AKP'nin Ekonomide 12 Yılı

AKP, 3 Kasım 2002 tarihindeki genel seçimleri kazanarak iktidar olduğu için ekonomiyi yönetmeye başladığı 2002 yılsonunu başlangıç olarak almak doğru olacaktır.  

Aşağıdaki tabloda AKP’nin 2003 – 2014 yılları arasındaki 12 yıllık siyasal iktidarının makroekonomideki yansımaları yer alıyor. Bu tabloyu kalem kalem ele alarak değerlendirelim:

(1) AKP, 231 milyar Dolar olarak aldığı GSYH’yı 12 yılsonunda 800 milyar Dolara çıkarmıştır. Bu, yaklaşık 3,5 kat artış demektir. Bu artışın başarı derecesini ölçebilmek için Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler grubunun toplam GSYH’sının nereden nereye çıktığına bakmak gerekir. Gelişme yolundaki ülkelerin toplam GSYH’sı 2002 yılında 6,9 trilyon Dolar iken 4,4 kat artışla 2014 yılında 30,5 trilyon Dolara ulaşmış. Demek ki Türkiye’nin bu 12 yılda GSYH’da sağladığı 3,5 kat artış, bulunduğu grubun toplam artışının gerisinde kalmış. Ayrıca Türkiye’nin 2014 yılında GSYH’sının bir önceki yıla göre gerilemiş olması çarkın ters dönmeye başladığının bir göstergesi olarak alınabilir.

(2) Kişi başına gelirde Türkiye, AKP iktidarının ilk 6 yılında hızlı sayılabilecek bir artış temposu yakalamış ama ondan sonraki 7 yılda yerinde saymaya başlamıştır. Dünya GSYH’sının dünya nüfusuna bölünmesiyle ortaya çıkan kişi başına gelir ortalaması kabaca 10 bin dolar dolayındadır. Bu miktar dünya için kişi başına ortalama gelir olarak kabul ediliyor. Bu gelir düzeyine gelip takılan ve yukarıya gidemeyen ekonomilere de ‘orta gelir tuzağındaki ekonomiler’ deniyor. Türkiye, kişi başına gelirdeki gelişmelere bakıldığında, son 7 yıldır orta gelir tuzağına takılıp kalmış bir ekonomi görünümü veriyor.

Yıllar
GSYH (Milyar USD)
Kişi Başına Gelir (USD)
Büyüme (%)
Enflasyon (%)
İşsizlik (%)
Bütçe Açığı (%)
Cari Açık (%)
2002
231
3.492
6,2
29,8
10,8
-11,2
-0,3
2003
305
4.565
5,3
18,4
11,0
-8,8
-2,5
2004
390
5.775
9,4
9,3
10,8
-5,4
-3,7
2005
482
7.036
8,4
7,7
10,6
-1,5
-4,6
2006
526
7.597
6,9
9,6
10,2
-0,5
-6,1
2007
649
9.247
4,7
8,4
10,3
-1,6
-5,9
2008
742
10.444
0,7
10,1
11,0
-1,8
-5,7
2009
617
8.561
-4,8
6,8
14,0
-5,5
-2,2
2010
732
10.079
9,2
6,4
11,9
-3,6
-6,2
2011
774
10.444
8,8
10,5
9,8
-1,3
-9,7
2012
786
10.497
2,2
6,2
9,2
-2,2
-6,0
2013
823
10.822
4,2
7,4
9,7
-1,2
-7,9
2014
800
10.404
2,9
8,2
10,9
-1,3
-5,7


(3) AKP iktidarıyla başlangıçta son derecede hızlı bir büyüme ivmesi yakalamış olan Türkiye, 2008 ve 2009 yıllarında önce duran, sonra küçülen bir ekonomik büyüme performansı sergilemiş bulunuyor. Küresel krizin etkisinin ‘teğet’ geçmediği özellikle 2009 yılında yaşanan yüzde 4,9’luk küçülmeden net bir şekilde görülebiliyor. Ardından iki yıllık bir toparlanma ve sonra son 3 yılda yaşanan potansiyel altı büyüme hızları (potansiyle büyüme yüzde 5) ekonominin yavaşlamasına ve sorunlar yaşanmasına neden olmuş görünüyor.

(4) AKP iktidarının en önemli ekonomik başarılarından birisi enflasyonu yüksek çift haneli oranlardan tek haneli oranlara indirmiş olmasıdır. Buna karşılık Merkez Bankası, yıllardır hükümetle birlikte belirlediği yüzde 5’lik enflasyon hedefine ulaşamıyor. Her ne kadar hedef Merkez Bankasının hedefi gibi görünse de hükümetle birlikte belirlendiği için bu orana ulaşamamakta yaşanan başarısızlık Merkez Bankasına olduğu kadar AKP iktidarına da aittir.    

(5) İşsizlik oranı, AKP iktidarı açısından önemli bir başarısızlık göstergesi olarak ortada duruyor. 2001 kriziyle birlikte yüzde 8’lik ortalamadan yüzde 10’luk bir ortalamaya sıçramış olan işsizlik oranı, ölçme yöntemlerinde yapılan ve oranın düşmesine yol açacak değişikliklere (*) karşın yüzde 10’lar düzeyinde kalmaya devam ediyor.  

(*Söz konusu değişiklikler işgücünün 15 – 64 yaş yerine 15+ yaş olarak tanımlanması ve son üç aydaki işsizlik başvuruları yerine son bir aydaki başvuruların dikkate alınmaya başlanmasıdır.)

(6)  AKP iktidarının en önemli üç başarısından birisi bütçe açığının sıfıra yaklaştırılmış olmasıdır. Diğer iki başarıdan birisi yukarıda değindiğim enflasyonun düşürülmesi diğeri de kamu borç yükünü azaltılmasıdır. Bunlardan enflasyonu düşürme başarısı sürdürülememiş ama diğer ikisi sürdürülmüştür. Bütçe açığı oranının düşürülmesi aslında kamu borç yükünün düşmesine o da enflasyonun düşmesine yol açmış görünüyor.

(7) Bütçe açığının düşürülmesi ne yazık ki cari açığın artırılması pahasına gerçekleşmiştir. Türkiye, 2000’li yıllara kadar bütçe açığı ve kamu borçlanmasına dayalı büyüme modeli izlemiş, AKP’nin iktidara geldiği 2002 ve sonrasında ise cari açık, özel kesim ve hanehalkı borçlanmasına dayalı büyüme modeline geçmiştir. Bunun sonucunda da bütçe açığı düşerken cari açık artmış ve bu model giderek daha fazla dış finansman sorunları yaratmaya başlamıştır. Türkiye, kırılgan ekonomilerin en başlarında yer almaya başlayınca cari açığı düşürmeye yönelik adımlar atmış bu kez de büyüme oranı ciddi biçimde düşmüştür. 

Aşağıdaki tabloda AKP’nin 2003 – 2014 yılları arasındaki 12 yıllık siyasal iktidarının borç yapısında yarattığı gelişmeler yer alıyor.

Bu tabloyu da ele alıp değerlendirelim:
(1) Bu tabloda bütçe açıklarını ve cari açıkları yeniden göstermemin nedeni 12 yıllık AKP iktidarı boyunca bütçe açıklarının düşmesine karşılık cari açığın artmasını ve bunun borçlarda nasıl bir yer değişikliğine neden olduğunu ortaya koyabilmek içindir.

(2) AKP iktidarı boyunca başta ÖTV olmak üzere vergi artışları, özelleştirmeler ve geçici gelirlerle bütçe açıkları kapatıldı ve kamu borç stokunun GSYH’ya oranı yüzde 69,2’den yüzde 34,9’a geriledi. Bu önemli bir başarı olarak görülmektedir.

Yıllar
Bütçe Açığı / GSYH (%)
Cari Açık / GSYH (%)
Kamu Borç Stoku/GSYH (%)
Özel Kesim Dış Borç Stoku/ GSYH (%)
Hanehalkı Borç Stoku/ GSYH (%)
2002
-11,2
-0,3
69,2
18,7
2
2003
-8,8
-2,5
62,2
16,1
3
2004
-5,4
-3,7
56,6
16,4
5
2005
-1,5
-4,6
51,1
17,6
7
2006
-0,5
-6,1
45,5
23,0
9
2007
-1,6
-5,9
39,6
24,8
11
2008
-1,8
-5,7
40,0
25,4
12
2009
-5,5
-2,2
46,3
27,9
13
2010
-3,6
-6,2
43,1
26,1
15
2011
-1,3
-9,7
39,9
25,9
17
2012
-2,2
-6,0
37,6
29,0
18
2013
-1,2
-7,9
37,4
32,4
19
2014
-1,3
-5,7
34,9
34,4
19

 (3) Buna karşılık özelleştirilen kuruluşların borçlarının devri ve krediye ulaşımın teşvikiyle özel kesimin borçları yükseldi ve GSYH’ya oran olarak yüzde 18,7’den yüzde 34,4’e çıktı. Talebi canlandırmak için hanehalkının krediye ulaşımı kolaylaştırıldı ve teşvik edildi. Böylece hanehalkının borçlarının GSYH’ya oranı bu dönemde yüzde 2’den yüzde 19’a kadar yükseldi.

(4) Dönem boyunca kamu mali disiplinindeki düzelme, özel kesim ve hanehalklarının mali disiplinsizliğe itilmesiyle sağlanmış oldu.

Sonuç ve değerlendirme
2001 kriziyle dibe vuran ekonomide toparlanmanın başladığı 2002 yılı sonunda iktidara gelen AKP, ilk yıllarda gerek krizin yarattığı olumsuz baz etkisinin kolayca tersine çevrilmesi, gerek IMF programının verdiği ivme ve maddi destek, gerekse de kriz sonrası yapılan iki önemli yapısal reform hamlesi (bankacılık sektörü düzenlemesi ve kamu kesimi mali disiplinin sağlanması için atılan adımlar) sonucunda ilk 6 – 7 yılda başarılı bir ekonomik performansa imza attı. Buna karşılık yapısal reformların yapılamaması, öteden beri Türkiye ekonomisinin en önemli hastalıklarından birisi olan kısa vadeli bakış açısının bu dönemde de devam etmesi, ekonomide yanlış yaklaşımların artmaya başlaması sonucu son 6 yılda işler tersine dönmeye yöneldi.

Özellikle büyümenin cari açığı artırmadan yükseltilememesi, içine girilen orta gelir tuzağının yarattığı refahı artıramama sorunları, dış finansmanda karşılaşılan sıkıntılar, risklerle birlikte kırılganlığın artması ve yapısal sorunlara sürekli yanlış teşhis ve yaklaşımlar yapılması önümüzdeki dönem için de sıkıntıların artarak süreceğinin göstergesini oluşturuyor. 

Yorumlar

  1. AYAKTA ALKIŞLANACAK ANALİZ

    (1) AKP, 231 milyar Dolar olarak aldığı GSYH’yı 13 yılsonunda 800 milyar Dolara çıkarmıştır. Bu, yaklaşık 3,5 kat artış demektir. Bu artışın başarı derecesini ölçebilmek için Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkeler grubunun toplam GSYH’sının nereden nereye çıktığına bakmak gerekir. Gelişme yolundaki ülkelerin toplam GSYH’sı 2002 yılında 6,9 trilyon Dolar iken 4,4 kat artışla 2014 yılında 30,5 trilyon Dolara ulaşmış. Demek ki Türkiye’nin bu 12 yılda GSYH’da sağladığı 3,5 kat artış, bulunduğu grubun toplam artışının gerisinde kalmış. Ayrıca Türkiye’nin 2014 yılında GSYH’sının bir önceki yıla göre gerilemiş olması çarkın ters dönmeye başladığının bir göstergesi olarak alınabilir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sayın Hocam, hem yazılarınızı, hem de CNBC-E'deki programlarınızı ilgiyle izliyorum. Sürekli yapısal reform ve eğitim sisteminden bahsediyorsunuz ama nedense konuyu net söylemiyorsunuz. İmam hatip okullarından yetişenlerle yapısal reform nasıl yapılacak, yorumunuz nedir?

      Sil
    2. Bence tam da "İmam hatip okullarından yetişenlerle yapısal reform nasıl yapılacak?" gibi bir düşünme tarzını değiştirdiğimizde önemli bir "yapısal" reform gerçekleştirmiş olacağız. Neden böyle kategorizeleştirerek sanki bütün imam hatipliler vizyonsuz, gerici gibi bir algı hala var anlamış değilim. Paralı yabancı okullarda okumuş, özel derslerle deksteklenmiş, özel üniversitelerde okumuş insanlar olsa ne güzel yaparlardı değil mi? İnsanları fikirleri ile tartışmaktan yanayım, gittikleri veya gitmek zorunda kaldıkları liselerle değil.
      Not: "imam hatipli" diyebir aşağılanan sınıftan değilim ama haksızlık yapılmasına razı olamazdım.

      Sil
    3. Hocam gerçekten de "yapısal reform" derken konuyu net olarak anlatmalısınız; çünkü siz net olarak anlatmadığınız zaman bazı "hödükler" işi imam hatip liselerine kadar bağlayabiliyor.
      Siz net şekilde anlatın ki bu zihniyette konunun imam hatip lisesi ile alakası olmadığını anlayabilsin.

      Sil
    4. Dünyanın imalat sanayinde başa oynayan hiç bir ülkesinde imam-hatip benzeri bir öğretim yok. Çağdaş olmayan bir lise müfredatını bu kadar kaynak harcayarak TR hiç bir yere gidemez. AB'de matematik müfredatı ilkokul birde başlar. İmam-hatip mezunlarının 21.yy'da karşılığı yok, adı üzerinde imam-hatip müfredatı. Fen Lisesi,Anadolu Lisesi niye var vakit ? Herkes imam-hatip okusun. İmam-Hatip lisesini bitirenler sonradan fark derseleri alara genel lise diploması alabilir. Doğrusu da budur. TR ufak ufak yok olacak maalesef bu zihniyetle....

      Sil
    5. Bu yapisal reform kavraminda topu taca atma isini ben de bir onceki yazinizda elestirecektim. Egitim sistemi, demokratiklesme vs. bunlar zaten genel gecer reformlar. Ve hicbir zaman mukemmel olmayacaklar. Qatar, BAE demokratiklestikleri icin mi ekonomileri gelisiyor? Ya da Cin, Guney Kore egitim sistemlerini bastan insa ettikleri icin mi inanilmaz bir kalkinma surecine gectiler? 1 lira net maas icin 2 liralik isveren yuku, dogru duzgun toplanamayan ve toparlanamayan vergiler, kamu harcamalarinin denetimden uzaklasmasi gibi abu derya kisa zamanda kendini gosterecek duzenlemeye ihtiyacimiz var. Egitim ve demokratik alandaki reformlarin ekonomiye etkisi en erken 20 yil, en iyi ihtimalle de 50 yili bulacaktir.

      Sil
    6. Evet,haklısınız, her hükümet kendinden önce yetiştirilmiş kadrolar ile çalışır. Öğretimin etkisini görmemiz önce yetişmiş kadroların ne kadar hızlı tasviye edileceği ile ilgilidir. Lakin, öğretim o kadar önemli ki, çünkü bir nesli yetiştirmek 15-20 yıl sürüyor, ve TR için çok önemli bir konu, ve TR'nin geleceği maaesef karanlık, zira imam-hatip müfredatı ve seküler bakış açısını öğrenmemiş nesiller ile TR kaynar sudaki kurbağa gibi haşlanmaya doğru gidecek. Bir ülke çağdaş öğretim görmüş nesiller yoksa ayağa kalkamaz. Kısa vadede serum ile hasta ayağa kalkabilir ama uzun vadede tek yol çağdaş öğretim. Matematik, yazılım, modelleme kafası,seküler bakış açısı...

      Sil
    7. Katar ve BAE de petrol yok mu?G. Kore 90 larda yaptığı eğitim reformuyla bu seviyeye geldi. Çin'de ki büyüme hızı çok geriden gelmesinden kaynaklandı.Ucuz iş gücü avantajıyla yüklendi büyüdü.Çinin ekonomik büyüme modeli marjinal fayda noktasına ulaştı.Onlarda eğitim dahil pek çok alanda reform yaparak sürdürülebilir büyümeye ulaşmaya çalışıyorlar.Bizdeki sanayi montaj sanayi kar marjının düşüklüğü çok normal.Ayrıca evrim kuramından korkan tiksinen bir nesil yetiştirerek ekonomi falanda düzeltemezsiniz.Çağdaş eğitim.Hukuk devleti.Demokrasi.

      Sil
  2. Hocam hane halkı borç stokundaki devasal artış bir refah artışı gibi göründü değil mi gözümüze? Diğer gelişmekte olan ülkelerde de hane halkı borç stoku aynı şekilde artış gösteriyor mu? Eğer göstermiyorsa 3,5 katlık artış bile problemli bir artış haline gelmez mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hanehalkı borçlarındaki artış işler iyi gider ekonomi büyürken, işsizlik düşerken sorun olmaz. İşler tersine döndüğü anda sorun olur. Şu anda bu konu her yerde sorun haline geldi. Çünkü hner yerde büyüme düştü, işsizlik arttı. Bizde daha büyük sorun oldu çünkü model hanehalkını borçlandırarak büyüme üzerine kurgulanmıştı.

      Sil
    2. Enflasyon konusunda anlayamadigim bir durum var acilarsaniz sevinirim. Rahmetli ozal enflasyonu acilarken enerjide ki disa bagimliligimizi kamu yatirimlarini vs vs. Sebeb olarak gosterirdi. Bu gun enflasyon nerdeyse %9 larda enerjide dogal gazla birlikte disa bagimlilik katlandi masallah iktidarimiz her ilde topku acilislara yatirimlari yani ulkeyi saha kaldirdila fakat ne hiketse tum bunlar enflasyonist etki yapmiyor. Ozaman ozal bu millete yalanmi soyledi yada simdikilermi yalan soyluyorl

      Sil
  3. Hocam işsizlik ve büyümenin, petrol fiyatlarındaki düşüşün bu kadar derin olmasına rağmen enflasyonun bu kadar yüksek olması dolar kaynaklı mı? 3 unsur birden doların etkisi eritmeye yetemiyorlar mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yetmiyor çünkü bir yıllık dönem içinde gerekli dolar miktarı 200 milyar dolar. Böyle bir ortamda sıfır faiz, faiz enflasyonun nedenidir gibi takıntılı söylemlere girerseniz kur da alır başını gider.

      Sil
  4. Hocam elinize sağlık.
    bu sadece görünen tahribat. Çevrenin katledilmesi, içi boş eğitim kurumlarından mezun olan içi boş işgücü adayları, daha önce belirttiğiniz ahbap-çavuş kapitalizminin temelinin atılması, yabancı sermayenin hukuksuzluk ile korkutulması, birçok sektörde yaratılan rant ekonomisi, ar-geye harcanmayan kaynaklar, tarıma gereken önemin verilmemesi vb. bir çok rakamsal olmayan ancak rakamlara yansıyan gelişme de cabası.
    nasıl çıkacağız bu darboğazdan bilemiyoruz...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet tabii ben sadece işin sayılara ve oranlara yansıyan ekonomik yanını ele alıp değerlendirdim. Eğtimde, yargıda yaşanan duruma değinmedim. Onu da başkaları değerlendirir artık.

      Sil
  5. hocam AKP ekonomik açıdan dünyada 10 sene süren bir baharı ağustos böceği gibi harcadı.Kış kapıda.Ayrıca AKP özel sektöre tek kötülüğü borçlandırma kolaylığı sağlayarak yapmadı bir yandan da yandaş sermaye oluşturacağım diyerek haksız rekabet koşulları yaratarak özel sektörün dengesini de bozdu.Örneğin artık itibarı yerle bir olmuş dershane sektöründe cemaat dershanelerini o kadar güçlendirdiler ki(cemaat devletin sahibi sınav sorularını veriyorlar polislik ellerinde söylentileri ve bu söylentilerin haklı olduğunu dair yapılan şahitlikler) toplanan cironun 2007 -2011 arası bir dökümünü görmeyi çok isterdim.Bu dönemde mesela işini iyi yapan o kadar çok dershaneci zaman,para,itibar kaybettik ki.Ayrıca dershanecilik sektörüne can alıcı darbenin vurulması da yine cemaatle kavgasıyla alevlendi..Bu seferde 2011-2014 arası yine cemaatçi olmayan bir çok dershaneci aynı mağduriyetleri yaşadı.Uzun lafın kısası AKP nin ekonomiyi nasıl yönettiğini anlamak için dershanecilik sektörünün son 8 yılını incelemek bile yeterli.Çünkü ekonomiyi yönetirken tamamen çıkarcı yönetti özel sektörde kimin yaşayıp kimin kalacağı piyasaya bırakılmadı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Menderes dönemi de, Özal dönemi de Erdoğan dönemi de hep böyledir. Yapısal reformları yapmak yerine kısa dönemli olaylarla uğraşılmış ve gerçek dönüşüm gerçekleştirilememiştir.

      Sil
    2. Çok güzel bir özet. Kaleminize sağlık.

      Saygılar.

      Sil
    3. "Menderes dönemi de, Özal dönemi de Erdoğan dönemi de hep böyledir. Yapısal reformları yapmak yerine kısa dönemli olaylarla uğraşılmış ve gerçek dönüşüm gerçekleştirilememiştir." ne güzel demişsiniz burada, menderes dönemi bitti, özal dönemi bitti, darısı erdoğanın başına. !

      Sil
    4. burada, menderes dönemi bitti, özal dönemi bitti, darısı erdoğanın başına. !

      Yuh....sonra bir de egitim diyorsunuz, menderes'i astilar darbeyle, ozal cumhurbaskani iken gorevinin basinda kalp kriziyle oldu. halk onlardan hic vazgecmedi, ben sahsen AKP'ye hic oy vermemis olsamda Tayyip'ten de vazgecmeyecegini dusunuyorum. bunun nedenlerini biraz dusunsek diyorum.

      Sil
  6. Çok güzel anlatmışsınız hocam bu dönemi. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  7. Bu AVM'lerin parasını verenler yabancı finansörler. Onların ürettiği malları tüketeceğiz. Biz üretmeyeceğiz. Yerli tohumumuz bile kalmadı. İsrail'den tohum alıp tarım yapıyoruz güya. Hayvanlarımızın yemi de dışarıdan geliyor.

    YanıtlaSil
  8. En büyük sıkıntı döviz kurunun yatay kaldığı dönemde enflasyonu yüzde 4 ve altına düşürememek oldu. Yerli üretim cazibesini yitirdi bunun sonucunda. Cari açık - büyüme sarmalına ebediyen girmiş olduk.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Döviz kuru Türkiye ve Türk toplumu için en önemli gösterge.

      Sil
  9. Emeğinize sağlık hocam. Sizi okuyanları bilinçli kılıyorsunuz umarım çok daha fazla kesime ulaşır yazılarınız.

    YanıtlaSil
  10. Dear Mr Egilmez,

    You're one of the most wonderful economists on earth!

    We have to clone thousands and thousands brains like yours!

    Today, the worst thing is that a bunch of the so called 'economists' are afraid to shout out scientific facts! But hopefully, you are NOT one of them!

    Please never ever bow down!

    And please keep enlightening us...

    Regards,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Estağfurullah (estağfurullahın İngilizce karşılığı tam olarak yok.)

      Sil
  11. Mahfi Hocam; günümüzdeki batı sistemi, kurumlarıyla ve askeri gücüyle dünyaya egemen olduğu sürece Türkiye'nin birinci sınıf bir ekonomi olma şansı var mıdır? Yoksa çoktan kartlar dağıtılıp herkesin yeri belirlenmiş midir? Eğer öyleyse kendimizi fazla zorlamayalım diye soruyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer öyle olsaydı Kore 25 yılda buraya gelemezdi.

      Sil
    2. Sevgili Adsız, örnekle konuyu kapatalım.

      'Amerika Birleşik Devletleri' isimli ülke, dünya geneline; 'özgürlüğün ve serbest piyasanın mekânı' zırvalaması ile yutturuluyor!

      Eğer ABD'nin kuruluş hikayesine bakarsanız şu gerçekle bir kez daha karşılaşacaksınız:

      1492 yılı ile 1770'ler boyunca uzanan dönemi baz alırsanız;
      İngiliz egemenliği altındaki Kuzey Amerika topraklarında özellikle 1600'lerin sonundan itibaren, yerli (native) Amerikalıların ve yeni göçmenlerin İngiliz hükümrânlığına bakışı; 'Kırmızı ceketli PONY ASKERLERİ'nin artık bizi yönetmesini istemiyoruz' sözü üzerinedir!

      En başta bu motivasyon sebebiyle, küçük küçük ve koca koca yerli kabileler, yeni göçmenler, hispanikler, Afro-Amerikalılar ve binlerce irili/ufaklı ama örgütsüz gruplar birlik olabilmiş; ve İngiltere'yi topraklarından atmayı başarmışlardır!

      İngiltere'yi fiziki olarak topraklarından atabildiler ama unutmayınız; 'İngiliz sömürgeci zihniyeti'ni atmadılar, tam tersine seve seve kabul edip, 'Amerikan sömürgeciliği'ne temel yaptılar!

      7 Nisan 2015 itibarıyla hâlâ aynı sömürgeci düzen devam ediyor!
      Kılıcın, tüfeğin, topun, savaş jetlerinin, tankın eziciliğinin yavaş yavaş azaldığı iddia ediliyor;
      Apple'ın, Ford'un, TESLA'nın, Microsoft'un, Cargill'in, Google'ın, General Motors'un, Twitter'ın, Koch Brothers'ın veya Facebook'un eziciliği hızla artıyor!
      (Kore sömürgeciliği örnekleri:
      Samsung'un, Hyundai'nin, Daewoo Group'un, LG'nin, SsangYong'un veya Kia Motors'un eziciliği hızla artıyor!)

      Zihniyet aynı;
      Savaşta kullanılan materyaller farklı, ve farklılaşmaya devam edecek!

      'Suni denge' sadece Türkiye özelinde değil, dünya genelinde bir saptamadır; lütfen araştırıp öğreniniz!

      Belki de yakın gelecekte en başa dönmemiz gerekecek:
      Yani, hayatımızı kemiren bir dev sömürgeci zihniyete (bir kez daha!) baş kaldırmak için,
      Belki de küçük (ama çok etkili!) bir kıvılcımın ortaya çıkmasını bekliyor olabiliriz!

      İşte bu noktada 'öncü cephe' ve 'öncü savaş'ın ne demek olduğunu araştırıp öğrenmenizi tavsiye ederim!

      Sevgili Adsız,

      Mesele; 'kart nedir?' ve 'kartların dağıtılmasını niçin birileri yapar?' sorularıdır!

      Mesele; hem 'kart' olmamak ve hem de 'kartları kullanan oligarşinin düzenini temelden ortadan kaldırmaktır!'

      Ne 'kart',
      Ne de 'kartların dağıtılması';
      İkisi de değil!

      Mesele:

      1) Sömürgeci zihniyetin belleklerden silinmesi,
      2) Özgürlüğü kimsenin sultasına bırakmayacak şekilde yeniden inşa etmek!

      İlk adım:
      'Suni denge', 'öncü cephe' ve 'öncü savaşı' kavramlarının ne demek olduğunu öğrenmek!

      Sil
    3. adaşım Adsız, öncü cephe,öncü savaş, bi zahmet onları da anlatıvereydin, yoksa sende benim gibi Vatan Partili misin?

      Sil
    4. Hayır sevgili Adsız; 'Vatan Partili' değilim.

      1.

      2. Devletler ortadan kaldırılacak ('devletler' kaldırılacak, 'ülkeler' değil),

      3. 'Corporatocracy' ismi ile kavramlaştırılan 'şirketlerin (özel sektörün) egemenliği' ortadan kaldırılacak,

      4. Ordular zamanla küçültülecek, ve son aşamada lağvedilecek,

      5. Polis teşkilatları zamanla küçültülecek, ve son aşamada lağvedilecek.

      Bu 4 maddenin gerçekleşmesi için; 1. maddenin anlaşılması gerekiyor:

      1. madde:
      a. Peşi sıra gelen 4 maddenin gerçekleşmesi ütopya değildir; gerçektir.
      b. Düşünme biçimlerimizde değişiklik yapmak atılması şart ilk adımdır.
      c. Peşi sıra gelen 4 maddenin gerçekleşmesi için en kısa ve bir o kadar hızlı yol; ('b' ile bağlaşık) tercihlerimizde değişiklik yapmak.
      d. Mevcut tercihlerimizin bir sömürgeci zihniyetin dayatması olduğunu anlayabilmek için 'suni denge'nin ne demek olduğunu iyi öğrenmek.
      e. Eğer mevcut tercihlerimizin ölümcül olduğunu bile bile, değiştirmek için eyleme geçmeye yanaşmıyorsak, eyleme geçmeyi sürekli sürüncemede bırakıyorsak; 'öncü cephe' ve 'öncü savaşı' ile kıvılcımların çakılması.

      Sil
    5. Bu mantikla calisarak cabalayarak kendini fakirlikten kurtaran Kore bir anda somurgeci oluyor. Ne guzel mantik.

      Sil
    6. Özellikle 19. yüzyılın sonundan itibaren dünya genelinde 'şirketokrasi (corporatocracy)' ile 'devletler' neredeyse et-kemik hâline bürünmüştür.

      Bu sebeple:
      'Kore'nin çalışarak kendini kurtardığı' yönünde dünyaya yutturulan yalan; 'sömürgeciliğin' sadece bir başka tezahürüdür.

      Yukarıda ifade edilen;
      Özellikle 'b', 'c' ve 'd' maddelerini daha dikkatli değerlendirirseniz; 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren 'şirketokrasi'nin ülkeler üzerindeki tahakkümünün (Batı ülkeleri/Asya ülkeleri, Kuzey/Güney, Sıcak iklimli bölgeler/Soğuk iklimli bölgeler vb. kategorilere ayırmadan) katlanarak artmaya devam ettiğini net gözlemlersiniz.

      Daha da açık ifade etmek gerekirse:

      İngiliz ve Amerikan sömürgeciliğinin dünya genelinde hâlâ baskın olması:
      Kendini bu iki ülkenin kurduğu baskıcı düzende ispatlamak için,
      Daha yolun başındayken ölümcül sisteme boyun eğerek,
      Bahsedilen iki ülkenin iş yapış stillerine benzemeye çalışan diğer ülkelerin aynı sömürgeci zihniyeti izlemesi;
      'Çalışarak kendilerini kurtardığı' illüzyonunun devamının göstergesidir!

      Eğer bir yanlışı, çoğunluk yapmaya devam ediyorsa; o yanlış 'doğru' kabul edilmez!

      Eğer ölümcül bir kanser yayılıyorsa, çoğunluğa da bu kanseri bulaştırıp 'ölümü hızlandırmaya çabalamak'; hayatın gitgide anlamsızlaştırılmasıdır!

      Mesele:
      Bu ölümcül kanserin ortadan kaldırılması için mücadele etmektir; kansere benzemeye çalışmak değil!

      İlk adım:
      'Suni denge', 'öncü cephe' ve 'öncü savaşı' kavramlarının ne demek olduğunu öğrenmektir!

      Sil
  12. Bu dönemde Türkiye’nin kamu borç stoku, şişirilmiş gerçek dışı GSYH rakamına oranlandığı için düşmüş gözüküyor. Bu izlenimin yanlışlığı, kamu borç stokunun mutlak rakam olarak nereden nereye geldiğine bakarak kolayca görülebilir.

    Bence zaman içindeki değişiklikleri kıyaslamak için yapılan çizelgelerde, kamu borcunun o dönemde nereden nereye geldiğini mutlak rakam olarak da belirtmekte yarar var.

    Saygılarımla.

    Not: Dolar cinsinden açıklanan GSMH rakamının, enflasyon nedeniyle şişmiş ( reel olmayan) GSMH rakamının dolara çevrilmesi nedeniyle, aslında gerçeği yansıtmadığını, ama son yıllarda dünyada, bu tür yanıltıcı bir hesaplamanın çeşitli politik nedenlerle kullanıldığını,siz de yazılarınızda belirtmiştiniz.

    “Gerçekte Ne Kadar Büyüdük?” adlı yazınızda, bu yanılsama, ya da yanılsatma, çok güzel anlatılıyor.

    “Cari fiyatlarla TL cinsinden ekonomi 2002’den 2012 sonuna kadar 4 kattan fazla, dolar cinsinden ise 3,5 kata yakın büyümüş görünüyor.

    Oysa hesaplamada, gerçek büyümeyi bulmak için bu hesapları fiyat artışlarını arındırarak yapmak gerekiyor. 1998 yılını baz alarak yapılan sabit fiyatlarla GSYH serisine bakarsak GSYH’nın 2002’den 2012 sonuna kadar olan büyümesi yüzde 62,5 olarak karşımıza çıkıyor. Gerçek büyüme budur. Yani Türkiye’nin GSYH’sı 2002 – 2012 arasında yüzde 62,5 oranında büyümüştür. Gerisi fiyat artışlarından kaynaklanan sanal büyümedir.

    Ekonomik gelişmeyi ve refah artışını bu şekilde sunmak bize özgü değil. İnsanlık son on yılda hep birlikte kendisini aldatmaya karar vermiş ve sanal büyümeyle reel büyümeyi birbirine katarak konuyu böyle sunmayı tercih etmiş bulunuyor. Bu, gelişme yolundaki ekonomilerin hızla büyüdüğü ve gelişmişlerle arayı kapattıkları gibi bir sanal durum yaratarak gelişme yolundaki ekonomilerin siyasetçilerine itibar kazandırırken aynı zamanda gelişmiş ekonomilere yönelik eleştirilerin de azalmasına yol açıyor. O nedenle de herkes tarafından destekleniyor.”

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru diyorsunuz. Teşekkürler.

      Sil
    2. 2003 – 2014 yılları arasındaki 12 yıllık siyasal iktidarın, borç yapısında yarattığı gelişmeler tablosunu, bir de GERÇEK GSMH rakamını kullanarak yapmanızı rica edersek, hoşgörünüzü kötüye kullanmış olur muyuz acaba?

      Saygılarımla

      Sil
    3. Bence de küreselleşme sonucu olan ve bol para destekli, fiyat artışlarının yada değerli TL ve varlıkların yükselttiği GSYH konjonktürün değişmesiyle fiyat artışlarından arındırılmış hale dönüşebilir. Bu geri dönüşün bizim kontrolünde olduğunu da zannetmiyorum. Dış konjonktürün belirleyici olacağı böyle bir illüzyon düzelmesi durumunda pozisyonumuzun nasıl bir şey olacağını görmek çok önemli.

      Sil
  13. Hocam çok faydalı ve aydınlatıcı bir yazı olmus sağolun gerçekten. Umarım en ufak bir bilgisi olmadan hükümetin gerçekleştirdiği olumlu faaliyetlerin arkasındaki tabloyu gör(e)meyen kişilerin olaylara daha objektif bakması konusunda bir yararı olur yazının. Bana da çok şey katan bir yazı oldu

    YanıtlaSil
  14. Hocam 2007 sonrasi önce dünya finans krizi sonrasinda avrupa borclanma krizi ile birlikte türkiyenin'de ekonomik yavaslamaya girmesi gayet dogal degil midir? Ayrica türkiyenin büyük ihracat pazarlari Irak, Suriye, Libya, Iran. Misir da yasanan skntilar ile birlikte türkiyeninde büyümesinin düsmesi normal degil midir? Orta gelir tuzagina kapildigimiz bir gercek, tipki yapisal reformlarin bir türlü yapilamamasi gibi. Ama bu dönemdeki olumsuzluklarin bir cogu dis kaynaklidir ve sorunlari sadece ekonomi yönetimine mal edilmesi dogru degildir.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapısal reformların yapılmamasını hiç kimseye mal edemeyiz. İşler iyi giderken (2005 - 2008 arasında) bu reformları gerçekten yapsaydık şimdi çok farklı bir yerdeydik.

      Sil
    2. Ek olarak şunu da söyleyeyim. İşlerin iyi gittiği 2003 - 2008 arasında bütün dünya iyi gitmişti. Çünkü genel konjonktür iyiydi. Birisi çıkıp da o zamanki iyiye gidiş dış konjonktüre bağlıydı derse diyecek bir şey kalmaz.

      Sil
  15. Hocam para politikasi gibi mali politikayi da bagimsiz bir kuruma birakma fikri hakkinda ne düsünüyorsunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kesinlikle doğru olmaz. Çünkü maliye politikasının özünde vergi almak var. Vergiyi parlamento dışında bir yere bırakmak olmaz.

      Sil
  16. Zenginin daha zengin fakir ve işci sınıfının daha fakirleştiği bir ülkedeyiz patronlar ne zaman şükür deyip kazandıklarını çalışanlarla paylaşacak merak ediyorum
    kira en düşük 900 tl
    en ucuz gıda kilosu 4 tl
    en kötü evin enerji gideri 300

    patronların çalışana verdigi 1100 TL

    YanıtlaSil
  17. Hocam, Kalkınma Bakanlığı ve TÜİK verilerine göre 1923'ten günümüze 10'ar yıllık periyotlar halinde bakıldığında, en düşük ortalama büyüme hızı da 2003-1013 arası. Yani AKP dönemi... En yüksek ortalama ise %8 ile, çamur atıp durdukları 1923-1933 döneminde gerçekleşmiş.

    YanıtlaSil
  18. Hocam, değerlendirmenize göre mevcut hükümet vasat hatta kötü bir ekonomi yönetimi gerçekleştirdi...Peki CHP nin her bayram emeklilere vaad ettiği 1 maaş ikramiyeyi ( yaklaşık 10 milyon emekli var ve yılda 2 dini bayram var ) verebilmesi bu durum içerisinde mümkün mü ve mantıklımı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mevcut hükümet, iktidara geldiği ilk 6 yılda başarılı bir ekonomi yönetimi sergiledi. Sonraki dönemde bu başarı düşmeye başladı ve son bir kaç yılda başarısızlığa dönüştü.
      Bütçede (faiz dışı fazla dolayısıyla) bu imkân var. Zaten mevcut hükümet de emeklilere zam yapıyor.

      Sil
  19. Hocam kamu borçlarının kalmamasının alternatif maliyeti cari açık vermek yani..peki değecek bi maliyet mi?alternatif maliyeti çok yükseğe mal olmuyor mu?çünkü cari açığın yüksek olmasının sebebi de sonucu da daha tehlikeli değil midir?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer yapısal reformları da birlikte yapabilseydik değecek bir sonuca ulaşabilirdik ama onları yapmadığımız için dönüp dolaşıp aynı yere gelmiş durumdayız.

      Sil
  20. Hocam , nevi şahsınıza münhasır bir çalışma olmuş, elinize emeğinize sağlık, ancak anlamadığım bir husus var, iktidar ve muhalefetin içinde bulunan meslektaşlarınız, neden sizin kadar objektif bir yaklaşımla açıklamada bulunmazlar, bunu anlamış değilim. Sizi ayakta alkışlıyorum. İsmet AHLATCI-ÇORUM

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Ben analiz yaparken kendi kişisel görüşlerimden mümkün mertebe sıyrılmaya çalışıyorum. Herkes bunu yapamaz. Mesela ben Fenerbahçeliyim. Hem de 5 yaşında Lefter'i izlediğimden beri. Ama bu beni asla 'hep destek tam destek' taraftarı yapmaz. Ben hiçbir alanda ve konuda eleştiri hakkımı terketmem. Fenerbahçe'de yanlış bir iş varsa bunu söylerim ve eleştiririm. Fenerbahçeliyim diye yanlışı veya hatayı görmezden gelmem. Benim ekonomiye ve diğer konulara bakışım da böyledir. Tamamen yetişme tarzıyla ilgili bir durum. Herkesten bunu beklemek zor. Ama bilim adamı olaylara böyle bakmalı diye düşünüyorum.

      Sil
    2. Bilim insanları ve hukukçular için bu mesleki bir zorunluluk olmakla beraber, son yıllardaki kutuplaştırmayla "linççi takım taraftarına" dönüştürülen vatandaş için de bu bir zorunluluğa dönüşmüş bulunuyor. Duygusal aşamada takılmak yetişkin çocuk toplumlara, oradan da Ortadoğu'nun bugünkü haline dönüşüyor çünkü. Eskiden okullarda öğrencilere somut gerçeklik karşısındaki olgu, algı, duygu boyutları ve bunlar arasındaki geçişgenlik öğretilmezdi, şimdi yavaş yavaş bu farklılıkların fark edilmesine dair eğitimler verilmeye başlanmış görünüyor.

      Sil
  21. Hocam, açıklanan MV aday listelerine baktım, bir de ne göreyim:

    Hem CHP'nin, hem MHP'nin, hem de HDP'nin listelerinde, birinci sırada;
    "AHMET MAHFİ EĞİLMEZ (distinguished professor)" yazıyor!

    Hocam, siz ne yaptınız böyle?

    Üç partide sizi kendi bünyesine katmayı nasıl başardı?

    Lütfen bunun bilimsel açıklamasını yapar mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tam tersine hiç bir siyasal parti beni listesine almaz. Bunun nedeni bir üstteki yoruma verdiğim yanıtta var. Zaten onlar çağırsa da ben gitmem. Onu da bildikleri için çağırmazlar.

      Sil
    2. Bir de düzeltme yapayım ben profesör değilim.

      Sil
  22. Çok verimli bir analiz olmuş hocam tebrik ederim. Bir sorum olacaktı. Özellikle 2011 seçimlerinden hemen önce çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname ile bağımsız kamu kuruluşlarına hükümet tarafından üye atanmasına karar verildi. Birçok iktisatçı sizin de bahsettiğiniz ilk 6 yıllık başarıda bu kurumların bağımsızlığını ve sonraki yıllarda başlayan başarısızlıkta bu kurumlara müdahalenin önemli bir yeri olduğunu savunuyor. Bu görüşe katılır mısınız?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Evet bu görüş ikinci dönemdeki başarısızlıkların nedenlerinden birisidir. Ama tek neden bu değil tabii.

      Sil
  23. Yazınız için çok teşekkürler.

    Batı Avrupa'da enflasyon son 3 yılda % 0,2 - 0,5 seviyelerinde değişkenlik gösterirken, enflasyondan değil deflasyondan korkulurken bizde enflasyonu frenleyecek politikaların geliştirilmemesini neye bağlıyorsunuz? 2016 yılı sonunda 1 dolar 1 euro öngörüsü sizce ne kadar gerçekçi?

    i.akar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Faiz takıntısı bizde çok etkili. Gerçeğin tam tersine takılıp faiz, enflasyonun nedenidir diye düşününce sonuç da böyle oluyor.
      1 USD = 1 Euro için 2016 sonu uzak bir tahmin. Ben daha önce olabileceğini düşünüyorum.

      Sil
  24. Hocam öncelikle çok iyi bir yazı olmuş bunun teşekkür ediyorum.Sizce orta gelir tuzağından kurtulabilirmiyiz.Orta gelir tuzağından kurtulmak için istikrarlı bir büyüme gerekmez mi ? Sizce açıklanan 2023 hedeflerine ulaşmamız gerçekçi gibi görünüyor mu ? TESEKKURLER

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Orta gelir tuzağından kurtulmanın yolu buluş yapan, teknoloji yaratan, teknolojiye katkı yapan bir toplum olabilmekten geçiyor. Sizce Türk toplumu bu eğitim sistemiyle bu aşamaya gelebilir mi? Gelebilir diyorsanız orta gelir tuzağından çıkarız. Gelemeyiz diyorsanız orta gelir tuzağından çıkamayacağımız gibi daha bile geriye kayabiliriz.

      Sil
    2. OECD’nin verilerine göre halk arasında ‘okulu kırmak’ olarak adlandırılan öğrencilerin okula gitmemesi konusunda dünya birincisiyiz.
      OECD’nin PISA 2012’den yola çıkarak hazırladığı okula gitmeme verilerine göre okulu en çok asan ülke Türkiye.
      Türkiye’de ‘iki hafta içerisinde okula en az bir kez gitmeyen öğrencilerin oranı’ yüzde 54.2.
      Türkiye bu oranla OECD ortalaması olan yüzde 14.5’in çok üzerinde yer alıyor.
      OECD’nin PISA 2012 verileriyle hazırladığı grafiğe göre Türkiye, yüzde 54.2 ile ilk sırada okulu en çok asan ülke konumuna yerleşiyor. Ardından yüzde 48.2 ile İtalya ve yüzde 31.8 ile Avustralya takip ediyor.
      Uzakdoğu ülkeleriyse listenin alt sıralarında yer alıyor. Okulu en az asan ülke yüzde 1.5 ile Japonya.
      Kore yüzde 1.8 ve İzlanda ise yüzde 2.1 ile en az oranlara sahip. Ha bu arada eğitim süresi en kısa ülkeler sıralamasında da en ön sıralardayız. Hatta Avrupa’da birinciyiz.
      Tatil yaptığımız gün sayısı, okula gidilen gün sayısından çok daha fazla.
      Okulların çoğunda yarım gün eğitim yapıldığını da özellikle hatırlatmak isteriz... Hocam bunların bugün Abbas Güçlü'nün köşe yazısında okumuştum bu verilere göre geleceğimiz hiç aydınlık görünmüyor

      Sil
  25. Hocam elinize sağlık. Sizce maddiyata biraz fazla önem vermiyor muyuz? Önemli olan iç huzur, aile, sevgi gibi soyut değerler değil midir?

    YanıtlaSil
  26. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler.
      Bence bu yorum biraz zorlama olur. Ama yine de anketle sorgulamak ondan sonra yorum yapmak gerekir.
      Bu oranın sanırım sınırındayız, çünkü feryat çok fazla.

      Sil
    2. Kasım adlı kişinin yazdıkları neden silindi, belirtmeniz gerekmez mi?

      Sil
    3. Ben silmedim yazar kendisi silmiş.

      Sil
  27. Hocam son dönemde piyasada gittikçe belirginleşen nakit sıkışıklığını nasıl izah ediyorsunuz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Talep yok. Talep olmayınca satış yapılamıyor, satış yapılamayınca çarklar dönmüyor, borçlar ödenemiyor.

      Sil
  28. Hocam emeğinize sağlık çok güzel bir çalışma olmuş. Ekonomi ile yeni yeni ilgilenen biri olarak soruyorum ; yapısal reformlar derken tam olarak neyden bahsediyoruz? Bir kore bir Japonya olabilmemiz için neler yapmalıyız? Teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Blogdaki şu yazımda ayrıntıları var: http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html

      Sil
  29. hocam 1dolar=1euro derken dolarmı yukarı çıkar euromu aşağı iner yoksa biraz ordan biraz burdanmı?saygılar

    YanıtlaSil
  30. Hocam, GSYH nin hesaplanis tarzi yanlis hatirlamiyorsam 8-9 yil evvel degistirildi. Bu sayede 3.5 katlik artis elde edildi. Konuyu aciklamaniz mumkun olur mu? Saygilarimla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değişiklik geriye gidilerek düzeltilerek yapıldığı için sorun yok.

      Sil
  31. hocam bugünkü cnbcedeki programınızda parakendecilerle toplantınız olduğunu söylediniz sizce piyasalardaki daralma dahada büyürmü?zaten belli bir sıkıntı var piyasalarda tam anlamıyla büyük bir kriz olma ihtimalı varmıdır ileriki dönemler için görüşleriniz nelerdir.saygılar

    YanıtlaSil
  32. Sayın Hocam yazılarını okuyarak ben bile ekonomiyi öğrenmeye başladım. Türkiye'nin değeri siniz. Saygılar

    YanıtlaSil
  33. Merhaba Hocam, Cebimdeki 100 lirada 1 kat artış oldu dersem, cebimdeki para 200 liraya çıkmış demektir, yani 2 katına çıkmıştır. Aynı şekilde 231 milyar dolarda 3.5 kat artış oldu demek, miktarın 1039.5 milyara (231 + 231*3.5 = 1039.5) çıktığını anlatır. Yazınızda '3.5 kat artış oldu' yerine, '2.5 kat artış oldu' veya '3.5 katına çıktı' denilebilir. Yanılıyor muyum?

    YanıtlaSil
  34. Hocam ekonomiye çok hevesli ama henüz başlarında olan biri olarak yazıyı, yorumları ve yanıtları gayet açık buldum. Yazılarınız ve tespitleriniz mükemmel. Okuduğumda birçok taş yerine oturuyor. Siz Japonya, Kore gibi teknoloji hamlesi gerek diyorsunuz. Peki bu atak tarımla yapılamaz mı? Malum eğitim sistemimiz teknolojik bir ekonomik getiri sağlamaktan çok uzak. (Bu arada bende Fenerbahçeliyim sizin gibi objektif tabiki:) Simdiden çok teşekkürler. Allah yolunuzu bahtinizi açık etsin.

    YanıtlaSil
  35. Yıl 1997 piyasayı takip eden biri olarak , herkes başbakan ( M.Y) Ekonomiden sorumlu bakan ( G.T ) ı takip ederken ben Hazine müşteşarını takip ediyordum ( M.E ) sene 2015 ben hala aynı adamı takip ediyorum diğerlerini takip eden zaten kalmadı bu istikrar da size ait Mahfi Hocam .

    YanıtlaSil
  36. Hocam bir diğer önemli husus gelir dağılımı açısından son 12 yılda iyiye doğru mu gitmişiz yoksa kötüye doğru mu, ona ilişkin rakamlara da yer verseymişsiniz diye düşündüm.

    GSYH ve kişi başına düşen milli gelir rakamlarında gerçekleşen artışlar kadar söz konusu artıştan kimlerin en çok yararlandığı, kimlerin ise yararlanmayı bırakın enflasyona ezdirildiği ( diğer bir ifade ile aslında fakirleştiği) hususları da en az diğerleri kadar önemli bence.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gelir dağılımında durumumuz değişmedi. Gini katsayımız hep 0,40'da duruyor.

      Sil
  37. Hocan bu "faiz dışı fazla" ne demektir..ben bi evde kirada oturuyorsam ve siz bana bütçemi sorduğunuzda ben; kira hariç şu kadar fazla veriyorum dediğimde bu ne kadar doyurucu bir bilgi olur..diğer ülkelerde bu tarz bi uykulama varmıdır...yoksa ben bilgi eksikliğinden dolayı yanlişmı yorumluyorum...aydınlatırsanız sevinirim...kaleminize sağlık..

    YanıtlaSil
  38. Hocam analizleriniz ve çıkarımlarınız çok yerinde. Kamu borç stoğu düşerken aynı zamanda tasarrufların GSYH içindeki oranı da ciddi oranda düşmüş görünüyor. Avrupa'da en düşük oran bizde. Sizin de abhsettiğiniz hanehalkı borçlanması üzerine büyüme, devletin sosyal güvenlik alanında kesintilere gitmesi kamu borcuna olumlu yansıdı ancak tasarruflar açısından ciddi gerilemelere neden oldu. Ben Avruppa'da yaşıyorum ve burada tasarruf rakamları çok önemle takip edilir çünkü kriz zamanında aslında emniyet subabı gibidir tasarruflar. Saydıklarınız içinde buna da yer verilmesi gerekirdi diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  39. Hocam bahsettiğiniz yapısal reformlar uygulanırsa telafi şansı nedir sizce ? Belli bi ivme kazanırmı ekonomi tekrar ?
    Ayrıca hükümetten bi takım reform hareketleri sinyalleri geldi sizce etkili bişeler ortaya çıkar mı yoksa seçim yatırımı ve sizin dediğiniz gibi günü kurtarmaya yönelik mi olur ?

    YanıtlaSil
  40. Hocam ellerinize sağlık, çok güzel ve anlaşılır bir analiz olmuş. Sizden, cumhuriyetten beri ekonomik durumumuz nedir, 50 yıl önce neredeydik şimdi neredeyiz, gibi kapsamlı bir yazı bekliyoruz. Yazılarınız çok yararlı, çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  41. Son 12 yıl için, ortada bir başarı olmadığını hep söylemişimdir.
    FED'in parası ile AVM'ler yapıp aralarında bölüştüler.

    Kısa ama güzel bir özet olmuş.
    Borçları, sadece oransal olarak değil, miktarsal olarak da 12 yıla göre tablo halinde verseydiniz, göreceli gelişmenin faturası, belki daha iyi anlaşılabilirdi.

    YanıtlaSil
  42. Hocam yazınız harika.
    Bütcenin en buyuk geliri dolayli vergiler olduğu sürece Bu iş yürümez hocam. Kdv ve gv kanunu yeniden duzenlenmedikçe de bu işler rayına oturmaz.Maliye politikası duzelmedikce pp da rayina oturmaz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürler.
      Doğru diyorsunuz. Yapısal reformların birisi de bu olmalı.

      Sil
  43. Saglikli ekonomilerde buyumeyle issizlik genelde ters orantili. Bizdeki korelasyon oldukca zayif. Tek istisna 2009'da ekonomi kuculunce issizlik bir anda artmis. Diger yillarda iki degisken birbirinden bagimsiz gorunuyor. Ornek 2006-2008 arasi. Sizce neden ?

    YanıtlaSil
  44. Mahfi Bey,

    Oldukça önemli tespitler içerdiği için hem sizin, hem bu başlıktaki yeni yazınızın takipçilerine bir kez daha sunuyorum.

    ‘Özgürlük ve Ekonomik Büyüme: Daron Acemoğlu ve Gönenç Gürkaynak Konferansı’

    18 Aralık 2014

    Aşağıdaki adresten izleyebilirsiniz:

    http://www.youtube.com/watch?v=rynPJK3LvK8

    Daron Acemoğlu: ABD, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde -M.I.T.- iktisat profesörü.
    Özgeçmiş:
    http://economics.mit.edu/faculty/acemoglu/cv

    *
    ‘HUKUK & İKTİSAT & REFAH’ ÜÇGENİNDE TÜRKİYE NEREDEN GELDİ,
    NEREYE GİDİYOR?

    (Gönenç Gürkaynak:
    *Bilkent Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, Yarı Zamanlı Öğretim Elemanı
    *‘Google’ ve ‘Twitter’ şirketlerinin Türkiye’deki hukuki işlemlerini yürütmekle sorumlu kişi
    *Yani bu iki şirket Türkiye’de herhangi bir şekilde ‘kapatılma’ya veya ‘servis durdurma’ya maruz kalacaksa; devreye giren ilk kişi)

    Karşılıklı ‘daraltıcı’ etkilerle bunların yürütüldüğünü belirtmem gerekir.

    Açalım:

    Hukukun, ideal kamu politikası dünyasında, ifade özgürlüğü çekirdeğinden serpilmek suretiyle bireysel özgürlük merkezli bir hâl alabileceğini; böylelikle orta vadede toplumsal refahı yükseltebileceğini söyledik. Hattâ toplumun tercihlerine göre, gelir dağılımındaki adaletsizliğin iyileştirilmesi yönünden dahi istifade edecek kanallar açabilir dedik.

    Bu söylediğimin olumsuz senaryosunu teorik bazda üretmek mümkün:

    Türkiye’de yaşanmakta olan görüntüyü ifade edeyim:

    İktisat, hukuku anlamsızlaştıracak bir rol üstlenmek isterse; iktisat buna muktedir! Altyapı kurumu olan ‘iktisat’ bu muazzam güce sahip!

    Dolayısıyla Türkiye’de algı şu şekilde işliyor:

    1) Cebimdeki paraya dokunan bir şey henüz doğmadığına göre; çenemi kaparım! Aman maaşıma zeval gelmesin!

    2) Sesimi çıkarmadığım süre uzadıkça; hukukta bir takım bozulmalar yaşanıyor, ve benim gözlerim bütün bu hukuk katlini görüyor!

    3) Hukuk, gitgide dışlayıcı bir kurum hâlini alıyor ve azınlığa hizmet etmeye başlıyor. Ama iktisat, bunu yenilir-yutulur kılıyor!

    4) İktisadi müdahaleler de bunu yenilir-yutulur kılıyor; TCMB’nin faiz politikası gibi!

    5) Biraz dışarıdan içeriye akan talih de yaver gidiyor; Avrupa Merkez Bankası ve Japonya Merkez Bankası’nın parasal genişleme programlarından Türkiye’ye damlayanlar, petrol fiyatlarının düşmesi ve FED’in henüz kendi fazini artırmaya başlamamış olması gibi!

    6) Sonuç itibarıyla, yakıcı bir ekonomik kriz görüntüsü henüz ekrana gelmiyor!

    Peki, güzel.

    Hukukun, iktisattan bu derece etkilenebilmesi nasıl oluyor?

    Somut örnekle gidelim:

    +

    YanıtlaSil
  45. +

    2011’de Arap Baharı yaşandığı sırada, Suudi Arabistan’da çok büyük miktarlarda kamusal harcamalar, sosyal harcamalar yapıldı. Arap Baharı başlamadan önce istatistiki göstergeler normal seyrinde devam ederken; olaylar başladıktan hemen sonra bu sosyal harcamaların istatistiki göstergeleri Suudi Arabistan’da adeta tavan yaptı.

    Bunun sonucu nedir:
    Arap Baharı esnasında Suudi Arabistan’da neredeyse hiçbir olayın yaşanmamasıdır!

    Peki:

    Bu durum hukukçuya neyi öğretiyor?

    Kişiler, hakları uğruna tutkuyla mücadele etmemeyi; ‘iktisadi hamlelerle’ tercih edecek hâle getirilebilirler!

    Hele hele ‘ben özgürlüğü varoluşumun çekirdeğinde yaşarım’ gibi bir töresi olmayan bir toplumda çok ciddi bir problem karşımıza çıkıyor!

    Buradan Türkiye’ye bağlarsak:

    ‘İktisadi hamlelerle özgürlük mücadelesinden vazgeçirmek’ plânının işaretlerini farklı yerlerden görebilirsiniz.

    Bir örnek:

    Bizim ‘Anayasa Mahkememiz’ şu an kan/ter içinde çalışıyor!

    Yani yarın hiç doğmayacakmış gibi dosya bakıyor!

    Anayasa Mahkemesi bu kadar yoğun çalışan bir ülkede;
    İngilizce’de ‘checks and balances’ diye tabir edilen ‘denge mekanizmaları veya kuvvetler ayrılığı ilkesi’ yerli yerinde midir?

    Bunu bir tür futbol maçı gibi gözünüzde canlandırın:

    Bir taraf mütemadiyen şut yağmuru altında!

    Öyle görünüyor ki ‘kaleci’ bu şutların çoğunu kurtarıyor, fakat kim bu maçın dengeli bir maç olduğunu söyleyebilir?

    Mutlulukla seyredilen bir maç yok ortada!

    Hep ‘kaleci’de bitiyor iş;
    ‘Defans’ yok, ‘orta saha’ yok, hiçbir şey yok!

    Bu durum ‘Anayasa Mahkemesi’nin kaleci olma fonksiyonunu bırakıp artık ‘orta saha’ya kadar çıkmaya mecbur bırakıldığının bir işaretidir!

    Bu içler acısı durumun yaşanmasının sebebi de yine ‘hukuk’ / ‘iktisat’ dengesinde,
    Ve haklara sahip çıkılmaması noktasında artık ‘kurumsal vazifem bu benim’ diyen bir bünyenin, yani Anayasa Mahkemesinin yarın hiç doğmayacakmış gibi cepheden cepheye koşmaya mecbur bırakılması!

    Yaşanan şu dehşet dönemimizde; az önce bahsedilen ‘denge mekanizmaları’nı adam akıllı kuracak bir imkân ne yazık ki yok!

    Ya bizzat halk tarafından ‘haklar sahiplenilecek ve savunulacak’,

    Ya da halk tarafından sahiplenilmediği taktirde, tasfiye olan ‘mekanizmalar’ başka görüntülere bürünecek!

    Yani özgürlüğün eksik olduğu bir hayatı oldukça uzun bir süre yaşarsanız, o zaman ‘geleceği değiştirme potansiyelinizi’ kaybedeceksiniz!

    Bugün, Daron da ben de şu konuda mutabık olduğumuzu düşünüyorum: Türkiye muazzam potansiyele sahip bir ülke.

    Ama ilanihaye potansiyelli kalamazsınız!

    ‘Potansiyel’, kaçıp giden bir şey!

    ‘Potansiyel’, istediğiniz zaman çantanızdan çıkarıp kullanabileceğiniz bir şey değil!

    Bana sordunuz ‘Türkiye nereye gidiyor?’ diye:

    Türkiye, potansiyelini ‘yitirmeye’ doğru yürüyor!

    Potansiyeli yüksek olan bir ülkenin en büyük illeti ne?

    Zaman kaybetmek!

    Zamanı kaybettikçe, o potansiyel başka yerlere akıp tükenecektir!

    Hep ‘potansiyeli yüksek’ bir ülke olarak kalamayacaksınız!

    ‘Sıradanlaşmaya’ doğru giden,

    ‘Vasatlığa’ doğru giden,

    ‘Sıradanlığı’ içselleştirmeye doğru giden,

    ‘Vasat olmadığı o muhteşem dönemleri unutmaya’ doğru giden,

    Bütün bu yaşananları ‘normal’ kabul etmeye doğru giden,

    Bir tehlikeli yol üzerindeyiz!

    Çünkü ‘iktisat’ / ‘hukuk’ etkileşimi, artık hukukun da ‘dışlayıcı kurum’ olarak vazife gördüğü bir yerden akmaya başladı!

    YanıtlaSil
  46. Hocam, AKP hükümetinin 2002 - 2014 yıllar arası ekonomik gelişim tablolarını çizerken, bu süreç içerisinde, Türkiye Cumhuriyetinin 90 yıllık kazanımları ve birikimleri olan, KİT'lerin ve Hazineye ait taşınır-taşınmaz bir çok emtianın, zarar-ziyan veya globalizm gerekçeleriyle özelleştirilmesinden, elden çıkarılmasından hiç bahsedilmiyor. Daha önce, Devletin blançolarının Aktifinde görülen bu önemli değerler, nakte tahvil edilince hükümetin kazanımları olarak görünüyor. Bu adaletli ve gerçekçi bir tablo mudur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer sonunda yapısal reformları yaparak kalıcı bir istikrar yaratabilmiş olsaydık bence özelleştirmeler doğruydfu. Ama yapısal dönüşümü sağlayamayınca pek bir işe yaramamış gibi oldu.

      Sil
  47. Mahfi Bey gerçekten ellerinize ve emeğinize sağlık. Objektif ve verilere dayanan değerlendirmeleriniz ve de tecrübeleriniz ile ekonomi üzerine düşünmek isteyen herkese rehber oluyorsunuz. Benim sormak istediğim konu şöyle: Türkiyenin GSYH son 12 yılda gelişmekte olan ülkelerin ortalamasına göre geride kalırken acaba diğer gelişmekte olan ülkelerin borç stoklarının değişimine bakarak bize göre daha sağlıklı büyüyüp büyümediklerini anlayabilir miyiz? Bu karşılaştırma verisi sizde var mıdır. Tekrar teşekkür ederim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Bu karşılaştırmayı yapacağım. Yakında yayınlarım.

      Sil
  48. Tarafsız ve herkesin anlayabileceği bir dil olmuş. Saygılar

    YanıtlaSil
  49. Butun bu derli toplu analize bir de alternatif maliyet açısından bakmak gerekir. Dünyada paranın bu kadar bol olduğu kriz sonrası dönemde, çok dusuk faizle, ülkeye sınıf atlatacak yatırımlar yapılmaliydi. Biz yalnız konut diktik. Oysa ki tarım, sanayi ve teknoloji yatırımlariyla önemli sonuçlar elde edebilirdik. İssizlik ve yüksek enflasyonun çözümundeki köşe taşlarini buralarda aramak gerekir.
    Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Evet bu dönemde yapısal reformları yapmamız gerekirdi.

      Sil
  50. Hocam, takip ediyor musunuz bilmiyorum?

    https://twitter.com/benbernanke/with_replies

    Tüm akademik kariyerini, FED başkanlığı dönemindeki saptamalarını birkaç saniyeliğine kenara koyarsak,
    Adamcağızın profil fotoğrafına baktığımda;
    Emekli ikramiyesi ile Hacca gitmeye hazır yeni emekli olmuş bir memur izlenimi ediniyorum.

    Siz ne dersiniz?

    YanıtlaSil
  51. Mahfi Bey merhaba,
    Yazınızı heyecan ile okudum. Bazı katılmadığım noktaları paylaşmak isterim.
    Birincisi, kişi başı milli gelir rakamlarını Satın Alma Gücü paritesinden (PPP) değil de USD bazlı karşılaştırmış olmanız ekonomik kazanımlarımıza hak ettiği değeri vermiyor. İşçi Mehmet'in USD bazlı bakkal alış verişi yapmadığında hemfikirizdir diye düşünüyorum.
    İkinci konu, analizinizde 'son 6 yıldır başarısız' diye sözünü ettiğiniz yıllarda Avrupa ve ABD'de 2. Dünya Savaş sonrası en büyük ekonomik krizinin yaşanmış olması. Bu dönem içinde bırakın büyümeyi Avrupa ve ABD'deki bir çok finansal kuruluş devlet kontrolüne geçmek zorunda kaldı. Avrupa ki bizim en önemli ihracat piyasamız, 2015'de de içinde bulunduğu krizden çıkacak gibi değil. Hiçbir ekonomiyi hele Türkiye gibi neredeyse 400 milyar USD'lik ihracat + ithalatı olan bir ülkeyi sadece yerel gerçeklere bakarak değerlendirmek objektif olmayacaktır. Küresel gerçeklere rağmen şu anda Türkiye ekonomisi büyümeye devam etmektedir. Küresel gerçeklerin içinde Orta Doğu coğrafyasında yaşanan olumsuz sosyal ve ekonomik gelişmelerinde etkisi yatsınamaz.
    Üçüncü konu ise son 6 -7 yılda yaşanan darbe girişimleri ve sonuçları olarak ortaya çıkan sosyal olayların büyümeye etkisi. Her yıla benden 50 bps artı yazarsanız sevinirim.
    Dördüncü ve son konu (daha çok konu var ama saat geç oldu) ise Moody's bile bizi halen yatırım yapılabilir ülkeler arasında tutuyor. 2008'de neredeyse çöp kategorisinde dolaşıyorduk.
    Aklıma Ege Cansen'in bundan 12 sene önce bir Ekodialog programından Sayın Babacan'a 'naber Babacan, sen bu işi kıvırabilecek misin?' tarzı yaklaşımı aklıma geldi. Nereden nereye..
    Saygı ve sevgilerimle..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim.
      Uluslararası karşılaştırmalar PPP üzerinden değil daha çok bu şekilde yapılıyor. Ayrıca TÜİK de kişi başına geliri böyle yayınlıyor.
      Doğrudur küresel krizin etkisi var. Ama bu bizim yapısal reformları yapmamıza engel değildi.
      Darbe meseleleri ekonomi değerlendirmemin dışındadır. Farklı görüşte olanlar da var. Ben bu konuya girmedim.
      Ege beyin yorumu onu bağlar. Ben kişilerle değil sistemle uğraşmayı severim.

      Sil
  52. Eski bir Toprakbank çalışanı olarak tanışma fırsatım olmuştu.Köşelerinizi yıllarca takip ettim.Uzun yıllardır tavrınız ile modelimiz olmaya devam ediyorsunuz. Sayenizde tabloları okumayı , tabloları konuşan jölelileri dinlemeye tercih ediyorum. Sağlıklar dilerim size.

    YanıtlaSil
  53. saygıdeğer hocam,
    elinize, kaleminize sağlık,
    bir sorum olacaktı. aday listelerine bakabildiyseniz, akp'nin bu seçimlerde yeniden iktidar olması halinde, ekonomi yönetiminin emanet edileceği muhtemel kadronun niteliğine dair bir fikir edindiniz mi?

    YanıtlaSil
  54. 1- 2014 sonunda hane halkı kredi borcu 356,2 milyar TL
    GSYH 1749,8 milyar TL
    hane halkı borcunun GSYH'ye oranı %19 değil %20,4

    2- tabloya bir de FİNANS DIŞI özel sektör firmalarının YURTİÇİ KREDİ borçlarını almanız gerekirdi. özel sektör firmalarının borcu dahil edilmezse SON DERECE EKSİK bir analiz olacağı muhakkaktır
    2002'de özel sektör firmalarının yurtiçi kredi borcu 27,6 milyar TL idi yani GSYH'nin %7,9'uydu.
    2014 sonunda bu rakam 799,7 milyar TL'ye çıktı, diğer ifadeyle GSYH'nin %45,7'sine ulaştı
    12 yılda özel sektör firmalarının yurtiçi kredi borcu/GSYH oranı 5,8 kat arttı

    YanıtlaSil
  55. Hocam konu ile çok alakası yok ama sitenizi yeni takip etmeye Başlamış iktisat 1.sınıf Öğrencisi olarak bir sorum olacaktı. Soru saçma ise mazur görün;
    1)önceki yazınızlarında dolaşımda ki paranın 82 milyar tl olduğunu belirttiniz. Şunu sormak istiyorum bir kişinin geliri yada zenginlik ölçütü dolaşımda ki para ile sınırlı değildir değil mi ? Kişi dolaşımda ki paradan daha fazla gelir elde edebilir mi?

    2)dolaşımda ki para stok gelir ise Akım bir değişken diyebilirmiyiz ? Bu yüzden de stok ile Akımın yani dolaşımda ki para ile gelirin karşılaştırılması doğru olmaz şeklinde bir yoruma ulaşmam yanıltıcı olur mu?

    3)bir yorumunuzda FED'in bilançosunda dolaşımda ki nakit miktarının 1.3trilyon$ olduğudan bahsetmiştiniz. Dünyada dış ticaret hacmine baktığımda 25trilyon$ düzeyinde. Acaba 1.3trilyon $ ülkeler arasında el değiştirerek 25trilyon $ düzeyinde ticaret hacmi oluşturmuş diyebilirMiyiz? Bu yorum doğru olur mu?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1) Elbette, kredi alarak ev yaptıran bir kişi o evi servetine o krediyi de borcuna eklemiş olur. Borç bitince servet net olarak onundur.
      (2) Kesinlikle doğru.
      (3) Diyemeyiz çünkü dünyadaki bütün ticaret sadece dolarla yapılmıyor. Euro var, Yen var, Pound var, İsviçre Frangı var. Hatta bazen bölgesel olarak diğer paralar da var.

      Sil
  56. Hocam merhaba;

    Yukarıda bir soruya cevaben siz "Ben profesör değilim" şeklinde yazınca uzun zamandır aklımda olan şu anki yazınızla ilgisi olmayan bir soru sormak istiyorum.

    Bir özel hastaneye gittiğimde profesör 400 TL doçent 300 TL uzman hekim tercih etmem durumunda 200 TL ye muayene
    olabileceğimi ifade ettiler.Ve profesörün randevularının dolu olduğunu uzman hekime hemen muayene olabileceğimi söylediler.

    Bütün ilim alanları için akademik unvanın rütbesi veya ünvansızlık yetkinliğin, bilgililiğin ,ustalığın göstergesimidir.Bence bir alanda yetkinlik kişinin mesleğiyle kişiliğinin maksimum seviyede örtüşmesi ve yılların getirdiği tecrübe ile mümkündür.İnsanların profesör tercih etmesinin nedeni sağlıklarını emanet edecekleri kişi hakkında hiç bir bilgi sahibi değilken isimlerinin önündeki unvan sebebiyle en iyiye ulaşmak için bir verimidir yani algıda seçicilikmidir.

    Benim örneğim Tıp alanı için gibi oldu ama bu durum mühendislik,ekonomi,hukuk vs.. içinde uyarlanabilir.

    Hocam siz hastaneye gitseniz kimi tercih ederdiniz.Yada sizin bir villa yaptıracağınızı farzedelim.Mimari çizimler için tercihiniz mimarlık fakültesinden bir akademisyenmi olur yoksa 20 yıl piyasa tecrübesi olan sıradan bir mimarmı olur.



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konu biraz karışık. Her zaman en iyiyi profesör bilir demek doğru değil. Bazı alanlarda bilim öyle hızlı ilerlemeler kaydediyor ki genç bilim adamları daha yeni daha modern teknikleri öğrenerek yetişmiş olabiliyor. Kıdem bir deneyim göstergesidir. Mesela tup Profesörü doçente veya asistana göre çok daha fazla hasta muayene etmiş çok daha fazla vaka görmüş, teşhis etmiştir. Onun için insanlar onu tercih ederler. Ama bazen öyle doçentler çıkar ki deneyimi az olsa bile yeni teknikleri öğrenmiş ve uygulamaya başlamış olabilir. Yani bu sorunuzun tek yanıtı yok.
      Villa işine gelince böyle bir durumla karşı karşıya kalsam ikisinin de daha önce neler yaptığına bakar, sonra nasıl bir proje uygulayacaklarını anlattırır ona göre karar verirdim.

      Sil
  57. Hocam, anlaşır harika bir anlatım. Hocam hanehalkı ve özel kesim geri ödemlerle ilgli bir bilginiz var mı ya da bir tablo sunabilirmisiniz? Çünkü örnek olarak özel kesimde bir şehrin Türkiye ortalamasının üstünde kredi aldığı ve geri ödemlerde sıkıntı olduğu ya da olacağı söyleniyor. Birde bir cevapta yargıdan bahedetmişsiniz. Nen cevap vereyim. Hukukçu değil ama şuan bir alaylı olarak ve 15 yıldır hukukun içindeyim. Tarafsız olarak söylüyorum. Koridorlarda duyduğum gördüğüm, dosyalardan bildiğim, duruşmalarda söylenenlerden duyduğum gördüm idari hukuk, özel hukuk ve ceza hukuku REZALET .Herkes kendine alilesine malına mülküne dikkat etmeli. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ben işin ekonomik yönünü sayılar ve oranlarla anlattım. Umarım başkaları da hukuk, demokrasi, medya, insan hakları vb konularında benzerini yapıp yayınlar.

      Sil
  58. Ellerinize sağlık ancak sizin gibi konusunda uzman bir kişinin böyle bir analizi yaparken biraz daha farklılığını ortaya koyacak bir çalışma yapmış olmasını beklerdim. Yukarıdaki analizde kullanılan veriler alt açılımları olmaksızın özünde hemen hiçbir anlam ifade etmemektedir. Bu bir şirketin analizini yaparken bilançosunda alacak ve borç kalemine bakmak kadar yüzeyel bir analiz olmuş. 12 yıllık bir değerlendirme yaparken örneğin GSYH yapısındaki değişimleri (tarım, sanayi, hizmet kalemleri), Borç analizi yaparken borçlanma maliyet ve vadesindeki değişimleri, borç yapısı incelemek kadar harcama yapısınıda ifade eden verileri (yatırım malları, tüketim malları gibi), işsizlik rakamına bakarken değişen nüfus profilini, gelişen ekonomiler ortalaması ile kıyas yaparken örneğin Çin, Rusya gibi kendine has yapısı olan ekonomiler hariç bir kıyaslamayı ve daha da eklenebilecek diğer ayrıntıları eklemek bu yorum/analizi yaparken daha sağlıklı ve bilinçlendirici olacağı kanaatindeyim. Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru dersiniz ama bu bir blog yazısının değil belki br kitabın ya da akademik makalenin konusu olacak bir çalışma. Umarım siz de onu yapar yayınlarsınız ve biz de o konularda aydınlanmış oluruz.

      Sil
    2. bizde akıl veren çok olur hocam :)

      Sil
  59. Hocam harika bir analiz. İzninizle sosyal medyada paylaşıyorum. Belki bu analiz seçmenin daha akılcı oy kullanmasına yardımcı olur.


    Saygılarımla



    Dr. Murat Kaykusuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Seçmen kısmını bilemeyeceğim.

      Sil
  60. Evin reisi baba Ahmet Bey ve eşi Ayşe Hn.'ın Çocukları Mustafa ve Manolya ev bütçesini bir şekilde borç harç döndürmektedirler .... Gün gelir Ahmet bey vitrindeki gümüşleri Mustafa ve Manolya 'ya satar. M. ve M bu gümüşleri babalarından satın alabilmek için yurtiçi ve yurtdışından borçlanırlar. Gümüşler hala evde durmaktadır. Baba ,çocuklarından aldıkları para ile borçlarını azaltmış ; gümüşleri de vitrinden seyrederken , 'gördünüzmü , çok daha iyi durumdayız , hem gümüşler evimizde , hem de borcumuz azaldı'
    demektedir ..... Ayşe Hn. ın Ahmet Beyi rüyasından uyandırmasını bekliyoruz .

    YanıtlaSil
  61. Sn. Mahfi Eğilmez , 2.ci Dünya savaşından sonra Abd'nin yaptığı Marshall yardımları ile ilgili , bu yardımların T.C.'nin Ulaşım Politikasının demiryolundan karayoluna çevrilmesi dayatması (creditor) karşılığında yapıldığı ile ilgili bir araştırmanız varmıdır, yok ise yapmayı düşünürmüsünüz ?

    Saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Böyle bir araştırmam yok, yapmayı düşünmüyorum.

      Sil
    2. Üzüldüm, çünkü T.C. nin bu tarz yapılmış ve halen yapılmakta olan inanılmaz hatalar ile olduğu yerde patinaj yaptırılmakta olduğunu düşünüyorum.Kaynaklar, bu tip yanlış yatırımlar ile heba olmaktadır. Vizyon açısından bu tip konuları paylaşıp değerli fikirlerini alabileceğim ender kişilerden birisiniz.
      Eğer başınızı şişirmeyecek ise, müsadenizle sizinle paylaşmaya devam edeceğim.

      1950 lerde yapılan Marshall yardımının Ulaşım Planının demiryolundan karayoluna çevirttirilmesinin T.C. ye maliyeti.

      O yıllarda ABD kendi otomobil üreticilerinin (Ford , GM) Abd devletinden istediği batı yakasından doğu yakasına yapılmasını istediği 2 adet otoyol Abd devleti tarafından reddedilmiştir. Devlet, '' ben demiryolu yapacam, istiyorsanız siz bu 2 otobanı kendiniz yapın'' demiştir.

      1.Asfalt, petrol türevidir, T.C. petrol üretmez, ithal eder. En az 5 yılda bir yenilenmesi gerekir.
      2.Ülkede otomobil fabrikası yoktur, otomobil ithal edilmelidir. ( Koç'un Ford mümessilliğini alması o yıllarda olmuştur.)
      3.Araba benzin ile gider, benzin ithal edilmelidir.(Koç'un Socony mümessilliğini aldığı yıllar.)
      4.Araba lastik tekerlekle gider, lastik petrol hammadesinden üretilir,2 yılda bir değiştirilir ve ithal edilmelidir.

      Bu çarpık yatırım 1950 lerden beri devam etmektedir. 65 yıldır ekonominin uğradığı zararı hesaplamak mümkün değil.

      Bu tip konular ilgi alanınıza girmiyor ise lütfen belirtin.

      Saygılarımla


      Sil
    3. Sayın ss,

      Mahif hocamız etraflıca bilgi sahibi olduğu konuda yorum ve analiz yapmaktadır ki bilimin doğası da budur. Şimdi, bahsettiğiniz konu hakkında etraflıca bilgi sahibi olan kimdir? bunun için siyaset bilimleri, tarih,ekonomi gibi alanlarda bilimsel araştırma yaptınız mı,tecrübeniz ve yetkinliğiniz var mı? üç beş linkten ve bir kaç kitaptan yazılmış bilgilerle bu olayların yorumunu yapmak yanlış sonuçlara götürebilir.

      Hasan

      Sil
    4. Sayın Hasan, ekte size Devlet Demiryolları'nın tarihçesini sunuyorum. Benim tecrübem yeterli olsa zaten hocamıza böyle bir talepte bulunmaz idim. Ayrıca sizin, aksi yönde bir araştırma,tecrübe ve yetkinliğiniz var mı ?Beni , bu soruyu sordurtmak mecburiyetinde bıraktığınız için üzgünüm ..

      https://www.tcdd.gov.tr/home/detail/?id=267

      Sil
    5. ülkede hasan'larla dolu.. alman'on hansı varsa bizim de hasanımız var. siz istediğiniz araştırmayı yapın, artık körün bile bildiğini, olanı söyleyin, hasan.lar ünlü birinin ağzından duymadan inanmaz. ünlü olmasa da koltuğu veya prof olması yeterlidir :)

      Sil
  62. Ben bu Gsmh daki 3.5 kat artişa takildim hocam.
    2006 yilindaki AB uyum surecinde kamu hesaplamalarinda onemli degisikliklere gidildi biliyorsunuz. Yeniden hesaplama sekli benimsendi. 570 trilyon olan Gsmh AB sayesinde yanliş hatirlamiyosam 770 trilyon oldu.
    simdi ülkede hicbir ekonomistten ben duymuyorum bu artisin Akp marifetiyle degilde AB sayesinde olduğunu, buna siz de dahilsiniz. Düz hesapla 3.5 kat artmis diyosunuz. AB etkisini arindirmaniz gerekmez mi gercek Gsmh hesaplayabilmek icin. Merak ettim. Saygilar

    YanıtlaSil
  63. Hz. Allah ilmini bedelsiz, şartsız kouşulsuz paylaşanlardan razı olsun.

    Size ayrıca teşekkürler.

    Yazı verilerle bir tablo çizmekle kalmamış, ileriye dönük okura yorumlama alanı da bırakmış.

    Eksik olmayın.

    YanıtlaSil
  64. Bu yazıya son dönemde çevre ülkelerdeki olumsuzluklardan ve avrupanın içinde bulunduğu krizden dolayı başarısız olunduğuna ve bunun atlandığına dair eleştiriler gördüm. Asıl yanlı bakış ve çarpıtma budur. Bu arkadaşlara parasal genişlemeyi,ülkeye gelen sıcak parayı hatırlatmak gerekir. Son 6 yılın benzini parasal genişlemedir, tablo buna rağmen düzelmemiştir, parasal genişlemenin sonlandığı ve faizlerin arttırılacağı şu dönemde olanları da hatırlatmak gerekir. Eleştiriye gelince bunu kimse hatırlamıyor nedense... Olumsuzlukları gözlerimizi kapayıp onları reddederek aşamayız...

    YanıtlaSil
  65. Hocam, Siyasi görünmemekle beraber dikkatli bakan gözlerden kaçmayacak şekilde subjektif ve taraflı yazılmış bir yazı. Kaldı ki yorumlara verdiğiniz cevaplarda bunu destekliyor. bundan rahatsız mıyım hayır. tamamen subjektif olsa daha da desteklerdim.
    İlk paragrafda siz Türkiye'yi dünya ülkeleriyle kıyaslayıp başarısız gösterme uğraşındayken( gerçekten dünya kıyasında öyledir) biz vatandaşlar, dünyayla kıyaslamıyoruz. 2002 den bir sene önce bunlar niye olmuyordu diye bakarız veya acaba alternatifleri bunları başarabilir mi diye bakarız. Alternatiflerinin herhangi bir konuda net bir politika söylemi yok. Kör siyaset ölümüne muhalefet yaklaşımı onları bitiriyor. kaçırdığınız nokta burası. Rakamlar ve bir takım yukarı aşağı hareketler insan unsurunu ve "atmosfer"i atlıyor. Sanki mümkünmüşte kaçmış gibi yorumluyor. Halbuki işlerin bu kadar basit yürümediğin her birimiz farkındayız.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ben bu yazının uyarı olarak tekrar 2001 krizi gibi bir kriz olmasın diye yazıldığı kanaatindeyim, siz ise taraflı olarak yorumlamışsınız, 2001 krizi öncesinde de Türkiye'nin çok başarılı dönemleri olmuştur, Türkiye hiç bir zaman bu döngüden çıkamadı, ekonomi dibe çöker, toparlanır ve gerçekler görülmediği için tekrar çöker. Bu yazı da oldukça iyi niyetli bir şekilde kriz tehlikesine karşı uyarı niteliğindedir. Asıl bu şekilde bilimsel eleştiri getirenleri değil, şakşak yapıp her şey toz pembe diyenleri eleştirin, krizleri onlar çıkarır.

      Sil
  66. Hocam merhaba. Yapılan bi yoruma cevaben "Menderes dönemi de, Özal dönemi de Erdoğan dönemi de hep böyledir. Yapısal reformları yapmak yerine kısa dönemli olaylarla uğraşılmış ve gerçek dönüşüm gerçekleştirilememiştir." demişsiniz. BU dönemlerle ilgili yukarıdaki analizinize benzer yazı, makale vb. var mıdır? teşekkürler.

    YanıtlaSil
  67. Hocam, Affınıza sığınarak aşağıdaki linki arkadaşlarla ve sizle paylaşmak isterim.

    Yazdığınız makeleye ek olarak, linkteki makale beraber okunduğunda gerçekler daha iyi ortaya çıkmakta.

    Saygılarımla.

    http://riturkey.org/2015/04/ekonomik-buyume-hikayesinde-sonun-baslangici-mi-k-murat-guney/

    YanıtlaSil
  68. Gerçekten çok yerinde bir yazı olmuş, artılar eksiler net şekilde gözümünüz önüne geldi. Benim sorum şu olacak:

    Eğer işsizlik hesaplama tekniği değiştirilmemiş olsaydı şu anda işsizlik yüzde kaç olurdu? Bununla ilgili resmi bir veri vra mı, eğer yok ise sizin tahmininiz var mı?

    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  69. Değerli hocam siyasi yorum yapmaktan kaçınıyorsunuz ancak rakamlarla ifade edildiğinde son 6 yılda ekonomik olarak kötü durumda isek ve her geçen gün de kötüye gidiyorsak seçimlerde halkın en çok değer verdiği ekonomik gelişmelerin yansımalarını neden göremiyoruz.OECD verilerinde genç işsizliğin %30 olduğu belirtilmiş.bu başlı başına toplumsal bir patlama nedeni değil midir. Toplum neden sessiz en qzından sandıkta bi uyarı yapılmaz mıydı fikrinizi çok merak ediyorum.saygılar

    YanıtlaSil
  70. Merhaba Mahfi Hocam,
    Tüm bu doneler ışıgında 12 yıllık dönem boyunca . Türkiyenin sahip oldugu kaynaklar , işletmeler , potansiyeli vs düşündüğümüzde rakiplere göre değilde kendi sahip olduklarımızla değerlendirdiğimiz zaman, Ekonominin gelişimi konusundan Ülkenin en fazla yapabileceği gelişim 10 point olsa AKP bunun kaç pointini yapabilmiştir size göre performası 10 point üzerinden kaç olurdu ?
    Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  71. Bardağın boş tarafını güzel anlatmışsınız..

    YanıtlaSil
  72. Emeğinize sağlık Mahfi Hocam.

    YanıtlaSil
  73. hocam feodal solcu devrimcilerle Feodal dinciler neden bilimsel teknik gelismeye karsi ? Neden her icada bulusa her teknolojik gelismeye karsi bu "gavur icadi bu seytan isi bunlari kullanmak adami dinden eder" "bu emperyalistlerin isi gucu bizim uzerimizdeki oyunu burjuva icadi bunlari kullanmak emperyalistlerle isbirligine girer" soyleminde ve dusuncesindeler?

    Siz buyuksunuz siz bilirsiniz ben bu feodal solcu ve feodal dincileri sevmiyorum bunlar niye boyle sizce ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Rüyadan uyanınız sayın Güngör.

      Dinciliğin (her türünün) başlıbaşına bir problem olduğu konusunda hemfikiriz; sadece Türkiye özelinde değil tabii ki.

      Fakat 'sol' diye nitelediğiniz kesimlerin hepsi feodal değildir; kendinizi lütfen bu yanılgıdan derhâl kurtarınız.

      İlk önce şunları anlamaya lütfen çaba sarfediniz:

      1. 'Şirket' ile 'şirketokrasi' aynı şey değildir.

      2. 'Şirketokrasi'yi ortadan kaldırmak; 'şirket'leri ortadan kaldırmak demek değildir.

      Konunun en başında iken:
      Bu önemli ayrımı sağlıklı bir şekilde anlarsanız;
      Düşünme biçimlerinizi,
      Yazdığınız yorumları,
      Daha verimli aktarmaya başlayacaksınız.

      Sil
    2. Ne ruyasi kabus ...Yaziniz tepeden inmeci jakoben paternalist bir ifadelem icinde ben bilirim sen bilmezsin ben gercek dunyadayin sen ruyadasin ben bilginim sen cahilsin.

      Bu nasil bir bakis turu..----

      Sil
  74. Mahfi Hocam,

    2001 krizi sonrası dibe vuran ekonomik faaliyet bir yandan baz etkisi nedeniyle hızla toparlanırken, diğer yandan hızlanma öncesi IMF desteği ardından özelleştirmeler, borçlanma ve diğer sermaye hareketleri sayesinde çok ciddi yabancı sermaye çekti. Yıllarca kısıtlı sermayenin sınırlamalarından kurtulunca hızla altyapı, inşaat gibi yatırımları ve kişisel tüketimleri hızlandırdı.
    İç piyasa hızlanınca daha fazla demir, çimento, et gibi ikincil üretim alanlarında ciddi miktar ve fiyat artışları yaşandı. İkincil veya üçüncül etkiler bir sonraki bölümleri etkileyerek ciddi iç talep artışları yaşandı.
    Ülke rekabet gücünde artışa dayanmayan bu talep artışının dış sermaye hareketlerinin düşmesi veya tersine dönmesi durumunda (sermaye hareketlerinde olabilecek değişimin şiddetine bağlı olarak) ciddi değişime uğrayabileceğini düşünüyorum. Yılda ortalama 60-80 milyar dolar dış sermaye girişiyle kur neredeyse hiç artmadan, hem ihtiyaç duyulan enerji, hem de diğer ithal mallar ülke ekonomik aktivitesini doğal kaynak zenginiymiş gibi bir seviyeye çıkardı.
    Çok basit haliyle diyelim ki, kişi başı kırmızı et tüketimi 12 yıl önceki haline düştü. Bu durumda büyük umutla kurulan birçok büyük işletme uzun süre dayanamaz. Bu sektörü destekleyen yem fabrikaları, ithalatçı firmalar ve diğer yakından ve daha dolaylı firmalar ciddi talep düşmesiyle karşılaşır. Bu durum kapanan, faaliyeti azalan firmalar yoluyla bankacılık sektörünü etkiler, fiyatlar düşer, mal ve hizmet miktarı azalmış olur. Bu da GSYH düşüşü demek olduğu gibi devletin vergi gelirlerinin de düşmesi anlamına gelecektir. Diğer taraftan kur çoktan artmış olacağı için borç/GSYH oranları hiç arzu etmediğimiz seviyelere çıkabilir.
    Benzer senaryo birçok demir-çelik, çimento, enerji gibi sanayi kuruluşları için aynen geçerli olduğu gibi hizmetler sektöründe çok daha ciddi boyutlara ulaşabilir. Hiçbir teknolojik gelişimeye, inovasyona dayanmayan, rekabet gücü olmayan alanlarda yarattığımız ilerlemelerin sabun köpüğü gibi yok olduğunu görebiliriz.
    Küresel sistemin tüketici yaratmak için sermaye enjekte ettiği ekonomimizde oluşan GSYH nın hem miktar olarak geçici, hem de fiyatlar yoluyla köpüklü olduğunu düşünüyorum. Çok ciddi krizle karşılaşmamak için ekonomik aktiviteyi çok düşürmeden bu dönemi atlatabileceğimiz önlemleri hızla, ciddiyetle almamız gerekiyor bence.

    Saygılar, Sevgiler

    YanıtlaSil
  75. Ülkeyi şirket gibi yönetmek isteyenlerin ilk olarak cevaplamaları gereken soru 'bu kadar aktifi nasıl bir pasif yapısıyla fonlayacakları'. Sermayenin(tasarruf miktarı) bu kadar sığ olduğu ve kısa vadeli kaynaklarla finansmanın yapıldığı bir şirkete bakalım kamu bankaları kredi verirler mi?

    YanıtlaSil
  76. Mahfi Bey,

    Kamu, ozel ve hanehalki borclarinin oranlarini topladigimizda 2002'de oran %90 kadarken, 2014'te %88, degisme yok. Bu durum borclarin cinsinden bagimsiz olarak ekonominin borc carki ile dondugunun teyidi midir, yoksa borclarin kendi icindeki dagiliminin (kamudaki yari yariya azalisa karsin ozel sektorde yaklasik 2, hanehalkinda 10 kat artis) olumlu/olumsuz diye degerlendirmek mumkun mu? Tesekkurler!

    YanıtlaSil
  77. Ulusal bir sanayi neden hic olamadi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hürkuş, demirağ uçak fabrikalarını googledan aratıp okuyun.. en son da pancar motoru.. 90.ların sonunda yerli cep tel üretmiş netaş.ı ..

      Sil
  78. iktisada yeni yeni ilgi duyan biri olarak bir kaç sorum olcak
    1)kişi başı gelirdede gelişmekte olan ülkeler bazında bir değerlendirme yapılabilirmiydi
    2) 2012-14 yıllarındaki büyümedeki bu düşüş gelecek bir krizin habercisi olabilirmi
    3) bütçe açığını azaltan iktidar değil bizlerin vergisi ve özel kesim borçlanması olmuş peki bunu hane halkı ve özel kesime yüklemeden kamu borçlanmasını da aynı çizgide tutarak yapmak mümkünmüdür?
    4)bu göstergelerin türkiye yönünden olumlu olarak dönme ihtimali gelecek 10 yıl için varmıdır? (iktidar değişse veya değişmese)
    yanlış yazdığım şeyler varsa şimdiden affedin diyorum iktisadi kelimelere çok hakim değilim ve şimdiden teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1) Böyle bir değerlendirmeyi ayrıca yapacağım. BU yazı Türkiye'nin kendi içinde değerlendirilmesiydi.
      (2) Olabilir
      (3) Ancak kamu harcamalarını azaltarak olabilir. O da çok zor.
      (4) Kolay değil.
      Bence değindiğiniz noktaların hepsi çok önemli. Birer kelimeyle yanıtlamama bakmayın. Uzun uzun tartışılması gereken konular.

      Sil
  79. Hocam,AKP nin ilk 6 yılında başarılı olma sebeplerinden bir tanesi de bir önceki hükümet döneminde Kemal Derviş ni uygulamaya koyduğu ekonomik programa devam edilmesi değil midir?Ayrıca bu dönemde Özelleştirme yaparak kamuyu özel sektöre devrederek yani aslında üretim değil tüketim yaparak balon bir refah sunulmamış mıdır?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kemal Derviş, IMF'nin programını uyguladı.

      Sil
  80. "öteden beri Türkiye ekonomisinin en önemli hastalıklarından birisi olan kısa vadeli bakış açısının bu dönemde de devam etmesi" bu sadece ekonomide degil her alanda maalesef en buyuk eksikligimiz. ben buna "tavla zeka" diyorum. kisa vadeli dusunuyoruz hep. oysa "satranc zeka"'sina gecmemiz lazim. 5-10-15 yillar otesini planlamamiz lazim. her alanda.

    YanıtlaSil
  81. Hocam, sevgili Cumhurbaşkanımız diyor ki, bu ülkeye başkanlık sistemi milletin sayesinde bi gelsin; o zaman görün yapısal reformları nasıl fersah fersah yapmaya başlayacağımızı.

    Ben, Cumhurbaşkanımız'ın bu vaadine gönülden inanıyor ve O'nu destekliyorum.

    Hem ayrıca, yukarıda bir arkadaşımız da yazmış; muhalefet partileri içinde elle tutulur, gözle görülür, dişe dokunur kalkınma planları yok ki! Kendilerini sadece ama sadece, hükümetteki parti ne yapıyorsa yapsın, O'na taş atmak üzerine programlamışlar; başka hiçbir şey yaptıkları yok! Ne bir proje, ne de bir hamle!

    Sonrada çıkmış, popüleritesi yüksek bir tarihçi diyor ki, O başkanlık istediği için böyle böyle konuşuyor; bu ülke başkanlığı kaldırmaz, diye! Aynı kafa, aynı vesayet...Yıllar hiçbir şeyi değiştirmemiş bu memlekette!

    Neymiş; iş piyasasında durgunluk vuku bulmuş, piyasada yaprak kımıldamıyormuş; bu sebeple bu ayak takımı elindekini avucundakini daha fazla kaybetmemek için mevcut hükümetin 7 Haziran'dan sonra da devam etmesini istiyormuş, bu memleketin önünü tıkayan asıl kesim o ayak takımıymış!

    Millete, kasaba kılıklı herifler demeye devam ettikçe, hem kendisi, hem de mensubu olduğu vesayet günden güne eriyor, haberi yok! Göreceğiz bakalım, o beğenmediği kasaba kılıklı herifler kimi iktidara yeniden taşıyacak 7 Haziran gecesi! Bu halk nasıl bir cevap verecek, sırça köşklerde yaşayan o meşhur elitlere!

    Tabii kendileri, adı şanı yüksek bir üniversitemizde paşalar gibi ağırlandığı için, televizyondaki her kanalın kapısı kendilerine sürekli açık olduğu için, yazdığı kitaplarla vesayetçi zihniyetin devamı olduğu için, cebine giren cukkalar sürekli arttığı için; başkanlığa karşı çıkması normal! Çıkmazsa şaşırırdık zaten!

    Sitenize bir süredir bakıyorum da; bilimsel açıklamalardır bunlar kisvesi altında, adeta aba altından siyaset yapıyorsunuz aslında, üstüne üstlük bir de, beni siyasete bulaştırmayın da diyebiliyorsunuz.

    Yorumlara bakıyorum, onlar da seçmece gibi gözüküyor.

    Bakalım böyle bir yorumu yayınlama cesaretiniz var mı...

    Yine de saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Senin adını soyadını yayınlama cesaretin var mı? Yok. Bende de yok. Bir düşüncen var anlaşılan. Sizi de tanıyalım.

      Sil
    2. Siz taraf olduğunuz için tuttuğunuz tarafa yönelik doğru eleştirileri bile kötüleme olarak algılıyorsunuz. 7 Haziranda kimin kazanacağının bir önemi yok. Önemli olan son yıllarda ekonomide yaşanan düşüşün nasıl düzeltileceği. Ben size onu anlatmaya çalışıyorum siz dediklerimi kötüleme olarak algılıyorsunuz.Ondan sonra saçma sapan yorumlarla cukka tanımları yapıyorsunuz. Bizim cukkada gözümüz olsa sizin tarafta olurduk.

      Sil
  82. Sayın Eğilmez,

    Derli toplu ve ilkokul 1 seviyesinde anlaşılabilecek kadar net analizleriniz için teşekkür ederim.

    Günümüzde katma değerli ürün üretmeden, mikro yada makro ölçekte para kazanmanın (ciro değil net kâr) sürekli zorlaştığı görülmekte. Buna mukabil karma değerli ürün üretebilmek içinse eğitimli bir kadro ve arge için yeterli bütçe gerektiği bilinmekte. Ülkemizde sayıları azda olsa iyi teknik üniversiteler ve mezunları var fakat arge altyapımız ve harcamalarımız rakiplerimize göre son derece düşük.

    Şahsi fikrim, orta-uzun vadede ve makro ölçekte, ortalama %3 karlılık ile üretim yapmaktansa, ortalama sektör karlılıkları %15-30 arası olan yazılım ve/veya gıda teknolojileri ve üretimlerine yoğunlaşmaktır.

    Bir iktisatçı gözüyle, GSMH'nın büyümesi ve, en az bunun kadar önemli olarak, dağılımın daha homojen hale gelebilmesi için dünyada geçmiş başarılı örnekler nelerdir, bir iktisatçı olarak siz ne gibi çözümler düşünüyorsunuz.
    Fikirlerinizi öğrenmekten büyük memnuniyet duyarım.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  83. Araba yuksek degil orta olcekli teknolojik bir urun sizin bahsettiginiz yapisal reformlar imf programi kapsaminda bile yapilmadi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapıldı yapıldı. Bakın 2000 sonrasında bankacılık sektörü reformu yapıldı. Bütçe reformu yapıldı. TCMB'ye bağımsızlık verildi. KİT'lere görev zararı yaratan uygulamalar terk edildi. Bunlar birer yapısal reformdur. IMF gitti başka hiçbir yapısal reform yapılmadı.

      Sil
  84. Hocam bir arkadaşımın yazınız hakkındaki yorumu hakkındaki görüşlerinizi merak ediyorum;

    2008 yilinda 1 dolar 1.16 TL, yani 2008 yilinda kisi basina dusen milli gelir, 12.115 TL ediyor. simdi ise dolar 1.60 TL yani su anki milli gelir 16.646 TL ediyor. euro olarak bakacak olursak: 2008 senesinde 1 USD = 0.67 EUR su anda 1 USD = 0.92 EUR yani 2008'de kisi basina dusen milli gelir 6.997 EUR iken su anda 9.571 EUR olmus. dolar aldi basini yurudu. dolarla hesaplarsan tabii ki dusuk cikar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Uluslararası bir karşılaştırma ölçütü olarak kişi başına gelir USD olarak ifade edilir. O zaman karşılaştırma yaptığınız diğer ülkeleri de EUR ile hesaplamalısınız. İşinize geleni seçip Ruble, Brezilya Reali ya da Yen olarak da hesaplanabilir tabi :)

      Sil
    2. Ben burada uluslararası hesaplama ve karşılaştırmalarda kullanılan verileri kullandım.

      Sil
  85. GSYH hesaplaması tartışmasına ek:

    2002 de GSYH 231 milyar dolar olduğuna göre, dolar kurunda bir değişiklik olmadığını varsayarak, bu rakamı yıllık büyüme oranları ile çarparsak 1914 yılı GSYH 400 milyar dolar olarak bulunur. Bu dönemde TL ‘nin dolara karşı değer kaybettiğini de dikkate alırsak bu rakam daha da küçük olacaktır.

    Reel olmayan rakamlarla hesaplanan silikonlu GSYH 800 milyar dolar olarak gösterilirken, gerçek GSYH’nın bu büyüklüğün yarısından da az olduğu görülüyor.

    Bu hesaplamayla yıllar itibariyle GSYH büyüklükleri şöyle :

    2002 231 milyar dolar
    2003 243 “ “
    2004 266 “ “
    2005 288 “ “
    2006 307 “ “
    2007 322 “ “
    2008 324 “ “
    2009 309 “ “
    2010 377 “ “
    2011 366 “ “
    2012 374 “ “
    2013 389 “ “
    2014 400 “ “

    Hesaplamalar için gerekli verilere kolayca ulaşmadığım için böyle dolaylı bir yolla gerçek GSYH’yı yaklaşık olarak hesapladım. Her yılın sonucu o yılın TL değer kaybıyla çarpılırsa, daha kesin değere ulaşılabilir.

    Yaklaşık da olsa bulduğum GSYH büyüklüğü, ortalıkta dolaşan silikonlu GSYH büyüklüğünden yüz kat daha gerçeğe yakındır.

    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kastirmis da kastirmissiniz. Neyi nasil itibarsizlastiracagim diye ugrasiyorsunuz. Bu kadar ugrasiyi ulkene birseyler katmak icin ugrassaydiniz daha faydali olurdunuz. Daha fazla zorlamayin bence, komik oluyorsunuz. Ulke batmis, krize bogulmus deyin de kurtulun yaaaaa. Ne ugrasiyorsunuz, bir sagdan sola carpiyorsunuz olmuyoe, bir soldan saga boluyorsunuz... :) :) :) sizi de anlamiyor degilim hani... iyi ugrasilar...

      Sil
    2. GSYH'nın gerçekte ne kadar arttığını görmek için TÜİK'in sabit fiyatlarla GSYH hesabına bakmakta yarar var.

      Sil
  86. hocam, ekonomide 12 yıl değerlendirirken BÜTÇE KALEMLERİNİ de değerlendirmeye katmanız isabetli olurdu. 2001 ve 2015 karşılaştırmalı olarak bakalım ki, eğitime, faize,sağlığa, personele ne kadar pay akıtılmış..
    yapısal reformlarla ilgili bir yazınız varmış. okununca reformların yapılmak istendiği uğraşıldığı ama muhalefet tarafından sekteye uğratıldığını görüyorum, özellikle de anayasa yapma süreci.. seçimlerden sonra umarım artık bunları konuşmayız da yaparız.
    http://www.mahfiegilmez.com/2014/03/yapsal-reformlar-rehberi.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anayasa konusunda sizinle aynı düşüncede değilim. Önemli olan bir yasayı yapmak değil uygulamaktır. Biz mevcut Anayasayı uygulamıyoruz ki yenisini yapmamızda haklı bir taraf olsun. Yapacağız onu da uygulamayacağız.

      Sil
  87. Hocam verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.şunu merak ediyorum hocam,sizin gibi ekonomi bilgisi iyi olan ve sadece Türkiye'yi değil de Dünya ekonomisi de yakından tanıyan ve bilen biri olarak sizi ne zaman siyasette göreceğiz ve ülkemizin ekonomisinin ileri gitmesi için sizin katkılarınız yadsınamaz hocam.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Artık siyaset siz gençlerin işi. Biz bildiğimizi buralardan anlatırız.

      Sil
  88. Verimsiz çalışan KITlerin özelleştirilmesi, doğru bir politikaydı. Bu şekilde kamu borç yükü azaltıldı. Ancak özel kesimin teknoloji hamlesini gerçekleştirmesi için gereken destek, sanayi bakanlığı tarafından verilmedi. Bu sebeple cari açıksız büyüyemiyoruz yani hammadde ithal edip üretimde kullanmaya devam ediyoruz, üretim girdi maliyeti yüksek olunca, rekabetçi olabilmek için pahalı satamıyoruz ve gelirimiz düşüyor. Ayrıca otomobil, bilgisayar ve cep telefonu gibi yüksek teknoloji ürünü üretmediğimiz için de cari açık sürekli büyüyor. Şimdiye kadar görev alan Ali Babacan, Mehmet Şimşek gibi ekonomi ve maliye bakanları, oldukça başarılı politikalar yürüttüler ancak onların ülkeye kazandırdıklarını, yerinde sayan Sanayi bakanlığı çarçur etti. Enerjide doğru atılımlar yapıldı, ama Bilim, Teknoloji ve Sanayi Bakanlığı çok yanlış işler yaptı. Durumu tersine çevirmek mümkün. Dilerim yeni seçilen parti ve hükümet, yapılması gereken teknoloji hamlesini yapar. Kore’yi inceleseler yetecek aslında… Yeni ekonomi bakanı İbrahim Turhan hayırlı olsun bu arada…

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kotu yonetildigi icin verimsiz ve zarar eden (eger ozellikle ettirilen yada nasil olsa satilacak diye yilarca yatirim yapilmadigi icin zarar eden degil ise) KIT`lerin, onlari kara gecirecek organizasyonlara gerekirse bedava, gerekirse 1-2yillik zarari uste odenerek verilmesi olsaydi konumuz hakli olurdunuz. Dogu Almanya`da yapildigi gibi. Bizdeki ozellestirme adi altinda yapilan ise 1-Miras kalan yadigarlarin paraya cevrilmesi, 2-300yillik "Iltizam" sisteminin hortlamasi yani gelecek 20yillik-49yillik vs vergi/kazanclarinin (otoyollar gibi) bugunden kirdirilarak paraya cevrilmesidir. Hepsini gectim, keske dediginiz gibi yaratilan bu servet gecici refah ve secmende mutluluk yaratmak yerine ekonomimize sinif atlatacak "yapisal reformlari" yapmakta kullanilabilseydi. Kacirilan firsat cok buyuk. Uluslararasi konjonkturun sundugu Iki uc nesilde bir gelebilecek tarihi bir firsati AVM, recidence ile betona gomerek harcadik.

      Sil
    2. Erkut Bey, buradan size ayrıntılı KIT raporu veremem, bulgularımda haklı olmam ya da olmamam göreceli bir kavramdır, siz haksız bulursunuz, öteki hak verir. Ama bu göreceli kavramlar, gerçekleri değiştirmez. Öte yandan evet dediğinize katılıyorum, ithalata dayalı ekonomiyi üretime çevirmek için gereken yapısal reformların en önemlileri henüz yapılmadı ama hiçbir şey için geç değil. Türkiye'nin artık yerli üretim, yerli hammadde ve yerli malı satınalma modeline geçmesi gerekiyor. İthal ürüne düşkünlüğümüzden artık vazgeçmemiz şart. Şu an bu satırları okuduğunuz cep telefonu veya bilgisayarın ithal değil TM (Türk malı) olması en büyük dileğim. Saygılarımla...

      Sil
    3. Erkut beye hak vermemek elde değil. KİT'lerin özelleştirilmesi bence de doğru politika ama buradan elde edilenleri yapısal reformlarla birleştirip kalıcı katkılara dönüştürmemiz gerekirdi. Bunu yapmadık. Şimdi artık elde özelleştirilecek KİT de yok yani buradan gelir elde edip ona dayanarak politika değiştirecek manevra alanımız da kalmadı.

      Sil
  89. merhaba hocam, gerçekten çok özet ve bilgilendirici bir yazı olmuş, özellikle son 12 yılda milli gelirin 3 kat arttırıldığı şeklinde sürekli söylenen ve sanki dünyada sadece bizde olmuş bir mucize gibi anlatılan verinin dünyayla karşılaştırıldığında pek bir anlamının olmadığı görünüyor
    Hocam bir bankacı olarak ülkedeki bozuk ekonomik sistemi ayakta tutan 2 unsur olduğunu düşünüyorum, bankaların sisteme sürekli ve agresif bir şekilde kredi pompalaması ve kayıt dışı ekonomi.. bunlar birbirine besleyen iki unsur ama sonuçta sistemin ne çökmesine nede istenen seviyede düzelmesine izin veriyor, ne dersiniz ?
    teşekkürler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir ölçüde doğru derim ama bunun da bir sınırı var. Yani bu ikili sistemi sonsuza dek ayakta tutamaz.

      Sil
  90. Öve öve bitiremediğiniz o 'Apple'lara,
    'Samsung'lara,
    'Kore’yi inceleseler yetecek aslında' diye diye sömürgeciliğe gönülden destek veren herkese gelsin:

    1) Apple employee quits his job, spills dirt on ‘what really goes on’ there
    https://www.yahoo.com/tech/s/apple-employee-quits-job-spills-dirt-really-goes-192124288.html

    2) Anonymous insiders reveal what it’s like to work at Apple
    https://bgr.com/2015/02/05/what-its-like-to-work-at-apple-insiders/

    YanıtlaSil
  91. Esragfirullahin tam ingilizce karsiligi olmadigi gibi "keşke"nin de yok sayin hocam. Turkiye hammadde uretemiyor ve ne yazik ki işçisi de kaliteli degil.
    Endustri meslek liseleri iyice kalitesizlestirildi, univeraitelerden gercekten aptallar mezun ediliyor. Bu şekilde nitelikli ile niteliksiz kariştirilarak daha da haksiz rekabet yaratiliyor ve insanlar hic bir elle tutulur ise yaramayan is guvenligi ve benzeri sezonluk/moda ara disiplin egitimler ile kandirilarak yola devam.ediliyor.
    Dikey olarak belirli bir sektorde katma deger yaratma ve uzmanlasma bizde hic dusunulmeyen bir konu. Koreyi kore yapan israrla celik ve elektronik yatirimlari degil mi? Dunyada ekran uretiminde monopol kurdular. Biz ise keske diyoruz her sefer. Gelin bu keskeyi simdi ingilizceye cevirin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke Farsça kökenli bir sözcüktür dilimizde de kullanılır. İngilizcesi "if only" dir. Öztürkçesi için ise: "Şu vurgun ve talan ekonomisi bir batsaydı da, yerine insanca, uygar bir düzen kurulabilseydi." denilebilir.

      Sil
  92. Ekonominin "aslinda" cok kotu oldugu imaji vermek icin baya kastirmissiniz. Krizlerle, faili mechullarla bogusan bir Turkiye den her alanda ataga kalkmis ve dunyadaki gelisen ulkeler kategorisine girmis bir Turkiye den daha fazlasi beklenir olmus. Aslinda bu ulkenin iyi bir 10 yil gecirdiginin gostergesidir. Kimlerle karsilastirildiginiz bunun en guzel ornegi. Daha onceleri "rakip tanimazdik" ya o yuzden. Bir kere de yigidi oldur hakkini yeme... Bir ulkenin 0 dan 5 e bnuyumesi ile 12 den 16 ya buyumesi arasinda fark vardir. Yokluktan varliga cikmak cok buyuk bir atilimmis gibi lanse edilirken veya gozukurken, varlik icerisindeki artis basarisizlikmis gibi gozukur. Tabi bunun aslinda oyle olmadigini bilenler ve anlatmaya calisanlar yandas olur, digerleri objective ve analyst.

    Bardagin bos tarafindan bakmaya devam...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke bardak dolu demekle dolsa, fakat dolu diyerek insanları tüketime yönlendirip Arjantin veya Yunanistan benzeri geçici refah algısı yaratabilirsiniz. Neyi daha iyi yaparak diğer insanların bizim mallarımızı almasını sağladık düşünmek lazım. Mesele çok mal üretmek değil, tercih edilen, rekabet gücü olan mal üretmek.
      Başkasının parasıyla caka satıp, gelişmişlik böbürlenmesi yapmak tam bizim gibi kültürdeki toplumların yapacağı ve bu dolmuşa bineceği psikolojik bir davranış olsa gerek.
      Karşı olmak, saldırmak yerine durup bir sonraki hamlede ne olabilir, hangi olasılık daha yüksek, dünyada benzeri durumlar yaşanmış mı, sonuç nasıl olmuş, düşünmenizi tavsiye ederim.

      Sil
    2. Adsız, bardak kırık senin haberin yok.

      Sil
    3. Yani, diyıorsunuz ki neredeyse yoktan varetmek aslında var olanın üstüne koymaktan daha az başarılı sayılmalıdır?

      Almanya ve Japonya gibi yıkımdan kalkınan ülkelerin başarıları demek ki fasafiso. Biz sadece Merkel ve Abe hükümetlerine bakalım başarı olarak.

      Bunu oralarda derseniz sizi sopayla kovalarlar; "ülkemizin tarihine ve kurucularına hakaret edemezsin" diye. Öyle bardak mardak göstererek de kurtulamazsınız.

      Sil
    4. Benim bir şeyi kastırdığım filan yok. Resmi verileri kullanarak bir analiz yaptım. Ne yazık ki siz taraf tuttuğunuz için eleştiriyi kötüleme olarak algılıyorsunuz. Sadece siz değil iş başındakilerin çoğu da böyle algılıyor ve bu eleştirilerden ders çıkarıp doğruları yapacak yerde bozulan işleri savunmaya girişiyorlar. Sonuç: İşler daha da kötüye gidiyor.
      Türkiye'de bu hep böyle oldu. Batının ileri gitmesinin nedeni ise bunun tam tersinin yapılması yani doğru eleştirilerden dersler çıkarıp işleri düzeltmesidir.

      Sil
  93. Hocam bilgisizliğim için kusura bakmayın ama öğrenmek istiyorum kur firladi gitti ya hani Revalüasyon yapsak ne zararı olur mesela 1 dolar 2 TL ye esitlesek

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Herkes değerli TL ile Dolar almaya hücum eder ve bu işi yaptığımız günün akşamı kur başladığımız noktadan daha kötü bir noktaya gelmiş olur. Neden böyle olur? Çünkü insanlar 1 Dolar = 2 TL kurunu tutabilecek gücümüz (dolarımız) olmadığını bilir.

      Sil
  94. önemli olan üretilen GSYH hangi sektörden elde ettiğin değilmidir.sanayii mi imalat sektörümü yoksa hizmetler sektörü ve sıcak para( 3 kağıt ekonomisi) mı ?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. GSYH sanayi, tarım ve hizmet sektöründen üretilir. Sıcak para diye bir üretim sektörü yoktur. O, bu üç sektöre sermaye sağlamaya yarar.

      Sil
  95. Hocam şöyle bir doküman var: http://unstats.un.org/unsd/demographic/products/Worldswomen/WW_full%20report_color.pdf
    Tablo 4.A, sayfa 203'te Türkiye'nin de 1990-2010 yılları karşılaştırması yer alıyor. Erkeklerin işgücüne yıldan yıla daha da çok (artık neredeyse kadınlardan 3 kat fazla) katılmaya başladığı sonucunu çıkartmak mümkün mü? Öte yandan kadın/erkek fark etmeksizin 15 yaş üstü işgücüne katılım oranlarının yıldan yıla oldukça gerilediğini söyleyebilir miyiz? Diğer ülkeler ile karşılaştırıldığında bu veriler üretmeyi, çalışmayı yıldan yıla bırakıyoruz biçiminde yorumlanabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kadınlar üretime gireceğine daha da uzaklaşıyor. Doğrudur. Çünkü Cumhuriyetin ilk hızıyla 1980'lere kadar gelen kadın erkek eşitliği giderek bozuldu ve kadınlar yeniden geriye itildiler.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

GSYH’de Dünyada Kaçıncıyız?