Bütçe Açıkları Borçlanarak mı Para Basarak mı Finanse Edilmeli?
Bütçe gelirlerinin bütçe
giderlerinden düşük kalması halinde bütçe dengesi açık verir (bütçe açığı.)
Günümüz dünyasında ekonomilerin büyük çoğunluğu bütçe açığı veriyor.
Bütçe, yılbaşında hazırlandığı
için açık verip vermeyeceği de o zaman bilinir. O aşamada bu açığı kapatmak
için elde 4 seçenek vardır: (1) Bütçe gelirlerini artırmak. Bu amaçla hükümet
yeni vergiler koyarak ya da vergi oranlarını artırarak bütçe gelirlerini
artırır ve açığı kapatabilir. (2) Bütçe giderlerini düşürmek. Hükümet, mesela
bazı yatırımları erteleyerek ya da eleman azaltmaya giderek bütçe giderlerini
düşürerek bütçe açığını kapatabilir. (3) Para basmak. Bu seçeneğin
kullanılabilmesi için Merkez Bankası’nın bağımsız olmaması veya bağımsızlığının
askıya alınması ve Hazinenin Merkez Bankasından borçlanmasının yasaklanmamış
olması gerekir. (4) Borçlanmaya başvurmak. Hazine, borçlanmaya giderek bütçe
açığını bu yolla karşılayabilir.
Yukarıda değindiğim ilk iki
seçenek genellikle ya kullanılmaz ya da kısmi olarak kullanılır yani açığın
belirli bir bölümü bu yolla düşürülür. Bu iki yolun genel olarak kullanım dışı
olmasının nedeni bu tür girişimlerin siyasal iktidara oy kaybettireceğinin
düşünülmesindendir. Vergilerin artırılmasını ya da kamu hizmetinin
azaltılmasını destekleyen insan sayısı genellikle azdır.
İlk iki seçenek pek
kullanılamıyorsa bütçe açığının çözümü için geriye iki seçenek kalıyor: Para
basmak veya borçlanmak. Genel düşünce, bütçe açığının para basılarak karşılanması
halinde bu uygulamanın enflasyon yaratacağı, buna karşılık bütçe açığının borçlanılarak
finanse edilmesi halinde bu uygulamanın enflasyon yaratmayacağı, hatta
piyasadan para çekilmesine yol açtığı için enflasyonu düşüreceği şeklindedir.
Bütçe açığının para basılarak
karşılanması, piyasada para arzının artmasına bu da borç verilebilir fon
arzının artmasına ve dolayısıyla faizlerin düşmesine yol açar. Bir yandan para
arzının artması, bir yandan da faizlerin düşmesi tüketim harcamalarının
artmasına neden olur. Çünkü para bollaşmış, tasarrufa karşılık alınacak faiz
düşmüştür. Bu durumda tüketim harcamaları ve dolayısıyla talep yükselir. Talep
artışı, fiyatların da yükselmesine yol açar ve dolayısıyla enflasyonu artırır.
Bir ekonomide bütçe açığının para basarak finanse edilebilmesi için Merkez
Bankası’nın bağımsız olmaması ya da bağımsızlığının yasada yazılı olmakla
birlikte uygulamada söz konusu olmaması ve dolayısıyla hükümetin emirlerini
yerine getirir konumda olması gerekir. Ayrıca Merkez Bankası’nın Hazine’ye
doğrudan ya da dolaylı olarak borç verebiliyor olması gerekir. Günümüzde pek
çok Merkez Bankası bağımsızdır ve Hazineye doğrudan borç vermesi
yasaklanmıştır. Bu durumda para basarak finansman için geriye kalan tek
seçenek; Merkez Bankasının Hazine’nin çıkardığı tahvil ve bonoları satın alarak
ona dolaylı yoldan finansman sağlamasıdır.
Bütçe açığının piyasadan
borçlanma yoluyla karşılanması Hazinenin çıkaracağı tahvil ve bonoların
satılmasıyla yapılır. Ki bugün, Türk Hazinesi de dâhil olmak üzere, dünyada pek
çok Hazine belirli dönemlerde yaptıkları ihalelerle tahvil ve bono satarak
borçlanmakta ve bu borçla da bütçe açığını finanse etmektedir. Bu ihalelerde
kullanılan yöntem genellikle ‘iskontolu borçlanma yöntemidir.’ Bu yöntemde
önceden belirlenmiş bir faiz oranı söz konusu değildir. Hazine, ihaleyi
yaparken 100 TL tutarındaki bu tahvili kaça alırsınız diye sorar. Tahvili satın
alanın önerip de ödediği fiyat ile tahvilin üzerinde yazılı fiyat (örneğimizde
100 TL) arasındaki fark tahvilin faizini oluşturur. Bunu bir örnekle anlatayım.
Diyelim ki Hazine bugün 100 TL tutarında 1 yıl vadeli bir tahvil için ihale
açmış ve en düşük iskontoyu öneren banka da 91 TL vererek bunu almış olsun. Bu
durumda bu tahvilin faizi şöyle hesaplanır:
100 – 91 = 9
9 / 91 = 0,099 = % 9,9
Hazine bu şekilde borçlanarak
açığı finanse etmeye devam ettikçe piyasadaki tahvil arzı artacak ve
dolayısıyla tahvil fiyatları düşecek demektir. Birkaç ihale sonrasında
Hazinenin 100 TL nominal bedelle satışa çıkardığı 1 yıl vadeli tahvile bu kez 90
TL önerildiğini düşünelim. Bu durumda tahvilin fiyatı düşmüş olur. Buna karşılık faiz yükselmiş olur. Bunu da
yukarıdaki örnekte olduğu gibi gösterelim:
100 – 90 = 10
10 / 90 = 0,111 = % 11,1
Görüleceği gibi Hazinenin eline
geçen para azalmış (91 TL yerine 90 TL) ve fakat ödeyeceği faiz artmış (% 9,9
yerine % 11,1) olur.
Bu süreç devam ettikçe Hazinenin
borçlanmayla eline geçen para azalırken ödeyeceği faizler de artar. Faizler bu
şekilde artıkça bir sonraki yılın bütçe giderlerinin ve dolayısıyla bütçe
açığının artmasına yol açar. Bu sürecin devamı borç artışı/faiz artışı/borç
artışı kısır döngüsüne girilmesine yol açar. Hazine, sürekli artan maliyetlerle
borçlanarak ve sürekli piyasaya daha yüksek faiz ödeyerek piyasada para
bolluğuna ve enflasyonun artmasına neden olur.
Yeni klasik ekonomi okulu ve rasyonel
beklentiler teorisinin önde gelen iki temsilcisi olan Thomas Sargent ve Neil
Wallace, ortak makaleleri Hoş Olmayan Parasalcı Aritmetik’de bu konuyu gündeme
taşımışlardır.[i]
Sargent ve Wallace’ın bu sonuca ulaşırken yaptığı iki önemli varsayımı gözden
kaçırmamak gerekir: (1) Bu sonucun doğması için reel faiz oranının GSYH
büyümesinden daha hızlı büyümesi gerekir. (2) Uygulanmakta olan maliye
politikası veri olarak alınmakta, geçerli olan veya gelecekte uygulanacak olan
para politikasıyla ilişkili olmadığı varsayılmaktadır. Sargent ve Wallace, bu
varsayımlar altında bütçe açığını borçlanarak finanse etmeyi seçmenin, para
basarak finanse etmeye yönelmekten daha fazla enflasyon yaratacağını göstermektedirler.
Osmanlı (Düyun-u Umumiye)
borçlarının 1954 yılına kadar süren taksitleri, kamu finansmanı üzerinde ciddi
sıkıntılar yarattı. Bu sıkıntılar Cumhuriyetin ilk kuşaklarının iç ve özellikle
de dış borçlanmaya soğuk bakmalarına ve bütçe açıklarını para basarak finanse
etme yolunu seçmelerine neden oldu. Hazine, bütçe açıklarını karşılamak için
Merkez Bankasından kısa vadeli avans adı altında borçlanıyordu. Bu dönemde
Hazinenin piyasadan borçlanması düşük miktarlarda ve süreklilik göstermeyen bir
yapıdaydı. Özal’ın iktidara gelmesinden sonra Hazine bir yandan haftalık
ihaleler yoluyla piyasadan iç borçlanma yapmaya bir yandan da dış borçlanmaya
gitmeye başladı. Borçlanmanın yanı sıra Hazine, Merkez Bankasından avans
kullanmaya devam etti. Yani bu dönemde Hazine, hem borçlanma hem de para
bastırma yoluyla bütçe açıklarını finanse etti. Bu yaklaşımın doğal sonucu
olarak enflasyon, 1985 sonrasında rekor düzeylere yükseldi. 1994 krizinden
sonra Hazine’nin Merkez Bankasından kısa vadeli avans kullanım oranları
düşürüldü ve 2001 yılı sonunda sıfırlandı. Böylece 2002 yılı başından
başlayarak bütçe açıklarının para basarak finansmanı kaldırılmış oldu. Türkiye,
2000’lerden itibaren bütçe açıklarını piyasadan borçlanma yoluyla
karşılamaktadır. Bununla birlikte Merkez Bankası, Hazine kâğıtlarını satın
alarak Hazineye dolaylı finansman sağlamaktadır.
[i] Thomas Sargent, Neil Wallace, Some Unpleasant
Monetarist Arithmetic, Federal Reserve Bank of Minneapolis, Quarterly Revew, Fall
1981, (https://www.minneapolisfed.org/research/qr/qr531.pdf).
İktisat hocamız bu konu hakkında "yılanın başını küçükken ezmek lazım" diyordu hocam açık küçükken para bas kapat sonra başedemezsin:)
YanıtlaSilBu dediğiniz bütçelerin geçici nedenlerle açık vermesi için doğru. Her yıl kronik olarak artan miktarlarda açık veren bütçeleri para basarak kapatırsanız enflasyon alır başını gider.
SilJaponya neden enflasyon üretemiyor o kadar para sürmesine rağmen ?...Ya da Avrupa ?
SilÇünkü Japonya ve Avrupa da maliyet enflasyonu yok yani dışa bağımlı değiller ihtiyaç duydukları hammaddeleri in piyasadan temin ediyorlar
SilMahfi bey iyigunler.
YanıtlaSilTahvil ve bono ıhraclarının bir sınırı oldugunu soyluyorsunuz. enflasyon yaratması nedeni ile.
peki EUROBOND ıhracı ıle bir iliskisi nedır bu borclanmanın ? soylekı Tahvil ile borclandıgımız kadar EUROBOND ıhracı gerceklestırılmesı enflasyonu onlemek ıcınmıdır?
EUROBOND ıhracının bir sınırı varmıdır ? devlet sınırsızca USD , EUR borclanabılırmı ? bırde EUROBOND ıcın bır yazı yazsanız keske , ))))
Eurobond ihracının sınırı dış piyasaların Türk tahviline olan iştahıdır. Onun da bir sınırı var. O sınırı aşarsanız faiz yükselir maliyetiniz artar.
Sil2001 yılından beri gördüğüm kadarıyla bütçe çok küçük farklar veriyor fakat tek seferlik kalemlerle kapatılıyor. Benim önerim aslında sizin ilk dediğiniz 2 seçenek hocam: vergi reformu ve kamu kesiminde istihdam verimliliğini arttırarak daha az kamu çalışanı istihdam etmek, gereksiz kalemleri kesmek (makam arabaları dahil). Fakat dediğiniz gibi hocam malesef bunu ne yöneten ne yönetilen istemiyor. Ne olacak halimiz göreceğiz istemeyerek!
YanıtlaSilBu dediğiniz kamu maliyesinde yapılması gereken yapısal reformun örneği. Çok doğru diyorsunuz da dinleyen yok.
Silharitaya bakalım bir adet 3. dünya ülkesi bulalım. para basmak ya da tahvil yerine eldeki en önemli koz:
YanıtlaSil"Sat saaattt satt ne varsa satt"
-Hazine arazilerini sat.
-2b arazilerini orman vasfından çıkar sat.
-elden çıkarılabilecek tüm kurum/kuruluşları özelleştir sat.
Şimdiki hükümeti düşündüğümüzde, dolaysız vergi oranlarını attırmak yerine, kayıt dışı vergileri hesaba katacak bir reform yapabilseler, hemn enflasyon hemde bütçe açığı düşer diye düşünüyorum hocam
YanıtlaSilDoğru düşünüyorsunuz da bu işi yapmak için insanın kendi işlemlerinin kayıt içinde olması gerekiyor.
SilDeğişim bireyde başlar toplumda hayat bulur haklısınız Mahfi Bey. Acaba reform diye nitelendirdiğimiz şeyleri Hükümete değilde bireye yüklemek doğru mudur sizce?
SilHocam fiyatlar sadece arzla belirlenmiyor ki. Talep olunca surekli dusuk faizle de borclanilabiliyor. ABD GDP'nin 2.5 kati kadar borclandi, Eurozone 2.7 kati kadar, Cin 2.4 katinda. Ve faziler rekor dusuk duzeyde. Hatta diger ekonomileri de katarsak piyasada 11 trilyon USD'den fazla negatif faizli borc senedi var. Tabi bunlar iyi seyler demiyorum, hatta belki de ufukta bekleyen buyuk cokusun gostergeleri ama mevcut durum biraz teoriden farkli degil mi?
YanıtlaSilSorunuzun yanıtı sizin sorunuzun içinde var aslında. Ufukta büyük tehlike var.
SilAyvayi yedik de bu tehlike nedir? yine bir konut balon cokuu mu?
Sil1980'lerden sonra Nixon sokunun da enflasyon uzerindeki etkisini unutmamak gerekir. Enflasyon sadece Turkiye'de degil, ABD'de de rekor seviyelerdeydi. Zaten altin standartindan vazgecildikten sonra enflasyon bambaska bir boyuta gidiyor. Asil simdi MB'nin ozgurce para basip kamu borcunu odemesi lazim akil bunu gerektiriyor ama nasil oluyorsa uluslararasi finans gucleri neyin nasil olmasi gerektigini belirlemisler, kendi islerine geldiginde MB bagimsizligi felan yalan oluyor, bize gelince Allah kelami oluyor.
YanıtlaSilDeğerli yazınız için teşekkürler hocam. 1. Ve 2. Seçenekler Dünyada tercih edilmese de Türkiye için gayet tercih edilen yöntemler. Hem doğrudan vergi hem dolaylı vergiler. Zorunlu sağlık sigortası şimdi zorunlu bireysel sigorta(nasıl oluyorsa). Benim sormak istediğim vergiler özellikle anlamsız bir şekilde yüksek olanlar düşürülerek vergi gelirleri arttırılamaz mı? Sonuçta düşen vergiler piyasayı hareketlendirip ekonomiyi büyütüp devlete gelir artışı sağlamaz mı?
YanıtlaSilSaygılarımla
Bu dediğiniz Laffer Eğrisi odeli (arz yönlü ekonomi) Reagan, Thatcher ve Özal tarafından denendi ama vergi gelirleri artmak bir yana düştü.
Silhocam ,Laffer eğrisi vergi oranları arttıkça vergi hasılatının düşeceği yönünde bir durumdu arkadaş yüksek vergi dilimlerini düşürerek max noktasının altında yer alan bir noktayı işaret ediyor bu durumda vergi hasılatı laffer eğrisine göre artmaz mı?
SilLaffer Eğrisi vergi oranlarındaki indirimlerin vergi gelirlerini arttırırken vergi oranlarındaki artışların da vergi gelirlerini azaltacağı görüşünü ifade eder.
Sil1)Hocam avrupada deflasyon var reel faizlerde malum buyume ise ortada issizlik rekorda ulke butceleri ise maastrick kriteeleri ile uzaktan yakindan alakasi yok bu durumda para basarak hem deflasyona hem buyumeye hem issizlige hem butce aciklarina cozum yarataamazlar mi ? Bu soylediklerim sorum japonya icinde gecerli!
YanıtlaSil2)"Bütçe açığının para basılarak karşılanması, piyasada para arzının artmasına bu da borç verilebilir fon arzının artmasına ve dolayısıyla faizlerin düşmesine yol açar. Bir yandan para arzının artması, bir yandan da faizlerin düşmesi tüketim harcamalarının artmasına neden olur. Çünkü para bollaşmış, tasarrufa karşılık alınacak faiz düşmüştür. Bu durumda tüketim harcamaları ve dolayısıyla talep yükselir. Talep artışı, fiyatların da yükselmesine yol açar ve dolayısıyla enflasyonu artırır." BAHSETTIGINIZ BU ARGUMAN "HELIKOPTER PARA" MIDIR? HELIKOPTER PARA TEORISI ILE ACIKLANIR MI?
3) YUKARIDAKI SORUDAY ISTINADEN HELIKOPTER PARA BU DEGILSE NEDIR? NASIL OLMALIDIR? VE YAKIN VADEDE BASTA AVRUPA VE JAPONYADA BUNA BENZER BIR SEY OLUR MU?
4)euro bolgesinde tahvil alimlari ulke butcelerine ne gibi faydasi olur? bir nevi para basarak butceleri finanse etme diyebilir miyiz?
(1) Şu anda bunu yapıyorlar zaten. Tahvilleri alıp para veriyorlar.
Sil(2) Evet açıklanabilir. Ama bu her ülkede aynı değildir. Mesela bunu Türkiyede yapsak ertesi gün enflasyon patlar. Ama ABD'de öyle olmuyor çünkü Dolar dünya parası. ABD'de dağıtıyorlar ama paralar faizin yüksek olduğu yerlere gidiyor.
(3) Avrupa ve Japonya deniyor. Geç kaldılar. Ama bir süre sonra sonuç alacaklar gibi görünüyor.
(4) Aynen diyebiliriz.
Hocam bu habere yorum yapa bilir misiniz?
YanıtlaSilÇünkü ben hiç bir şey anlamadım.
http://www.dunya.com/finans/bankacilik/hintliler-petrol-odemesinde-baska-bankayi-secti-302436h.htm
Ben de anlayamadım.
SilHalkbank cezalandirilacak, yoksa yaptiklariyla baskalarina ornek olur. Dolar disinda bir para birimi ile (Altin, Euro vs.) petrol satamazsiniz. Satilmasina aracilik edemezsiniz. Ederseniz cezalandirilirsiniz.
SilHalkbank ne yapmıştı?
Silhocam merhaba amerikan hazinesi de bizdeki hazine gibimi işliyor?? Dünyadaki usd arz ve talebini nasıl dengeliyor?? saygılar
YanıtlaSilAşağı yukarı bizimki gibi işliyor.
SilDolar talebini karşılamak Hazinenin değil Fed'in işi.
Hocam, Türkiyede dolaylı vergiler doğrudan hissedilmedigi icin mali (anestezi etkisi) sürekli olarak akaryakıt ürünlerine, otomobil üzerine, iletişim hizmetleri üzerine, halkin azınlığını ilgilendiren konularda vergi yükünü cok ciddi olarak artırıldı. Ornegin 1600cc üstü araclarda yanlış hatırlamıyorsam 2 defa oran artırıldı. Birde kamudaki gider azaltılması icin memur azaltılması ya da daha etkin calisan az sayıda personelden söz ediliyor ki, devletin bu istihdamı bile işsizliğe çare olmuyor. Keyfilikten değil mecburiyetten kamuya binlerce insan alınıyor. Diğer bir konuda kamudaki maaş aralığı cok az tutuluyor ki idealist hırslı insanlar özel sektöre yönlendiriliyor. Mesela zamaninda ömer dinçer SGK da müfettiş adaylarına şöyle demiştir: "O kadar niteliksiz misiniz de kamuda işe başlıyorsunuz? "
YanıtlaSilhocam affınıza sığınarak tamamen konu dışı bir şey soracam. Tez yazarken yabancı makalelere ihtiyaç duyuyorum ama bunların kimi paralı satılıyor satın almadan makaleye ulaşamıyorum. Makalenin paralı satılması sizce etik mi? Tek tek makale satın almaya kalksam bütçem yetmez. NE yapmalıyım ?
YanıtlaSilBirde bu engeli aşmak için http://sci-hub.cc/ sitesini öneriyorlar etik açıdan sıkıntı çıkar mı? Siz kullanıyor musunuz?
Sayın adsız üniversitelerin büyük bölümün özellikle yurt dışı üniversitelerin bu makalelerin olduğu sitelere üyeliği var. Sen en iyisi yurt dışında üniversitelerden bir tanıdık bul ve istediğin makalelerin belirt. Bir de unutmadan https://scholar.google.co.uk/ diye müthiş bir arama motoru var. Buradan bazı makalelerin tüm versiyonunu bulabilirsin, hiç olmadı abstract da sana bolca bilgi sunar ücretsiz olarak.
SilSonuçta ortada bir telif eser var. Bunu yazarından satın alıp yayınlayanlar da para kazanıyorlar. Dolayısıyla burada etik mi değil mi sorusu bence çok doğru değil.
SilBu dediğiniz siteye ilk kez girip baktım. Aslında sitede yer alan makalelerin bir bölümü zaten kamuya açık makaleler. Dolayısıyla bunları alıp kullanmanın etik dışı bir yanı olduğunu sanmıyorum.
anladım hocam sağolun. Adsız 04.21 dediği gibi üniversite veritabanlarına ulaşmayı deneyim. Bilgi için sağolun
SilBir sorum daha vardı : Çin devlet tahlilleri Londra borsasında işlem görmeye başlamış. İlk günden talepte yoğunmuş .Küresel piyasada nasıl bir etki yaratır bu olay?
YanıtlaSilÇin, borç yükü oldukça yüksek bir ekonomi. Kamu borçları düşük görünse de özel borçlar çok yüksek. Bu çerçevede bu tahviller başlangıçta ilgi görecektir. Sonuçta tahvil, riski en düşük olan borçlanma enstrümanlarından birisi kabul ediliyor.
SilUluslararası piyasada büyük bir etki yaratmasını beklemiyorum. Çünkü zaten yabancı yatırımcının Çin'e borç verme arzusu yüksek. Bunun nedeni de Çin'in yeniden yüksek büyüme çizgisine geri döneceği beklentisinin yüksekliği.
Mahfi bey , iyi akşamlar. Sizi Azerbaycan takip ediyorum ve yazılarınızı beyeniyorum. Bir sorum olacaktı.
YanıtlaSilBizde hazine AZN bazında piyasadan %9-la borçlanıyor. Amma Merkez Bankasından borçlanma faizleri ise %7.
Şu o anlama mı , geliyor ki, devlet parayı %7 ile satarken, diğer tarafdan %9-la borçlanıyor ve %2 kaybediyor?
Lütfen bu konuda yardım edin.
Aşağı yukarı o anlama geliyor. Ama Merkez Bankasının bankalara verdiği borç gecelik ya da haftalık. Bunu bileşik faize (compound interest) çevirirseniz ikisi aşağı yukarı aynı orana denk gelir.
Silhocan saygılar
YanıtlaSilkırizin neresindeyiz?
Kriz mi var?
SilHocam merhaba.
Silbilemiyorum belki sorum yanlış olmuş olabilir.
Bir kaç yıldır yaşadıgımız sıkıntılı sürecin dönemin sonuna geldikmi?
sadece siyasi kriz var. ekonomik kriz henuz yok. %50 ile secilmis hukumet varken nasil siyasi kriz olur derseniz Davutoglu hocanin nasil ve neden gittigini dusnmeniz yeter. birisinin kisisel ihtiraslari yuzunden siyasi kriz hic bitmiyor bu memlekette.
SilEkonomide son 3 - 4 yıldır sıkıntı olduğu açık ama krizde değiliz. Bir şey var o önemli yalnız: Sıkıntı giderek büyüyor.
SilHocam degerli yorumlarınız için cok teşekkürler.
SilHocam borçlanma yoluyla finansmanın borçlanma maliyetlerini artırması piyasada enflasyonu nasıl arttırır? Bir yanda faizleri düşüren ve dolaysız likidite yaratan bir politika, öte yanda faizleri yükselten ve özel sektörü dışlayan bir politika. Para basma borçlanmaya göre net bir şekilde daha enflasyonist değil mi?
YanıtlaSilZaten burada konu edilen sürekli bütçe açıkları veren bir durum değil. Eğer bir veya iki kez bütçe açığı veriliyorsa bunu para basarak finanse etmek daha az enflasyon yaratıcı. Ama sürekli bütçe açığı veriyor da bunu sürekli para basarak finanse ediyorsanız o zaman farklı.
Silbu yolların en kötüsü karşılıksız para basmaktır bence.yoksa üçüncü dünya ülkelerinde oldugu gibi ekmek almak için fırıncıya bir çuval para vermek ve bu parayı taşımak zorunda kalırız.ayrıca paramızında diger ülkeler nezdinde tuvalet kagıdından farkı olmaz.yanılıyormuyum sayın hocam.iyi günler saygılar
YanıtlaSilYanılmıyorsunuz ama bir üstteki yanıtıma bir bakın derim.
SilHocam bunu zamaninda çiller hükümeti denemis ve kara carsambayi yasamistik hatirlarsaniz.Para sahibine şu paradan borçlanırım verirsen ver diyemessiniz.Ülke batık durumda ve ne olacagini yetkililer dahi bilmiyor.Borcu borçla kapama dönemi bitmistir.Artık sanırım halkın siyasilerle hesaplaşma zamanı.43 yaşındayım ve hayatımda insanlarin bu kadar borçlu olduğu bir dönem görmedim.saygılarımla
YanıtlaSilEskiden kamu kesimi borcu borçla kapatır ve çok eleştirilirdi. Şimdi kişiler borcu borçla kapatıyor. Sıkıntılı bir durumda olduğumuz kesin, haklısınız.
SilHocam merhaba.
YanıtlaSil1)Bir ülkede enflasyon artarsa paranın alım gücü düşer. Burdaki paranın alım gücünün düşmesi paranın değer kaybetmesiyle (örneğin 1$=3 tl iken 4tl olması gibi) bağlantısız dimi?
2)Bir ülkede kayıtdışı ekonomi milli geliri olduğündan düşük gösterir mi?
3)Dolar arttığında petrol fiyatları niye düşer? Petrol fiyatlarının dolar cinsinden hesaplandığını biliyorum ama anlamıyorum. Bir örnekle anlatırmısınız.
(1) Buradaki satıl alma gücü düşüşü daha çok içerisiyle ilgili. Sadece ekmek üretilen ve tüketilen hayali bir ekonomi düşünün. Ekmek fiyatı yılbaşında 1 TL ise yılsonunda 1,10 TL olmuşsa siz 100 TL ile yılbaşında 100 ekmek alırken yılsonunda 90 ekmek alabilirsiniz. Bu durumda para, satınalma gücünü yüzde 10 kaybetmiş demektir. Bununla birlikte bir para iç satın alma gücünü kaybederse yabancı paralar karşısındaki dış satın alma gücünü de kaybeder.
Sil(2) Tabii. Çünkü GSYH dediğimiz büyüklük sayabildiğimiz üretiimi ya da geliri veya harcamayı kapsar. Sayamadıklarımızı toplama ekleyemeyiz.
(3) Ptrol dünyada az bulunan değerli bir metal. Öte yandan dünyada en fazla geçerliliği olan ve değeri iyi kötü korunan para da dolar. Dolayısıyla petrolü olanlar bu malı dolarla satmayı tercih ediyorlar. Dolar arttığında petrol fiyatının düşmesi diye bir ilişki söz konusu değil. Bazen öyle olur bazen ikisi birden artar ya da azalır. Bazen de birisi düşerken öteki artar. Buradan giderek bunlar birbirinin tersine hareket ediyor diye genel bir sonuç çıkarmak doğru olmaz.
Birinci cevaba soru olarak; paranın dış satın alma gücünün düşmesi değer kaybetmesi demek mi?
SilO zaman turkiyede enflasyon artarsa tl değer kaybeder diyebilirmiyiz?
1 cevaba istaneden
Sil----- Euro dolar kurunun euro bolgesinin o denli para basmasina ragmen ulkelerde yaygin olan ve uzun suredir devam eden deflasyon ve 0 enflasyon orani uzmanlarin fed faizi arttirisa ecb de parasla genislemeye devam ederse euro dolar paritesi 1/1 olacak dusunceni bozan bir durum mudur? Bu deflasyon ve o enflasyon oranindan dolayi mi euro dolar paritesi bir turlu 1/1 bandina gelemiyor ?
Bir de euro bolgesinin cari fazla vermesi de etken midir butun bunlara?
Adsız 08:22
SilDiyebiliriz. Çünkü bir para içeride değer kaybediyorsa (enflasyon yaşıyorsa) bu dışarıda da değer kaybına yol açıyor.
Tersi de söz konusu. Yani bir para dışa alım gücünde değer kaybı yaşıyorsa bu, içeriye enflasyon olarak yansıyor (para dış değerini kaybedip de ithal malları pahalanınca iç fiyatlar da artıyor.)
Adsız 18:46
SilEuro/Dolar kuru ABD ekonomisi toparlandıkça Dolar lehine değişeceğini tahmin ediyorum. Yani 1/1 dediğiniz orana yaklaşacaktır. Tabii eğer Euro bölgesinde beklenmedik hızlı bir toparlanma olmazsa. Fed, faiz artırımına başlayıp da devam etme noktasına geldiğinde bu kura doğru hareket başlayacaktır.
Euro bölgesi ülkelerinden bazıları öteden beri fazla veriyordu (Almanya, Hollanda gibi.) Bazıları da kriz sonrasında ithalatı azaltınca fazla verir oldu (İtalya, İspanya gibi.)
Adsız 8.22
SilHocam enflasyonun yaşanması paranın değer kaybetmesine nasıl yol açıyor orayı tam anlamadım.
Tesekkür ederim.
Sanırım "alım gücü düşüşü" ile "paranın değer kaybı" kavramları içiçe geçti.
SilBu iş iki türlü olur:
1) Enflasyon ile yaşanan paranın iç değer kaybı ya da daha doğrusu alım gücü düşüşü
Yani 1 liraya aldığın ekmeğin 1,25TL olması. Bu açık.
2) Alım gücünün düşüşünün ithal mallarda yaşanan hali
Yani 1000 TL'ya aldığın ithal ürünün kurdaki değişiklik nedeniyle 1250 TL olması.
Bu durumda (varsa) bu ürünün yerlisine yöneliyorsun ve bu da iç talep artışı şeklinde enflasyona yol açıyor. Örneğin tatile yurtdışına gidemiyorsun ve bu da döviz yerine TL ile tatil kredisinin artmasına yani TL'ye talebi arttırıyor. Bu da yerli tatil bedelinin artışı demek ki bu da enflasyon demek. Ayrıca petrol gibi zorunlu ithal ürünlerin bedeli artınca bunların maliyete katkısı da artmış oluyor ve bu da maliyet enflasyonu olarak iç piyasaya yansıyor. Yani Bkz madde 1.
Kısacası kurdaki değişiklik, hem talep hem de maliyet ile ilintili ve çift yönlü çalışan bir ilişki bu. Talep ya da maliyet kaynaklı bir enflasyon varsa bu da kura yansımakta.
hocam bankalar fon ihtiyacının ne kadarını merkez bankasından ne kadarını mevduattan karşılıyor?
YanıtlaSilÇünkü mevduata ödenen faiz (%12 ise) ile merkez bankasına ödenen faiz (%7,5) arasında fark çok açık.
Hal böyleyse asıl indirilmesi gereken mevduat faizi değil mi?
Bankaların TCMB'den karşıladığı fon ihtiyacı toplam fon ihtiyaçlarının kabaca yüzde 10 - 15'ine denk geliyor.
SilAradaki fark çok açık ama yüzde 7,5 haftalık faiz, diğeri ise kabaca ortalama 3 aylık faiz. İlkini bileşik faizle büyütürseniz ikinciye biraz daha yaklaşır.
TCMB gecelik faizini yüzde 10,5'den yüzde 9,5'e indirdi. Bu yolla piyasadaki faizlerin de inmesini etkilemeye çalışıyor. Mevduat faizi zaten biraz indi. Bugünlerde yüzde 10,5 dolayında (ortalama). Vergiyi de düşerseniz net olarak yüzde 8,9'a geliyor. Enflasyon beklentisi yüzde 7,5 olduğuna göre reel faiz kabaca yüzde 1,3 çıkıyor. Bunun altında bir faizle tasarrufu teşvik etme olanağı yok.
Hocam makroda faizlerin artması para talebini düşürür bunun sonucunda para değer kaybeder. Ama faizlerin artması yerel paraya değer kazandırır da deniyor. Bu farkın nedeni nedir?
YanıtlaSilFaizler, dünya faizlerinden yüksekse bu faiz farkından para kazanmak için o ülkeye yabancı kaynaklar girer ve dolayısıyla yabancı paralar ülkede bollaşır. Bu girişler sonucu yerel para talebi artar. Dolayısıyla kurlar düşer ve yerel para değer kazanır.
SilHocam merhaba.
YanıtlaSil1)Toplam dış borç stoku hesaplanırken ödeyeceğimiz faiz de bunun içinde hesaplanıyor mu?
2)Türkiye'nin borç servisi yüksek mi?
(1) Yayınlanan dış borç verileri faiz miktarlarını kapsamıyor sadece ana paraları kapsıyor. Ancak ödendikten sonra faizler de dahil ediliyor.
Sil(2) Türkiye'nin borç servisi yüksek ama kısa vadeli kısmı yüksek değil.
Hocam bankaların Mb'de tuttuğ zorunlu ve serbest rezervler,APİ satısı yoluyla elde edilen paralar,gecelik borç alma yoluyla elde ettiği paralar MB rezervlerine eklenir mi?
YanıtlaSilEkleniyor.
SilSargent ve Wallace'ın varsayımı olan reel faiz oranının gsyh büyümesinden daha fazla olması mevzuu (r>g), Thomas Piketty'nin 21.yy'da Kapital adlı kitabında gelir dağılımını bozucu bir etken olarak da gösteriliyordu hocam.
YanıtlaSilDoğru
SilHocam yazı için elinize sağlık.
YanıtlaSilHocam aklıma takılan sorular;
1. Basılan para hangi yollarla piyasaya sunuluyor? Yani bu para nasıl dağıtılıyor?
2. Merkez bankası ilk ihraç sırasında tahvil ve bono alamıyor bildiğim kadarıyla. İkincil piyasadan bunları alıyor. Aldığı bu tahvillerin parası zaten Hazine'ye ödenmiş. Burada MB dolaylı olarak hazineye nasıl finansman sağlamış oluyor. Burada sadece tahvil el değiştirmiş olmuyor mu?
3. Hazinenin MB'den aldığı kısa vadeli avans aslında borç olarak alınan para değil mi? Anladığım kadarıyla faizi çok düşük paralar bunlar peki hazine bu avansı ödemezse MB'nin herhangi bir yaptırımı var mı? Neticede iki devlet kurumu var bu avans borcun silinmesi söz konusu olabilir mi?
4. Haberlerde MB'nin repo ihaleleri ile piyasaya milyar liralar veriyor. Bunları eldeki rezerv paralarla mı yapıyor yoksa para basarak mı repo ihalesi yapıyor?
5. Hocam birde MB'nin bankalardan tahvil ve bonoları alarak onlara haftalık repo ihalesi yoluyla para vermesi sanal bir hesaplaşmamı yoksa gerçekten fiziksel olarak nakit paramı bankalara veriliyor. Veya Bu işlem sanal olarak yapılıyor ve ayrıca banka bir kısmını fiziksel nakit olarak istediğinde bunları alabiliyor mu?
Saygılarımla
Saygılar
1. Bankalar aracılığıyla. Bankalar MB'den sürekli borç alıyor.
Sil2. Doğru, ikincil piyasadan alıyor ve tahvil sadece el değiştirmiş oluyor. Ama MB'nin sürekli tahvil talebi varsa bu da bir anlamda dolaylı finansman sayılır. Yani sonuçta MB sürekli olarak bankalardan tahvil alıyorsa bankalar da ona satmak için aldıklarında ortaya dolaylı finansman çıkıyor.
3. Kısa vadeli avans aslında borç idi. Bugün bu uygulama yok. Kaldırıldı. Uygulandığı dönemde şöyle oluyordu. Her yıl bütçe kanununda yazılı ödenek toplamının yüzde 15'ine kadar Hazine TCMB'den KVA kullanma hakkına sahip oluyordu. Normal olarak bu parayı yıl sonunda TCMB'ye iade etmesi gerekiyordu. Ne var ki yeni bütçede enflasyon vs sonucu ödenek toplamı arttığı için KVA miktarı da artıyor ve Hazine kullandığı KVA'yı iade etmek yerine ödenek artışı nedeniyle oluşan aradaki farkı tekrar alıyordu. Böylece KVA ödenmeyen, sürekli artan bir borca dönüşüyordu. Faizi de yüzde 2 dolayındaydı.
4. TCMB bu ihaleleri eldeki paralarla yapıyor. TCMB'nin bir yılda ne kadar yeni para bastığını TCMB sitesinde yer alan para ve banka göstergelerindeki emisyon rakamındaki değişimden izleyebilirsiniz.
5. Bankaların TCMB deki serbest tevdiat hesabında paraları var. İşlemler genellikle bu hesaplar aracılığıyla yapılıyor. Burada yeterli para yoksa fiziki işlem yapılması da söz konusu olabiliyor.
Hocam kamunun gereksiz işlevlerini sona erdirip buna paralel olarak vergi oranları indirildiginde vatandaşlar daha fazla mal ve hizmet satın almış olmaz midir
YanıtlaSilDoğru diyorsunuz da o zaman da işsizlik artar ve işsizlik sigortası ödemeleri yükselir. Siyasal iktidarlar bunu pek göze alamıyor.
SilHocam merhaba,
YanıtlaSilYaziniz icin cok tesekkur ederim.
Yaklasik 10 yildir yurt disinda yasayip calisan bir insaat muhendisiyim. Sayenizde ekonomi ve iktisat ilgi alanima girdi. Her gun buyuyen bir ilgi ve istekle okuyor, arastiriyor ve takip ediyorum. Size ne kadar tesekkur etsem azdir.
Hocam bu aksam aciklanacak olan (-) 60 milyar USD beklentili Federal Budget Balance beklentilerin altinda olursa bunun piyasalara etkisini nasil ongormeliyiz? Onumuzdeki hafta aciklanacak FED kararlari uzerinde bir etkisi olur mu?
Bunun yanisira ay sonunda BREXIT evet olarak oylanirsa bunun Avrupa Birligi ekonomisine etkileri nasil olur, birligin sonuna dogru atilan bir adim olarak algilanabilir mi?
Saygilarimla.
Utku Baris Bicak
Çok teşekkür ederim, bir katkım olmuşsa mutlu olurum.
SilFed'in kararları üzerinde bütçe gelişmelerinin etkisi daha uzak bir etki. Buna karşılık bütçenin ve bütçe açıklarının Hazine borçlanmasından faizlere kadar ve hatta istihdama kadar yayılan dolaylı etkisini göz önünde tutarsak yine de bir etkisi olduğunu düşünebiliriz. Ama dediğim gibi bu etki büyüme, istihdam, enflasyon verilerinin etkisi yanında daha zayıf bir etki.
Brexit'in AB ekonomisine de İngiltere ekonomisine de başlangıçta olumsuz bir etki yaratması bekleniyor. Açıkçası İngiltere'nin ayrılışı başka ayrılış düşünce ve tartışmalarını da gündeme taşıyacak ve dolayısıyla AB'nin dağılması olasılığını artıracak bir gelişme. O nedenle AB ekonomisinde düzelmeye başlayan bazı alanlarda yeni bozulmalara yol açabilir. Ben böyle bir gelişmeye fazla olasılık vermiyorum ama eğer Brexit gerçekleşirse bu Fed'in kararını da etkiler.
hocam bu peki yaklaşık büyüme oranındaki para arzı artışını yani bir nevi para basmayı merkez bankası gerçekleştirmiyor mu? gerçekleştirmesi de yine hazinenin kağıtlarını alarak yapmıyor mu? bu durumda bir bakıma çok küçük oranda da olsa para basmış sayılmaz mıdır?
YanıtlaSilEvet bunu zaten emisyon artışından izliyoruz. Yani MB hiç yeni basmıyor değil. Bunu büyüme oranı çerçevesinde yaparsa enflasyonu artırmadan gidebilir.
SilSevgili Hocam, Selamlar.
YanıtlaSilBenim nacizane düşüncem şu; aslında bana borçlanma biraz daha derin bir konu gibi geliyor. Örneğin, dış piyasalarda uygun koşullar oluştuğunda borçlanmak, bir korku tünelinden şenliğe dönüşebilir diye düşünüyorum.
Ayrıca bir diğer örnek durum; borçların verimli harcamaların finansmanında kullanılması durumunda da hem geri ödeme hem de bütçe açığının kapatılması konusunda yararlı olacağını düşünüyorum. Çünkü bu birçok değişkeni içine sokuyor. Aklımdaki genel resim şu şekilde; borçlanmanın üretimi artıracak (verimli harcama) harcamaların finansmanında kullanılması demek, daha fazla üretim, daha fazla iş gücü, daha fazla tüketim demek. Sonuçta da hasılanın artması ve daha fazla vergi alınacak bir durumun elde edilmesi hem de elde edilen gelir artışıyla borçlar ve bütçe açığı kapatılabilir diye düşünüyorum.
Bir de hocam, hep aklıma takılır. Merkez bankasının para basması ekonominin tam istihdam ya da eksik istihdam durumlarında farklı sonuçlar doğurmaz mı? Yani, tam istihdam düzeyinde zaten para basmak intihar. Ancak eksik istihdam düzeyinde tam istihdama göre daha iyi sonuçlar vermez mi?
İyi Çalışmalar.
Mesele şu:
SilEğer ülkende, eğitim sistemi güçlü olmakla beraber, bilim-sanayi altyapısı kuvvetli ve marka ürünler üretip bütün dünyaya ihraç edebilecek şirketler varsa, sen dünyanın en borçlu ülkesi de olsan bu o kadar risk oluşturmaz.
Şimdi Türkiye'ye bakın bakalım böyle mi!
Türkiye, "Con Ahmet'in devridaim makinesi"yle günü kurtarmaya yarayan bir ekonomi modeli içinde yaşadığını sanıyor!
Adsız17:37,
SilBenim sorum aslında daha çok teori ile ilgiliydi. Yine de cevabınız için teşekkür ederim.
Eğer bir ekonomide bir veya iki yıllık yani geçici bir bütçe açığı oluşmuşsa ve ilerki yıllarda bu açık ya gelir artırarak ya da harcama kısılarak kapanacaksa bunu para basarak finanse etmek çok daha mantıklı görünüyor. Ama açık süreklilik gösteriyorsa yani devlet bütçesi sürekli ve artan miktarlarda açık veriyorsa bu açıkları para basarak finanse etmek ekonomiyi hiper enflasyona götürür. Aslına bakarsanız bu açıkları sürekli borçlanarak götürmek de sonuçta aynı yere götürür. 1980 - 2000 arası Türkiye uygulaması bunun tipik bir örneğidir.
SilAnahtar konu sizin yorumunuzda değindiğiniz borçlanmanın üretimi artıracak ve verimli şekilde kullanılacak olup olmaması. Türkiye, aldığı borcu da bastığı parayı da genel olarak verimsiz alanlarda kullandığı için 2001 krizine girdi.
Hocam ekonomi ilk çeyrek iyi büyüdü. Bunu ramazanın bereketi olarak değerlendirmek mümkün mü?
YanıtlaSiltemmuzdan sonrasina bakmali
Sil-Teror rusya suriye vs Turizmin hali duman doviz zor gelir
-Rusya amborgosu tarimi bitirdi ihracat, tekstil vs..
-Fed hazirani pas gececek artik neredeyse belli oldu ama petrol de artacak gibi
Eylulde fed arttirirsa sakat; arttirmazsa bu sefer petrol gazlanacak gibi firtina oncesi sessizlik...
kisaca temmuz ortasindan itibaren ekonomide isler kotuye isaret ediyor.
Ramazan birinci çeyreğe değil ikinci çeyreğe denk geliyor. Dolayısıyla bereket araştırması yapacaksanız ikinci çeyreğin sonucunu beklemeniz gerekecek.
SilBir ülkede finans sektörü ne satar da ihracat yapar hocam?
YanıtlaSilTahvil satabilir. Ama bunu ihracat saymak doğru değil. Bu ödemeler dengesinde portföy geliri olarak değerlendirilir.
SilHocam çok merak ediyorum,
YanıtlaSil70'e merdiven dayamışsınız, bu ülkede kafayı yemeden yaşamayı nasıl başarıyorsunuz?
Ben sizin yanınızda miniminnacık birisiyim...
Ekonomideki sıkıntıları da iyilikleri de yazarak sizlerle paylaşıyor ve görüş alış verişi yaparak çözümler arıyorum. İyi tarafından bakarsanız Türkiye bir ekonomi laboratuvarı gibi. Her gün başka bir şey oluyor ve ben de onları inceliyorum.
SilHocam bankalar toplam mevduatının mı yoksa toplam kaynaklarının (borclanma,mevduat,özkaynaklar) mı %11'ini zorunlu karşılık olarak MB'ye yatırıyor?
YanıtlaSilBu tebliğin 4. maddesinde hangi kaynakların zorunlu karşılığa tabi olduğu yazıyor.
Silhttp://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/077c0044-76d0-4388-883a-c55194041bfc/zk-teblig(2013-15).pdf?MOD=AJPERES
Yunanistan ekonomisini çok konuşurduk, ne oldu da sustuk? Umut hiç yok mu?
YanıtlaSil5 Temmuz 2015 referandumundan sonra, Yunanistan ekonomisinden, siz dahil, neredeyse hiç bahsetmedik?
Haklısınız. Yunan ekonomisini AB Komisyonu ve IMF'ye havale edip hep birlikte kenara çekildik. Ses de pek çıkmadığı için dönüp bakmaya da korkuyor gibiyiz.
Sil1)Butce fazlasi olan ve orani GSMHye orani yuksek olan ulkelerde Bu durum ekonomiye katkisi nedir? Uzun ve kisa vadede?Mikro ve makro olcekte?
YanıtlaSil2) Bir ulke Butce fazlasi veriyorsa hazinesi borclanma geregi duymuyorsa piyasalardan ve merkez bankasindan, o ulkede piyasalarda genel faiz oranlari duser mi? Sonuc olraka devletin borclanma geregi ihtiyaci yok Butce hazinede kasa dolu!!! EEE piyasada para satacak bu durumda paranin piyasa faizi duser mi?
3)Turkiye en son ne zaman hangi donemde denk butce yapti ve ya butce fazlasi verdi?Benim bildigim ataturk doneminde boyle bir sey oldugu yonunde 1937 vs.
4) caktirmadan para basilabilir mi? Para basip piyasaya surme
1) Kamu kesimi açık vermediği için borçlanmaz ve dolayısıyla faizler üzerinde bir baskı oluşturmaz ve özel kesim daha ucuza ve daha fazla borçlanma imkanı bulur. Bunun uzun vadede ekonomiye yararı verimli yatırımların artmasıdır. Çünkü kamu kesimi genellikle maaş ödemesi vb gibi verimsiz yerlere ödeme yapmak için borçlanırken özel kesim yatırım amaçlı borçlanır.
Sil2) Düşer. Bunun tipik örneği 2000'ler öncesi ve sonrasındaki Türkiye'dir. 2000'ler sonrasında devletin borçlanma gereği düştükçe faiz de düştü.
3) Bütçenin denk olduğu (az da olsa fazla verdiği) son tarih 1972 yılıdır.
4) Eğer istatistiklerle oynama mümkün değilse (yani sahtekârlık) o zaman çaktırmadan para basılması mümkün olmaz. Çünkü TCMB'nin her hafta yayınladığı raporlarda ne kadar emisyon yaptığı verisi yer alıyor.
MBnin faiz indirimleri,konut kredisi faizlerine niye diger kredi türlerine göre daha çabuk yansıyor hocam?Kredi ortalama vadesi 9 ay iken konut kredi vadesi daha mı düsük?Bundan mi?
YanıtlaSilBir kaç nedeni var. Her şeyden önce konutta teminat belirli. Yani kredi veren banka kredi verdiği konutu ipotek alıyor. Sonra bu alanda risk dağılmış durumda. Yani kredi bir veya bir kaç elde toplanmıyor yaygınlık taşıyor dolayısıyla risk düşük.
SilHocam özel sektör borcundan kaynaklı bir domino etkisi olabilir mi sizce? Ve bu etkiyi turizmden "gelmeyecek" olan para başlatabilir mi? Çünkü piyasada dönmesi gereken bir para dönmeyecek ve çarpan etkisi ile katalizör etkisi yaratır mı sizce? Çünkü ben yaz geçtikten sonra çok zor dönemlerin başlayacağını düşünüyorum. Bu arada dolar tahmininizi ne zaman 3.60tl'ye revize edeceksiniz hocam?:)
YanıtlaSilEvet bu yazdan sonrası daha zor görünüyor. Turizm kaybı giderek artıyor. Üzerine bir de Fed'in faiz artışı gelirse işler çok daha sıkıntılı bir noktaya gelebilir.
SilDolar tahminimi 3,30 da tutmaya devam ediyorum. İkinci yarıda yeniden bakacağım ve gerekirse revize edeceğim.
Hocam 1) dünyada ÇUŞ'lar Uruguay roundundan sonra mı bu kadar yaygınlaştı? 2) Uruguay roundunda ÇUŞ'ların önünü açaçak ne gibi kararlar alındı?
YanıtlaSilÇUŞ ne demek?
SilÇocukların Uçurtma Şöleni mi demek?
Çok uluslu şirketlerin yaygınlaşmasında GATT'ın önünü açan Uruguay Round'un etkisi olduğu kesin. Burada alınan kararla dünya ticaretinin yeniden ve uluslararası standartlara göre örgütlenmesi oldu. Zaten o kararların devamı bizi DTÖ'nün kurulmasına kadar getirdi.
SilHocam yazınız bir bölümünde bütçe açığının piyasadan borçlanarak finanse edilmesi halinde yaygın bir görüşe göre bu uygulamanın enflasyon yaratmayacağı, hatta piyasadan para çekilmesine yol açtığı için enflasyonu düşüreceği şeklindedir.
YanıtlaSilkatılırmısınız bilmiyorum ama şu şekilde düşünüyorum ;eğer ki kamu piyasadan borçlanır ve bu borçlandığı tutarıda tekrar piyasaya kanalize etmez ise bu şartlar altında bütçe açığının borçlanma yoluyla finansmanı enflasyon yaratmaz hatta bu politika enflasyonu düşürücü yönde bir politikadır.eğerki kamu borçlandığı tutarı tekrar piyasaya kanalize ederse bu takdirde enflasyonun düşeceğinden pek bahsedilemez uygulanan politikada enflasyonu baskı altına alan bir politika olmaz
Örneğin; kamu piyasadan bütçe açığını düşürmek amacıyla örneğin ; 20milyar tl borlandığını düşünelim mpc=0.80 olduğunu düşünürsek borlanma sonucunda milli gelir
20*c/(1-c) formülünden 80 milyar tl azalır gözükmektedir. Eğer kamu bu aşamada borçlandığı tutarı tekrar piyasaya kanalize ederse milli gelir 20/(1-c) formülünden 100 milyar tl arttığı görülmektedir. Kısacası borçlanma sonucu eğer kamu parayı tekrar piyasaya sürerse net anlamda milli gelir 20 milyar tl artmış olacaktır. Buda genişletici bir politika izlendiğini gösterir. Eğer kamu borçlandığı tutarı piyasaya sürmeseydi enflasyonu düşürücü bir etki yapabilirdi.
Yoruma katılırmısınız sayın hocam
Tümüyle doğru bir analiz. Mesela Hazine piyasadan borçlanarak parayı çeker ve bu parayı MB'ye yatırıp dış borç ödemesi yaparsa ve MB, Hazineden aldığı TL'yi piyasaya çıkarmazsa enflasyon üzerinde düşürücü etki yaratmış olur.
SilHocam
YanıtlaSilBelirli varsayımlar altında sargent ve Wallace bütçe açığını borçlanarak finanse etmeyi seçmenin, para basarak finanse etmeye yönelmekten daha fazla enflasyon yaratacağını söylemektedir.
Bunun sebebini şu şekilde izah etmeye çalışsam yanılırmıyım; devletin bütçe açığını borçlanarak finanse etmesi gelecek dönmeler için faiz ödemelerini artıracağı için bütçe giderlerinin artışı demektir.bu sürecin devamıda sizin dediğiniz gibi borç artışı/faiz artışı ve tekrar borç artışı kısır döngüsüne yol açacaktır. Artık belirli bir noktaya geldikten sonra borç alacak kimse kalmayacağı içim yada güvensizlikten ötürü borç vermeye yanaşılmayacağından devlet borçlanamama problemi ile karşı karşıya kalır .devlet bu aşamadan sonra problemini merkez bankasının para basması ile giderecektir.borçlar kümülatif bir şekilde arttığından bu aşamada para basmak ilk aşamadaki para basmaya nazaran daha yüksek meblağda olacağından bu sebeple borçlanarak finanse etmenin sonu kaçınılmaz olarak enflasyon olacaktır
Katılırmısınız sayın hocam
Katılırım, analiz doğru.
Sil"Açları istatistikle doyuramazsınız." David Lloyd George
YanıtlaSilNe oldu, şimdi de komünist mi oldunuz?
Bir yerde dursanız artık, başınız dönmedi mi ideolojiden ideolojiye konar göçer olmaktan?
Okuduklarınızı anlamıyorsanız benim size bir katkım olmaz. Siz ekonomiyle veya başka bilim alanlarıyla ilgilenmeyin, gazetelerin magazin eklerini okuyun. Sizin için onlar daha ufuk açıcı olabilir.
Silbazen şüpheye düşüyorum, acaba yorumlar yazıdan daha mı ilginç (!) diye
SilEn azından fikirlerini ve görüşlerini sahiplenip "Mahfi Eğilmez" adı altında yazabiliyor. Siz Adsız ve iğneleyici bir internet Troll'ü olmaktan bir adım bile ileri gidemezsiniz. Sizi Mahfi Bey çok güzel rezil etmiş cevabı ile çokta iyi olmuş. Komünistler aç insanları düşünüyor olsaydı Çin'de ve Rusya'da bu kadar fakirlik olurmuydu? Geri kalan ülkeleri saymıyorum bile. Ama alın bu linkten bakın bakalım nasıl ülkeler görceksiniz ve nasıl bir refah seviyeleri ile karşı karşıya kalacaksınız. Önce ne konuştuğunuzu öğrenin sadece gazete okuyarak siyaset programları izleyerek aklınızı geliştiremezsiniz. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/a/a8/Communist_countries_1979-1983.png
SilBenim tek merakım; bu Erdoğan denen şahsın ve tayfasının bir gün güçten düşüp iktidardan gittiğinde sizin gibi insanların hangi ideolojiden ideolojiye koşacağıdır. Fettullahçılar güç kazanırsa Nurcu, Mhp güçlenirse Bozkurt, Chp güçlenirse sosyal demokrat mı olacaksınız?
Ben tahminimi söyleyeyim. Siz muhtemelen Adsız kalmaya devam edeceksiniz.
Bilal Akgün, komünizmin k'sinden haberiniz yok, kömünist ülkelerin hepsini bir çuvala doldurup çöpe atmışsınız!
SilKomünist ve ateistim ama şu sözün verdiği işaret önemli: Dinime küfreden bari müslüman olsa, komünizme çamur atanlar bari wikipedia'dan öteye bilgi sahibi olsa!
Alienation: Marx's Conception of Man in Capitalist Society
https://www.nyu.edu/projects/ollman/books/a.php
AKP'li Yıllarda Emeğin Durumu
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=262
Vergi Cennetleri "Ulusların Gizli Zenginliği"
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=253
Özgürlük ve Mülkiyet "Rönesans'tan Aydınlanma'ya Batı Siyasi Düşüncesinin Toplumsal Tarihi"
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=183
Germinal
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=225
Emeğin Gücü "1870'ten Günümüze İşçi Hareketleri ve Küreselleşme"
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=96
Kapitalizmin Tarihi, 1500-2010
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=260
Çalışarak Yaşamak ya da Savaşarak Ölmek "Küresel İşçi Sınıfı Nasıl Oluştu?"
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=106
Kapitalizm Demokrasiye Karşı "Tarihsel Maddeciliğin Yeniden Yorumlanması"
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=61
Marksizm Üzerine Dört Ders
http://www.yordamkitap.com/book.php?bookId=90
Sevgili Adsız 11 Haziran 2016 15:19,
SilÖncelikle komünizmin k'sından haberdar olmadığımı söyleyerek yanıldınız çünkü tamamı ile hatim etmesem de çok okudum bunun hakkında. Hatta Almancam olduğu için bazı kitapları ana dilinde bile okuma fırsatım oldu. Bu yüzden yanıldınız.. Ayrıca komünist iseniz neden ayrıca ateist olduğunuzu belirttiniz ki? Komünizm materyalist bir felsefe üzerinden şekillenir ve bunda tanrıya zaten yer yoktur. Komünist ülkeleri çöpe attığımı söylediniz, benim böyle bir yetkim zaten yok fakat benim için istisnalar kaideyi bozmaz. Genel olarak Kuzey Avrupa ülkeleri ile "doğruluğu ispatlanabilir bilimsel veriler ışığında" bu ülkeleri karşılaştırırsanız zaten sonucu görememeniz için kör olmanız gerekir. Ayrıca tebrik ederim ben wikipedia'da takılı kalmıştım siz bir adım ileri gidebilmişsiniz. www.yordamkitap.com bu arada reklamın iyisi kötüsü olmaz tabi..
Siz komünizm'in ne olduğunu mu görmek istiyorsunuz? O sistemin adamı olan Putin'e Rusya'da bir laf edinde görün bakalım neler oluyor? Kuzey Kore'ye bakın tek parti komünist rejim ve orada devlet başkanı Kim Joang'a laf söyleyin gerçi ülkeye girebilirseniz söylersiniz. Bakın neler oluyor? Gerçi Kuzey Kore'ye giremezsiniz yada Çin.. Şuan bunları yazmak bile beni üzüyor zaten her şey ortada nasıl gerçeği göremiyorsunuz?
Bakınız efendim "ütopik görüşler" üzerinden "bilimsel tartışma" olamaz. Biz burada bilimsel görüşleri ve teorileri kendi çapımızda değerlendirerek, bireysel gelişimi esas alıyoruz. En azından buradaki çoğunluğun tiyneti bu şekilde.
Lawrence Krauss'un çok güzel bir örneği vardır; "İspatlanamayacak şeyler üzerinden bilimsel tartışma olmaz çünkü ben size hepimizin şuanda burada bir spagetti tanrısı tarafından bu hatıralar, bilgi birikimi ve bu düzen ile yaratıldığımızı söylesem hiç biriniz kalkıp aksini iddia edemezsiniz." der ve ne güzel söylemiştir. Bu yüzden doğruluğunu ispatlayamadığımız ve bilimsel olarak gözlemleyemediğimiz şeyleri tartışmıyoruz. Siz Mahfi Hocanın resmi rakamlar dışında konuştuğunu görüyor musunuz? Hayır. Eğer yorumlarını okursanız sık sık "bilimsel" kelimesini vurguladığını görürsünüz. Eğer yukarıda yazdığım şeyleri bir araya getirip kafanızda ne anlatmak istediğimi anlamadıysanız. Mahfi Bey'in dediği gibi magazain takip etmek çok daha keyifli olacaktır.
Bu tartışma için son cevabım bu. Herkes bireysel gelişiminden sorumludur. Eğer insanlar ısrarla tek bir doğru olduğuna inanıyor ise benim yapabileceğim bir şey yok, kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Herkes için hayat boyu öğrenimi benimsemeleri dileklerimle, iyi pazarlar..
-Bilal Akgün, komünizmden haberiniz yok. Çünkü: O sistemin adamı olan Putin'e Rusya'da bir laf edinde görün bakalım neler oluyor?
SilPutin, komünist değil, otokrat Stalinist.
-Komünizmden haberiniz yok. Çünkü: Kuzey Kore'ye bakın tek parti komünist rejim ve orada devlet başkanı Kim Joang'a laf söyleyin gerçi ülkeye girebilirseniz söylersiniz.
Kim Jong-un, komünist değil, otokrat Stalinist.
-Komünist iseniz neden ayrıca ateist olduğunuzu belirttiniz ki? Komünizm materyalist bir felsefe üzerinden şekillenir ve bunda tanrıya zaten yer yoktur.
Çünkü Allah'a şükreden ateistlerin de ne kadar çok olduğunu görünce en az sizin kadar şaşırmıştım. Ateist olduğumu ayrıca belirtmemin nedeni, dinime küfreden bari müslüman olsa, komünizme çamur atanlar bari wikipedia'dan öteye bilgi sahibi olsa!, cümlemdeki dinî imgeye değil, bu "deyiş"in içerdiği işareti göstermek içindi.
-Bakınız efendim "ütopik görüşler" üzerinden "bilimsel tartışma" olamaz. Biz burada bilimsel görüşleri ve teorileri kendi çapımızda değerlendirerek, bireysel gelişimi esas alıyoruz. En azından buradaki çoğunluğun tiyneti bu şekilde.
Kapitalizm dediğiniz şey "bilimsel" mi? Hayır, değil!
Ve en azından buradaki çoğunluğun tiyneti "kapitalizme kucak açmak" şeklinde ise, komünizm otomatikman "ütopik görüş" mü oluyor? Hayır, olmuyor!
Hiçbir zaman komünist olmamış, bırakalım komünizmi, sosyalizmin kıyısına bile yaklaşmamış "SSCB"yi, "Kuzey Kore"yi, "Çin Halk Cumhuriyeti"ni, "Vietnam"ı, "Küba"yı, "Venezuela"yı örnek göstererek, komünizme çamur atılmaz.
"Crony communism" ile "genuine communism"i birbirine karıştırmayın.
-Mahfi Bey'in dediği gibi magazain takip etmek çok daha keyifli olacaktır.
Mahfi Eğilmez'in etrafında dolanan troller (özellikle de "hükümete yamanmış" troller) oldukça fazla. 10 Haziran 22.00'da yazan kişi de muhtemelen bunlardan.
Kusura bakmayın, bu trollerle derdimiz Mahfi Eğilmez'in yürüttüğü mücadeleden daha fazla. Pandora'nın kutusunu açmayalım...
-Herkes bireysel gelişiminden sorumludur. Eğer insanlar ısrarla tek bir doğru olduğuna inanıyor ise benim yapabileceğim bir şey yok, kimsenin yapabileceği bir şey yok.
Herkes, "kapitalist tahakkümün dikte ettiği sınırlar çerçevesi içinde", kapitalizme uyum sağlamak şartı ile (sözde) "bireysel" gelişiminden sorumludur.
İnsanları "tek doğru olduğuna inandıran", ve hatta bunun "bilimsel" olduğuna da inandıran vürüslerden biri "kapitalizm"dir. Eğer kapitalizme karşı mücadele etmezsek, asıl çöküş o zaman başlayacak, ki başladı da!
-Sevgili Krauss'u örnek vermeniz talihsizlik olmuş, çünkü Krauss da kapitalizme karşı! Ve daha önemlisi, Krauss da, kapitalizmin "bilimsel" olmadığını gayet iyi biliyor!
"Cesaretin yok oluşuna daima 'tüketim'e uyuşturucuya alışır gibi alışmak eşlik eder. Burada bir 'neden-sonuç' ilişkisi vardır; tüketime bütün şuurunu vermiş bir insan için doğa izafidir, bu tür insanın aklı her saniye 'piyasaların içinde belirlenen değerler' ile şekillenir, bu insan, hayatında kararlar almaya uğraşırken neyin dogma, neyin ahlâki olduğuna emin değildir."
Richard Malcolm Weaver, Jr,
"Ideas have Consequences" (1948),
Gençliğinde sosyalizme meyleden, sonra yavaş yavaş muhafazakârlığa yönelen akademisyen
-Yordam Kitap'ı beğenmediniz mi? O zaman başka "reklamlar" da aktaralım:
Geldi yine...
SilBu da komünist troll. Bir akıllanamadılar ve bir de biz "sizin bilimsel komünizminiz bizzat bir inanç sistemi. Peygamberi Marx, kitabı başta Das Kapital, şeytanınız da Kapitalizm" deyince bozuluyorlar. Hemen her forumu, blogu kopyala-yapıştır usulü benzer metinlerle doldurup ortalığı bunaltıyorlar. Ha şeriatçılar ha bunlar. İkisi de "ama o gerçek bilmemne değildi di?" demekten vazgeçemediler. Onla bunu karıştırmamalıymışız. Ya biri çıkar da "ama gerçek kapitalizm hiç kurulamadı ki? Bunlar hep korporatizm ya da crony capitalism" diyemez elbette.
İki türün de tipik davranış biçimi kendi mantıklarını haklı gösteren "kutsal" yayınlarını yapıştırıp kaçmak. Yani inandıkları şeyi yine kendi referansları ile destekliyorlar. Her din kanıt olarak kendi kitabını gösterir. Bunlar da böyle. Engels'in bile kendi desteklediği sistemden ciddi şüpheleri olduğunu bilmezler çünkü hayatı tek gözlükle okuyorlar.
Neyse, ister kapitalist olsun, ister dinci olsun, ister komünist (ya da bilimsel materyalist vb) olsun, kapalı kafa yapısına sahip olanların davranış biçimleri ve formülü aynı. Sadece o formüldeki aynı değişkene ayrı ad veriyorlar. Asabiyet de ortak çünkü dünyanın kendi algılayış biçimleri dışında da algılanabileceğini kabul etmiyorlar.
Aklınız gerçekten açık olsun... Saygılar...
-Ya biri çıkar da "ama gerçek kapitalizm hiç kurulamadı ki? Bunlar hep korporatizm ya da crony capitalism" diyemez elbette.
SilKapitalizme "tek doğru" diye inanıp, ve bunun "bilimsel olduğunu" iddia edip, en can alıcısı da "kapitalizmin şemsiyesi altında gürültü yapanlar neredeyse yok, bi sizin gibiler cızırtı çıkarıyor" demek, anca 22:53'de yazan gibilere nail olabilirdi.
Ne ABD'deki McDonald's grevlerini hatırlar, ne İspanya'daki grevleri hatırlar, ne Fransa'da devam etmekte olan grevleri hatırlar, Soma katliamına sebep olan şeyin ne olduğunu sorgulamazlar, ve ardından niçin grevlerin "doğamadığını" düşünmezler.
Ne de olsa, kapitalizmden herkes memnun.
-Engels'in bile kendi desteklediği sistemden ciddi şüpheleri olduğunu bilmezler çünkü hayatı tek gözlükle okuyorlar.
Bunu yazan kişinin, komünizmin k'sinden haberi olsa, yine iyi. Kuran'ı okumayıp İslamcı davranmak gibi, Das Kapital'i okumayıp Marxçı davranmak gibi. "The Condition of the Working Class in England"de Engels'in Marx'la dostluğu başlamış olmakla birlikte onun kritiğini de yapmaya başladı.
Komünizme çamur atanlar, komünistlerin, kapitalizmden şüphe etmelerinden daha çok komünizmden şüphe ettiklerini bilmezler.
Oysa komünistlerin, kapitalizmden hiç şüphe etmemesi gerekirdi, uslu uslu oturmaları gerekirdi, öğrenememişler.
-Neyse, ister kapitalist olsun, ister dinci olsun, ister komünist (ya da bilimsel materyalist vb) olsun, kapalı kafa yapısına sahip olanların davranış biçimleri ve formülü aynı. Sadece o formüldeki aynı değişkene ayrı ad veriyorlar. Asabiyet de ortak çünkü dünyanın kendi algılayış biçimleri dışında da algılanabileceğini kabul etmiyorlar.
Bu açıklama ortaya bir şey koysa, tamam, kabul. Ama değil.
En başa "ister kapitalist olsun" ifadesini koyup, peş peşe diğerlerini dizince marifetli bir açıklama ortaya çıkıyor zannediliyor.
Hele şurası: "dünyanın kendi algılayış biçimleri dışında da algılanabileceğini kabul etmiyorlar."
Sizler ilk önce kapitalizmi sorgulamayı öğrenmeye çabalayın, Soma'dan sonra niçin grevin doğamadığını, Yunanistan'da niçin her gün 2'den fazla grevin olduğunu sorgulayın. Dünyanın kendi algı biçiminiz dışında da algılanabileceğini öğrenin.
"Yoksullara ekmek verdiğimde bana aziz diyorlar, 'yoksullar neden aç?' diye sorduğumda bana komünist diyorlar."
(Dom Hélder Pessoa Câmara, 1909-1999)
Evet görüldüğü gibi yine biz Soma canavarı katıksız kapitalist olduk. Bakın bir önceki mesajda demişiz açık açık işte bu düşünce biçimi dünyayı sadece siyah-beyaz ve kutupsal algılar' manasında. Başkalarını eleştiren ve 'çok bilimsel' olan komünist kardeşlerimiz biriyle tartışırken karşı argüman geliştirme yerine kafasına göre düşman yaratıp bir ahlaki üstünlük kurmaya kalkıyorlar. Amman diyeyim komünizme tek laf etmeyin, hemen Soma madencilerinin katili çıkarsınız. Onca lafı boşuna yazmışız. İlle de dönüp dolaşıp 'dünya benim bildiğim gibidir ve siz hepiniz zavallı kapitalistlersiniz' diyecek. Kendisine karşı çıkınca otomatikman kapitalist oluyorsunuz sayın okurlar, aman dikkat edin.
Sil-Evet görüldüğü gibi yine biz Soma canavarı katıksız kapitalist olduk. / Amman diyeyim komünizme tek laf etmeyin, hemen Soma madencilerinin katili çıkarsınız.
SilLaf çarpıtma konusunda ancak bu kadar uzman olunabilirdi.
Mesajıma dönüp bir daha, dikkatle, "çarpıtmadan" okuyun bakalım, anlamaya çalışın, Soma katliamının sorumlusu olarak sizi veya sizin gibileri mi gösteriyorum, yoksa, "kapitalizmin ta kendisini" mi gösteriyorum.
İlk önce, laf "çarpıtmamayı" öğrenin.
-Başkalarını eleştiren ve 'çok bilimsel' olan komünist kardeşlerimiz biriyle tartışırken karşı argüman geliştirme yerine kafasına göre düşman yaratıp bir ahlaki üstünlük kurmaya kalkıyorlar.
Kapitalizmin geçen yüzyıllar içinden bugüne vardığı nokta ortada. Bir nirengi gösterirsek, Eylül 2008'den günümüze gelin (öncesini de açıklayarak yok yere uzatmayalım).
Kapitalizmin "hayatın kendisi olduğunu" sanıyorsunuz, bunu bir de "bilimsel" diye yutuyor, yutturuyorsunuz, sonra eleştiri gelince "başkalarını" kelimesini kullanmaktan gocunmuyorsunuz.
Yazmıştım, "Ne ABD'deki McDonald's grevlerini hatırlar, ne İspanya'daki grevleri hatırlar, ne Fransa'da devam etmekte olan grevleri hatırlar, Soma katliamına sebep olan şeyin ne olduğunu sorgulamazlar, ve ardından niçin grevlerin 'doğamadığını' düşünmezler."
Çıt yok.
İlk önce, kapitalizmin vardığı düzeyin ölümcüllüğünü görün, eleştirecek cesarete sahip olun, sonra kimin ahlâki üstünlük kurmaya kalktığına kafa yorarsınız.
-Bakın bir önceki mesajda demişiz açık açık işte bu düşünce biçimi dünyayı sadece siyah-beyaz ve kutupsal algılar' manasında. / İlle de dönüp dolaşıp 'dünya benim bildiğim gibidir ve siz hepiniz zavallı kapitalistlersiniz' diyecek. Kendisine karşı çıkınca otomatikman kapitalist oluyorsunuz sayın okurlar, aman dikkat edin.
Tipik savunmacı tavır.
Gönderdiğim referansları incelemeye yanaşmadan, "biricik kapitalizm, uslu uslu oturayım" gibi davranıp, bizleri "komünist köle" sanıyorsunuz.
İlk önce, yukarıda, 11 Haziran 15:19'da ve 12 Haziran 15:07'de gönderdiğim referansları inceleyin, sonra komünistler Hz. Karl Marx'ı (S.A.V.) peygamber yerine koyuyor mu koymuyor mu kafa yorarsınız!
"Dünyaya, mevcut toplumların düzenleri içine, o düzenleri doğrudan eleştirmeye programlanmış hâlde gelmiyoruz. Hayatlarımızda öyle anlar gelir ki, bizler de sorgulamaya başlamadan çok önce tek tek saymamızın mümkün olmadığı gerçekler yaşanmaya başlanmış, ürkütmüş, ve en nihayetinde bizleri sorgulamaya sevk etmiş; aile içinde yeşeren, nesilden nesile miras gibi devreden önyargılar, doktriner eğitim sistemleri, gazete, radyo ve televizyon aracılığıyla bilincimize kodlanan inançlar vardır. Bütün bunlar esaslı bir sonuca doğru götürür bizi: Hepimiz, bilgi ve tecrübesi saptırılmış veya hiç olmayan, ve bu nedenle günlük yaşamlarında debelenip duran çevremizdeki insanlardan başlayarak, çember gibi genişleyip; bu insanları, yüz yıllara yayılmış yargıları tekrar, ciddiyetle düşünmeye yöneltecek hamleler yapmak gibi devasa bir sorumluluğa sahibiz."
Howard Zinn,
"Changing Minds, One at a Time",
"The Progressive" dergisi,
Mart 2005
http://www.progressive.org/march05/zinn0305.php
"Kapitalizmin "hayatın kendisi olduğunu" sanıyorsunuz, bunu bir de "bilimsel" diye yutuyor, yutturuyorsunuz, sonra eleştiri gelince "başkalarını" kelimesini kullanmaktan gocunmuyorsunuz"
SilYukarıda kapitalizmi savunduğumu gösteren tek bir cümle ya da ifade gösterin susalım.
Gerisi boş.
Diyorum, sorun bu işte.
Ben New York’da büyüyen genç bir delikanlı iken “bayrağa bağlılık” yemini etmeyi reddettim. Tabii ki okul müdürünün odasına gönderildim! Müdür bana; “neden bağlılık yemini etmek istemiyorsun?” diye sordu. “Herkes ediyor, sen de yemin etmelisin!” dedi.
SilCevap verdim:
“Bir zamanlar herkes dünyanın düz olduğuna inanıyordu! Ama herkesin yanlış şeye inanması; dünyayı düz yapmıyor!”
Ve devam ettim:
“Bugün Amerika Birleşik Devletleri sahip olduğu her şeyi diğer kültürlere, diğer milletlere borçlu. Ve ben bağlılık yeminini ‘dünyaya’, üstünde yaşayan herkese etmeyi yeğlerim!”
Söylememe gerek yok herhâlde; bu olayın üzerinden çok geçmeden okulu tamamen bıraktım. Ve yatak odamda bir laboratuvar kurdum…
Orada “bilim”i ve “doğa”yı öğrenmeye başladım. Sonra fark ettim ki; evren yasalarla yönetiliyor. Ve insanoğlu, toplumla birlikte, bu yasalardan bağımsız değil.
Bütün bunları keşfederken, şimdilerde “Büyük Buhran (The Great Depression)” olarak adlandırdığımız “1929 ekonomik krizi” geldi çattı. Bütün fabrikalar boş boş dururken; milyonlarca insanın neden işsiz, evsiz ve aç kaldığını anlamakta zorlandım!
Kaynaklar değişmemişti! İşte o zaman farkettim ki; “ekonomi oyunu”nun kuralları yapısı gereği hükümsüzdü!
Kısa bir süre sonra; bir sürü ulusun birbirlerini sistematik olarak yok etmek için sıraya girdiği “II. Dünya Savaşı” başladı!
Bir hesap yaptım; bütün bu yıkım ve savaş için boşa harcanan kaynaklar, aslında gezegen üzerindeki tüm insanî ihtiyaçları rahat rahat karşılayabilirdi!
O zamandan beri; insanoğlunun kendi neslinin tükenişine zemin hazırlayışına tanık oldum! Son derece değerli ve sınırlı kaynakların “kâr etmek amaçlı!” ve “serbest piyasa!” adına sürekli olarak yok edilmesini acı içinde gözlemledim!
Toplumun, toplumsal değerlerin;
Materyalizmin ve bilinçsiz tüketimin temelini oluşturduğu bir yapmacıklık, sahtelik seviyesine düşürüldüğünü izledim!
Parayla ifade edilen güçlerin; “sözde özgür!” toplumların politik yapısını kontrol etmesine tanık oldum!
Şimdi 94 yaşındayım!
Ve korkarım ki düşünce yapım; 75 yıl öncesiyle tam olarak aynı!
Bir kez daha uyarıyorum:
Bu saçmalık artık sona ermeli!
(15 Ocak 2011)
[Jacque Fresco
Endüstriyel tasarımcı, mucit, yazar ve aktivist]
Sn. Adsız12 Haziran 2016 15:07
SilSanayide, bilimde, sanat ve edebiyat dahi bircok alanda ciddi atilimlar yapmis, ekonomik sistemini farkli uretim iliskiler uzerine kurmus, ciddi hatalar yapmis olsa da farkli bir anayasa ile farkli egitim, saglik vb kamusal sistemler kurmus 75 yillik Sovyetler deneyimini "sosyalizmin kiyisina dahi yanasamamis" olarak tanimlayan kafanin "bilimsel tartisma"dan bahsetmesi komiktir.
"Sosyalizmin kiyisina yanasamamis" SSCB anayasasini okuduktan sonra, yerine koyabileceginiz ve SSCB anayasasindan cok farkli olacak anayasa taslagi cok merak uyandirdi dogrusu. Paylasirsaniz biz de engin birikimlerinizden faydalanmis oluruz.
SSCB'nin atılım yapmış olduğu alanları, atılım yap(a)mamış olduğu alanlar ne yazık ki gölgeliyor sayın Adsız 14 Temmuz 2016 14:24!
SilSSCB'yi ve benzerlerini adeta 'kâbe' hâline getirenlere karşı mücadele ediyoruz, SSCB'yi 'bilimsel tartışma' sınırları içinde görüşmek isteyenlere kapımız her zaman açık!
En başta 'Stalin'in bıyıkları', sizin de bahsettiğiniz SSCB'nin atılımlarını (anayasası dahil) gölgelemeye yetiyor!
[Sanayide, bilimde, sanat ve edebiyat dahi bircok alanda] atılım yapmış olmalarına davasa gölgelerden birini 'Stalin'in bıyıkları' koyuyor! Bunu siz de biliyor olmalısınız!
SSCB'nin dünyaya kazandırdığı değerler saymakla bitmez, SSCB'yi tek hamlede çöp kutusuna göndermek elbette 'bilim dışı'!
Fakat:
İlk önce, 'Stalin'in bıyıkları'nın SSCB'deki etkilerini dikkatle öğrenmelisiniz, öğrenmeliyiz!
En başta, işlenen cinayetlere bakmanız yeterli:
'Kirov Cinayeti ve Stalin'
http://www.kitapyurdu.com/kitap/kirov-cinayeti-ve-stalin/365079.html
Sonra da bu:
'Stalinizm: Bir İdeolojinin İflası'
http://www.kitapyurdu.com/kitap/stalinizm-amp-bir-ideolojinin-iflasi/144797.html
Ancak ve ancak, Stalin gibi bir figürü dikkatle tahlil ettikten sonra, SSCB'yi layığıyla değerlendirmeye yaklaşabiliriz.
Hocam merhaba,
YanıtlaSilYazılarınızla sağladığınız bilgi akışı için size minnettarım.
Bankaların bilanço makyajlaması hakkındaki fikirlerinizi merak ediyorum
Hemen hemen her Türkiye'deki her banka reel durumundan çok daha farklı finansallar, olandan çok daha güçlü finansallar yayınlama peşinde. Ama açıkçası içerden bakan bir çalışan olarak nasıl fiktif gelirler yaratıldığını, kredi içeriğinin kırılganlıklarının gizlenmeye çalışıldığını vb bir dizi makyajı yıllardır takip ediyorum.
Gelmek istediğim nokta, ben o çok övünülerek anlatılan mali kesim disiplininin de "biraz hikaye" olduğunu düşünüyorum. Ve paydaşların özellikle finansalların olandan farklı gösterilmesi suretiyle yanıltıldığı kanaatine sahibim.
Teşekkür ederim.
SilBu söyledikleriniz önemli. Peki ama BDDK denetçileri bu konuları görmüyorlar mı?
Sayın Eğilmez, büyüme rakamları açıklandı. Türkiye ilk çeyrekte %4.8 büyüyerek beklentilerin üzerinde bir büyüme gerçekleştirdi. Aynı zamanda Avrupa'da büyümede lider konumda. Rakamları mı tartışıyorsunuz yoksa ideolojik mi konuşuyorsunuz bir gözden geçirmenizde fayda var. Her yazınızı okuduğumda inanın Yunanistan'da yaşadığımı sanıyorum o kadar kötümsersiniz ki. Ayrıca hatırlatmakta fayda var, sizin bürokrat olduğunuz zamanlarda insanlar yazar kasalarını fırlatıyorlardı.
YanıtlaSilYapısal reformlar konusuna gelirsek bunda zaten herkes hem fikir. Mehmet Şimşeğin açıklamalarına bakabilirsiniz, lakin başkanlık sistemini kabul etmiyorsunuz. Başkanlık sistemini neden yapısal reformdan saymıyorsunuz merak ediyorum. Bununla ilgili araştırmanız varsa yazın ve öğrenelim pozitif ve negatif yanlarını tartıya koyun hangisi daha ağır çıkacak bakın. Fakat araştırmadan tümden reddetmek, dogmatik düşünmek size ne kadar yakışır ona da kendiniz karar verin.
Her şeye rağmen burada insanlar ile bilgilerinizi paylaşmanız bir çok kişiye yardım etmeniz çok saygıdeğer bir iş. Tabii ki bunu karşınızda ki insanları manipüle etmek için yapmıyorsanız.
Saygı ve sevgilerimle.
Cari açığın düştüğü, bütçe açığının sıfırlandığı, normalde her dönem yüzde 15 - 20 artan banka kredilerinin yüzde 1,9 arttığı, yatırımların eksi çıktığı, işsizliğin de arttığı bir ortamda tüketim kaynaklı yüzde 4,8'lik bir büyüme oranını tartışmayıp da kabul etmemiz gerektiğini mi söylüyorsunuz? Benimki kötümserlik değil sadece kuşku. Bilim, kuşku duymayı gerektirir. Aksi takdirde inanca dönüşür.
SilGeçmişi hatırlattığınız için ayrıca teşekkür ederim. Ben o zaman da aynı eleştirileri yapıyordum. O zaman da yapısal reform yapılmasını savunuyordum. O dönemin gazetelerini bulup bir bakın. Benim Hazine Müsteşar yardımcısıyken yaptığım ekonomi eleştirilerini (ki çoğu basında yer aldı) bugün bırakın bürokratları basın bile yapamıyor.
Başkanlık meselesine gelince. Ben bilimle uğraşırım. Bilimsel veriler ve gözlemler bana mevcut duruma bakarak başkanlık sisteminin yapısal reform olduğunu iddia etmenin yapısal reform kavramına kesinlikle uymayacağını gösteriyor. Yapısal reform demokrasiyi geliştirmektir. Bizdeki uygulama zaten fiilen uygulanan başkanlık sisteminin demokrasiyi giderek yok ettiğini ortaya koyuyor. Bazen uygulama o kadar nettir ki araştırmaya bile gerek kalmaz. Yani eğer karşınızdaki duvarın rengi siyah ise onun beyaz olup olmadığını araştırmanıza gerek kalmaz.
Eleştirileriniz için ben de size teşekkür ederim. Hayatımın hiçbir döneminde hiçbir kimseyi veya durumu manipüle etmek gibi bir niyetim veya çabam olmadı. Sadece bildiklerimi, gördüklerimi mümkün mertebe objektif kalarak paylaşıyorum.
Saygılar ve sevgiler benden.
Yapıcı cevabınız için teşekkürler sayın Eğilmez. Aslında anlatmak istediğim şu, bakın yılların duayen ismi Güngör Uras'ın bugünkü yazısı son ekonomik gelişmeleri nasıl ele almış. İnanın o yazıyı okuduktan sonra bu bloga gelen bir kişi Türkiye'den değilde sanki Tanzanya'dan bahsediyorsunuz zanneder. Ekonomi bilimi bakış açısıyla değerlendirmenin çok farklılaştığı bir bilim takdir edersiniz ki. Örneğin borçlanmak kimilerine göre ekonomi için olumsuz bir etkiyken, kimilerine göre de borçlanmak büyümenin gereklerinden biridir. Gerçek hayatınız da bu kadar olumsuz bir insan olmamanıza rağmen bu blogtaki yazılarda nasıl bu kadar olumsuzluk sergiliyorsunuz gerçekten şaşırıyorum. Umarım derdimi anlatabilmişimdir. Biraz pozitif düşünmekten kimseye zarar gelmez hatta piyasalara olumlu katkısı olur. Ateşi körüklemenin ne size ne ülkeye faydası var sonuçta ideolojiler farklı olsa da hepimiz aynı gemideyiz bunu unutmayalım. Sonuna kadar çeşitliliği savunan biri olarak görüşlerinizi önemsediğimi bilmenizi isterim. Bu arada bahsettiğim yazının linkini size kolaylık olması için alta ekliyorum, belki göz atmak istersiniz.
SilSaygı ve sevgilerimle...
http://www.milliyet.com.tr/iddiali-buyume-ekonomi-ydetay-2260564/
başkanlığı yapısal reform olarak görme kesinlikle acil tedavi gerektirir..Umarım şakadır
SilKusura bakmayın ama gerçeklere gözümüzü kapata kapata başkanlığı, eğitimde kalite yerine süreyi uzatmayı, dış politikada herkesle kavga etmeyi bırakmak yerine tersini yapmayı yapısal reform zanneder olduk. Bunlar reform değil, deform. Bugün işlerin iyi gittiğini bize gösterebilir ama yarın başımıza felaket gelir. Biz 2001 krizine gerçeklere gözümüzü kapayarak geldik. O nedenle ben bildiğim, gördüğüm gerçekleri yazmaya devam edeceğim. Güngör bey konuya iyimser açıdan bakmış. Ama ben bu büyümenin istihdam yaratan, teknoloji geliştiren, rekabeti artıran bir büyüme olmadığını yazmaya devam edeceğim.
SilHepimiz aynı gemideyiz. Ama eğer gemi su alıyorsa hep birlikte "gemimiz çok iyi durumda, sorun yok, iyiye gidiyoruz" diyemeyiz. Dersek gemi giderek daha kötü duruma gelir. Birilerinin geminin su aldığını ve buna önlem alınması gerektiğini ısrarla söylemesi gerekir. Kötü olmayı göze alarak.
Bence kötü giden şeylere kötü demek kötümserlik olmaz aynı şekilde kötü giden şeyleri görmemek de iyimserlik olmaz. Bu kavramlar konusunda karışıklık olmasın bence. Kötü giden şeylere kötü demek gerçekçilik, kötü giden şeyleri görmeden her şey iyi gidiyor demek hayalperestlik oluyor. Aradaki farkı anlarsak hayalperestliği de bırakabiliriz toplumca.
SilHocam saygılar...
SilSayın adsız 22.58'e şunu söylemek isteri. Son 1 yılda ülkemizdeki yönetim şekli başkanlık olsaydı bugünkü milletvekili dağılımı 7 Haziran seçimlerinde oluşan tablo ile devam ediyor idi, çünkü başkanlık sisteminde başkanın ülkeyi tekrar seçime götürme gibi bir yetkisi yok. Şayet 7 Haziran sonrası bir seçim daha oldu ise bu parlementer sistem sayesinde olmuştur. Ülkemizin idari şekli başkanlık olur parlementer sistem olur, o olur bu olur yeterki hukuk temelli olsun, kanun(lar) herkese aynı uygulansın. Kanunların herkese farkı uygulandığı bir demokrasimi yoksa en tepedekinin dahi kendi koyduğu yasaya uyduğu bir diktatörlükmü tercihimizdir. Bugün başkanlığa geçmek bir yapısal reform diyelim, ya başkanlığa geçtikten sonra "bu model Türkiye Cumhuriyeti için uygun değil" denilmeye başlanırsa? hangimiz bu sözün kesinlikle söylenmeyeceğinden emin olabiliyoruz, hangimiz "tamam başkanlığa geçtik artık herkes kanun önünde eşit olacaktır" diyebiliyoruz.
Yazınız için teşekkürler hocam. elinize sağlık...
Adsız Bey, karşınızdaki olacak doğrusu. Ki bitişik efendim ki bitişik !
SilAyrıca sizi esefle kınıyorum efendim, neyi manipülasyon olarak algıladığınızı bilmiyorum ve sanırım bilmek de istemiyorum. Özür dilemenizi beklerdim.
Saygılarımla.
Baskanligi bir reform olarak görmek nasil bir problemli zihnin ürünü merak ediyorum. Ülkedeki ekonomik durumu ve bunu düzgünce nedenleri ile açıklayan ender kişilerden birisi Mahfi Bey. Siz bir ideoloji diye tutturmuş ve sizin gibi dar ve yönlendirilmiş bir çerçevede dusunmeyenleri düşman olarak görüyor gibisiniz.
SilTV lerden sonra şimdide bloglarda yazilanlari kontrol etmeye calisiyorsunuz, farkinda misiniz?
kesip saklanacak bir yazı daha
YanıtlaSilHocam elinize sağlık. ..sorum konu dışı ama biraz kafa karışıklığı var bu konuda kira artışları ÜFE'ye göre mi yapilir? Bunun disinda Kendin özel bir oran belirleme sansin var mi?
YanıtlaSilBorçlar Kanununda yapılan değişiklikle kira artışlarında üst sınır Yİ-ÜFE ile sınırlandı. Yani özel oran belirlense de mahkemede geçerli olmuyor.
SilHocam rahat olalım, toplum olarak doğru ve yanlışı ayırt etme yetimizi giderek kaybediyoruz. Bunun sonu dibe vurmadan olmayacak anlaşılan. Kişisel olarak önlemlerimizi alalım demek en doğrusu bu günlerde. Borçluluk oranımızı azaltmak yapılacak en akıllı iş. Herkese önerim budur.
YanıtlaSilNeden
YanıtlaSil.sabit kur uygulayan
.kontrollu serbest kur uygulayan
.cari acigi yuksek ulkeerde
IMF ve diger saygin Ekonomi kuruluslaribu ulkelere yonelik onerilerinde ve programlarinda surekli butce disiplini(Denk Butce olarak algiliyorum) derler hatta butce fazlasi derler ?
ÇÜnkü bütçe açık verdikçe dışarıdan borçlanma artar onun sonunda faizler arta
SilHocam bütçe açık verdiğinde genelde içerden mi dışardan mı borçlanılır?
Sil1)Günümüz Türkiyesi'nde nasıl
2)Çok yüksek bütçe açığı verdığimiz 2000 öncesinde nasildı
Daha çok içeriden daha az dışarıdan borçlanılıyor.
Sil2000 öncesinde de öyleydi.
Hocam son büyüme rakamları tam rahmetli Demirelin: "Türkiyenin durumu nasıldır tek kelimeyle anlatın derseniz iyidir derim, iki kelimeyle anlatırsanız iyi değildir derim"e benziyor. Sadece büyüme rakamına baksak iyidir derim, içeriğine bakarsak(özel tüketimle büyüme, yatırım azalması)iyi değildir derim. Ne dersiniz?
YanıtlaSilNe diyeceğimi bilemiyorum.
SilHocam konu dışı bi konu ama.
YanıtlaSil29 krizi sonrası Keynes devletin daha aktif rol oynaması gerektiğini söylerken, söyledikleri devletin üretim yapmasını kapsıyormuydu yoksa sadece denetleme,müdahale rolünü mü biçiyordu?
Bence denetleme rolünü kastediyordu.
SilHocam notmal şartlarda gelişmiş ülkelerde büyüme oranının gelişmekte olanlara göre düşük olmasının asıl nedeni;
YanıtlaSilA)Tasarrufların tüketime göre fazla olmasımıdır?
B)Milli gelirin yüksek olmasının büyümeyi düşük göstermesimidir? (Yani,Abd'nin ve Türkiye'nin milli geliri 100 milyar dolar artsa Abd'nin matematiksel olarak büyümesi daha dusuktur)
Ek soru: Son olarak Abd'de tasarruf oranı tüketimden fazla mı? Abd büyük bir tuketim ulkesi,tasarruflari nasil?
Cevabınız icin cok teşekkürler...
C) Hepsi.
SilABD'de özel nihai tüketim oranı GSYH'nın % 70'i. Yani ABD asıl olarak bir tüketim toplumu.
Bu kadar yüksek tüketimin oldugu bir ulkede enflasyon niye düşük hocam. Krizden öncede 2-3'ler seviyesindeydi.
SilHocam bir iktisada giriş sorusu
YanıtlaSil1) Gelir azaldıkça talep eğrisi sola kayar. Reel gelir de dahil mi buna. Mesela ülkede enflasyon arttığında (malın fiyatı değil), gelir azaldığı için talep eğ. sola kaydı diyebilir miyiz?
2) 2008 krizi sonrası küresel durgunluk tercihlerin değişmesi sonucu mu talep eğrisini sola kaydırdı?
1) Bu ölçümler genel olarak nominal brüt gelir üzerinden yapılır.
Sil2) Gelirler de azaldı.
Hocam çok teşekkürler ama birinci soruyla ilgili bir noktayı anlamadım.
SilEnflasyondaki artış (mal fiyatı sabit) talep eğrisini hangi fonksiyon ile sola kaydırır? Öğrendiğim kadarıyla bu fonksiyonlar malın fiyatı,ikame ve tamamlayıcı malların fiyatı,tüketici geliri,tercihler ve reklamdan oluşuyor ve bunlar uymuyor gibi.
Mahfi hocam milli takim sizce gruptan cikarmi
YanıtlaSilÇıkabilir ama kolay değil.
Silhttp://m.gercekgundem.com/guncel/213836/erdoganin-diplomasindaki-13-celiski
YanıtlaSilbir diplomada bu kadar çelişki olur mu hocam niye açıklığa kavuşmuyor?
Türkiye'de pek çok konu aynı durumda.
SilIlk ceyrek nedir? ocak subat mart mi yanilmiyorum ?
YanıtlaSilAMBnin tahvil alimlarini dusuk tuttugu donem olmasina ragmen Euro bolgesi ilk ceyrekte ortalama %1.7 buyumenin olmasi nedir?
Yılın ilk üç ayı.
SilBaz etkisi.
Hocam üniversite yıllarınızda Mahir Çayan'la tanışıklığınız oldu mu ve sosyalist derneklere üye miydiniz?
YanıtlaSilAynı kantinde bulunmuşluğumuz oldu. Onlar benden büyüktü. Ben hiç bir derneğe üye değildim. Ama sosyalist derneklerin düzenlediği toplantılarına giderdim.
Silsayın hocam mevcut durumda üretimsiz Türkiye de üniversite mezunlarının sayısının artması ülke milli gelirine katkısı nedir? sonuçta ücretler düşecek ama üniversite mezunları açısından baktığımız zaman da durum içler acısı gözüküyor.
YanıtlaSilEğer bir iş bulup işe girmişlerse katkısı odur. Yoksa bir katkısı yoktur.
SilÜniversite mezunlarının çoğu açısından durumun kötü olmasının nedeni üniversitenin öğrencilere bir şey verememiş olması ve öğrencilerin çoğunun da üniversiteden bir şey almaya niyetinin olmamasıdır. Ne yazık ki bugün pek çok üniversite, öğrenciye, liseden daha az katkı yapar durumda.
Üniversitedeki bir çok akademisyen orayı yan gelip yatma yeri olarak görüyor da o yüzden. Öğrenci ne yapsın? Bugün Türkiye'de akademik çalışma yapan kaç akademisyen var? Yarısı siyaset yapıyor kalan yarısı da yan gelip yatıyor. Benim dönemimde dahi ders anlatan hoca sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Bütün herkes işin kolay yolunu bulmuş git derse slaytı koy projektöre, otur masaya ordan slaytları oku öğrenciler not alsın. Eğitim anlayışını bozan yine bu kendini aydın olarak değerlendiren, fakat milletine, devletine zerre katkısı olmayan çakma aydın kesim yüzündendir. İğneyi kendilerine batırsın herkes önce, sonra çuvaldızı öğrencilere batırırız. Veren olmadıktan sonra öğrencilerin de alacağı bir şey olmuyor.
SilSade ve anlaşılır bir şekilde anlattığınız için teşekkür ederim.
YanıtlaSilTeşekkür ederim.
SilÜstad merabalar.
YanıtlaSilBenim sorum,üreticilerin maliyet artışını fiyatlara yansıtmaya istekliyken,maliyet azalmalarını fiyatlara yansıtma konusunda istekli olup olmadığı.
Paylaşımlarınız çok bilgilendirici.Emeğiniz büyük..
Üreticinin ne ürettiğine bağlı olarak değişir. ürettiği ya da sattığı mal talep esnekliği açısından katı bir malsa yani fiyatı ne olursa olsun insanlar onu almak zorundaysa fiyat artışını daha kolay yansıtırlar. Buna karşılık talep esnekliği yüksek bir malsa yani insanlar fiyatı belirli bir oranda arttığında o malı almaktan kolayca vazgeçebiliyorsa o zaman fiyat artışını yansıtmaları o kadar kolay olmaz.
SilAma şunu net olarak söyleyebiliriz ki bir malın üreticileri o malı maliyetindeki düşüşü fiyata yansıtmakta tersi kadar istekli değillerdir.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilHocam merhaba. Yazilarinizi flipboard adli uygulamadan takip ediyorum ve verdiginiz bilgiler icin size tesekkur ediyorum. Benim size bir sorum olacak ve sorum su:Dünyada genel kabul gormus ve buyuk oranda kullanilan rezerv para dolar ve ABD borclarini kendi parasi cinsinden borclaniyor. Burada borcunu surekli para basarak finanse ederse genel fiyat duzeyi yukselecektir. Peki bunun siniri ne olabilir ve bunun ABD icin avantaji ve dezavantaji bu kadar basit mi?
YanıtlaSilborcun sınırı alacaklının sabrıdır.
SilBorçlanmanın rekor düzeye gelmesi 1987 yılında olmadı mı Hocam. Her ne kadar resmi veriler çok güvenilir olmasa da. (Mesela bütçe dışındaki kurum ve fonlar borçlandırılarak bu borç miktarları verilerde gösterilmemesi gibi.)
YanıtlaSilRekor hemen 2001 öncesidir.
Silhocam peki bütçe açıklarına karşı türkiye hangi politikaları izlemeli sizce? kısa ve uzun vadede para ve maliye politikaları konusunda neler uygulanmalı somut olarak?
YanıtlaSilTürkiye'de bütçe açıkları zaten oldukça düştü.
SilMerkez Bankası gecelik borç verme faizini neden düşürdü? Bu konu hakkında görüşlerinizi alabilir miyim?
YanıtlaSilGecelik borç verme faizi % 10,5 idi haftalık borç verme faizi ise % 7,5 idi. Aradaki farkı azaltarak ileride tek faiz uygulamasına geçmek için gecelik faizi % 9,5'e düşürdü.
SilHocam, bu kadar speküle edilen Brexit ile ilgili değerli görüşleriniz nelerdir ?
YanıtlaSilİngilizler kendilerini hiçbir zaman Avrupalı olarak görmediler. Fransızları ve Almanları sevmezler. Onlar da ingilizleri sevmez. O nedenle zaten AB'ye girerken bile hep çıkacakmış havasındaydılar. Mesela Euro'ya geçmeyi hiç düşünmediler. O nedenle Brexit benim beklediğim bir durumdu.
SilHocam Merhabalar bi sorum olacak devlet enflasyonla mücadelede ÖNCELİKLİ olarak hangi vergileri arttırmalıdır gelir vergisi mi yoksa katma değer yani dolaylı vergiler mi
YanıtlaSilGelir Vergisi. Çünkü KDV doğrudan fiyata yansır ve enflasyonu yükseltir.
SilSayın Mahfi Bey merhabalar,
YanıtlaSilKamu borçlarının düşmesi, bütçenin faiz dışı fazla vermesi kağıt üzerinde olumlu bir durum.
Hükümetin özellikle altyapı yatırımlarında PPP(kamu özel sektör ortaklığı) modelini benimsemesi, kamu yatırım harcamalarını kağıt üzerinde azaltırken, ihaleyi alan firmaların hazine garantili borçlanması(otoyol, köprü, hızlı tren vb.), özel kesim borçlarını arttırmış, kamu borçlarının düşük kalmasına neden olmuştur. Toplam ülke yükümlülükleri artan bir seyirdedir)
Ayrıca PPP yöntemi ile hastane, cezaevi, bakanlık binaları vb. gibi yatırımlar özel sektör tarafından üstlenilmiş, ancak uzun vadeli piyasa fiyatının üzerinde kiralamalara gidilmiş olduğunu düşünüyorum. Yani başka bir deyişle kamunun kira giderleri(yükümlülükleri) artacak. Aynı şekilde taşeron personel istihdamı da benzer yapıda bir yükümlülük doğurmaktadır. Esas kamu yükümlülüklerine bakıldığında devlet veya hazine garantili borçları da kamu borcuna ilave etmek gerekmekte midir? Eğer bu açıdan bakarsak tablo çok ta finanse edilebilir durumda olmayabilir. Bu hükümet maalesef net hata noksan kalemi ile ve özelleştirme gelirleri ile finansman yoluna gitmiştir. Kağıt üzerinde Kısa vadeli finansmanda sıkıntı görünmezken, uzun vadedeki durumu iyi incelemek gerekir. Net hata noksan ve özelleştirme gelirlerindeki aksama! sorun yaratabilir mi? Yani taşıma su ile daha ne kadar değirmen döndürebiliriz? Deyip kısa vadede kriz beklentilerinize katılıyorum.
Saygılarımla
Teşekkürler, katkınız için.
SilMerhaba Hocam,
YanıtlaSilpara basmak ya da borçlanmaktan bağımsız olarak piyasaya para sürmek para miktarını artıracağı için enflasyonu artıracaktır diye anlıyorum. (enflasyon açısından para basmak borçlanmaya göre daha olumsuz değil)
Bu durumda devletin yapacağı yatırımları para basarak karşılasa. (Bu sayede parasızlık nedeniyle bekleyen yatırım kalmasa.) Enflasyon üzerinde borçlanmaya göre bir değişiklik olmadığına göre devlet TL bazında hiç borçlanmasa faiz ödemesinden kurtulabilir. Bu da daha rasyonel bir yaklaşım olmaz mı?
ya da şöyle sorayım devletler hiç borçlanmasa ekonomik sistem nasıl etkilenirdi? Burada aklımdan geçen devlet borçlanmasının birçok yatırımcı(banka, yatırım fonu, emeklilik fonu vs) için temel kazanç kaynağı olduğu. Eğer devlet borçlanması olmasa bankaların parayı değerlendirecekleri alan daralacağından para yatıranlara daha düşük faiz önereceğini düşünüyorum. (Örnek olarak 2008 ABD krizinde emeklilik fonları devlet negatif faiz uyguladığından riskli tahvillere yatırım yapmak zorunda kaldığını verebilirim)
ne dersiniz? Devlet borçlanması finansal sistemin büyümesi ve yürümesi için zorunluluk mu acaba?
Saygılar
Doğru anlıyorsunuz.
SilYine de enflasyon yaratır ama tabii yatırıma gitmesi daha rasyoneldir.
Devletlerin borçlanması bazen açığı kapatmak için bazen de ekonomi politikası amaçlı kullanılabilir. Bütün mesele abartılı miktarlara ulaşmasına yol açamamaktır
hocam merhaba. bi şey sormak istiyorum bütçe borçlandığı için mi açık verir? yoksa açık verdiği için mi borçlanır
YanıtlaSilÖnce açık verdiği için borçlanır sonra da borçları ve faizlerini ödemek için. Burada bütçe yerine kamu kesimi ifadesini koymak gerekir çünkü borçların ana parası bütçede yer almaz borç raporunda izlenir.
Silaçık ekonomı polıtıkasını benımsemıs bır x ulkesının ulusal ve uluslararası kredıbılıtesı yuksektır.ayrıca dıs rezerv bulunduran ve para basabılem mb vardır. x ülkesindee reel buyume hızını asan enflasyon soz konusudur. ayrıca gelecege daır enflasyon beklentısı cıddı derecede yuksektır.x ulkesıne yonelik dıger butun kosullr sabıttır. butce acıgı nasıl fınanse edılır?
YanıtlaSilkeynesın stagflasyona gorusu nedır hocam
YanıtlaSilHarca ki kazan.
Silhocam japon doğu asya modeli tam olarak nedir. nette pek bilgi bulamadım sizin bildiğiniz bir site var mı
YanıtlaSilBu site yararlı olabilir.
Silhttps://prezi.com/bohkgmle6xr9/japonya-kalknma-modeli-ve-ekonomisi/
Hocam merhaba Bütçesi sürekli açık veren, enflasyon ve işsizlik oranı yüksek olan bir ülkede bütçe açığını kapatmak için başvurulabilecek kaynaklar neler
YanıtlaSilKamu harcamalarını kısıp vergileri artırmak. Bu önlemler bütçe açığını ve enflasyonu düşürür ama işsizliği artırır. Hepsini bir arada çözmek mümkün değildir. Ancak enflasyon düştükten sonra ekonomi toparlanıp büyümeye geri dönünce işsizlik yeniden düşürülebilir.
SilHocam merhaba bi sorum var size
YanıtlaSilŞimdi dövi kurunun düşmesi için bi hamle gerekiyor ya . Biz ihracatımızı tl ile yapmak istesek ve bunu rusya gibi zorunlu kılsak ihracat oranı düşer ama paramız değer kazanır mı acaba
Rusların sattığı doğal gazı birçok ülke almak zorunda. Sizce bizim sattığımız mallar arasında alınması zorunlu bir mal var mı?
Sil