler Sistemi ya da Sefaletin Felsefesi
YAZAN: Pierre-Joseph Proudhon
ÇEVİREN: Işık Ergüden
YAYINEVİ: Kaos Yayınları
ADRES: http://www.kaosyayinlari.com/index.php/ekonomik-celiskiler-sistemi-ya-da-sefaletin-felsefesi
KİTAP #4: Küçük Prens
YAZAN: Antoine de Saint-Exupéry
ÇEVİRENLER: Cemal Süreya & Tomris Uyar
YAYINEVİ: Can Yayınları
ADRES: https://canyayinlari.com/Antoine-de-Saint-Exup%C3%A9ry/K%C3%BC%C3%A7%C3%BCk-Prens/9789750724435#book
KİTAP #5: Aylak Sınıfın Teorisi
YAZAN: Thorstein Veblen
ÇEVİRENLER: Zeynep Gültekin & Cumhur Atay
YAYINEVİ: Babil Yayınları
ADRES: http://www.kitapyurdu.com/kitap/aylak-sinifin-teorisi/68349.html
KİTAP #6: "Yabancılaşma" Marx'ın Kapitalist Toplumdaki İnsan Anlayışı
YAZAN: Bertell Ollman
ÇEVİREN: Ayşegül Kars
YAYINEVİ: Yordam Kitap
ADRES: http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=185
KİTAP #7: Biz
YAZAN: Yevgeniy İvanoviç Zamyatin
ÇEVİRENLER: Fatma & Serdar Arıkan
YAYINEVİ: İthaki Yayınları
ADRES: http://www.ithaki.com.tr/cagdas-dunya-edebiyati/biz.htm
KİTAP #8: "Sonsuz Talep" Bağlanma Etiği, Direniş Siyaseti
YAZAN: Simon Critchley
ÇEVİREN: Tuncay Birkan
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/4744
KİTAP #9: "İmansızların İmanı" Siyasal Teoloji Deneyleri
YAZAN: Simon Critchley
ÇEVİREN: Erkal Ünal
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/5777
KİTAP #10: Yeni Kapitalizm Kültürü
YAZAN: Richard Sennett
ÇEVİREN: Aylin Onacak
YAYINEVİ: Ayrıntı Yayınları
ADRES: https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/kitap/yeni-kapitalizm-kulturu/373
İLK 16 SAYFAYI OKUMAK İÇİN:
https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/yeni%20kapitalizm%20kulturu.pdf
[Devamı 2. bölümde]
[2. BÖLÜM]
YanıtlaSilKİTAP #11: Karakter Aşınması "Yeni Kapitalizmde İşin Kişilik Üzerindeki Etkileri"
YAZAN: Richard Sennett
ÇEVİREN: Barış Yıldırım
YAYINEVİ: Ayrıntı Yayınları
ADRES: https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/kitap/karakter-asinmasi/297
İLK 16 SAYFAYI OKUMAK İÇİN:
https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/karakter%20asinmasi1.pdf
KİTAP #12: Kamusal İnsanın Çöküşü
YAZAN: Richard Sennett
ÇEVİREN: Abdullah Yılmaz & Serpil Durak
YAYINEVİ: Ayrıntı Yayınları
ADRES: https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/kitap/kamusal-insanin-cokusu/176
İLK 16 SAYFAYI OKUMAK İÇİN:
https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/kamusal%20insanin%20cokusu.pdf
KİTAP #13: İşletme Hastalığına Tutulmuş Toplum
YAZAN: Vincent de Gaulejac
ÇEVİREN: Özge Erbek
YAYINEVİ: Ayrıntı Yayınları
ADRES: https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/kitap/isletme-hastaligina-tutulmus-toplum/553
İLK 16 SAYFAYI OKUMAK İÇİN:
https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/isletme%20hastaligi1-16.pdf
KİTAP #14: Puslu Camın Arkasından
YAZAN: Sadun Aren
YAYINEVİ: İmge Kitabevi
ADRES: http://www.imge.com.tr/product_info.php?products_id=60444
KİTAP #15: Aydınların İhaneti
YAZAN: Julien Benda
ÇEVİREN: Cem Soydemir
YAYINEVİ: Doğubatı Yayınları
ADRES: http://www.dogubati.com/julien-benda/aydinlarin-ihaneti-5
KİTAP #16: Protestan Ahlâkı ve Kapitalizmin Ruhu
YAZAN: Max Weber
ÇEVİREN: Milay Köktürk
YAYINEVİ: Bilgesu Yayıncılık
ADRES: http://www.kitapyurdu.com/kitap/protestan-ahlaki-ve-kapitalizmin-ruhu/265210.html
KİTAP #17: Nereye Gitti Bu Entelektüeller?
YAZAN: Frank Furedi
ÇEVİREN: A. Erkan Koca
YAYINEVİ: Birleşik Dağıtım Kitabevi
ADRES: http://www.kitapyurdu.com/kitap/nereye-gitti-bu-entelektueller/147649.html
KİTAP #18: Makine Kırıcılık "Ned Ludd ve Queen Mab"
YAZAN: Peter Linebaugh
ÇEVİREN: Deniz Esen
YAYINEVİ: Otonom Yayıncılık
ADRES: http://otonomyayincilik.com/kitaplik/dunyanin-yerlileri/item/81-makine-k%C4%B1r%C4%B1c%C4%B1l%C4%B1k
KİTAP #19: Zihin Emeği, Kol Emeği "Epistemoloji Eleştirisi"
YAZAN: Alfred Sohn-Rethel
ÇEVİREN: Ayşe Deniz Temiz
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/4733
KİTAP #20: Makine, İş, Kapitalizm ve İnsan
YAZAN: Ahmet Alpay Dikmen
YAYINEVİ: Notabene Yayınları
ADRES: http://www.notabeneyayinlari.com/tur_detay.php?id=190
KİTAP #21: Küresel Çarkın Dışında Kalanlar "Tüketim Toplumundaki Yeni Fakirlik"
YAZAN: Kathrin Hartmann
ÇEVİREN: Etem Levent Bakaç
YAYINEVİ: Ayrıntı Yayınları
ADRES: https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/kitap/kuresel-carkin-disinda-kalanlar/583
İLK 16 SAYFAYI OKUMAK İÇİN:
https://www.ayrintiyayinlari.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/kuresel%20carkin%20disinda%20kalanlar1-16.pdf
KİTAP #22: "Ne Ders Olsa Veririz" Akademisyenin Vasıfsız İşçiye Dönüşümü
YAZANLAR: Aslı Vatansever & Merâl Yalçın
YAYINEVİ: İletişim Yayınları
ADRES: http://www.iletisim.com.tr/kitap/ne-ders-olsa-veririz/9018
KİTABIN GİRİŞ KISMINI OKUMAK İÇİN:
http://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/ne%20ders%20olsa.pdf
KİTAP #23: "Prekarya" Yeni Tehlikeli Sınıf
YAZAN: Guy Standing
ÇEVİREN: Ergin Bulut
YAYINEVİ: İletişim Yayınları
ADRES: http://www.iletisim.com.tr/kitap/prekarya/8982
KİTABIN GİRİŞ KISMINI OKUMAK İÇİN:
http://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/prekarya1.pdf
KİTAP #24: "Aşk Yüzyılı Bitti" Aşk'ta, İş'te, Siyaset'te Yeni Zamanlar
YAZAN: Nuran Yıldız
YAYINEVİ: Doğan Kitap
ADRES: http://www.dogankitap.com.tr/kitap/A%C5%9Fk+Y%C3%BCzy%C4%B1l%C4%B1+Bitti-1768
KİTAP #25: Yeni Orta Sınıf "Sinik Stratejiler"
YAZAN: Ali Şimşek
YAYINEVİ: Agora Yayınları
ADRES: http://agorakitapligi.com/yeni-orta-sinif-sinik-stratejiler/
[Devamı 3. bölümde]
[3. BÖLÜM]
YanıtlaSilKİTAP #26: "Yaralı Bilinç" Geleneksel Toplumlarda Kültürel Şizofreni
YAZAN: Dariush Shayegan
ÇEVİREN: Haldun Bayrı
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/4370
KİTAP #27: Melez Bilinç
YAZAN: Dariush Shayegan
ÇEVİREN: Haldun Bayrı
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/5733
KİTAP #28: Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor "Modernite Deneyimi"
YAZAN: Marshall Berman
ÇEVİREN: Bülent Peker & Ümit Altuğ
YAYINEVİ: İletişim Yayınları
ADRES: http://www.iletisim.com.tr/kitap/kati-olan-her-sey-buharlasiyor/7050
KİTAP #29: Özgünlüğün Politikası "Radikal Bireycilik ve Modern Toplumun Ortaya Çıkışı"
YAZAN: Marshall Berman
ÇEVİREN: Nursel Yıldız
YAYINEVİ: Sel Yayıncılık
ADRES: http://www.selyayincilik.com/kitaptanitim.asp?kod=696
KİTAP #30: Kaygı Üzerine
YAZAN: Renata Salecl
ÇEVİREN: Barış Engin Aksoy
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/5794
KİTAP #31: Seçme İkilemi
YAZAN: Renata Salecl
ÇEVİREN: Barış Engin Aksoy
YAYINEVİ: Metis Yayınları
ADRES: http://www.metiskitap.com/catalog/book/5852
KİTAP #32: Hapishanenin Doğuşu
YAZAN: Michel Foucault
ÇEVİRENLER: Mehmet Ali Kılıçbay
YAYINEVİ: İmge Kitabevi
ADRES: http://www.imge.com.tr/product_info.php?products_id=4675
KİTAP #33: "Leviathan" Bir Din ve Dünya Devletinin İçeriği, Biçimi ve Kudreti
YAZAN: Thomas Hobbes
ÇEVİREN: Semih Lim
YAYINEVİ: Yapı Kredi Yayınları
ADRES: http://alisveris.yapikredi.com.tr/tanim.asp?sid=UR14EJMZBL5N8OG8TO5U
KİTAP #34: Mülkiyet Nedir?
YAZAN: Pierre-Joseph Proudhon
ÇEVİREN: Devrim Çetinkasap
YAYINEVİ: İş Bankası Yayınları
ADRES: http://alisveris.iskulturyayinlari.com.tr/tanim.asp?sid=CT3WUMSAUN4NKNNQ6AMC
KİTAP #35: Ekonomik İtaatsizlik
YAZAN: Henry David Thoreau
ÇEVİREN: Eylül Desen Kaytancı
YAYINEVİ: Kafekültür Yayıncılık
ADRES: http://shop.kafekitap.com/urun/1321/ekonomik-itaatsizlik
[Devamı 4. bölümde]
[4. BÖLÜM]
YanıtlaSilKİTAP #36: Doğal Yaşam ve Başkaldırı: "Sivil İtaatsizlik" Makalesi ve "Walden Gölü"
YAZAN: Henry David Thoreau
ÇEVİREN: Seda Çiftçi
YAYINEVİ: Kaknüs Yayınları
ADRES: http://www.kitapyurdu.com/kitap/dogal-yasam-ve-baskaldirisivil-itaatsizlik-makalesi-ve-walden-golu/33408.html
KİTAP #37: Tanrı ve Devlet
YAZAN: Mihail Bakunin
ÇEVİREN: Remzi Çaybaşı
YAYINEVİ: Belge Yayınları
ADRES: http://www.belgeyayinlari.com/detay.php?id=208
KİTAP #38: Devlet ve Anarşi
YAZAN: Mihail Bakunin
ÇEVİREN: Murat Uyurkulak
YAYINEVİ: Agora Yayınları
ADRES: http://agorakitapligi.com/devlet-ve-anarsi/
KİTAP #39: Eski Rejim ve Devrim
YAZAN: Alexis de Tocqueville
ÇEVİREN: Turhan Ilgaz
YAYINEVİ: İmge Kitabevi
ADRES: http://www.imge.com.tr/product_info.php?products_id=9958
KİTAP #40: Anarşist Ahlâk
YAZAN: Pyotr Kropotkin
ÇEVİREN: Işık Ergüden
YAYINEVİ: Kaos Yayınları
ADRES: http://www.kaosyayinlari.com/index.php/anarsist-ahlak
KİTAP #41: Tarlalar Fabrikalar ve Atölyeler "Yarın"
YAZAN: Pyotr Kropotkin
ÇEVİREN: Işık Ergüden
YAYINEVİ: Kaos Yayınları
ADRES: http://www.kaosyayinlari.com/index.php/tarlalar-fabrikalar-ve-atoelyeler-yar-n
KİTAP #42: Spinoza Üstüne On Bir Ders
YAZAN: Gilles Deleuze
ÇEVİREN: Ulus Baker
YAYINEVİ: Öteki Yayınları
ADRES: http://www.kitapyurdu.com/kitap/spinoza-ustune-on-bir-ders/19232.html
KİTAP #43: Tutunamayanlar
YAZAN: Oğuz Atay
YAYINEVİ: İletişim Yayınları
ADRES: http://www.iletisim.com.tr/kitap/tutunamayanlar/7279
KİTABIN GİRİŞ KISMINI OKUMAK İÇİN:
http://www.iletisim.com.tr/images/UserFiles/Documents/Gallery/tutunamayanlar.pdf
KİTAP #44: Huzur
YAZAN: Ahmet Hamdi Tanpınar
YAYINEVİ: Dergâh Yayınları
ADRES: http://www.dergahyayinlari.com/?q=node/117
KİTAP #45: Oblomov
YAZAN: İvan Gonçarov
ÇEVİRENLER: Sabahattin Eyüboğlu & Erol Güney
YAYINEVİ: İş Bankası Yayınları
ADRES: http://alisveris.iskulturyayinlari.com.tr/tanim.asp?sid=TM62H0W243INEMMNAUTP
[Devamı 5. bölümde]
[5. BÖLÜM]
YanıtlaSilAşağıda sayın Eğilmez’in yazdıkları ile beraber yorum pencerelerini sonuna kadar lütfen acele etmeden ve dikkatle okuyunuz.
Okuma esnasında karşılaşacağınız “referans bilgiler”i, bir köşeye kaydediniz ve imkânınız el verdiği müddetçe bu bilgilere ulaşmaya çalışınız:
1. Ahbap Çavuş Kapitalizmi
http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/ahbap-cavus-kapitalizmi.html
2. Temel Yanılgılarımız
http://www.mahfiegilmez.com/2014/05/temel-yanlglarmz.html
3. Girişimcilik
http://www.mahfiegilmez.com/2014/06/girisimcilik.html
4. İİBF’de Bölüm Seçimi
http://www.mahfiegilmez.com/2014/07/iibfde-bolum-secimi.html
5. Küresel Krizin Çözümü İçin Maliye Politikasına İhtiyaç Var
http://www.mahfiegilmez.com/2014/07/kuresel-krizin-cozumu-icin-maliye.html
6. Fiyat, Faiz, Kur Derken Asıl Meseleyi Kaçırıyoruz
http://www.mahfiegilmez.com/2014/07/fiyat-faiz-kur-derken-asl-meseleyi.html
7. Büyüme Düştü, Merkez Yandı
http://www.mahfiegilmez.com/2014/09/buyume-dustu-merkez-yand.html
8. İİBF Sorunu
http://www.mahfiegilmez.com/2014/09/iibf-sorunu.html
9. Türkiye Ekonomisinin Bugünkü Sorunları
http://www.mahfiegilmez.com/2014/09/turkiye-ekonomisinin-bugunku-sorunlar.html
10. Reform İllüzyonu
http://www.mahfiegilmez.com/2014/09/reform-illuzyonu.html
11. Üniversite Süresini Nasıl Değerlendirmeli?
http://www.mahfiegilmez.com/2014/10/universite-suresini-nasl-degerlendirmeli.html
12. Ne Pahasına?
http://www.mahfiegilmez.com/2014/12/ne-pahasna.html
13. Bilim ve İnanç
http://www.mahfiegilmez.com/2015/02/bilim-ve-inanc.html
[Devamı 6. bölümde]
[6. BÖLÜM - SON]
YanıtlaSil“...
Bilim uzun ve çetin bir yoldur çocuklar.
Bilimi yarı yolda bırakmayın; olur mu çocuklar?!
Oppenheimer gibi hissediyorsanız; bırakın yüksek binaları başkası yapsın, büyük barajlarda başkası çalışsın!
Bazılarına çok uzaklardan bile görünen yüksek yapılar kurmak çekici gelecektir;
Bırakınız bu işleri öyleleri yapsın!
Bazıları da insanları çalıştırmak, büyük teşebbüsleri idare etmek ihtirası ile yanarak kuvvetli olmak isteyeceklerdir;
Bırakınız parayla da onlar uğraşsın!
Sizin kuvvetli olmak gibi bir derdiniz yoksa,
Siz de Leonardo Da Vinci gibi ‘Kuvvet nedir?’ diye merak ediyorsanız:
Buyrun sizleri Mekanik kürsüsüne beklerim.
Çünkü:
Bazılarına göre ‘kuvvet’; ‘para’ ile ‘organizasyon’un çarpımına eşittir!
Bize göre de ‘kuvvet’; ‘ivme’ ve ‘kütle’yi ilgilendiren bir büyüklüktür!
Bu iki formülü birbiriyle karıştırmayın; olur mu çocuklar?!
‘Kürsü’ ile ‘ticarethane’yi birbirine karıştırmayın; olur mu çocuklar?!
...”
[Prof. Dr. Mustafa İnan
İnşaat Mühendisi
1911-1967
“Bir Bilim Adamının Romanı”
Oğuz Atay
1975]
===UYARI MESAJI (1)===
Animasyon video:
“Hayatta herbirimizin görevi var; peki ama bu görevler ne ?!
El Empleo
The Employment”
Süre: 7dk.
Adres:
http://vimeo.com/32966847
===UYARI MESAJI (2)===
“Sınıf bilinci nedir ?!”
“Kaç Bize Gel !”
Süre: 5dk.
Adres:
http://vimeo.com/57447092
“Hayatta kalma rehberi (1)”
http://kacbizegel.com/wp-content/uploads/Kac-bize-gel-brosur-1.pdf
“Hayatta kalma rehberi (2)”
http://kacbizegel.com/wp-content/uploads/Kac-bize-gel-brosur-3.pdf
===UYARI MESAJI (3)===
“Bencillik Çağı ~ Ben Çağı (The Century of the Self)”
Hazırlayan: Adam Curtis (İngiliz belgesel ve film yapımcısı)
Yayın yılı: 2002
Bölümler:
Bölüm 1: Mutluluk Makineleri (Happiness Machines)
Türkçe altyazılı video:
http://vimeo.com/22918234
Bölüm 2: Rıza & İkna etme mühendisliği (The Engineering of Consent)
Türkçe altyazılı video:
http://vimeo.com/23204840
Bölüm 3: Herbirimizin kafasının içine birer polis yerleştirilmiş: Bütün bunları kafamızdan kovmalıyız.
(There is a Policeman Inside All Our Heads: He Must Be Destroyed.)
Türkçe altyazılı video:
http://vimeo.com/23485787
Bölüm 4: Kettering’de şarap yudumlayan sekiz kişi
(Eight People Sipping Wine in Kettering)
İngilizce video:
http://www.dailymotion.com/video/x17b3nc_the-century-of-the-self-eight-people-sipping-wine-in-kettering-4_news
===UYARI MESAJI (4)===
Prof. Dr. Yankı Yazgan (psikiyatrist) ile yapılan röportaj:
“REKABET” KELİMESİNİ BEBEKLİĞİMİZDEN İTİBAREN BİZE NASIL ÖĞRETİYORLAR ?!
Adres:
http://www.youtube.com/watch?v=o-0pePCFp4A
Saygılarımla.
Sizin bu yaptiginiz DOS attack olarak ele alinabilir (Denial of Service). Bir suru ivir zivir mesaj ile server'i yukleyip is gormesini engellemek amaciyla yapilir. Hoca'nin her mesajina ayni sekilde uzun mesajlarla ilgili ilgisiz cevap yaziyorsunuz. Bunlari okuyan var mi acaba. Kendi blogunuzu yapmayi deneseniz derim, madem yazacak o kadar cok seyiniz var....
SilKarisik cerezdeki kaju gibi oluyor. Bunda ne kotuluk var. İlgilenen bakar.
SilTeşekkürler.
SilBahsettiğinizi ve daha fazlasını saygıdeğer dostumuz Edward Snowden'in ışığında yapıyoruz.
Bir gün bilgisayarınızın, tabletinizin veya akıllı cep telefonunuzun klasörleri arasında dolaşırken karşınıza birden bire;
Münir Nurettin Selçuk,
Leonard Cohen,
Neşet Ertaş,
Erkan Oğur,
Veya "Do-diyez minör 14. Piyano Sonatı (daha yaygın bilinen ismiyle 'Ayışığı Sonatı')" çıkarsa lütfen şaşırmayınız.
"Modernite"nin tuzaklarını idrak edebilmeniz temennisi ile:
"Kırmızı Balon" (1956)
https://vimeo.com/15187075
Alternatif:
https://www.youtube.com/watch?v=KdD49N5OmtE
Saygılarımla.
ilgilenmiyoruz. Kaju yemek de istemiyoruz. Biz buraya bal almaya geldik. Kuru yemisci dukkani degil burasi.
SilKimseyi kırmamak ve haksızlık etmemek adına, mesajlarınızı kısa ve özet şeklinde yazmayı önerebilirim. Yazılan yorumun yarım A4 kağıdını geçmemesi gibi bir kural uygulayabiliriz, çünkü uzun metinleri okumaya alışkın bir toplum değiliz, kitap ta okumuyoruz malum.
SilArılarınız olmadan bal elde edemezsiniz.
SilLezzetli bal elde edebilmeniz için sağlıklı arılarınız olmalı.
Sağlıklı arılara ulaşabilmek ve bu arıların sizlere ışık tutabilmelerini sağlayabilmek için yukarıdaki kısa referans liste yazıldı, ve devamı gelecek.
Arılarla birlikte güzel bir bağda yaşayan bu bağcıya sataşmanızın hiçbir etkisi yok.
Yukarıda ifade edilen arılarla, "ışık hüzmeleriyle"; lezzetli bal ve üzüm salkımlarına sizlerin de erişebilmesi,
"Modernite"nin tuzaklarını idrak edebilmeniz temennisi ile;
Saygılarımla.
Sayın Korur,
SilTam tersine; özellikle ve özellikle "patronlar"ın diktasına karşıyız.
Hayatımızdaki manâları körelten yegâne tuzaklardan biri de "kısa ve özet hâlde yaşamanın" dikte edilmesidir;
Tıpkı patronların çoğunun çalışanlarını prezentabl olmaya zorlayıp,
Piyasayı market segmentasyonuna göre sömürmek eğitimi almaları için sertifika dağıtan kurs merkezlerine zorla göndermesi gibi.
Konu hakkında detaylı bilgi edinmek için;
Yukarıda yazılan "Uyarı Mesajı 1, 2, 3 ve 4"te ifade edilenleri dikkatle izlemeniz ve okumanız tavsiye edilir.
"Modernite"nin tuzaklarını idrak edebilmeniz temennisi ile;
Saygılarımla.
Sizin dusmanliginiz bireye birey olarak tercihlere. Cunku siz feodal solcusunuz! Insanlarin kendi koslerine cekilip bireysel aktivite yapmasina engelsiniz yalnizligi da boyle ele aliyorsunuz. Cunku feodalsiniz tipki dinciler gibi onlarda bu tarz aktivitleri inancsizlikla iliskilendiriken sizlerde kapitalizmler burjuvazilikle iliskilendiriyorsunuz. Iste iki feodal yapinin insan tercihlerindeki bakis acisi. Sizlerden nefret ediyorum. Isci sinifindan gelen ve musluman bir aileden gelen biri olarak solculardan ve dincilerden nefret ediyorum.
SilSayın Güngör,
SilSamimi olduğunuz için teşekkürler.
Sistemleri var eden insanlardır.
"Öfke" oranı ayarlanabildiği müddetçe varlıkları motive eden önemli bir özelliktir;
Oran bozulmaya meylettiğinde kibre evrilme olasılığı mevcuttur.
"İnsan" isimli varlığın, bu oranı ayarlayabilme yetisi diğer varlıklara nazaran gelişmiştir.
Sayın "Adsız"ların, sayın Berna Korur'un, sizin, bir başkasının ve hattâ bu satırların yazarı şahsımın savunduğu dünya görüşü, siyasi ideoloji, günlük hayatı sürdürme biçimleri, inançsızlık, inanç ve daha da sayabileceğimiz konularda durduğumuz yerden etrafımıza bakınca:
Bir kesimden "solcu" oldukları için veya bir başka kesimden "dinci" oldukları için nefret edip/etmememiz;
"Modernite"nin hayatı ezip geçmeye devam ettiği gerçeğini değiştirmiyor.
Unutmayınız:
Modernite:
"Solcu ve dindar olanları ezelim; işçi sınıfından gelip, müslüman ailelere mensup olanları ve sosyal devleti savunan kapitalist bireyci olanları koruyalım."
ayrımlarını yapmaz.
(Not: "Dinci" kelimesi ile "dindar" kelimesi arasındaki farka dikkat çekmemize vesile olduğunuz için bir kez daha teşekkürler sayın Güngör.)
Yukarıda ifade edilenleri daha dingin bir hâlde bir kez daha incelerseniz;
Amacın hiçbir şekilde "geçmişte kalalım, hep orada yaşayalım, geçmiş temizdi; bugün kirli, yarın ise daha kirli olacak" gibi bir düşünceyi sizlere zerk etmek olmadığını sezeceksiniz.
Yukarıda işaret edilmeye çabalanan hususlara ve kısa referans listesine daha kuvvetli bir mercekle bakmanız,
"Modernite"nin tuzaklarını idrak edebilmeniz temennisi ile:
"12 Öfkeli Adam" (1957)
İngilizce:
https://www.youtube.com/watch?v=mzPll63y2b0
Türkçe dublaj:
http://www.hdfilmizle.gen.tr/12-kizgin-adam-1957-izle.html?postTabs=4
(Alternatif adresler:
Bölüm 1:
http://www.hdfilmizle.gen.tr/12-kizgin-adam-1957-izle.html?postTabs=0
Bölüm 2:
http://www.hdfilmizle.gen.tr/12-kizgin-adam-1957-izle.html?postTabs=1
Bölüm 3:
http://www.hdfilmizle.gen.tr/12-kizgin-adam-1957-izle.html?postTabs=2
Bölüm 4:
http://www.hdfilmizle.gen.tr/12-kizgin-adam-1957-izle.html?postTabs=3 )
Saygılarımla.
Tek çare İslam hocam
YanıtlaSilNeyin caresi? Islam ulkelerine bak bakalim neyin carsini bulabilmisler yoksa caresizlik icinde mi kivranip duruyorlar.
SilTek çare bilimi öğrenmek ve bilimin yolunu izlemek. Atatürk'ün dediği gibi"Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir"
Silislam= çaresizlik,gerilik,hurafe,afyon,metafizik,bilime ve sanata aykırılık,ilkellik
Silbabanız Chopin çalabiliyormuydu? çok zordur çalması,ciddi teknik gerektirir
SilHuzur islamdaysa huzurlu islam nerede ? gercekten cok merak ediyorum.Huzurlu musluman nerede huzurlu islam ulkerei nerede hakikaten nerede
SilMahfi Hocam,
SilÜstadımız Uğur Koşar'ın:
" 'Allah' De Ötesini Bırak " 1 ve 2 olmak üzere yazdığı, peynir ekmek gibi satan kitaplar var. Şaka yapmıyorum!
Bunları bi okuyun hele, bişeyciğiniz kalmaz...
İyi haftasonları
düşen bir uçakta ateist bulamazsınız
Sil22 Mart saat 17:04 te yazan adsız,
SilKaç tane düşen uçakta ateist aradınız da bulamadınız?
"bişeyciğiniz kalmaz" diyen adsız,
SilO "peynir ekmek gibi satmak" deyimi eskiden kalma bir deyim. Günümüzün şartlarına pek uymuyor. Ekmek neyse de, kitaplar peynir gibi satıyorsa, günümüzün peynir fiyatlarına bakınca, çok satamayacak demektir. Peynir fiyatları v.s. da belki "ötesini bırak" anlayışı sonucu bu hale gelmiştir.
Turkiye'de bu kitaplarin cok satmasi normal. Zaten memleketin yarisi AKP'ye oy verdi. Aziz Nesin de %60 oranindan bahsetmisti. Taslar yerli yerine oturuyor bolyece, bu kitaplari kimlerin aldigi belli oluyor. Dinciler, gunluk hayatini afyon kullanmis gibi yasayan insanlardir. Afyon'dan beyinleri bulanmis olup isrararla gidip hurafecilere oy verirler. Bunlar nufusun %50-60 kadarini olustururlar. Aziz Nesin bunu yillar once gormustu.
SilBu konuda bu blogda tartışma olmasını istemezdim ama madem başlamış, bunun karşılıklı atışma şeklinde değil, fikrini söyleyip kenara çekilme şeklinde olması gerekirdi....
SilKendi düşüncem şöyle: Sadece inanç etmek, cahillik ve tembelliktir. (bkz petrol zengini olduğu için bilimden uzak kalma tembelliğine kapılmış müslüman ülkeler) Bilim tek başına teknoloji, bilgi ve başarıyı getirir ama bilimle inancı birleştirirseniz, bilgeliğe ulaşırsınız...Evrim teorisi teori olarak kalmıştır, Darwin vefat etmeden önce, inanç sahibi eşine, keşke bu kitabı yazmasaydım demiştir. Herşeyden üstün bir akıl vardır gerçekten... diyerek kenara çekiliyorum... (Polemiğe girenlere cevap yazmam, herkesin düşüncesine saygılı olmak gerekir, burası ekonomi sayfası zaten)
Berna Hanım,
SilFikrini söylemek başka, gerçeklere aykırı, yalan olaylar uydurup yaymak başkadır. Darwin’in karısıyla sohbeti tanıklığı!, akılsızca bir uydurmadır.
Evrim Kuramı, Charles Darwin ve Alfred Russel Wallace tarafından, birbirinden habersiz ve eş zamanlı olarak ortaya koyulmuştur. Kuramı ilk kez ortaya koymak şerefi, onlarındır ama, Evrim Kuramı, sonradan günümüze kadar binlerce bilimsel çalışmayla doğrulanmış ve geliştirilmiştir. Ve her gün yeni çalışmalarla doğrulanmaktadır.
Günümüzde artık aklı başında hiç bir doğa bilimcisi, Evrim Kuramı’nı tartışmaz. Hele yatak odası hikâyeleriyle bunu hiç tartışmaz.
“Ötesini bırak, bişeyciğin kalmaz.” tartışmasına, Darwin ve Evrim Kuramı’nı karıştırmak da, ilginç bir kafa yapısının ve psikolojinin göstergesidir. Umarım Darwin kâbusları da görmüyorsunuzdur.
Bir de Türkçe düzeltmesi: “Sadece inanç etmek” demişsiniz. İnaç edilmez. İnanç “edilen şeylerden!” değildir.
Teşekkürler katkı için Kaya bey.
SilHocam merhaba
YanıtlaSilBen hep hayatın ne kadar önemsiz olduğunu hatırlamak için bir senaryo oluştururum zihinimde.
Şöyledir kısa filmim
Sultan ahmet camiin yapımı gelir aklıma inşaatında çalışan 2 işçi aralarında şöyle konuşur sırtlarını dayadıkları duvardan,ayasofyayı seyrederken
"Düşüne biliyormusun yıl 1612 şu ayasoyfa taaa bundan 1000 yıl önce yapılmış"vaybee derler kendi aralarında ayasofyanın görselliği karşısında,ve bu dıyologun mimarları olan kişiler kendileri,çocukları,torunları,torununun torununun torunları bu kadar kısa bir zamanda
Olması gerektiği gibi varlığın akışına kapılıp gitmişler bu bilinçten
Şimdi yanlızlık dedinizde biz zaten yanlız gelip yanlız gitmiyormuyuz?O zaman kendini yanlız hissetmek olana direnmek değilmidir hocam..
Kimbilir belki de.
SilEmin olun dünyadaki her insan yalnızlık çekiyordur. Zaten dünyaya gelirken de yalnızız, muhtemelen giderken de yalnız olacağız... Ben yalnızlığı çok severim çünkü entellektüel yalnızlık yaşadığım için çoğu zaman tek başıma kalmayı tercih ediyorum... Çünkü merak duyduğum ilgi alanları ve yapmaktan hoşlandığım hobiler, çevremdeki insanların neredeyse çoğuyla uyuşmuyor. Ekonomiye olan ilgimden ve küresel sorunlara olan belki de aşırı duyarlılığımdan dolayı beni sıkıcı buluyor arkadaşlarım. Sokakta yaşayan evsizleri görünce ağlarım mesela bu hareketimi de safça bulanlar var. Havalar bugün gibi aşırı soğuk olduğunda, soğuktan titreyenleri düşünüp hüzünlenirim. Dünyada bu kadar aç insan varken, katıla katıla gülemiyorum malesef... Benim yalnızlığımın sebebi de bu işte. Ama şikayetçi değilim hatta çok memnunum bu durumdan :-)
YanıtlaSilEvet çoğu kez yalnızlık duygusu bir başkaldırıdır. Başkaldırı ise çoğu kez erdemli bir davranıştır.
SilHocam sizin gibi bir birikimin bu derece mütevazı bir yazı yazması sizi çok daha yüceltiyor bence. Sanki karşımda oturmuş ta bana anlatıyormuşsunuz gibi samimi buldum. Bencilliğin zerresi bile yok. Sizi hayranlıkla tebrik ediyorum.
YanıtlaSilKeşke memleketi idare eden kibirlik budalaları da sizin gibi olsaydı.
Teşekkür ederim.
SilHayatta taklit edilemeyen tek şey cesarettir Hocam insanın yüreğide doğudan doğup batidan batmalı.
YanıtlaSilHocam bir zamandır yazılarınızı takip ediyorum. Üniversite öğrencisiyim. Gördüğüm, tanıştığım akademisyenler içerisinde "egosunu aldıran" tek kişi sizsiniz. Twitter'da, blogunuzda, (hiç yüz yüze gelmemiş olsak da biliyorum, yüz yüze) sorulan tüm sorulara büyük bir ciddiyetle cevap veriyorsunuz. Mühendislik alanında eğitim alıyorum, "Ya bu da sorulur mu? Yuh artık!" diye kızacağım geliyor. Bakıyorum ki; siz gayet sade, anlaşılır ve mütevazi bir cevap yazmışsınız. Kendi fevri tepkimden utanıyorum.
YanıtlaSilTüm bunları yazdım çünkü yalnızlığınızın kaynağı aslında bu haliniz bence. Chopin bence sadece yalnızlığınıza verdiğiniz ad... Sizi yalnızlığa sevk eden şey, bana göre farklı olmanız.
Son olarak size bir teşekkür borcum var. Sizin yazdıklarınız ve tavırlarınız, bende çok ciddi değişimlere ve sorgulamalara yol açtı. Mesleki olarak olmasa da kişisel olarak sizi ideal olarak benimsemeye başladığımı fark ediyorum. Yakın zamanda bir arkadaşım saçma bulduğum bir soru sordu. Kızardım normal şartlarda sorduğu soruya. Fakat cevap vermeden önce, bir saniye içinde kendime "Dur! Mahfi Hoca olsa böyle mi yapardı?" dediğimi fark ettim.
Toparlayayım... Bir yorum için çok uzun yazdım. Umarım yalnızlık sizi yıpratacak boyutlarda değildir ve ulaşmaz. Farklılıklarınızı korumanız ve -bencilce olacak ama- bana yol göstermeye devam etmeniz dileğiyle...
Çok teşekkürler.
SilYalnızlık duygumdan şikayetçi değilim. O, benim zaman zaman ekonomi, siyaset vb gibi günlük sürekli konuların dışına çıkmamı sağlayan bir duygu. İktisatçıların bir konuyu ele alış yöntemi soyutlamadır biliyorsunuz. Yani olayı alıp günlük hayattan soyutlayarak bakarlar ayrıntılarına. Yalnızlık da benim için günlük yaşamdan soyutlanma vesilesi. O nedenle yıpratıcı değil.
Hocam selamlar
YanıtlaSilGenelde ekonomi ve finans temalı yazılar kaleme alırken bizi bugün ters köşe yapıp insanı yönümüzü ön plana çıkaran içinde paranın geçmediği duygusallık barındıran bir yazı yazmışsınız.Sizi bir kaç yıldır bu blog ta takip ediyorum.Herkes , doktorlar dahi akademik kariyerlerinden tutunda medyatik olma durumlarına kadar herşeyini paraya çevirmeye çalışırken siz bu blogta para pula dönüşümü mümkün olmayan yazılar yazmakla ,ekonomist olarak yanlış meslek seçtiğinizi düşünüyormusunuz (!) ? Hocam şaka bir yana benim yaşım 43 ,annemle her telefon görüşmrmde annemin ilk söylediği kelime "kuzuuum" dur.Bende her seferinde kuzu oldu "yaşlı öveç" öyle söyleme desemde sen benim kuzumsun der.Hocam 80 yaşınada gelsem onların gözünde kuzuyum.Çünkü o kuzunun annesi yada babası ,eşiniz ve dostlarınız dahil olmak üzere kimseye benzemez üflemeden püflemeden sizi sonuna kadar dinler sizin dertleriniz onların derdidir.Ayrıca son yazınızı okuduktan sonra MFÖ den "Bu sabah yağmur var istanbulda" fena gitmiyor.
Erdem DEMİRCAN
Evet aslında MFÖ'nün birçok şarkısını dinlerken de o yalnızlık duygusu gelip geçer aklımdan.
SilPara önemlidir ama hiç bir zaman her şey değildir. Asıl olan iyi insan olmak ve iyi anılmaktır.
Saygıdeğer Hocam, ben de 2000'li yıllardan itibaren her seçim döneminde ( Genel- yerel ya da referandum ), sizin şu an hissettiğiniz gibi yalnızlık duygusuna kapılıyorum. Herkes uykuda bir ben uyanıkmışım gibi, ya da tam tersini hissediyorum. Bir nevi düşünsel yalnızlık ama bana sıkıntı verip, yaşam kalitemi düşürmeye yetiyor. Zor bir his. Kısa zamanda atlatmanız dileğiyle...
YanıtlaSilEvet bu da bir başka benzer duygu.
SilMerhaba,
YanıtlaSilGerçek yalnızlık, tek başına olmak değil, sizinki gibi birçok insanla birlikteyken yaşanan yalnızlıktır. Nedeni de sanırım, yanlış yerde konumlanmış olduğunun ayırtına varmış olmaktır. Ve bu yalnızlık duygusu, önceki yalnız olunmadığı sanrısından çok daha iyi, daha ümitli, daha çok potansiyel vadeden bir duygudur.
Saygılarımla
Doğrudur.
SilHocam,
YanıtlaSilSiyasetçiler sağolsun; yine dalıverdiler birbirlerine; yine hareketli bir hafta bekliyor sizi.
Bir 5 dakka dursalar da kendimizi dinleyebilsek.
Ben de anne babamı kaybettim, ve çok özlüyorum. Bir konuyu düşünürken, anne babam olsa ne derdi diye kendime sormaktan alamıyorum.
Oysa bizim de kendi sorularıni yanıtlamamızı bekleyen çocuklarımız var...
Haklısınız.
SilBİREYİN KENDİNİ KORUMA mekanizması= yalnızlık duygusu: İSTANBUL'da YAŞAYANLARIN ARADA BİR değil SIK SIK YALNIZ KALMAK hatta KENDİNİ YALNIZ HİSSETMEK HAKLARIDIR: O denli, her niteliğin bir arada bulunduğu, Beethoven'in ve Stravinski'nin müziğindeki kakışımın (dissonance) bulkunduğu bir ülke, dünya gibi kent ki, İstanbul, insanın beş duyusu yetmez, o denli yeğin, yüklü uyarılar geliyor bireyin otonom ve diğer sinir sistemlerine, yetmeyen beş duyusuna. Ne Londra böyle, ne Viyana, ne de Paris. hepsi görece bir örnek (uniform). İstanbul hepsinden canlı, capacanlı, yaşayan bir organizma! Boğaziçinin estetiği, derinliği, izlenimci (Empresyonist) ressammara, izlenimci İstanbullulara ve izlenimci turistlere verdiği engin ve zengin karmaşa bir senfoni, Mahler Senfonisi. Hele Siz değerli Mahfi Hocam gibi algı antenleri (n-1) sayıda düşünürlerimiz için daha da yoğun bir kent, bir kültür kimliği..İstanbul bir de köylü BRUEGEL'in tabloları gibi, tek değil, çok merkezli bir tablo. .Paris tek merkezli, Viyana'da da öyle, zaten o AB kentlerinde kafanız sürekli dinlenir, zaten sürekli, doya doya yalnızsınızdır, zihninizi sanata, okumaya, estetiğe, felsefeye, edebiyata, bilime, ayırabilrisniz, merkezi sinir sisteminiz hiç yorulmaz, Zürih de mesela başta öyle, Potsdam da en başta öyle. Brandenburg UNESCO kapısı da. Trafiğin sempatik sinir ssitemimizi sürekli baskın kıldığı İstanbul'da kendişni yalnız hissetmek ruh sağlığının sigortası, tamponudur. Yazınız çok ilginç, önemli, çok teşekkür ederim, sıradan deneme kitapları ve köşeyazılarının öytesinde. Köşe yazılar, teve programları varsayılan programları seyrederek yorulan kafamı televizyonlardan, siyasetçilerin demeçlerinden arındırarak dinlendiren, herşeyin kavga olmadığını, İstanbul gibi bir cangılda bile Buda, Nepal rahiplerinin sükununa ihtiyaç duyulduğunu öğreterek hatırlattı bana. İyi ki yalnızlık var, iyi ki yalnız kalmanın mekanizmaları ve araçları halen var, kendini bir şekilde ortaya koyan, bize, "keni ihtiyacımızı" anımsatan "sayısal", "elektronik" bizi yalnız kalmaya çağıran "çağımızın modern" çağrı ci,hazları...:)) Selamlar ve içten saygılarımla ülkemizin ünlü, seçkin sayın Hazine Müsteşarımız.
YanıtlaSilKendine Çevre Ekosistem adını uygun görmüş olan Sayın Bay,
SilÇok ve dolu dolu yaşamış, çok gezmiş, dünyayı görmüş, kaliteli müziğe, resim sanatına, psikojiye aşina, “her bilgiden haberdar” bir kişi izlenimi vermek çabasıyla yazılmış yazınız, ne yazık ki amacına ulaşamamaktan öte, tam tersi bir izlenim veriyor.
Çok ilginç, çok önemli bulduğunuz, bir dizi “rüşvet-i kelam” ile övdüğünüz, “Yalnızlığımı Söylemeyin Kimsaye” adlı yazıyı da anlayamadığınız anlaşılıyor. Gerçekten ilginç ve önemli olan o yazıda, insanın “kafasını dinlemek” için, zaman zaman seçebileceği, yalnızlıktan değil, yakın çevresi, arkadaşları ve tanıdıkları ile birlikteyken, o çevreye ve o ortam içindeki kendi varlığına yabancılaşarak, kendini yapayalnız hissetmesi ve doğallıkla bundan rahatsız olmasıdır, sözü edilen.
Beni bu yazıyı yazmaya asıl yönlendiren ise, Avrupa kentleri ve İstanbul ile ilgili değerlendirmeleriniz ve yaptığınız kıyaslamadır. Eğer sözünü ettiğiniz kentlere gerçekten gittiyseniz, ne yazık ki uçak biletleri ve otel paraları, sağladığı günlük ucuz avuntuları saymazsak, boşa gitmiş gözüküyor.
Ben sizin gibi çok gezemedim ama, Londra’yı iyi bilirim, Paris’i gördüm, birçok Avrupa kentiyle ilgili belgeseller görüyoruz. Avrupa kentlerinde, sizin deyiminizle ”birörnek (uniform)” bir şey varsa, o da hepsinde ortak olan uygar ortamdır. Ve bu da onların İstanbul gibi yerlerle temel farkını oluşturur.
Londra’nın her mahallesi, özgün yapısıyla ayrı bir kent gibidir. O nedenle ingilizler “Londradan sıkılan yaşamaktan sıkılmıştır” derler. Paris tarihsel nedenlerle bizim kültürümüzde en çok tanınan Avrupa kentidir, ve Paris’e “uniform” demek çok kişiyi güldürecektir. Yazınızdaki kent ismi bolluğunda nedense Berlin adı geçmemiş, ama Brendenburg kapısından söz ederek onu da dolaylı olarak anmışsınız. Bakmak başka, görmek başkadır derler. Belki oralara bakmışsınız ama, pek bir şey göremediğiniz anlaşılıyor. Gezilerinizde resepsiyon görevlileri, garsonlar falan sayılmazsa herhalde yalnız kalmışsınız ama, o kentlerde yaşayanlar yalnız değillerdir. Bu konuda her halde gözlem yerine, ülkemizde pek yaygın olan bir şehir efsanesini tekrarlıyorsunuz.
İstanbula gelince: Güzelim İstanbu’lu yok etmek için, bir ölü soyucu âdiliği ile, elimizden geleni yaparken, bir yandan da İstanbul’u överek günah çıkarmaya çalışıyoruz. “bir ülke, dünya gibi kent ki, İstanbul ” demişsiniz. Kent kelimesini kullanmamış olsanız, İstanbul’un kentten başka her şeye benzediğinin bir ifadesi olacak bu sözler. Gerçekten de ne yazık ki İstanbul, bir yağma ortamında, kent özelliklerini hızla kaybediyor. İstanbul’da olduğunu düşlediğiniz zengin çeşitlilik, yazınızda andığınız Bruegel’in tablolarında görülen “taşra karmaşası ve taşralı insan tipleri”nin çeşitliliğidir. “İstanbul gibi bir cangılda” demişsiniz. İstanbul'un bir kent olmadığının ilginç bir ifadesi bu.
Evet İstanbul’u bir cangıla çevirmişiz ve yaptığımızdan utanç duymadan, onu uygar Avrupa kentleriyle kıyaslamaya kalkışıyoruz. İstanbul’u artık, ilkel Arabistan’ın, Dubai gibi garabetleriyle kıyaslayabiliriz.
Yazınızla ilgili daha çok şey söylenebilir, ama bu yazı çok uzadı.
Saygılarımla.
laf lafı,konu konuyu açınca çok ilginç yorumlar çıktı..Kaya Ersoy'a katılıyorum..İstanbul'un tahammül edilmez ve yaşanmaz bir kent olduğunu ispat için Avrupayla kıyaslamaya hiç gerek yok..yalnızlığa gelince tabi çok şey söylenebilir,izafi bir kavram..benim yalnızlığımla Kafka'nın yalnızlığı arasında hiç bir benzerlik olamaz..dâhilerin çoğu yalnızlık sayesinde dahi olmuştur, bugünlerde sözü edilen değerli yalnızlık onlara aittir
SilHer mükemmel beynin kaderi yalnızlıktır Üstad. Kaliteli bir yalnızlık da kalabalıklara bedeldir zaten. Ben böyle zamanlarınızda ismet özel- münacaat şiirini dinlemenizi öneririm.
YanıtlaSilyalnız değilsiniz hocam :)
YanıtlaSilliteratüre de geçmişdir artık... neyseki bahar geliyor...
BABAM VE BEN
4 yaş: Babam her şeyi bilir.
5 yaş: Babam çok şeyi biliyor.
6 yaş: Benim babam, senin babandan daha çok şey biliyor.
8 yaş: Babam her şeyi bilmiyor olabilir.
10 yaş: Babamın gençliğinde her şey çok farklıymış.
12 yaş: Aslında, babam bu konuda hiçbir şey bilmiyor. Çocukluğunu anımsayamayacak kadar yaşlı.
14 yaş: Babama kulak asma, o artık çağ dışı kaldı.
21 yaş: Babam mı? Aman Tanrım! o hiçbir işe yaramaz
25 yaş: Babam bu konuda az da olsa bir şeyler biliyor. Ama o yaştaki insanın bu konuda bir şeyler bilmesi normal zaten.
30 yaş: Bu konuda babamın fikrini alsak iyi olur. O kadar deneyimli ki!
35 yaş: Babama sormadan hiçbir şey yapmasam iyi olacak.
40 yaş: Acaba babam bu konunun nasıl üstesinden gelirdi? Ne kadar akıllı ve deneyimli bir insandı.
50 yaş: Babamın yanımda olması ve bu konu hakkında fikir vermesini ne kadar çok isterdim. Onun ne kadar akıllı olduğunu hiç taktir etmemişim. Ondan çok şey öğrenebilirdim. ANN LANDERS
Hocam belkide sila-i rahim duygusundandir icinizdeki yalnizlik. Ailenizdeki bireyler hayatta mi bilmiyorum ama babanizin yoklugu ve onu arayisiniz bayagi kendisini gostermestir yüreginize.
YanıtlaSilBazen sosyal hayattan,bilimden,insanlardan,kalabalik yerleden
Uzaklasmak aile ile 1 veya 2 hafta vakit gecirmek iyi gelir diye dusunuyorum hocam. Bende soylediginiz duygulara kapildigimda ozledigim ve bulamadigim insanlarin mezarini ziyarete gidiyorum bana iyi geliyor. Hayatta olan ailemle vakit gecirmek ise yalnizligi alip atmami sagliyor hocam.
Biraz bilimden,sosyal hayattan uzak durup aile vakit gecirmek gerektigini dusunenlerdenim hocam.
Hocam Yaşar Kemal'lin de size dediği gibi ''Türkçeyi yalın, sade ifadeleler ile kullanmayı iyi biliyorsunuz.'' Yazınızın sonuç kısmı baya dokunaklı hüzün patlaması yaşatıyor. Hissettiğiniz ruhhalinizden anne, babanıza belgrad ormanından, piyanist filmine oradan 2 cihan harbi derken Frederick Chopin ve babanızın piyano çalışına bir solukta okudum güzel yazınız için teşekkürler (keşke daha uzun olsaydı) Anne Babanıza Allah rahmet eylesin mekanları cennet olsun. Böyle güzel hikaye tadında yazının sonunda bile tavsiyeler geliyor. ''Tek çare islam hocam'' diye yazar insanı hikayesiyle alır götürür Yazara cevap verecek, kahramana akıl verecek çok şey birikir, hatta dayanamazsın: televizyon izleyen mahallenin ev karıları gibi müdahale edersin içinden şöyle olsa, böyle dese diye birde bakmışsın koca roman bitmiş. Önemli olan okumaktır, okumayı sevmek. Çok fazla milisleştik ya o grubtansın ya bu grubtan diye 80 darbesi öncesini bilmem yaşım gereği ama cepheleşen insanlar hoşuma gitmiyor benim Allah sonumuzu hayıretsin yazınız için yeniden teşekkürler. Sağlıcakla kalın.
YanıtlaSilTeşekkürler. Evet belki bu dediklerinizin de etkisi vardır. Ama ben bu duyguya çocukluğumdan beri kapılırım arada bir.
SilHocam ''Fed, İMF oldu'' başlıklı yazınızı yeni okudum, masal gibi anlatmışsınız. Akademik yazılardaki sıkıcılıktan eser yok.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilHocam torun torba varsa yalnızlık olmaz diyorlar sizin yaşınızdakiler için.
YanıtlaSilBenimki düşünsel yalnızlık
SilHocam iş hayatı , ünvan ve para kazanma hırsına kapıldığımız bu dönemde anne ve baba eksikliğini çok güzel hatırlatmışsınız. Teşekkürler.
YanıtlaSilTeşekkürler
SilBirleşmiş Milletler Kalkınma Programı Eski Müdürü Bartu Soral:
YanıtlaSil'Türkiye'de şirketler iflas etmeye başladı'
Yaklaşan ekonomik kriz toplumunen üst gelir katmanının ilk yüzde 5’inin altından başlayarak orta gelirli, beyaz yakalı ve dar gelirli herkesi olumsuz etkileyecek. En başta da şirketler etkilenecek gibi gözüküyor. Çünkü baro yetkililerinden aldığım bilgiye göre iflas erteleme başvuruları yağmur gibi gelmeye başlamış. Bunun yanında ekonomik riskler tavanda. Üretim zayıf, teknolojimiz yok. Hane halkı borcu bizim durumumuzda bir ülke için yüksek. Kısa vadeli dış sermaye hareketleri, denetlenmediği takdirde ulusal paramız üstünde olumsuz etkiler yaratacaktır. İthalatı körükleyen ve işsizliği artıran bu durum karşısında kurun gerçek seviyelerde kalması için aktif bir döviz ve para politikası izlemeyi tercih etmeliyiz.
22 Mart 2015
http://www.yurtgazetesi.com.tr/ekonomi/fed-akpyi-simdilik-kurtardi-h79394.html
Sevgili Üstat,
YanıtlaSilYalnızlık anlaşılamama ile de ilgili diye düşünüyorum. Zira, size olduğu gibi banada babamı hatırlatıyor. Anlaşılmadığımı hissettiğimde yanına her gidişim iyi gelirdi. Doğuştan sahip olduğunuz şeylerinde kalıcı olmadığını bazen yaşadığım bu yalnızlık duygusu hatırlatıyor bana.
Çok selamlar.
Cafer Demir
Not: Akşamki maçımız için bol şanslar diliyorum.
Çok teşekkürler.
Silbu şarkı da bende yalnızlığı çağrıştırıyor https://www.youtube.com/watch?v=Zq-rdlQMQFQ
YanıtlaSilHocam link kesinlikle yanlizliginiza iyi gelecek vesselam..
YanıtlaSilhttp://youtu.be/UoH6OgH5Deg
Avrupada bilimde 1numara ama sapikliktada bir numara medyaya yansimayan o kadar iğrenç olaylar oluyorki burada anlatmaya dilim varmaz şuan müslüman bilim adamları olmasaydı ne avrupa olurdu ne Amerika bilim müslüman bilim adamlarından yayıldı lokman hekim Biruni caferi sadik hazretleri ve nice müslüman ilim adamları İslam 14. Asırda insanin yapışkan bir sıvıdan yani spermden yaratıldığını söylüyor bakin bakalım avrupa bunu ne zaman bulmuş müslüman ülkelerin bu durumda olmalarının sebebi ise köklerini yani atalarını bırakıp batililasmaya calismalaridir Almanya ve japonya nin durumu bizden vahimdi ama ne oldu onlar atalarını ve kültürlerine daha fazla baglandilar şimdi iki ülkeyi de görüyorsunuz Türkiyeden kat be kat büyükler siz japonların kendi ataları olan samuraylara sovdugunu gordunuzmu yani sıkıntı İslam da değil çare İslam da ıslama gericilik diyenler islami hic açıp araştırmayan kimseler sadece kulaktan dolma bilgiler
YanıtlaSilPeki Aristoteles ve Sokrates olmasa idi ortaçağ da Müslüman alemi ne olurdu! İsmimi saydığın ve saymadığın Alimlerin baş ucunda bunların kitapları yokmu bu adamlara yazdıkları reddiyeler yokmu! Biraz empati lütfen bu sayfada birileri senin düşüncesizliğinden kaynaklı İslam'a hakaret ettikçe küçük gördükçe zevkmi alıyorsunuzda düşünmeden yazıyorsun. Veya Bilimde para gibidir dini ırkı rengi olmaz demesini bilin. Başka bir veyadaha müslüman birileri günaha girsin istemez o aşamadada susmasını bilir karşıdaki insanı günaha sokmaz.
SilKimse kusura bakmasın ama ortadoğuda olanların yanında Avrupa'da olanlar devede kulak sayılır.
SilValla ben ata sporcularimiz pehlivanlara sovmuyorum :)
SilBir sabah uyandığımızda gördük ki hepimiz yalnızdık ve işin kötüsü, sokakta yürüyen herkesin, bizlerin kendi halimizden ve de diğer yalnızlık vakalarından haberimiz olmasına karşın bunu söyleme cesaretimizin olmayışıydı. Prochnow bir şeyler demeye çalışsa da susturdum onu, yalnızlığımı elimden almamalıydı kimse, depresyonda olmalıydım zaten şu anda. Bir derdim olmalıydı en süreklisinden ve sırrı çözmeyi değil de kandırılmaya devam etmeyi istemeliydim. Tek düşüncem buydu. Paradoksal aforizmalarında boğulmak istediğim tersnameci adamlar dururken bağımlı ve de taraflı Türk gazeteleri okumak zorunda hissediyordum kendimi. ÜniDersiteye ve de düzene ayak uydurmalıydım, düzülmek istercesine. Bu yazdıklarımı yazmamalıydım, Avrupa misali, en rasyonel olma hevesine. Yalnız olmalıydım ve de demeliydim paradokslarında yüzmeye yeltendiklerime saygı dururcasına “kötüceyim, iyice…"
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHocam yazınızı okuyunca çok duygulandım. Ben de anneciğimi kırk beş gün öce kaybettim. Onunla beraber herşeyimi de. İnsanların ne olduklarını gerçek anlamda anlıyorsunuz. Hayatın ne olduğunu ve ne olmadığını. Keşke bunları annem hayatta iken anlasaydım. Sanki onun kıymetini bilemedim gibi geliyor. Evet sizin babnız gibi benim de tüm sorularımın cevabı annemdeydi. Her duygunun anlamı da ondaydı. Şimdi onsuz bu hayat nasıl geçer bilemiyorum. Siz bununla nasıl başa çıkıyorsunuz? Ben kendimi çok da güçsüz hissediyorum. Siz yazmaya devam etmişsiniz ben yapamıyorum. Yazdıklarınızı ve hissettiklerinizi kendime çok yakın gördüğüm için yazdım. Teşekkürler hocam.
YanıtlaSilTuhaf bir şey ama insan alışmaya koşullanmış bir yaratık. Her şeye alışılıyor. Arada böyle yalnızlık duygularına kapılıyor ve hatırlıyor insan ama sonra günün hay huyu içinde unutuyor.
SilBu, kıymetini bilememek duygusu çok genel bir duygu. Çok kişide var bu. Ben de aynı şeyleri hissediyorum.
Hocam yüreğinize sağlık. Bu yazıyı okurken sanki okumuyor sizle konuşuyordum, bi çoğumuzun cevabını bulmak ta güçlük çektiği sorunun cevabını çok samimi bi dille yazmışsınız, tekrar tekrar yüreğinize kalemini ze sağlık. Selamlar...
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilYalniz degilsiniz biz variz. Sizi cok seviyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkürler.
SilHocam;
YanıtlaSilBir konut balonudur gidiyor.İlerleyen günlerde özellikle bu konuyu işleyen istanbulu hedefleyen yazı kaleme almanız mümkünmü?
Nüfusu 14.000.000 dayanmış nüfus anlamında her yıl %2 yani 250.000 artan şehri-İstanbul için bende bir takım veriler topladım.
Bu rakamlardan sonuca erişmek benim için biraz da çekilen röntgen filmini doktor olmayan birinin yorumlamasına benziyor.Tabiki doktor sizsiniz.Sadece rakamlar yetmiyor sentez yapmak için ,Türk toplumun gayrimenkule yatırım yapılması anlamında diğer toplumlardan farkı varmıdır? Gazete ve Tv reklam kuşaklarında emlak reklamlarından geçilmiyor.Satan malın neden bu kadar reklamı yapılsınkı diye kuşkulanıyorum.Bu noktada köşeyi tutmuş emlak rantından bir şekilde nemalandığını düşündüğüm gazete ,yazar ve ekonomistlerden ya tık yok yada "yok öyle bir şey" cevabını alıyoruz.
Her şeyi anlıyorumda konutu bir yatırım gibi görmek bana yanlış geliyor.Barınma yemek içmek nefes almak gibi olmazsa olmaz bir ihtiyaç.Tamam fiyatlar alsın başını gitsinde ortalama geliri belli olan büyük bir kitle satın almak veya kiralamak yöntemiyle bu ihtiyaca hangi gelirleryle erişecek.Bahsettiğim istanbui için ev fiyatları semtine göre ortalama 400.000-1.000.000 TL arasında kira ise 800-3.500 tl arasında ..Demek istiyorumki halkın alacak parası (bu fiyatlara çalışıpta elde ettiği kazançla ev alacak kaç kişi vardır.)yoksa bu fiyatlara bu evleri kimler alıyor.Sakın yabancılar demeyin son 2 yılda yabancıların istanbulda aldığı konut sayısı toplam satılan konutun %2 si kadar.
Bankalardaki mevduat miktarı 550 milyarken bankaların 980 milyar TL kredi alacağı olması olması ne anlama gelir.Bu miktar krediyi vatandaşımız para kazandığı işinemi yatırım yapmıştır yoksa reel anlamda geri kazanım yaratmayan taşa toprağa veya lüks tüketim ürünlerinemi yatırmıştır.
Hocam yukarda belirttiğim gibi doktor sizsiniz .Ben mühendisim röntgen filmine baktığımda bir şeyler görüyorum ama son sözü doktor söyler.Aşağıda röntgen filmini ve bir kaç labratuvar tetkini görebilirsiniz.
İSTANBUL
Yıllık nüfus artışı %2 (yıllık 250.000 kişi) bunun %80 i kendi içinde nüfus artışı %20 si göç
Yıllık konut gereksinimi (Talep) 100.000 adet
Yıllı konut ruhsat sayısı 2014 (Arz) 210.000 adet
İstanbul için konut ruhsat saysı*
Ruhsat alınan daire sayısı
2010 138.000
2011 148.000
2012 174.000
2013 165.000
2014 210.000
*Tüik
İstanbul için konut satış saysı*
yeni konut 2.el konut Toplam
2013 103.853 130.936 234.789
2014 102.936 122.518 225.454
2010 oc 2015oc Değişim(%)
Konut fiyat endeksi(ist)* 100 205 105
Kira TL/m2(ist)** 6,7 11,3 70
Enflasyon endeksi* 100 142 42
Dolar* 1,48 2,35 59
Euro* 2,13 2,82 32
Döviz sepeti 180 258 43
Altın* 53.000 88.000 66
Borsa 55.000 85.000 55
Ortalama*** 52
Taksi plaka 550.000 1.600.000 191
* TCMB
** REİDİN
*** Ortalama hesaplanırken Taksi plaka ve Konut fiyat endeksi hesaplamaya dahil edilmemiştir.
Abdurrahman DEMİRCAN
Evet bir konut balonu var. Ben bunu kira - satış fiyatı ölçüsünden çıkarıyorum. Eskiden 15 yıllık kira geliri dairenin satış fiyatına eşitti. Sonra bu 20 yıla çıktı. Şimdilerde 25 yılda. Yavaş yavaş 30 yıla doğru gidiyor. Bence gösterge budur.
SilSayin hocam meraba,
SilBu konuyu geçenlerde bb. Yard. Babacan'in yaptığı aciklamada yakaladim. Sanırım gsmh idi. 200 milyardan 800 milyar $ 'a cikardik. Dedi. Aslinda bu herseyi cok net özetliyor. Yani turkiye acatip bir hizla buyudu diyor. 2-3 ile değil diyor. 4 kat bir balon mevcut.
yazınızı okuduktan sonra benim gibi sizinde ; 1 anne babanızı ozlediginiz 2 gerçek dostlarından ayrı kaldığını 3 eşiniz veya çocuklarıniz ile sorun yaşadığınız (sizi anlamıyorlar) 4 monoton geliyor artık herşey pekçok şey yapmak istiyorsunuz hayata insanlığa dair ama bakıyorsunuz hiçbirşey yapamiyorsunuz 5 yaşlaniyorsunuz yaslaniyoruz (ben 41 yaşına gireceğim ama 20 yaşındaki gibi delidolu olmak istiyorum) çözüm; bulan haber versin :) ben ailemle kızımla ve bazen de olmadık yerde insanlara küçük iyilikler le aşıyorum. Sevgiylekalın
YanıtlaSilÇok teşekkürler ama bu saydıklarınızdan birincisi dışındakiler benim açımdan doğru değil.
Silbu durumda en kiymetli cozum birkac dost sahibi olmak. Zaten dostlar birkac tanenin uzerine cikmiyor. Kaybolunca kutup yildizimiz olabiliyorlar.
YanıtlaSilAyrica burasi yorum kismidir. Burada haddinden fazla kopyalama yapanları kınıyorum. Sizin listelerinizi vb seyleri merak ettigine inandiginiz bir kitle varsa gidin kendinize blog acin, burayı mesgul etmeyin
Arkadaş konusunda sorunum yok. Çok sevdiğim, belirli sıklıkla görüştüğüm dostlarım var. Benimki düşünsel bir yalnızlık. Ve çocukluğumdan beri arada bir kendimi olduğum yere yabancı hissederim ve o bana yalnızlık duygusu verir.
SilKardeşim sen İslami kisitliyorsun İslam Hz Ademden itibaren başlıyor Allah katında tek din islamdir tüm peygamberler İslami savundu Allah katında tek din islamdir sokratesin hayatına bi bak istersen nasıl bi hayat yaşamış şimdiki avrupa gibi mi yoksa tam tersimi ayrıca ben lokman hekimin ve caferi sadik hazlerinin sokratesin ve Aristoteles un eserlerine ihtiyaç duyduklarını hic zannetmiyorum hangi kaynağa dayanarak bunu söylüyorsun anlamadim ben burada dil din irk ayrımı yapmıyorum mutluluk islamdadir demeye çalışıyorum kardeşim ve islamin asagilanmasini istemiyorum
YanıtlaSilMutluluk insanın içindedir. Herhangi bir inançla veya inançsızlıkla bağlı değildir.
SilMahfi hocam çok doğru bir yaklaşımda bulunmuşsunuz harika yanıt
SilElhamdülilah müslümanım İslama saygı duyulması aşağılanmaması ''benim'' ateizme saygı duymamla doğru orantılı olduğu kanaatindeyim. sen aşağılama ki insanlarda sana saygı duysun. Bak gazeteden okuduğum haber bir japon mühendis bir insanın ölümüne sebeb verdim diye canına kıymış ölen işçi bendendi, değildi diye sorgulamamış. İnsanın zeki olmalısı düşünebilmesi bir ayrıcalık ve farkındalık, bu nimeti bol kullanmak ancak bizi gelişmiş bir millet yapabilir.
SilAynen öyle hocam ama o cevheri ortaya çıkarmak lazim
YanıtlaSilHocam saygılar
YanıtlaSilVatanına Milletine hayırlı, düzgün bir aydın evlat yetiştirmişler.
Mekanları cennet olsun.
Sağolun
SilHallaci mansur aziz Mahmud hudayi ibrahim bin Edhem ve bişr hafinin menkibelerini okuduğunuzda formule ulasacaksiniz hocam
YanıtlaSilBenim formüle ulaşmakta sıkıntım yok. Kimsenin yol göstericiliğine de ihtiyaç duymadım yaşamım boyunca.
SilHocam yalnızlık ve anne-baba konularında sizin yaşadığınız duyguları ben de yaşıyorum. 38 yaşındayım ama bazen bu duygularımın halen tam olgunlaşamamış olduğumdan kaynaklandığını düşünüyorum. Saygılarımla...
YanıtlaSilHocam ben inançsız arkadaşlarım içinde hiç mutlu olanını görmedim, hepsi buz gibi, hayatı, konuşmaları, davranışları çelişkilerle dolu kişiler.
YanıtlaSilDipsiz bir kuyuda dolaşıyor gibiler, belki de marjinal olacağım diye bu kadar kasmamak lazım, yaratıcıyı ve bilimi bir arada kabul etmek gerekir.
O size öyle geliyor olabilir. Onlar da belki sizin için öyle düşünüyordur.
SilGallup'un Dünyada mutluluk üzerine yaptığı son araştırmaya göre Türkiye mutluluk sıralamasında sondan üçüncü çıkmış. Sondan ikinci Tunus, sonuncu da Sudan. Bu araştırmanın sonuçları sizin dediklerinizle taban tabana zıt.
SilBende size şöyle bir bilgi vereyim o zaman, dünyada en fazla inançsız insanların yaşadığı (ateist) ülkeler kuzey ülkelerdir. (Danimarka, Norveç, Finlandiya)
SilVe dünyada en fazla intihar, depresif davranışlar da bu ülkede görülmektedir.
Hocam araya girmek gibi olmasın ama, arkadaş yaratıcı derken tüm dinlerden bahsetmiş, sadece İslam'ı baz almamış. Sizin verdiğiniz örnek ise tamamen İslam'a karşı gelmek amacıyla yazılmış gibi duruyor.
SilYanlış anlamazsanız, saygı duymakla birlikte bir eleştiride bulunmak isterim, inançsız insanlar (bilhassa Türkiye'de) İslam'a karşı oldukları kadar diğer dinlere neden karşı olmazlar hocam?
Türkiye'de inançsızlık biraz İslam düşmanlığı gibi görülüyor objektif olarak bakınca.
Saygılar & Sevgiler.
Kuzey ülkelerinde depresyonun fazlalığı ateistlikle ya da dinle ilgili değil. Havayla ilgili. Bu konuda pek çok araştırma var. Sürekli karanlık hava insanları depresyona itiyor.
SilBaşkasını bilemem ama benim söylediklerimin İslam düşmanlığı ile ilgisi yok. Ben hiçbir düşünceye veya inanca ya da inançsızlığa düşman olmam. Yetişme tarzım düşmanlık üzerine kurulu değil. Ama kendi düşüncesini zorla kabul ettirmek isteyenleri sevmem. Herkesin doğrusu kendi düşüncesine ve yaklaşımına göre belirlenir. O nedenle insanlara bütün öğretiler birlikte verilmeli seçim kendisine bırakılmalıdır diye düşünürüm. Din dersi okutulacaksa evrim kuramı da okutulmalıdır.
SilEvrim kuramının hiç bir bilimsel açıklaması yok ki. Evrim zincirinde ilk canlı kaynağı neydi, bu zincirde insan hangi canlıdan sonra geldi? İnsan beyni bir önceki canlıya kıyasla nasıl böyle gelişebildi?
SilZincir insandan sonra neden durdu? Evrimleşme süreci neden devam etmiyor?
Stephen Hawking bile Tanrı'nın var olduğunu kabul etti. Dünyanın en saygın fizikçilerinden olan İngiliz profesör Brian Cox bile "Ortada bir Tanrı'nın olmadığını düşünmek saflık olur." diyor.
Herşeyi geçtim, Cern'deki bilim merkezindeki projenin bile adı "Tanrı parçacığı" hocam.
Biz bu bilimi, bu işi icra edenlerden daha mı iyi biliyoruz? Yoksa farklı bir şey mi zannediyoruz?
Gördünüz mü? Hemen yalan yanlış bilgilerle evrim kuramını kenara attınız. O zaman onların da inanç ve yaratılış yaklaşımını kenara atmasına kızmayın. Ben de size evrimin olduğunu anlatan yüzlerce bilim adamı ve kitap örneği verebilirim. Bırakın bunu okuyan insanlar karar versin var mı yok mu?
SilHocam bu cahil cuheyla parcaciklari ile ne olur vakit kaybetmeyin. Bu zeka ozurlu parcaciklar yalnizlik gibi son derece romantik son derece entellektuel bir ruh halini bile inancla iliskilendiriyorlar. Yahu adam yalniz kalmak istiyor sana ne? yok illa feodal olacak bizden olacak bizim gibi it surusu gibi hareket edecek tek basina bireyci hareket etmeyecek. Bu feodal stalinist solcu feodal ahmaklarda da var hocam. Her neyse bunlarin insanin kendi kendine gecirecegi romantik dakikalara bile dusman. Insan secimlerden tercihlerden kuruludur yasami kimi yalnizligi secer kimi toplumda diyalog halinde olmayi kimi de zman zman toplumsallasir zman zman sizin gibi dag yuruyuslerine cikar.
SilBurda bu zeka ozurlu arkadasa hic gitmedigi belli kuzey ulkelerinin insanlarindan beahsetmis 2.5 yildir bir kuzey ulkesinde yasiyorum evet cogu kisi ateist ama hic kavga gurultu gormedim insanlarin arasinda saygi kulturu var. Buradaki ruh sertligi bunalimin nedeni karanlik ve sert iklim soguk kosullari. Buna ilaveten D vitamini ve B vitamini eksilgi butun bunlar insani gergin yapiyor bu cok normal bir surec. Bu zeka azligina ugramis sahis sanirim ezber taneleri sozlerle konusmaktan dusunmeye de zaman bulmamis ki sizin entellektuel dusunsel yalnizlik temali yazinizi da inancla ilistirmeye calisiyor sanirim ustun zeka da bu olsa gerek.
Bu zekaya sahip bir suru insan tanidim sadece dincilerde degil feodal stalinist solcularda boyle bunlarin ozu bu feodal hayvan suruleri gibi yasamak ille de boyle olmak. Bunlarda tercih yok birey yok..
Adsız kardeş,
Silinancını yayma şeklin vahhabi/selefilere benziyor aman dikkat. la ikrahe fiddini.. dinde zorlama yoktur. hala öğrenemediniz gitti...
Hasan
Aslında mesele inançtir hocam
YanıtlaSilMesele özgür düşünebilmektir.
SilSayın Hocam,
YanıtlaSilİnsanlarla düşüncelerinizi paylaşmak yalnızlık duygusunu bir nebze olsun giderir ama sizin potansiyeliniz ve bilgeliğiniz daha önemli ve topluma faydalı olacak paylaşımları hakediyor. Bilimsel Bakış Partisi gibi bir siyasi hareket geliyor aklıma mesela.
Ben buradan faydalı olduğumu düşünüyorum.
SilIngeborg Bachmann'ın "Faşizm, atılan ilk bombalarla başlamaz, her gazetede üzerine bir şeyler yazılabilecek olan terörle de başlamaz. Faşizm, insanlar arasındaki ilişkilerde başlar, iki insan arasındaki ilişkide başlar" sözünü hayatımın pek çok ayrıntısında tecrübe ediyor oluşum beni çok üzüyor . Burada bu tahammülsüzlüğün ve faşizmin kendini islamla kimlikleyen insanlardan kaynaklanmasına da ayrıca üzülüyorum. Bu kabalağın bazı muhataplarını da aynı seviyesizliğe çekmesi ne kadar acı değil mi hocam? Benim tanıdığım gönül insanı, gönül ehli müslümanlara ne oldu? "Tek, düzgün ve olması gereken yol bu!" faşizmi ne zaman bitecek bu topraklarda? Sizin zarif yalnızlık paylaşımlarınızı da kendi müdahale alanında görme kibri nedir? Bu despot, "insanların ilacı bende" nobranlığı nedir? İslami anlatıda var olan ve yerilen Nemrut, Firavun vs. hayatımızın en naif hatıralarını dahi kirletmek zorunda mı? Biraz Yunus, biraz Yesevi, biraz Mevlana... ne olur..
YanıtlaSilHaklısınız ama böyle.
Silböyle zamanlar insanın kendini keşfetmesine vesiledir aslında yalnızken veya herşeyiniz varken mutsuz veya yalnız olduğunuzu hissedip bilmediğiniz yönlerinizi keşfeder, ve kendinize yeni mücadeleler yeni çizgiler yeni yollar oluşturursunuz. yalnız kalıp ruhunuza iyi gelen müzikler, bazen nostaljik filmler v.s ler yoldaş olur haleti ruhiyenize...en azından benim öyle...:)
YanıtlaSilHocam biliyorum daha önce başka arkadaşların soruları vasıtası ile cevaplamıştınız fakat şuan bulamadım yanıtı. İktisat bölümü 3.sınıf öğrencisiyim. Makro ekonomi kitabınızı mı yoksa küresel finans krizi kitabınızı mı daha önce okumamı önerirsiniz ?
YanıtlaSilKitaplarımın okunma sırasını görmek için blogdaki yazılar/kitaplar bölümüne bir bakın orada tablosu var.
SilHocam, Satürn- Yay burcundan geçiyormuş. Aralık 2014'te başlayıp 2017 senesine kadar devam edecekmiş. Bu işi meslek edinmiş astrologlar, özellikle sizin gibi duygusal ve düzgün insanların bu tür ( yalnızlık hissi gibi ) duygularla sınanacağını söylüyor. Ben astrologların yalancısıyım:-) (Kedidir kedi gibi ) Gökyüzünün işidir...
YanıtlaSilSaygılarımla,
Kimsenin yalancısı olmayın. Hele falcıların, pardon astrologların yalancısı hiç olmayın.
SilÇok doğru diyorsunuz.
SilMerhabalar hocam,
YanıtlaSilSaygisizlik etmek istemem. Gercekten niyetim de ukalalik yapmak degil. Fakat bir sey sormak istiyorum:
Bu yazinin uzerinden takribi 10 sene gecmis. Demissiniz ya "o olgunluga erismem gerekmiyor muydu?" diye. Nasilsiniz simdi? Hala var mi o yalnizlik hissi? Hala doldurulamamis bosluklar?
Elbette ki babanin yeri doldurulamaz fakat bu yaziyi 2005te degil de simdi yazar miydiniz?
Bu yazıyı sembolik bir yazı olarak okursanız daha anlamlı sonuçlara varma imkanı olur.
SilYorumlari okuyunca yanlizliginizi paylastigimi hissettim, yorum yapma geregini ise o zaman anladim, Allah insanimiza akil fikir versin, kendilerinin okuyup arastirip fikir yurutecek kapasiteleri kalmamis yazik ki, her ne kadar Yaradanin ilk buyrugu oku olsada insanimizin yuksek egosundan kaynaklanan subjektif bakis acisi ve farkli fikirlere kapali yaklasimlarinin sonucu, bilincli cehaleti secmis cogumuz. Bilgiye bu kadar kolay ulasilan su cagda, Yunus ve Mevlana'nin torunlari olarak egomuzdan siyrilamadan cehaleti tercih etmemiz ne kadar aci.
YanıtlaSilDoğru dersiniz.
SilFarkındalığın Işığında - Jiddhu Krishnamurti
YanıtlaSilSevme Sanatı / Erdem ve Mutluluk / Özgürlükten Kaçış - Erich Fromm
İnsan Doğası Üzerine / Arthur Schopenhauer
Sosyolojiye ilgim olduğunu anladığım lise yıllarında bu 3 yazarın belli başlı yazırlarını okumuştum. Sonraları bu alanda daha birçok yazarın kitaplarını okudum ama benim üzerimde en etkili olanlar bunlardı sanırım.
Yanlızlığı bende çok hissederdim. Baba veya anne olmayınca çocuk yaşta bunu aşmanın farklı yollarını hep aradım. İlkokul 4. sınıfta Edmondo Amicis'in Çocuk kalbi kitabıyla aslında birtek kendimin bu dünyada dertli olmadığını anladım. Ortaokul yıllarında Cengiz Aytmatov ile seni seven ve senin sevdiğin arkadaş/eş/dost yada bir At'ın yalnızlığınızı alabileceğini anladım. Lise yıllarımda en başta bahsettiğim yazarlar ve onların kitapları sayesinde hayata farklı açılardan bakmayı öğrendim.
Hayat gerçekten çok zor en zengininden en fakirine, en sağlıklsından en hastasına, en hislisinden en his yoksuna kadar herkes için kendisine has bir zorluk var.
Hocam Merhaba,
YanıtlaSilSanki duygularıma tercüman olmuşsunuz, ancak ailem yanımda olmasına rağmen yalnızlık duygusunu çok uzun zamandır yaşıyorum. Aynı dediğiniz gibi arkadaşlarımla otururken ya da bir şarkıyı dinlerken. Bu duygunun sebebi insanın yaşı veya statüsü gibi özelliklerinden değil, kişinin hayatı boyunca yaşadığı olaylardan nasıl etkilendiğiyle alakalı sanırım. Yalnızlığımı hem seviyorum hem de hiç sevmiyorum.
Sevgilerimle,
Çok doğru, çok iyi ifade etmişsiniz.
SilYazım yanlışlarının düzeltilmesine kızıyor musunuz bilmiyorum ama The Pianist filmindeki aktörün adı Adrien Brody hocam.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim, hemen düzelttim.
SilHocam,
YanıtlaSilBu yazınıza şimdi rastladım, sizi zaten çok seviyorum ama böyle bir duyguyu bu kadar güzel anlatmanızla daha da çok sever oldum. Ben babamı 30 yaşında kaybettim,şimdi 35 yaşındayım ve diyorumki 5 senedir elim kolum yok gibi, hayatımdaki her derdim için açık kapı iken şimdi çaresiz,tek başına, B plansız kalmış gibiyim. Çok zor duygular,
insan kaç yaşında olursa olsun anne-babasız kalınca gerçekten yetim olup, yağmur altında şemsiyesiz kalıyormuş.
Size uzun ,sağlıklı bir ömür dilerim
Sevgilerimle
Ne güzel bir insansınız Mahfi Bey. Sizinle twitter daki iki sene önceki yazışmamız üzerine Psikoterapi alanında mesleki eğitime başladım. Bir ömür sevmediğim halde okuyup da çalışmak istemediğim bir alanda değil ilgimi çeken ve bana hitap eden ve bir ömür öğrenme arzusuna sahip olacağım bu alana geçmiş oldum. Bu sefer muhasebecilik işimi bir yandan yaparak gelecekteki mesleğim için başladığım eğitimimi finanse ediyorum. Hem iş hem eğitim yorucu olsa da oldukça keyifli. 37 yaşında kendimi yalnız hissettiğim ve mutsuz olduğum anda bana cesaret verdiğiniz için sonsuz teşekkürler. Umarım bende size herhangi bir konuda günün birinde yardımcı olabilir veya içinde bulunduğunuz durumla ilgili psikolojik tavsiyelerde bulunabilirim. Siz yalnızlığinızda hatta yokluğunuzda bile çok güzel ve değerli bir insansınız. Eserleriniz ebedi kalacaktır. Sevgilerimle. Özgür
YanıtlaSilNot: Düzeltmeler yaptım.