Başkanlık Sisteminin Sonuçları

Yazının Kapsamı

Türkiye, yirmi yıldır tek parti iktidarı, dört yıldır da başkanlık sistemi ile yönetiliyor. Bu yönetim tarzlarının her ikisi de istikrar ve olumlu gelişme söylemiyle geldi. Acaba varılan nokta bu söylemlerle uyumlu oldu mu? Bu kısa değerlendirmemizde bu konu üzerine eğileceğiz. Bunu yaparken önce sosyal ve siyasal göstergelerde sonra da ekonomik göstergelerde Türkiye’nin nereden nereye geldiğini karşılaştırmalı olarak ele alıp inceleyeceğiz.

Sosyal ve Siyasal Göstergeler Açısından Değerlendirme

Türkiye, dünya demokrasi sıralamasında (2021) (en iyi durumdaki ülkenin birinci, en kötü durumdakinin 167’nci sırada yer aldığı) 167 ülke arasında 103’üncü sırada yer alıyor.

Türkiye,  en iyinin ilk sırada bulunduğu Hukukun Üstünlüğü Endeksinde (2021) toplam 139 ülke arasında 117’nci sırada yer alıyor.

Türkiye, en iyinin ilk sırada bulunduğu Siyasal İstikrar Endeksinde (2020) 194 ülke arasında 170’inci sırada yer alıyor.

Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Dünya Basın Özgürlüğü Endeksinde (2021) 180 ülke arasında 153’üncü sırada bulunuyor.

Çevreye olan duyarlılık eksikliğinin sonucu olarak Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Çevresel Performans Endeksinde (2020)  180 ülke arasında 99’uncu sırada bulunuyor

Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Kamu Görevi Etkinliği Endeksinde (2019) 38 ülke arasında 32’nci sırada yer alıyor.

Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı Yolsuzluk Algı Endeksinde (2021) 180 ülke arasında 96’ncı sırada yer alıyor.

Türkiye, en iyinin ilk sırada yer aldığı OECD ülkeleri öğrencilerine uygulanan PISA testi sonuçlarına göre (2018) 37 OECD ülkesi arasında 31’inci sıradır.

Bu göstergeler Türkiye’nin sosyal ve siyasal göstergeler açısından dünyadaki yerinin çok gerilerde olduğunu gösteriyor.

Ekonomik Göstergeler Açısından Değerlendirme

Türkiye, 2001 yılında yaşadığı ağır krizle ciddi bir gelir kaybı yaşadıktan sonra AKP’nin ilk iktidar yılı olan 2003 yılının sonunda 315 milyar dolarlık cari fiyatlarla GSYH büyüklüğü açısından dünyada 21’nci sıraya gelmişti. Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılında 851 milyar dolarlık GSYH ile sıralamada 17’nci sırada yer alıyordu. Başkanlık sistemine geçildikten sonra hızla sıra kaybetmeye başladı. 2021 yılında GSYH’si 807 milyar dolara düşerken sıralamada da 2003 yılında olduğu gibi 21’inci sıraya geriledi. Tahminler 2023 yılında Türkiye’nin 23’üncü sıraya gerileyebileceğini gösteriyor.  

2003 yılında Türkiye’de işsizlik oranı yüzde 10,1 idi. Başkanlık sistemi öncesindeki son yıl olan 2017 yılında işsizlik oranı yüzde 10,9 idi. 2021 sonunda işsizlik oranı yüzde 11,3 olmuştu. 2022 yılının Mart ayı itibarıyle işsizlik oranı yüzde 11,5’tir. Demek ki yirmi yılda işsizlik oranı daha da yükselmiş.

2003 yılında Türkiye’de enflasyon yüzde 18,3 idi. Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılında enflasyon yüzde 11,9 idi. 2021 yılında enflasyon yüzde 36,1’e yükselmişti. 2022 yılı Nisan ayı enflasyonu yüzde 70 olduğuna göre, başkanlık sistemine geçilmeden önce enflasyonu ciddi oranda düşürmeyi başaran Türkiye sistem değişikliği sonrası denetimi tümüyle kaybetmiş görünüyor.

2003 yılında bütçe açığı GSYH’nin yüzde 8,6’sı oranındaydı. Başkanlık sistemine geçilmeden önceki son yıl olan 2017 yılı bütçe açığı GSYH’nin yüzde 1,5’ine gerilemişti. 2021 sonu itibarıyla bütçe açığı GSYH’nin yüzde 2,7’si oldu. Buna göre AKP iktidarında bütçe açığı başkanlık sistemine geçilene kadar düşmüş, başkanlık sistemine geçildikten sonra yeniden artmaya başlamış olduğu görülüyor.

2003 yılında cari açık GSYH’nin yüzde 2,5’i oranındaydı. Başkanlık sistemi öncesindeki son yıl olan 2017’de cari açığın GSYH’ye oranı yüzde 5,5’e yükselmişti. 2021 sonu itibarıyla cari açık yüzde 1,8’e gerilemiş olsa da 2022 yılının ilk iki ayında bu oran yeniden yüzde 3,2’ye yükselmiş bulunuyor. Yılsonunda açığın yüzde 4,5 dolayında gerçekleşmesi bekleniyor.

2003 yılında dünyada kişi başına gelir ortalaması 6.108 dolar, Türkiye’de 5.953 dolardı. 2008 yılında dünyada kişi başına gelir 9.389 dolara, Türkiye’de ise 10.692 dolara yükselmişti. Başkanlık sistemine geçilmeden önce, 2017 yılında Türkiye’de kişi başına gelir 10.537 dolar ile dünya kişi başına geliriyle (10.724 dolar) aşağı yukarı aynı düzeydeydi. 2021 sonunda dünyada kişi başına gelir 12.228 dolara yükselirken Türkiye’nin kişi başına geliri 9.528 dolara gerilemiş durumdadır. 2003’den sonra orta gelir tuzağından çıkış yolunda ciddi bir gelişme yakalayan Türkiye, özellikle başkanlık rejimi sonrasındaki gerilemeyle bu tuzaktan çıkış şansını, en azından şimdilik, yitirmiş görünüyor.    

Ülkenin risk primini gösteren ve tümüyle piyasada arz ve talep kurallarına göre belirlenen 5 yıllık CDS primi, başkanlık sistemine geçilmeden önceki yılsonunda (2017 yılı) 157 baz puandı, 2021 yılı sonunda prim 566 baz puana yükselmişti. 2022 yılı Mayıs ayı ortasında prim 715 baz puan. CDS priminin 300 puanı aşması durumunda ülke aşırı riskli sayılıyor. Bu CDS primi Türkiye’yi, dünyanın en riskli üçüncü ekonomisi (Venezuela artık risk algısını geçtiği için prim açıklanmıyor, birinci Rusya, ikinci Arjantin) konumuna getiriyor.  

Özet ve Sonuç

Türkiye, AKP’nin yirmi yıllık iktidar döneminin ilk on yılında uygulanan güçlü ekonomiye geçiş programının, dünyada likidite bolluğunun ve Avrupa Birliğiyle tam üyelik müzakerelerinin olumlu etkisiyle belirli bir başarı yakaladıysa da 2014’den başlayarak ivme kaybı içine girmekten kurtulamadı. İvme kaybı, 2018’de geçilen başkanlık sistemi sonrasında iyice hızlandı. Bugünkü görünüm itibarıyla Türkiye, borç ve swap işlemleriyle elde ettiği kaynaklarla günü kurtarmaya çabalayan bir ekonomi politikası içinde görünüyor. Bu politika, ekonomiye, bir günü kurtarırken gelecekten iki günün yitirilmesine yol açacak maliyetler yüklüyor. Buradan çıkış öyle ‘faizi artıralım’ ya da ‘cari açığı düşürelim’ gibi önerilerle gerçekleştirilebilecek bir şey değil artık. Bu geri gidişi tersine çevirebilmek için başkanlık sistemine geçildikten sonra yapılanların tersini yapmaktan ve yapısal reformları tavizsiz uygulamaktan başka çare görünmüyor.


Yorumlar

  1. ülkenin özeti

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam bu bilgiyi açar mısınız lütfen “Venezuela artık risk algısını geçtiği için prim açıklanmıyor”

      Sil
    2. Venezuella o kadar riskli bir ülke ki risk kredi risk primini (CDS) açıklamaya gerek görmüyor. Bu veriye sahip olsalar bile açıklamak istemiyorlar. Yani ne kadar kötü olduklarının farkındalar. :))

      Sil
  2. Türkiye'de yapısal reformlar uygulamış olsaydı bu yazdığınız sonuçların hiç biri yaşanmamış olacaktı.. Hocam umarım bir gün güzel ülkemizde herşeyin rayına girdiğini görürüz 🙏🙏🙏

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynı kanıdayım, umalım bundan sonra akıl ve mantık öne çıkar.

      Sil
    2. Hocam Merhaba. Öncelikle emekleriniz için teşekkür ediyorum. Yukarıdaki yazınızda yönetim sistemi üzerinden 2 dönemli bir karşılaştırma yapmışsınız. Ancak başkanlık sistemine geçildikten sonra ki verilerde 15 Temmuz darbe girişimi, pandemi ve yurt dışındaki sermaye odaklarının siyasi baskı aracı olarak kullandıkları ekonomik yaptırımları dikkate almak gerekmez miydi? Zira pandemi dönemindeki kapanmalarda vergi gelirlerindeki kayıplar ve devletin hazineden yaptığı hibeler 2021 yılındaki GSYH 'nin 807 milyar a düşmesinde 1.derecede etkili olmamış mıdır? Bu konuda değerli yorumlarınızı alabilirsem çok mutlu olacağım. Saygılar...

      Sil
  3. Ya eski sistemin sonuçları IMF ve taşeron kapitalizmi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. AKP iktidarının en başarılı dönemi 2003 - 2008 arasındaki IMF desteğindeki güçlü ekonomiye geçiş programıyla yürünen dönemdir.

      Sil
    2. evetö henuz borc limitlerinin dolmadigi, satilabilecek birseyler oldugu, batinin sistemin degisitirilmesi icin iktidara olaganustu destek sagladigi, imf programinin uygulamada oldugu, irak savasi sonrasinda yasananlar, vs.vs... oldugu donem.. basari? ? ? :)
      trx

      Sil
  4. Azarbeycan hangi sistemde ?Gidin de görün ekonomik gelişmeyi ? ekonimide başarıların nedenleri olabilir petrolde olsa sonuçta sonuç

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Azerbaycanda gelir dağılımı türkiyeden bile kötü asgari ücrette 200 dolar bile değil millet aç

      Sil
    2. Azerbaycan da millet lastik ayakkabi ile geziyor daha, zengini zengin fakiri sefalet icinde.

      Sil
  5. Böylesine dinamitlenen bir ekonomi iktidar değişimi sonrası nasıl toparlanacak, ne kadar sürecek? Buna dair vizyonunuz nedir sayın Mahfi hocam?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konudaki görüşlerimi Yapısal Reformlar ve Türkiye adlı kitabımda ayrıntılı olarak yazdım.

      Sil
  6. Ama hala 1.parti🤗🤗🤭

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğru. Demek ki insanlar başarılı buluyor.

      Sil
    2. TÜRK VE MÜSLÜMAN İNSANLAR İÇİN BU DÜNYA ÖNEMLİ DEĞİLDİR ASIL OLAN AHİRET HAYATIDIR. DİN İÇİN HER ŞEYE TAHAMMÜL EDERLER. DİNDAR ADAM YAPSIN ÇOK GÜZEL DERLER.

      Sil
    3. Adsız, bu yargıya nasıl varabilmişsiniz anlayamadım. Ayrıca önemli bir iktisadi ilke HATAsı yapıyorsunuz: Genelleme hatası.
      Türk ve Müslüman için bu dünya hayatı çok önemlidir çünkü bu dünya'da ahiret hayatı kazanılır.
      Herkes kendini uçurumdan attıyor diye Müslüman kendini uçurumdan atmaz. Allah akıl vermiş Akıl yürüterek uçurumdan atlamanın yanlış olduğunu kavramalısın. Veya Sınava çalışmayan hazırlanmayan nasıl Sınavı geçmeyi umuyor?
      Din, herşeye tahammül etmez. Yasakları vardır, Onayladıkları vardır.
      Dindar 'adamın' kim olduğunu bilemezsin. Güzel bir atasözümüz vardır: Para ve İman kimde olduğu bilinmez.
      En basit örnek:
      Biz Türkler inanç ile Sabır ile zorluklara tahammül ederek yeri geldiğinde canından vaz geçerek bu Kurtuluş savaşını kazanmadık mı? Ülkemiz işgal altında iken, Mustafa Kemal ve arkadaşlarının etrafında toplanan Türkler, ne dedi ? Manda altında, yani başka bir ülkenin yönetimi altında yaşayacağıma, Kurtuluşum için savaşırım ve gerekirse HÜR ÖLÜRÜM. Vatan için yani kendi toprağım için.
      Evet bazı rakamlar beni de çok rahatsız ediyor: 2021 yılında nüfusun %20'si 2021 yılı Gelirin %46,7'sine sahip bir başka ifade ile 2021 yılının %50'ye yakın geliri % 20'lik bir nüfusumuz almış.

      Dindar kim bilemeyiz.

      Ancak ilahi sınıflama şu şekildedir:

      1. İnanan
      2. Kafir, inkar eden, Dini kabul etmeyen. En basit anlatım ile Şeytan çünkü Allah'ın emrine karşı gelen.
      3. Münafık. İnanmış gibi görünen.

      Bardağın dolu tarafına bakan bir kişi olarak: Evet ileriye dönük çok yolumuz var. Madem bir başarısız Hükümet iş başında, en yakın zamanda Seçimlerde çalışkan olduklarını düşündüğümüz kişileri iş başına seçeriz.

      Saygılarımla,

      Şenol.

      Sil
  7. Mahfi bey, Ülkenin 2016 yılından sonra yaşadıkları bu göstergelere etken değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ülkenin yaşadığı benzer sorunlar var. Yaşananlar bazı göstergelerdeki gerilemeleri açıklayabilir ama eğer sosyal, siyasal ve ekonomik göstergelerin yüzde doksanında çöküş yaşanmışsa bunun bahanesi olmaz.

      Sil
  8. Hocam, bir kaç itirazım var:
    Öncelikle "BAŞKANLIK SİSTEMİ" terimini kullanmanız yanıltıcı ve kafa karıştırıcı. Bizim sistemimiz gerçekten anlamlı, tutarlı bir başkanlık sistemi değil. Burada biraz felsefeye girmek, terimlerin(kavram) İÇLEM(ing. intension) ve kaplamına(ing. extension0 değinmek gerekiyor. Bizim başkanlık sistemi dediğimiz şey(bence sistem bile değil) gerçek bir başkanlık sisteminin niteliklerini taşımıyor. Öncelikle gerçek bir başkanlık sisteminin içlemi, nitelikleri tanımlanmalı, sonra kaplamı, örnek ülkeler listesi verilmeli. Bizim UCUBE sistemimizin içleminin(niteliklerinin) başkanlık sistemiyle alakası olmadığı ve başka bir şey olduğu gösterilmeli, bu kaplamın üyesi olmadığı vurgulanmalı.

    Başkanlık sistemi konusunda Halil Berktay'ın Serbestiyet sitesindeki son derece aydınlatıcı dizisinden bir bağlantı bırakıyorum:
    https://serbestiyet.com/yazarlar/ara-nagme-intermezzo-baskanlik-tartismasinin-neresindeyim-19286/

    AKP'nin 'başkanlık sistemi' öncesi döneminde SIÇRAMAYA yaklaştığımız düşüncesini de fazla abartılı buluyorum. Nicelik (KB MG) iyiydik ama nitelik açısından berbattık.

    Son olarak, şu andaki ucube "başkanlık sistemi", yani TEK ADAM REJİMİYLE SIÇRAMA olmaz diye bir genelleme de yanlış olur. Güney Kore 30 yıllık DİKTATÖRLÜK dönemi ile SIÇRAMAYA hazır niteliklere sahip bir ORTA GELİR seviyesine ulaşmıştı. Bunun için öncelikle UZUN SÜRELİ İKTİDARIN olması gerekiyor, Türkiye'nin paçalanmış toplumu ve yönetici elitleriyle bu mümkün olmuyor. Ve uzun süreli iktidarı ele geçiren tek adamın VİZYONU ve İHTİRASI (keynes'in HAYVANİ ARZULARININ bir başka türü) olması. gerekiyor. Cumhuriyet'te Orhan Bursalı'nın tezini eksik buluyorum. Yönetici elitler maddi açıdan TOK, manevi açıdan AÇ olmalı.
    https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/orhan-bursali/politika-maddi-ve-manevi-tok-kisilerin-isi-olmali-1933760

    Son olarak güncel bir tarışmaya yazdığım tvit zincirinin bağlantısı:
    https://twitter.com/kadirgulec06/status/1525748346987716609

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her ülkenin kendine özgü bir altyapısı var. Uzun süreli iktidarın iyi şeyler yapması olasılığına karşılık kötü şeyler yapması olasılığı da var. Başkanlık sistemi genel bir ad. Tıpkı demokrasi gibi. Bizim buralarda nasıl ki ahbap çavuş tipi demokrasi egemense başkanlık sistemi de ahbap çavuş tipi oluyor.

      Sil
    2. Başkanlık sistemi, merkeziyetçilik, ademi merkeziyetçilik gibi konular iç içe geçiyor. Halil Berktay'ın şahane yazılarından birini daha hatırladım. Bağlantısı şöyle:

      https://serbestiyet.com/gunun-yazilari/turk-tarih-tezi-birkac-ilave-veya-duzeltme-91048/

      tarih, bilim felsefesi, tarih felsefesi, feodalizm, mutlakiyet gibi konuları harmanlayan şahane bir yazı. Türk Terih Tezi kısmı ise benim hiç ilgimi çekmiyor.

      Sil
    3. G. Kore'in (ve Japonya'ın) kalkınmada en büyük avantajları/şansları ABD ile yaptıkları
      gümrük anlaşmaları olmuş. Asya pazarının büyümesi ve gelişmesi de ayrıca G. Kore'ye
      dış ticaret yönünden çok büyük katkı sağlamakta (bölge ülkesi olmak ve de lojistik
      avantaj).

      Sil
  9. Türkiye 2001 krizinde de önemli yaralar aldı.ama hayati organlarında zarar yoktu.bu gün durum çok farklı gibime geliyor.Hayati organlarının tümünden ağır yaralar aldı.ve hatta toplum da inanılmaz bir bölünme var yani bir nevi vucut bütünlüğü kaybedilmiş.şu mülteci kaçak göçmen gibi konular vücuda girmiş enfeksiyonlar gibi bedeni çürütüyor ve hergün dahada ağır bir vaka haline getiriyor bedeni.işin özü bu bedeni eski haline getirecek çok iyi profesörler ve tedavi yöntemleri varmı bu ülkede emin değilim.ve şayet bunları bulsak bile hasta sağlığına kavuşana dek çok uzun zaman geçecek milyonlarca insan yine yaşamadan ölüp gidecek hep olduğu gibi diye düşünüyorum.çok üzgün ve öfkeliyim bu topluma ,bu toplumun ve seçtiklerinin tercihlerine.Türkiye yaşamadan ölen,yaşayan ölüler ülkesi adeta.yazacak çok şey var.bu ülkede ilk iş insanlara vatandaşlık vergi bilinci öğretilmeli.politikacıların değil halkın bu ülkede asil olduğu anlatılabilmeli.ama siyasetçilerin işine gelmediği için bunun olacağını sanmıyorum yakın gelecekte.belki birkaç nesil yok olup gidince kendiliğinden olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İlk cümleniz aslında durumu en net özetleyen tanımlama. O zaman da demokrasimiz eksikti, o zaman da hukukun üstünlüğü tam değildi, eğitim kalitemiz iyi değildi. Ama bugünkü düzeye gerilememişti. Bunların verdiği hasar çok ağır.

      Sil
  10. Hocam, denetlenmesini yasalaştırmadık/içselleştiremedik diye doğrudan halkın konuşabildiği bir sisteme yıkmayalım suçu. daha fazla doğrudan demokrasi ile çözülür. parti devlet mekanizmasını elegeçirip kaynakların yandaşa transferi üzerine kurulu kadim politik yapıyı yıkalım. her alandaki rüşvet tahsili işinde, merkezi yapı, her türlü rüşveti kendisine alabilmekle, ülkede dönen toplam rüşveti azaltıp, işbitiriciliği yükseltiyordur, kabul. ama tek adam sistemi bunu tam başaramadı, [doğuştan tahtın hak sahibi olarak yetişen kral yerine] çıkarları pay ederek, en yavşağın yükselişi darwinist evrimle gelen -krupye- tek başkan, karakter zaafiyeti nedeniyle -bu dönem için- avantasına bakıp, varoluşunu borçlu olduğu yandaşlara doğru rüşveti orantısız yönlendirdiğinden, yerel feodal düzenler hiç bu kadar boğulmamıştı. sonuçta parti sisteminin seçmene tahammülü yok. seçimde tercih hakkı bile vermeyi bitirdiler. parti örgütü, akıllıyı köle yapmadan bünyesine almıyor. sotaya yatmış herkes, akıllı, konformist durumunu bırakıp, gelmiyor içeriye. adını da koymuşlar "siyasi hesap veren başkanlık". elimizdeki düzeni halk oyladı. bırakalım halk daha fazla konuşsun. piktogramla oy vermesin, okusun, minik referandumlarda hakkını kullansın, öğrensin. ve en önemlisi de, bırakalım asgari ücretten kesinti yapmayı, eline tam verelim ki kendi vergisini kendisi yatırsın! nihayet "ben vergisini ödeyen vatandaşım!! diye haykırabilen vatandaş! olsun.. (vergi borcu olanın oy kullanıp kullanmamasını başka bir seviyede tartışırız o zaman) yoksa "sen benim hangi partiden olduğumu biliyor musun?" tipi demokrasi devam edecek...

    YanıtlaSil
  11. Hocam 97 malezya amerikalı kaufmanı cagırdı 98 de cari acık veren ülke cari fazla verdi ihracat ithalatı gecti siz, daren acemoglu, özgür demirtaş, hükümete böyle bir teklif getirseniz iyi olabilecegini düşünüyorum siz ne dersiniz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hükümet isteseydi bunları çoktan yapardı. Hükümet tercihini oligark - lar yaratmak yönünde kullandı.

      Sil
    2. Bu dediğinizin olabilmesi için iktidarın: (1) Hata yaptığını kabul etmesi, (2) Hatalarını düzeltme yolunu aramaya başlaması gerekir. Yaptıklarının doğru olduğunu düşünen ve savunan bir yönetime akıl vermek mümkün değildir.

      Sil
  12. Ülkemizdeki sistemin "başkanlık sistemi" değil, siyasal islam temelli tek adam rejimi olduğunu belirtirsek içinde bulunduğumuz berbat durumu daha iyi anlayabliriz. Dünyadaki en kötü yönetim biçimi nedir derseniz işte budur. Buna sistem demek bile sistem tanımına hakarettir çünkü temeli sistemsizliğe, kurumsuzluğa dayanır; tek adamın aklına estiği şekilde ülke yönettiği ucube bir düzendir. Elbette, o tek adamın entelektüel kapasitesine, bağlı olduğu ideolojiye, kişisel özelliklerine ve ülkenin doğal kaynaklarının zenginliğine göre ülkenin batış hızı değişir ama sonuç er ya da geç aynıdır. Bizdeki rejim değişikliğinin ilk gününden itibaren tepetaklak gitmemiz ve 3-4 yılda dibi görmemiz bunun en güzel göstergesidir...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nerelerdesiniz hısmım. Özledik vallahi sizleri.

      Sil
  13. IMF programi yla olan iyileşme sanal bir iyişmeydı dişardan dan gelen enjeksyıonla ,yunanistan bulgaristan misali diyelim ,türk ekonomisinin içsel dinamitlerinden değil ,o yılarda da türk kapitalizmininin dünya pazarına çikardığı bir ürün yok !!!Daha da derine ineyim eğer dişarıya ihtacat yapan bir bir fabrikaya girerseniz o fabtikaa sadece iş gücünün türk oldugunu farkederseniz hatta içerdeki makine ekipman maş ihracat yapılan ülke menşelı boylece dişardan güzrl cılanmiş olupta ihracatçı diğe örnek gösterilem bu fabrıkanın içsel değerı sıfırdın yok hayır eksıdir ki IMF bu eksiyi kapatmaya sıcak parala gelmiş çünkü ımf nın arkasında olan üikelerde fabrıkaları artı değerlerde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O kadar kolaysa bir sanal iyileşme de şimdi yapalım bakalım oluyor muymuş.

      Sil
    2. Yunanistan zayif ekonomi olmasina rağmen türkyeden hayat standardı belki de 4-5 katı daha yüksek peki bu da nasıl oluyor dışsal neden AB fonları değil mi ? ben birşey yapmadan iyi olmayı sanal iyileşme derim ,IMF enjekte eder mılyarirları 5-10 yıl mı iyi geçer bu arada anlattığım fabrikalardaki içsel eksi değer o parayı da tekrardan da bitirir yunanıstandaki AB fonları gibi bağımlılık yaratır ve vıcıous cycle ve bizde iki yüzlü üretimizin sanal yüzüyle övünmeye devam ederiz

      Sil
    3. Zaten yaptığımız en önemli hata sanayi toplumuna geçtiğimizi düşünmemize yol açacak belli başlı sektörleri bizim gibi kalkınmaya çalışan ülkelere paslamak ve bu sayede sana şu sektörü vereyim sen Makinaları bizden al işle bize şu fiyattan sat ancak tarımda şunları bunları yap veya güçlü olduğumuz sektörlerde bunlara dayalı taleplerde. 90larım sonu 2000 başlarında tekstil raporu okumuştum MAKİNA ithalatı ve ürün satışı arası cari açık %100 e yakındı eğer yanılmıyorsam Demirel veya Özal bir programda ülkeye kalkınma gerekiyordu Mehmet’e iş gerekiyordu biz de tekstili getirdik demişlerdi. Aslında Türkiye başlangıç ayarlarında olduğu gibi tarımı kaptan olarak görse diğer kalkınma planlarını daha mantıklı yapabilse sorun yoktu. Marshall yardımları sürecinde teknolojik makina alet araç üretimi sıfırlanmış sanayi adı altında cari açık doğuracak hamleler yapışacak sektörler getirlmiştir. Çok sayıda güçlü firma maalesef yabancı ortaklı veya yabancıların kıskacında İmalat yapıyor. Adamlar fonları verirken kamu israfını kontrol ediyorlar kaçak yaptırmıyorlar yönetenler sektörel hatalar yanında hayatlarını kurtaracak rakamların fazlasını çevresine paylaştırıyor durum bu oluyor… yapılan tercihler ülkede sermaye birikimini engelliyor… bu da girişimciliği bitiriyor…

      Sil
  14. Hocam merhabalar, bir şeyi teknik açıdan merak ediyorum. Varsayalım ki bir hükümet, mevcut ya da sonraki, geldi tüm yapısal reformları uyguladı, enflasyon faiz kur hepsi eski haline gelebilir mi? Fiyatı yükselmiş bir evin ya da arabanın fiyatının düştüğü daha önce sanırım Türkiye'de hiç görülmemiş, bu sefer görülebilir mi? Yoksa paradan bir tane 0 mı atmamız gerekir, normal gözükmesi için her şeyin? Yani demek istediğim, alım gücü yükselmiş bir TL'nin fiyatlarda düşüş yaratması teorikte mümkünse bile pratikte ne kadar mümkündür? Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapısal reformları uygulamaya başlasak bile bu dedikleriniz zaman içinde gerçekleşir. Fiyatın düşmesi kolay değil ama olduğu yerde kalması bile yeterli olur.

      Sil
  15. Üretim , üretim , üretim... Adalet , adalet , adalet...

    YanıtlaSil
  16. ABD tipi başkanlık sistemini gösterip Afrika tipi başkanlık sistemini getirdikleri için böyle oldu Mahfi hocam

    YanıtlaSil
  17. Hocam benim şöyle bir tezim var. Demokrasi kültürü tam olarak yerleşmemiş toplumların başkanlık sistemine geçmeleri çok sakıncalı. Çünkü bu sistem çok suistimal edilebilir. Bu tarz toplumlarda Atatürk gibi iyi diktatörlerin toplumu bir noktadan alıp başka bir noktaya getirmeleri dünya tarihinde başarısız liderlere göre oranı çok düşük ve sayılı. Şuanda da bariz başarısız bir örneğini yaşamaktayız. Dolayısıyla demokrasi kültürünü tam olarak alabilmemiz için parlamenter sisteme ve hatta koalisyonlara ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Evet işte efendim koalisyonlar kriz dönemleri falan filan dediklerinize katılıyorum ama unutmayın ki demokrasi kültürü ve getirdiği hukuk büyüktür ekonomi. O kültür olmadığı için şuan baştakiler ölümü uğruna orayı bırakmak istemiyorlar. Ve yeni gelen iktidar o kültür olmadığı için bunların kökünü kazıyacak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hocam ülkemizde cari açık vermemize ençok sebep olan kesim&sektör kimdir-hangisidir,bununla ilgili bir araştırma varmı?yapısal reform&üretim&verimlilik diyorsak sorunun ne olduğunu,önce nerden başlamamız gerektiğini bilmemiz gerek öyle değilmi?Evet ülke yönetiminin de isteyerek&istemeyerek bir beceriksizliği basiretsizliği var tabiki ancak,birşeyleri değiştirmeye başlamalıyız artık.aralık 2021deki devaluasyon eski denenmişlere bakarak,birşeylerden medet umarak, istenerek yapıldı,zaten bunun hiçbir şekli,türü yokturki siyasi iradenin iradesi dısında olsun.iran yazınızdan daha bir ay geçmişken,ülkede halkın geçim zorluğu ve pahalılıktan eylem yaptığı,yönetimi protesto ettiği haberleri geliyor.iktidar partisi,2023 sonrası umudunu sadat ve asrika projesine bağlamış ve irandaki demokratik protestoları kıskanan bir ülke haline geldik Atatürk cumhuriyetinden..yok başkenti kanalla bölünmüş,göçmenlerden oluşan newyork gibi kozmopolit istanbul adası olan,elektronik dinar coin kullanan,(belli oldu:gezilerin sebebi,barışmalarında,külliyedeki zenci dostalarında)28i asyada,28i afrikada olan islam ülkesinden oluşan ortak pazar kuracakmışta,aliyevde destekmişte.'sadat'katle bağlı militer güçler ve sihalardan oluşan bir ordusu olacakmış,kalın projenin fikir babasıymışta..niye medyada yok?açışına 45bin sempatizan taşınan;4,4milyara yapılan dün açılan havalanına bugün 3uçak (evet 3tarifeli)bile inmedi.istanbul ve ankaradan günde 1sefer var!hocam son 10yıldaki rezaletin sebebi başkanlık sistemi filan değil bence,bu kafa yapısındaki hayal tüccarı birinin başkan olması..

      Sil
  18. Bugünkü görünüm itibarıyla Türkiye, borç ve swap işlemleriyle elde ettiği kaynaklarla günü kurtarmaya çabalayan bir ekonomi politikası içinde görünüyor..demişsiniz hocam:kur korumalı mevduat ve müttahit kurtarma paketinden sonra enflasyona endeksli tahvil gelecek diye konuşuluyor.hocam bu artık günü kurtarmayı geçti,kurtaramayacağını anlamanın çaresizliğine dönüştü.. iflasa doğrumu gidiyoruz,ne dersiniz?

    YanıtlaSil
  19. İ.H.TÜTÜNCÜ15 Mayıs 2022 22:09

    Hocam 2013 gezi eylemleri ve 2016 darbe girişiminin ülke ekonomisine ve demokrasisine ağır etkilerinin olduğunu düşünüyorum.Bu etkilerinde analizinizde değerlendirmeniz gerekmezmiydi?Saygılar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. BU saydıklarınızın etkisi 2018'de başkanlık sistemine geçişten önceydi.

      Sil
    2. Gezi olayları iktidarın dayatmacı politikalarına karşı halkın meşru tepkisi şeklinde ortaya çıktı. Ekonomiye söylendiği kadar etkisi olmadı, demokrasiye ise başlangıçta pozitif, sonrasında ise iktidarın ölçüsüz tepkisi sonucu negatif etkisi oldu.

      2016 girişimi iktidarın devlet kurumlarına yerleştirdiği kadrolar tarafından, başarısız olması amaçlanarak, kontrollü şekilde gerçekleşti. Ekonomiye olumlu-olumsuz bir etkisi olmadı, zaten bitme noktasına gelmiş demokrasiyi ise iyice perişan etti. Yani bunların yarattığı tüm etkilerden de bizatihi iktidar sorumludur...

      Sil
  20. Ben bundan anladığım bu kadar kötü yönetime rağmen iktidar olan bir parti varsa eğer, muhalefet daha rezalet demektir yada sarı muhalefet vardır.

    Türkiyede okadar bilgili yetişmiş insan varken aynı insanlar aynı partide yönetici olarak devam ediyorsa muhalefette de demokrasi olmadığı için aynı kişiler ve kadrolar ile değişimi beklemek ahmaklık olurdu.

    Hep halk suçlu değil ya madem öyle istiyor halk sen siyasetçisi sende söylemini değiştir daha ciddi bilgili genç dinamik yeterli kapasiteli kadroları insanları partine kazandır ve seçilebilecek kişi ve kişiler kimse onları aday göster.

    Muhalefet yetersiz ise ülkede bu halde olması normaldir. Hiç mi iktidarın suçu yok diyen olursa o suçluyu yerinden kaldıracak olacak muhalefeti yol gösterecek yeni ufuk umut olacak olan parti muhalefettir.

    İktidar olan partinin kadrolarında bu kadar soruna rağmen ağzını açmayan binlerce parasına bakan halkı düşünmeyen sessiz kalanların hepside günü gelince yargılanmalı ve başkalarında bir daha asla sessiz kalmamalı.

    Bir söz vardı. Söz namustur diye. Söz verip yerine getirmeyen ve hala halktan oy isteyen tekrar seçilmek için yeni yalanlar söyleyen asla sözünü tutmadığı için istifa etmeyen iktidar kadrolarında günü gelince biz uyarmıştı çok yalvardı demesin sadece atasözü olan söz geçerli. Söz namustur ve yerine getirmeyen........

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Muhalefet, halkın tepkisi kadar güçlüdür.

      Sil
    2. Aradığım söz tam da buydu hocam. Tarlasına girilmedikce kılını kıpırdatmayan bir toplumun muhalefeti bu kadar olur.

      Sil
  21. Maalesef daha en kötüsü gelmedi 😌

    YanıtlaSil
  22. Yanıtlar
    1. Sosyal ve siyasal göstergeleri bu adla bazısını ingilizce olarak google da yazın tek tek kaynakları çıkıyor. Ekonomik göstergeler içim kaynaklar: TÜİK, HMB ve IMF.

      Sil
  23. Ekonomi ve yapısal reformlar için adımlar bugün atılmaya başlansa etkilerini kaç yıl sonra tam olarak görmeye başlayabiliriz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hangi adımları ve hangi kararlılıkla atacağınıza bağlı. Hukukun üstünlüğüyle başlayıp kararlı biçimde giderseniz birkaç yıl içinde olay çözülür.

      Sil
  24. Hocam merhaba,
    Aslında başkanlık sistemi "Darbe" sonrası alt metni olağanüstü hal, hızlı karar almak için yapıyoruz ,ülkenin bekası için mecburuz cümlelerine dayandırılmıştı. Soğuk suya atılmış kurbağa misali su yavaş yavaş ısıtıldı ancak biz çıkamıyoruz. Darbe öncesinde böyle bir sistemin gelmesi için bir ortam yoktu neticede...
    Sistemi kimseye dayatmadılar sadece yavaş yavaş ısıtıldı. Bu sebeple kabul eden kesimin büyük resmi göremiyor olmasından faydalanıldı.
    Yaşadığımız sıkıntıyı sisteme değil de "Dünya da enflasyonla boğuşuyor" cümlesine dayandıranlar umuyorum farkındalık geliştirmiştir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Asıl sorun "dünya da enflasyonla boğuşuyor" diyenlerin çok büyük çoğunluğunun dünyayı, enflasyonu bilmemeleri ve sadece boğuşmayı bilmelerinde yatıyor.

      Sil
  25. Ve en acısı, bu yazıdakiler toplumun %90'ı için hiçbir şey ifade etmiyor. Hiç duymadılar; bilmiyorlar; okusalar da anlamazlar.

    Teşekkürler hocam, güzel özet.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşsiz kaldıklarında anlayacaklar. Çocuklar da öyledir. İstediğiniz kadar cıss deyin çocuk yine gider sıcak ütüye eller. Ama eli yanınca bir daha oralara yaklaşmaz.

      Sil
  26. Vatanını seven, sorumluluk sahibi bir Türk Aydını olarak size minnet duyuyorum. Selamlar saygılar iyi ki varsınız..

    YanıtlaSil
  27. Hatırlayın cnbce de program yaparken ekonimide işlerin iyi gitiği gösterildiği fönemde türkiye kıtılgan beşlininin içinde gösteriliordu ,hatıtlayın siz bunu programda söylüyordunuz ,sanal olarak iyı olduğumuz fönrmde kırılgan beşiımim içindeydık ! ve o iyı zamanlarda bile MB enflasyon hedeflerini tuturyöayordu ! ve zaman içinde akumüle oldu

    YanıtlaSil
  28. kırılgan beşiinin içinde gösterilen o dönemde bir ülke ekonomisi yapısal olarak hiç iyi olduğu anlamına gelir mi

    YanıtlaSil
  29. Teşekkürler hocam. İçinde yaşadığımız garabeti gayet güzel özetlemişsiniz. Dediğiniz ne kadar doğru: muhalefet halkın tepkisi kadar güçlüdür.

    YanıtlaSil
  30. Mahfi Bey'in yukarıda rakamsal olarak verdiği verilere rağmen olumsuz yönde ilginç yorumlar okumak gerçekten ülke geleceği adına düşündürücü... AKP'nin iktidarda olduğu her gelecek bu ülkenin batışına gidecektir, başka türlüsünü bilimsel olarak savunmanın bir yolu ne yazık ki yok... En azından veriler bunu açık ve net olarak bize gösteriyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aslında bu dediğiniz bu toplumun gerçeklerden nasıl uzaklaşarak biat kültürünün etkisine girdiğinin göstergesidir.

      Sil
  31. Sayın Eğilmez, Yönetimin Halkın Huzur ve Refahını , Adaleti, Özgürlüğü, Eğitimini, Ekonomiyi, Hukuku, Sağlığını düşündüğünü hiç zannetmiyorum. Yönetim ilk iktidara geldiği zaman söylediği, Dindar ve Kindar bir Halk yetiştireceklerini böylece yüz yıllarca iktidarda kalacaklarını , buna göre sistemi düzenleyeceklerini, Halkı yönlendireceklerini , başka hiç bir şeyi umursamayacaklarını açıklamıştı. Yönetimi seçen Halk da Dindar ve Kindar olmaya baş koyduğundan Huzur ve Refahını , Adaleti, Özgürlüğü, Eğitimini, Ekonomiyi, Hukuku, Sağlığını umursamayacağını kabul etmişti. Aralarında böyle yazılı olmayan bir anlaşma oluşmuştu. Dindar ve Kindar olmaya baş koyan Halk, çocuklarının, torunlarının geleceğini, Huzur ve Refahını, hiç önemsemez, sadece Öbür Dünyayı düşünürler, bu Dünyaya "Yalan Dünya " derler geçerler.

    Sayın Eğilmez yapılması gereken şey, Bilimsel çalışmalar değil, "Yalan Dünya" zihniyetinin yıkılmasıdır.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil
  32. Hocam peki şu anki krizi 2001 ve 2009 krizleri ile kıyaslayacak olursak bugün ki görünümde hangisi daha büyük?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu anki kriz henüz doruk notasına ulaşmadı.

      Sil
  33. Toplum birbirinden tamamen ayrıştırıldı. Bu ayrışma nasıl tekrar birlikteliğe dönüştürülecek. Cevabı zor bir soru olduğunu düşünüyorum. Bu soruya cevap ve çare bulabilirsek her şey kendiliğinden gelecektir.
    Saygılar değerli Hocam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu soruna çare bulmak ne yazık ki kolay değil.

      Sil
  34. Pek anlamlı olmamış bence.Ben bu yazınızda ekonomik görüşünüzle siyasi görüşünüzü karıştırdığınızı düşünüyorum .

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Birbirinden soyutlanacak dallar değil. İkisi de birbirini belirler.

      Sil
  35. Ekonomik değerler sürekli değişir 10 gün önce 100 dolar olan luna coin bugün 0.0001 dolar bügün 800 milyar dolar olan gsyh(Türkiye) yarın 2 Trilyon dolar olabilir enflasyon 10lu seviyelere gelebilir FAKAT,toplumda oluşan CAHİL,EĞİTİMSİZ,MÜLTECİ, VS KISIM BİZLE 50 SENE YAŞAYACAK VE İLERİDE YİNE SORUN OLACAK

    YanıtlaSil
  36. Hocam maalesef halka "ekonomi kötü" dendiğinde hemen "kim aç göster, herkesin telefonu var vs" diye çıkışıyorlar. İnsanın sadece midesinin dolmasının yeterli olmadığını anlatmanın imkansız derecede zorluğu var. Kitap, sinema/tiyatro, yurtiçi/yurtdışı tatil, dengeli beslenme, kaliteli eğitim, şeffaflık, denetlenebilirlik vs hiç gündemlerinde yok. Kalkınmanın ne demek olduğunu anlamanın çok uzağındayız. Artık insanlar sınıfsal ya da ekonomik akılla değil kültürel yada manevi motivasyonla hareket ediyor. Türkiye bunu aşabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kaldı ki onu diyenlerin çoğu da borçla geçiniyor. Ama dediğim gibi biat kültürü ne yazık ki insanın doğru düşünmesini engeller.

      Sil
  37. AKP den önce ülke olarak acil serviste müdahale edecek doktor bekliyorduk,20 yıllık AKP iktidarı sonrasında ülke yoğun bakım servisinde müşahede altında ancak hastanın ve hasta yakınlarının bundan haberi yok!

    YanıtlaSil
  38. Türk ve Rus Başkanlık Sistemleri, Batı, özellikle AB'nin komşu politikalarının hatasıdır. Açıklayım.

    Yorumlarımı okuyanlar bilirler ABnin ekonomik ve politik yaptığı hataları ara ara yazarım.
    ABnin politik hatalarının ciddi ekonomik ve askeri maliyetleri olacağını hep yazdım.

    Politik hatalarının sonuçları şunlardır.

    1. AB bölgesinin 2 büyük askeri gücünü, birliğin içinde tutamadı, bunlar Batı komşusu İngiltere ve doğu komşusu Türkiye'dir. AB'nin hatalarını gören İng birlikten ayrılmıştır. Bir 3. askeri güç olan Norveç de, ABnin kuzey komşudur ki AB üyesi değildir. AB, öyle hatalı politikalar uyguladı ki, güvenliği için kilit önemdeki ülkeleri birliğinde tutamadı.

    2. SSCB çöktükten sonra, günümüz Türk rejimi gibi gelenekselci ve milliyetçi Putin rejimini finanse etti. Zamanında aklı selim insanlar, AB yönetimlerine Putin rejimi ile bağlayıcı olmayan, sınırlı anlaşmalar yapılmasını salık verirken, AB ihracatını artırıp, ekonomisin güçlendirmek için enerjisini ucuz Rus gazından tedarik etti. Uzun vadede politik ve sosyal maliyeti aşırı yüksek olacak, rakiplerine karşı bir maliyet avantajı kullanım yolunu seçti.

    AB oluşturan ülkeler, 2. dünya savaşından beridir güçlü komşuları TR ve RU iç siyasetini yönlendirmek istedi. SSCBnin komünist yönetimi ve askeri nükleer silahları, AB nin Rusya'ya nüfuz etmesini engellerken, Türkiye politik sistemi AB istihbarat çalışmalarına hedef oldu.

    Türkiye politikası ilk batı darbesini, devşirme sözde milliyetçi Albayın darbesi ile yaşadı. Türk halkı kamplaştırılamaya başladı. Adım adım, Türkiyedeki milliyetçi ve dini kanat içine yerleştiler. 90lı yılların başında dinci politikacıların hiç bilmediği İslami Finansı, Katolik Kilisesinden devşirdikleri eğitmenler ile Türk dini gruplarına öğrettiler. Hatta günümüzde eski öğrencilerinin birisinin adına üniversitesi bile var.

    80 li yılların sonu ve 90 lı yılların başında Türk devlet düzenine karşı, belediyelerce halktan toplanan paraları Hollanda, Almanya, Danimarka gibi ülkelerdeki paravan ülkelere aktarıp, paranın takibinin Türk devlet kurumlarının denetiminden çıkmasını sağladılar. İç anadoludaki R Partisinin A belediyesinin topladığı paralar, İstanbulda 5-6 yıl sonra F Partisinin B belediye başkanlarının yükselmesi için kullanıldı.

    Bunların hepsi zamanında Türk bürokrasisi tarafından takip edildi. Ancak, günün sonunda, İç anadoludaki K belediyesinin R başkanı gitmiş sözde 100 Milyon USD makinayı Hollandadan almış. Bakıyorsunuz, Hollandadaki firma alımdan 1 yıl önce kurulmuş, sahibi işi belirsiz. Türkiye ayağını yakalayıp mahkemeye veriyorsunuz, interpole veriyorsunuz. Para Hollandadaki uyduruk firmadan bir yere akmış. Hollandaya soruyorsunuz, biz bilmeyiz diyorlar. Bankalar bize ait değil, teknik takip duruyor.

    Sonra bir bakıyorsunuz, o paralar bilmem ne şirketlerine sermaye olmuş, İstanbuldaki bilmem kimi geleceğin başbakanını hazırlıyoruz diye harcanıyor.

    Avrupa böyle Türk siyasetini finanse edip dizayn ederken, çağı yakalamak isteyen, AB ile bütünleşmek isteyen Türkleri ise üyelik süreci ile yıllarca oyaladı.

    Bunların hepsi bilerek ve isteyerek yapıldı. Günün sonunda kim Rusya ve Türk başkanı olursa, güya AB nin isteklerini kabul edecek. Zira, parlamentolar ve Türkiye halkı ile masaya oturup, istediğini alabilecek bir pazarlık yapabilmek ABnin gücünü aşar.

    Türk başkanlık sistemi ve Putin'in böyle palazlandırılması AB nin uzun yıllar sürdürdüğü komşu ülkeler politikasının sonucudur.

    Putin, AB nin eline patlamıştır. Ukrayna savaşının ilk günlerinde size savaşın Finlandiya'ya sıçrama ihtimalini yazdım. Şimdi o aşama ABnin önüne gelmiştir.

    AB nin başına ne gelirse gelsin zerre kadar üzülmem, ektiklerini biçiyorlar, üzüntüm halkımızın yaşayabilecekleridir.

    Qk5J61zbeB4sFKki

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Peki Türkiye şuan nereye doğru sürükleniyor? Bir kurtuluş ufukta gözüküyor mu?

      Sil
    2. Peki sizce Türkiye üretim ve ihracat politikasıyla bir yere varabilecek mi?

      Sil
    3. Bir üretim ve ihracat politikası olsa elbette varır.

      Sil
    4. Selam Adsız 19:14;

      Türkiye'de aklı selim, sağduyulu insanlar siyasete, özellikle iktidar partisine girerlerse ülke hızlıca toparlar.

      İktidar partisi diyorum, sebebi bir şekilde Türkiye'de hep aynı sağ gelenek iktidar oluyor, diğerlerinin ufak istisnalar dışında hiç şansı olmadı. Türkiye'de böyle sağcı iktidarları kukla gibi kullananların da en korktukları yazdığımdır "akıl ve sağduyu sahibi insanların iktidar partisine girmesi".

      Niye? Çünkü, uzun süre Anadolu halkı eğitimsiz kalsın, belli partilere oy versinler diye büyük yatırımlar yaptılar. Aklı selim insanlar iktidara girip de içerde tutununca, tüm 60 yıllık yatırımları çöpe gidecek. Dışarıdan biri naparsa yapsın, ahali gidip sağcı bizden diye aklı selim insanların içinde olduğu partiye oy verecek.

      Önemli olan sağduyulu, akıl sahibi insanların yönetimde bulunması, ülke yönetimini sahiplenmesi. İşlerinin kalitesine ve ülkelerine bu insanlar sahip çıktıkça, iktidar partisi ne olursa olsun, emeklerine talep olur, talebin ötesinde ülke yönetimini ehil insanlara geçecek şekilde kurumsallaştırırlar da.

      Türkiye'nin boyundan büyük dertleri de yoktur, politik duruşu, ekonomik yeri, tarım için mevsimi, ülke konumu çok iyidir.

      Mehmet Akif de özetlemiş; "Sahipsiz olan vatanın batması haktır, sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır."

      09tfUqqfc1BEWqVS

      Sil
  39. Mahfi hocam daha önce hatırladığım kadarıyla şuanki krizin reel sektörle alakalı bir kriz olduğunu söylemiştiniz.

    Benim reel sektörden anladığım, yatırım, üretim, ihracat. Şuanki hükümet de sıcak para politikasını (hala sıcak para arasa da) bırakıp ihracat odaklı bir politikaya geçmiş gözüküyor.

    Ve baktığımız zaman cari açığa rağmen ihracatın sürekli arttığını görüyoruz. Bu ihracattaki devasa artış böyle devam ederse ve global krizin etkilerinin de tamamen sona erdiği bir ortamda, tüm HUKUKSUZLUĞA, ADALETSİZLİĞE rağmen en azından kötüye gidiş sona erer mi? Bir Çin olur muyuz? zenginleşmekte şart değil, en azından fakirleşme durur mu?

    Yoksa ihracattaki artışlar da nafile mi? Bu reel sektörle ilgili fikirlerinizi bekliyoruz. Türkiyedeki ihracat artışlarıyla ilgili yeni yazılar yazmanızı da çok isterim doğrusu. Bence altı çizilmesi gereken önemli bir konu.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sadece ihracata değil ithalata da bakın. İthalat çok daha hızlı artıyor.

      Sil
    2. Evet ithalat rakamlarını biliyorum. Enerjide dışa bağımlılığın da önemli bir etkisi var. Ancak enerjiyi çıkardığımız zaman hammadde ithalatının açık yarattığını şuan söylemek zor.

      Ve İngiltere de cari açık veriyor. Amerika da cari açık veriyor. Sanırım biz burada hukuksuz, adaletsiz ve güvenilmeyen bir ülke olduğumuz için bu ülkelerden ayrılıyoruz. Değil mi?

      O halde aman cari açık artarsa artsın dışarıdan zaten sermaye geliyor deyip hurra ihracatı fırlatamıyoruz. Tüketim ekonomisi olamıyoruz.

      Bu da gözlemlerime göre fakirleşerek cari açığı kapatma yoluna girdiğimizi gösteriyor ne yazık ki.

      Oysa babacan modeliyle sıcak para girse ülkeye tüm sorunlar çözülecek! Hakikaten iki ucu sıkıntılı bir değnekte gibiyiz. Yıllarca sıcak para politikası uygulandı. Bence bu saatten sonra sermaye gelse de devede kulak. Bu kadar büyük bir ülkenin bu kadar az ihracat yapması normal değil.

      Hala sıcak para modeliyle gelen ekonomistler var. Ya da katma değerli üretim diyen. Yaptırtırlar mı katma değerli üretim? ben hiç sanmıyorum. Hadi çıksın bir apple bizden. Ama olmuyor. Şirketler tekelleşmiş, ABD pusuda bekliyor. Ya bu ülkenin kölesi olacaksın ya da bu ülkenin karşıtlarının kölesi. Olan yine halka oluyor.

      Gelsin sizin gibi bir babayiğit de yapısal reform uygulasın. Onda da acı çekeceğimiz aşikar. Her türlü olan yine garibana olacak.

      Zaman geçiyor. Keşke bir anda fakirleşsek. Böyle kaynatmasalar da anında katletseler. En azından daha stressiz olur.

      1 sene sonra öleceğimizi bilmek yerine şimdi ölsek keşke...

      Aslında olay ne biliyor musunuz? tekrar bi iktidar gelse, çözüm süreci başlatsa. Hatta kürtlere özerklik vereceğiz dese. Gelecek sıcak parayı düşünemiyorum bile.

      AKP'de zaten ABD projesi değil miydi?

      Aslında ali babacanı geri getirmek lazım. Gerçi kılıçdaroğlu da onunla aynı kafadan. 3-5 topraktan vazgeçeriz ne olacak!

      Sil
  40. Sayın Eğilmez. Zaman zaman, kısa notlar halinde yazıldı ama, şu "yapısal reformları" detaylı bir yazı konusu yapsanız.
    Örneğin yolsuzlukla mücadelenin birinci şartı "nereden buldun" sorusu yapısal reformlar içinde kaçıncı sırada yer alır.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu konuda yeni yayınlanmış kitabım var: Yapısal Reformlar ve Türkiye (Remzi Kitabevi)

      Sil
  41. Sistemin (!) adına başkanlık sistemi demeniz dışında gayet iyi bir özet

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Ortada demokrasi de yok ama biz demokrasi diyoruz. Onun gibi.

      Sil
  42. Hocam merhabalar. Yazınız gayet güzel ve açıklayıcı olmuş, elinize sağlık. Fakat bir görüşünüze katılmadığımı bildirmek isterim. AKP'nin ilk 10 yılında Dünya'daki likitide bolluğu Türkiye'ye yaradı söyleminize katılmıyorum. Çünkü; 2002 yılında FED'in bilanço büyüklüğü yaklaşık 700 milyar dolar civarıydı ve faiz %3,5-4 civarıydı. 2021 yılı itibariyle ise; FED'in bilanço büyüklüğü yaklaşık 8 trilyon dolar oldu ve faiz 0 (sıfır). Yani AKP nin göreve başladığı 2002-2003 yıllarında daha az para daha maliyetli (pahalı) iken, 2021 yılını baz aldığımızda daha fazla para daha ucuz elde edilebilir hâle geldi. Demem o ki: AKP o dönemde şu andaki döneme kıyasla likiditeye daha zor şartlarda ulaşmayı başarabildi (Bahsettiğiniz reformlar sayesinde). Fakat sizin de dediğiniz gibi 2021 yılını baz aldığımızda CDS primimizin çok yüksek olması, hukuka güven endeksinde çok geri sıralarda olmamız ve yapısal reformları hayata geçiremememizden dolayı bu "bol" ve "ucuz" parayı (doğrudan yatırımları ve istihdamı) ülkemize çekemedik ve hâlâ da çekemiyoruz ne yazıkki...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Haklısınız likidite bolluğu asıl olarak küresel krizle birlikte ortaya çıktı ama 2000'lerin başından küresel krize kadar da piyasadaki likidite daha çok kazanç elde edeceği gelişmekte olan ülkelere akıyordu. Çünkü o dönemde risk görülmüyordu.

      Sil
  43. Ne Fetö mucadelesi var, ne covid mucadelesi var. Sadece kronoloji ve korelasyon.
    Vaauv, ne kadar da bilimsel!

    YanıtlaSil
  44. Sayın Eğilmez, paylaştığınız bilgiler için teşekkür ederim. Dünya genelinde resesyondan bahsediliyor ama ben özellikle ülkemiz için bu yıl sonu itibariyle slumpflasyona girme durumu için düşüncelerinizi öğrenmek isterim. Yaz aylarında turizm gelirleri belki ülkeye bir nakit akışı sağlayacaktır diye düşünüyorum. Ancak ülkemizin büyük kuruluşları ciddi tasarruf tedbirlerini bu ay itibariyle devreye aldılar. Yıl sonuna kalmadan stagflasyon, üçüncü çeyrek itibariyle slumflasyona mi girmiş olacağız. Şimdiden teşekkür ederim.
    Saygılarımla

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kapitalizm

Paradan Para Kaybetme Dönemi

GSYH’de Dünyada Kaçıncıyız?