Türkiye Ekonomisinde İlişkiler Şeması

Her ekonominin kendisine özgü bir yapısı ve bu yapıya göre oluşmuş koşulları vardır. Bu koşullar yapı değiştikçe ve zaman geçtikçe değişim gösterebilir. O nedenle ekonomik ilişkiler genelleştirilse bile standart hale getirilemez. Bu ilişkiler ekonomiler açısından farklılıklar sergileyebilir. Hatta zaman içinde bu ilişkiler aynı ekonomi içinde de farklı görünümlere bürünebilir. Burada Türkiye ekonomisinin bugün içinde bulunduğu koşulları dikkate alarak ekonomik göstergeler arasındaki ilişkileri şematize etmeye çalışacağım.  


Yorumlar

  1. Şemaya gore faizlerin düşme ihtimali yok.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Faiz tartışmalarını şemadan çekip alırsanız kısır döngü kırılabilir ve faiz de düşebilir. Çünkü o zaman risk düşer kur da düşebilir. Bunlar da önce enflasyon ardından da faiz düşüşünü getirebilir.

      Sil
  2. doların yönü hala yukarı diyebilirmiyiz hocam... saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu sayfada doların yönünü soran ve soracak olan bütün adsızlara ve adı olanlara toplu cevap verelim.

      EN YÜKSEK SEVİYE OLAN 1 DOLAR = 2,7435 TL'Yİ 24 NİSAN 2015'DE TEST ETTİK.

      DOLARIN 28 NİSAN 2015 İTİBARIYLA 2,67 TL (VE DAHA DA ALTA) SALINIM GÖSTERMESİNE ALDANMAYINIZ, ALDANMAYINIZ, ALDANMAYINIZ!

      DOLARIN YÖNÜ;
      ARTIK HER ZAMAN YUKARI, YUKARI, YUKARI!

      "TÜRKİYE CUMHURİYETİ" ADLI ÜLKENİN KENDİ KENDİNE YARATTIĞI SORUNLAR OLMASAYDI BİLE;
      DOLARIN YÖNÜ HEP YUKARI OLACAKTI!

      NİÇİN?

      ÇÜNKÜ:
      ÖZELLİKLE 2008 SONRASI YAŞADIĞIMIZ "LİKİDİTE BOLLUĞU (DÜNYA GENELİNDE 'DOLARİZASYON' SÜRECİ)" MAYIS 2013'TEN BERİ AZALMAYA BAŞLADI!

      HAZİRAN-EYLÜL-ARALIK 2015 DÖNEMLERİNDE; FED'İN (ABD Merkez Bankası) FAİZİ 0,25 BAZ PUAN ARTIRACAĞI KESİNLEŞTİ!

      BU ARTIRIMIN NE ZAMAN OLACAĞI BİLİNMİYOR; O KADAR!

      HAZİRAN MI, EYLÜL MÜ, ARALIK MI ? (Bu sorunun cevabını üstat Mahfi Eğilmez de veremez. Çünkü kendisi falcı değil!)

      FED; KENDİ POLİTİKA FAİZİNİ ARTIRDIĞI ANDA;
      DOLAR/TL PARİTESİNDE DOLARIN HANGİ SEVİYELERE YÜKSELECEĞİ KONUSUNDA UFKUNUZU GENİŞ TUTMANIZDA FAYDA VAR!

      BIRAKINIZ 1 DOLAR = 3,00 TL'Yİ;
      1 DOLAR = 3,90 TL (ve hattâ 4,25 TL ~ 5,75 TL aralığını!) SEVİYELERİNİ TEST EDECEĞİZ!

      BU BİLGİYİ HAYAL DÜNYAM UYDURMUYOR;
      EĞER ARAMIZDA İNGİLİZCE BİLEN ARKADAŞLARIMIZ VAR İSE
      "GOLDMAN SACHS" İSİMLİ ŞİRKETİN İNTERNET SİTESİNİ ZİYARET ETMELERİNİ
      VE "RAPORLAR" SEKMESİNE TIKLAYARAK HAZIRLADIKLARI VERİLERİ OKUMALARINI ÖNERİRİM!

      Son olarak:
      Şu videoyu;
      Oturduğunuz yerden kımıldamadan,
      Su içmeye bile gitmeden,
      Cep telefonunuzu sessiz konuma alarak dikkatle izlerseniz;
      Doların yönünün "niçin yukarı?" olduğunu daha net anlarsınız:

      https://www.youtube.com/watch?v=719bPbgIQls

      Konuşmacılar:

      *Prof. Dr. Refet S. Gürkaynak - Bilkent Üniversitesi İktisat bölüm başkanı

      *Fatih Keresteci - HSBC Türkiye biriminde stratejist

      *Özlem Dalga - BloombergHT ekonomi

      *Prof. Dr. Murat Yülek - İstanbul Ticaret Üniversitesi İktisat bölümü öğretim üyesi, "PGlobal Global Advisory and Training Services Ltd" danışmanlık şirketinde ortak

      *Atilla Yeşilada - Ekonomist, "Global Source Partners" danışmanlık şirketinde ortak

      Sil
    2. Doların yönü yukarı. En azından bu yıl sonuna kadar böyle. Arada bu tür inişler olacak. Ama yön yukarı.

      Sil
    3. Seçim sonrasında siyasi istikrar sağlanırsa CDS riski düşer dolayısıyla TL üzerindeki baskı azalmaz mı hocam?

      Sil
    4. Sayın "Alancia",

      7 Haziran seçimlerinden sonra, o meşhur sözcüğün; "istikrar"ın sağlanıp/sağlanmayacağı ile ilgili bir tek işaret, bir küçücük sinyal yok!

      Dolandırmadan ifade edelim:

      Mevcut iktidarın (oy kaybına uğrasa da / uğramasa da) devam etmesi ihtimalini test edersek;

      CDS grafiğimizin iyileşeceği, yabancı yatırımların Türkiye'ye tekrar oluk oluk akmaya başlayacağı görüşü; boş bir heyecandan ibaret!

      Mahfi Bey, geçen haftaki bir programda çok önemli bir veriyi aktarmıştı:

      (Aklımızda kaldığı kadarı ile; birebir kendi kelimeleri ile değil)

      "2002'den önce, 1990'lı yılların geneline bakarsanız; Türkiye'nin ekonomik yapısı daha kırılgandı.

      Enflasyonumuz da, cari açığımız da, TCMB'nin politika faizi de şimdikine göre daha yüksekti.

      Bütün bu olumsuz yapımıza rağmen; yabancılar Türkiye'ye yatırım yapmayı tercih ediyordu.

      Bugüne bakarsak:

      Enflasyonumuz da, cari açığımız da, TCMB'nin politika faizi da nispeten daha düşük (veya daha 'düşük-denge'de seyir izliyor).

      Fakat bütün bu olumlu görünümümüze rağman; yabancılar Türkiye'den çıkma eğilimi göstermeye başladı.
      Daha önceden yatırım yapmayı plânlayanlar ise iptal etmeyi gündemlerine alıyorlar!

      Peki niçin?

      Çünkü 'hukuk'un belini kırmaya,
      Kurumlarımız arasındaki 'normal' bağları hastalıklı hâle getirmeye,
      Kurumlarımızın bağımsızlığını bizle iş yapan ve yapmayı düşünen herkese sorgulatmaya başladık!

      Yabancı yatırımcı; sadece TCMB'nin faizine, enflasyon oranımıza bakmaz ki!

      Şirketini-fabrikasını-ofisini vb. buraya kurduğu zaman, eğer hukuki bir problem ortaya çıkarsa; daha adil ve daha çabuk şekilde bu problemini çözebiliyor mu?

      Şirketini-fabrikasını-ofisini vb. buraya kurduğu zaman; istihdam etmek üzere yetişmiş eleman bulabilecek mi?

      Gibi çok temel konulara bakar!

      Biz bugün, en başta 'hukuk' ve 'eğitim' yapımızı bozduğumuz için; TCMB politika faizini düşürmenin herşeye çözüm olacağı gibi büyük bir yanılgı içindeyiz!"

      Sil
    5. CDS grafiğimizin niçin eskisi gibi "şen şakrak" bir görünüm vermeyeceğini daha yakından anlayabilmek için şu yazıyı tavsiye ederim:

      "YENİ TÜRKİYE" SAFSATASI BİR YANA;
      BİLDİĞİMİZ "TÜRKİYE CUMHURİYETİ" KAVRAMI ARTIK SONA ERDİ!

      (Umut Özkırımlı,
      26 Nisan 2015)

      Biliyorum, AKP’nin bir yere gittiği yok. En azından kısa vadede.

      Öte yandan 2012’den itibaren teklemeye başlayan, Gezi ve 17-25 Aralık krizleriyle ciddi bir sarsıntı geçiren, 10 Ağustos cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından fiili başkanlık rejimine geçişle birlikte serseri bir mayın gibi dalgalanmaya başlayan Yeni Türkiye projesinin gerileme dönemine girdiği de açık. Bunun en önemli göstergesi ise hükümet üyelerinin ve fiili başkanın iki dudağı arasına bakan propaganda ordusunun giderek hırçınlaşan, hatta çirkinleşen tavırları.

      Geçiş döneminin kolay olmayacağını defaatle söylüyorum!

      ( ‘Sert mi yumuşak mı, kanlı mı kansız mı?
      http://www.diken.com.tr/7-haziranda-gecisin-sert-mi-yumusak-mi-kanli-mi-kansiz-mi-olacagi-belirlenecek/ )

      İktidarı kaybetmemek için savaş çıkarmaya bile hazır görünen bu kadro Türkiye’ye bedel ödetmeden koltuğu bırakmayacak. Ama öyle ya da böyle, bir vadede Yeni Türkiye tarihin tozlu sayfalarında yerini alacak. Alacak ama...

      Geride kuşaklar boyu etkisini hissettirecek bir enkaz bırakarak. Üç boyutlu bir enkaz. Kolay kolay kaldırılamayacak...

      "SİYASAL İSLAM" PROJESİNİN BİTİŞİ

      Şu an iktidarda da olsa siyasal İslamın demokrasiyle imtihanı başarısız oldu; ‘dava’ kaybedildi. Tek tük istisnaları saymazsak seslerini çıkarmaya çekinen pek çok dindarın, hatta partide eski güçleri kalmayan AKP yöneticilerinin bile farkında olduğu bir gerçek bu.

      AKP, Türkiye’nin demokratikleşme serüvenine zarar vermekle kalmadı; savunduğunu iddia ettiği ideolojiyi, inanç ve değerler sistemini kendi elleriyle yok etti. İslamcılar, mağdurken sahip oldukları toplumsal meşruiyetin kırıntısına bile sahip değil bugün. Başörtüsü gibi haklı oldukları konularda sadece Müslümanlardan değil, eşitliğe, özgürlüğe inanan laik kesimlerden de destek alan İslamcılar iktidara geldiklerinde kendi çıkarlarından başka bir dertleri olmadığını gösterdi.

      Hareketin radikal unsurları -ganimet kokusunun çekiciliğine kapılarak peşlerine takılan ‘devşirmeler’le birlikte- hem laikleri, hem de hegemonya mücadelesi içine girdikleri diğer İslami grupları hedef tahtasına oturtan bir cadı avına girişirken bu hareketi iktidara getiren ve orada tutan taban, ya korkudan ya ‘mahalle baskısı’ndan ya da çıkarları gereği sessiz kalmayı tercih etti.

      Bu süreçte İslami kesim, geçmişte onlar adına mücadele eden laikleri ‘darbeci’, ‘Beyaz Türk’ ya da ‘cemaatçi’ olmakla suçladı. Böylelikle içine kapandı, yalnızlaştı. Yalnızlaştıkça da iktidara daha sıkı sarılmaya başladı. Bir gün iktidarı kaybederlerse benzer bir cadı avına maruz kalabileceklerinden korkarak.

      Gelecekte böyle bir süreç yaşanacak mı, bilmiyoruz. Ama yaşanırsa yanıbaşlarında kimseyi bulamayacaklarını biliyoruz. Çünkü denendiler, kendi deyimleriyle ‘sınandılar’; ‘Dindarların kamusal alana katılımını engelleyen yasaklar kalkmalı, herkes eşit olmalı’ diyenler bugün kendi mahallelerinde ‘İslami faşizm’e kapıyı açmakla suçlanıyor. Aynı ilkeleri paylaştıklarını düşündükleri dindar ‘dostlar’ı ise iktidardan nemalanmakla ya da nemalananlara göz yummakla meşgul.

      Laikler bir daha dindarlarla ortak hareket etmeyecek. Dindarlıkla sorunları olduğu için değil, onlara güvenmedikleri için. Eşitlik, özgürlük gibi ortak ilkelerde buluşamadıkları için.

      (+++)

      Sil
    6. (+++)

      "TOPLUMSAL KUTUPLAŞMA" VE "NEFRET"

      Türkiye’de toplum, hiçbir zaman birbirine güvenen birey ya da cemaatlerden oluşan bir toplum değildi. Herkes, ‘kendi gibi olan’a güveniyor, ‘öteki’nden mümkün olduğunca uzak duruyordu. Laikler İslamcılardan, Aleviler Sünnilerden, Türkler Kürtlerden, solcular liberallerden, milliyetçiler gayrı-müslimlerden hazzetmiyor, biraz kurucu ideoloji, daha çok da ordu marifetiyle ‘zoraki’ bir arada duruyordu. Birbirine değmiyordu. Değdiğinde de konuşmak yerine kavga etmeyi tercih ediyor, fırsat bulursa ötekisini yok etmeyi denemekten çekinmiyordu.

      AKP var olan bu fay hatlarını onarma vaadiyle iktidara gelse de uygulamada bu fay hatlarını derinleştirmeyi seçti. Ayrılıkları körüklerken, sayıca çoğunlukta olmanın avantajını da kullanarak kendi saflarını ötekilere karşı kışkırttı.

      Bu süreçte AKP geçmişten miras farklılıklara üç katkıda bulundu. Birincisi, bu farklılıkları kerameti kendinden menkul bir ‘sessiz devrim’den, yani Yeni Türkiye projesinden yana olanlar ve olmayanlar ayrımı üzerinden yeniden tanımladı. İkincisi, birbirini sevmese de bir şekilde bir arada durmayı beceren toplulukları birbirinden nefret eder hale getirdi. Üçüncüsü, aynı değerlere sahip grupları da kendi içinde böldü, parçalara ayırdı.

      Böylelikle AKP’ye oy vermeyenler, kim olursa olsun, ‘hain’ ilan edildi. Fiili başkan ve müritleri ölümleri yarıştırarak, çocukları terörist ilan ederek, biat etmeyenleri yok sayarak ya da ezerek farklılıkları ahlaki bir zemine taşıdı. Kendi değerleri söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanlar başkalarının değerlerini pervasızca ayaklar altına aldı. Vicdan, ahlaktan boşalan yere öfke ve nefret yerleşti.

      Yaşananlara tepki duyanlar sadece iktidara değil, bu hareketi iktidara taşıdığına kanaat getirdikleri ‘liberaller’e, ‘yetmez ama evetçiler’e de öfke beslemeye başladılar. İktidar bloğu ayrım yapmadan herkesi ezerken, birlik olması gerekenler birbirlerini yemeye başladı. Nefret kalıcılaştı, toplumu tanımlayan temel nitelik haline geldi.

      (+++)

      Sil
    7. (+++)

      "ULUS-DEVLET"İN SONU

      Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranlar (ve öncülleri) paramparça bir coğrafyadan homojen bir ulus çıkartmak için elinden geleni yaptı. Öldürdüler, sürdüler, zorladılar. Olmadı. 90 senelik bunca uğraş, ödenen onca bedel boşa gitti; ulus kurulamadı.

      Kendini bu ulusun gerçek temsilcisi olarak gören İslamcılar ise geçmişten hiç ders almamış olsalar gerek, tarihi yeniden yazmaya çalışıyor, yeni bir Türklük anlatısı kurmaya uğraşıyor. Hem de aynı yöntemlerle…

      Dayatarak (“Bu milletin inancı belli”, Recep Tayyip Erdoğan, 25 Nisan 2015); taklit ederek (Anıtkabirin yanına ‘AK Saray’ denilen ‘şey’i dikerek); dışlayarak (kadınlar, LGBT bireyler, Aleviler, ‘asimile olmayan/biat etmeyen’ gayrı-müslimler, Kürtler, laikler, solcular, Geziciler, vs. vs.); tekrarlayarak (10 sene öncesine kadar ulusalcıların tekelinde olan dış güçler, Haçlı zihniyeti referanslı komplo teorileri, ‘Sünni Müslüman Türk’ün Sünni Müslüman Türk’ten başka dostu yoktur’ düsturu).

      Elbette başaramayacaklar. Bunu öngörmek için kahin olmaya gerek yok. Bunca nefret ve bölünmüşlükten bırakın homojen bir ulus, ayrılıklara saygılı bir toplum çıkarmak bile mümkün değil.

      Dolayısıyla Türkiye’nin yeni bir toplumsal sözleşme yapması gerekiyor. Bu sözleşmenin de ‘en azından’ yerel yönetimlere özerklik veren, daha ideali federatif bir yapı öngörmesi gerekiyor. İzmir’le Konya, Trabzon’la Diyarbakır artık ortak bir gelecek kurgusu çerçevesinde bir arada yaşayamaz. Bu tür bir birlikteliği zorlamanın sonu iç savaşla bitecek bir ayrılık olur ancak.

      Toparlayacak olursak, AKP iktidarı Türkiye ‘kurgusu’nun limitlerini gözler önüne serdi; kökü geçmişe miras sorunları daha da derinleştirerek gelecek kuşaklara kolay kolay kalkmayacak bir enkaz bıraktı. Çözüm diye ortaya atılan Yeni Türkiye safsatasını bir kenara bırakacak olursak, Türkiye Cumhuriyeti bildiğimiz, bize öğretilen anlamıyla bitti.

      Acile ölü getirilen bir hastaya son müdahaleler yapılıyor, ama nafile. Zorlu bir geçiş sürecinden sonra odadaki kıdemli doktor, Amerikan dizilerini andıran bir tavırla, “Tamam, yeter” diyecek ve ölüm saatini söyleyecek.

      Belki de saat 9’u 5 geçe olacak.

      http://www.diken.com.tr/yeni-turkiye-safsatasi-bir-yana-bildiginiz-turkiye-cumhuriyeti-bitti/

      Sil
  3. Hocam sizi cok seviyorum iyiki varsiniz.
    1.Bu tablo hangi yillar arasini kapsiyor
    2.Bana faydali olacagini dusundugunuz sizin site tarzinizda, ozellikle tarih ve/ya kultur sanat alaninda bir site/kkitap onerisi yapar misiniiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haddime düşer mi bilmem ama ekonomi alanında Sadun Aren'in herhangi bir kitabını, tarih kültür alanında da Sever Tanilli'nin herhangi bir kitabını okursanız her ne kadar Hocama uzak dünya görüşlerine sahip olsalar da bence güzel bir başlangıç yaparsınız. Sayın Eğilmez'in en beğendiğim yönü uslüp olarak en güç olanı başarması. Çok net ve basit anlatıyor düşüncelerini. Bu da yılların getirdiği entellektüel birikim ve yaşam deneyimi olsa gerek.

      Sil
    2. Çok teşekkür ederim, sağolun.
      Sadun Aren'in de Server Tanilli'nin de kitaplarını çok değer vererek ve çok şey öğrenerek okudum. Ayrıca her ikisinin görüşleri de benim sosyal ve siyasal görüşlerime oldukça yakındır. Onların kitapları oldukça iyidir ben de öneririm.
      Benim olmazsa olmaz kitap önerim Alaaddin Şenel'in İlkel Topluluktan Uygar Topluma kitabıdır. Bundan daha önemli bir kitap öneremem size.

      Sil
    3. Cok tesekkur ederim. En yakij zamanda tanisacagim bu kisi ve kitaplariyla.

      Sil
  4. Emeginize saglik hocam.
    hocam yogun hayatimin icinde Bir siz, Bir de Zakir Naik(şiddetle tavsiye ediyorum youtube'da videolari mevcut bir profesor) beni dinlendiririyor, aklimi aciyor gece basimi yastiga koydugumda bugun bir seyler ogrendim dememin 2 sebebisiniz. iyi ki varsiniz.

    YanıtlaSil
  5. Türkiye'nin en büyük derdi kötü yönetişim. Bunu çözmeden yeni bir ekonomik çerçeve çizmek imkansız gibi. Daron Acemoğlu'nun son kitabı Why Nations Fail'deki önce kurumsal yapı sonra ekonomik kalkınma tezi doğru olabilir. Bir ara ekonomik kalkınma kurumalarda iyileştirme getirir sandık ama olmuyor. Son 10 yıl bunu gösterdi bize.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye'nin en büyük derdi kötü ve yanlış eğitim. Bilim dışı, analitik olmayan, ezbere dayalı bir eğitim sistemi var Türkiye'nin ve her geçen gün daha da bozuluyor. Bunu çözmeden, eğitimi, batı standardına getirmeden bu topraklardan hiçbir buluş çıkmaz, katma değeri yüksek üretim yapılamaz.

      Sil
    2. Harikasınız üstad , ANLAYANA SİVRİSİNEK SAZ hesabı olmuş bu açıklamanız.
      TEŞEKKÜRLER

      Sil
  6. harika sema muthis aydinlatici tsk hocam

    YanıtlaSil
  7. Üniversite son sınıf öğrencisi olarak diyebilirim ki çoğu derste sizin yazılarınızı okumak daha çok şey katıyor. Hocam kurdaki düşüş ve yükseliş iç kaynaklı mı dış kaynaklı mı? Daha doğrusu kur yükselirken bunu dış kaynaklı gösterenler, düşüş olduğunda nasıl iç kaynaklı olduğunu iddia edebiliyorlar? Ben tam tersi olduğunu düşünüyorum. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu dediğinize sevineyim mi üzüleyim mi bilemedim. Üniversitelerimizin düzeyinin ne kadar düştüğünü şu sözleriniz gösteriyor aslında.
      Kurdaki son düşüşler ve yükselişler dışarıdan kaynaklanıyor. Bizdeki faiz tartışmaları son bir aydır kesildiği için içeriden pek olumlu ya da olumsuz bir katkı söz konusu olmuyor.
      Siyasetçilere aldırmayın. Onlar daima kendilerini haklı çıkaracak gerekçeler icat ederler.

      Sil
  8. Hocam benim size bi sorum olacaktı. Türkiye yanlıs hatırlamıyorsam 2001 den sonra ihracata dayalı sanayi modeline geçmekle beraber daha çok ekonomik büyüme için geyrumenkul sektörünü bi motor olarak kullandı ve nispeten başarılı oldu görüldüğü gibi motorun benzini bitmekte benim sorum şu hocam ihracta dayalı büyüme modelimiz sadece kağıt üstünde mi kaldı bu model için hangi çalışmalar yapılı ve ne kadar başarılı olundu teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Türkiye ihracata dayalı sanayi modeline Özal ile birlikte 1983'de geçti. 2001 sonrasındaki model ise ihracata dayalı sanayileşmenin yanına inşaata dayalı büyüme modelinin eklenmesiydi.
      İhracata dayalı sanayileşme modeline geçerken ihracatımızın toplam değeri 3 milyar dolardı. Bugün bu değer 160 milyar dolar. Başlangıçta ihraç ettiğimiz sanayi ür
      ünlerinin toplam ihracattaki payı yüzde 40 - 50 arasındaydı bugün yüzde 90 dolayında. Demek ki ihracata dayalı sanayileşme modeli başarılı olmuş. Sorun nerede? Sorun bizim ihraç ettiğimiz malların düşük teknoloji ağırlıklı olması ve bizim kattığımız katma değerin miktarının düşük olmasında. Bu sorunu çözemiyoruz. Çünkü icat yapamıyoruz, teknolojiye katkımız yok. Neden? Çünkü eğitim sistemimiz bilimsel nitelikli, analitik düşünceli insan yetiştirmeye değil ezbere yönelik insan yetiştirmeye dönük.

      Sil
    2. Cevap için ve vakit ayırdığınız için teşekkürler hocam.

      Sil
  9. Quesnay'ın yaptığı tablodan sonra hayatımda gördüğüm en basit, anlamlı ve açıklayıcı tablo olmuş hocam :) Ellerinize, emeğinize sağlık. Karşımızda koskoca bir makro iktisat duruyor sayenizde...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Quesnay öldüğü için üzülme durumu yok nasılsa.

      Sil
  10. Hem issizlik hem enflasyon artiyor Turkiye'de. Milton Friedman hakli cikti. m.Friedman'in uzun donem dedigi zaman Turkiye icin tamda bu zaman diyebilir miyiz hocam?

    YanıtlaSil
  11. Ufak bir yorum: İlişkiler doğrusal değil döngüsel olarak çizilse görsel ve kavrayış açısından daha güzel durabilir. Sevgiler.

    YanıtlaSil
  12. MEHMET BÜYÜKEKŞİ:
    "SADECE KURLA BİR YERE GİDEMEYİZ!"

    Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, kurdaki hareketle ilgili açıklama yaptı.

    "Forum İstanbul"da konuşan Büyükekşi şunları söyledi:

    "Türkiye; inovasyon endeksinde 2012 yılında 143 ülke arasında 74. sıradaydı.

    Son iki yılda 20 basamak yükselerek 54. sıraya geldi.

    61 bin üyemizle Türkiye'nin rekabette; sadece kurla bir yere gidemeyeceğini söylüyoruz!

    'Kurlar yüksek olsun, biz de ihracatımızı artıralım' diye bir şey yok!

    Bunun da mutlaka etkisi var ama tek başına yeterli değil!

    Bu nedenle:

    Daha katma değerli ürün üretmemiz,

    Ve yüksek teknolojili yatırımlara odaklanmamız lazım!

    Bundan sonra konteynerlerimizi 'yükte hafif, pahada ağır' mallarla yüklemeliyiz!"

    http://www.cnbce.com/haberler/ekonomi/buyukeksi-sadece-kurla-bir-yere-gidemeyiz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Büyükekşi çok doğru söylemiş. Doğru söylemiş de daha yüksek katma değerli ürünleri nasıl üreteceğimizi söylememiş. Buluş yapmadan, yeni teknoloji yaratmadan, mevcut teknolojiye esaslı katkılar veya modifikasyonlar yapmadan o denilen yüksek katma değerli ürünleri üretmek mümkün olamıyor. Bunları yapmak için de hep söylediğim gibi yepyeni ve tümüyle bilime, analize dayalı bir eğitim sistemine geçmemiz gerekiyor.

      Sil
    2. peki hocam nedir bu eğitim sistemi ? hangi ülkelerde nasıl uygulanıyor ? biz buna nasıl geceriz ? direk başka ülkelerden alıp yerleştirebilirmiyiz ?

      Sil
  13. Mahfi Bey, şemanızı yanlış değerlendirmiş olabilirim.

    "Tüketim" olarak başlayan sıralamada yeralan Faizin imleci yukarıda, aşağıda olması gerekmez mi? Faizler düşük olduğu için, tasarruf düşük, dolayısıyla tüketim yüksek?

    Aynı şey "Kurlar" olarak başlayan sıralamada da Faizin imleci aşağıda olması gerekmez mi? Faiz düşük bu yüzden kurlar yükseliyor ve neticede enflasyon yükseliyor. Ve bu durum TCMB faizleri yükseltmesine yol açıyor.

    Yanlış mı anlamışım sizi?

    Saygılarımla,



    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüketim artarsa enflasyon artar. Enflasyon artarsa faizler de yükselir.
      Gelir tüketim ve tasarruftan oluşur. Yani Y = C + S. Tüketim artarsa tasarruflar düşer. Tüketim artışı enflasyon artışı getireceği için faiz artar ama faiz artışı hemen tasarruf artışına yol açmaz çünkü enflasyon da artmıştır.

      Sil
    2. Mahfi Hocam merhaba,

      Bu şemayı artış ve azalışların açıklamalarıyla birlikte tekrar hazırlarsanız, üniversitede iktisat okuyan ama hala bu ilişkileri/döngüleri kafasında tam oturtamamış, gerçek dünyayla birebir bağlantısını kuramamış, her seferinde öğrendikleriyle çelişen sonuçlara ulaşmış biz iktisat öğrencilerinin zihninde referans olacak berrak bir alan yaratmış olursunuz.

      Benim takıldığım noktalardan birisi bu artış ve azalışların zamanlaması. Soruları sıralarsam; 1) İlk sıralamada Tüketim arttığında, üretim-yatırım-büyüme'nin artması bir sonraki periyoda denk düşüyor, değil mi? 2) Peki tüketim arttığında fiyatlar genel seviyesi aynı dönemde artıyor mu? Yoksa etkisini genel olarak sonraki periyotlarda mı gözlemliyoruz? 3) Yine ilk sıralamadaki artan faiz, nominal faiz, değil mi?

      Teşekkürler, iyi çalışmalar.

      Sil
  14. KİM "EKONOMİK KRİZ" TELLALI ?

    (Yaşar Erdinç,
    28 Nisan 2015)

    Bir ülkenin ekonomi politikası ikiye ayrılır. Bunlar maliye politikası ve para politikasıdır. Para politikası Merkez Bankası’nın (MB) kontrolünde olup, hükümet ve MB enflasyon hedefini belirledikten sonra, MB bu hedefe ulaşmak üzere para politikası araçlarını kullanır. Yani MB, araç bağımsızdır ve yasalarımıza göre bu araçları ne zaman, hangi oranda ve nasıl kullanacağını belirler. MB’nin birincil görevi düşük, kontrol edilebilir fiyat istikrarını sağlamaktır.

    "SIFIR ENFLASYON"U HİÇBİR ÜLKE HEDEFLEMEZ

    Dünyanın hiçbir merkez bankası “sıfır” enflasyon hedeflemez. Çünkü sıfır enflasyon ekonominin durması, üretimin düşüyor olması anlamına gelir. Bu yüzden hem ABD hem de AB, enflasyonu yukarı çekmek için para politikaları uygulamaktadır. Eğer MB’nin araçlarını nasıl kullanması gerektiğini siyasiler söylemeye başlarsa, ülkenizin parası dünyada en çok değer kaybeden paralar arasına girer. Türkiye ocak ayından bu yana bu süreci yaşamıştır.

    PEKİ; TÜRKİYE'NİN SORUNU NE?
    CEVAP: DOLAYLI VERGİ!

    Gelelim maliye politikasına… Bunu da seçilmiş hükümetler belirler. Maliye politikasının iki önemli ayağı vardır. Gelirler ve harcamalar bu ayakları oluşturur. Her hükümet yeniden iktidara gelebilmek için vatandaşlarının refah seviyesini yükseltmeli, gelirleri, vergi yükünü adaletli ve dengeli dağıtmalıdır. Gelir tarafında vergi oranları üzerinde değişiklikler yapılarak bu adalet sağlanmaya çalışılır. Maliye politikası sadece gelir-gider dengesi değildir. Örneğin, toplumun sağlığını ilgilendiren konularda vergiler yoluyla toplum sağlığı olumlu yönde etkilenebilir. Sigaraya konulan vergi bunlardan biridir. Tüketimi kısmak adına vergiler yoluyla fiyatlar artırılarak, sigara talebi düşürülebilir. Fakat göründüğü kadar kolay da değildir. Vergileri çok yükseltmeniz durumunda kaçakçılıkta artış olduğu bilimsel çalışmalarda gösterilmiştir.

    Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri, dolaylı vergilerin toplam vergiler içindeki oranının çok yüksek olmasıdır. Alışveriş yaparken, ödenen KDV, ÖTV gibi oranlar dolaylı vergilerdir. Gelir ne olursa olsun, herkes aynı harcamayı yaptığında aynı vergiyi öder. Aylık geliri 20 bin TL olan biri arabasına 50 litre benzin aldığında ne vergi ödüyorsa, Aylık geliri 1500 TL olan biri de aynı miktarda benzin aldığında aynı vergiyi öder.

    EMEKLİYE "İKİ MAAŞ" VAADİ

    Toplam vergilerin yüzde 70’i dolaylı vergilerden oluştuğu için vergi adaletsizliği çok yüksek olup, yıllardır hiçbir iktidar bu sorunu çözmemiş, çözmek istememiştir. Çünkü düşük gelirli kesim her zaman oy kapısı olarak görülmüştür. Bir zamanlar toprak ağalarının, çalıştırdıkları insanların gelirlerinin artmasını önlemeleri gibidir.

    CHP’nin seçim vaadinde emeklilere iki maaş ikramiye verilerek, bu dağılımın düşük gelir grubu lehine değiştirilmesi amaçlanmaktadır. Bütçeye giren paranın dağıtılması da maliye politikasıdır. Her iktidar bu dağıtımı istediği şekilde değiştirebilir. Arzu eden iktidar bütçe hesabına “Diğer kişi ve kuruluşlara ödenen danışmanlık ücreti” diye bir kalem ekleyip, 7-8 milyar TL aktarır, isteyen de bunu sıfırlayıp, emekliye verebilir.

    "EKONOMİK KRİZ" ÇIKACAĞINI SÖYLÜYORLAR

    Son günlerde görüyoruz ki; ekonomideki gidişata ilişkin endişelerimizi dile getirdiğimizde “ekonomide kriz tellallığı yapıyorlar” diye karşı çıkanlar, şimdi “Emekliye iki maaş verilirse kriz olur” diyerek kriz tellallığı ile oy toplamaya çalışıyorlar. Önemli bir şey öğrendik; ekonomimizin temeli ne kadar zayıf ki, emekliye aylık 250-300 TL zam yapılırsa ekonomimiz çökecek. Demek ki AKP yeniden iktidara gelirse emekliler maaşlarına öyle 200-300 TL zam falan beklemesinler, aksi halde kriz olacağını kendileri söylüyor.

    http://www.bugun.com.tr/kim-kriz-tellali-yazisi-1613062

    YanıtlaSil
  15. Faizler artınca tasarruflar artmıomuydu acaba

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet ama dikkat ederseniz serinin başında tüketim artmış bulunuyor. Y = C + S olduğuna göre C artarsa S düşer. Faiz artışının bu işi tersine çevirmesi için uzunca bir süre gerekir.

      Sil
  16. Yazınız çok açıklayıcı olmuş Mahfi Hocam beğeniyle okuyorum yazılarınızı ben de kendi çapımda ekonomiyle ilgili düşüncelerimi blog ortamında dile getiriyorum.Olumlu ve olumsuz eleştirilerinizi dile getirirseniz çok sevinirim değerli hocam.Saygılar...http://ugurteknaz.simplesite.com

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim.
      Blogunuzu inceledim, iyi bir başlangıç olmuş. Arkasını getirmeniz ve devam etmeniz dileğiyle başarılar.

      Sil
  17. Hocam merhaba, ben iktisat bölümü mezunu bir işsizim. konuyla alakasız olacak ama vergi müfettişliği, banka müfettişliği, kamuda uzmanlıklar dahil olmak üzere 13 kez mülakatlarda elendim. Sıkı bir takipçiniz olarak elenmeme hak vermeyeceğinizi biliyorum. :) Sizce ne yapmalıyım?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 13 kez elenmiş olmak ciddi bir durum. 13 kez mülakata girdiğinize göre yazılı sınavda sorununuz yok, sınavları kazanmada sorununuz yok demektir. O halde mülakatta bir şey oluyor ve kazanamıyorsunuz. Muhtemelen aynı ya da benzer şeyler tekrarlıyor ve sizin kazanmanızı engelliyor.
      Sizin şimdi yapmanız gereken şey bir kağıt kalem alıp bu 13 mülakatı yeniden gözünüzün önünde canlandırıp kıyafetinizden, içeri giriş tarzınızdan, mülakat odasında oturup kalkmanızdan başlayarak sorulara nasıl cevap verdiğinizi, mülakat sırasında nasıl davrandığınızı kağıda yazarak nerede hata yaptığınızı çıkarmak olmalı.

      Sil
    2. Eğer erkek iseniz, badem bıyık ile bir deneme yapıp sonucu bildirebilir misiniz.

      Sil
    3. Sakın sakın badem bıyık bırakırsanız paralelci diyip elerler bi daha mümkün degil giremezsiniz devlete...mulakati gecmek icin butun sosyal medya hesaplarinzdan akp ye uye olun tayyibin davutoglunun gonderilerin begenin takip edin çok olumlu yorumlar yapin övün falan işte akp il teşkilatları ile baglantiniz olsun bu is tamamdir ise girdikten sonra da geri eski duzene devam edersiniz cok ahlaksızca ama b devirde yapacak baska bisey yok. Ya da torpilin nispeten az ya da hic dönmediği daha ust duzey kurullar üst kurullar olabilir merkez bankasi spk bddk gibi yerlere girmeye calisin bi arkadasim hic torpili olmadan bddk ya girdi mesela

      Sil
    4. Her şerde bir hayır var bence fazla zorlamışsınız. demekki müfettişlik sizin hayat amacınıza uygun değil

      Sil
    5. hocam cevabınız tamamen nesnel, bir bilim adamına yakışır şekilde. ama maalesef bazen bilim çaresiz kalıyor. benim tek tesellim hak etmeyerek yüksek mevkiler elde eden insanlar sistemin çöküşüne neden olacaktır. buna olan inancım beni rahatlatıyor. sırrı süreyya önder idris naim şahin içişleri bakanı olabiliyorsa ülke gençliği hayallerini ufkunu genişletebilir demişti... böyle bitireyim.. benim de ufkum geniş, pes etmeyeceğim istediğimi ve hak ettiğimi alana dek! cevabınız için teşekkürler...

      Sil
    6. yazılı sınav sonuçlarına göre ön sıralarda mıydınız arka sıralarda mı? atıyorum 10 müfettiş alacaklar yazılıyı 50 kişi geçti sizde 45.siniz kusura bakmayın ama eğer böyleyse dert yanmaya hakkınız yok bende 5 mlakattan elendim ama hep sonlardaydım o yüzden problem yok

      Sil
  18. hocam merhabalar,
    2000 ler öncesi enflasyon oranlarının dünya genelinde yüksek olmasının nedeni nedir?
    milenyum sonrası enflasyon oranlarının sanki sihirli bir değnek değmişcesine düşmesinin ve genel ekonomik konjonktürün tüm dünyada çok iyi gitmesinin nedenleri konularına değinen bir yazı yazmanız Türkiye ekonomisi gerçeklerini insanların görmesi açısından ekonomik manipülasyon ve dezenformasyonun sıkça yapıldığı şu günlerde çok faydalı olacaktır.
    Teşekkürler saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet bu konuda bazı düşüncelerim var ama biraz daha inceleyip bir yazı yazayım. Dediğiniz gibi bu önemli bir konu.

      Sil
  19. Bir şeyi niçin anlamak istemiyoruz?

    Seçimlerden sonra eğer ekonominin belini doğrultmak için hamleler yapılacaksa, ve bu hamlelerin en az 4 yıl sürmesi planlanıyorsa:

    "Zenginler": Volvo, Audi, Volkswagen'lere bineceğine; 4 yıl TOFAŞ/Fiat, Tata, Ford, Renault'a binmeyi tercih etse,

    "Zenginler": "Algida" dondurma yiyeceğine; yaşadıkları muhitte Ekrem Amca ile Melahat Teyze'nin 35 yıldır işlettiği "Gökkuşağı Dondurma"ya gitse ve oradan halis Maraş dondurması yemeyi tercih etse,

    "Zenginler": Özel liseye gönderdikleri, yeni yeni ergenlik sivilcesi çıkarmaya başlamış evlatlarına "Spalding" basketbol topu, "Adidas" ve "PUMA"nın yeni sezon kramponlarından 2'şer çift satın almasa, 'ADSL internet' bağlantıdan 'uydu internet' bağlantısına geçiş yapmasa, "Louis Vuitton" ve "Marks & Spencer"dan kızlarının nişanı için alışveriş yapmasa; Erdal Bakkal'ın sattığı "kames" topu satın almayı tercih etse, Mahmutpaşa'daki ayakkabıcılardan emektar Cengiz Amca'nın spor ayakkabılarını satın almayı tercih etse, Tahtakale'deki penyeci Meltem Abla'dan ve Nuri Abi'nin sahibi olduğü "İskenderun Giyim" mağazasından nişanda giyecekleri elbiseleri satın almayı tercih etse,

    Daha yerinde kararlar vermiş olmazlar mı?

    Kimse bana "...ama yazdığın markaların hepsi 'kaliteli' ürünler" masalını okumasın!

    Kimse bana "...'kaliteli' ürün kaç paraysa; ben o parayı veririm arkadaş! Milletin parası yoksa, ben niye 'kalitesiz' ürün almak zorunda kalıyorum?!" masalını okumasın!

    İlk önce; "üretim sürecinde 'emek' değeri nedir, nasıl ölçülür?" sorusunu kendilerine sorsunlar!

    İlk önce; o "markalı" dediğiniz ürünlerin de; Bangladeş, Vietnam, Çin, Tayvan ve hattâ Kırgızistan'da üretildiğini öğrensinler!

    İlk önce; o "markalı" değiniz ürünlerin; bohem İngiltere'de, bohem İtalya'da, bohem Fransa'da; fotomodel gibi, manken gibi fabrika işçilerinin "emekleri" ile üretilmediğini; biraz okuyup öğrensinler!

    Sorularımın başına "Zenginler" diye kasten yazdım!

    Çünkü "iki türlü" zengin var:

    1. Zengin olduğunun farkında bile olmayanlar

    2. "Göstermek için zengin olmak" zihniyetini hayatlarının gayesi yapanlar!

    Thorstein Veblen gibi muazzam bir iktisatçının takriben 100 yıl önce saptadığı "gösteriş toplumu", "gösteriş için harcamak" kavramlarını hem iktisada, hem sosyolojiye kazandırdığı "Aylak Sınıfın Teorisi" kitabını okuyup, anlamaya çalışmak; niçin kimsenin aklına gelmez?

    "İktisat"ın temellerinden biri;
    "Her seçim, bir başka vazgeçiştir" değil miydi Mahfi Bey? En azından 4 yıl yukarıdaki gibi yaşamayı denesek, çok şey mi kaybederiz?

    Harcamaysa, harcama;
    Tüketimse, tüketim!

    Fakat yukarıda anlatıldığı şekliyle!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bunu denesek muhtemelen çok şey kaybetmeyiz hatta kazanırız ama bunu nasıl deneyeceğiz? Geçmişte buna benzer politikalar izlenirdi (ithal ikamesi modeli.) Bir çok lüks malın ithali zaten ya yasak ya da sınırlıydı. Şimdi o noktaya tekrar dönemeyiz. Bu tür yasaklar artık günümüz toplumlarının kolay kabul edebileceği bir şey değil. Bu dediğiniz ancak eğitimle olabilir. Böyle bir eğitim anlayışı ise zaten söz konusu değil.

      Sil
  20. Hocam merhaba gıda fiyatlarındaki aşırı artış mevsim itibariyle yazın düşerse 1-bunun sonucu seçimle ilişkilendirilirmi misal istikrar geldi vb. 2-piyasanın beklentisi ''bir dolar eşittir bir euro olma ''devam ediyormu yazınız için teşekkür ederim hocam sağlıcakla kalın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1) Siyasetçi lehteki her gelişmeyi değerlendireceği için bu dediğiniz olabilir. (2) ABD ekonomisi ilk çeyrekte hava koşullarının olumsuzluğunun da etkisiyle oldukça ivme kaybetti. Yani toparlanma biraz tersine döndü. 2. Çeyrekte yeniden toparlanmaya dönmesi bekleniyor. Bunun ilk işaretleri de Case - Schiller konut endeksindeki canlanmada ortaya çıktı. Eğer ABD ekonomisi geçen yılki hızını yeniden tutturabilirse Dolar/Euro paritesi yeniden Dolar lehine değişmeye başlayabilir. Buna karşılık ABD yönetimi Doların fazla değerlenmesini istemiyor.

      Sil
  21. Mahfi Hocam,
    Yazılarınızı büyük bir ilgiyle okuyorum. Hepsi oldukça aydınlatıcı ve eğitici nitelikte, elinize sağlık. Affınıza sığınarak konuyla ilgisiz bir soru sormak istiyorum. Gezi blogunuzda gördüğüm kadarıyla birçok farklı ülke gezmişsiniz, sizce en güzel hangi ülkenin bayanları? Bence Bosna-Hersek. Hocam bu soruma cevap verirseniz (Türkiyeyi kapsam dışı bırakarak) çok sevinirim. Saygılarımla ve sevgililerimle.

    YanıtlaSil
  22. MERAKINIZI GİDEREYİM:
    DOLAR/TL'DE ZİRVE NEREDE?
    SEÇİMLERE KADAR KUR NE OLUR?

    [Atilla Yeşilada, 27 Nisan 2015]

    Pazar akşamı bir TV programında konuklardan biriydim, çok derin ve felsefi konular konuşuyoruz.

    Ara ara twitterden gelen mesajlara bakıyorum: "Lütfen yuvarlak cevap verme, Dolar/TL nereye gider?" & "Dolarımı tutayım mı?"

    Yahu; ne zaman yuvarlak cevap verdim ki? Bu blogda hem şu kur meselesini iyice bir deşeyim, hem de hızımı alamayıp Borsa niye koptu gidiyor ve ne zaman 78 bin puana geri gelecek onu anlatayım!

    Önce sizi bir yalandan arındırayım:
    Dolar/TL'nin değer kazanmasının "Dolar Endeksi"nin değer kazanması ile alakası pek yok. Bizde ekonomi ve siyasi görünüm berbat olduğu için bu denli vahşice TL satılıyor.

    Rusya ve Brezilya ile birlikte CDS risk primleri en fazla yükselen ülkeyiz biz!

    Son bir haftada "Dolar Endeksi" gerilerken; "Döviz Sepeti" yükselen nadir ülkelerden biriyiz biz!

    Patronları 100 milyarlar hortumlarken; muhalefete "kaynak nerede?" soran iktidarın ülkesiyiz biz!

    Dolar konusunda cevabım burdan başlıyor: Seçimden önce dövizin ateşi sönmez.

    Eğer HDP'nin TBMM'ne gireceğine ya da AKP'nin %40'a gerilediğine dair yeni ve güvenilir anketler gelirse, döviz hızla yükselmeye devam eder!

    Cevabımın ikinci ayağı ise bu hafta yapılacak Fed FOMC toplantısı ve daha sonra da ABD!den gelecek verilere bağlı.

    ABD'den bu kış çok kötü ekonomik veriler geldi. Bence bunların %80'i mevsimsel ya da "kayaç petrolü endüstrisi"nin yediği dayaktan, yani ABD bahara toparlanır. Güçlü doların ihracata zarar vermesi gibi palavraların hemen hiç etkisi yok. Çünkü güçlü dolar ithalatı ve özellikle petrolü ucuzlatarak ABD GSYİH'nın %70'ni teşkil eden özel tüketime can katarken, bir yanda da uzun vadeli faizleri düşük tutarak dayanıklı tüketim malları ve konut sektörüne destek sağlıyor. Tersini düşünen IMF; benim ayak tırnaklarımı whisky mezesi yapsın!

    Diyeceksiniz ki; "peki o zaman niye Euro'nun değer kaybının Euro-bölgesi ekonomisine güç katacağını iddia ediyorsun, bre ikiyüzlü?"

    Çünkü Euro-bölgesi ekonomisi ihracata dayalı bir canlanma sergiliyor, ABD ise iç talebe dayalı; toy beyinler! Vay be, cin-tonikle yazmaya başlayınca nerelere gidiyorum! Londra’dan döndüğümden beri içki huylarım tamamen değişti. Artik İngiliz centilmenleri gibi içiyorum; sabahları cin, öğleden sonra port veya şeri, akşamları whiksy!

    >>>

    YanıtlaSil
  23. >>>

    Neyse:
    29 Nisan Çarşamba FED FOMC açıklaması Türkiye gibi Gelişmekte Olan Piyasalar (GOP) için kritik! Eğer FED de benim gibi ABD'de yavaşlamanın geçici olduğunu düşünüyorsa, GOP rallisi biraz yatışır, Dolar Endeksi yeniden 100 ve üstüne doğru hamle yapabilir.

    Ama asıl sınav; Nisan ABD tarım-dışı istihdam (TDİ) verisi! Bu veri bence 225 bin veya üstünde açıklanacak, Mart ayı istatistiği de kapsamlı biçimde yukarı revize edilecek ve o zaman GOP rallisi bitecek. GOP F/X'de yeniden satış başlayacak.

    Bizde TCMB dövize müdahele edemez! Faiz silahını çekse, Ankara yaygarayı koparır. TCMB döviz satsa; karıncanın üreme organı kadar net rezervi var, seçimden sonra FED faiz artışı geliyor, cephanesi kalmayacak!

    Yani "Türk Lirası"; rüzgârlı bayırda çırılçıplak dolaşarak grip olmayı bekliyor ve bir kez Dolar Endeksi yukarı dönerse ne kadar spekülatör varsa arkamıza üşüşecek! Buna bir de seçim riskini ekleyin, ve de Nisan enflasyonunda beklediğim patlamayı; sonuç: Dolar/TL'nin Mayıs'da yeni rekorlar kıracağını tahmin etmek hiç de güç değil! Ben bu sene Dolar/TL'nin en az bir kez, belki de kalıcı olarak "3.00 TL" değerini alacağından eminim; en azından kur o seviyeyi görünceye kadar kendi portföyümden satış yapmam.

    Seçim sonrasında ne olacağını kestirmek çok güç. Ortaya çıkacak hükümet TCMB'nin faizleri yükselterek dövize müdahale edip edemeyeceğini belirleyecek.

    Eğer AKP; 350 veya üstünde sandalye çıkartırsa, Recep Tayyip Erdoğan daha ilk günden "Güçlü Başkan" gibi davranır, Davutoğlu kabineyi dahi kuramaz, ve R.T.Erdoğan'ın sivri zekalı danışmanları TCMB'ye faiz artırımını yasaklar. Babacan emekli olur, kurda büyük şoklar yiyebiliriz.

    Yok; Davutoğlu dizginleri ele alırsa, TCMB en az bir 200 baz puan faiz artırımına giderek kurun ateşi söndürecek. Bu durumda ise kurun seyrini artık Türkiye değil, FED'in alacağı faiz kararı belirler. Ama, kurda spekülasyon yine bitmez. Daha önümüzde referandum var, AKP içinde "R.T.Erdoğan-Davutoğlu liderlik çatışması" var, belki "koalisyon" seçenekleri var.

    Size fikrimi açık açık söyleyeyim:
    Artık sıcak paranın efendileri açısından R.T.Erdoğan; Türkiye'de siyasi istikrarın önünde en büyük engel!
    O emekli olmadan kurda istikrarı sağlamak çok zor!
    Ben; bir "R.T.Erdoğan portföyü" kurdum; tamamen altın ve dövizden oluşuyor, felaket portöyü yani!

    Aslında bu yazı BİST’te rallinin niye kalıcı olmayacağını da anlatıyor biraz. Döviz Sepeti'nin %10 artış göstereceği, gösterge DİBS'de bileşik getirinin Pazartesi günü %10.25'e çıktığı ülkede Borsa prim yapıyor. Bunu dünyanın neresinde finanstan anlayan birine söyleseniz; güler! Ama Türkiye burası!

    Mesele şu:
    Son 40 günde MSCI GOP Hisse Endeksi %11 prim yaptı. Bir çok endekse göre portföy tutan yatırımcı birden çok az Türkiye kağıdı tuttuğunu farketti ve performansta geri kaldı. Hisse senedi fonları politika-makrodan filan da çakmadığı için mala yüklendiler.

    Şimdi bir kaç aklı evvel çıkıp; "Efendim, yanlış diyorsun: Borsamız eşsiz öngörüsü ile AKP'nin seçimden zaferle çıkacağını ve ekonomide Nisan KKO ve RSGE'nde gözlenen dirilmeyi satın alıyor." gibi ukâlaca bir cevap verecek!

    Yahu; öyle bilge bir Borsam olsa evlenip çocuk yaparım be! Bal gibi endeksçiler işte!

    Bu işin sonu ne olur?

    Herşey FED FOMC açıklamasına bağlı!

    Faiz artırımlarının gecikeceğine dair bir takım ifadeler yer alırsa Borsa'da rahatız, sonra da "ABD tarım-dışı istihdam verisi"ni bekleriz, ama bu ralli "seçim riski"ne meydan okuyup Mayıs'ı çıkartırsa çok şaşırırım. Seçim öncesi tahminim: BIST = 78 bin puan.

    http://www.paraanaliz.com/dolartlde-zirve-nerede-makale,668.html

    YanıtlaSil
  24. Doğkan Aygün29 Nisan 2015 01:22

    Sayın Hocam ;
    bir konuda Kafamı kurcalayan ve içinden çıkamadığım bir nokta var. Sizde sürekli belirtiyorsunuz Türkiye'nin tasarruf oranı 2001 Öncesinde bu kadar düşük seviyede değildi ve hatta 2001 yılından önce tasarruflar ile yatırımlar arasında ki makasta açılmış değildi. 2001 yılından sonra ise işler tersine dönerek tasarruf oranı düştü buna paralel olarak yatırım harcamaları düşmediğinden tasarruflar ile yatırım arasında büyük fark oluştu bunuda cari açık olarak adlandırıyoruz . Tasarrufların bu denli düşmesinin ana sebebi olarakta faizlerde ki belirgin Düşüş gösteriliyor. Hocam yazılarınızdan ve yorumlarınızdan takip ettiğim kadarıyla tasarrufların yükselmesinin ve dolayısıyla cari açığın düşmesinin faizleri yükseltmekten geçtiğini belirtiyorsunuz . Şu noktada kafam karışıyor ; faizler yükselirse içerde yerli tüketim mallarına ve yerli yatırım mallarına olan harcamalar azalacak ve dolayısıyla üretim düşecek gelir düşecek. Gelirin düştüğü yerde de tasarruf düşecek .faizlerin yükselmesinin diğer etkisi de ;faizlerin yükselmesi kurlara etki yaparak dış ticareti olumsuz etkilemeyecek mi?yani faizleri yükseltip tasarrufları artıralım derken bu seferde tl aşırı değerlenerek ithalatı daha cazip hale getirip cari açığı daha da artırmayacak mı? (Kısacası yanlışmı düşünüyorum bilmiyourm ama faiz politikasının birçok yan etkisi olduğundan ,tasarrufları artırmak adına faizlerin yükselmesinin cari açığı düşürmeyeceğini düşünüyorum )

    2)hocam son olarakta emin olmak adına sormak istiyorum; faizlerin yükselmesi içerde yerli mallara olan tüketim harcamalarını ve yerli mallara olan yatırım harcmalarını azaltır. Dışarıdan yaptığımız tüketim ithalatı ve yatırım ithalatını ise faizler direk olarak değilde faizlerin kur Kanalı'nı etkilemesi ile mümkün olduğunu düşünüyorum Yanlış mı düşünüyorum katılırmısnız ?saygılarımla

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (1) Çok doğru düşünüyorsunuz. Tasarrufları artırmak için faizi artırsak bu kez yatırımlar düşebilir. Buna karşılık 2001 krizi öncesinde reel faizler yüzde 10 dolayında olduğu halde yatırımlar düşmemişti. Ben faizleri yükseltmekten söz etmiyorum. Reel faizin pozitif olması gereğini vurguluyorum. Aksi takdirde insanları tasarrufa teşvik etmek mümkün değil. 30 yıl yüzde 7 - 10 arası reel faiz almaya ve buna göre tasarruf yapmaya alışmış bir toplumda reel faizi sıfıra yakın hale getirince tasarruflar artmaz. Faizi düşürdüğümüzde de artan yatırım zaten konut yatırımı.
      (2) Türkiyenin faiz artırma zorunluluğu sıcak para ihtiyacından kaynaklanıyor. Faizin artması kuru ve o yoldan giderek de enflasyonu frenler. Bu adım ithalatı (kur yükselmeyince) bir miktar artırabilir. Ama unutmamak lazım ki Türkiye ürettiği bütün mallarda ciddi oranda ithal mal (girdi) kullanıyor.

      Sil
  25. üstad tablo güzel hazırlanmış. Yalnız bir sorum olacak diğer değişkenler sabitken üretim arttığında da düştüğünde de enflasyon nasıl artıyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diğer değişkenler sabit değil. Yani burada ceteris paribus varsayımı yok.

      Sil
  26. Hocam ;
    cari açık S-I=cari açık şeklinde de tanımlanmaktadır. Bu özdeşlikten de şu anlaşılmakta yatırımlar aynı düzeydeyken cari açığı düşürmek için tasarrufların artırılması gerekmektedir. Tasarrufların artırılması için de sizinde dile getirdiğiniz gibi pozitif reel faiz olması gerekir .bu noktada şu aklıma takılıyor : eğer tüketimi kısmak ve tasarrufları teşvik etmek için faizler artırılırsa finasman maliyeti arttığı için tüketim kısılacak fakat bu seferde faizin yükselmesiyle kurlar düşecek ve ithalat artıp ihracat azalacaktır yani cari açığı düşürmek için tasarrufları artıralım derken faizin kur Kanalı'nı etkilemesiyle cari açık artmaktadır .nereyi eksik düşünüyorum anlamadım sizde yazılarınızda cari açığı düşürmek için tasarrufların artırılmasını bunun içinde reel faizin pozitif Olmasını savunuyorsunuz fakat reel faiz pozitif oluncada yukarda dediğim etki çıkıyor ortaya .
    acaba analizi ;diğer değişkenler kur v.b gibi sabit kalmak şartıyla faizler yükseldiğinde tüketim harcamaları azalmaktadır şeklinde ceteris paribus varsayımına dayandırarak mı yapmalıyım anlayamadım izah ederseniz Çok sevinirm. Sağlıcakla kalın

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. (S - I) + (T - G) = (X - M)
      Denklemin sağ tarafı cari açıktır sol tarafında ise özel kesim ve kamu kesimi dengeleri yer alıyor. Her ikisi de açık veriyor. Yani ne özel kesim tasarrufu ne de kamu kesimi tasarrufu yetmiyor.
      2015'in ilk çeyreğinde kurlar hızla arttığı halde ihracat yüzde 7 düştü. Kur tek başına ihracatı artırmadığı gibi ithalatı da azaltmaz.
      Finansman maliyetini asıl etkileyen büyüklük faiz değil kurlardır. Türkiye'de faizin maliyetler içindeki payı yüzde 3 dolayında hesaplanıyor.
      2001 krizi öncesinde reel faiz pozitifti. Hem de oldukça yüksek bir oranda pozitifti. Yatırımlar bugünkü düzeyden düşük değildi, tasarruflar da yatırımlarla neredeyse başabaştı.
      Yani diyeceğim o ki faiz artarsa yatırım düşer ya da kurlar yükselirse ihracat artar gibi yaklaşımlar her zaman doğru değildir.

      Sil
  27. Ellerinize sağlık hocam yazılarınız bi harika bilgilendirici

    YanıtlaSil
  28. Hocam çok açıklayıcı olmuş emeğinize sağlık saygılar

    YanıtlaSil
  29. Sayın Hocam bu anlatmış olduğunuz döngünün ekonometrik bir denklemi varmıdır. Türkiye özelinde hazırlanmış bir çalışma. Saygılarımla

    YanıtlaSil
  30. Arabamızın lastikleri eskimiş ama ,
    Idare ediyoruz şimdilik.
    Lastik patlamazsa değiştiremeyiz.
    Önce patlaması lazım.
    Nerede ,ne zaman, nasıl patlayacak ?
    Çok mu hasarlı olacak az mı ?
    Arabadaki bizler ne kadar bekleyeceğiz ?
    Beklerken ne yapacağız ? Üşüyecekmiyiz ? Terleyecekmiyiz?
    Lastiği kim değiştirecek ? Şöför mü yolcular mı?
    Lastiğin parasını kim verecek ?

    Arabamızın 4 lastiği var Enflasyon , faiz , kur, işsizlik.
    Stepnemiz 1 adet , oda büyüme.
    Dua edelim sadece bir lastiğimiz patlasın.
    Fazla patlarsa yolda kalırız.
    Zaten varmak istediğimiz yere oldukça geç kalmışız.

    Saygılar.

    YanıtlaSil
  31. Hocam daha oncede sordugum bir soruyu tekrarlamak istiyorum, TL gectigimiz donemde asiri degerlimiydi ? Ayrica bugun bulundugu noktayi irdelerseniz sevinirim.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Lozan Antlaşması 2023'de Bitecek, Biz de Madenlerimizi Çıkarabileceğiz!

Konut Fiyatları Niçin Eskisi Kadar Artmıyor?

Paradan Para Kaybetme Dönemi